Reşat Nuri Erol
02.08.2013
04:37
| HÜSEYİN KARDEŞ; YİNE DERİN BİR KONUNUN AÇILMASINA VESİLE OLDUN... OLSUN... İYİ Kİ YAPTIN... NE İYİ ETTİN DE YAPTIN... 722. HAFTA DERSİMİZİ HATIRLATTIN... * EVET... 722. HAFTADA FARKLI BİR ŞEY YAPTIK... YANİ SENİN İŞRET ETTİĞİN ŞEYİ YÜZLERCE HAFTA SONRA YAPTIK... OKUMADIYSAN; 722. HAFTA SEMİNERİNİ ÇOK DİKKATLİCE OKUMANI TAVSİYE EDERİM... * HÜSEYİN KARDEŞİN YAZDIKLARINI OKUYANLARA DA MEZKUR SEMİNERİ BİR KERE DAHA VE DAHA DİKKATLİCE OKUMALARINI TAVSİYE EDERİM... NEDEN?.. EEE... İLİM YAPMAK İŞTE BÖYLE BİR ŞEY İŞTE... *
DEĞERLİ DOSTLAR... AŞAĞIYA MEZKUR DERSİN ÖZELLİKLE İLGİLİ BÖLÜMÜNÜ AKTARIYORUM... AMA SİZ... DERSİN TAMAMINI... YANİ... ÖNCESİNDEKİ İKİ SAYFAYI... VE... SONRAKİ SAYFALARI DA OKUMAYI İHMAL ETMEYİN... * İYİ OKUMALAR... BEREKETLİ ÇALIŞMALAR... SELAM, SEVGİ VE DUA DUA DUA İLE... REŞAD
***
ADİL DÜZEN’DE TURİZMİN HÜKÜMLERİ NELERDİR?
BU HÜKÜMLERİ NASIL ÇIKARABİLİRİZ?
Önce Kur’an’da turizmle ilgili kelimeleri belirlememiz gerekir. Bunun için Kur’an’ı baştan sonuna kadar okur ve her âyette turizmle ilgili bir kelime varsa onu belirleriz.
Örnek olarak Besmele ve Fatiha’yı deneyelim.
“Rahman ve Rahim Allah’ın ismiyle yola çıkarım veya yolcuyu ağırlarım.” diyeceğiz. O halde yolculuk Allah’ın ismiyle yani topluluğun ismiyle olacaktır.
Topluluğun ismi nedir?
Onun kuralları ve kanunlarıdır, onun araçları ve imkânlarıdır.
“Rahman” kelimesi bunlardan bir kısmının bedelli, diğer kısmının bedelsiz olacağını ifade eder. Yani ben yola çıktığım zaman masrafların bir kısmını ben ödeyeceğim, bir kısmını da kamu karşılayacak demektir. Aynı şekilde ben misafir kabul ettiğim zaman masrafların bir kısmını ben karşılayacağım, masrafların bir kısmını kamu karşılayacak demektir.
O halde “Turizmin Fıkhı” demek, hangi masrafların kişiler tarafından karşılanacağı, hangi masrafların kamu tarafından karşılanacağının tesbiti demektir. Sonra kişiler tarafından karşılanacak masrafların ne kadarının turistler tarafından, ne kadarının konuklayan tarafından karşılanacağının belirlenmesidir.
“Hamd Allah’ındır” demek; fazl Allah’ındır, rant Allah’ındır demektir.
Bu ne demektir?
Ben kendi başıma yolculuk yaptığım zaman 1000 lira harcıyorum. Beraber yolculuk yaptığımız da 100 lira ile aynı seyahati yapıyorum. 900 lira kâr edilmiş oluyor.
Bu kâr kimin olacaktır?
Kapitalistlere göre bu kâr araba sahibine ait olacaktır.
Sosyalistlere göre bu kâr yolculara ait olacak, eşit olarak bölüşeceklerdir.
İşte size fıkhi bir soru daha ortaya çıkıyor.
Bu kazanç kime ait olmalıdır, sermayeye mi yöneticilere mi?
İslâmiyet bunun topluluğa ait olması gerektiğini söyler. Topluluk onu tüm halkın yararına harcar. Önce yolcuların bedellerini azaltarak onlara kazanç sağlar. Bir kısmı ile yol yaparak, bir kısmı ile araçların bakımını yaparak yolculuğu kolaylaştırır.
“Rahman ve Rahim” kelimeleri bu rantın bölüşülmesi kurallarını ortaya koyar. Kazancın bir kısmı yolculara, bir kısmı da yolculuğa katılmayan diğer topluluk mensuplarının yararına harcanır demektir.
“Din yevminin malikidir; din/düzen gününün sahibidir.”
