LOKMAN SÛRESİ - 11. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
يَابُنَيَّ إِنَّهَا إِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ لَطِيفٌ خَبِيرٌ (16)
Ey oğulcuk, kesinlikle şöyle ki o, hardal tohumundan bir tanenin ağırlığı olur da bir kayanın içinde veya göklerin içinde veya yerin içinde olursa Allah onu getirir. Kesinlikle Allah lütufkârdır, haberdardır. (16)
يَابُنَيَّ إِنَّهَا إِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ
Ey oğulcuk, kesinlikle şöyle ki o, hardal tohumundan bir tanenin ağırlığı olur da bir kayanın içinde veya göklerin içinde veya yerin içinde olursa Allah onu getirir.
Cevap cümlesi Mensuh isim cümlesi | Nida cümlesi Fiil cümlesi |
Haberi | İsmi İş zamiri | İnne | Mefûlun bih | Fâil | Fiil |
Cevap cümlesi Fiil cümlesi | Şart cümlesi | Münada | Nida edatı |
Ma'tûf Mensuh isim cümlesi | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh Mensuh isim cümlesi | Şart edatı |
يَأْتِ بِهَا اللَّهُ | تَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ | فَ | تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ | إِنْ | هَا | إِنَّ | بُنَيَّ | يَا | أَنَا | أُنَادِي |
يَا: “Ey” demektir. Nida edatıdır. Münâdânın önüne getirilen harflere nidâ harfleri (أَحْرُفُ النِّدَاءِ) denir. Arapçada kullanılan çok sayıda nida harfi olmasına rağmen Kuran’daki tek nida harfi يَا dır. Bir konuşmaya başlamadan önce nidâ harfleri kullanılarak konuşulmak istenen kimseye nida edilen anlamında münâdâ (الْمُنَادَى) denir.
بُنَيَّ: “Oğulcuk” demektir. بنو kökünden gelmiştir. İsm-i tasgirdir (küçültme ismidir). Oğulun tasgiri ile “oğulcuk” anlamındadır. Münadadır (nida edilendir).
ابْن (oğul) kelimesinin aslı بَنَوٌ dür. اِبْنٌ şekline dönüşmüştür. İsm-i tasgir yapılırken kelimenin aslına göre şu şekilde yapılır:
اِبْنٌ (oğul) → بَنَوٌ (kelimenin aslı) → بُنَيْوٌ → بُنَيٌّ (oğulcuk)
يَابُنَيَّ: “Ey oğulcuk” demektir.
إِنَّ: “Kesinlikle” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir.
هَا: “O” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. İş zamiridir. İş zamirleri ikiye ayrılır: Şan zamiri (ضمير الشأن), kıssa zamiri (ضمير القصة). Dişil olduğu için kıssa zamiridir. Normalde zamirler kendinden önce geçen bir kelimenin yerini tutar. Yerini tuttuğu kelimeye raci olduğu kelime denir. Yani bir zamir kendinden önce gelen bir kelimeye işaret eder. Eğer öncesinde yerini tuttuğu bir kelime yoksa yani raci olduğu bir kelime yoksa bu durumda zamir görevinde değildir. Kendisinden sonra anlatılacak olana işaret etmektedir ve "şöyle ki" anlamındadır. Bunun için 3. şahıs tekil zamirler (هُوَ/هُ ve هِيَ/هَا) kullanılır. Eril olana şan zamiri (zamiru’ş-şan), dişil olana kıssa zamiri (zamiru’l-kıssa) denir. İş zamiri cümlenin başında yer alarak, bahsedilen konunun önemli olduğunu ifade eder. Önemli olan konuyu ifade eden kelime eril ise eril iş zamiri (şan zamiri) gelir, önemli olan konuyu ifade eden kelime dişil olursa dişil iş zamiri (kıssa zamiri) gelir.
إِنْ: “-se, -sa” demektir. Şart edatıdır.
تَكُ: “Olur” demektir. İkinci şahıs dişil meczum muzari kânedir. Öncesindeki إِنْ şart edatı ile cezm olmuş, cezm nedeniyle iki sakin harf yan yana geldiği için و harfi düşmüş, sonra da okuma kolaylığı nedeniyle sonundaki ن harfi düşmüştür.
تَكُونُ تَكُونْ تَكُنْ تَكُ
مِثْقَالَ: “Ağırlık” demektir. ثقل kökünden beşinci bâbdan ağırlaşmak, ağırlığı artmak manasındaki fiilden “ağırlığı ölçme aracı, birimi, ağırlık” manasına gelmiştir.
حَبَّةٍ: “Tane” demektir. Tohumlu bitkilerin tanesidir. İsm-i cinsten fertleştirilmiştir. İsm-i cins hali حَبّ dir. Sonuna ة gelerek müfred hale gelmiştir.
مِنْ: “-den, -dan” demektir. Harf-i cerdir.
خَرْدَلٍ: “Hardal tohumu” demektir. خردل kökünden gelmiştir. Rubâi babdan خَرْدَلَة mastarı bir şeyi küçük ve yumuşak parçalara kesmek manasındadır. Bu mastar manasından kesilen küçük ve yumuşak parça manasında خَرْدَل ıstılahi olarak “hardal tohumu” anlamında camid isimdir.
