KELİME, MUTASYON ve TOPRAK
Kuran’da pek çok mesel anlatılır. Evren hakkında, canlıların yaratılışı hakkında, eski toplulukların yaşayışlarını ve onlara önderlik eden peygamberlerin başlarından geçenleri hep anlatır. Evlere şenlik, ilimden yoksun, Kaf dağı masalları tarzında peygamberler tarihi kitaplarımız vardır. Nedense bunların müellifleri veya benzer konuda yazılar yazanlar, ne biyoloji, ne anatomi, ne astronomi, hiçbir şeyi merak etmiyorlar. Samın söylediği gibi İsrailiyyat dediğimiz anlatıları aktarıp duruyorlar. Hiç olmazsa Darwin kadar mücahit olmaları gerekmez mi? Bana göre Darwin iyi bir mü’mindi, Allah’a ve Tevrat’a inanıyor ve orada anlatılanları doğrulamak için doğayı araştırmaya çıkmıştı. Darwinin görüşlerini ondan sonra gelen Pavlusları değiştirmiş ve tanrısız bir form vermeğe çalışmışlardır.
Kuran’da “siru fil ardı/arzda seyrediniz,…” “nazar ediniz, halk etmeye nasıl başladı (mazi sigası)”, “nazar ediniz, halk etmeye nasıl başlıyor (müzari sigası)”, ve benzeri emirleri, en azından bu eserleri yazmaya çalışanlar, yerine getirmeli değil midir? Konuya ilgisi olmayanlara, gücü yetmeyenlere belki farz-ı kifayedir bu tip emirler ama yazanlara farz-ı ayndır herhalde…
Antropoloji ve benzeri ilimler, türden türe geçişin mutasyonlarla olduğunu söylüyor. Peki Kuranda buna dair ibareler var mıdır? Ana kitabımda -eski bilgilerimle olsa da-, bu konu biraz daha detaylıdır ama burada kısaca değinmek istiyorum. Zira bugünlerde konu arkadaşlar arasında epey popüler…
Kuranda normal doğumların/oluşumların epey dışında, 5 insana ait ilginç olaylar anlatılır.
Adem’in doğumu,
İbrahim’in ve eşinin oğlunun doğumu,
Musa’nın tesviyesi/tasfiyesi,
Zekeriyya’nın oğlu Yahya’nın doğumu,
Meryem oğlu İsa’nın doğumu.
Peki Allah bunları nasıl yapmıştır? Allah değil mi; “ol” der ve onlar da “oluverirler” deyip geçeceksek, onların mekanizmalarını hiç öğrenemeyeceksek, abesle iştigal etmiş olmaz mıyız? Mademki Allah; bu evrendeki sünnetullahında bir iptal, değiştirme ve bozulma olmayacağını söylüyorsa, o zaman bütün bu olaylar bizim öğrenebileceğimiz şekilde cereyan etmiştir. Darwin’e, daha doğrusu tanrısız bir Darwinizme karşı olanlar bu konuda ilmi bir şeyler söylemek zorundadırlar.
Burada anti parantez Sam ve aynı şekilde düşünenlere bir uyarı yapmak istiyorum: Biz Allah’ın Kuran’da aynı manaya gelen iki kelime kullanmadığını(çünkü o zaman Allah müsrif olur), buna karşılık bir kelimeyi birden çok mana da kullandığını kabul ediyoruz/ediyorum. Bunu kabul etmeyenlerle tartışmanın bir faydası olmayacaktır. Bizim çıkarımlarımız bizedir, onların çıkarımları onlaradır. Herkesinki kendine göre doğrudur ve isabet edenler iki sevap alır, edemeyenler ise bir sevap alırlar.
Vereceğim manaya gelebilecek pek çok ayet olmasına rağmen; emin olduklarımdan bazılarını aşağıya alıyorum.