Yani bu gelirler senelik bütçeler şeklinde oluşur. Senelik bütçeleri yapma görevi hükümetlerin değil, meclislerin görevidir demektir. Yani kazancın bölüşülmesi ve kamu payına düşenin harcanma yerlerinin gösterilmesi topluluğa yani meclise aittir demektir.
“Sana ibadet eder, Senden yardım isteriz.”
Buradaki uygulama şudur. Turizm sektörü kazanç sektörü değildir. Turizm sektörü bir kamu sektörüdür. Burada çalışanlar paylarını alırlar. Tesisler kamu tarafından kurulur. İşletmeler vakıf işletmelerdir. Kâr amaçlı işletmeler turizmin konusu olmaz. Turizm gelir kaynağı değil gider kaynağıdır. Turizmden doğan çıkar kamuya aittir, insanlığa aittir; kişilerin çıkarına olmaz.
“Bize sırat-ı müstakimi göster.”
En kısa yol doğru yoldur. O halde turizmde gaye en az emek harcanarak en çok insanın seyahat edebilmesidir. İsraf yoktur. İstasyonlarda asgari masraflar yapılır, yolculardan bedel alınmaz. Ayrıca lüks hayat için özel yatakhaneler yapılabilir, özel aş evleri tesis edilebilir. İsteyenler oralarda konaklarlar, oraları özel sektör işletir. Herkesin konaklayacağı yerleri ise vakıflar işletir. Yatak yerleri bulunur. Çarşaf ve terlikleri yolcular taşırlar. Buraların temizliği kamuca yapılır. Buralarda kalanlardan para alınmaz.
“Kendilerine in’am ettiğin kimselerin sıratı.”
Burada yolculuk yapanların öncelikleri vardır. Herkesin bir bedava yolculuk kontenjanı vardır. Önce onu kapatır. Bu miktar sınırlıdır. Demek ki buralardan yararlananlar kendilerine sağlanan yolculuk imkânlarından yararlanırlar.
“Kendilerine gazab edilenlerin yahut dalalette olanların yolunu değil.”
Fatiha Sûresi’ni bu şekilde yorumladığımız zaman anlıyoruz ki, lüks yerlerde seyahat etmek yasak değildir ama meşru değildir; haram veya mekruhtur. Çünkü seyahatten maksat insanların birbirleri ile tanışmaları ve birlikte hareket etmeleridir. Halktan kopuk sınıflaşmaya dayanan bir turizm bu sektörü asıl maksadına götürmez.
Görüyorsunuz ki Kur’an’ın her âyetini turizm amaçlı yorumlarla yorumlayabiliriz.
Demek ki turizme ait fıkıh yapmak için önce “tefsir ilmini bilmek” gerekmektedir.
Sonra “turizm sektörünü bilmek” gerekmektedir.
Ondan sonra da “Kur’an’ın baştan sonuna kadar ona göre taranması” gerekmektedir.
Turizm ile ilgili kelimeleri aklımıza geldiğince sıralayalım.
Yani Kur’an’ı taradığımızda karşımıza şu kelimeler çıkacaktır.
SEYR, SEYAHAT, SEFER, İNTİŞAR
DAYF, RESUL, MUHACİR, İBNU’S-SEBİL
ARAB, ACEM, MÜSTE’MEN, MUKİM
SADAKA, FEY, SEBİLULLAH , ABİRİ’S-SEBİL
Bu kelimelerin üzerinde araştırmalar yapılmalıdır.
Bu kelimeler turizm yönüyle ele alınmalıdır.
Demek ki bizim turizme ait fıkhı oluşturmamız için birçok kimsenin uzun zaman çalışması gerekmektedir.
İçtihat budur.
Bir âyeti alıp onu yorumlamak kolay iştir.
Fıkıh ise son derece zordur.
Bunun için;
a) “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”nı istihsanen oluşturmamız gerekmektedir. Bunu yapmış bulunmaktayız.
b) “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”nın her cümlesine Kur’an’da bir delil bulmamız gerekir. Bulabilirsek istihsanımız doğrudur demektir. Aksine delil bulursak değiştiririz. Kur’an’da bu yoktur diyemeyiz. Onaylayan veya reddeden âyet mutlaka vardır.
c) Ondan sonra bir turizm işletmesini kurmalıyız. Araştırmacı Müçtehidin biri de bunu yüklenmelidir. Günlük seyahatlerle işe başlayabiliriz. İşte bu araştırmacı bizimle istişare ederek Turizmin Fıkhını yapmalı, sözleşmesini hazırlamalıdır.
d) Turizm işletmesinin muhasebesi kurulmalıdır. Ortaklık faaliyete geçmelidir.
