RÛM SÛRESİ - 31. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلُ كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُشْرِكِينَ (42)
“Yerde gezin de öncekilerin akıbetinin nasıl olduğuna bakın” de. Onların çoğunluğu müşrikler idi. (42)
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلُ
“Yerde gezin de öncekilerin akıbetinin nasıl olduğuna bakın” de.
Emir fiil cümlesi |
Mefûlun bih | Fâil | Fiil |
Ma'tûf Emir fiil cümlesi | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh Emir fiil cümlesi |
Mefûlun bih Soru cümlesi Mensuh isim cümlesi | Fâil | Fiil | Mefûlun fih | Fâil | Fiil |
İsmi | Kâne | Haberi İstifhâm edatı |
Muzâfun ileyh | Muzâf |
الَّذِينَ مِنْ قَبْلُ | عَاقِبَةُ | كَانَ | كَيْفَ | و | انْظُرُوا | فَ | فِي الْأَرْضِ | و | سِيرُوا | أَنْتَ | قُلْ |
قُلْ: “Söyle, de” demektir. قول kökünden ikinci tekil şahıs emir fiildir.
سِيرُوا: “Gezin” demektir. Emir fiildir. İkinci şahıs çoğuldur. Kuran’ın muhatabından diğer insanlara söylenmesi istenendir. Kuran okuyan kişi olarak bizim her bireyimiz ayrı ayrı bunu diyecektir. Söyle emri tekil gelmiş ama söylenmesi istenen emir çoğul gelmiştir. سَيْر “gezmek” demektir. Bir mekân içinde hareket ederek yer değiştirmek manasındadır. Ancak rastgele bir dolaşma değildir. Belli bir metot içinde izlenilen yol demektir. سِيرَة kelimesi de bu köktendir. Belirli bir zaman ve mekân içinde yapılan hareket, yer değişikliği, o zaman içindeki şeklinde, yapısında meydana gelen değişiklikler manasında سِيرَة “hal ve gidiş, yapı” anlamındadır. Bu yüzden siret biyografi anlamındadır da. Peygamberin hayatına da siret denmektedir. Çoğulu سِيَر (siyer) dir. Peygamberin hayatının anlatıldığı kitaplara da topluca siyer denmesinin sebebi budur.
فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.
الْأَرْضِ: “Yer” demektir. ءرض kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan أَرَضٌ mastarı bir mekânın bereketli, verimli olması, hayrının çok olması ve yerleşme ve ikamet için uygun olması manasındadır. Bu mastar manasından yerleşme için uygun olan manasında أَرْضٌ “yer” anlamındadır. “Yeryüzü” manasına da gelir.
فِي الْأَرْضِ: “Yerin içinde” demektir.
سِيرُوا فِي الْأَرْضِ: “Yerde gezin” demektir. İnsanların ikamet ettiği yerler kastedilmektedir. Medeniyetlerin doğduğu, battığı yerler kastedilmektedir. الْبَرِّ وَالْبَحْرِ olmayan yerler olarak arz kastedilmektedir. Buradaki gezme dolaşma demek değildir. Yerde belli bir metot uygulayarak hareket edin demektir. Bu nedenle ilmi yöntemlerle yapılan ve ilmi gerçeklere ulaşmak için yapılan gezi seyr’dir. Seyahat farklıdır. Seyh yerin yüzeyinde akarak hareket eden su demektir. Su gibi yer üzerinde hareket etmek seyahattir. Daha çok turistik geziyi ifade eder. Nefer askeri yolculuk iken Rıhle ise ticari yolculuktur. Dördünün ortak adı seferdir.
فَ: Atıf harfidir. Takip için gelmiştir. Yerde gezin de bakın… şeklinde tercüme edilir.
انْظُرُوا: “Bakın” demektir. Sıradan bir gözle bakış değildir. Oraya odaklanma, ilgilenme, dikkatini orada toplama demektir. Ma’tûfun aleyhi ile beraber “yerde ilmi gerçeklere ulaşmak için gezin de bakın, odaklanın” anlamındadır. Bu nedenle çok kere كَيْفَ (nasıl) ile beraber kullanılır. Nasıl olduğunu anlamak için, çözmek için bakın demektir.
كَيْفَ: “Nasıl” demektir. Soru ismidir. Aslında kânenin haberidir ve kâneden ve kânenin isminden sonra gelmesi gerekir. Soru edatlarının sadaratu-l kelâm (sözün başında olma) hakkı nedeniyle başa alınmıştır. Kânenin de önüne geçmiştir.
