ENFAL SÛRESİ TEFSİRİ(8.SÛRE)
Süleyman Karagülle
1392 Okunma
19.AYET

Enfal Sûresi-10

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

                                                                  

إِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَاءَكُمُ الْفَتْحُ وَإِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَإِنْ تَعُودُوا نَعُدْ وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْئًا وَلَوْ كَثُرَتْ وَأَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُؤْمِنِينَ (19)

 

إِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَاءَكُمُ الْفَتْحُ

(EiN TaSTaFTiXUv FaQaD CAvEaKuMu EaLFaTXu)

“Eğer istiftah ederseniz şimdi size fetih gelmiştir.”

“Allah kâfirlerin keydini ihan edendir” dedikten sonra “Ve” harfi getirilmeden “istiftah ederseniz” denmektedir. Burada teşabüh vardır. Muhatap kimdir?

Eski yorumcular muhatabın müşrikler olduğunu beyan etmişler, kimileri de mü’minler olduğuna kail olmuştur. Bizim kabul ettiğimiz kurala göre Kur’an doğrudan doğruya müşriklere hitap etmez, “Söyleyin” der. O halde burada eğer müşriklere hitap varsa, o zaman bir “Kul” emri hazf olunmuştur.

“Ve” harfinin getirilmemesi kemali infisal için mi yoksa kemali ittisal için midir?

Bu âyetin sonunda “Ve” harfi ile “Allah mü’minlerle beraberdir” diyerek bundan önceki “kâfirlerin keydini ihan eder” cümlesine atıf yaptığından kemali ittisal vardır. Çok yakın manâyı ifade ettiği için burada “Ve” harfi getirilmemiştir.

Kur’an Arapçasında cümle kurallarının üzerinde manâ kuralları vardır. Bu meani ilminde incelenir. Burada fasl vardır. Ne zaman “Ve” veya “Fe” harfi gelmez bahsi vardır. Her iki cümle yan yana gelince ya atıf yapılır, “Ve” harfi ile veya benzerleri ile atıf yapılır yahut hiçbir harf getirilmez. Buna fasl denmektedir. Yorum yaparken bu konu üzerinde durulmalıdır. Manâlar uzaksa “Ve” harfi getirilmez, çok yakınsa yine getirilmez. Atfedilenler hem aynı hem ayrı ise o zaman “Ve” veya diğer atıf harfleri getirilir.

Feth” kapının açılması demektir. Başlangıçta kapıyı açmak için kapının üzerine konan ve kapıyı çekmek için kullanılan parçadır. “Fethetmek” kalelerin kapılarını açma anlamında bir şehre girme manâsında kullanılmaktadır.

“Feteha” kökü müteaddi olarak kullanılır.

وَلَمَّا فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ

“Metalarını fethettiklerinde” denmektedir.

Yani çuvallarını açıp tahılı döktüklerinde anlamındadır. Feth burada kapalı bir yükü açmak demektir. Çuvalın ağzını aç deriz. Araplar unu aç derler. Biz ise unu açmayı başka manâda kullanırız. Bu manâda istiftah etmek demek, kapalı olan bilinmeyen bir şeyin anlatılmasını istemek demektir.

رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَأَنْتَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَ

“Rabbimiz bizimle kavmimiz arasını hak ile fethet ve sen fethedenlerin en hayırlısısın”

Burada kavmi ile kendi arasındaki nizai çatışmayı kaldırma anlamında feth getirilmiştir. Biz çeşmeyi aç dersek suyu akıt anlamına geldiği gibi suyu aç da aynı manâya gelir. Oysa şalteri aç dediğimiz zaman elektriği aç anlamındadır. Araplar bu manâda fethi kullanmazlar. Elektriği aç demektir. Kapıyı açmak da kapıdan geçişi sağlamaktadır.

لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاءِ

“Onlara semanın kapıları fetholunmaz.”

Burada tef’il bâbı ile “Li” ile taaddi etmektedir.

مَا يَفْتَحِ اللَّهُ لِلنَّاسِ مِنْ رَحْمَةٍ

“Allah’ın rahmetinden nâsa feth ettiği.”

Fetih “Lam”la taaddi etmektedir.

إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ

“Onlara şiddetli azaplı kapıyı fethettik.”

بِمَا فَتَحَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ

“Allah’ın üzerinize fethettiği ile”

Feth müteaddidir. İkinci mef’ulü de harf-i cerle alır. Alâ, Li, Min ve Bi harfleri ile ikinci mef’ule taaddi eder. Buralarda “Alâ” ile ve sülasi ile taaddi etmektedir.

فَتْحٌ مِنَ اللَّهِ

“Allah’tan bir fetih”

“Fethullah” denebilirdi. O zaman feth marife olurdu. Feth nekredir. İzafet bunun için “Min” ile yapılmıştır.

أَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِنْ عِنْدِهِ

“Fethi veya indinden bir emri getirmesi”

إِذَا جَاءَ نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ

“Allah’ın nasrı ve feth ciet ettiğinde” denmektedir.

Birinin faili Allah (hüve) olmaktadır. “Bi” ile taaddi etmekte, diğerinde ise feth fail olmaktadır.

إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ

“Yecuc ve mecuc feth olunduklarında.”

Burada halk fethedilmektedir.

وَفُتِحَتِ السَّمَاءُ فَكَانَتْ أَبْوَابًا

“Sema fetholundu, o kapılar oldu.”

Burada sema fethedilmektedir.

.فَفَتَحْنَا أَبْوَابَ السَّمَاءِ بِمَاءٍ مُنْهَمِرٍ

“Akarsuyla semanın kapılarını fethettik.”

 وَاسْتَفْتَحُوا وَخَابَ كُلُّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ

“İstiftah ettiler ve her anid cebbar hevb etti.”

Burada peygamberlerin istiftahından bahsetmektedir.

وَكَانُوا مِنْ قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُوا

“Daha önce kâfirlere istiftah ediyorlardı.”

Burada da ehli kitabın kâfirlerden istiftahından bahsetmektedir.

Bu âyetin dışında iki yerde istiftah kelimesi geçmektedir.

Birinde “istiftah etmek” peygamberlerin Allah’tan kâfirlerden istiftah etmesini istemeleridir. Bizi onlardan kurtar anlamındadır.

Diğeri de Yahudilerin kâfirlere gelecek peygamberleri istiftah etmeleridir.

Yani biri araştırın ve öğrenin anlamındadır, diğeri de bizi onlardan kurtar anlamındadır. Fetih bir ganimeti işgal edip orasını yağmalamak değildir. Fetih, Mekke ve İstanbul’un fethi gibi orasını işgal edip onlarla beraber yaşamayı istemektir.

Şimdi bu anlamda fethin manâsını yeniden gözden geçirmemiz gerekir.

