3 İNSANLARDA YAŞAMA DÜZENİ
İnsan, diğer canlı ve özellikle hayvanlardan farklı olarak, yaşama zevki çalışma isteğinden fazla olan bir varlıktır. Arı bal toplamayı bal yemeye tercih ettiği ve çalışmak amacıyla güç kazanmak için bal yediği halde; insan, meyve yemeyi meyve toplamaya tercih etmektedir. Yani tüketimi üretime tercih etmekte ve meyve yemek için çalışmaktadır.
İnsanın çalışmaya karşı isteksiz, tüketime karşı ise son derece haris olan bu arzusu toplu yaşamayı zorlaştırmaktadır. Herkes ürettiğinden fazlasını tüketmek istemekte ve topluluğun depolanmış olan yedek malları eriyip gitmektedir.
Herkes ürettiğinden fazlasını tüketince, bu hareket sonunda mal azalmakta ve yokluğa doğru gitmektedir. Mal varlığının yokluğa doğru gitmesi —üretim açısından— güçsüzlük doğurmakta ve üretim oranı biraz daha düşmektedir. Bu düzensizlik sonunda üretim tamamen durmakta ve tüketim de dolayısıyla sona ermekte; böylece yaşama imkânı da ortadan kalkmaktadır. Bu durum insanlık açısından acı sonuçlar doğurmaktadır.
İnsandaki bu aşırı tüketim eğilimi, insanın yalnız topluluk ferdi olarak değil, aynı zamanda tek başına yaşayabilecek özelliklerle yaratılmış olmasından ileri gelmektedir. Yani insan bir taraftan tam toplu düzenin içindedir ve topluluğun tüm nimetlerinden yararlanmaktadır; diğer taraftan ise her fert ayrı ayrı varlıktır ve topluluk dışında ayrı yaşayabilme imkânlarına sahiptir. Aslında bu özellik bir yönü ile insanlara yarar sağlamakta ve topluluğun doğurduğu kişiliği (şahsiyeti) yoketme sakıncası da ortadan kalkmaktadır.
Böylece insanoğlu, tam toplu düzende yaşıyacak özellikte yaratılmamış ve tek tek yaşıyan canlıların da yararlı yanlarını almış olduğu için —toplu yaşıyan hayvanlarda olduğu gibi— komünizma düzeni tesis edilemez.
Komünistler diyorlar ki: Para ve mülkiyete gerek yoktur. Herkes çalışsın, üretsin ve topluluğa versin; daha sonra da kendisine gerekli olanları topluluktan alsın. Meselâ, ekmek üretiminde bulunsun ve bu işi parasız yapsın; daha sonra lokantaya gidip parasız yemek yesin. Böylece ihtiyaçlarını topluluktan pa rasız aldığına göre, kendisi de topluluğa karşılıksız hizmet versin. Bunlar gerçekleşince, herkesin toplum için çalıştığı ve yaşadığı mesut düzen doğsun, savaş ve çatışmalar da sona ersin.
Marks'ın bu iddialarının doğru yanı yoktur. Eğer insan —yaradılış açısından— çalışma zevk ve isteği yaşama zevkinden büyük olan bir varlık olsaydı, o zaman Marks'ın bu dedikleri tamamen doğru olabilirdi ve hayalindeki cennet de hemen gerçekleşirdi. Halbuki insan tam bunun aksine yaradılış özelliklerine sahiptir. Yaşama zevki çalışma zevkinden fazladır ve dolayisiyle tüketilen malları azaltmak, üretilecek malları ise çoğaltmak mümkün olamamaktadır.
Esasen bu hususu —Marks ve Lenin gibi— bütün komünist taraftarları bilmektedirler ve bu nedenle hiçbir zaman komünistlik düzeninin hemen kurulmasını teklif etmemektedirler. Onlara göre, insanın çalışma zevkinin daha az, buna karşılık yaşama zevkinin daha fazla olması geçicidir. Yaşamayı ve hayatı güven içinde bulmadığı için bu hisleri taşımaktadır. Eğer hayatının güven altına alındığını görürse, yaşama zevkinin aşırılığından vazgeçecek ve çalışma zevkini duyacaktır.
Marks ve izinden gidenler, geçici olarak sosyalizm düzeninin kurulmasını ve kişilerin önce mülkiyet hissinden kurtulmalarını istiyorlar; onlara göre ileride komün düzene geçmek mümkün olacaktır. Şimdilik devlet mülkiyetinde geçici bir düzen ileriye sürüyor ve onu uyguluyorlar.
İnsanın, böyle yaşamaya istekli, çalışmaya karşı tembel yaratılmış olması, insan olmanın gereğidir. Böylece insanın şahsiyeti korunmuş ve kişiler arasında yarışma düzeni kurulmuştur. Bu yarışma isteği ile ilerleme ve yenilikler gerçekleşmektedir, ileride insan genetiğini tadil edecek bir düzeye geldiğimizi ve X ışınları ile insandaki yaşama zevkini körletip çalışma zevkini ilerlettiğimizi düşünsek —ve bunu gerçekleştirsek!— insanlara pek hayırlı bir iş yapmış olmayız.
Kaldı ki, böyle bir seviyeye gelmek demek, yeni bir tür canlı varetme ve insandan daha üstün bir varlık ortaya çıkarma çabasıdır ki; bunu hayal etmek bile deliliktir. Çünkü hiçbir varlık kendisinden daha üstün varlığı meydana getiremez. İnsanların galaksiler dışına çıktığını, dört boyutlu uzaya girdiğini düşünebiliriz... Ancak yeni insan yaratmayı düşünmek arzusu, hayal bile edilemez.