Son Sebep ya da Yeri Doldurulmaz Lider
Hata payı, ‘pastadan alınacak pay’ olmadığından itici gelebilir. Yine de bir ‘pay’ olması ‘aromatik’ değeri ve ‘şifa’ içermesi onu daha değerli kılıyor. Akrep, yılan zehirlerinden kanser türlerinin tedavi edildiği artık biliniyor. Tabii burada kritik olan husus, zehirin zerk edilecek miktarıdır. Yani zehirin hastalığı kırıcı payından söz ediyorum. Siz konu ‘hastalığı’; ekonomik-sosyal açmazlar, küresel zehirlenmeler, iklim sertleşmeleri gibi felaketler olarak anlayınız.
*
Marjinal bir alıntı yapmak istiyorum. Fakat bu benzeri kaynakların siyasete ilgi duyanların göz ardı etmemesi gereken esaslı tecrübeler içerdiğine inanıyorum.
Bu alıntıyı, Mustafa Kemal Atatürk’ün İstanbul’umuzun Büyük Adasın’da dört yıla yakın süre misafir ettiği; Rus devriminin lideri Lenin’in ölümünden sonra, liderler arasında silik, hırslı, siyasal boşlukları umulmayan şekilde dolduran Stalin’in liderliğe yükselişini; Lenin’in Sosyalist ilkelere bağlı bütün arkadaşlarını vizyonlarıyla beraber Sibirya’da imha edişini; ‘yeri doldurulmaz lider’ kültüne çıkışını; ikinci dünya savaşını, ‘Alman halkına adalet,’ vaatleri ile hazırlayan Hitler’i; o dönemin İngiltere, Fransa ve ABD nin rehavetini anlatan Troçki’nin üç ciltlik yaşam öyküsünün, ‘Sürgündeki Sosyalist’ isimli ikinci kitabından alıntılıyorum. (1)
Konu, büyük toplumsal olayların simgesi olan liderlerin, o olayları belirlemesi ya da olayların liderliği zorunlu kılması ve ya bu zorunluğun belirsiz sonuçları hakkında bilgiler içeriyor.
*
İlginç tarafı şu ki, ‘lider tapıncı’nı eleştiren sosyalist felsefeyi esas alan ülkeler, hala lider tapıncını kararlıkla sürdürmesidir.
Bilindiği gibi toplumsal bunalımların sert bir şekilde ortaya çıktığı dönemlerde, ümitsizliğe kapılmış insanlar, “kurtarıcı önder” beklentisine giriyor. O dönemlerde toplumların zor zamanlardan çıkmasına ‘ilkesel organizasyonlar’ ne yazık ki yeterli olmuyor. Bunun sebeplerini (i) mevcut ilkelerin yozlaşması, toplumun beklentilerinin önünün tıkanması, (ii) ‘yeni yol açıcı ilkeleri’ kurup, çalıştırmak için toplumsal organizasyonun yetersiz kalması, (iii) boşluk ve belirsizliğin ‘kararlı irade liderliği’ne ihtiyaç duyması, olarak görülüyor.
*
Burada temel sorun, kalıcı, sürdürülebilir, evrensel ilkelerin; toplumca kabul edilip, sistematik işleyişinin lider iradesiyle mi ‘kendiliğinden’ mi sağlanacağıdır.
Evrensel barışçı, geliştirici ilkelerin insanlardan daha uzun ömürlü olması, onların düzenli çalışmasını ne yazık ki sağlamıyor.
*
Konunun kritik bağlamı ise ‘asıl ihtiyacın’ liderin gölgesinde talileşme riskidir.(2) Yani yozlaşan, işletilmeyen, yol tıkayan ilkeler ve organizasyonlar; yenilerini kendiliğinden oluşturamıyor. İnsanlık henüz o aşamadan çok uzakta. Bu yüzden, düzenin bozulmasının başlangıcı olan ilkelerin olgular ile çelişmesi; bu çelişmenin zamanla büyüyerek, sosyal ekonomik bunalımlara dönüşmesi insanlık tarihinde neredeyse rutindir.
