Sayın Başbakan'ım.
Söz ve davranışlarınızda, İslamiyet'e olan hassasiyetinizi vurguladığınız için, bir kaç hususu hatırlatmak istedim. Bazı konuların size eksik aktarıldığı kanaatindeyim.
Fıkhın konularının başında, "helal", "haram", "emir" ve "nehiy/yasak" gelir. Bunların her biri diğerinden hüküm olarak farklıdır.
"Helal ve Haram", özel hukuku ilgilendirir ve tarikatların konusudur. Helal ve haramlardan dolayı dünyevi yaptırım uygulanamaz. Kişiler bunların karşılığında öte dünyada hesap vereceğine, ceza veya mükafat alacağına inanır. Kişi hellalleri tercih edip, haramlardan kaçınarak, hem kişisel mutluluğu ve dinginliği yakalar, hem de toplumla uyumlu birey haline gelir. Tarikatlar, tekkeler, rehabilitasyon ve meditasyon merkezleri, sanat ve sosyal amaçlı dernekler ve benzeri kuruluşlar; insanları daha iyi, daha faydalı insan yapmak, daha güzel eylemler yapmasını temin etmek için uğraşırlar. Her birinin kendisine özgü metodu vardır. Tarikat, kelime manası olarak "tek şeritli yol" demektir. Merkezi yönetimler (devlet, iller veya bucaklar) bu konuda her hangi bir düzenleme hakkına sahip değillerdir. Helal ve haramların anlatılması, kişilerin eğitilmesi, yetiştirilmesi, geliştirilmesi tamamen dini ve ahlaki kuruluşlarca, serbestçe ve tatlı bir yarış içinde yapılır. Bunları yapan kuruluşlara bütçelerden üyeleri oranında pay verilir, teşvik edilir. Genel ahlaka aykırı olmadıkça her kurum kendi usulü ile üyelerini eğitir, yetiştirir. Sonunda hangi grubun üyeleri daha az suç işlemişse o grup daha başarılı olmuş demektir.
"Emir ve yasak" ise kamu hukukunu ilgilendirir ve şeriatın konusudur. Emirlerden ve yasaklardan dolayı kişiler menfaat veya zarar görürler. Bu fiillerin karşılıkları yasalarla düzenlenir. Şeriat, çok şeritli yol demektir. Gidiş yönü aynı olarak birden çok şerit seçeneği vardır. Buna bugün "çok hukukluluk veya çoğulculuk" denmektedir. İnsanlar çok farklı yaradılışta olduklarından, herkesin kendine göre bir çevrede yaşayabilmesi için "kamu hukuku" en küçük siyasi birim olan "BUCAKLARDA/NAHİYELERDE" uygulanır. Bucak meclisinin itttifakla aldığı kararlar, o bucağın kamu hukukunu oluşturur ve uygulanması veya ihlali halinde, o bucak yasalarında olan karşılık, o kişiye uygulanır. Kişi kendisine en hoş gelen bucakta yaşar. Kendi özel hukuku ile bucak hukuku uyuşmadığı zaman bucağını değiştirir. Bölgelere/eyaletlere ayrıcalık verilmesi uzun vadede devletin bölünmesine sebep olacağından uygun görülmemiştir. Mamafih, bir ilçenin veya bir ilin bucakları -teorik olarak da olsa- elbette aynı hukuku benimsemiş olabilirler, herhangi bir kısıtlama da söz konusu değildir. Merkezin illere, illerin bucaklara karışma yetkisi yoktur. Her bucak kendi kamu hukukunu kendisi yapar. Bir bucakta tek bir kamu hukuku olmasına karşılık, birden çok özel (kişisel) hukuk olabilir. Bucakların ittifakı il icmasını (il anayasasını), illerin ittifakı da devlet icmasını(devlet anayasasını) oluşturur.