Bugün bir işletme kurmak için dört ortak bir araya gelmelidir.
a) İşletme Sorumlusu Ortak, işletme ile ilgili kararları almalıdır. Bu ortak bundan başka bir şey yapmamalıdır.
b) İşletme Kasası, para ve belgeleri alıp vermelidir. İşletmenin veznesi olacaktır. Onun başka bir görevi ve yetkisi olmamalıdır.
c) İşletmenin Yediemini Ambar Sorumlusudur. Mallar ona teslim edilir, mallar ondan alınır. O da başka bir sorumluluk yüklenmemelidir.
d) Muhasip Ortak da kayıt işleri yapmalı ve sonuçları bildirmelidir.
“Adil Düzen Turizm İşletmesi”, Akevler İstanbul Tüketim Kooperatifi’nin “Genel Hizmet Sorumlusu” olarak katıldığı bir işletme olacaktır. Dört fert ortak olarak bir araya gelir de böyle bir işletme kurarlarsa, kooperatif olarak bunları destekleriz.
Dört ortak nasıl bir araya gelebilir?
a) Ortak her gün 10 saat çalışır. Böylece haftalık olarak 70 saat emeği var demektir. Bunun yarısını yani 35 saatini şimdilik kendi geçimi için harcar, öyle bir iş tutar. Haftanın 35 saatini de turizm işletmesine ayırır.
b) Ev hanımıdır; bu işletmeye ortak olarak katılabilir.
c) Öğrencidir; dışarıdan okumaktadır yahut artırdığı zamanları vardır. İşte o zamanlarını bu şirkete ortak eder.
d) Emeklidir; emekli maaşı ile geçinmektedir, ayrıca bu işletmede çalışır.
İşte böyle bir işletme kurma zamanıdır.
Bu işletme içinde işletmenin fıkhı oluşturulacaktır.
Sadece teorik düşüncelerle fıkıh olmaz, sadece teorik düşüncelerle ilim olmaz.
Ayrıca uygulamalar da yapmak gerekmektedir.
***
ŞİMDİ TARADIĞIMIZ ÂYETLERE BAKABİLİRİZ.
....
|
Hüseyin Kayahan
02.08.2013
09:50
| O semineri okumuştum ama yüzeysel okumuşum galiba. Besmele ve fatihanın acizane benim işaret ettiğim gibi turizm gözüyle irdelendiğini kaçırmışım. Ben o semineri sanırım, incelemeden; sizin eski teziniz ve kitabınıza yeniden dikkat çekmek için özetle tekrar edilmiş şeklinde bir ön kabülle hızlıca okumuştum. Farkı kaçırmışım. Çok sevindim: Her ayet, Kuran'ın tamamı her ilme uygulanabilir savımı doğrular mahiyette bir örnek olmuş. Cesaretlendirici... Eylül ayında İstanbul'a gelmeye başlıyorum. Biletlerimi arttırdım hemen her hafta cumartesi günü İstanbulda olacağım, Allah bir mani vermezse. Dr Lütfi beyle telefonda iştişare etmiştim, ilave biletleri alırken. Eylülden Mart sonuna kadar sadece Cumartesi günleri orada olabileceğim. Üstad ile çizeceğimiz bir yol haritası üzerine gelecek aylarda seyahat programını değiştirebilirim. Hele hele başlangıçta Üstadın katkısı ve yol göstericiliği elzem, olmazsa olmaz görünüyor. Çalışmanın gelişmesine göre arkadaşların da katkı koyacaklarını düşünüyorum. Uygun bir metodla başlayabilmek, yarı yarıya bitirmeğe eşdeğerdir... Saygılarımla. H.Kayahan |
Reşat Nuri Erol
02.08.2013
10:22
| sevinmene... çok sevinmene... ben daha çok sevindim... çalışmalarımız bereketlensin; inşaallah... niyetlerinin gerçekleşmesi dua ve dileklerimle...
|
Hüseyin Kayahan
20.09.2013
08:31
| 22.12.2005 yılında başladığım ve sadece 2 sahifede kalan denemeyi yeniden aktarıyorum. belki esin kaynağı olur...
AÇIKLAMALI
SOSYOLOJİK KURAN SÖZLÜĞÜ
ALLAH: Kamu, topluluk, devlet
ABİD: Kamu görevi üstlenen,
Çardın kapısının iki yanındaki kapıyı tutan direktir. Sonradan kapının iki yanında duran güvenlik görevlisine ad olmuştur. Buradan hareketle kamu görevi üstlenen kişi demektir.