كَانَ: Nakıs fiillerdendir. Burada mazi fiil olarak gelmiştir. Bu fiilin mastarının asıl anlamı “olmak” iken nakıs fiil olduğunda kendisinden sonra bir isim ve haber gelir. Asıl anlamıyla kullanıldığında tam fiil, bir isim ve haberden önce kullanıldığında nakıs (eksik) fiil denir.
عَاقِبَةُ: “Akıbet, son” demektir. Bir şeyin, bir kimsenin, bir işin zaman olarak hemen arkasından gelmek manasındadır.
الَّذِينَ: “Kimseler” demektir. Eril çoğul has ism-i mevsuldür. Sonrasında sıla cümlesi gelir ve ikisi bir arada cümlede bir öğe haline gelirler.
مِنْ: “-den, -dan” demektir. Harf-i cerdir. Zarfların önüne gelerek zarfiyeti müphemlikten çıkarır, muayyen hale getirir.
قَبْلُ: “Önce” demektir. Zarftır. İzafe edildiği kelimeden öncesindeki zamanı ifade eder.
مِنْ قَبْلُ: “Önceden” demektir. Normalde مِنْ harf-i cerdir ve sonrasındaki kelimeyi mecrur yapar. Bu nedenle beklenilen قَبْلِ şeklinde kesre ile gelmesidir. قَبْلُ şekilde gelmesi sonrasındaki kelimenin hazf edildiğini göstermek içindir. Burada مِنْ قَبْلِكُمْ (sizin öncenizde) şeklinde takdir edilebilir. Buradaki مِنْ önceyi muayyen (belirli) hale getirir. Eğer bu مِنْ olmasaydı mübhem (belirsiz) olacaktı. Bu مِنْ nedeniyle önceki zamanlar belirlidir.
الَّذِينَ مِنْ قَبْلُ: “Öncekiler” demektir. “Sizden öncekiler” demektir. İsm-i mevsul olan الَّذِينَ ve sıla cümlesi olan مِنْ قَبْلُ den meydana gelmiştir. Ancak مِنْ قَبْلُ cümle değildir. Tek bir öğeden oluşmaktadır. Bu da cümlede bir öğenin hazf edildiğini gösterir. O da هُمْ zamirdir. Aslında sıla cümlesi هُمْ مِنْ قَبْلُ şeklindedir. الَّذِينَ sebebiyle cümlede هُمْ olduğu anlaşıldığı için hazf edilmiştir. هُمْ “Onlar” demektir. Üçüncü şahıs eril çoğul zamirdir. İsm-i mevsullerin sıla cümlesi içinde ism-i mevsule uyan bir zamir bulunur. Buna aid zamiri (الضمير العائد) denir. İsm-i mevsuller tek başlarına bir anlam ifade etmezler. Sıla cümlesi ve aid zamiriyle beraber anlamlı olurlar. İsm-i mevsulümüz eril çoğul olan الَّذِينَ olduğu için buna uyan aid zamiri eril çoğul olan هُمْ dur. Bu da hazf olmuştur.
Sıla cümlesi | İsm-i mevsul |
هُمْ مِنْ قَبْلُ | الَّذِينَ |
Eril çoğul olan aid zamiri | Eril çoğul olan ism-i mevsul |
عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلُ: “Öncekilerin akıbeti” demektir.
كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلُ: “Öncekilerin akıbeti nasıldı?” demektir.
انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلُ: “Öncekilerin akıbetinin nasıl olduğuna bakın” demektir.
سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلُ: “Yerde gezin de öncekilerin akıbetinin nasıl olduğuna bakın” demektir.
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلُ: “‘Yerde gezin de öncekilerin akıbetinin nasıl olduğuna bakın’ de” demektir.
Yerde gezerek toplulukların akıbetlerinin ne olduğunu anlayabiliyoruz. Lût kavmine neler olmuş, Nuh kavmine neler olmuş, diğer kavimlere neler olmuş, anlayabiliriz. Yakın geçmiştekileri ise çok daha rahat anlarız. Bunun için yayınlanmış belgeseller vardır. Yerde gezmektedirler ve elde ettikleri verileri analiz ederek hangi topluluğun sonu nasıl olmuş, gayet net anlayabilmektedirler.
كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُشْرِكِينَ
Onların çoğunluğu müşrikler idi.
