Yazı dizisinde dört, beş yıllık siyasal seçim süreleri, seçmen –seçilen ilişkisi ve bunların toplumsal yarar –zararlarına değineceğiz.

Amacımız insanlık aleminde yokluğu büyük yıkımlara ve yanlışlıklara sebep olan vicdani adaleti yer yüzünde daha etkili ve kalıcı kılmaktır.
Yine bunun sebebi, vicdan ile aklın ayrılığını sonlandırmak; birleşmelerini sağlayarak varlıksal gereğimizi yerine getirmektir.
Böylelikle, “toplumsal yarar” klişesini yaşanır kılabiliriz; böylelikle, toplumsal yarar ve adaleti, avuntu olmaktan çıkarabiliriz; böylelikle adalet sistemini, umutsuzluk sarmalından sahici dayanışma ve güven düzeyine çıkarabiliriz.
Yanı sıra siyasal yönetim için seçilenlerin onların atadıklarının vaatlerini canlı tutarak gerçekleşmesini; sözde kalmamasını önleyebilir, toplumsal barış ve gönenci yaşanır kılabiliriz.
*
Ali Şeriati’nin insanlığın uyanıklığını hiç kaybetmemesi için bir uyarısı var:
“İnsanlık tarihinde adaletin ortaya çıktığı zamanlar, gök yüzünde şimşek çakması kadar kısa sürüyor.”
Buna karşın insan sormalıdır:
- ” İyilikçiler, bu kadar mı hapsolmuş; vicdan ve akıllar bu kadar mı ayrılmış, etkisizleşmiş !? ”
Yine de astrofizik karamsarlığa yer olmadığını müjdeliyor:
“ Evrensel gelişim ve yenilenme isteği, entropi etkisinin çok üstünde; olumluya dair umut, her koşulda devam edecek.”
*
Sürekli altını çizdiğim gibi, evrende bozum/entropi, gelişim ve yenilenmenin çok gerisinde; çürüyüşler, yıkımlar yeni oluşumları engellemiyor; aksine daha iyinin oluşması için onlara gübre oluyor.
Yani olumsuzluklar olumluya galebe gelmiyor. Yeter ki üstümüze düşeni yapalım:
insanlık olarak akı, vicdan ve ‘birliğimizi’ sağlayalım. (1)
Kısaca ne akıl, ne de adalet(ölçülü denklik) hiçbir zaman ‘yalnız’ kalmamalı; yanlarına ilahi/asıl cevherimiz olan vicdanı dahil etmeliyiz.(2)
Vicdanın olmadığı akıl, sefalet;
vicdanın olmadığı adalet, engellidir, aldatmacadır;
hatta, bencilliğin maskesidir.
*
Adalet ile vicdanın birlikteliği iki şekilde ortaya çıkıyor:
İlki, ‘kendiliğinden’; olaylardan sonra bilemeyeceğimiz kaotik şekilde.
Diğeri , spontane; takibimizle “olay mahallinde. (3)
*
Başa dönersek yeryüzünde adaletsizliğin bunca yaygın olmasının sebebi, “ilk düğmenin” yanlış ilikten geçmesiyle başlıyor.
Bu ilik, varlığın birliğidir; insanlık bu birliği mutlaka hatırlayacak.
Açıklamalar:
(1)Aklımızı vicdanımızla birleştirdikten sonra, ancak bu birleşmeyi sağlayanlarla birlik olalım.
Yöneticiler yüksek volümle hep ataktadır:
“Birlik olalım!.”Birlik, evet; fakat, içini kim dolduracak; güçlüler mi, sahipsizler mi?!
Dünya kurulalı beri insanlık aleminde birliklerin kurum ve yıkımı kesilmedi. Bu birlikler nice birlikleri helak etti; nice ekinleri, ormanları, günahsızları küle çevirdi.
Pek sihirli görülen ‘birliğin’ gücünü kim kullanacak; birliğin gücü kime, kimlere emanet edilecek; yasalara mı; yasaları uygulayacak olanlara mı?
Böyle bir güç, hazcı tabiatı dinmeyen, vicdanı kendi sulbune hapsolmuş insana nasıl teslim edilir !?
(2)Wicdan; (Arap) 1.bulma, aklına getirme, 2.şiddetli gazap,”kaptırma”,vecd hali; köksel bağ, köksel hatırlama. . (Nişanyan).Yani her şeyin Bir’liğine dair içsel kavrama(bulunç).
Varlığın devinimi gelişim ve yenilenmeyi; devinim ise süreçler yani zamanı oluşturmasını sağlayan evrensel modele yansıyan , sirayet eden Ruh’un etkisidir. Bu bir tür ilk hızı sağlayan etmendir. (İlahi Nizam/Dr Bedri Ruhselman).
Ruhun varlıkla dolaylı, bedenimizle doğrudan ilişkisine ‘vicdan’ diyebiliriz. Her ne kadar moleküler biyolojide ebeveyn, akraba bağı, vazopresin, oksitosine; toplumsal bağları, serotonin, dopomin gibi nero transmiterlere bağlı görüyorsak ta onların varlığı, ilk cevherin kimyasal evrimini sağlayan Ruhun, varlık üzerindeki etkisidir.
(3) Tehir edilen, zamanında yerine getirilmeyen adalet, felaket toplar; yani mutlaka yerine gelir. Bu gecikmişlikler birikip “erdiğinde’ bedelini bütün toplum öder; yıkım kaçınılmaza olur. Bu yüzden kadim bilgeler, “beka adalettir,” demiş.