Yaşamın somut etkileri soyutluğun aktarma limanı olan zihinlerimizde yer tutuyor. Somutun kesiksiz değişimi, hareketin kozası olan zaman içinde meydana geliyor. “Hareket, zamanın sebebidir”, dense de zamanın, hareket üzerindeki etkisi henüz bilinmiyor.
‘Sahtelik’, tekil bir yönelim değil; Bütün’lükte oluşan yanılgıları “kestirmeden” aşma eylemidir. “Yönelim”, eyleme dönüşüp yer tuttuğunda üremeye başlıyor; bu da Bütün’selliğin içinde oluşan anomaliler olarak ifade ediliyor. (1)
Sahteliğin tutunma, çoğalma güdüsü onun eril karakterde olduğuna dair kanıt olabilir mi?
“Aldatma”, “sahtelik” sosyolojide “beslenme”, “avlanma” köklü bir yönelimdir. Bu yönelimde cinsiyet faktörü bilinenin aksine eril ağırlıktadır.
Dişilin kök karakteri görece eylemsizliktir; erilin ise avlanmak. Tabii ki her şeyde olduğu gibi ara unsurlar, “geçişler” olacaktır. Yine de hareket, dişil değil erildir. Buradan yukarıdaki, “zamanın, hareket üzerindeki etkisi henüz bilinmiyor.” İfademize bu noktada tanım çıkarabiliriz: “zaman dişildir.”
Demek ki “sahtelik”, toplayıcılık döneminden sonra ortaya çıktı. Avlanma ihtiyacının doğal sonuçlarından birincisiydi. ”Geçim derdi” diyebiliriz.
Modern zamanlarda her şeyde olduğu gibi bu doğal ihtiyaçlarımız, haz dürtüsüyle zehirlendi. “Avlanma” derken, paratepeli zenginlerin gelişmiş silahlarla avlanmasını kast etmiyorum. Yaşamak için asgari düzeyde diğer canlıları avlamaktan söz ediyorum. (2)
Dişil formlarda görülen sahtelik ya da aldatma, tutunduğu yerde tıpkı mantar gibi üremesi onun ikincil sonuçlarındandır. Paradoksal görünüyor.
Aldattıkça, aldandıkça sahtelikler, diğer işlerimize sirayet ediyor; çoğalıyor.
Bu yüzden sorgulama (aklı kullanma) en büyük ibadettir.
Dişilin 21 çift (x) kromozomu var; tekil karakterini sentezleyerek çoğaltmaya “karar verdiğinde”, 21nci kromozomu (y) de sabitliyor.
Sabitlemeyenler, 21nci (x) kromozomu üreyeceği zaman (x) karaktere dönüştürüyor.
Son kromozomun bu ikircikliğine “sahtelik” diyebilir miyiz? Diyebilirsek “sahtelik” , üremenin aktif/eril tarafında kalıyor demektir.
Unutmadan; kabını aşan büyümeler de sahtelikle malul olduğunu belirtmeliyim. Taşma artarak sürdüğünde kabı kaplar, kap görünmez olur; bu görüntü de “sahtelik” içerir.
İki sonca ulaştık:
Birincisi, değişkenliğin somutta görülen sahteliği.
Diğeri, kararsız süreçlerin sahteliği.
Giderek hızlanıyoruz; iş ve irade bayrağını Yapay Zeka’ya teslim ettiğimizde büyük ayrılma olacak.
Daha “dün”, iller arası santral aktarmalı sıra beklemeli görüşme yapılıyordu. Şimdilerde ceplerimizdeki telefonlara kıtalar sıkıştırıldı. Hareket halindeyken dahi görsel konuşma yapabiliyoruz; yanı sıra görüşmelerimize bilgi belge de ekleyerek.
“Gezegenimizin çevresi, Ekvator’da yaklaşık 40.000 kilometre uzunluğunda olduğundan, Dünya’nın dönme hızı saatte yaklaşık 1650 kilometreyle burada gerçekleşiyor.”
Dünya kendi etrafında dönerken, güneşin etrafında da dönüyor. Dünya’mızın yörünge hızı ortalama saatte 107.208 kilometre; saniyede 29,78 kilometre”…
Bitmedi: “Güneş’te kendi ekseni etrafında dönüşü ve Güneş’in yörüngesindeki cisimlerin dönüş periyodunun, Güneş’in kendi ekseni etrafında dönüş periyodu ile uyumlu olduğu… ayrıca, Güneş’in ya da Dünya’nın kuzey kutbunun üzerinde bir noktadan bakıldığında, Dünya Güneş etrafında saat yönünün tersine dönüyor gibi göründüğü,” bilimsel kayıtlarda “kesinlik” olarak yer aldı.
Güneş, Samanyolu içinde Samanyolu kendi ekseninde dönerken; Samanyolumuz benzer gökadalar ile başka bir yörüngenin döngüsünde olduğu yine astro fizikçiler öngörüyor.
Tuhaf; oralara gitmeden, uzaktan “davulun” sesini dinleyip, davulcunun eşkalini davulu ile ilişkisini, çalma amacını mahallini vs tahmin ediyorlar. Oysa burnumuzun dibi, zulüm çukurlarından geçilmiyor.