İslâm dini barış dinidir, İslâm düzeni barış düzenidir. Yerinden yönetim sistemiyle, değişik sosyal gruplar sistemiyle ve eşit yargı sistemiyle herkesin kendi istediği ve inandığı şekilde yaşama sistemidir. Başka bir ifade ile lâik sistemdir. Dinde zorlama yoktur. Bununla beraber herkesin herkese hakkı tavsiye etme ve sabrı tavsiye etme görevi ve yetkisi vardır. Herkes karşısındakini hak düzene davet edebilir. Kimsenin kimseyi susturma yetkisi yoktur.

Sosyalistlerin laikliği ile bizim laikliğimiz arasında bu fark vardır. Onlar çocuğunun yanında namaz kılma, kılarsan baskı yapmış olursun diyorlar.

Biz, çocuğunun yanında namaz kıl, hattâ ona küçükken namaz kılmayı öğret ki sonra ister kılsın ister kılmasın diyoruz. Küçükken öğretmezsen sonra namazı nasıl kılacaktır? 

Her anne babanın çocuğuna on beş yaşına kadar baskı yapma hakkı vardır. Bir bucak başkanının, bir ocak başkanının büyüklere de baskı yapma hakkı vardır. Kişi istediği zaman bucak veya ocağı terk eder ve baskıdan kurtulur. Her dayanışma ortaklığı sorumlusunun ortaklarına baskı yapma hakkı vardır. İstediği zaman kurtulur ve ayrılır.

Kimin baskı yapma hakkı yoktur?

İl başkanları il ve ilçe merkez bucaklarından başka taşra bucak halkına baskı yapamaz.

Yine devlet bucak başkanları da devlet merkez bucaklarından başka taşra bucaklarına ve il bucaklarına baskı yapamaz.

İnsanlıkta da durum böyledir. Onlar Mekke bucağında olanlara da baskı yapamaz.

Bu sistem İslâm sistemidir. Bu sisteme yalnız ehli Kur’an inanmaktadır. Onun dışında olanlar hep baskıcıdır. Örnek mi istiyorsunuz? İşte, Türkiye’de başı örtülü bir avukat davaya giremiyor, başı örtülü bir hâkim hükmedemiyor. Bir öğrenci gevşeklik sayesinde şimdilik okuyabiliyor. Binlerce insan başı örtülü diye öğretmenlikten atılmıştır, öğrencilerin okumasına mâni olunmuştur. Eğer suçlu varsa bunları yapanlar muhakeme edilmeli, yaptıkları zulmü tazmin etmelidirler. Mehmet Haberal ve benzerleri bunun için hapsolmalı, tazminatı ödeyebildiği zaman serbest bırakılmalıdır. Askerlerin ihtilal yapma teşebbüsü önlenmişse, kimseye zarar vermedikleri için muhakeme edemezsiniz, ceza veremezsiniz. İslâmiyet’te teşebbüs safhasında önleme bile yoktur. Önlerseniz tazminat vereceksiniz.

Örnek verelim. Bir adam eline tabancasını almış, birini öldürmeye gidiyor. Sizin onu durdurma yetkiniz yoktur. Gider, öldürür; sonra cezasını verirsiniz. Ama daha büyük afeti önlemek için durdurursunuz. Hürriyetine polis mâni olur. Ama birini hapsetmenin cezası ne ise onu karşılayacak tazminatı devlet öder.

Tarihte Adil Düzen ve lâik düzen her zaman istenmiş ama bunu yalnız mü’minler gerçekleştirmişlerdir. Bu sebepledir ki iktidar olma bizim hakkımızdır. İşte bu iktidar fetihtir.

“Eğer istiftah ederseniz” iktidar olmayı isterseniz demektir.

Biz 1960’larda istiftah ediyorduk, iktidar olmayı istiyorduk. Bize yukarıda anlattığımız şekliyle zulüm yapılıyordu. Biz iktidar olalım da biz onlara zulüm yapmayalım diyorduk. Bugün o fetih bize verilmiştir, iktidar olmuşuzdur.

Demek ki bu âyetin muhatabı müşrikler değil mü’minlerdir, iktidar heveslisi mü’minlerdir. Ne var ki iktidar olduk ama barış düzenini getiremedik. Biz zulmetmiyoruz ama zulmedenlere mâni olamıyoruz. Eski defterleri karıştırıyoruz. Partimizi kapatmak isteyen veya kapatan savcılar ve hâkimler neden yargılanmıyor? Hâlâ oralarda oturuyorlar, Tayyip’in başbakanlığı bitsin diyorlar, hesabını görmek için pusudadırlar.

Bir arabayı sürmeye talip olduğunuz zaman onu sürmeyi bileceksiniz. Acemi iseniz deneye deneye gidecek, usta olduktan sonra hızlanacaksınız. AK Parti hızlanmadı, deneye deneye gitti, bugüne kadar arabayı devirmeden geldi. İnşaallah usta şoför olmuştur. Artık hızlanıp bizi “Adil Düzen” hedefine ulaştıracaktır.

Biz ondan ne istiyoruz?

a) Zina ve fuhuş kalksın, aile müessesesi korunsun.

b) Faiz kalksın, açlık ve işsizlik ortadan kalksın.

c) Kayıt dışı ekonomi kalksın, rüşvetsiz iş yapalım.

d) Terör kalksın, sokaklarda güvenle yürüyelim.

İşte “Adil Düzen” budur.

Eğer bunlar yoksa o zaman istediğin kadar gömlek çıkarabilirsin. Eğer bunlar var da sen “Adil Düzen” gömleğini çıkarıyorsan veya hiç giymiyorsan; ben de onların takımına girdim, onların atına bindim, onlarla mücadele etmeyeceğim demektir. Evet, mücadele etmeyeceğim, aksine onlarla bir olup memleketi yıkmalarına katılacağım diyorsun demektir.

a) Dışarıya borçlanma devam ediyor yani vücut durmadan kan kaybediyor.

b) Köyler boşalmış; yalnız Türkiye’yi değil bütün insanlığı aç bırakıyoruz.

c) Kayıt dışı ekonomi gittikçe kökleşiyor, içinden çıkılmaz hâl alıyor.

d) Terör adeta kabullenilmiş, hastalık doğal kabul edilmiştir.

 Demek ki 1967’lerdeki istiftahımız kabul olundu ama fethin hakkını vermekten uzağız. Çünkü fetih erken geldi. Öğrenmeden, anlamadan iktidar olduk.

İşte Kur’an bu durumları anlatmak için “istiftah ederseniz” diyor.

إِنْ تَسْتَفْتِحُوا

(EiN TaSTaFTiXUv) 

“İstiftah ederseniz.”

