RÛM SÛRESİ - 42. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَالْإِيمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ فِي كِتَابِ اللَّهِ إِلَى يَوْمِ الْبَعْثِ فَهَذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلَكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (56)
İlim ve iman verilenler “yemin olsun Allah’ın kitabının içinde baas gününe kadar kaldınız, bu baas günüdür ve ancak siz bilmiyordunuz” dediler. (56)
Fiil cümlesi | Atıf harfi |
Mefûlun bih | Fâil | Fiil |
Cevap cümlesi | Yemin cümlesi |
Ma'tûf Mensuh isim cümlesi | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh İsim cümlesi | Fâ-u isti’nâfiye | Fiil cümlesi | Tahkîk edatı | Cevap lâmı |
لَكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ | وَ | هَذَا يَوْمُ الْبَعْثِ | فَ | لَبِثْتُمْ فِي كِتَابِ اللَّهِ إِلَى يَوْمِ الْبَعْثِ | قَدْ | لَ | | الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَالْإِيمَانَ | قَالَ | وَ |
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. Önceki ayetteki يَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍ cümlesine قَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَالْإِيمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ فِي كِتَابِ اللَّهِ إِلَى يَوْمِ الْبَعْثِ فَهَذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلَكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ cümlesini atfetmektedir.
قَالَ: “Dedi” demektir. قول kökünden üçüncü şahıs eril tekil mazi malum fiildir.
الَّذِينَ: “Kimseler” demektir. Üçüncü şahıs eril çoğul has ism-i mevsuldür. Arkasından sıla cümlesi gelir ve sıla cümlesinde şahıs ve çoğulluk açısından has ism-i mevsulle uyumlu bir zamir bulunur. Buna aid zamiri denir. الَّذِينَ ile uyumlu olan هُمْ (onlar) veya و (onlar) zamiridir. Has ism-i mevsullerde aid zamirinin raci olduğu fâil ya da mef’ûl de marifedir, fiilin işleniş şekli de bilinmektedir. Bu nedenle organize işler has ism-i mevsullerle ifade edilirler.
أُوتُوا: “Onlara verildi” demektir. İf’âl bâbından mazi meçhul üçüncü çoğul şahıs fiildir. İkinci bâbdan أَتَى - يَأْتِي şeklinde birisine veya bir şeye gelmek, ona ulaşmak ve onun yakınında olup onunla muamele, etkileşim içinde olmak manasındadır. Müteaddi fiildir. İkinci bâb if’âl bâbına (آتَى – يُؤْتِي) ziyadetü-t tadiye etkisi ile gelir. “Verdi” anlamına gelir. “Gelen”, “getiren ve veren” haline gelir. Buradaki verme normal bir verme değildir. Gelip mef’ûlün bihle etkileşime giren, mef’ûlün bihle getirdiğini etkileşime sokar. جَاءَ fiilinde ise gelme vardır ama etkileşim yoktur.
الْعِلْمَ: “İlim, bilgi” demektir. Kesin bilgidir.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. الْعِلْمَ ye الْإِيمَانَ yi atfetmektedir.
الْإِيمَانَ: “İman, güven” demektir. ءمن kökünden if’âl bâbından mastardır. Harf-i cersiz “güven vermek” anlamında iken بِ harf-i ceri ile “güvenmek” anlamına gelir. Burada harf-i cer yoktur ama fiilin (burada mastarın) mef’ûlü cümlede geçmediği durumlarda da harf-i cer olmaz. Burada iki anlam da geçerlidir. Yani hem güven vermek hem de birisine, birilerine, bir şeye, bir şeylere güvenmek anlamına gelir.
الْعِلْمَ وَالْإِيمَانَ: “İlim ve iman” demektir.
أُوتُوا الْعِلْمَ وَالْإِيمَانَ: “Onlara ilim ve iman verildi” demektir.
الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَالْإِيمَانَ: “İlim ve iman verilenler” demektir. قَالَ nin fâilidir. Burada has ism-i mevsul kullanılmıştır. Verilenler de bellidir, verilme şekli de bellidir. Kuran’da ilim alanlar, ilim edinenler ifadeleri yoktur. İlim Allah’a aittir. Bu nedenle kimse ilim edinemez, ilim kendisine verilir. Ben çalıştım, okudum, ilim sahibi oldum, ilmi kazandım dediğiniz anda yanlış bir cümle kuruyorsunuzdur. Sizin öğrendikleriniz hatta yeni keşfettiklerinizi keşfetmek için kullandığınız bilgileri başkasından öğrenmektesiniz. Kimse sıfırdan ilme başlamamaktadır. Mutlaka başkalarından gelen bilgileri kullanmaktadır. Bu nedenle ilim verilenlerdir. Peki, iman verilmesi nasıl olmaktadır? İnsanlar iman etmekte midirler yoksa iman kendilerine verilmekte midir? Kuran’da iman verilmesi yalnızca burada geçmektedir. Burada da ilim ve iman verilmesi şeklinde geçmektedir. Bu nedenle ilim ve iman birlikte düşünülmelidir.
Buradaki verilme sıradan bir verilme değildir. Verip etkileşim içinde bulundurma demektir. Kendilerine ilim ve iman verilenler bu ilim ve imanla etkileşimdedirler ve ikisiyle ayrı ayrı değil, birlikte etkileşim halindedirler. İlim bilgi demektir, iman güven demektir. Bilgi ve güvenle etkileşim halindedirler. Bilmektedirler, bilgileri vardır ve bilgilerine güvenmektedirler. Güvenleri vardır çünkü bilmektedirler.
Burada has ism-i mevsul kullanıldığı için ilim ve iman verilenler bellidir, verilme şekli de bellidir.
قَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَالْإِيمَانَ: “İlim ve iman verilenler dediler” demektir. Kime söylemektedirler? Önceki ayette bir saatin dışında kalmadıklarını söyleyen mücrimlere söylemektedirler.
لَقَدْ: İki harfin birleşimidir.
لَ: Yeminin cevap lâmıdır. Yemin iki cümleden oluşur. İlk cümle üzerine yemin edilendir. İkinci cümle yeminin kendisidir. İlk cümleye yemin cümlesi, ikinci cümleye yeminin cevap cümlesi denir. Bazı durumlarda yeminin cevap cümlesinin başına لَ gelir. Buna cevap lâmı denir. Kuran’da çoğunlukla yemin cümlesi hazf edilir (söylenmez). Cevap cümlesinde öncesinde yemin olduğuna dair delil varsa yemin cümlesi hazf edilebilir (söylenmez). Genellikle لَقَدْ ile başlayan mazi veya muzari fiiller, لَ ile başlayan isim cümleleri, övme ve yerme cümleleri öncesindeki yemin cümlesi hazf edilmiş olarak gelir. Te’kîd lâmı ile başlayan muzari fiil cümlelerinin öncesindeki yemin cümlesi hazf edilmiş olabilir. لَئِنْ ile başlayan şart ve cevap cümlelerinin de öncesinde yemin cümlesi hazf edilmiştir.
Bu ayette de cevap cümlesi لَقَدْ ile başladığından yemin cümlesi hazf edilmiştir.
قَدْ: Harftir. İsim cümlesinden önce gelmez. Her zaman olumlu fiillerden önce gelir, olumsuz fiillerden önce gelmez. Fiil ile arasında başka bir şey bulunmaz.
- Mazi fiilden önce gelince:
- Tahkîk (gerçekleştirme) edatı (حَرْفُ التَّحْقِيقِ) olur. “Muhakkak”, “gerçekten” anlamlarına gelir. Normalde “-di” li geçmiş zaman olan mazi fiil “-miş” li geçmiş zamanın kesinlik ifade eden şekline dönüşür. Bu durumda fiilin sonuna da “-mıştır”, “-miştir”, “-muştur”, “-müştür” eklerinin eklenmesi gerekir. Yeminin cevap lâmından sonra gelirse tahkîk edatı olur.