Bütün koşuşturmamız, hızlanmamız; durduğumuzda bunalıma girmemiz bundan mı; yani içinde bulunduğumuzu kozmik sistemin de “koşuşturmasından” mı?
Bir yerden diğer bir yere seyahat ederken, otomobil içindeysek, biz de gidiyoruz. Gitmeye adımlamayla katkıda bulunmasak ta bizi götüren aracın hızını artmasını sağlayabiliriz.
Kısaca, içinde bulunduğumuz şey, yol aldığı için biz de onunla yol aldığımızdan; neden içerde “yol alır” gibi yapıyoruz !?
“Gibi”, çünkü dünya kabından çıkamıyoruz.
Ne kadar yersiz görünse de bütün aktivitemiz, hücrenin çekirdeği ile zarı arasındaki sitoplazma “boşluğunda” kalıyor. Bu size “boşluğun” yaşama başka bir galebe örneğidir. (3)
Fakat kozmik sistem, dıştaki işleyişi bir şekilde içindekilere “dayatıyor”. Bu yüzden, doğada ne varsa, kendi içinde döngüsel saate sahip. Böylece seyahat ederken, organlarımız, aklımız, günlük “yörüngemizi” sorunsuz tamamlamak için çalışıyor.
“Dışarıda ne varsa, içerde o oluyor.”
Kozmik sistemin döngüselliği, içindekilere de sirayet ediyor.
Tabii bütün bunlar, birbirini taklit etmiyor. Birbirine Bütün’sel işlev doğrultusunda uyumlanıyor; varlık, bunu kozmik sistem için değil, varlığını sürdürmek için “yapıyor”. Buna emsalsiz “aklın” marifeti, diyebiliriz.
Bir şey kendi başına, kendi lehine işler yapabilir mi?
Sorusuna ulaştık:
(i) Hiçbir şey iç ve dış koşullarından bağımsız olamaz;
(ii) hiçbir şey bağımsız değildir;
(ii) hiçbir şey salt eylediklerinin etkisinde değildir.
Peki, bu tanımlama yumağında, “ipin ucu” var mı, varsa nerede?
Birincisi, bu soru dar düşünce kalıplı, lineer (doğrusal), iki olasılıklı düşüncenin ürünüdür. Oysa evren, çok boyutlu ve çok olasılıklıdır.
İkincisi, dünyamızda her şey öngörülmez şekilde birbirine bağlı ve birbirini, öngörülmez olarak etkiliyor.
Üçüncüsü, bu çok taraflı etkilem, mikrodan makroya kesintisiz işliyor.
Soruya yeniden bakabilir miyiz:
Sayısız kodlu ve iradeli minimal merkezler, aynı anda çalışıyor; “karınca kararınca”, nasiplerini topluyorlar. Bu nasiplerin toplam etkisi bölgelere, kıtalara, dünyamıza, Güneş sistemimize tesir ediyor. Her minimal organik ve inorganik “eylemci”, kendi varlığını sürdürme, koşulları kendi gelişimi lehine dönüştürme ve kendini geliştirme isteği içinde “çalışıyor”. (4)
Yani “ipin ucu” yok; öyle gördüklerimize kapılırsak, hatalar yaparız.
Açıklamalar:
- Anomali: Normalden uzaklaşma, sapma; ölçü ve kuralı da olumsuz etkileyen uyumsuzluk. Anomalinin Bütün’sellikte oluşması yadırganabilir. Böylece ortaya çıkacak toksinler(zehir) kontrol altında tutulduğu ölçüde entropik toptan yıkımı başlatacak risk engellenir.
- Asgari: Arapça sgr kökünden asgar “daha küçük, en küçük” sözcüğünden türemiş; minör, minimus. (Nişanyan) Mevsimler döngüler ihtiyaçlarımız için maksimum yararın asgari modellemesini işaret ediyor. “Stok” ve “taze” zıtlığını burada anıyorum. Biri çürüme, istismar, korku; diğeri bereket , yenilenme, lezzet verir. Toplum yönetiminde asgarilik; yasal düzenleme olarak Anayasayı , siyasal yönetişimde ise doğrudanlık, teşrifatsızlık, yerelliğin bereketini ifade ediyor.
- Sahtelik/1 bölüme başlarken, “ Özü: Her şeyin aslı yokluktur. Somut olanların değişimi, ister gelişim, isterse bozum yönünde olsun; varlığın çekirdeği yokluktur.” ifadesini, çekirdek meyveye doğru gelişirken, meyve çekirdeği (gübre) büyütür şeklinde “güncelliyorum”.
- Minimal merkez, Çok Kutuplu Dünya tanımını çağırıştırıyor. Öyle değil !. İnsanlığın niteliği, bilgi ve eylem yetkinliği bireysel olarak artıkça; toplumsal , küresel yönetişim standartlaşır, tek merkezli görüntü verir. Çünkü “rutin”, standart ile daha güvenli ve konforludur. Bu yüzden savaşlar, insanlar arasındaki bilgi ve eylem uçurumlarının derinliğine koşut bitmiyor.