5 ÜRÜNÜN TÜKENMEMESİ ESASI
Üretilen mallar, tüketilen mallara eşit olacaktır; ancak dengenin devam edebilmesi için bu yeterli değildir. Topluluk içinde ayrıca yığılmış ve depo edilmiş mallar olmalıdır. Bu mallar sayesinde darbelere karşı konabilir, bu hususu görmüştük.
Şimdi herkesin ürettiği kadar tüketmesi kaidesi yanında bir kaide daha koymalıyız; o da önce üretme sonra tüketme esasıdır. Böylece toplulukta her zaman üretilmiş ve depo edilmiş mal bulunacaktır.
Üretme ile tüketme arasındaki zaman ile üretme çarpılırsa, sonuç olarak depodaki mal bulunmuş olur. Meselâ, beş tavuk günde dört yumurta yumurtluyorsa ve biz o gün o yumurtaların tamamını yiyorsak, elimizde birikmiş veya depo edilmiş yumurta olmayacaktır. Amma bugünkü yumurtaları yedi gün sonra yiyecek olursak, elimizde sürekli olarak yirmisekiz yumurtamız depolanmış olacaktır. Özel bir durum olarak misafirimiz gelirse rahatlıkla onu ağırlar, daha sonra günde üç yumurta yiyerek tekrar eski duruma gelmiş olabiliriz.
Topluluk için bu işi gerçekleştirmenin yolu, topluluğa verileni hemen almayıp karşılığını sonradan almaktır.
Bunun gerçekleşmesi için konmuş usul şudur:
Herkes topluluğa verdiği malın karşılığında kendisine gerekli olan malı hemen almayacak, daha sonra kendisine gerekli olduğu anda alacaktır. Böylece topluluk içinde her zaman birikmiş ve depo edilmiş mal bulunacaktır.
Herkes önce üretecek, daha sonra tüketecek ve böylece herkesin topluluktan bir alacağı bulunacaktır. Eğer kişiler önce tüketip sonra üretmeye kalkışırlarsa; gittikçe mal azalır, sonunda mal tükenir ve denge bozulmuş olur.
Borçlu yaşama düzeni dengesizdir. Faiz, borçlu yaşama düzenini kurar. Kredi alan kişi, henüz üretmediği bir malı tüketmeye yönelir. Sonunda gecikmeli bir üretim ortaya çıkarki; bu da
dengeyi bozar. Bir ülke böylece mevcut olnn millî servetini tüketip eritir, dış ülkelere borçlanmaya başlar ve sonunda bu ekonomik çıkmazdan kurtulamıyarak yok olup batar.
Dünya devletlerindeki böylesine fazla tüketme eğilimi bütün insanları fazla tüketime yöneltir, bu durum da yıkılışın kaynağı olur. Burada kredi veren kişi, milletin birikmiş malını üretmeden önce tüketmeye vermektedir. Kredi veren kişi, faizinden kâr sağlayacağını zannediyor. Halbuki millî servetten, beşerî servetten tüketme olduğu için topluca uçuruma ve belki de ebedî yokoluşa doğru gidilmektedir.
Veresiye satışlarda da aynı özellik vardır. Veresiye alıp tüketen kimse —faizsiz almış olsa dahi— önceden tüketme durumundadır. Millî servetin önce tüketilmesi, ardından üretilmesi isteniyor. Bu durum millî varlığı yokluğa götürmekte ve dengeyi bozmaktadır.
Ücretli düzen de böyledir. Bir müteşebbis çalıştırdığı kişilere ücret ödemektedir. İşçi, aldığı para ile hemen piyasaya gidip mal talebinde bulunmaktadır. Halbuki mal, belki de birkaç ay sonra üretilmiş olacaktır. Böylece ücret sistemi ile önceden tüketme şeklini getiren işçilik düzeni de dengesizliğin kaynağı olmaktadır.
Sanayi devrelerinin başlaması ile işçilik düzeni kurulmuş, arkasından faizli düzen gelmiş ve bugünkü çıkmazların içine girilmiş; sömürü düzeni ortaya çıkmıştır. Bu sömürü düzenine sosyalizm ile son verilse bile, mülkiyet düzeni olmayınca —kişiler önce tüketime sonra üretime yönelmekle— bu düzen yine bozulacaktır.
Sermayeye kâr, gayrimenkullere kira ve miras düzenlerikişileri mal biriktirmeye ve geç tüketmeye zorlamakta, böylece topluluğun mal biriktirme düzeni sağlanmış bulunmaktadır.
Devlet tarafından gerçekleştirilen faizsiz kredi düzeni ise sadece çalışma kredisini açmakta ve krediyi tüketmeden üretmeye götürmektedir.
Düzenimizde, önceden tüketme yerine önce üretme teşvik edilmektedir. İsraf bu nedenle kötü ve haram sayılmaktadır. İsrafı, gelirden daha fazla gider yapma şeklinde de tanımlıyabiliriz.