Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 890
Nahl Suresi Tefsiri 106-112. Ayetler
26.11.2016
3934 Okunma, 1 Yorum

NAHL SÛRESİ - 22. Hafta

 أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ 

مَنْ كَفَرَ بِاللَّهِ مِنْ بَعْدِ إِيمَانِهِ إِلَّا مَنْ أُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْإِيمَانِ وَلَكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللَّهِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ (106) ذَلِكَ بِأَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الْآخِرَةِ وَأَنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ (107) أُولَئِكَ الَّذِينَ طَبَعَ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ وَأُولَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ (108) لَا جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْخَاسِرُونَ (109) ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ هَاجَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا فُتِنُوا ثُمَّ جَاهَدُوا وَصَبَرُوا إِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَحِيمٌ (110) يَوْمَ تَأْتِي كُلُّ نَفْسٍ تُجَادِلُ عَنْ نَفْسِهَا وَتُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (111) وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا قَرْيَةً كَانَتْ آمِنَةً مُطْمَئِنَّةً يَأْتِيهَا رِزْقُهَا رَغَدًا مِنْ كُلِّ مَكَانٍ فَكَفَرَتْ بِأَنْعُمِ اللَّهِ فَأَذَاقَهَا اللَّهُ لِبَاسَ الْجُوعِ وَالْخَوْفِ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ (112)

 

مَنْ كَفَرَ بِاللَّهِ مِنْ بَعْدِ إِيمَانِهِ إِلَّا مَنْ أُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْإِيمَانِ وَلَكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللَّهِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ (106)

MaN KaFaRa BilLAHi MıN BaGDi IyMAvNıHIy EilLAv MaN EuKRiHa Va QaLBuHUv MuOMaEinNun Bi eLEIyMAvNı VaLAvKıN MaN ŞaRaXA Bi eLKuFRi ÖaDRan Fa GaLaYHiM ĞaWaBun MiNa elLAvHı VaLaHuM GaÜABun GaJIyMun

“Kalbi imanla mutmain iken ikrah olunanın dışında kim imanından sonra Allah’a küfreder de sadrını küfre şerh ederse, onlara Allah’ın gadabı vardır ve onlar için azim azab vardır.”

Bundan önce müşriklerden, iman etmeyenlerden bahsetmişti.

Şimdi imandan sonra dönenlerden bahsetmektedir.

Kendisine Kur’an ulaşmamış, tebliğ yapılmamış, kendi diline tercüme edilip üzerinde durulmamış, uygulama yapılarak Kur’an’ın uygulamadaki başarıları gösterilmemiş kimselerin Kur’an’a karşı bir sorumluluğu yoktur. Elbette onlar kendilerine ulaşan Hakka inanmak ve amel etmek zorundadır.

İkinci gurup insanlar vardır ki Kur’an onlara ulaşmış, kendi dillerine çevrilmiş, anlatılmış ve Kur’an’ın başarıları onlara gösterilmiş ama yine de Kur’an düzenine girmemişlerdir. Bunların sorumluluğu vardır. Niye öğrendikten ve gördükten sonra Kur’an’ın hidayetine tabi olmadınız denecektir. Bunlardan bazıları kendileri Kur’an yoluna gelmedikleri gibi Kur’an’a karşı saldırıya geçer, başkalarının da Kur’an’ı öğrenmelerine ve inanmalarına mani olurlar. Bunlar Müşriklerdir. Çağımız bu çağdır.

Türkiye’de tarikatlar yasaklanmış, medreseler kapatılmış... Bugün de aynı şey yapılmaktadır.  Sermaye ajanları darbe hazırlıyor, bu Gülencilere fatura edilerek okullar kapatılıyor. İşte, Mustafa Kemal de bunu yapmıştır.

Mustafa Kemal’in bunu yaparken dayandığı sebepler vardı.

a) Yahudiler bu şartla devletin kurulmasına izin verdiler, o da tamamen yok olmaktansa bunu kabul etti.

b) Medreseler ve tarikatlar ona karşı geldi, dolayısıyla kapatmak zorunda kaldı.

c) Medreseler ve tarikatlar ömürlerini doldurmuştu, artık gereken hizmetleri yapamıyordu, onları kapatıp yenilerini açma durumu vardı.

Bugün de AK Parti benzerini yapıyor.

İşte bu ayet bu husustaki hükümleri ortaya koymaktadır.

Müşriklerden sonra takiyye yapan müminler anlatılmaktadır. Hukuk düzeninde takiyye meşru değildir ama savaş düzeninde hile meşru olduğu gibi takiyye de meşrudur. Düşman kuvvetleri on mislinden fazla ise uzlaşacak ve dayatmalarını kabul edecek, savaşa girmeyeceksin. On ile iki misli arasında ise duruma bakacaksın. Eğer yenebileceğine karar verirsen savaşacaksın, yoksa uzlaşacaksın. İki mislinden az ise artık takiyye meşru değildir. Bunlar başka ayetlerde sabittir.