Fetih” bir yere oranın halkını esir etmeden girmektir, oraya İslâm düzenini yani barış düzenini götürmedir. Ganimet etmek fetih değildir. Kendi memleketinizde de iktidar olursanız bu fetihtir. Seçimi kazanmış ve iktidar olmuşsunuz. Bu fetihtir. Çünkü iktidar olanlar muhaliflerin mallarına ve canlarına el koymamaktadırlar. Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti hep fethetmiştir. Gayrimüslimlerin mallarına fetih sonucu el konmamıştır. Tehcir edilerek, mübadele yoluyla hakları verilerek gönderilmiştir.

İktidar olmak istiyorsanız şartını zikredip bundan sonra hükmü getirecektir.

İn” burada fiili mazinin üzerine gelmiştir, manâsını geleceğe tevcih etmiştir. Yani siz şimdi istiftah ediyorsanız demektir. Ve bunu iman eden kimselere demektedir.

O halde bu ifade sadece Bedir Savaşı müminlerine değil, biz de dâhil her dönem için söylenmiştir. “Ve” harfi ile atfedip intiha ederseniz dediği için bize iki şıkkı göstermektedir. İntiha etmenin daha hayırlı olduğunu söylemektedir.

فَقَدْ جَاءَكُمُ

(FaQaD CAvEaKuMu)

“Şimdi size gelmiştir”

“İn” şartı “Fa”siz getirilir. O zaman bir defaya mahsus şart getirilmiş olur. Eğer cevabı “Fe” ile gelirse kural olarak her istiftahtan sonra fethin geleceği bildirilmektedir.

Evet, biz 1960’tan sonra istiftah ettik, arada fetih göründü gitti.

2002’de fetih ortaya çıktı ve geldi.

“Fe”den sonra “Kad” gelirse “İn”in muzariye dönüştürme etkisi kalkar, fiil mazi manâsına dönüşür. Demek ki siz istiftah ediyorsunuz ama size fetih gelmiştir.

Bedir’deki cemaat Bedir’i kazanmakla ne kazandığının farkında değildir. Aslında Mekke o gün fethedilmiştir. Allah onlara haber veriyor; siz farkında değilsiniz ama fetih gelmiştir diyor.

AK Parti’nin 2002’deki iktidarı böyledir. Asker bizim tarafa geçmiş, dünyadaki sömürü sermayesi de bize düşmanlıktan vazgeçmiş, iç ve dış olaylar bizi fethe götürmüştür. Ne var ki AK Parti hâlâ bu fethin farkında değil, hâlâ gömlek çıkarma takiyyesi içindedir.

AK Parti’nin bunun farkında olmaması normaldir. Çünkü iktidarı kendisi elde etmedi ki Allah ona verdi, hem de beklenmedik iktidarı verdi. Kendisinin gücü olmadığı için cesareti yok. Oysa ona iktidarı veren güçlüdür.

İşte Allah onlara sesleniyor, iktidar istiyorsanız işte iktidardasınız ama iktidar hâlâ oyunu artırmakla meşguldür. Hâlâ tavizler vermektedir, hâlâ dostunu düşmanını ayıramaz durumdadır. Hâlâ iktidarını Allah’ın şeriatına göre değil de kafasındaki putların telkin ettiği kurallarla iktidarı terk etmekle meşguldür.

Demek ki istiftahın hükmünü bu âyette bulacağız.

الْفَتْحُ

(EaLFaTXu)

“Fetih”

Fetih marifedir.

Onlar için Bedir Savaşı ile başlayan, altı sene sonra Mekke’nin Fethi ile biten fetihtir. Yani Mekke Bedir’de fethedilmiştir. Başlangıcı orasıdır.

AK Parti de fethi 2002’de gerçekleştirmiştir. Zafer devam etmiş ve bugün en büyük güce ulaşmıştır. Yani Mekke fethedilmiştir. İktidar AK Parti’nindir.

Unutmamak gerekir ki Hazreti Muhammed’den sonra fetihlere devam edilmiştir. Hazırlıklarını tamamlamadan, İslâmiyet’i tam öğrenmeden fetihler olmuştur. Böylece İslâm düzeninden uzaklaşılmış, günümüze kadar o bozulmanın tesiri sürmüştür.

Bugün de durum aynıdır.

Bu noktayı şöyle izah etmeye çalışalım.

Biz 1960’larda siyasete girdiğimizde Erbakan üç misli oy aldı. Bu ilk fetihti.

Parti kurdu. 50 parlamenterle meclise girdi. Bu da fethi kesinleştirdi.

İşte o zaman iki yoldan birini seçebilirdik.

Ya hemen iktidara ortak olur, uygulamaya geçebilirdik.

Veya kendimizi hazırlayıncaya kadar iktidardan uzak olabilirdik.

Benim önerim sadece vakıflarla ilgili bakanlığı alalım, orada İslâm düzeni uygulayalım idi. Erbakan ise 7 bakanlık aldı. Bununla yetinmedi. Diğer bakanlıklara da katıldı. İttifakla yönetmeyi tercih etti.

İşte bu âyet böyle davranmayı da meşru saymaktadır.

Benzer durum AK Parti için de söz konusudur. Hazırlanmadan anayasa ekseriyeti ile iktidar olmuştur. Bunun pek çok yararları olmuştur. Bugün Türkiye ve dünya çok değişmiştir. İslâm düzenine doğru yol alınmış ama varılamamıştır. İktidar isterseniz işte size iktidar diyor Allah, yapabildiğinizi yapın diyor. Akevler’in içtihadı ise mevcut düzende iktidar olmama şeklindedir. Nitekim AK Parti de İslam düzeniyle iktidar olmadı, mevcut düzen üzerinde çalışmaya devam ediyor.

Allah bu âyetlerle her ikisini de meşru görmektedir.

“Etaküm” değil de “Caeküm” denmiş olmasının sebebi iktidar tek yönden gelmemiştir. Biz parti kurup yaptığımız propaganda ile iktidar olmadık. Tarihî gelişme ve yeryüzündeki olaylar bizi iktidar etmiştir. Bedir’de de durum böyledir.

1924’ten beri ordu siyasetini değiştirmiş, İslâmiyet’e karşı cephe almış ve hep ateist Batılılarla beraber olmuştur. Kenan Evren dahi İslâmiyet’i benimsemekle beraber ancak Turgut Özal’ı yanına alabilmiştir. Turgut Özal inanmış bir insan olmakla beraber, din düşmanları ile savaşarak değil, uzlaşarak dindarlığı koruyabildiği kadar korumaktadır. Süleyman Demirel bir mason olarak İslâmiyet’in yanında alabildiği kadar yer almıştır. Turgut Özal masonlarla iyi geçinerek İslâmiyet’in yanında yer almıştır. Necmettin Erbakan ise masonlara karşı cephe kurarak ve savaş açarak İslâmiyet’in yanında yer almıştır.

