-Kimin ?!
-“Yıldızların” , diyor yüce Yaradan:
(vakıa, 56: 75 ); bunun büyük bir yemin olduğunu da ekliyor(56: 76).
‘-Yemin’, kozmik iddia olmalı;
ya, ‘büyük yemin’ nedir?
-O da aracısız, kozmozda olmayan kodlu iddia..
Bilirsin, sistem içinde güven, mutlak değidir; çünkü istisnalar daima sistemi kuşatan alandan gelir.
Yani kuşatılmış varlıklar olarak, edebli olmamız veya olmaya uyarılmamız boşuna değil.
-“Edep Yâ Hû”!!
Tüm O’ndan gelen O’nu temsil eden zamirlere....
*
Kutsal görevler.
İnsanlık neden örgütlü?
Cevabı basit:
-Tekil yetersizliğini aşmak için.
İnsanlık ‘gelişimli esenlik’ için kurduğu büyük siyasal organizasyonlarda;
iş bölümü, verimlilik , güvenlik ve devamını sağlayacak mevkiler makamlar oluşturur.
Artan nüfus, görevlerin ,koşulların karmaşıklığı değişkenliği ile mevkilerin gücü, teşrifatçı, etkisi çoğunlukla “sakin” durmaz; biri diğeriyle keşif, giderek amansız rekabete girer.
O mevkilere ulaşanlar, görevlerin yüceliği ile giderek kendilerini özdeşleştirir. Bu talep, istisnasız tüm yetkilendirilenlerde olduğundan organizasyonlara ait kılınır.
Böylece organizasyon ile özdeşleşim, ilgiliye, sembollerine , görev yerlerine pagan ulûhiyetler atfedilmesine yol açar.(1)
Toplumun beklentilerini kısmen yerine getirirken; mevkilerine itaatı, görevlerinin yanına giderek önüne önüne geçirirler.
Bunun için bir çok “görev hamasiyatı”yayıcı enstrüman oluşturulur.
İnandırıcı vaaz enstrümanlarını çoğaltarak hiç susturmazlar; tıpkı hiç kurulmayan kol saatleri gibi.
(1) Hac/22:37= Kurban ibadeti olarak kesilen hayvanlar hakkında: ” onların ne etleri ne kanları Allah’a ulaşmaz; O’na ulaşacak olan takvanız (vicdani adalete adanma) dır.”
*
Mutlak İtaat, olası değildir ya da özendiricidir.
İtaat, yönetenlerin görevlerini eksiksiz yapmalarını sağlayan organizasyon bağı olarak bilinir. Yani itaatin organizasyonun olmazsa olmazına dönüşmesi “görev icabıdır”.
İtaat edenin işlevi, görünürde ne kadar etkiliyse, itaat edilene özenmesi o kadar içten ve etkilidir
İtaat edilene özenme, itaat çekirdeğinin kabuğudur. Her itaatin bağlılığı gibi tersi olan itaat edilene özenmesi; kişide , kurumda kabuk ve öz şeklini alır. Bu oluşumun İçteki hassasiyeti dışarısının güvenli sertliğiyle sağlar.
İtaat ilişkileri toplumsal kollektiflikten kaynaklandığından
bu İlişkiler çoğunlukla didişme, tüketici rekabetler meydana gelir; ki
toplumsal yıkımlar insanlığın geçmişinde , yaşadığımız süreçte
bu yüzden devam etmektedir.
*
Mevki’, yörünge demektir.
Mevkiilere yükselmiş olanlar, yol arayan insanlığa duruşlarıyla yol buldururlar mı?!
Onları yaşam okyonusunun “kazanma kıyılarında”, “kibir kayalıklarına” çarpıp parçalanıp boğulmalarına engel olurlar mı?!?
*
Aslında yol gösterme “işi” yıldızlarındır.
Fakat insanların oluşturduğu “yıldızlık” sıfatları da
ister sanatçı, ister siyasetçi olsun toplumlara ‘gelişimci esenlik’ yollarını göstermeli.
Nahl / 16: 15 =
“ ve alâmat ve bi necmi hum yehtedun/ ve işaretler ve yıldızlarla yol bulurlar. ”
Olgulara baktığımızda, bu hüküm insan “yıldızlarında” ender,
gök yıldızlarında genellikle
(astrolojik yorum) doğru görülüyor.
*
Terfi yükü,
Eski Çin Qing hanedanlığında yaygın kabul vardır:
“Kim, terfi alırsa yükü ağırlaşır, kim, nîmete kavuşursa, bedelini öder; istediğin, sınavındır.”
Bu yaygın kabül, sosyal düzenimizde ve herşeyin kimyasında kendini doğruluyor.