Şimdi İstiklal Savaşı’nı yapanların yaptıkları takiyyeyi buna göre değerlendireceksiniz. Sermaye’nin dayatmasını kabul etmişlerdir. O günkü generaller sonra cumhuriyeti kurmuşlardır.

AK Parti’nin ve Gülen Cemaati’nin Millî Görüş’ten ayrılıp onlarla bir olmasını böyle değerlendirebilirsiniz. Onların gücü gücümüzün on mislinden fazla idi. Onlarla uzlaşıp teslim olma dışında yapılacak bir şey yoktu.

Akevler bu gerçeği bildiği için Kooperatif içinde içe çekilip İslâmiyet’i yaşamak istedi. Millî Görüş bir uzlaşma aracı idi. CHP ile bunun için koalisyon yapıldı.

Necmettin Erbakan direkt mücadeleyi seçti.

AK Parti ve Gülen Cemaati ise uzlaşmayı tercih etti, takiyye yaptı.

Kur’an bunların bu takiyyelerine izin vermektedir. Biz de bu sebeple onlara karşı cephe almadık, onların takiyyelerini onlar için meşru kabul ettik. Şimdi ne oldu? Düşman bu takiyyeyi de kabul etmemekte, doğrudan hem AK Parti’yi hem de Cemaat’i ortadan kaldırmakla meşguldür. Ne var ki artık Türkiye o günkü durumda değildir, onda birden az değildir. O gün tüm dünya birleşmiş, Osmanlıları ortadan kaldırma ve İslâmiyet’i yok etme durumunda idi. Gerek Mustafa Kemal’in gerekse AK Parti ve Cemaat’in takiyyesi yerinde idi. Ama bugün artık onların gücü azalmış, bizim gücümüz çoğalmıştır.

Gerek AK Parti gerekse Cemaat imtihan içinde idiler. Kalbleri imanla mutmain olarak mı onlara teslim oldular, yoksa imandan sonra küfrettiler mi; bunu şimdi gösterme durumundadırlar. Artık güçlendiğimize göre “Adil Düzen”e, İslâm düzenine, Hak düzene, Kur’an düzenine dönerlerse; demek ki kalbleri imanla mutmain idi, takiyye yapıyorlardı. Yok, güçlü olduğumuz halde yine de onlarla bir olup yine İslâmî faaliyetlere karşı olacaklarsa, o zaman imandan sonra küfretmiş olacaklardır.

O takdirde onları bekleyen iki şey vardır; Allah’ın gadabı ve azim azab.

Gadab bu dünyada uğrayacakları helakleridir. Azim azab da ahiretteki cezalardır. Yahut gadab Allah’tan gelecek helaktir. Azim azab da sonra kurulacak hakemlerden oluşan adil yargının onlara vereceği cezalardır.

مَنْ كَفَرَ بِاللَّهِ مِنْ بَعْدِ إِيمَانِهِ

MaN KaFaRa BilLAHi MıN BaGDi IyMAvNıHIy

“İman ettikten sonra kim Allah’a küfrederse”

Evet, Türkiye’de bu iki defa gerçekleşti.

Birincisi: Cumhuriyet kurulduğu dönemde imandan sonra küfredilmiştir. İstiklâl Savaşı Allah’a dualarla yapıldı, sonra İslâmiyet’e karşı cephe alındı.

İkincisi ise: “Adil Düzen” önce kabul edildi. Sonra “Adil Düzen” bırakıldı, cari düzen içinde dini kuruluşlar oluştu ve siyasi iktidar elde edildi.

Akevler’de Kur’an düzeninde çalışan birçok mümin Akevler’i bıraktı ve ya Cemaat’e katıldı ya da Millî Görüş’e katıldı. Onlardan bir kısmı da S. Demirel’e katıldı. Akevler’de onlara katılmayan veya katılamayan birkaç kişi kaldı.

Bugün bu katılanların arasında çatışma vardır. Önce bunları baskı altına alan güç olan Sömürü Sermayesi idi, dünyaya hâkimdi, bir patronu vardı, sorun yoktu. Gorbaçov’un SSCB’deki inkılabı ile Sermaye’nin yani timsahın bir çenesi düştü. Sonra Sermaye ile devletlerin arası açıldı. Patronlar çoğaldı. Bugün bu çatışma devam ediyor…

إِلَّا مَنْ أُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْإِيمَانِ

EilLAv MaN EuKRiHa Va QaLBuHUv MuOMaEinNun Bi eLEIyMAvNı

“Kalbi imanla mutmain iken ikrah olunan kimse dışında”

Demek ki zorlanma halinde küfür cephesine geçebilirsiniz ama kalbiniz imanla mutmain olacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi İstiklâl Savaşı’nda böyle yapmış ve küfür cephesinde yer almıştı. Başlarında üç asker vardı; Mustafa Kemal, Mareşal Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü. Sermaye baştan bunlardan söz almıştı; inkılâplar yapacaksınız! Bunlar da kabul etmişti. Lozan çetin geçti. Çünkü Sermaye askerlerin sözlerinde durmalarını istiyordu, Türkiye ise direniyordu. Sonunda askerler galip geldiler ve inkılâp şartı ile Lozan Anlaşması yapıldı.