Konunun anlaşılması ve güncel olması bakımından içki konusunu örnek alalım: İçki içmek, haramdır, ama yasak değildir. Biz böyle haramlara "günah" diyoruz. Kişinin "günah işleme serbestliği" vardır. Kişi günah işleyemez hale getirilemez. Günahı işleyip işlememek tamamen serbesttir. Şarhos olmak ise "yasaktır". Şarhos olmak insanın, ayılıncaya kadar (Kuran bunu, "ne dediğinizi bilecek kadar" diye tarif etmektedir) toplumsal faaliyetlerdeki ehliyetini kısıtlar. Şarhos insan topluluğa karışamaz, karışırsa o bucaktaki cezayı mültezimdir. İçki içene ceza verilemez, şarhos olup, topluluğun içine karışana ceza verilir. Böyle kişilerin ne fiillerinde, ne de sözlerinde güven vardır, zira alkolün etkisiyle şarhoştur. Ayılıncaya kadar ekonomik ve sosyal faaliyet yapmasına müsaade edilemez, çünkü dönüşü olmayan zararlara maruz kalınabilir. Bu sebeple, şeriata göre içkinin imali, ticareti ve içilmesi konusunda bir düzenleme getirilemez, ancak şarhoşlukla ilgili düzenleme getirilebilir ve onu da her bucak kendisine göre yapar. Merkez, bütün bucakları ilgilendiren kısıtlamalar koyamaz.
Ayrıca şeriatte "ekseriyet sistemi" de yoktur. "...sen insanların ekserisine uysaydın sapıtırdın/onlar seni saptırırdı..." diyerek, ekseriyetin doğru ile aynı olmadığı vurgulanmıştır. Sadece "İttifak" ekseriyetten farklıdır ve insanlığın ittifakı kesin doğrudur. Bundan başka da kesin doğru yoktur. Ekseriyetin aynı görüşte olması, onların doğru olduklarının delili değildir.
Süleyman peygamberin kıssasında, %99'un bile, %1'in hakkını çiğneyemeyeceği açıkca vurgulanmıştır. Nerde kaldı ki %51; %49'un hakkını vermesin... Kamu (bucak) hukukunu ihlal etmemek üzere her türlü serbestlik vardır.
Tarikatları ve benzeri dini/ahlaki kuruluşları yeniden ihya ediniz. Bir genelge veya kararname veya kanunun içine amacı insanı eğitmek, yetiştirmek ve geliştirmek olan her türlü yapıyı koyunuz. Onlar sizin istediğiniz nesilleri yetiştireceklerdir. Rekabet içinde yarışsınlar, yetiştirdiklerinin ahlaki davranışlarına kefil olsunlar. Devlet, merkezi hükümet bu işlerle uğraşmaz.
Medrese ve benzeri ilmi kuruluşları yeniden ihya ediniz. İlmi olan her türlü faaliyeti de bunlar versinler ve insanlara onlar öğretsinler. Rekabet içinde yarışsınlar, yetiştirdiklerinin ilmi bilgilerine kefil olsunlar. Devlet, merkezi hükümet bu işlerle uğraşmaz.
Lonca ve benzeri ekonomik kuruluşları yeniden ihya ediniz. Meslekleri onlar öğretsinler, yetiştirdiklerinin mesleki kabiliyetlerine kefil olsunlar, rekabet içinde yarışsınlar. Devlet, merkezi hükümet bu işlerle uğraşmaz.
Partiler ve benzeri siyasi kuruluşları yeniden ihya ediniz. İnsanları yönetme ve ülkeyi savunmayı üyelerine onlar öğretsinler, cezayı gerektiren fiillerine kefil olsunlar. Devlet, merkezi hükümet bu işlerle uğraşmaz.
Şeriat, isminden de anlaşıldığı gibi, tekli sisteme, tekelciliğe (velev ki onu tek doğru sansak bile) izin vermez, böyle bir şey istemez. esas olan denge içinde çoğulculuktur.
Saygılarımla.
Hüseyin Kayahan
İnş. Yük. Müh.
TC No: 56 19 42 77 506