2000 yılına kadar asker, Kenan Evren’e kadar asker, CHP’nin din karşıtı siyasetine göre İslâm karşısında idi. Kenan Evren’den sonra ordu S. Demirel ve T. Özal’ın din anlayışı içinde din karşıtlığını terk etti. Mesut Yılmaz başbakandı. Sermaye karar aldı; Türk ordusu küçültülecek, Millî Savunma Bakanlığı’na bağlanacak, Genelkurmay Konya’ya götürülecekti. M. Yılmaz’a teklif edildi. Hareket Partisi’nin mâni olacağını söyledi. Kendisine hükümeti boz ve T. Çiller ile koalisyon yap dendi. T. Çiller aldığı teklifi askere götürdü...

İşte ondan sonra asker artık Özal ve Demirel’vari İslâmiyet’i bırakıp Millî Görüş İslâmiyet’ini benimsedi. Erbakan’ın A takımını iktidar edemeyince Erdoğan başbakanlığında B takımını iktidar etti...

Batı bu beklenmedik olaylar karşısında şaşkına döndü. R. T. Erdoğan’ı Amerika’ya çağırdı, onu desteklediklerini bildirdi. R. T. Erdoğan da hâlâ zannediyor ki beni sermaye iktidar etti. Oysa onu ordu iktidar etmişti. Şimdi Ergenekon ve Balyoz davaları ile sermaye ordudan intikamını alıyor...

İşte, AK Parti’nin iktidarı İlâhi mekrin iktidarıdır. Meleklerin Bedir’deki yardımı gibi Türk ordusunun AK Parti’yi desteklemesidir, iktidar olmasına mâni olmamasıdır.

Bu sebepten dolayı burada “Etaküm” denmemiş de “Caeküm” denmiş. Çünkü geliş çok yerdendir.

وَإِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ

(Va EiN TanTaHUv FaHuVa PaYRun LaKuM)

“Ve intiha ederseniz o sizin için hayırlıdır.”

Yani iktidara talip olmaz hazırlığa devam ederseniz, kendinizden emin olmadan fethi istemezsiniz. Bu sizin için daha hayırlıdır.

Yani Allah Kur’an’da Erbakan ve Erdoğan’ın yaptıklarını yapmayı meşru kılmış, istediklerini yapsınlar... Madem ki koalisyon yapıyorlar yapsınlar, koalisyona girsinler... Sonra kendileri koalisyon kursunlar, sonra da anayasa ekseriyeti ile iktidar olsunlar...

Bunların yaptıklarını Allah günah saymamış, bu hususta mü’minlere yasak koymamıştır. 

Ancak…

İntiha etmek yani iktidar olmaktan uzak durmak sizin için daha hayırlıdır demektedir.

Bunun uygulamadaki yeri ne olacaktır?

Bedir’i ele alalım…

Madem ki yendiler, madem ki iktidar oldular, askeri teşkilatı tamamlar, saldırılara devam edebilirlerdi, tüm Arabistan’ı fethedebilirlerdi…

Oysa onlar öyle yapmadılar.

Ne yaptılar?

Küçük savaştan dönüp büyük savaşlarını yaptılar, nefisleri ile savaşmaya başladılar. Suffe’de Kur’an okumayı yeğlediler. Esirleri okuma yazma öğretmeleri karşılığı serbest bıraktılar. Evet, onlar hayırlı olanı seçtiler.

Hazreti Muhammed Bedir Savaşı’ndan dönerken arkadaşlarına “Küçük savaştan dönüyoruz, şimdi büyük savaşa gidiyoruz, büyük savaş nefsimizle savaştır.” demiştir.

Erbakan CHP ile koalisyon yaptı, S. Demirel’in adamları bakan oldular. Sonra kendisi hükümet kurdu. Daha çok Demirelciler bize geldiler. 28 Şubat katılmaları yavaşlattı, gidenler oldu. 2002’de AK Parti iktidar oldu, herkes AK Partili oldu. “ADİL DÜZEN”i herkes terk etti, Saadet Partisi de terk etti. S. Demirel mantığında olunursa iktidar olunmaktadır sanılıyor. Oysa o mantık iktidar yapsaydı S. Demirel’in iktidarı devam ederdi. Bugün AK Parti iktidarda ise Millî Görüş’ün direnmesi sayesinde iktidardadır, Akevler’in varlığını hâlâ sürdürmesinden dolayı iktidardadır. “ADİL DÜZEN” iktidar olmasın diye zorunlu olarak AK Parti’ye tahammül etmektedirler. Bu sayede biz rahat çalışıyoruz.

Saadet Partisi ve AK Parti Bedir Müslümanlarının nefis cihadına hâkim olmadı. Hamd olsun ki Akevler çok fire vermekle beraber, şimdi İstanbul Yenibosna’da Adil Düzen Çalışmalarına devam etmektedir. Devam edersek şüpheniz olmasın ki III. İslâm uygarlığının kurucuları olacağız. AK Parti ve Saadet Parti mensupları görevlerini yapmışlar, daha az hayır olanı tercih etmişlerdir. Ona da gerek vardı. Bize yol açmışlardır.

وَإِنْ تَنْتَهُوا

(Va EiN TanTaHUv) 

“Ve intiha ederseniz.”

Son verirseniz yani istiftahtan vazgeçerseniz, iktidar olmazsanız denmektedir.

Demek ki başlangıçta hepimiz istiftah edeceğiz. Hep birlikte iktidara yol alacağız. Onlar iktidar olduktan sonra Adil Düzen Çalışanları iktidar olmayacaklardır, yönetime katılmayacaklar, iktidara talip olmaktan vazgeçeceklerdir.

Bilginiz olsun diye kendi hayatımdan kısa bir örnek vereceğim.

Ankara’da resmi dairede mühendislik yapıyordum. Kendimi onların yönetimine uyarlamadığım için her sene yerimi değiştirdim. Sonunda 1960 müdahalesi oldu. CHP’liler ve DP’liler işbirliği içinde inanmış insanları devlet dairelerinden uzaklaştırmaya başladılar. Benim de amirlerime takındığım tavır beğenilmediği için işime son verdiler. Bir sene memleketimde işsiz oturdum. Sonra 1961’de askerler beni göreve aldılar ve İzmir Hava Kuvvetleri’nde kontrol mühendisi olarak işe başladım.

O arada İzmir’de sayıları çok az olan inanmış cemaatlerle tanıştım. Remzi Güres’in önderliğinde Halil Paşa Semti Cemaati, Mustafa Birlik’in önderliğinde Nur Cemaati. Biraz sonra çalıştığım yerden de ayrılmak zorunda kalacağımı bildiğim için serbest iş yapma girişimine başladım. İhsan Emci’nin delaleti ile de İzmir’deki inanmış kişi ve kuruluşlarla tanıştım. Türk Ocağı, Yeşilay ve Komünizmle Mücadele Derneği’nde yönetici oldum. Konferanslar vererek İzmir’de çevre edindim. Ahmet T. Satoğlu’nun desteği ile kooperatif (Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi / 1967) kurduk.