Örneğin, kimya biliminde;
atomun, proton -nötron izdivacıyla, elektronların mevkileri, yörüngeleri çekirdeğin dışına doğru aldığı enerjiye bağlı olarak “yükselir”.
Alınan enerji kararsızlığı artır; sosyal benzetme yaparsak, yükselen bireylerde kararsızlığın sebebi kaygı, kaybetme güdüsüdür. Bu güdü, kibirle perdelenmek istense de hep yüzeyde kalır.
Nasıl evrende yol alan ışık demetleri enerji taşırsa ; organize olmuş insan kümeleri enerji hükmünde mevkiler, makamlar, yetkiler oluşturur. Devamında, tıpkı elektronlara isabet eden ışınların aktardığı enerji gibi toplumlar da “seçilen” bireylere güç, yetki, aktarır.
Sonra, enerji alan elektronların çekirdekten dış mevkilere “uzaklaşmasını”, mevki alan insanların gündelik, basit yaşamın cevherinden uzaklaşması izler.
Bütün bunların sebebi nedir ?
Bunlar yaşamda, atomlarda , insanda tekâmül ( daha gelişmiş biçim ve koşullar oluşturarak ilâhi iradeye ilerlemek) içindir.
*
Demokratik seçim enerji aktarımıdır.
Seçilmiş insan ile elektrik yüklenmiş elektron arasındaki benzerlik, açık ve nettir. Fakat sonuçları ;
atomların yeni bileşik kazanmaları lehine olurken; organize insanlık halâ seçtiklerinin istismarıyla uğraşmaktadır.
Elektron veya yetkilendirilmiş yönetici; kimin enerjisi (mevki)artarsa,
çekirdekten ( halktan)
uzaklaşarak
dış yörüngelere yükselir.
Diğer yüksüz elektronlar ve yetkisi düşükler ise çekirdeğe, güncel yaşama en yakın yörüngede kalır.
*
Ayrıca,
yörüngelerin atomların yaptığı bileşiklere göre çekirdeği tam, kuşatma-maları da ilginçtir.
Genellikle yörüngeleri, çekirdeği tam dairesel kuşatıcı olarak biliriz; bunu sosyal düzendeki aziz resimlerinde
(klise freskleri ), kral taçlarında , güneş çevresindeki parlaklıktan esinlenmiş daireler olduğu çok açık.
Fakat, bazı bileşikler atom çekirdeğini kuşatmayıp, atomun çevresinin belirli yerlerinde küçük daire oluşturabilir. Genç kızların kulaklarına taktığı iri dairesel küpeler buna iyi sosyal örnek olabilir; yani bu işleve, daha şık , cazip olmanın çabası diyebiliriz.
Özetle, atom çekirdeği ile insan bedeni aynı amaçlı “takıları” kullanarak gelişir.
Eskiler boşuna dememiş: “benzeşim her yerde vardır”
*
Karizma: Kütle çekimi.
Uzayda kütleler esir maddesine çökerek konumlanır. Bu çökümün içbükey eğriliği, gezegenlerde uydu menzilleri olarak görülür.Güneşimizin etrafındaki gezegensel yerleşim buna örnektir.
Uzayda yol alan ışık demetlerinin eğrilmesi yollarına çakan kütlenin iç bükeylerinden dolayıdır.
Işık demetleri taşıdıkları enerji ile yol alırken, aynı zamanda temas ettikleri kütleye enerji bırakırlar. Bu, Amazon ormanında ilerlemeye benzer; her engel enerji alır.
Bu evrensel, fiziksel olgu çok önemli dersler taşır:
Toplumsal düzenlerde yönetim organizasyonları, yetki aktarmaları, temsil ve teşrifatlar,... toplumsal hedeflerin gerçekleşmesi için aktarılan birikimin enerjisini, gelişim hedeflerine varmadan azaltan tüketen kamusal handikaplardır.
Bu yüzden dünyamızda, gelişim yolunda tükenen 17O dolayında devlet vardır.
*
Tek dünya devleti mümkün mü?
Biraz aşkın olacak fakat bir soru daha var:
Teknoloji ve dijitalliğin ilerlemesinin sonucu küreselleşen yeryüzünde ,
tek yönetim yönsemesi( temayülü) gösteren insanlık; tek devlet olduğunda, söz konusu bükülme yani bürokratik dolayım , teşrifat, hantallıklar; oluşturacakları enerji kayıplarıyla insanlığın esenlik amaçlarını daha fazla engeller mi?
Cevabı iki olasılıklı ve tekâmül seviyesiyle ilgilidir.
Gelişim seviyesi düşük, kayırmacılığın, adaletsizliğin yaygın olması çürütücüdür; paylaşımcılığın , adaletin hakim olması ise şereflendirici sonuçlar getirecektir.