مِنْ خَرْدَلٍ: “Hardal tohumundan” demektir.
حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ: “Hardal tohumundan bir tane” demektir.
مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ: “Hardal tohumundan bir tanenin ağırlığı” demektir. Hardal tohumu, çok küçük ve hafif bir tohumdur. Ortalama bir hardal tohumunun ağırlığı yaklaşık 2 ila 3 miligram civarındadır. Sarı hardal, siyah hardal, kahverengi hardal gibi farklı türlerin hepsinde tohum ağırlığı bu ağırlık civarındadır.
تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ: “O, hardal tohumundan bir tanenin ağırlığı olur” demektir.
فَ: Atıf harfidir. Fâ-u takibiyyedir. تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ cümlesine تَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ cümlesini atfetmektedir.
تَكُنْ: “Olur” demektir. İkinci şahıs dişil meczum muzari kânedir.
فِي: “İçinde” demektir.
صَخْرَةٍ: “Kaya (büyük sert taş)” demektir. صخر kökünden صَخْر ism-i cem-i cinsinden müfredleşmiştir.
فِي صَخْرَةٍ: “Bir kayanın içinde” demektir.
أَوْ: “Veya” demektir. Atıf harfidir. فِي صَخْرَةٍ e فِي السَّمَوَاتِ yi atfetmektedir.
فِي: “İçinde” demektir.
السَّمَوَاتِ: “Gökler” demektir.
فِي السَّمَوَاتِ: “Gökler içinde” demektir.
أَوْ: “Veya” demektir. Atıf harfidir. فِي السَّمَوَاتِ ye فِي الْأَرْضِ yi atfetmektedir.
فِي: “İçinde” demektir.
الْأَرْضِ: “Yer” demektir.
فِي الْأَرْضِ: “Yerin içinde” demektir.
فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ: “Bir kayanın içinde veya göklerin içinde veya yerin içinde” demektir.
تَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ: “Bir kayanın içinde veya göklerin içinde veya yerin içinde olur” demektir.
إِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ: “O, hardal tohumundan bir tanenin ağırlığı olur da bir kayanın içinde veya göklerin içinde veya yerin içinde olursa” demektir. Şart cümlesidir.
يَأْتِ: “Gelir” demektir. ءتي kökünden üçüncü şahıs eril tekil meczum muzari malum fiildir. Normal bir gelme değildir. Gelip etkileşim içinde olmak demektir.
بِ: “İle” demektir. Harf-i cerdir. يَأْتِ ile beraber geldiğinden dolayı “gelir” manasını “ile gelmek” anlamı sebebiyle “getirir” anlamına değiştirir. Getirilen bu harf-i cerden sonra gelendir.
هَا: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. Hardaldan bir tanenin ağırlığında olana racidir.
اللَّهُ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.
يَأْتِ بِهَا اللَّهُ: “Allah onu getirir” demektir.
إِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ: “O, hardal tohumundan bir tanenin ağırlığı olur da bir kayanın içinde veya göklerin içinde veya yerin içinde olursa Allah onu getirir” demektir.
إِنَّهَا إِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ: “Kesinlikle şöyle ki o, hardal tohumundan bir tanenin ağırlığı olur da bir kayanın içinde veya göklerin içinde veya yerin içinde olursa Allah onu getirir” demektir. Nidanın cevap cümlesidir.
يَابُنَيَّ إِنَّهَا إِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ: “Ey oğulcuk, kesinlikle şöyle ki o, hardal tohumundan bir tanenin ağırlığı olur da bir kayanın içinde veya göklerin içinde veya yerin içinde olursa Allah onu getirir” demektir.
Burada حَبَّةِ خَرْدَلٍ şeklinde izafetle gelebileceği yere حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ şeklinde gelmiştir. Manevi izafette araya harf-i cer takdir edilir. مِنْ, لِ veya فِي harf-i cerlerinden biri takdir edilir. Burada izafet gelseydi حَبَّةٍ لِخَرْدَلٍ (Hardal tohumu için bir tane) veya حَبَّةٍ فِي خَرْدَلٍ (hardal tohumu içinde bir tane) şeklinde olan seçenekler takdir edilebilirdi. Bunu engellemek için tanenin direk hardal tohumu cinsinden olduğunu beyan etmek için izafet yerine مِنْ harf-i ceri kullanılmıştır.
Burada hardal tohumundan bir tanenin ağırlığında olup bir kayanın içinde veya göklerde veya yerde olup Allah’ın getirdiği nedir? Bu ayette onu işaret eden bir kelime yoktur. Önceki ayetlerde de yoktur. Sadece tekil dişil bir zamir vardır.
إِنَّـهَا إِنْ تَكُ (هِيَ) مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ (هِيَ) فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِـهَا اللَّهُ
Hem kıssa zamiri olarak gelmekte hem de şart ve cevap cümlesinin içinde üç kere dişil tekil zamir olarak toplam dört kere geçmektedir.
وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ
Kıst mizanlarını kıyamet yevmi için koyarız da hiçbir nefse bir şey zulmedilmez ve hardal tohumundan bir tanenin ağırlığında olsa onu getiririz ve hesap görücüler olarak biz yeteriz. (Enbiya 47)
Bu ayette ise getirilen için başlangıçta eril zamir kullanılmış (كَانَ nin ismi olarak هُوَ) sonrasında dişil zamir kullanılmıştır (بِـهَا). Bu ayette ilk başta eril zamirin amel olduğu, getirilen dişil zamirin ise حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ e raci olduğu anlaşılmaktadır.
Lokman suresinin bu ayetinde ise baştan beri zamir dişil olarak gelmektedir. Dişil bir kelime fehmedilmelidir. Genel olarak yaklaşım sonlarındaki ة nedeniyle lafzen dişil olan hasene ve seyyienin fehmedilmesidir.
Allah iyi olarak da yapılsa kötü olarak da yapılsa bütün fiilleri kayıt altına almaktadır. Bu da hardal tanesi metaforuyla ifade edilmiştir. 2-3 mg (1 mg 1 gramın binde biridir) ağırlığındaki bir tohumu sert bir kayanın içinde de olsa, göklerde de olsa, yerin içinde de olsa getirmektedir. Yapılan hiçbir şey kaybolmamaktadır, hepsi kayıt altındadır.
إِنَّ اللَّهَ لَطِيفٌ خَبِيرٌ
Kesinlikle Allah lütufkârdır, haberdardır.
Mensuh isim cümlesi |
Haberi | Haberi | İsmi | İnne |
خَبِيرٌ | لَطِيفٌ | اللَّهَ | إِنَّ |
إِنَّ: “Kesinlikle” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir.
اللَّهَ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.
لَطِيفٌ: “Lütufkâr” demektir. Sıfat-ı müşebbehedir. Kökü لطف dir. Birinci bâbdan gelmektedir. İncelikle, yumuşaklıkla, kibar ve nazik bir şekilde muamele etmek fiilinden gelmiştir.
خَبِيرٌ: “Haberdar” demektir. Kökü خبر dir. Birinci bâbdan müteaddi fiilden türeyen mübalağalı ism-i fâildir. Bir şeyi hakikatiyle, doğru ve kesin olarak bilmek yani ondan haberdar olmak manasındadır.
إِنَّ اللَّهَ لَطِيفٌ خَبِيرٌ: “Kesinlikle Allah lütufkârdır, haberdardır” demektir.
Bu cümle önceki cümle ile ilişkilidir ki burada gelmiştir. Allah’ın latîf sıfatı ile habîr sıfatı Kuran’da 6 kere birlikte ve aynı sıra ile kullanılmıştır.
Allah latiftir, habîrdir, hissettirmeden yapar. Size hiç hissettirmeden yaptıklarınızı kayıt altına alır. Hepsinden haberdardır. Siz iyi bir şey yaptığınızı zannederken kötü bir şey yapabilirsiniz, Allah ondan da haberdardır. Siz çok küçük gördüğünüz iyilikler veya kötülükler yapmış olsanız da Allah yine ondan haberdardır. Allah habîr sıfatı olmadan da latiftir yani naziktir. Kime karşı naziktir?
اللَّهُ لَطِيفٌ بِعِبَادِهِ
Allah kullarına latiftir. (Şura 19)
Allah’ın kulları Allah için çalışanlardır. Herkes Allah’ın kulu değildir. Allah’ın kurallarını geçerli kurallar yapmaya çalışanlar Allah’ın kullarıdır. Allah onlara latiftir.
Latif ve habîr beraber gelince naziklikten ziyade haberdar olması nazikçedir anlamındadır. Allah’ın sıfatları böyle ikili geldiği zamanlar ikisi tek bir anlam ifade etmektedir. Kuran’da bu üslup vardır. Latif habîr olması demek siz hiç fark etmeden hakkınızdaki bütün kayıtları tutar demektir. En ufak bir hissetmeniz olmadan yaptıklarınız kaydedilir ve Allah onları anında getirir önünüze koyar. Hem de kıyamet yevminde görüntülü bir şekilde önünüze koyar, hiçbir itirazınız olamaz.
Lokman oğluna öğüt vermektedir. Kuran bunu anlatarak bize de aynı öğüdü vermektedir. Yapacağı her hareketin önemli olduğunu, küçük-büyük bütün fiillerimizi Allah’ın bildiğini ve gerektiğinde bize göstereceğini bildirmektedir. Öncesinde Lokman oğluna şirkten bahsettikten sonra iki ayetle araya parantez girmiş ve anne-babanın şirk için cihadına karşı itaat edilmemesi gerektiği söylenmiştir. Arkasından Lokman öğütlerine bu ayetle devam etmektedir. En önemli öğüt şirkti. Şimdi ise Allah’ın her şeyden bize hissettirmeden haberdar olduğu söylenmektedir.
Lokman’ın öğütleri sonrasında devam etmektedir. Lokman’ın öğütleri bizim için de öğüttür. Bu öğütlere uymak kazançlıdır.
Teşvikiye, Yalova
18 Mayıs 2024
M. Lütfi Hocaoğlu