Mensuh isim cümlesi |
Haberi | İsmi | Kâne |
Muzâfun ileyh | Muzâf |
مُشْرِكِينَ | هُمْ | أَكْثَرُ | كَانَ |
كَانَ: “Oldu, idi” demektir. Nakıs fiildir.
أَكْثَرُ: “Daha çok” anlamındadır. كثر kökünden beşinci bâbdan gelmiştir. Çoğalmak manasındaki fiilden “daha çok” manasına gelmiş ism-i tafdildir. İsim tamlamasında muzaf olarak gelirse “çoğunluk” anlamına gelir.
هُمْ: “Onlar” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. الَّذِينَ مِنْ قَبْلُ ya (öncekilere) racidir.
أَكْثَرُهُمْ: “Onların çoğunluğu” demektir.
مُشْرِكِينَ: “Müşrikler” demektir. Ortak edenlerdir. شرك kökünden marife mensub düzenli eril çoğul ism-i fâildir.
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللَّهُ
Yoksa onların şerikleri mi var da onlar için dinden (düzenden) Allah’ın izin vermediği şeriat koyuyorlar? (Şura 21)
Şirkin iki komponenti vardır: Şerik ve müşrik. Şerik, kuralı koyandır, müşrik ise şeriki kural koyucu olarak seçendir. Şerikin koyduğu kurallar ise مَا يُشْرِكُ dur.
كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُشْرِكِينَ: “Onların çoğunluğu müşrikler idi” demektir.
Bu ayeti hangi zamanda kim okursa okusun, muhataplarına kendilerinden öncekilerin çoğunluğunun müşrikler olduğunu söylemesi istenmektedir. Günümüzde okunduğunda günümüzden öncekilerin çoğunluğu, gelecekte okunduğunda günümüzdekilerin çoğunluğu müşriklerdir. Gelin de şimdi çoğunluk demokrasisini, çoğunlukla iktidara gelmeyi savunun.
Burada müşrikler kurallı erkek çoğuldur. Bizden öncekilerin çoğunluğu, gelecektekiler için ise bizim dönemimizdekilerin çoğunluğu müşriklerdir. Müşrikler şerikleri kural koyucu olarak seçmişlerdir. Şerikleri de Allah’ın kurallarına aykırı kurallar koymuşlardır.
Geriye doğru bir bakın, kaç tane topluluk Allah’ın kurallarına göre yaşamaktadır. Gelecekten geriye doğru günümüze bakınca da öyle olacak. Bize düşen o çoğunluğun içinde olmamak, o azınlığın içinde olmaktır.
Çok uzaklara bakmayalım, şimdiye bakalım. Dünyadaki ticaret kanunlarına bakalım, faizin yasallığına bakalım, miras, evlenme, boşanma, aile, kadınlar hakkında konan kanunlara bakalım, seçim kanunlarına bakalım. Bunlar Allah’ın kurallarına uygun mudur?
“Elhamdülillah Müslümanım” diyen insanlar kendilerinin şerik veya müşrik olacağını asla düşünmemektedirler. Çoğunluk demokrasisi içinde çırpınmakta, iktidara gelmek için çaba sarfetmekte, kuzu kuzu oy vererek, aday olarak cihad ettiğini sanmaktadırlar.
Kıyamet yevminde müşrikler müşrik olduklarını, şerikler de şerik olduklarını kabul etmeyeceklerdir. Bu nedenle çok çok dikkatli olmak lazımdır. “Elhamdülillah Müslümanım” diyerek, namaz, oruç, hac fiillerini gerçekleştirerek, son nefeste de kelime-i şehadetle ölerek cennette olacağını sanırken aslında müşrik veya şerik olduğunu öğrenme riskinin olduğunu ayetlerden anlamaktayız.
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُوا أَيْنَ شُرَكَاؤُكُمُ الَّذِينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ (22) ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا وَاللَّهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِكِينَ (23)
Onları topluca haşredeceğimiz sonra ortak edenlere “iddia ettiğiniz şerikleriniz nerede?” diyeceğimiz sonra onların fitnesinin yalnızca “rabbimiz Allah’a yemin olsun biz müşrikler değildik” demelerinin olduğu gün. (En’am 22-23)
Bu ayette rabbimiz Allah diyerek Allah’a yemin etmekteler, biz müşrikler değiliz demektedirler. Ancak onlara Kuran الَّذِينَ أَشْرَكُوا (ortak edenler) demektedir. Has ism-i mevsulle gelmiştir ve bu da organize bir şekilde müşrikler olduklarını göstermektedir. Şirk organizedir. Allah’ın kurallarına aykırı kural koyma kuralları ile şirk içindedirler. İnsanlar namaz kılıyoruz, oruç tutuyoruz, hacca-umreye gidiyoruz, sadaka veriyoruz, biz cennetliğiz sanmaktadırlar. Oysa müşrik olmak çok kolaydır. Allah’ın kurallarına aykırı kural koyan şerikleri seçersiniz, onlar da kuralları koyarlar, siz de müşrik olursunuz. Sonra tekrar yeni dönem gelir, en iyisi bunlar, ne yapalım dersiniz, yine onları seçersiniz, onlar da Allah’ın kurallarına aykırı kuralları koymaya devam ederek şirki perçinleştirirler, sizin de müşrikliğiniz perçinlenmiş olur.