Şimdi bunlar imandan sonra küfür mü ettiler, yoksa takiyye mi yaptılar? Bu husus tartışılabilir. Ben bunların takiyye yaptıklarına kaniyim, bu konuda delillerim vardır.

a) Yapılan inkılâpların hiçbirisi İslâm’a karşı değildi, Hudeybiye’ye benzer anlaşmalardı, görünürde mağlubiyet ama gerçekte galibiyet idi.

b) Mübadele maddesi uygulanmış, böylece Anadolu halkı İslamlaştırılmış, 1071’de başlayan zafer taçlandırılmıştır.

c) Hilafet, medreseler, tarikatlar ve camide ibadetler kaldırılmamış, sadece hilafet Meclis’e (TBMM) devredilmiş, medreseler ilahiyat fakültelerine dönüştürülmüş ve tarikatlar kapatılmış ama yasaklanmamıştır yani sadece o günkü tarikatlar kapatılmıştır.

d) İslâmiyet’in yeniden canlanması için samimi ve bilgili İslâm âlimleri tercüme ve telif konusunda desteklenmiştir. Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal şiiri hâlâ anayasamızda korunmaktadır. Böylece milletimiz İslâmiyet’i korumuş ama batıyı öğrenmiştir.

e) En önemlisi, Mustafa Kemal vefat etmişti ama İstiklâl Savaşı’ndaki arkadaşları İsmet İnönü, Mareşal Fevzi Çakmak ve Kazım Karabekir ittifakla ve iktidarda olarak Türkiye’ye demokrasiyi getirmişlerdir. Yani halkı kendi imanlarında bırakmışlardır.

Bunlar gösteriyor ki CHP kalbi imanla mutmain olarak inkılapları yapmıştır.

Bugün de gerek AK Parti, gerekse Cemaat, kalbi imanla mutmain olarak Sermaye ile işbirliği yapmışlar ve bunlar inşallah yeniden Akevler ile birleşerek Kur’an düşmanlarını def edeceklerdir.

وَلَكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا

VaLAvKıN MaN ŞaRaXA Bi eLKuFRi ÖaDRan

“Velakin küfrünü sadren şerh eden”

Kalbi imanla mutmain olmadığı halde başını küfre açan onu küfürle dolduran kimse.

“Şeriha”  et dilimi demektir. “Şereha” fiili canlıyı yarmak kesmek anlamına gelir. “Teşrih” ameliyat ilmidir. “Cereha” ile akraba bir kelimedir. Kur’an’da “Şereha” 5 defa, “Sereha” 7 defa geçmektedir. O halde “Şereha” ile “Sereha” kelimeleri eş kelimelerdir. Türkçede “Şerh” kelimesi çokça kullanıldığı gibi “Sarih” kelimesi de kullanılmaktadır.

“Şerh etmek” dışarıdan gelişlere açık tutmaktır.

“Serh etmek” ise dışarıya gidişlere açık tutmaktır.

“Başını küfre şerhetmek” demek başını küfre açmak demektir.

Batıdan veya başka yerden iyileri alacağız. “İlim müminlerin yitiğidir, nerede bulursanız alın diyor” Hazreti Peygamber. Ancak nasıl biz besinleri dışarıdan alırız ama onları seçeriz de bize yarayanları alırız, yaramayanları ise bağırsaklardan dışarıya atarsak, Batıdan veya diğer yerlerden alacaklarımızda da öyle yaparız. Osmanlılardan beri son üç asırdır bunun mücadelesi yapılmaktadır. Batıdan hiçbir şey almayalım veya Batıdan her şeyi alalım diyenler var, bir de Batıdan seçerek alalım, küfrü almayalım diyenler var.

Akevler bu son görüştedir. Neyin küfür olduğunun süzgeci de Kur’an’dır. Kur’an bize neyi almamız ve neyi almamamız gerektiğini öğretmektedir diyoruz. Oysa AK Parti ve Cemaat ise akılları ile bu ayıklamayı yapmaktadırlar. Hataları buradadır. Küfrü almayacağız, onun dışında olanları alabiliriz. Neyin küfür olduğunu da sadece Kur’an bize bildirmektedir.

Sermaye bizimle Batıyı çatıştırmak için ve bizi birbirimize düşürmek için bizi Kur’an’dan uzak tutmak istiyor ve Kur’an’a dayanarak değil de hislerimizle bu seçmeyi yaptırmaktadır. Hanımların başlarını örtmeleri, okulların adlarının imam-hatip veya ilahiyat olmaları yeterli sayılıyor. Oysa oralarda küfür ve şirk tedris ediliyor. İslâmiyet’i sadece Hazreti Peygamber’in güzel ahlakına indirmek şirktir. Güzel ahlak İslâm’ın bir cüzüdür, Hazreti Muhammed de onun bir ferdidir. Cüz kül olamaz. Fert topluluk olamaz.

فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللَّهِ

Fa GaLaYHiM ĞaWaBun MiNa elLAvHı

“Onların üzerinde Allah’tan gadap vardır”

“Gadab” kurumuş deridir. Kızarmış haldedir. İnsan kızdığı zaman böyle bir renk alır. O hale gadab denmektedir.

Azab belli eziyeti vermedir. Hırsızın kolunu kesersiniz.

Gazab ise onu döversiniz veya yaralarsınız. Belli bir miktarı ve sınırı yoktur. Savaş hâli böyledir. Düşman saldırırsa onu helak etmeye uğraşırsın. Bunun miktarı ve sınırı belli değildir. Bu Allah’tan gelen bir azabdır. Oysa suç işleyene sınırlı eziyet yaparsınız, bu da azabdır. Bu şekilde hareket edenlere bugün olduğu gibi Allah’ın gazabı gelmektedir.

15 Temmuz (2016) bir gazabdır, her iki tarafa da gazabdır. Kalbini küfre şerh edenlere verilen ihtardır. Her iki taraf ben nerede hata yaptım diyecek ve kalbini küfre kapatacaktır. Bu hatayı da Kur’an’ın verdiği bilgilerde arayacaktır.

Gazab burada nekre gelmiştir. Ölçülü bir azab olmadığı gibi azabın türü de belli değildir.

وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ

Va LaHuM GaÜABun GaJIyMun

“Ve onlar için azim azab vardır.”

Yarın “Adil Düzen” gelip de adil yargı kurulduğu zaman da gerekli cezalar verilecektir. Cezaları en büyük olmayacak ama büyük olacaktır. Cezaların ne olacağı ise takdire bırakılacak.

Hukuk düzeninde geçmişte işlediği fiillere caydırıcı olarak ceza verirler.

Savaş sonundaki cezalarda geçmişe bakılmaz, gelecekte verilecek cezanın ne sonuçlar getireceği düşünülerek verilir.

Hukuk düzeninde af olmadığı halde savaş sonundaki cezalarda af caizdir. Bu sebepledir ki burada nekre gelmiştir. “Azim” denmesinin sebebi ölüm de olabilir.

Azim sıfatı ile tavsif edilmesinin başka bir hikmeti, imandan sonra küfretmenin imandan önceki küfürden daha kötü olduğudur. Mekkeliler saldırmışlar, sonunda Mekke fethedilmiş ama affedilmiş, kimseye dokunulmamıştır. Oysa Hendek Savaşı’nda bazı Medineliler imandan sonra küfretmişler ve cezaları katlolunmak olmuştur.

Bundan dolayıdır ki “Adil Düzen” geldiği zaman, -Cemaat ve AK Parti’ye- ihtida etmezlerse uygulayacağımız cezalar daha ağır olacaktır. Biz uygulamayacağız, hakemlerden oluşan adil yargı uygulayacaktır. Hendek Savaşı’nda da hakemler karar verdi. Bugün bize saldıranları affetme yetkimiz vardır. CHP, MHP, HDP, Devlet, Sermaye hep affedilebilirler. Ama Medine Yahudilerine benzer ihaneti AK Partililer veya Cemaat yaparsa, o günkü “Adil Düzen” yöneticilerinin affetme yetkileri yoktur. Onun için azim azabdır.

ذَلِكَ بِأَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الْآخِرَةِ وَأَنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ(107)

ÜAvLiKa BiEanNaHuMu iSTaXabBu eLXaYAvTa elDuNYAy GaLay eLEAvPiRaTi Va EanNa elLAHa LAyYaHDIy eLQaVMa eLKAvFiRIyNa

“Çünkü onlar dünya hayatını ahirete istihbab ettiler. Allah kâfir olan kavme hidayet etmez.”

“İstihab etmek” muhabbeti istemek kelimesinden türetilmiştir. Onu istemek anlamındadır. Tercih etmedir. Birini diğerine tercih etmektir. Bu tercihi zevke dayanarak yapmadır. Demek ki tercihte tercih ettiren akıl olduğu halde, istihbabda tercih ettiren duygulardır, zevklerdir. Dünya hayatını ahirete tercih etmektir.

Dünya hayatı denmiş de ahiret hayatı denmemiştir, ahiret denmiştir.

Elinizde on kilo buğday vardır. Şimdi yer karnınızı doyurursanız bu dünya hayatıdır. Ondan bir kısmını ayırır tohum yaparsanız ahireti düşünürsünüz. O gün siz olmayabilirsiniz. Yaşayacak kadar şimdi harcamak, artanlarla geleceğe yatırım yapmak ahireti düşünmedir.

Gerek Cemaat, gerekse AK Parti geleceği askıya alıp günlük kazancı tercih etti. Şimdi kazanayım da gelecekte ne olursa olsun dedi. Şimdi varılan nokta budur.

İkisinin de Akevler’i bırakarak Sermaye ile işbirliği yapmaları ve böylece dev güç olmaları sonucunda buraya gelmişlerdir.