- Tevakku (beklenti) edatı (حَرْفُ التَّوَقُّعِ) olur. Beklenilen bir haberin cevabında mazi fiilin başına eklenir. Ölümü beklenmeyen bir kimsenin ölüm haberini verirken مَاتَ (öldü) şeklinde haber verilirken, ölmesi beklenen bir hastanın ölüm haberi verilirken قَدْ مَاتَ (ölmüş) şeklinde haber verilir. Bu durumda fiilin sonunda “-mıştır”, “-miştir”, “-muştur”, “-müştür” eklenmesi yeterlidir.
- Takrîb (yaklaştırma) edatı (حَرْفُ التَّقْرِيبِ) olur. Normalde mazi fiil hem uzak hem de yakın geçmiş zamanı ifade eder. Bu edatın başına gelmesi ile yakın geçmiş zamanı ifade ederse takrîb edatı olmuş olur. Bu durumda fiilin sonunda “-dı”, “-di”, “-du”, “-dü” eki kalır. Mişli geçmiş zaman şeklinde söylenmez.
- Muzari fiilden önce gelince: Tahkîk edatı olur. Gerçekleştirme olayını şimdiki zamana alır. “Muhakkak … -yor” anlamına gelir. لَقَدْ şeklinde geldiği durumlarda her zaman tahkîk edatıdır.
Bu ayette yeminin cevap lâmından sonra geldiği için قَدْ tahkik edatıdır. Kesinlik ifade etmek için gelmiştir. Hem yemin gelmesi hem de tahkik edatı gelmesi kesinliği daha da belirgin hale getirmektedir.
لَبِثْتُمْ: “Kaldınız” demektir. لبث kökünden dördüncü bâbdan ikinci şahıs eril çoğul mazi malum fiildir. Bir mekânın veya bir durumun içinde belirli bir süre kalmak manasındadır.
فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.
كِتَابِ: “Yazmak, kodlamak, kitap, yazı” demektir. كتب kökünden birinci bâbdan mastardır, aynı zamanda isimdir. كَتْبٌ mastarı özel semboller ve simgeler kullanarak bir kaydetme aracıyla bilgileri kayıt altına almak manasındadır. كِتَابٌ mastarı yazmak manasındaki فَعْلٌ veznindeki كَتْبٌ mastarının mübalağa vezni olarak فِعَالٌ vezninden gelmiştir ve çok sayıda bilgiyi güvenli bir şekilde kayıt altına almak manasındadır. Buradan aynı zamanda güvenli bir şekilde kayıt altına alınan yazı demektir. Elimize aldığımız basılı kitap demek değildir. Onun adı Kuran’da سِفْر dir. O da bir kitaptır ama kitap çok geniş manalıdır. Bilgisayar programı da bir kitaptır, basılı kitap da bir kitaptır, DNA da bir kitaptır. Kodlarla kayıt altına alınmış bilgidir. Bu kod harflerden oluşabileceği gibi, sembollerden oluşabilir veya DNA’daki gibi bazlardan oluşabilir.
اللَّهِ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.
كِتَابِ اللَّهِ: “Allah’ın kitabı” demektir. Allah’ın kitabı demek kodlaması kimse tarafından değiştirilemeyen kitap demektir.
فِي كِتَابِ اللَّهِ: “Allah’ın kitabının içinde” demektir.
إِلَى: “-e” demektir. Harf-i cerdir.
يَوْمِ: “Gün, dönem” demektir.
الْبَعْثِ: “Baas” demektir. Sakin durumdaki birini bir etkinlik için, bir iş için hareketli hale geçirmek manasındadır. بعث kökünden üçüncü bâbdan mastardır.
يَوْمِ الْبَعْثِ: “Baas günü” demektir. İnsanların yeniden dirilip sorgulanacakları yere götürüldükleri dönemdir.