ABEDE: Görevlendirme, görev alma, kamu görevi görme,
AHİRET: Sonraki
ALEM: Topluluk,
Sivri dağın adıdır. Kolay tanınan ve tarif edilebilen özelliğinden dolayı topluluk haline gelip, belirli tanıtıcı özellikler kazanmış kalabalıklara ad olmuştur.
AVN: Yardım, asgari yaşam desteği,
CÂİL: Atayan, görevlendiren,amir
CEALE: Atama, Görevlendirme,
DALALET: Sapma,
DÂLLİN: Sapmış, sapık
GADAB: Cezalı, sabıkalı,???
GAYR: Dışında
HAMD: Rant, emek veya risk karşılığı olmadan artan değer.
HEDY: Yol, diploma, sertifika, uzmanlaştırma,
Patika, sürü hayvanların bir sıra halinde geçtikleri hayvan tarağıdır.
HİDAYET: Diploma, sertifika alma
İBADET: Görev alma,
İMAN: Uyruk, vatandaşlık, yasayı tanıma,
Mena, iç avlu, etrafı korunaklı yer demektir. İman da, bu korunaklı yere girmedir. Buradan hareketle, bir devletin vatandaşı olarak, kendini o devletin koruması altına alma demektir.
İN’AM: Ücretlendirme,
İNFAK: Harcama,
İSM: Ad, kimlik,
İKAME: Yürütme, aktif tutma, katılma
İTTİKA: Korunma, sığınma, iltica,
Vika, kap, kazan, çuval gibi malı muhafaza eden zayi olmasını önleyen gereçlerin adıdır. İttika eden kendini zayi olmaktani telef olmaktan korumuş olur.
GAYB: Mevcut olup, ancak araştırılınca bilenen, mevzuatın tamamı,
Görüş mesafesinin dışında olanlardır. Yok demek değildir. Mevzuat ta böyledir. Tamamı birden bilinmez ama gerekli oldukça açılır, bakılır ve bilinir hale gelir.
KABL: Eski, önceki,
KETEBE: Yazma, mevzuat oluşturma,
KIYAM: Yürürlülükte olma, katılım, iştirak etme,
Ayakta durma demektir.
KİTAP: Yasa, mevzuat,
Yazılı yapraklardan oluşan demettir. Kişisel yazılar değil, topluluğu ilgilendiren ortak yazılardır.
KÜFÜR: Devleti tanımama, anarşi, terör,
Altında değerli bir şey olduğu halde üstünü örtme, üstünü kapatma eylemidir. Devlet erkini yok sayma manasındadır. Ağır cezalık suçtur. Cezası sürgündür çıkmayanınki idamdır.
MALİK: İye, yetkili, amir,
MÜLK: Taşınmaz, makam, mevki
MÜSTAKİM: Doğru, legal, kanuna uygun,
NAFAKA: Geçimlik,
Nİ’MET: Ücret,
NEZELE: Verme, verilme
RAB: Yetiştirici,
RAHMAN: Çalıştıran, iş temin eden,
RAHİM: Yaşatan, asgari yaşama şartlarını karşılıksız veren
RAYB: Şüphe, çelişki,
RIZK: Gelir,
SALAT: Sosyal toplantı,
SIRAT: Yol, ?
ŞİRK: ortaklama, ortak koşma,
Yasalara uymadan, kuralları rüşvet, iltimas, kayırma gibi vasıtalarla geçersiz kılma. Ağır cezalık suçlardandır.
YEVM: gün, günün çalışılması gereken kısmı,
|
Lütfi Hocaoğlu
21.09.2013
11:40
| Hüseyin abi,
"Rahman"la "Rahim"in anlamı ters olmuş gibi. |
Hüseyin Kayahan
03.03.2018
15:53
| "Rahman" ve "rahim" kelimelerini ben hep böyle kullanıyorum. Rahim yaşatan, rahman çalıştırandır. Zira; eğer "rahim", yani döl yatağı; döllenmeden doğuncaya kadar 40 hafta yaşadığımız yerin adı olmuşsa demek ki, hiç bir karşılık olmaksızın yaşadığımız, geliştiğimiz yer demektir. Buradan da anlaşıldığı gibi rahim=döl yatağı çalıştıran değil, yaşatandır. orası bize yiyecek, içecek, barınak,vb. her şeyi karşılıksız olarak veren yerdir. Allah da kullarına; devlet de yurttaşlarına rızkı/asgari yaşam ihtiyaçlarını karşılıksız verendir. Rızık, beslenme, giyinme, barınma, korunma, evlenme, seyahat gibi hem biyolojik hem de sosyal ihtiyaçların asgarisi demektir. "Errızkü alelallah/Rızk Allah'ın üzerinedir" bu demektir. Bu da rahman değil, rahim isminin bir gereğidir. Saygılarımla. |