O zamana kadar Müslümanların herhangi bir girişimleri yoktu. İstanbul’da İlim Yayma Cemiyeti ve İzmir’de Kestanepazarı Derneği cemaati vardı. Türkiye’de inanmış bir kadro bir ekonomik ortaklık kuruyor, arsa alıyor ve inşaata başlıyordu. Beklenmedik derecede açılım oldu. Erbakan Akevler’in desteği ile Bağımsız Adaylık Hareketini yaptı. Fethullah Gülen Akevler’i örnek alarak Akyazılı Vakfı’nı kurdu.

İşte…

Akevler bunları hep destekledi…

1973’te iktidar olunca Akevler aralarında yoktu ama yine de desteklemeye devam etti.

Sonra hükümeti kurunca da Akevler yine aralarında yoktu.

2002’de ben AK Parti’ye oy verdim, anayasa ekseriyetini alsın diye ama biz aralarında yoktuk.

Bazı arkadaşlar bizi terk edip AK Parti’de yer aldılar ama hemen uzaklaştılar.

Şimdi İstanbul’daki Adil Düzen Çalışanları AK Parti’de yoklar. AK Parti’nin yolunu süratle takip eden Saadet Partisi’nde de yoklar. Kendi kulübelerinde ilmî çalışma yapmaktadırlar. İktidarda olan Erdoğan’ı oyları ile (bazıları) destekliyorlar ama AK Parti’den bir şey beklemiyorlar.

İşte…

Demek ki başlangıçta bunlarla beraber iken birlikte iktidar olma mücadelesini veriyorduk ama iktidar elde edilince de biz yolun hayırlısını ve cihadın büyüğünü seçmiş oluyoruz.

Siz “Adil Düzen Çalışanları” bunu yapmak zorundasınız. Mevcut düzende iktidar olursanız, “Adil Düzen”den taviz verirsiniz, artık bir daha onu elde edemezsiniz. İleride de sizin elinize böyle fırsatlar geçecektir. İntiha etmelisiniz. Seçimlerde bunları desteklemek başka şeydir, onlarla iktidar olup işler yapmak başka şeydir.

Yapacağınız işlerde devletten yardım beklemeyeceksiniz. İktidarın nimetlerine gark olmuş olanlardan fazla bir şey beklemeyeceksiniz. Siz halka başvuracaksınız. Halkı ayırmayacaksınız, ayırım yapmayacaksınız. Herkesle “Adil Düzen İşletmelerini” kurmaya çalışacaksınız. Onların içinden mü’minleri seçip onlarla yolunuza yani araştırma ve çalışma yoluna devam edeceksiniz.

فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ

(FaHuVa PaYRun LaKuM)

“O sizin için hayırlıdır.”

Harfi atıf ile iki “İn” arka arkaya gelirse “o veya bu” anlamındadır.

Eğer iktidara talip iseniz işte size iktidar gelmiştir ama iktidara talip olmazsanız o daha hayırlıdır. Her ikisi de iyi olduğuna göre kimi onu yapacak kimi bunu yapacaktır. İktidar geldikten sonra elbette biz iktidar istemiyoruz deyip tekrar onları iktidar etmemiz doğru olmayacaktır.

Bizim iktidarımız 1973’te başladı, koalisyonla başladı. Cumhuriyet Halk Partisi hiçbir zaman ekseriyet alıp iktidar olma şansına sahip değildi. O tarihlerde DP veya AP de CHP gibi İslâm karşıtı idi, siyasetini İslâmiyet’e göre değil de CHP’nin dinsizliğine istinat ettiriyordu. Halk CHP’nin şerrinden DP’nin veya AP’nin himayesine sığınıyordu; oysa Allah’a karşı gelmekten korkup Allah’a sığınması gerekirdi. Bülent Ecevit’in başbakan olma ihtimali ufukta görülmüyordu. Asker S. Demirel’e dayanamamış ve onu uzaklaştırmış, şimdi N. Erbakan’a mı dayanacaktı? Dolayısıyla ikisi de o devirde iktidar olma şansından mahrumdu.

Sermaye insanları hep birbirine düşman gösterir ve öyle yönetir. Amerikan halkı ve Hıristiyanlar zenci düşmanı idi, onlarla aynı otobüse binmiyor, aynı okulda okumuyor, aynı lokantada yemek yemiyor, aynı sinemaya gitmiyordu...

Bize hep böyle inandırılmıştı.

Aynı halet-i ruhiye Müslümanlar için de söz konusu idi.

Zencilerin İslâmlaşması ile bu görüntü pekiştiriliyordu.

Ne oldu?

Amerikan halkı Müslüman bir zencinin çocuğunu devlet başkanı yaparak tüm iddiaları fiilen tekzip etti.

1970’lerde Türkiye’de durum bu idi. Solcularla Müslümanlar gırtlak gırtlağa geliyorlardı. Fırsat ellerine geçerse karşı tarafı keserlerdi. Müslümanlar solcular için böyle inanıyorlardı, solcular da Müslümanlar için böyle inanıyordu. Her iki taraf ehveni şer olarak kabul ettikleri renksizleri yani sermayeyi yani masonların temsilcilerini iktidar ediyor, böylece güya ölümden kurtuluyorlardı.

İşte biz onların bu oyunlarını yaşayarak bildiğimiz için CHP ile koalisyonu önerdik ve destekledik. Sonunda MSP-CHP koalisyonu oluştu. Böylece biz legal hâle geldik. Bülent Ecevit’e de başbakanlık nasip oldu. Sonra ne oldu? Türkiye’deki terör birden kesildi. Huzurlu bir şekilde iktidar olundu. Ama sermaye boş durmadı. Ecevit’i kandırdılar ve hükümeti bozdurdular. Sonra da sen niye MSP ile koalisyon yaptın diye onu da indirdiler. Düşmanlıkları Bülent Ecevit vefat edinceye kadar sürdü.

Benzer şekilde 1990’larda Tansu Çiller bizimle koalisyon yaptı, Refah-Yol Hükümeti (RP-DYP koalisyonu) kuruldu. Önce T. Çiller ile M. Yılmaz’ı zoraki anlaştırdılar. Yılmaz Çiller’i yüce divana göndermeye kalkıştı. Biz destekledik de kurtuldu. Sonra da bizimle koalisyon yaptı. Şimdi o da onun cezasını çekmektedir.

Buradan ve bu anlattıklarımızdan anlatmak istediğimiz şudur.

Kur’an diyor ki; size ‘barış’ diyenlere ‘sen mümin değilsin’ demeyin.

Elbette Erbakan’ın ve Erdoğan’ın yaptıkları doğrudur. Onlarla devamlı uzlaşma içinde olmalıyız. Ancak o yolla “Adil Düzen” gelmez ve mü’minler için hayır olmaz. Mevcut zina düzeni, faiz düzeni, rüşvet düzeni, terör düzeni devam eder.