إِلَى يَوْمِ الْبَعْثِ: “Baas gününe kadar” demektir.
لَقَدْ لَبِثْتُمْ فِي كِتَابِ اللَّهِ إِلَى يَوْمِ الْبَعْثِ: “Yemin olsun Allah’ın kitabının içinde baas gününe kadar kaldınız” demektir.
Allah’ın kitabının içinde kalmak ne demektir? Burada bir zaman ifade edilmektedir. Bu zamana niçin Allah’ın kitabı denmiştir?
إِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللَّهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا فِي كِتَابِ اللَّهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ
Kesinlikle Allah’a göre ayların sayısı Allah’ın kitabında gökler ve yerin yaratıldığı yevmde on iki aydır. (Tevbe 36)
Bu ayette de “Allah’ın kitabında” ifadesi kullanılmıştır. Rum suresinin bu ayetinde ve bu ayette “Allah’ın kitabı” zamansal bir ifadedir. Allah evrenin başlangıcından yok olmasına kadar bütün seçenekleri yaratmıştır. Bunu da belli bir kodla yapmıştır. İşte bu kodlarla ifade edilen zaman Allah’ın kitabıdır. Zaman için Allah’ın kitabı ifadesi kullanılmıştır. Bu da zamanın sadece geçen anlar olmadığını, Allah tarafından kodlandığını göstermektedir.
فَ: Fâ-u isti’nafiyyedir. Netice fâ’sıdır.
هَذَا: “Bu” demektir. Eril tekil yakın ism-i işarettir.
يَوْمُ: “Gün, dönem” demektir.
الْبَعْثِ: “Baas” demektir.
يَوْمُ الْبَعْثِ: “Baas günü” demektir.
هَذَا يَوْمُ الْبَعْثِ: “Bu baas günüdür” demektir. Kendilerine ilim ve iman verilenler mücrimlere söylemektedir. Yaşadıkları bu anın onların kabul etmediği baas yevmi olduğunu ifade etmektedirler.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. هَذَا يَوْمُ الْبَعْثِ cümlesine لَكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ cümlesini atfetmektedir.
لَكِنَّ: “Ancak” demektir. İnne’nin benzerlerindendir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir. İstidrâk yani düzeltme harfidir. İstidrâkı te’kidle beraber yapar. İstidrâk (اِسْتِدْرَاكٌ) düzeltme, yanlış anlamayı önleme, hatayı düzeltme anlamlarındadır. “Ama”, “fakat”, “lakin”, “ancak”, “ne var ki” şeklinde tercüme edilebilir.
كُمْ: “Siz” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. Lakinnenin ismidir.
كُنْتُمْ: “İdiniz” demektir. Nakıs fiildir.
لَا: “Değil” demektir. Olumsuzluk edatıdır.
تَعْلَمُونَ: “Bilirsiniz” demektir. علم kökünden dördüncü bâbdan ikinci şahıs eril çoğul merfu muzari malum fiildir.
لَا تَعْلَمُونَ: “Bilmiyorsunuz” demektir.
كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ: “Bilmiyordunuz” demektir.
لَكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ: “Ancak siz bilmiyordunuz” demektir.
قَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَالْإِيمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ فِي كِتَابِ اللَّهِ إِلَى يَوْمِ الْبَعْثِ فَهَذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلَكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ: “İlim ve iman verilenler ‘yemin olsun Allah’ın kitabının içinde baas gününe kadar kaldınız, bu baas günüdür ve ancak siz bilmiyordunuz’ dediler” demektir.
Mücrimler hakkı batıl, batılı hak olarak kabul edenlerdir. Mücrimler baas gününe kadar kalacaklarını ve bunu ancak bir saat kadar hissedeceklerini bilmiyorlardı. Kendilerine ilim ve iman verilenler ise bunu biliyorlardı.