*
Daha somut olması açısından; İnsanın sinir sistemindeki istemli ve istem dışı çalışma bu hususa esaslı indirgemeci örnek olacaktır.
İnsanda irade ve gelişim ne kadar yetkinse, istem dışılık o kadar azalır. Gelecekte doğa ile uyumlu yolda ilerleyen insanlık, iç organlarını iradesiyle denetleyecek düzeye ulaşması bu günden öngörülebilir.
Geçmişten bu yana yetkin meditatif çalışmalarda yol alan kişilerin, kendi bedenlerinde istem dışı çalışan iç organlarını kısmen kontrol altına aldıkları bilinmektedir.
*
Gelelim başlığın öznesi yıldızlara.
Nasıl, dünyamız üzerinde güneşin doğumundan batışına kadar enlem, boylama göre bir noktaya gönderdiği ışık tayflarının farklı ısı, ışık, titreşim dereceleri varsa;
dünya dışındaki gezegen ve yıldızların büyüklükleri, içerdiği madde ve gazları, dünyaya uzaklıkları yani mevkimlerinden;
dünyamızın her varlığına gönderdikleri ışın ve titreşimler varlık için dışsal yazılımdır.
Yukarıda insan bedeninin sinir sistemine değinirken. buna ‘istemli sinir sistemi’ demiştik.
Varlığın iç yapısı ve ona yönelik dış etkilerin, varlık üzerindeki geçici dengesi, o varlığın biçimini karakterini oluşturur.
Buradan tekrar insana ve kitlelerin oluşturduğu organizasyonlara , devletlere benzeşmişim ile bakacak olursak; setlik, esneklik, atıklık, sabr; aceleci, kaygılı, bencil, kibirli karakterler ve yapılar olması kaçınılmazdır.
Bu yüzden verim; paylaşımcı, verici, diğergam enerji (yetki ) kullanımlarında ortaya çıkmaktadır. Aksi olan; kıtlık, atalet, israf, haksızlık, ayrımcılık,... getirir.
Bütün bunlar, kozmik yazılımı oluşturuyor. Bu yazılım , zaman sürdükçe bitmeyecek; doğru- yanlış evreninde ikili sistem olarak ilerleyecek.
*
Karanlık taraf.
Bu yazılım, sadece ışıkta yoktur; karanlığın her zerresinde de vardır.
Karalık taraf , kara delik,... bilgisayarda 1-0 kodlamasında,
sıfır tarafını temsil eder.
-Peki, ışık enerji iletirken, karanlık neyi iletir?
Karalık, bir’in harmanı dönüşümü yenilenmesi anlamında iradedir.
Kur’an da buna Yaradan’a ithafen,
“ol /kûn” emri öncesi,
ilâhi irade denmektedir.
Karalık tarafın sonsuz olasılığı ile
“bir” kesiminin umudu; irade ve emrin iz düşümüdür.
Ve tüm başarısızlıklar, “sıfırı tüketmeler”, verimsiz ya da verimi bozulmuş girişimlerin sonsuz olasılıklara geri dönüşü ;
“emanetin”, (2) israfı , yerinde kullanılmaması, istismarı gibi karanlık taraf çekimlerinin fazlalığından olduğu unutulmamalıdır.
(2) “Emanet”; geçici, süreli olan her şey.
*
Ne diyorduk:
yüksüzlük, yoksulluk, beceriksizlik, “hizmet elemanı” olarak bilinir.
Fakat işin esası bilindiği gibi değilmiş!.
Yüce Yaradan:
“ Oysa hor görülen yoksulları, toplumlarında önder ,varis yapmak isteriz.” (3)
buyurmuş.
Yine “alt yörüngede” yerleşikler için
M.Ö. 620 lerde Lao Tzu;
“ vadi ol ; ki, zenginlik sana aksın.” demiş.
(3) Kasas 28:5
*
Yetki ve etki aşağıda!
Atom çekirdeğinin ağurası, çevresindeki yörüngelerde dolanan bulutsu elektronlar oluşturur.
Alçak yörünge, atom çekirdeğine yakındır ve o elektronlar, atomik sistemin “iç hizmetinde” varlığını sürdürmesi için çalışır;
yüksek yörüngedeki elektronlar ise dıştaki diğer atomlarla yeni bileşimler sağlar; atomu âdeta beslemeye çalışır.
Evrenin gelişimine koşut yeni maddeler oluşması bu yüzdendir.
*
Sonuş olarak ;
hiyerarşide , mevkiide Hermes’ in dediğine geldik:
“Aşağısı yukarısı, yukarısı aşağısı gibidir.”; “yukarıdakilere” aşağısını daima fiili olarak hatırlatalım.