Şimdi kara göründü. Onların sözde dostları şimdi onlardan yüzlerini çevirdi. Önce AK Parti ile uğraştı. İktidar olduktan sonra onu yıkmak için hamleler yaptı. Erdoğan’ın yasaklanması, Meclis resepsiyonu, partinin kapatılmak istenmesi, Ergenekon ve Balyoz olayları, 17/25 Aralık olayları, PKK, Irak ve Suriye’deki eşkıyalar, Rus uçağının düşürülmesi ve benzeri olaylarla AK Parti’yi yıkacaktı. Yıkamadı. 15 Temmuz’da AK Parti ile bir olup Cemaat’i yıkmayı planlamıştır. Kısmen başarıyor gibi görünüyor.

Şimdi her iki tarafın bu gerçekleri görmeleri ve Akevler’in hakemliği altında artık kalplerini küfre kapatmaları gerekir. ‘Akevler de kimmiş’ diyebilirler. İki taraf da bu sözlerimi istihza ile karşılayabilir. Akevler demek Kur’an demektir. Çünkü Kur’an’ı bu asrın sorunlarını çözecek şekilde asrın ilmiyle yorumlayan Akevler’den başka bir yer yok. Kur’an düzeninin bulunduğu tek eczane Akevler’dir. Eczacılar onunla iş yapmayabilir, onlara göre değersiz olabilir ama ilaç yalnız onda var. Başka yerlerde ilaç imal edilen yerler var ama onlar ilaç imal etmiyorlar. Akevler ile işbirliği size zor geliyorsa, o zaman kendiniz Kur’an’ı çağın sorunlarını çözecek şekilde yorumlamaya başlayın, yarım asır sonra siz de Akevler’in seviyesine gelebilirsiniz.

Allah kâfir kavme hidayet etmez.

Kur’an’a dayanılarak üretilmiş çözümler Allah’ın insanlığa nimetleridir. Bunu kullanmayanlara, ilaç tedavisini kabul etmeyenlere Allah hidayet etmez.

ذَلِكَ

ÜAvLiKa

“Bu”

Burada işaret edilen “Bu” nedir?

İmandan sonra küfredenlerin gazaba uğramaları ve azim azab ile cezalandırılmalarıdır.

Onların azabı diğer müşriklerin ve kâfir olanların azabından neden fazladır?

Burada o izah edilmektedir.

بِأَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الْآخِرَةِ

BiEanNaHuMu iSTaXabBu eLXaYAvTa elDuNYAy GaLay eLEAvPiRaTi

“Çünkü onlar dünya hayatını ahirete istihbab ettiler.”

Çünkü bunlar şimdiki kazancı sonraki kazanca tercih ettiler ve Sermaye’nin gücüne teslim oldular. Onlarla işbirliği yapıp para kazandılar.

AK Partililer vardır, servetlerine servet katmadılar, zengin olmadılar; bunlar kalbleri mutmain kimselerdir. Bir de fırsat bu fırsattır diye şahsi servetlerini kat kat artıranlar vardır; işte bunlar dünya hayatını ahirete tercih ettiler.

Cemaat mensupları da böyledir. Takiyye yaptılar, Sermaye ile bir oldular. Hizmet için servetlerini artırdılar, hizmet ettiler ama kendi servetleri normalin dışında artmadı. Bunların kalbleri mutmaindir. Ama Karunlaşmışlarsa, onlar kalblerini küfre şerh etmişlerdir.

Birinin suçlu olması için önce bir suç işlemiş olması gerekir. Suç işlemeyene ceza verilmez. Suç işlemiş olması yeterli değildir. Suçu bilerek işleyecektir. Kalbini küfre şerh edecektir. Bunu biz bilemeyiz. Ama şöyle biliriz, suç işlemiş, aynı zamanda yararlanmış, zengin olmuş, servet edinmiş, onu cezalandırırız.

Bugünkü olağanüstü hal uygulaması cinayettir, intihardır. Suç işlemeyenlerin mallarına el koyamazsın. Suç işlemiş ama bunu içtihadındaki hatasından işlemiş ve bundan şahsına bir yarar temin etmemiş, bunu da cezalandıramazsın. Savaş suçları böyledir. Hukukta ise kasıt yoksa ceza zaten yoktur.

وَأَنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ (107)

Va EanNa elLAHa LAy YaHDIy eLQaVMa eLKAvFiRIyNa  

“Ve Allah kâfir kavme hidayet etmez.”

 Buradaki kâfir kavim nankör kavimdir. Allah’ın iman nimetine mazhar olduktan sonra, o nimeti tepip sadrını küfre şerh eden kimse kâfirdir. Bu kavim kâfirdir. Bu topluluk kâfirdir.

Türkiye Cumhuriyeti eğer kalbini küfre açsaydı ve Batı dayatmasını kabul etseydi, sonra ondan dönmeseydi, şimdi Türkiye olmazdı.  Ama Türk kavmi ne yaptı? 27 sene sabretti, devletine karşı gelmedi, onu yıkmadı ama kalbini hiçbir zaman küfre açmadı.

