Sahib (*)
Özü: Bir kurtarıcı gelmeyecek, sahibimiz biziz. Biz, bize ancak nezaret ederiz. Ortak kaynaklı özümüzü, ortak akılla buluşturmalıyız. Devletimiz üzerindeki kayıtsız hakimiyet ve egemenliğimizin imkanlarını, geleceğin zeminini oluşturan çocuklarımız için yeni bir vizyonla seferber etmeliyiz.
*
“…Çocuklarınızı sera bitkisi gibi yetiştirmeyin; böyle yaparsanız, yokluğunuzda ya da etkisizleştiğinizde onları koruduğunuz tüm birikmiş acılarla baş başa bırakırsınız. “
Bu alıntıyı yıllar önce İran Devrimi’nin sıcak dönemlerinde Murtaza Mutahhari’nin Hazreti Ali’nin “Erdemli Toplum” değinilerini işleyen makalesinde okumuştum.
*
Şu ara çok yakınıyoruz: Özellikle sayısı ön görülmeyen şekilde katlanmış milyonlarca insanın, palyatif makyajlı büyük şehirlerde oluşturduğu hoyrat, aklı gitmiş, güvencesiz belirsizliğinde.
Yakınmalarımız, yerli ağıtlarımızı çoktan aştı.
Bu karabasan siklon, yeni değil; dalga dalga beliriyor. Şimdilerde olduğu gibi geçmiş yıllarda da vardı.
*
Genç kuşakta olumsuzluk “yeni mamul” gibi görülüyor. Oysa sürekli suret ve miktar değiştiriyor.
Diğer yaş almış kesim ise bedensel zafiyetin karamsarlığı ile eskiyi daha yaşanılır buluyor.
Doğrudur; insan, temas ettikleri merkezinde yargılar.
*
Gürültü, kapımızın önünde, önünden geçtiğimiz iş yerinde veya yaşadığımız evin üst katından geldiğinde, bizleri rahatsız eder; giderek sinirlerimizi bozar.
Bu ölçüsüzlük yaygınlaştığında, insani duygularımız silinmeye, akli melekelerimiz karşı tepkilere yönelir.
*
Toplumumuz şimdilerde ancak sanal boyutta görebileceğimiz “gürültüye”, bizleri yaşamdan soğutacak miktarda maruz kalıyor.
Toplumsal kutuplaşma,
silinen bireysellik,
hormonlanan devlet,
milli paranın “çukur” seyri, enflasyon;
devlet memurluğunu AB vatandaşı gibi gören milyonlarca genç;
kamuda atalet yığımı,..
Olumsuzlukları saymanın hiçbir yararı yok.
*
Olumsuzlukları nasıl azaltıp, kontrol edeceğiz; hepimiz, bütün millet buna kafa yormalı.
Yani ne ağıt, ne de hamasiyat; illa çözüm!.
Çözüme odaklanmak, tüm olumsuzluklara, kötülüklere galip gelmenin tek yoludur.
Biliyorsunuz, futbolda sükseli paslar vererek, çalım atarak, top sektirerek gol atılmaz; galibiyete erişilmez.
Kale yerinde duruyor; file, gol ile dalgalanmayı bekliyor.
*
12 Eylül öncesi ve sonrasını yaşamış nesil, o dönemdeki devlet yönetiminin, sosyal düzenin, kamu hizmetinin hiç te özlenecek değerde olmadığını bilir.
Fakat, şu anda duyumsadıklarımız, doğal olarak anıların önüne geçiyor.
Millet toplumsal olumsuzlukların çözümünü, kendi iradesini kendinden hiçbir zaman ayırmayarak bulacağına inanmalı.
Toplumsal olumsuzlukların sebebi “tahtaya kalkan” siyasiler değil.
Öteden buyana toplumun yaşadığı olumsuzlukların sebebi, kamusal gücün tek sahibi olduğuna yabancılaşan, hazineden “ikramları” hizmet gören, hamasiyata teslim olan, nitelikli eğitimi çölde su bilen vatandaştır.
*
Peki nesiller boyu aynı sıkıntıları neden yaşıyoruz.
Neden yetersizliği , çaresizliği, vekalet istismarını, “güdülmeyi”, miras olarak sırtımızda taşıyoruz. …
Çünkü çözüme odaklanmıyoruz;
“çalımcıları”, “pasçıları”, “golcülere” tercih ediyoruz.
*
Hadi bir iki nesil aynı sıkıntıları çekti. Peki, bu tecrübeler neden dinamik bilgiye dönüşmüyor!?
Neden, olumsuzlukların çaresizliğine teslim oluyoruz.
Neden olumsuzluklar, milletin “kayıtsız şartsız devlet hakimiyetine” rağmen, yoluna girmiyor?!
Acıya mı aşığız; ağıt kültürümüz bu acıları mı mumyalıyor?
Acı tutkusu insanlığa hangi bakteriyle sirayet etmiş; onu bezgin, korkak hale getirmiş. (1)
*
Çözümün önünde en büyük engel, milletin pasifleşen iradesidir.
Bu pasiflikle her dönemin temeli olan çocuklarımızı;
aklı hür, vicdanı hür kulvarlara ulaştırmadık;
çocukların aklını, vicdanlarıyla buluşturamadık;
sorgulama yeteneklerini kısırlaştırdık.
Millet, sahibi olduğu devleti ve kamusal gücü, iradesiyle sürekli elinde tutmanın yöntemini bulamadı; sahipliğini elinden bıraktı; geleceğin sahipleri olan çocuklarını, yaygın temel bilimsel öğrenme, uygulama eğitiminden mahrum etti.