Baas yevminde insanlar öldükleri yer ve zamandan dirilirler. Bu nedenle kalma ifadesi kullanılır. Öldükleri yerde ve zamanda kalmaktadırlar. Oradan hareketli hale geçirilmektedirler. Artık hesap verecekleri yere götürüleceklerdir.
كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ
İnsanlar tek ümmetti de Allah müjdeleyen ve uyaran nebiler baas etti. (Bakara 213)
Burada görevli olmayan haldeki nebilerin görevli olarak gönderildikleri ifade edilmektedir.
فَبَعَثَ اللَّهُ غُرَابًا يَبْحَثُ فِي الْأَرْضِ لِيُرِيَهُ كَيْفَ يُوَارِي سَوْءَةَ أَخِيهِ
Allah ona kardeşinin sevetini nasıl saklayacağını göstermek için yerde eşen bir kargayı baas etti. (Maide 31)
Bu ayette karga görevli olarak gönderilmiştir.
ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسَى بِآيَاتِنَا إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ
Sonra onlardan sonrasında Musa’yı ayetlerimizle Firavun ve ileri gelenlerine baas ettik. (Araf 103)
Bu ayette Musa görevli gönderilmiştir.
Baas kelimesinin görevli gönderme anlamı bu ayetlerde görülmektedir. Türkçede de milletvekiline eskiden mebus denmesinin sebebi budur.
أَوْ كَالَّذِي مَرَّ عَلَى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّى يُحْيِي هَذِهِ اللَّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا فَأَمَاتَهُ اللَّهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ
Veya arşları çökmüş halde olan kasabaya uğrayan gibi. “Allah ölümünden sonra bunu (karyeyi) nasıl diriltecek” dedi. Allah onu 100 yıl öldürdü sonra onu baas etti. “Ne kadar kaldın?” dedi. “Bir gün veya bir günün bir kısmı” dedi. “Hayır, 100 yıl kaldın” dedi. (Bakara 259)
Bu ayette 100 yıl ölü kalan kimse baas edilmektedir. 100 yıl hareketsiz kalmakta ve sonra baas edilmektedir.
Bu ayette Rûm suresinin bu ayetindeki gibi baas ölümden sonraki dirilmeyi takip eden dönemi ifade etmektedir. Aslında hareketsiz halde kalan birisinin hareketli hale getirilmesidir. Bu nedenle ölümden sonraki dirilme baastır.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta kendilerine ilim ve iman verilenlerin dirildikten sonra eski kaldıkları yerden devam etmeleri, eski bilgilerini bilmeleridir. Çünkü aynı bedenlerinde dirilmişlerdir ve aynı bedenle kaldıkları yerden devam etmektedirler. Adeta bir gecelik bir uykudan uyanmışlardır. Geçen süre milyon yıl bile olsa onlara bir gece gibi gelmektedir. Bu nedenle karşılarındaki mücrimlere “bilmiyorsunuz” değil “bilmiyordunuz” demektedirler. Onlar da eski bedenlerine devam etmekteler ve artık biliyor hale gelmişlerdir.
فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ (142) فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّحِينَ (143) لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ (144)
Kınar halde iken balık onu lokmaladı. Eğer o tesbih edenlerden olmasaydı baas edildikleri güne kadar onun karnında kalacaktı. (Saffat 142-144)
Yunus Peygamber eğer kurtarılmasaydı balığın karnında ölecekti. Baas yevminde oradan dirilecekti. Eski bedeninden devam edecekti.
Bütün insanlar ölecek ve zamansızlık içine girecekler. Zaman ilerlerken insanlar zamansızlık içinde kalacaklar. İşte bu Allah’ın kitabının içinde kalmadır. Bu dönemde hiçbir şey hissetmeyecekler, hiçbir şey duymayacaklar, hiçbir azap da çekmeyeceklerdir. Baas yevmi gelecek, öldükleri zamandaki yer olan merkadda dirilip sorgulanacakları yere götürüleceklerdir.
Teşvikiye, Yalova
16 Aralık 2023
M. Lütfi Hocaoğlu