25 İŞLETME VE MUAMELE VERGİSİ
Bir mal bir ülkede ucuz ise, o mal alınıp dış ülkelere götürülür ve satılmış olur. O ülkede ucuz olan mal alınır ve pahalı olan ülkeye ithal edilmiş olur. İthalât ve ihracatın olabilmesi için iki ülke arasındaki fiat farkının yol masraflarını ve aracı kârını karşılaması gerekir. İlk ticaret, yakın ülkeler arasında yapılmakta ve orada istihlâk edilmektedir.
Gümüşte istihlâk olmadığı için altın ile fiat farkı ne kadar küçük olursa olsun ve ne kadar uzak bulunursa bulunsun, ergeç gümüş akışı olur ve altına göre fiatını daima eşit olarak dengede tutar. Mallar için ise bu imkân yoktur. Bir ülkeden diğer bir ülkeye malların akabilmesi için taşıma masraflarını koruyacak fiat farkı mutlaka mevcut olmalıdır.
Taşıma zorluğu, ülkeler arasındaki mübadeleyi güçleştirir. Bu zorluk insanlık için zararlı olur. Taşıma farkını kapatacak kadar fiat farkı olması, malların mübadelede o kadar fayda artışını temin edeceğini belirtir. Aradaki kâr da hesaba katılırsa, beşerî gelirde de o nisbette bir artış vardır. Taşıma masrafları beşerî gelirin miktarını düşürmez. Zira taşımayı yapanlar, taşımak suretiyle üretme yapmış olurlar.
Taşıma kolaylığını sağlıyan devletler ve ülkeler, bu taşıma düzeni ile büyük gelir artışlarına sebep olurlar. Bunu bir misâlle izah edelim, İzmir'de oturan bir kişi, bağındaki üzümü topladıktan sonra onu satmak için Erzurum'a gitse ve deve üzerindeki nakliyesi ile bu üzüme nakliye masraflarını yükleyip satsa, belki fiat on misli artmış olacaktır. Çünkü bu mal ve kişi üç ayda Erzurum'a varamazdı. Hayvanların ve insanların yolculuk masrafları bu bir deve yükü üzüme binecekti.
Halbuki geçmişte İslâmiyet'e göre tesis edilmiş bulunan 'kervansaraylar silsilesi' yolcuların doktor ve baytarına kadar, her türlü ihtiyaçlarını karşılıyordu. Yola çıkanın masrafları şöyle dursun, tasarrufları vardı. Çünkü evinde kendi yemek ve hayvanını besleme masrafları olacak; yola çıkmakla bu masraflardan kurtulmuş olacaktır.
Bunun sonucunda kişilerin evde oturmaktansa, Erzuruma gidip orada üzümü satıp oradan buğday almaları imkân dahiline giriyordu. Devlet için bu masraflar, devletin tabii masrafları arasına girmişti. Zira bu kervansaraylar aynı zamanda kendi idarî ve askerî masraflarını yolculuk açısından sıfıra indiriyordu. Harcırah diye bir masraf söz konusu değildi. Ordularını bu suretle gayet kolaylıkla nakledebiliyorlardı.
O devirlerde mevcut teknik zorluklar içinde o yüksek refah seviyesini sağlamış olmaları, hep bu ulaştırma imkânlarının kolaylığı ile olmuştur. Yani ülkeler arası ticaret devlet için bir gelir kaynağı değil, bir gider kaynağı durumunda bulunuyordu.
Gümrük vergisini almak, devletin —temin etmesi gereken kolaylık ve yardım yerine— külfet altına girmesi anlamında kendi aleyhine bir davranıştır. Hazreti Peygamber zamanında böyle bir vergi söz konusu değildi. Karşı taraf gümrük vergisini uygulasa bile, biz yine gümrük uygulamayız. Sadece Hz. Ömer devrinde ençok ondabir veya beştebir olmak üzere yabancılara bir gümrük uygulaması söz konusu olmuştur. Zimmilere ve müs-lümanlara ise böyle bir vergi uygulaması, İslâmiyet'te yoktur.
Bazı kimseler gümrüğün sanayi kalkınması için gerekli olduğunu ileri sürerler. Bu tamamen uydurmadır. Almanya'da uygulanan gümrük ve bugün Avrupa'da uygulanmak istenen gümrük birliği hiçbir zaman ekonomik gayeler taşımamıştır ve hiçbir zaman ekonomik fayda sağlamamıştır. Gümrük, ekonomik gaye ile değil, siyasi gaye ile alınır. Gümrük sayesinde Alman birliği sağlanmış ve tek devlet haline gelmiştir; şimdi de Avrupa tek devlet haline getirilmiş olacaktır.
İslâmiyet'te menfi tedbirler meşru sayılmaz; menfi hak, hak değildir. Satma ve alma akti yapılabilir, fakat satınalmama veya satmama akti yapılamaz. Dolayisiyle siyasi bütünlük için gümrüğe gerek yoktur; bunun gerçekleşmesi için İslâmiyet yeterlidir.