4 ÜRETTİĞİ KADAR TÜKETME ESASI
İnsanlardaki bu eksikliği, yani çok tüketme eğilim ve isteğini zararlı halden yararlı hâle çevirmek mümkündür. Mülkiyet düzeni işte bunu gerçekleştirmiştir. Herkes çalışmakta ve çalıştığını topluluğa vermektedir. Ancak, tüketmek için topluluktan alacağı şeyler, bu verdikleri ile sınırlı bulunmaktadır. Herkes ancak topluluğa verdiği kadarını alabilmektedir.
Bu alış-verişi daha iyi anlıyabilmek için malları denkleme düzeninden söz edelim. Farzedelim ki ilkel toplulukta yaşıyoruz. Birkaç çeşitten başka mal yok: koyun, inek, buğday, elma ve ceviz. Bu topluluk önce bir liste yapıyor ve diyor ki; beş koyun bir ineğe, kırk teneke buğdaya, bunlar bin adet elmaya ve bunlar da ikibin cevize denktir. Yani bu mallar birbirleri ile bu nisbette değiştirilebilir. Meselâ, üçbin cevizi götürüp bırakan kimse, sonra gelip talepte bulunduğunda isterse bu üçbin cevizi alır, dilerse bin ceviz alır ve geri kalan ikibin ceviz karşılığı bin elma alır; yahut bin cevize karşılık beşyüz elma alır, bin ceviz için de yirmi teneke buğday alır.
Burada herkes kendisine gerekenleri alabiliyor, ancak verdiğine denk olacak şekilde alıyor. Böylece mal yokluğu söz konusu olmuyor. Çünkü herkes verdiğini alıyor, daha fazlasını alamıyor. Bu nedenle malların bitmesi düşünülemez.
Burada karşılaşılan bir zorluk ortaya çıkıyor. Ya herkes elma almaya kalkışırsa, o zaman talebi nasıl karşılayacağız ve bu talep karşınında ambarcı ne çare düşünebilir; talep dengesini nasıl kuracaktır?
Herkes inek, koyun, buğday, elma, cevizi getirsin ve biz yukarıda sözünü ettiğimiz listeyi hazırlarken bunların hepsinin miktarları kadar birbirlerine eşitliyerek dengeyi kuralım. Eğer koyun kıymetli ise koyunu istiyenler çoğalacaktır. Koyun azaldıkça, vereceğimiz koyun nisbeti sayısını düşüreceğiz. Bunu şöyle açıklıyalım: Eğer ambarımızda yirmibin cevizimiz ve kırk koyunumuz varsa, bir koyun beşyüz cevizdir. Farzedelim ki, o gün
herkes geldi ve koyun aldı; cevizi istiyen yok. O zaman da bu aşırı talep karşısında o günlük bir koyun yediyüz ceviz karşılığıdır deriz. Bunun sonucu olarak, mallar her zaman dengede kalmış olur.
Bu beş kalem mal için bu işlemi yürütmek belki kolaydır. Fakat bu işi binlerce eşya ve yüzbinlerce insan için hesaplayıp ortaya koymak elbette zor ve karışık görünecektir, işte bunu en güzel biçimde halletme meselesi, mülkiyet alış ve satış meselesidir; serbest piyasa meselesidir; para ve fiat meselesidir. Bunları ileride göreceğiz.
Burada, herkesin ürettiği kadar tüketmesi ve daha fazla tüketmesine imkân verilmemesi esasının kabul edilmesi ile yetinmiş olacağız.
Burada akla gelecek bir noktaya da işaret ederek geçeceğiz. Toplulukta herkes çalışma imkânına sahip olmayabilir; çalışanların bir kısmı da elde ettikleri ile geçinemiyebilirler. Bu kimseler ne olacaktır, bunları ölüme mi terkedeceğiz? Bu konuda, yukarıda ele aldığımız «herkesin çalışması nisbetinde yaşaması usûlü»nü koymakla, nasıl bir çözüm bulacağız? Bu sorunların halli vergi sistemi ve içtimai yardımlaşma müesseseleri ile gerçekleştirilecektir.
Bu sistem ile herkes çok tüketmek için çok üretmeye gayret edecek ve böylece tüketme isteği üretme isteğine dönüşmüş olacak; ardından denge durumu da gerçekleşecektir.
Demek ki, insanın yaradılışında mevcut olan bir eksiklik, içtimai bir düzen ile kapatılmakta ve daha üstün bir sonuç alınmaktadır. Bu durum insanları bir hukuk düzeni içinde yaşamaya zorlamaktadır.
İşte devlet mefhumu da buradan çıkmaktadır.