Yani olguların ilkelerle çelişmesi keskinleştikçe buradan çıkış, hata payının koç başı kullanacak liderliktir.
*
Başlayalım:
…”Büyük Toplumsal olayların oluşması birden bire olmuyor; doğada benzer değişimlere benziyor. Suyun ısıtılarak kaynaması süreci gibi. Su ısıtılırken sıcaklık doksan dokuz dereceye geldiğinde, sıvı halden, buhar hale dönüşmeye başlıyor. Suyu buhara dönüştüren sıcaklık, doksan dokuz derece olduğu için buna dönüştürücü sebep yani illet diyoruz.
Plehanov’dan söz etmek istiyorum: ‘Tarihte Bireyin Rolü’ adındaki ünlü denemesi Marksist geleneğin bu konudaki en iyi örneği bilinir. (3)
Phelanov bu sorunu ‘klasik zorunluluk , özgürlük aykırılığı’ içinde ele almış. O kişinin rolünü inkar etmiyordu. Diğer taraftan İngiliz tarihçi Carlyle’in “Büyük adam başlayandır”. Sözünü kabul ediyordu. Başkalarından daha ilerisini gören ve başkalarından daha kuvvetle isteyen öne geçiyor. İşte bu kişilerin tarihteki “muazzam önemi”, “korkunç gücü” buradan geliyor.
Buna Phelanov karşı çıkıyor: “Lider yalnızca tarihsel bir gereksinimin ya da zorunluğun aracıdır. Zorunluluk gerektiğinde kendi aracını yaratır. Bu bakımdan ‘yerine konulmayacak’ büyük adam yoktur. Her hangi bir tarihsel eğilim, eğer yeterince derin ve genişse, anlatımını yalnız tek adamla değil , belirli bir insan gurubunda da bulur.”
*
Plehanov Fransız Devrimini tartışırken soruyor: “Robespierre ‘in partide kesin olarak vaz geçilmez bir güç olduğunu farz edelim; öyle olsa da Robespierre tek vazgeçilmez adam değildi. Eğer söz gelişi 1793 Ocak ayında kafasına bir tuğla düşüp ölseydi, ebetteki yerini başkası dolduracaktı. Yerine geçen kimse her bakımdan Robespierre ’den daha yeteneksiz bir insan olsa bile olaylar, Robespierre ’in zamanındaki akışı izlerdi. Karşıtları, Girondinler eninde sonunda yine yenileceklerdi. Fakat Robespierre ‘in partisi de belki iktidardan daha önce uzaklaşmış olacaktı ya da sonunda iktidardan muhakkak düşecekti.”
Oysa sözgelişi 1917 Mart ayında Lenin’in başına bir tuğla düşüp ölseydi, Troçki’ye göre ‘o yıl ve daha bir çok yıllar’ Rusya’da Bolşevik devrimi olmayacaktı. Böylece tuğlanın düşmesi, tarihin akışını muazzam bir şekilde başka yöne çevirmiş olacaktı. Bu şekilde bireylerin rolü konusundaki tartışma, tarihte rastlantı konusundaki tartışmaya , Marksist felsefe ile çok yakından ilgili bir soruna dönüştü.”
*
Plehanov görüşünü şöyle bitiriyor: “Bu gibi rastlantılı olaylar giderek bir yere kadar Avrupa’nın ilerideki politik hayatını etkileyebilir. Ama devrimci hareketin sonucu hiçbir zaman tersine olmayacak. Etkili bireyler, akıllarının, karakterlerinin kendilerine özgü niteliklerinden ötürü, başka güçler tarafından belirlenen olayların, ayrı ayrı yanlarını belli sonuçların bir kısmını değiştirebilirler.”
