22 NAKDİ VE GELİR VERGİSİ
Bir ülkede mevcut gümüş kadar mal vardır. Yani bütün mallar fiatları ile çarpılıp paraya bölündüğünde, bir sayısı elde edilir. Bu genel denge kanunun tabii sonucudur. Herkes topluluğa malı vermiş ve gümüş almıştır. Gümüşün değeri topluluktaki malın toplamıdır. Burada maldan kastımız satılmış fakat henüz alınmamış, alınmaya hazır maldır. Kişilerin kendilerinin tükettiği mal bu hesaba girmez. Bankaya emaneten iade edilmiş paralar ise buna dahildir. Kişi malı pazara götürüp satmış, karşılığında gümüşü alıp bankaya getirip koymuştur. Mal tüccarda durmaktadır.
Vergi belli devrelerde alınmaktadır. Vergi nakit olarak alınınca, piyasadan bu kadar para çekilmiş olur. Bu fiatlarda o nisbette düşüklük meydana getirir. Vergi umumiyetle vatandaşların ödeme güçlerinin olduğu devrede alınır. Yani malların satılığa arzedildiği mevsimlerdir. Bu devrede hazinenin ters iş yapması, yani parayı piyasaya sürmesi gerekir. Böyle olmuyor da aksine para hazineye çekiliyor. Bu bolluk devrelerinde böyle yapılması fiatları büsbütün düşürüyor. Halk yarı fiatına satma durumunda kalıyor.
Ödemeler de nakit olarak yapılıyor. Yani mallar tükenmeğe başlayıp ortalık pahalılanmağa başlayınca memurlar zor duruma düşüyor, devlet o zamanlar da normal maaşların dışında ek ikramiyeler verme durumu ile karşı karşıya getiriliyor ve bunun sonucu olarak piyasa fiatları bir kat daha yükselmiş oluyor. Böylece nakitle alınan vergiler, piyasada büyük mevsim farkları meydana getiriyor. Bu iki, üç, hatta dört misli fiat farklarını doğuruyor.
Fiatların bu kadar farklı olması, diğer taraftan spekülâsyoncu tüccarları harekete geçiriyor; ucuzluk devrelerinde bankadan kredi alarak bütün malları kapatıyor ve mevsimi gelince satılığa çıkarılıyor. Böylece nakitten alınan vergi, fiat farkları yanında vurguncuları besliyor.
Bunun sonucu olarak faiz fiatları alabildiğine yükseliyor. Çünkü yüzde yüz faiz bile yeteri kadar kazanç getiriyor. Halk yatırım ve üretim yerine, böyle vurgunculukla kazanç yollarına sapıyor. Bu da ülkenin normal çalışma ve kazanma düzenini bozuyor.
Demek ki maldan alınan vergi fiat dengesini sağlıyor ve aracı kârını asgariye indiriyor. Nakit olarak alınan vergi, aksine fiatları alabildiğine yükseltmiş oluyor.
Bir iş yapıldığı zaman elinize bir mal geçer, bu üretmedir. Bu üretme harcanan emekle ilgilidir. Kazancın bu emekle hiçbir ilgisi yoktur. Bazan çok kârlı bir üretme yapmış, büyük kazanç temin etmiş olursunuz; bazan da zarar etmiş olabilirsiniz. Bunu önceden kesin olarak belirlemek mümkün değildir.
Kazancın ne olduğunu anlıyabilmeniz için ürettiğinizi nakde çevirmek zorundasınız. Kazancınızın miktarı ancak ürettiğiniz malın ne tuttuğunu bilirseniz söyleyebilirsiniz. Bu ise zamanı ve yeri belli olmayan bir iştir. Böylece 'gelir vergisi' demek, nakitten alınan bir vergi demektir. Hem belli bir devrenin ardından nakde çevrildiği tarihten sonra belirlenecek, hem de nakitten ödeme zaruretini ortaya çıkaracaktır. Demek ki, 'gelir vergisi' sistemi, fiat dengesini şiddetle etkileyen bir faktördür.
Gelir vergisi, üretilen yılda alınmış oluyor. Kıtlık yıllarında az gelir var; bolluk yıllarında çok gelir vardır. Halbuki devletin ihtiyacı ise aksinedir. Kıtlık yıllarında daha çok hizmet arzetmesi gerekecektir.
İslâmiyet'te ise vergi mevcut satılık mallardan alınmaktadır. Satılık mal ise bolluk yıllarından sonra meydana gelen kıtlık yıllarında daha çoktur. Dolayisiyle İslâm'da, devletin eline kıtlık yıllarında bolluk yıllarından daha çok gelir geçmektedir.