وَإِذَا رَأَى الَّذِينَ أَشْرَكُوا شُرَكَاءَهُمْ قَالُوا رَبَّنَا هَؤُلَاءِ شُرَكَاؤُنَا الَّذِينَ كُنَّا نَدْعُو مِنْ دُونِكَ فَأَلْقَوْا إِلَيْهِمُ الْقَوْلَ إِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَ
Ortak edenler şeriklerini gördüklerinde “Rabbimiz bunlar senin dununda çağırdığımız ortaklarımız” dediler. Onlar (şerikler) onlara “kesinlikle siz yalancısınız” diyerek laf attılar. (Nahl 86)
Burada şerikler kendilerinin şerik olduğunu kabul etmemektedirler. Bunun iki sebebi vardır. Birincisinde aynı dönemde yaşamamış müşrik-şerik ilişkisini vardır. Eski siyasi liderlerin, eski düşünürlerin ilkeleri, kuralları benimsenmiş ve Allah’ın kurallarına aykırı olan bu kurallar uygulanmıştır. İkincisinde aynı dönemde yaşamışlardır ama müşrikler şeriklerini tanımakta, şerikler müşriklerini tanımamaktadırlar. Müşrikler şeriklerini seçmekte, onun için ölmekte, onu sokakta, kahvede, her yerde ateşli şekilde savunmakta, onu yüceltmekte, onu desteklemektedirler. O da bu desteklerle kural koyucu olarak seçilmekte ve Allah’ın kurallarına aykırı kuralları koymaktadır. Ancak kendini şerik yapan müşrikleri tanımamaktadır, bu nedenle onlara yalancılar demektedir. Diğer bir durum da kendisi namazı, abdesti eksik etmemekte ama çoğunluğun desteğini almak için onlara uyarak kurallar koymakta veya diğer müşriklere uyum sağlamak için onların istediği uyum yasalarını çıkarmaktadır. Kendisine asla şerik olmayı yakıştıramamaktadır. Çünkü onun kafasındaki şerik veya müşrik kavramı putlarla sınırlıdır.
Bu ayetler bizim için ciddi uyarıcıdırlar. Ne yapalım, günün şartları böyle diyerek Allah’ın kural koyma kurallarına aykırı sistemin içinde rol aldığımız anda çok büyük bir riske giriyoruz. Peygamberler mevcut yönetimi hiçbir zaman indirmeye çabalamamışlardır. Onlar sisteme dahil olmamışlar ve mevcut yöneticilere tebliğ yapmışlar, onların düzelmesini istemişler, Allah’ın kurallarına uygun hareket etmelerini, kuralları, kanunları Allah’ın kurallarına uygun hale getirmelerini istemişlerdir. Hiçbirisi “Sen in, ben çıkayım da yöneteyim, doğru olanı ben yaparım” dememiş, “Sen düzel, Allah’ın istediğini yap” demişlerdir. Bizim de yapmamız gereken mevcut yönetimi indirmeye çalışmak, onu indirip onun yerine geçmeye çabalamak değil, onun doğru şekilde yönetmesi için, Allah’ın istediği sistemin gelmesi için tebliğ yapmak, örnekler oluşturup göstermektir. “Ben iyiyim, o kötü” deyip de onu indirmeye çabalamak Allah’ın izin vermediği çoğunluk demokrasisi içinde yer almaktır. Kıyamet yevminde şok edici bir durumla karşılaşma riskini barındırmaktadır.
Allah hepimizi şirkten, müşrik olmaktan, şerik olmaktan korusun. Bu yolda rehberlik etsin, hak yoldan saptırmasın.
Teşvikiye, Yalova
12 Ağustos 2023
M. Lütfi Hocaoğlu