Millet, elinde bulunan “tapuyu”, pasifleştirici vekâlet sistemine devir etti.(2)
Şimdi insanın ham maddesi olan Karbon çağını, Silisyum elementinin öznesi , Yapay Zeka’ya devretme aşamasındayız.(3)
Karbondan mamül biyo-hedonist, istismarcı yıkımlar çağının sonuna geldik.
Karbonun öznesi olan insan, evrensel devinimin kaynağı Ruh’un, insandaki sirayet miktarı olan vicdan ile buluşamadı.(4)
İnsanın vicdansız aklın öncülüğünde inşa ettiği medeniyetler, bu yüzden hazcılığa tutkun, yıkıma mecbur kaldı. İnsanlık bu yüzden hem türüne, doğaya, düşmanlığı terk etmedi.
*
Silisyum çağının eşiğinde, son fırsat sorusu:
Bireyler yetersiz koşulların kırılganlığı içinde evlendiklerinde huzuru mutluluğu yaşam koşulları sebebiyle bulamıyor. Yanı sıra ebeveyn olduklarında çocukları da kendi kaderlerinden kurtaramıyor. Onlara duydukları sevgi ve çaresizlik düş kırıklığı ızgarasına dönüşüyor.
Geleceğin sahipleri çocuklarımızı hangi olanakla inşacı kılabiliriz?!
Mümkün müdür?!
Mevcut toplumsal açmazların kıstırılmışlığında mümkün değil.
*
Dünya insanlığı mutsuz ve kırılgan.
Çünkü güvenli, adil, nitelikli gelişim sözleşmeleriyle kurdukları devletler, kurucularına yabancılaştı.
Kırılgan bireylerin ebeveynliği, çocuklarına geçiyor; çocukları içinde var oldukları topluma ve kendilerine dermandar(deva tutan) kılamıyor.
*
Çocuklara ebeveynler vesile olsa da onların yetişmesi, gelişmesi, topluma yol açıcı önderler olması için onların asıl sahibi, hamisi toplumun tüm imkanlarını elinde bulunduran devlettir.
Eksik te olsa yakın geçmişte çocukların yetersiz koşullarını yere seren girişimlerimiz olmuştu: Köy enstitüleri, yatılı meslek okulları cesaretli kamusal özgeciliğin umut verici girişimleriydi.
Yine, yeniden umut tutucu geleceğimiz için milletçe denemeliyiz.
A ç ı k l a m a l a r :
(*) Sahib/p: Arapça 1.”yar,arkadaş”,2. “efendi, malik, sahip” sözcüğünden alıntı. Katmanında işlevsel, üretici ya da yararlı mülkiyet.
- Hangi devletin milli marşı “Korkma!..” uyarısı ile başlıyor. Müthiş gen okuma bilinci içeren bu ikaz, aklın vicdanla buluşması ve bunu başaranların birliğine emsalsiz göndermedir. Sahteliğe kızacağımıza öze değer verelim. Kur’an’da en esaslı ibadet aklı kullanmaktır. Soyut olarak kozmik teklik, somut olarak itaate değil, her şeyin sorgulana-bilirliğine delalet eder.
- Bektaşiye sormuşlar: - Namaz kılar mısın?
Bektaşi hızlı aralıksız dinamik cevap vermiş: -Bayramdan, bayrama..
İçki içer misin?.
Bektaşi tekrar pasif, aralığı mesafeli cevaplamış: -Akşamdaan, akşama.
Dört beş yıllık aralıklı bir oy pusulasına basılan “evet-hayır” işaretine bağlanmış
“hakimiyetin”, neresi “kayıtsız, şartsız hakimiyet”!?!
“Kafeslenmiş demokrasi” desek, daha isabetli olmaz mı? Bu yüzden vatandaşlık numarasının dijital Sürekli Seçim Sistemi’nin gerekliliğinde ısrar ediyoruz.
- Silisyum(Si): Latince “çakmak” (silicis)anlamından oluşmuş kelimedir. . Kimya periyodik cetvelde (si)şeklinde bilinir. Atom numarası 14’tür. Diğer adı Silikon olan bu element mavi-gri parlak metal rengindedir. Sert, kırılgan, yarı iletken, kristal yapıdadır. Dünya kabuğunun %27,7 oluşturur; yer kabuğunda Oksijenden sonra en bol bulunan elementtir. Bilgisayar, elektronik cihazların üretiminde yüksek saflıkla Silisyum kullanılır. dijital evrenin ham maddesidir.
Karbon ©: Dünya yerkabuğunun%0,02’sini oluşturur. Doğada yaygın bulunan a metal kimyasal elementtir. Canlı hücrelerin hücre yapımında kullanılan yapı taşları olarak işlev görür. . Evrende bolluk bakımından altıncı sırada yer alan karbon, kızgın yıldızlarda hidrojen termonüleeri etkiler. Yaşamın dayandığı temel işlevleri yerine getirmek için yeterli çeşitlikte , karmaşıklıkta düzenlemeler oluşturarak başka elementlerle birleşme yeteneği yalnız karbonda vardır.
- Bir çok kez değindim: Evren, varlık ilişkisinde , varlığın tekamülünde daha mükemmeli arayan devinimin öznesi Ruh’tur. Ruh, Mutlak Hüküm Sahibi’nin evren ve varlık aleminden bağımsız, evren ve varlığa devinim sağlayan her varlığa takdir edilen miktarda sirayet eden kudret
frekansı. Ruh un insandaki makamı vicdan datası şuurdur. Aklın doğaya yönelik işleyiş ve inşada uyum, ancak vicdan beraberliğiyle sağlanır.