Ama Troçki, ‘Lenin’deki kişiliğin yalnız olayların ayrı ayrı yanlarını değil, bütün genel gidişi’ değiştirdiğini söylüyordu: “Lenin olmasaydı, bu gidişi oluşturan ya da gidişe yardım eden sosyal güçler etkisiz kalacaktı”, diyor.
Bu sonuç Troçki’nin dünya görüşüne pek uymuyor. Eğer tarihin (o zamanki) en büyük devrimi belli bir lider olmaksızın yapılamazdı deniyorsa; o zaman lidere tapmanın geniş çapta saçma bir davranış olmaması gerekiyor. Sonra Marks’tan Troçki’ye kadar bütün tarihsel materyalistlerin bu tapmayı reddetmelerinin, bütün ilerici kafaların bu tapmaya sinirlenmelerinin anlamı kalmaz.
*
Troçki’nin burada Plehanov’un yazısında sözünü ettiği ‘görüş yanılgısı’na düştüğü anlaşılıyor. Plehanov’a göre “yanılgıya düşenler, Napoleon’un tarihte oynadığı rolün kesin olduğunu; çünkü başka hiçbir kimsenin aynı yada benzer etkiyle onun yerini alamayacağını söyleyen tarihçilerdir. Bu yanılgıya göre bir liderin yerine başkası konulamaz; çünkü bir lider bir kez yerini aldı mı başkalarının kendi yerine geçmesini önler.
Napoleon iktidarı ele alınca (düzenin kurtarıcısı olarak) bütün öteki generallerin aynı rolü oynamasını imkânsız hale getirdi. Oysa onların da içlerinden Napoleon’un yaptığını yapabilir ya da hiç olmazsa aynı yolda gidebilirdi. Halkın enerjik bir askeri lider ihtiyacı doyurulduktan sonra, sosyal örgüt diğer yetenekli askerlerin aynı duruma geçmesini önlemişti.”
Napoleon’un kişisel gücü bize aşırı derecede büyütülmüş olarak gösterilmiştir. Çünkü, kendisini başa getiren , orada tutan sosyal örgütün gücünü onun gücüne yoruyoruz. Napoleon’un gücü bize olağan üstü görünüyor; çünkü kendininkine benzeyen öteki güçler potansiyel olmaktan çıkıp uygulamaya geçememişlerdir. Bize ‘Napoleon olmasaydı ne olurdu halimiz?’ diye soruduğunda, hayalimizi hemen allak bullak oluyor; Napoleon olmasaydı gücünün ve etkisinin dayandığı sosyal hareket ortaya çıkmazdı gibi geliyor.
Aynı şekilde Lenin’in olaylar üzerindeki etkisi, bize biraz fazla büyütülmüş gibi görünüyor; çünkü, Lenin bir kere liderlik mevkiini alınca başkalarının aynı mevkie geçmesini önlemiştir. ‘Lenin o mevkide olmasaydı, başka kim olurdu?’ sorusunun cevabını vermek elbetteki imkansız.
1917 yazında Lenin ile Troçki’nin karşılıklı meziyetlerini tartışırken Troçki’nin o sırada Lenin’in gölgelediği konusunda birleşmeleri boşuna değildi. Bu görüşü ortaya attıkları sırada Lenin’de orada eylem alanındaydı.. Lenin’in Bolşevik partisi üzerinde etkisi olmakla birlikte, Ekim ayaklanması Lenin’in değil, Troçki’nin planına göre uygulanmıştı. Ne Lenin ne de Troçki ortalıkta olmasaydı, başka biri öne fırlayacaktı.
*
Bolşeviklerin arasında bu iki insan çapında tanınan kimse bulunmaması, onların yokluğu halinde başka birinin ortaya çıkmayacağını doğrulamaz. (4)
Tarihte gerçekten büyük şefler, komutanlar için fazla yer yoktur; boş yerler sınırlıdır. Bu boş yerleri birileri doldurduklarında aynı yeteneğe sahip öteki adaylar gelişmek , kendi kendilerini tamamlamak fırsatını bulamazlar.