Mustafa Kemal’in ölümünden sonra kalbini küfre şerh eden C. Bayar ekibi devre dışı edilmiş ve Türkiye adım adım demokrasiye geçmiştir. Halk seçimde oyunu Demokrat Parti’ye vererek CHP yönetimine son vermiştir. Bayar-Menderes çatışması on yıl sürmüş, sonunda askerlerin müdahalesi ile Demokrat Parti’den İslâmiyet’e daha yakın iktidar gelmiştir. Halk sonra CHP-MSP koalisyonu ile CHP’nin kalbini küfre şerh etmediğini gösterdi. Sonra T. Özal iktidarını getirdi. Sonra Millî Görüş’ü ve AK Parti’yi getirdi.

İşte böylece Türkler kâfir bir kavim olmadı.

“Adil Düzen”i destekledi, Necmettin Erbakan’ı iktidar etti. Akevler’in faaliyetine 50 senedir imkân sağladı. Bütün bunlar sayesindedir ki düşmanın elli senelik planı iki saatte yerle bir oldu. Evet, şimdi sıra Kur’an’a dayalı ilmî bir anayasa hazırlama zamanı gelmiştir. Akevler bunu hazırlamaktadır. Kooperatifçilikte attığı adımlarla bunu gerçekleştirmektedir. Hizmet ve Dayanışma Kooperatifi Ana Sözleşmesi AK Parti döneminde resmen kabul edilmiştir. Bu adım çok büyük bir adımdır. Şimdi buna göre kooperatifler kurulacak, uygulamalarla bu sözleşme gelişecek ve anayasaya örnek olacak, ondan sonra bütün partilerin ittifakı ile yasalaşacaktır.

أُولَئِكَ الَّذِينَ طَبَعَ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ وَأُولَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ(108)

EuLAEiKa elLaÜIyNa OaBaGa elLAHu GaLAy QuLUvBiHiM Va SAaMGıHiM Va EaBÖARıHıM Va EuLAEiKa HuMu eLĞAvFiLUyNa

“Allah’ın kalblerini, sem’lerini ve basarlarını tab’ ettiği kimselerdir ve onlar gafildirler.”

Kâfir kavmi tarif etmektedir.

Türkiye’de “Adil Düzen”e karşı mücadele edenleri anlatmaktadır.

Dünyada Kur’an düzenini yok etmek isteyenleri anlatmaktadır.

İman edip küfredenleri anlatmaktadır.

Avrupalıları anlatmaktadır.

Avrupalılar önce Hıristiyan oldular. Sonra İslâm düzenini de kabul ettiler.  Hıristiyanlıkta şeriat yoktu. Tevrat’la Hıristiyan olmuşlardı. Sonra Kur’an düzenini de kabul etmekle İslâmlaştılar.

Kur’an’ın şeriatını “demokrasi” olarak, Kur’an’ın İslâm’ını “laiklik” olarak, Kur’an’ın adaletini “liberalizm” olarak, Kur’an’ın hak anlayışını “sosyallik” olarak anladılar. Böylece iman ettiler. Ondan sonra kapitalizm ve sosyalizm olarak, karma olarak küfrettiler.

İşte bu neslin, bu kavmin kalblerini, sem’lerini ve basarlarını Allah tab’ etmiştir ve onlar gafildirler.

Benzer ifadeleri Türkler için kullanabiliriz. Türkler İslâmiyet’i kabul ettiler, İslâm uygarlığına hizmet ettiler, dünyaya İslâmiyet’i duyurdular. Şimdi bırakıp ateist olarak Sermaye’nin tetikçisi olmalarına izin vermez.

Aynı şekilde “Adil Düzen” çalışanlarına hitap etmektedir. “Adil Düzen” ile Kur’an düzenini kabul edip uygulamasına geçtiler, araştırmalarına başladılar. Uygulamaları yaparken Adil Düzeni bırakıp kalbleri mutmain olarak çağın Firavunu Sermaye ile ittifaklarına izin vermez.

 AK Parti de Cemaat de artık “Adil Düzen”e, Akevler’in Kur’an’ı çağın ilmiyle anlama usulüne dönecekler ya da gadabla gadablanacak, sonra da bu dünyada veya ahirette azim azabla azablanacaklardır.

أُولَئِكَ

EuLAEiKa

“İşte onlar”

Buradaki “onlar” kimlerdir?

Allah’ın hidayet etmediği kavimlerdir. Hıristiyanlardır. Türkiye Türkleridir, Millî Görüşçüler ve Gülencilerdir. Akevler kaçkınlarıdır. Yani iman etmiş ama sonra küfretmiş ve Allah’ın kendilerine hidayet etmediği kâfirlerdir.

Bu sözlerim böyle yapanlaradır.

Ama Hıristiyanların, Türklerin, AK Partililerin, Cemaatçilerin ve Akevler’den ayrılanların içinde kalbleri imanla mutmain olanlar vardır. Sadırlarını küfre açmamış olanlar vardır. Gelecek onlarla oluşacak, “Adil Düzen”i onlar getireceklerdir.

