30 DEPO EDİLEMEZ MALLAR
Fiat dengesinin sağlanabilmesi için malların depo edilebilir olması şarttır. Mevcut malların miktarı onu satın alacak para ile ölçülüyor ve fiat takarrür ediyor. Su seviyesi ile suyun üretilmesi ve tüketilmesi ayarlanabilir. Çünkü su depo edilebilmektedir. Halbuki elektrik depo edilemiyor. Dolayisiyle elektriğin üretilmesi ve tüketilmesi gerilim ile ayarlanamıyor. Sabit bir gerilimle alıp satma durumu ortaya çıkıyor.
İşte elektrik gibi depo edilmesi mümkün olmayan malların serbest piyasa fiatını temin etmesi mümkün değildir. Yani kendi kendine bu dengesini kuramaz. Yalnız elektrik için değil, depo edilmesi mümkün olmayan emek için de aynı durum sözkonusudur.
Emek depo edilemediği gibi, esasen emek mal da değildir. Zira mal insanlara yarıyan şeydir. Harcandığı zaman insanın gücü artar. Halbuki emek tersine, harcandığı zaman fayda artar ve güç azalır; yani mal ihtiyacı giderir, emek ise ihtiyacı çoğaltır.
Ücret dengesini kurmak, fiat dengesi kadar basit değildir. Depo edilemiyor, mal değildir. Bir bakıma para, ücrettir. Kişi çalışır ve malı götürüp tüccara verir, karşılığında gümüş alır; bu onun ücretidir. Çalıştığının karşılığı elinde taşıdığı senettir. Amma bunu mal olarak verdiği için ölçülmesi kolaydır.
Ancak emek mal olarak değil de doğrudan doğruya verilirse, karşılığında gümüş alamaz. Çünkü ortada mal yoktur. Sonra almağa kalkışsa ne alacaktır? Yani bedeli nasıl tesbit edilecektir?
İşte hem elektrikte hem de emekte görülen bu aksaklık, ilk devirlerde yoktu. Çünkü emek malların yanında cüz'î miktardaydı. Elektrik enerjisi de yoktu. Bu nevi hizmetler esasen vakıflarla görülüyordu. Fakat Avrupa'da sanayi inkılâbı olunca iş değişti. Önce pek çok depo edilemeyen mallar ortaya çıktı. Sonra emek adeta en büyük mal oldu. Çünkü işçi devri başlamıştı. Ücretler de fiat kadar müessir olmağa başladı.
Bu şartlar altında gümüş ve altın para yetersiz olmağa başladı ve yeni yeni çareler aranmağa başlandı. Bugünkü Merkez Bankası doğdu. Yeni fiat ve ücret teorileri gelişti. Grev-lokavt, sosyalizm, komünizm, kapitalizm gibi doktrinler cirit atmağa başladı. Bir yandan faiz kutsileştirilirken, diğer yandan ticaret hırsızlık sayıldı.
İşte bu çalkantı içinde müslümanların kendi kitaplarına sarılıp; «acaba Kur'ân bize ne yol gösteriyor?» diyecekleri yerde, bunlar da mağlubiyeti kabul ederek Avrupa bataklığına saplandılar. Debelendikçe batağa daha fazla battılar ve hala da batıyorlar.
İslâmiyet, bu depo edilemez mallar ile esasen mal olmayan emeğin karşılığı olan ücrete vakıflar yoluyla çare getirmiştir. Vakıf demek, tarifeli tasarruf demektir. Bu kitabımızın mevzuu bu değildir. Dolayisiyle bunların teferruatına girilmiyecektir.Sadece esaslarını söylemek faydalı olur.
Depo edilemez malların alım - satımı tekele verilecek ve bu bir vakıf olacak. Bu malları istediği fiatla alacak amma istediği fiatla satamıyacak; alış fiatına belli bir fark koyarak satacaktır. Ayrıca fiatı öyle tutacak ki, üreten tüketenden çok olacaktır. Ancak bütün arz ve talebi karşılayacak, bütün arzı alabilmek için fazla gelen enerjiyi imha edecek. Bu imha ettiği miktar için de kendisine bir fark tanınacak, amma bunu başka yerde kullanmayacak ve belli seviyenin altına ve üstüne çıkaramıyacak.
Emek için de benzer çözümler vardır. Bunlar da ilerideki kitapların mevzuu olacaktır. Demek ki, altın ve gümüş emeği ölçmeyecek, gayrimenkulleri ölçmeyecek, sadece menkul tüketilen malları ölçecek. Buna yeterli ve yarayışlıdır. Gayrimenkulleri ve emeği ölçen başka bir paraya ihtiyaç vardır ki, buna senet denmektedir ve bu 'karz-ı hasen senedi'dir. Inşaallah bunları da başka kitaplarda anlatma imkânını buluruz.