HATA PAYI
Ülkemizde büyük acıların yaşandığı şu günlerde, tüm iyilikçilere yaraları sarma, yıkımları giderme, gönülleri alma, vicdani beraberliği artırma yolunda; Yüce Yardan’dan birbirimizi sevme, daimi kudret, keskin akıl, kin kırıcı tevazu ile yol açmasını diliyorum.
*
Başlık birden fazla yazıya konu olacak motto değerinde. Bu metni son günlerde aralıklarla okuduğum bir kitaptan esinlendim. T.İş Bankası Yayınları, ‘İnancın En Güzel Tarihi’ (özgün adı: Laplus Belle Histoire De Dieu) isimli; Jean Bottero, Marc Alain Ouaknin, Joseph Moingt üçlüsünün MÖ.üç binden günümüze Tevrat, incil, Mesih fikirlerinin oluşum ve gelişimi, eleştirel yönler ve yol açıcı yaklaşımları soru-cevap olarak işlendiği esaslı bir eser. Aziz Kur’an için ise ‘7. yy dan başlayan İnancın Başka Bir Tarihi’ göndermesi ile değiniliyor.
İlgimi çeken husus: değinilerde Tevrat ve İncil’in tanrısından neredeyse soyutlanmış; fakat O’nun muhatapları için hükümlerini içeren özellikle Tevrat ‘taki metinlerin hatta harflerin terimsel, kavramsal, etimolojik, rakam düzenekli ele alınışı; bunda dur-durak olmaması;çıkarsamaların set ya da ikonlaşmaması; İncil kapsamında ise Mesih’in, kutsanmış mabetleri, görevlilerini, söylemlerini ilkelerini, salt ‘Tanrıyı ve komşunu sev’ önermesi ile ret etmesini işliyor.
Daha önceki yazılarımda işlemiştim. Bu okuma ve yorumlarda ya da siyasi danışımlarda ortaya çıkan genelinin kabullerin yanında istisna olanları toplumsal planlamada yaşamsal rezerv olarak kullanmalarıdır. Yani ön görülmeyen hata payını, telafisi imkansız riskleri önleyici son etmen olarak yerleştirilmesi.
*
Günümüz dünyasında stres çok fazla. Biraz gevşeyip ‘nefes alacağız’ derken; yine ‘bir şeyler’ başlıyor. Küresel kuraklık, yakın gelecekte su sorunu, gıda azlığı, nüfus, göç artışı, salgın hastalıklar, depremler… Bitmedi, en önemlisi insanlığın birbiriyle savaşma hastalığı. Dünyanın tüm değerlerini talan edip imal edilen silahlarla nabzı kesilmeyen savaşlar.
Sizce paradoksal değil mi: çoğunluk mutsuz, can kayıplarını çoğunluk veriliyor; orduları, devletleri çoğunluk besliyor; karteller onlar üstünden zenginleşiyor; hükümetleri çoğunluklar seçiyor. Kısaca çoğunluk tuzağında ezilip, yok oluyoruz (1).
*
Din ve inançlar, insanlığın buluşup, ayrıştığı kaçınılmaz kavşak. Başlangıçta “oraya ulaştı(rıldı)k mı, yoksa oradan mı başladık; oradan ayrılıp yola koyulanlar, yeniden benzer kavşaklara varması kader mi, takdir mi?”
Bu sorular, insanlık sürdükçe devam edecek. Yanısıra birleşilen yerde ayrışmanın devam etmesi paradoksal; fakat, aynı zamanda gelişimin zorunluluğu. Su akarken, önüne çıkan engellerin çukurunda birikip taşıp aşma özelliğini sürdürmesi gibi.
-“Ne oluyor; su, ne öğreniyor bu engellerde?” demeniz, yalnız suya odaklanmanızdan kaynaklanıyor.
Sayısız var oluşsal ilerleyiş, birbirine “temas” (tutum, yitim, kazanım) ile yol tutuyor. Yani olumsuzluklar düğümlerden kaynaklanıyor. Düğümleri keserek, biçerek yok etseniz de onlar “birikim çukurlarında” yine ortaya çıkıyor. Düğümler ileride oluşacak büyük hatalar için uyarı bayrakları olduğundan atlıyor.
*
Oysa insanlık, ancak beraber olduğunda etkili, geliştirici anlam ve değerler üretiyor. Ayrıca birlikteliğimiz evrimde aldığımız mesafeyi yitirmememiz için tek yol. Birliktelik aynı zamanda, ‘kalburu” yani çoğunluk paradoksunu oluşturuyor. Buna ‘eleme’ de diyebiliriz; elenenler ve değeri artanlar; değerli olanların çoğunluğun içine ‘serptirilmesi’ hak ediş yasasının gereği. Bu yasa katlanmayı daha kolay mı kılıyor, sorusu ayrı husus.