الَّذِينَ طَبَعَ اللَّهُ

elLaÜIyNa OaBaGa elLAHu

“Allah’ın tab’ ettiği kimselerdir”

“Tab'” ağaç, taş gibi şeylerin üzerini çentmek için kullanılan taş parçası, alet demektir. “Tab’ etmek” demek mühür basmak demektir.

Bir yazıyı yazdığınız zaman başkaları ona bir şey ilave etmesin diye mühür koyarsınız. Allah da kâfirlerin kalblerini böyle yazı şeklinde gösteriyor. Gerçekte insan beyni bir bilgisayardır. Eğer dosyalar üzerinde kimse işlem yapmasın diyorsanız, onu kilitlersiniz, başkaları o dosya üzerinde işlem yapamazlar. İşte beyinlere tab’ etmek demek artık çalışamaz, yeni şeyleri düşünemezler, anlayamazlar.

Şimdi tüm dünya böyledir. Akevler’in Kur’an anlayışını kimseye duyuramıyoruz. Okuyup bir şey anlayamıyorlar. Eğer imandan sonra küfredenler takiyye yapmıyorlarsa Kur’an’ın ilmi yorumunu anlayacaklardır, Akevler’in seminerlerinde hazırlananları duyacaklardır. Ama sadırlarını küfre açmışlarsa, o zaman Allah da onların beyinlerini kilitlemiştir, dosyaları dondurmuştur, yeni şeyleri düşünemezler.

Şimdi siz kendinizi her zaman kontrol edebilirsiniz; ben imandan sonra küfür mü ettim, yoksa takiyye mi yapıyorum? Bizim yazdıklarımızı anlıyorsanız o zaman siz iman etmişsiniz demektir. Bütün söylediklerimizi anlamanız gerekmez. Zaten bütün sözlerimiz doğru da değildir, içinde yanlışlar da vardır. Ama ne dediğimizi anlarsınız, eksiklerimizi tamamlamaya başlarsınız, hatalarımızı düzeltirsiniz, Allah size bu gücü verir.

عَلَى قُلُوبِهِمْ

GaLAy QuLUvBiHiM

“Kalbleri üzerine”

Bakara Suresi’nde Allah kalbleri üzerine hatmetmiştir diyor, basarlarında da gişave var diyor. Burada da ona benzer ifadeler kullanılıyor. Bu iki ayeti karşılaştırmanız gerekir.

Bu ayet Mekke’de nazil olmuştur.

Bakara’daki ise Medine’de nazil olmuştur.

İki ayet arasındaki farkı buna göre karşılaştıracaksınız.

Biri İslâm düzeni geldikten sonra nifak içindeki davranışları anlatmakta, buradaki ise daha İslâm düzeni gelmemişken küfür ve iman arasını anlatmaktadır. İslâm düzeni varken çıkarları için nifak yapıyorlar, İslâm düzeninin olmadığı yerde korunmak için ikili oynuyorlar.

İslâm düzeninin olmadığı yerde takiyye meşrudur.

İslâm düzeninin olduğu yerde takiyye meşru olmadığı gibi nifak da en büyük günah sayılmıştır.

وَسَمْعِهِمْ

Va SaMGıHiM

“Ve sem’lerine”

“Sem’” sadece duyma değildir, manasını anlamadır. Onlar da yeni şeyler duymazlar, söylenen manayı anlamazlar, bildikleri manayı verirler.

Uygarlaşmadaki en büyük zorluk buradan gelir.

Onlar İslâmiyet’i Kur’an ehli olarak anlarlar. Dini de düzen değil, inancı da rahiplik olarak anlarlar. Böyle olunca “Din yalnız İslâm’dır” dendiği zaman Hıristiyanlığı ve Budizm’i inkâr etmiş olursunuz, onları din bile saymazsınız. Oysa kelimelere kendi manalarını verdiğiniz zaman, “Allah’ın indinde düzen yalnız barıştır” manası çıkar. Kâfir olanlara sen ne kadar bunu anlatırsan anlat, onlar bunu duymazlar.

Siz de kendinizi yoklarken bu sözü duyuyor ama ne dediğimizi anlamıyorsanız, siz de onlardansınız. Siz bunu duyar duymaz araştırmaya başlayacak ve söylediğimizin doğru olup olmadığını bulacaksınız, doğru söylüyorsak hemen ona iman edeceksiniz.

وَأَبْصَارِهِمْ

Va EaBÖARıHıM

“Ve basarlarını”

Bakara Suresi’nde basarlarında gışave var diyor.

Burada tab’ ettiğini söylüyor. Basar, sem' ve kalb karşılaştırılıyor.

“Basar” dışarıdan gelen algılardır. Ses olarak duyma, koku, tat, dokunma, hepsi “basar”ın içindedir.

“Sem’” ise doğadan değil de diğer insanlardan gelen mesajdır. O halde resimler, projeler ve işaretler de hepsi sem’dir.