2/37 “…kelimat... ( كَلِمَاتٍ ) " (Kelimeler) Adem ile ilgili
2/124 “…kelimat...(كَلِمَاتٍ )" (Kelimeler) İbrahim ile ilgili
3/39 “…bikelimetin...( بِكَلِمَةٍ ) " (Kelimeyi) Zekeriya ve Yahya ile ilgili
3/45 “…bikelimetin...( بِكَلِمَةٍ ) " (Kelimeyi) Meryem ve Meryem oğlu İsa ile ilgili
4/164 “…ve kelleme ( وَكَلَّمَ ) ...teklimen ( تَكْلِيمًا )" (Ve konuştu) (Konuşmak) Musa ile ilgili
4/171 “…ve kelimetuhu ( وَكَلِمَتُهُ ) ...ve ruhun minhu (وَرُوحٌ مِنْهُ )" (Ve O'nun kelimesi) (Ve O'ndan bir ruh) İsa ile ilgili
7/144 “…ve bikelami ( وَبِكَلَامِي ) ..." (Ve konuşmamla) Musa ile ilgili.
66/12 “…bikelimati ( بِكَلِمَاتِ )..." (Kelimeleri) İmran kızı Meryem ile ilgili
Benzer manada olanlar:
2/253 “…kelleme ( كَلَّمَ )..." (Konuştu) İsa ile ilgili
7/143 “…ve kellemehu ( وَكَلَّمَهُ )..." (Ve O’nunla konuştu) Musa ile ilgili
14/24 “…kelimeten tayyibeten ( كَلِمَةً طَيِّبَةً)..." (Yararlı kelime) İbrahim ile ilgili
14/26 “…kelimetin habisetin ( كَلِمَةٍ خَبِيثَةٍ )..." (Zararlı kelime) İbrahim ile ilgili.
Bunlardan İbrahim ve Zekeriyya’nın hem kendilerinin hem de eşlerinin yaşları geçmiş olduğu halde çocukları olmuştur.
Musa tasfiye/tesviye edilmiştir.
Meryem oğlu İsa babasız doğmuştur.
Ademin de İsa’ya benzetilelerek ve babasız olduğu ve en önemlisi de TOPRAKTAN (!!!) YARATILDIĞI düşünülmektedir. Peki bütün bunlar nasıl olmuştur? Kitapta bunlara ait izler yok mudur?
Bu evren sebep-sonuç evrenidir. Sebepler sonuçları doğurur. Soba yandığı için oda ısınır. Oda ısındığı için soba yanmaz. Bizi biz yapan kromozomlarımız ve onlardaki genlerimizdir. Böylece tanrısız evrimcilerin FELSEFİ TEMELLERİ ÇÖKMÜŞ OLMAKTADIR. Ne doğal seçilim, ne dumura uğrayan organ ve organeller DNA ları değiştirmezler. Tam tersine DNA lar organ ve organelleri değiştirirler. Genlerimiz öyle olduğu için biz böyleyiz. Peki kromozomlar ve genler nasıl oluyor da böyle diziliyorlar?
Cansız maddelerin programsız olduğunu düşünüyordum, daha doğrusu onların programlarını anlayamıyordum. Bizim bedenlerimizi oluşturan DNA larımızdır. Televizyonlarınıza gelen sinyaller görüntüye dönüşür, telefonunuza gelenler sese dönüşür; kumandanızla gönderdiğiniz sinyaller makinenizde bir hareketi başlatır, vs. DNA ları, kromozomları, genleri, onları oluşturan amino asitleri oluşturan bir program olması gerekir. Herhalde kendi kendine rastgele oluştuklarını söyleyemeyiz. Eskiden böyle söylüyorlardı ve rastgele mutasyonlar ola, ola bu hale geldik diyorlardı. Ama BİG BANG teorisi ile evrenin yaşı kesin olarak belli olunca, bu kadar ihtimal için yeter süre geçmediği anlaşılmış ve tanrısız evrimin MATEMATİK TEMELLERİ de çökmüştür.
Yaklaşık 12 sene önce Üstad Karagülle İzmir’deyken her gün arkadaşlarla yeni bir Türkçe meal yapmağa başlamıştık. Her kelime için ilk defa geçtiğinde sözlüğe bakıp, onun olabilecek en eski somut/müşahhas manasını buluyor, onu esas alıyorduk. Çünkü Adem’in ilk öğrendiği “Esma” idi ve esmalardan zamanla fiiller ve diğerleri türemiş olarak kabul etmiştik. Fakat kelimenin yazılı tüm manalarını da okuyorduk. Ya bu zamandan aklımda kalanla, ya da daha sonra Mevlüt Sarı’nın sözlüğünden kendim bakmış olabilirim; KLM kökünün “yara, yaralama, cerrahi müdahale” manasına da kullanıldığını öğrendim. Allah’ın DNA ları, kromozomları, genleri dizen, düzenleyen, değiştiren program komutlarının genel adının “KELİME” olduğuna karar verdim. Ayetlere tekrar tekrar baktım. Eskilerin anladığı manaları asla dışlamadan, biyolojik ve antropolojik olarak olaya baktığımda mekanizmanın KELİME İLE VASIFLANDIRILDIĞINA KANİ OLDUM.