Kalburun işlevine bakalım: ‘kalbur’(lama), isteklinin bütünden kullanılır olanı ayırmasından kaynaklanıyor. Kalbura “düşen” varlık, aynı zamanda kırıma da giriyor. Kırılan, kalburlanan değerleniyor. ‘Değer’, bu yüzden önemseniyor.
Değerde veraset(3) “kalbur muafiyet” sizi yanıltmasın.Muafiyet yok takdim tehir(önark/transposition) var. Böyle durumlarda aktarımın kendisi kalbur işlevini görüyor. Tıpkı insan olmamız gibi. Yer yüzünde insan olmak, evrimin (devam eden yaradılış)alt düzeyindeki canlılar açısından ‘cennet aşaması’ sayılır. Fakat cennet varsa, araf ve cehennem de olacaktır. Bunlar kutsal kitaplar ve diğer kadim aktarımlarda kayıtlı; yanı sıra tahayyül (zihinde oluşturma/imgelem) ufkunda her daim olacaklar.
Her aşama, kendi cennetini arar; aşamada arayışlar “tadil” edilir “mola” durumları oluşsa, bu sefer orada araf birikir.
“Araf birikir mi?” denirse; döngü veya gelişimin niceliksel hali birikim hali değil midir. Kaynama ve donma öncesinde ısıtılan ya da soğutulan su, neyi ‘biriktirirse’ niteliksel dönüşüm orada meydana gelir.
‘Araf’, temelde ve esasta “kararsız” birikimlerden kaynaklanır. Acısı kederlisi, doğrusu yanlışı ‘karar’ ne ise, devranın dişlisi hükmünde etki üretir. Yani kararsızlık, niceliğin hapis edilmesi anlamına gelir. Anlaşılacağı üzere arafta dahi “durmak yok.” Engellerin çukurunda akış kesildiğinde, meydana gelen birikim, taşıp tekrar akışa ulaşmayınca başka şeyler devreye giriyor; taşma aşamasına ulaşmayan akışa dönüşmeyen birikimler çürümeye başlar.
Konuya dönelim: biyolojik aktarımlar insan ilişkilerinde meydana gelen birikimler ‘veraset’ olarak ortaya çıkışı; tekamül yarışında kader kayırması olarak görülmesin. Çünkü veraset, aktaranda meydana geldiği koşulları aktarılanda bulmadığında; aktarılana yük, zorluk verir. Bunu yarışa hızlı başlayıp, sonra tükenen ve malubiyet derecesi artan sporculara benzetebiliriz. Hakedilen değerler, hak edeni hafifletir, kolaylık sağlarken; hak edilmeyen değerler, edinenlere yük, zorluk getirir. Yani ‘varlığın tekamül “yarışında” hak, hatta değil, değerin bulunduğu her yerdedir’ (3).
Açıklamalar:
(1)Nicelik ve nitelik biribirine bağlı süreç ve aşamalar. Çoğunluk, aile ya da akraba mahalle kapsamında niteliği; ilçe , şehir, ülke kapsamında niceliği ifade ediyor. Ayrıca karar almaya katılmada ehliyet, liyakat, kavrama ve kültür gibi unsurlar da belirleyici. Alternatif olarak çoğunluk yerine çoğulculuk önerileri; yerinden yönetim, site yönetimleri gibi teorik çözümlemeler de uygulama umuduyla barışık insanlığın ufkunda duruyor.
(2)Veraset, Arapça Wrs kökünden kaynaklanıyor; Wirasa miras edinme; aynı dilde irs kelimesi varis eş anlamlıdır. Türkçede kalıt, kalıtım yolu ile ulaşan. Yani temel biyo parçacıklardan kalburlanan aktarım. Eleme /kalburlama bozon(yok’un cevheri) tabakası gibi varlığa sürekli eşlik ediyor. Böylelikle her şeyin her şeyle bağına ve aktarımına ulaşıyoruz. “Haksız aktarımlar tarihin düğümlerini oluşturur.”
(3)“Hattı müdafa yoktur, sathı müdafa vardır; o satıh bulunduğun yerdir.” Kurtuluş savaşındaki krizi aşım mottomuzu her daim hatırlıyoruz. Yaşadığımız an’ları ve vatan’daş-lık değerini, yükümlülüğümüzü, sorumluluğumuzu daima gündemimizde tutmalıyız. İyilik için iyiliği savunma için fırsatları değil, an’ları sabır, tevazu ve hoş görü ile fırsat bilmeliyiz.