Onların başka koşullarda başarıyı gösteremeyeceklerini söylemek gerekli midir? Lenin ya da Troçki’nin oynadığı rolü daha ufak çaptaki insanlar oynayamaz mıydı? Oynardı; şu farkla ki ‘ küçük adamlar alın yazılarının gösterdiği yola gidecekleri yerde, alın yazısı tarafından sürüklenmiş olurlardı.
Büyük bir liderin ya da diktatörün, yaşadığı sürece yerine konulmaz biri gibi göründüğü, ölümü halinde yerine geçen insanın çoklukla en az akla gelen aday; yani ‘orkestrada ikinci ya da üçüncü keman çalmaya’ mahkum alelade bir insan olduğu gerçektir.
Bu yüzden bir çok kimse Lenin’in yerine Stalin’in geçtiğini, Stalin’in yerine Hruşçev’in doldurduğunu görünce şaşırdı. Oysa, bu şaşkınlık ‘yerine konulmaz dev’ konusunda beslenen görüş yanılgısının bir yan ürünüdür.
*
Troçki, ‘Rus devriminin ortaya çıkardığı problemleri yalnız Lenin’in dehası çözebilirdi’, diyor; ve sık sık başka ülkelerde devrimin kazanılması için Bolşevik partisi benzeri partinin Lenin gibi bir liderin bulunması gerektiğini söylüyor. Ama Çin, Yugoslavya devrimleri, Lenin’den çok daha küçük çapta liderlerin yönetiminde, 1917 Bolşeviklerinden ayrı partilerle zafere ulaştılar. Demek her iki yerde devrimci eğilim, elindeki insan malzemesinin içinden kendi organını bulmuş , oluşturmuştur.”
Troçki Tarihi’ni Stalin’ne kişiye tapma çılgınlığı başladıktan sonra yazmıştı. Ona göre Lenin, bu tapmanın olumsuz yansımasıydı. Troçki yerine konulmaz Stalin karşısına, yerine konulmaz Lenin’ni çıkarmak istedi.
Türümüz gereği genlerimiz, hem bencil, hem de birbirine benziyor. Acaba bunca çileli bin yıllarda acılar ile öğrendiklerimizin işe yarar olanları, yalnız genlerimizde mi birikiyor? “
- Alfa Yayınları, ‘Kovulan Sosyalist Troçki’, Isaac Deutcher
Isaac Deutcher: 1907-1967 İkinci Dünya Savaşının patlaması eşiğinde İngiltere’ye taşınan Marksist gazeteci aktivist.
Troçki : Bolşevik siyasetçi, evrimci Marksist teorisyen. Sovyetler Birliğie’nin ilk yıllarında ikinci etkili siyasetçi Dışişlerinden sorumlu Halk Komiserliğini alan ilk kişi, Kızıl Ordu’nun kurucu komutanı.
- İlahi belirlemeye tabi lider elçiler dahi evrensel ilkelere uymak zorundadır: Hud Suresi /11:112 “Sen ve tevbe edip seninle birlikte olanlar, emrolunduğunuz gibi dosdoğru olun; aşırı gitmeyin! O yaptığınız her şeyi görmektedir. (Festekim: dosdoğru olun, kema: gibi, umurte: emrolunduğun , ve men: kimseler, tabe: tevbe eden, meake: seninlebirlikte, ve la tetfav: ve aşırı gitmeyin, inneHu: şephesiz O, bima: şeyleri, tea’melune: yaptıklarınızı, besirun: görmektedir.)
- Phelanov: 1856-1918 Rus Marksist teorisyen ve filozof. Rusya’da sosyal demokrat hareketin kurucusu.
- Bolşevik: ‘çoğunluktan yana’ anlamına gelen Rusça kelime. Terim olarak, 1903 yılında Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisinin ikinci kongresinde; Bolşevik, Menşevik şeklinde parti için ayrışmada ‘azınlık’ (Menşevik) Julius Martov grubuna karşı Lenin’ nin yanlısı gurup.