Meryem’in karşısına gerçek erkekler gelmesi gerekmiyordu. Onun şuur/bilinç ekranına gelen kelime ve ruh programlarının sinyalleri sayesinde, aynı rüyada olduğu gibi, karşısında erkekler varmış gibi algıladı. Bu onda (yani dişiliğinde) belki de doğal hormonların salgılanması için gerekiyordu, bunu bilmiyorum, ama erkek spermi ile döllenmemiş olan yumurtasındaki genler, KELİME PROGRAMI ile, yeniden düzenlenmiş ve döllenmemiş kadın yumurtasından erkek çocuk dünyaya gelmiştir. Bugün bütün dünya, samimi olarak, Meryem’in iffetli olduğunu tasdik etmektedir. Bunda bir şüphe yoktur. Kuran bu dönüştürülme işinin KELİME adını verdiği bir programla yapmıştır. (siz buna melek diyorsunuz. Ben zaten melekler programlardır, faydalı programlardır diyorum. Şeytan ise zararlı, virüs programlardır, diyorum.)
Adem’de ve İbrahim’de ve İmran kızı Meryem de ise “kelimat/kelimeler” demektedir. Çoğul kullanılmıştır, demek ki, en az 3 değişiklik yapılmıştır. Musa’nın doğumunda değil, yaşarken bir tesviyesi söz konusudur. Bunu da kelime/program ile gerçekleştirmiştir.
Zekeriya ve Meryem’e 3 GÜN KONUŞMA YASAĞI” getirilmiştir. (19/10 Zekeriyya için, 19/26 Meryem için) Belki de bu önlem, bu dönüşüm ve değişim sırasında beyindeki konuşma merkezinin meşgul olmaması gerektiği içindir. Doktorların bu konuda düşünmeleri gerekebilir.
Adem’in topraktan/turabtan yaratıldığına oldum olası sıcak bakmamışımdır. Ana kitapta (erginlik teorisi) ve bir makalemde de yazmıştım. Turab; sadece (belki de hiçbir yerde) toprak manasında kullanılmaz. Turab aynı zamanda yumru, yuvarlak, küre, kubbe ve benzeri nesnelerin genel adıdır. Türbelere TÜRBE denmesinin sebebi, çatılarının kubbe şeklinde olmasındandır. Kuran çevirilerinde ve tefsirlerinde cennetteki hurileri tasvir ederlerken göğüsleri tomurcuklanmış, yumrulanmış gibi ifadeler kullanmaktadır çevirmenler. TURAB; MEMELİ DEMEKTİR, çünkü MEME TÜRBE/KUBBE ŞEKLİNDEDİR. Zoolojide, biyolojide, antropolojide memeli karşılığı Arapça kelime olarak TURAB kullanabilirsiniz. Allah Adem’i topraktan değil, BİR MEMELİDEN YARATMIŞTIR. “Min turabin” denmiş, nekre kullanılmıştır. Bu memeli, özel bir memeli de değildir. Bir memeliden… Bugünkü ilim de bunu söylüyor. İnsana en yakın memeli olarak maymun olarak görüldüğünden, bunu aşağılanma gibi algılayanlar, hemen toprak karşılığını uygun görmüşlerdir. Ayrıca bütün topraklarda bütün mineraller yoktur. Mesela, insanda çokça kullanılan Azot doğrudan toprakta yoktur, havadan alarak bakteriler üretirler. Bu memeli, yani bu turab, memelilerin son türü olan bir primattır. Kuranın ifadelerinde ilimle çelişen bir şey yoktur, insanların kafasındakilerde çelişki vardır. Çok uzatmadan kesiyorum. Bu kabulün uygunluğunu veya uygunsuzluğunu zaten arkadaşlar kontrol edeceklerdir.
Saygılarımla.