Bizim için hayırlı olan “Adil Düzen”in getirilmesidir.

İktidar olmadan “Adil Düzen” nasıl gelecektir? 

Şimdi “Müçtehit Yetiştirme Merkezi” kuruyoruz. İstanbul’da, belki Türkiye’de, belki dünyada, mü’min olan firmalar, faiz düzeninin içinde çalışmaktan kurtulmak için bize destek verecekler, bir müçtehit adayını finanse edeceklerdir. Biz ona MATEMATİĞİ, KUR’AN ARAPÇASINI, ÇAĞIMIZIN FIKHINI VE ORTAKLIK MUHASEBESİNİ öğreteceğiz. O da içtihat yaparak “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN İŞLETMESİ” kuracaktır.

Böylece halk önce küçük işletmelerde “Adil Düzen İşletmelerini” kurmuş olacaktır. Sonra bu küçük işletmeler kooperatifleşerek büyük işletmeler hâline gelecekler. Sonra onların seçim sistemi içinde biz iktidar olmayacağız, onlarla uzlaşacağız. Onlara “ADİL DÜZEN”i anlatacağız, anlattığımız kadarı ile uygulama yaparak insanlığı zulumattan aydınlığa götürme imkânına ulaşacağız. Şunu iyi bilmemiz gerekir ki bunları biz değil O yapacaktır. Biz O’nun görevlisiyiz. O’nun dediğini yapıp ücretimizi alacağız.

وَإِنْ تَعُودُوا نَعُدْ وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْئًا وَلَوْ كَثُرَتْ

(Va EiN TaGUvDUv NaGuD Va LaN TuĞNiYa GaNKUM FiEaTuKuM ŞaYEan Va LaV KaÇuRaT)

“Ve avdet ederseniz biz de avdet ederiz. Kesir de olsa fietiniz sizden bir şeyi iğna edemez.”

Evet, bizim iktidar olmamıza izin verilmiştir ama bu bizim onlara teslim olmamız anlamında değildir. Düzen değişmedikçe bu pislikler ortadan kalkamaz; zina, faiz, rüşvet ve terör ortadan kalkmaz. O halde bunlar zorunludur, insanın doğası gereğidir deyip teslim olmak da yanlıştır.

O halde iktidar olanlar ne yapmalıydılar?

İktidar olanlar bu iktidarlarının geçici olduğunu, sadece zaman kazanmak için olduğunu bilerek iktidarda olmalıdırlar.

Oysa Erbakan da Erdoğan da o yolla son derece başarılı bir iktidarın olacağını sandılar. Erbakan on sene “Adil Düzen”den vazgeçti, sonra gerçekleri gördü ve “Adil Düzen”i yeniden ele aldı. Çevresindekilerden bir tanesi bile onu izlemedi, hâlâ da izlemiyor!

Son genel başkan seçildiği hafta Ankara’ya gidip Erbakan’a Akevler’le iş yapmasını önerdim, kabul etmedi. İşte onun da hatası bu idi, başarısızlığın kaynağı da bu idi.

AK Parti için de durum budur.

Biz diyoruz ki; bu düzende en iyi anayasa Kenan Evren’in anayasasıdır, en iyi başbakan da R. T. Erdoğan’dır.

Bu sözümüze kulak verip “Adil Düzen Anayasası” üzerinde çalışacaklarına, onların zalim düzenlerindeki Evren’in en iyi anayasasını değiştirmekle meşguldürler!

Kendisi de başbakanlığı bırakıyor. Konma akıl akıl olmaz.

Bu akıl kimin olursa olsun olmaz.

Biz AK Parti’den veya Saadet Partisi’nden maddî destek istemiyoruz. Çünkü “Adil Düzen” para ile satın alınamaz. “Adil Düzen”in paraya değil insana ihtiyacı vardır. İnsanları bu çalışmalara teşvik etseler bize yeter. Kendi imkânları ile “Adil Düzen”e çalışan insanlara ihtiyacımız vardır.

“Dönerseniz döneriz” denmektedir.

Dönme nedir?

Beraber yürüdüğümüz yollarda nereye gidiyorduk, hedefimiz neydi? Zinanın kanunlaştırılıp yaygınlaştırılması ve meşrulaştırılması mı, faizin teşdidi ed’afan mudaafa yapılması mı, devletimizi daha çok soymak veya soydurmak mı, her gün şehitlerimizin sayısını artırmak mı? İktidara talip iken Kur’an yolunda iktidara niyet etmediniz mi? Sonra Kur’an yolunun yanlış olduğunu mu gördünüz? Düşmanlarınızın daha çok güçlü olduğunu mu gördünüz de unuttunuz?..

“Dönerseniz döneriz” demek bu demektir. Bu dönme yalnız bir taraflı değildir. Şimdi de tevbe eder tekrar “Adil Düzen”e dönerseniz, biz de size yardıma döneriz.

Şimdi diyeceksiniz ki; Süleyman Karagülle, sen söylüyor ve yazıyorsun ama AK Parti her gün güçleniyor, yüzüncü yılı hedefliyor…

Biz de böyle düşünen ve böyle söyleyenlere diyoruz ki; bunların sonu gelmeyecek, “zalim düzen” devam edemez. Allah bu dünyayı zinacılara, faizcilere, rüşvetçilere, teröristlere bırakmaz... Bütün bunlar ve verilen bu fırsatlar Allah’ın daha iyi düzene götürmesi içindir...

Partiniz sizi bu durumdan kurtaramaz, sayı olarak çok da olsa.

Evet, şimdi AK Parti yurt içi ve yurt dışında kesret içindedir. Bu onu şımartmış ve hiç gitmeyeceği zehabına kaptırmıştır.

Evet, AK Parti “Adil Düzen” için çalışırsa yani dönerse elbette Allah da ona döner ama ‘ben artık güçlendim, kimseye ihtiyacım yok’ gibi bir hastalığa girerse, işte o zaman kesreti ona fayda vermeyecektir.

Kesurat olarak avdet ederseniz biz de avdet ederiz.

Kesir de olsa fietiniz sizden bir şeyi iğna edemez.

وَإِنْ تَعُودُوا نَعُدْ

(Va EiN TaGUvDUv NaGuD

“Ve avdet ederseniz avdet ederiz.”

“Avd” çalı şeklinde bitkidir. Dalını eğdiğiniz zaman yay gibi eğrilir, sonra tekrar eski yerini alır yani eski hâlini alır. İşte avdet demek eski duruma dönmek demektir. Çeliklerin özelliği budur, demiri eğdiğiniz zaman bir daha doğrulmaz, çelik ise tekrar eski hâlini alır. Türkçedeki müzik âleti olarak kullanılan ud bu ağaçtan yapıldığı için bu adı almıştır.

