GECİKMİŞ BİR HOŞGELDİNİZ YAZISI
Sayın Sam Adian;
Selam ve sevgilerimle.
1974 yılında Akevler’le tanıştım. O zamandan beri İzmir’deyim ve bu ekolün çalışmalarına katılıp, öğrenmeye ve tartışmalara katkıda bulunmaya çalışıyorum. Ne yazık ki, zamanımın çoğunu maişet temini için harcıyor ve yazmaya fırsat bulamıyorum. İnanınız sitedeki yorumları bile günü gününe takip edemiyorum. Karagülle İzmir’de iken her gün ders yapıp, öğrenip, tartışıyorduk. O, uzun zamandır İstanbul’da ve ben de son bir senedir, ayda iki kere, günübirlik İstanbul’a giderek, seminer çalışmalarına katılıp, canlı dinlemeye çalışıyorum.
Şubat başında sizin sitede yazmaya başlamanız ile öncelikle bende (ve diğer arkadaşlarda da) bir ilgi ve heyecan başladı. 18 Şubatta İstanbul’a gittiğimde sizin kim olduğunuzu sordum, henüz kimse bir şey bilmiyordu. Mart başına doğru benim ve birkaç arkadaşın bilgisayarında bir problem oluştu ve sitedeki yeni yazılara ve yorumlara giremez olduk. Sitenin hacklendiğini düşündüm. 3 Martta İstanbul’a gidince, Dr. Lütfi bey, bunun sitedeki yeni yazıların silverligt 5 ile yüklendiğini, bizlerin bilgisayarlarında ise eski versiyon olabileceğini ve yeni versiyonun indirilmesi ile düzelebileceğini söyledi. Bu arada sizin siteden ayrıldığınızı da öğrenmiş oldum. Bir gerginlik olmuş ve siz ayrılma kararı vermişsiniz. Sebebini tam olarak anlamış değildim ve artık bir önemi de kalmadı. Zira siz yeniden yazmaya başladınız. Büyük bir coşkuyla yazıyorsunuz ve ben ancak sabırsızlıkla bekleyerek, her gelen makaleyi ve ona yazılan yorumları okumaya ve anlamaya çalışıyordum. Katkıda bulunmaya veya tenkit etmeye vakit ayıramıyordum.
İyi bir eğitim aldığınızı, birikimlerinizin çok olduğunu, araştırmacı bir karakterli, yorulmaz biri olduğunuzu görüyorum. Son derece nazik ve saygılı biri olduğunuzu da mutlaka belirtmeliyim. Arkadaşlara “Haklısınız, Türkçeye sizin kadar hâkim değilim” demenize rağmen, sitede yazanların içinde en akıcı Türkçeye (adeta ana diliniz gibi) sizin sahip olduğunuzu görüyorum. Konulara hâkimsiniz, ifadeleriniz çok düzgün. Kısacık zaman aralıklarında bu kadar uzun yorum ve makale üretmek (eğer bu konuda yardım almıyorsanız) herkese nasip olmaz kanısındayım. Şimdiye kadar, bunca makalenizde tek bir yazım hatası gördüm, hatalı cümle ise görmedim. İngilizce ve Arapça bildiğinizi, Kuran aşığı olduğunuzu ve herkes gibi sizin de hata yapıyor olabildiğinizi kabul ettiğinizi gördüm. Daha fazla meth etmek istemem, zira bana göre, kişinin arkasından aleyhine, yüzüne ise lehine olanları söylemek hoş değildir… Üretken bir yazar değilim, ama elimden geldiğince, sizin vesilenizle tartışmalara katılmak istiyorum.
Ben sizden yararlanıyorum. Arkadaşlara soruyorum ve yazılarını okuyorum, görüyorum ki, onlar da memnunlar. Umarım ve dilerim ki, siz yazmaya ve katkıda bulunmaya devam edersiniz. İnsanlar tartışmıyorlar. Fikirlerin tartışılmasını, yöneticiler (her seviyedeki) istemiyorlar. Biliyorlar ki, “fikirlerin çarpışmasından gerçeğin şimşeği çakar”. Bunu hâkimiyetlerinin devamı için tehlike olarak görürler. Halbuki İnsanlar, Eski Yunan’da ve Kelamın geliştiği dönemde İslam âleminde, her ama her ortamda ve seviyede tartışıyorlardı ve sonunda o medeniyetler böylece oluştu. Akevler, siyasi, ekonomik veya tasavvufi bir oluşum değil, ilmi bir oluşumdur. Oluşturmaya çalıştığı her girişim, “amel etmediklerinizi niçin söylüyorsunuz” ibaresine uymak ve varsayımlarının doğruluğunu sınamak içindir. Ekonomik, dini ve siyasi oluşumlar çoğalmaya meyyaldir. İlim ise karakteri gereği, sürekli tartışma üzerine olduğundan, burada insanlar çoğalmazlar. Bir tartışma bitince, yeni konu bulurlar ve tekrar tartışırlar. Tartışma sonunda ayrışma ve ayrılık getirir. Ekoller de kendi içinde homojen/mütecanis değildir, iyi ki de öyledir. Ebu Hanife ile en yakın talebeleri bile aynı fikirde değildirler. Sizin de izlediğiniz gibi Akevlerde de böyledir. Her arkadaşın yaklaşımı ve kabulleri farklı farklıdır. Hasılı, ilmin istediği tartışmadır ve bundan dolayı tartışmanın olduğu yerde çoğalma olmuyor. Diğer yandan, ilmin başı/yarısı şüphedir. Her şeyden şüphe edeceksiniz ki araştıracaksınız, vardığınız sonuçları tartışacaksınız ki, sınanasınız.
Makalelerin altına eklenen yorumları takipte zorlanıyorum. Yorum sayısı makalenin adının altında var ama, bir gün önce 23 müydü, yoksa dün 21 idi de, gece mi 2 yorum eklendi? Bunun için her makaleye ayrı bir çetele tutmak gerekiyor. Gençler için sorun olmayabilir ama ben bunu takipte zorlanıyorum. Onun için bu selamlama yorumunu ayrı yazmaya karar verdim.
Yazı ve yorumlarınızı bekliyorum. Fikirlerinizi kabul veya red etmemiz önemli değildir. Çıkarımlarınıza hayret ediyorum ama yeni yazı yorumlarınızı ilgi ile okuyorum. Okudukça, insan aklının ne kadar muhteşem olduğunu, onu yaratan Allah’ın ne büyük ilim sahibi olduğunu daha iyi kavrıyorum. Geçmiş konular olan SALAT, USULÜ FIKH ve RİBA konusunda –biraz gecikmiş de olsam- yazmaya çalışacağım. Aristo mu demişti, “köleler çalışmalı ki, efendiler ilim yapabilsin” diye? Ne yazık ki günde 13-14 saat çalışıp, kalan zamanda da ilim üretmek kolay olmuyor…
Siteye tekrar hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Allah iminizi ve gayretinizi arttırsın.
Vesselam.
Hüseyin Kayahan