Biz 1960’lara kadar şaşkın durumda o zamanki zulme teslim olmuş bulunuyorduk. Yaptığımız en ileri hareket Demokrat Parti’yi desteklemek olmuştu. Millet Partisi de vardı ama ona iktidarı teslim etmeyeceklerini bildikleri için halk onlara oy vermemiştir.

1960’larda Müslümanlar harekete geçtiler ve örgütlenmeye başladılar. Akevler, Nurcular, Millî Görüşçüler, Süleymaniler ve daha sonra holdingler devreye girdi. Allah da bize yardım etti ve bugün anayasa ekseriyeti ile iktidardayız. O günkü samimiyetten uzaklaşır, yeniden renksizleşirsek, Allah da bize olan yardımlarını keser. Diğer taraftan bugün Millî Görüş ve “Adil Düzen”i bırakmış bulunuyoruz.

Tekrar dönersek O da bize döner.

Erbakan bir ara “Adil Düzen”i bıraktı, Allah da O’na yardımı kesti. Sonra tekrar “Adil Düzen”e dönünce Allah da döndü ve dünyadan ayrılırken Türkiye’de belki de kimseye nasip olmayan bir dua ile uğurlandı. Erbakan’ın cenazesine I. Ordu mensupları resmen katıldılar.

Millî Görüşçüler “Adil Düzen”e sahip çıksaydılar, Adil Düzen Çalışanlarıyla işbirliği yapsaydılar, bugün AK Parti onlarla işbirliği yapar emaneti iade ederdi. Onlar ise “Adil Düzen”e düşman oldular, artık Millî Görüşü de söylemez oldular.

Allah diyor ki; ister iktidara talip olun, ister iktidara talip olmayın yahut olun ama hiçbir zaman Allah’a verdiğiniz sözden dönmeyin. O da er geç insanlığa Hak düzenini getirme gayemiz olmalıdır.

Bizim Cumhuriyet Halk Partisi ile yaptığımız koalisyon dünyadaki sağ-sol çatışmasını sona erdirmiştir. İnsanlık şimdi de ateizmden teizme dönmektedir. İnsanlar böyle yaptıkça Allah da insanlığın yanında olacaktır.

وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ

(Va LaN TuĞNiYa GaNKuM)

“Ve sizden iğna etmez.”

Ğani” zengin demek, kendi ihtiyaçlarını gideren mal varlığına sahip olmak demektir.

İğna etmek” ise onu başka şeye muhtaç olmaktan kurtarmak demektir.

Bugün insanlar iki gruptur.

Bunlardan biri günlük yiyeceğini temin etme derdindedir. Bir gün iş bulamazsa açlık korkusu içindedir. İnsanların yüzde 90’ı borçludur, borcunu nasıl ödeyeceği derdinde ve hesabındadır.

Yüzde onu da zengindir, elde ettiği imkânları nerede harcayacağını düşünmektedir ve zannetmektedir ki ben hiçbir şeye muhtaç değilim, Allah’a bile ihtiyacım yoktur! Bunlar da ikinci grubu oluşturmaktadırlar.

Bir gün sabahleyin kalktınız, devletiniz yıkılmış, sizin cebinizdeki para sıfırlanmış. Bu durumda paralı tuvalete bile gitme imkânı yoktur.

Bugün AK Parti iktidardadır. Çok büyük gücü varmış gibi görünüyor. Şişmiş balon gibidir. Ama küçük bir delik balonu söndürebilir.

فِئَتُكُمْ شَيْئًا

(FiEaTuKuM ŞaYEan)

“Fietiniz bir şeyi”

“Fey” Güneş’in gökte doğudan batıya döndüğü zamandır. En yüksek olgunluk hâlini ifade eder.

“İfa etmek” demek borcu yerine getirmek anlamına geldiği gibi uzaklaşmaktan geri dönmek, yaklaşmaya başlamak demektir.

Sosyal gruplar birer fiettir. Ordu anlamına gelir. Askeri birliklerdir. Bugünkü partiler, tarikatlar, şirketler de birer fiettir veya fiete kıyas edilir.

Yorumcular iki yol tutarlar.

Bazıları kelimelere geniş manâ verirler. Mesela “hamr” deyince sarhoş eden içkiyi anlarlar. Bu zahiriye mezhebidir.

Kıyasçılar ise kelimenin manâsını genişletmezler, “hamrı” üzüm içkisine hasrederler, diğer içkilerin illetten dolayı hükmünü genişletirler.

Biz de “Fie” kelimesini askeri birliğe hasredeceksek, o zaman partiler veya diğer sosyal gruplar kıyas yoluyla aynı hükme tabi olurlar. Dolayısıyla bu âyet İslâm düzeninin mücahidi olmaktan vazgeçen tarikat mensuplarını, Nur talebelerini, Millî Görüşçüleri, Ak Partilileri ve Akevler’dekileri içermektedir. Evet, biz Allah’a yani “Adil Düzen”e dönersek Allah da bize döner, biz “Adil Düzen”den dönersek sonra O da bizden döner.

وَلَوْ كَثُرَتْ

(Va LaV KaÇuRaT)

“Velev kesir olsalar da”

Evet, çok iseniz de, sayınız çok olsa da.

İn” ile değil de “Lev” ile gelirse hâlen çok iseniz anlamını vermektedir.

Evet, AK Partililere hitap etmektedir. F. Gülencilere hitap etmektedir. Siz yola nasıl ve neden çıktınız? Allah’ın düzenini ikame etmek için yola çıktık; beraber çıktık. Biz Akevler olarak her iki tarafın yanında olduk. Onları uzlaştırmadık. Millî Görüşçüler iktidara gelip koalisyonlar şeklinde de olsa İslâm düzenini uyguluyoruz diyordu. Nur şakirtleri; biz güç elde edip tam iktidar olmadan yönetime karışmayacak, müellefleri destekleyeceğiz dediler, S. Demirel’in yanında oldular. Bugün her iki taraf da “kesurat” fiilinin medlulünü temsil ediyorlar. Saadetçiler ve Akevler’dekiler çoğalmadılar, çok olmadılar.

Burada “İn” değil de “Lev” gelmiş olması hâlen çok olduklarını ifade etmek içindir.

وَأَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُؤْمِنِين

(Va EanNa elLAvHa MaGa eLMuEMiNIyNa) 

“Ve Allah mü’minlerle beraberdir.”

Bundan önceki âyette “Ve Allah kâfirlerin keydini ihane eder” denmişti.

Burada da “Allah mü’minlerle beraberdir” denmektedir.

İfadeler aynı kalıpla başlayıp bitmektedir.

 

وَأَنَّ

اللَّهَ

مُوهِنُ كَيْدِ

الْكَافِرِينَ

وَأَنَّ

اللَّهَ

مَعَ

الْمُؤْمِنِين

 

“Ve Enne” her iki ifadede de aynıdır. Bundan önceki âyetlerde mü’minlerin kâfirleri yendiğini, bunun da onların keydlerini Allah’ın gevşetmesinden ileri gelmektedir. Kapanın yayları gevşetilmiş ve kapanmamış, kapansa da ayağa zarar vermemiştir. Her ikisindeki “Ve” harfi hâl vavıdır. Her ikisi de “Enne” ile tekit edilmiştir.

İnsanlar kâfirlerin bir türlü mağlup edilemeyeceklerini sanmakta, aynı zamanda mü’minlerin güçsüz olmaları nedeniyle galip gelemeyeceklerini sanmaktadır. 1960’larda biz yeniden sorunları ele alıp İslâm düzeni için çalışmaya başladığımız zaman şimdikinden çok çok güçsüz olduğumuz halde, o gün bizimle olan kardeşlerimizin şimdi o büyük gücü elde ettikten sonra, şimdi zalim düzeni değiştirme yönünde herhangi faaliyetleri yoktur.

Allah” kelimesi iade edilmiştir. Buradaki iade eşitliği sağlamaktır. Birini izhar edip diğerini izmar etseydi şu soruyu sorardık: “Neden kâfirlerin keydini ihane ederken “Allah” kelimesini izhar etti de neden mü’minlerin yanında olduğunda izmar etti?” derdik. Bununla beraber Allah hem kâfirlerin hem mü’minlerin ilâhıdır, onlara da savaşma gücü veren O’dur. Bu yönüyle başka ilâhtır, herkesin ilâhıdır. Oysa Allah mü’minlerin yanında yer alır ve onları seçkin kul yapar, onların ayrı ilâhıdır. Devlet başkanı bütün ülke halkının başkanıdır ama hükümetin ve diğer devlet kuruluşlarının da özel başkanıdır. Onun için bu iki vasfı O’nun tekrar zikrini gerektirmiştir.

Birinci âyette “Keydin Muhini” denmektedir.

Bu âyette ise sadece “Mea” getirilmektedir.

Orada faildir. Burada ise birliktedir. İradesi ile Allah her iki tarafta vardır. Mutlak murittir. Ama rızası ile sadece mü’minlerin yanında yer alır. Bu sebepledir ki orada keydleri muhin olarak geçmekte, burada ise beraberliği ifade etmektedir.

Önceki âyette “kâfirler denmektedir. Lazım fiil kullanılmaktadır. Burada ise mü’minler deyip if’al bâbından müteaddi fiil getirmektedir.

Kâfirler gerçekleri gizleyenlerdir.

Mü’minler başkalarının güvenini sağlayanlardır.

Bedir Savaşı ve ondan sonraki savaşlar hep insanlığın güveni için olmaktadır. Müslümanlar ülkeleri fethedince asla kimsenin dinine karışmamışlar, sadece cizye almakla yetinmişlerdir ama insanlar akın akın İslâm dinini kabul etmişlerdir. Hattâ o kadar çok kabul ettiler ki cizye veren kalmadı. Bunu durdurmak isteyen İran valisi halife Ömer b. Abdülaziz’e mektup yazmış, ‘Müslüman olanların sünnet olmalarını mecbur edelim ve böylece sahte Müslümanlığı önleyelim’ demiştir. Ömer b. Abdülaziz valiye cevap veriyor: “Allah Muhammed’i hattân (sünnetçi) olarak göndermedi.”

Mü’minler insanların dinlerine, inanışlarına, yaşayışlarına karışmazlar. Herkes kendi içtihadında ve kendi mezhebinde iş yapar.

Sûrede Bedir Savaşı anlatıldıktan sonra “Ey iman edenler” deyip savaşa ait genel hükümleri koymuştur. İslâm düzeni için savaşanlar var, mevcut düzenin yaşaması için savaşanlar vardır. Mevcut düzende barış içinde yaşamayı kabul edenlerin de durumlarını tekit etmiş ama asıl İslâm düzeni için savaşmaları gerektiğini söylemiştir. Bunu yapanlara “mü’min” demiş ve onların yanında olduğunu bildirmiştir.

Ben mü’minim ama her gün acaba imanımda bir zafiyetim var mı diye düşünüyor ve ona göre düzelmeye çalışıyorum. “Mü’minim” diyen kardeşlerimiz ise imanlarından emindirler. Peki, siz gerçekten Allah’a inanıyorsanız, Allah’ın sizin yanınızda olduğundan neden tereddüt gösteriyorsunuz? İlâhi düzenin bugün uygulanamayacağına nasıl hükmediyorsunuz? Allah sizinle beraberse geriye başka bir şey kalır mı?

Evet, biz emin değiliz, zaferimizden emin değiliz.

Çünkü imanımızdan emin değiliz.

Acaba farkında olamadığımız şirk bir yerlerden bulaşıyor mu?

Onu düşünüyoruz...

 

 


ENFAL SÛRESİ TEFSİRİ(8.SÛRE)
1-1.AYET TEFSİRİ
2107 Okunma
2-2 VE 4.AYETLER
1625 Okunma
3-5 VE 6.AYETLER
1341 Okunma
4-7 VE 8.AYETLER
1896 Okunma
5-9 VE 10.AYETLER
2119 Okunma
6-11.AYET
1630 Okunma
7-12 VE 14.AYETLER
2240 Okunma
8-15 VE 16.AYETLER
1856 Okunma
9-17 VE 18.AYETLER
1654 Okunma
10-19.AYET
1392 Okunma
11-20 VE 23.AYETLER
1468 Okunma
12-24 VE 26.AYETLER
1594 Okunma
13-27 VE 28.AYETLER
2443 Okunma
14-29 VE 31.AYETLER
1485 Okunma
15-32 VE 33.AYETLER
1650 Okunma
16-34 VE 35.AYETLER
1366 Okunma
17-36 VE 38.AYETLER
1307 Okunma
18-39 VE 40.AYETLER
1593 Okunma
19-41.AYET
2214 Okunma
20-42.AYET
1732 Okunma
21-43 VE 44.AYETLER
2795 Okunma
22-45 VE 46.AYETLER
2160 Okunma
23-47 VE 48.AYETLER
1598 Okunma
24-49 VE 51.AYETLER
1437 Okunma
25-52 VE 53.AYETLER
2131 Okunma
26-54 VE 56.AYETLER
1471 Okunma
27-57 VE 59.AYETLER
1393 Okunma
28-60.AYET
1665 Okunma
29-61 VE 62.AYETLER
1684 Okunma
30-63 VE 64.AYETLER
3617 Okunma
31-65 VE 66.AYETLER
2033 Okunma
32-67 VE 69.AYETLER
1722 Okunma
33-70 VE 71.AYETLER
1565 Okunma
34-72.AYET
1993 Okunma
35-73.AYET
1471 Okunma
36-74.AYET
1471 Okunma
37-75.AYET
1545 Okunma