“Fuad” ise bunların beyindeki iç mekanizmasında değerlendirilmesidir. Küfrü imandan bu beyin ayırır. Bunların hepsi çalışmaz hal almış olur.

وَأُولَئِكَ

Va EuLAEiKa

“Ve bunlar da”

“Ülâike” denmeden “onlar gafildir” denebilirdi.

“Ve” ile atfedildiğine göre bunlar onlardan farklıdırlar.

Demek ki iki grup vardır.

Bir kâfir kavim vardır.

Bir de kâfir olmadıkları halde gafil olanlar vardır. 

هُمُ الْغَافِلُونَ (108)

HuMu eLĞAvFiLUvNa

Onlar gafildirler.”

Bunlar kimlerdir?

Önce ne Cemaat’ten oldukları halde ne de AK Partili oldukları halde yine de Akevler’den ve “Adil Düzen”den uzak olanlar vardır; gafildirler.

“Adil Düzen” çalışanlarının gafleti nerden geliyor?

Bunlar “Adil Düzen”i öğrenmeye çalışıyorlar, “Adil Düzen”e ve Akevler’e karşı değildirler. Ancak, bunlar “Adil Düzen”e göre iş yapma hususunda gafildirler. Bu hususta çok az kimse var ki bu gafillikten kurtulmuş olsun.

لَا جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْخَاسِرُونَ (109)

LAv CaRaMa EanNaHuM Fıy eLEAvPiRaTi HuMu elPaSiRUvNa

“Cereme yok, onlar ahirette hasirdirler.”

Cürüm yoktur.

Kök anlamı ile manalandırırsak, bunların ahirette hüsran içinde olmalarında bir cürüm yoktur şeklinde manalandırabiliriz.

“Hüsran” Türkçedeki zarar karşılığıdır. Bugün Araplar iş zarar etti anlamında hüsran kelimesini kullanıyorlar. O halde ahirette onlara azap yoktur. Bu gafillere azap yoktur ama zarar etmiş olacaklar, sevaplarından kaybedeceklerdir.

“Adil Düzen” içinde oldukları halde “Adil Düzen”e hizmet etmeyen kardeşlerimize duyuruyorum; zarardasınız. Medhal’deki kardeşlerimize, Kadıköy grubuna, Ankara’dakilere ve İzmir’dekilere; Akevler’i bırakıp başka yerlerde kazanç temin etmeye çalışanlara; Üsküdar grubuna, bu ayet ile duyurmak istiyorum.

Bunların dışında AK Parti ve Gülen Cemaati gafillerden midir, kâfirlerden midir diye sorarsanız; onların içinde gafiller var, kâfirler var. Aralarında çatışma var. Asıl çatışma AK Parti ile Cemaat arasında değildir. Asıl çatışma buralardaki kâfirler ile buralardaki gafiller arasındadır. Onlardan gafil olanlara diyorum ki; artık gafletten uyanın, tekrar İslâm düzenine, “Adil Düzen”e dönün. Yalnız İslâm imanı, yalnız İslâm ahlakı sizi kurtaramaz.

لَا جَرَمَ

LAv CaRaMa

“Cereme yoktur”

Bir yanlışlık yoktur. Bir haksızlık yoktur. Onlar kendilerine verilen nimetten yararlanmadılar. Zarar etmeleri kadar tabii bir şey yoktur.

Kardeşlerimiz mevcut düzende servetlerini artırmaktadırlar.

Bu servetlerinden de hayır yapmaktadırlar.

Ama “Adil Düzen”e göre bir işletme kurma girişiminde olan kimse yoktur.   Ne malını ne de emeğini bu hususta harcıyor. Bu büyük gaflettir.

Bunların ahirette ziyan içinde olmaları kadar olağan ne vardır.

أَنَّهُمْ فِي الْآخِرَةِ

EanNaHuM Fıy eLEAvPıRaTi

“Onlar ahirette”

Yukarıda sayılan azab ve gazab dünyaya aitti. Şimdi burada ahiretten bahsetmektedir. Kâfir olanlar için dünyadaki gadabdan ve ahiretteki azabdan söz edilmiştir.

Burada ise gafillerin dünyasından söz edilmiyor, sadece ahirette ziyan içindedirler diyor. Buradaki Hüm Enne’nin ismidir, fi-l ahireti Enne’nin haberidir. Onlar ahirettedir manası çıkar. Aslı “ennehumu’l-hasirûne fi’l-ahireti” olması şeklindedir. O zaman fi-l ahiret hasirûne’nin mefulüdür. Cümle haber olmaktadır. O takdirde takdim edilen mef’ulden sonra “hum” haber zamiri gelmez. Dolayısıyla “hasirûn”un mef’ulü değildir.

Tercümeyi şöyle yapabiliriz: Onlar ahirettedirler, onlar hasirdirler.

Yahut “fi’l-ahireti” mübteda olabilir, “el-hasirûn” haber olur. Cümle birlikte inne”nin haberi olur. Bizim baştan kail olup sonradan rücu ettiğimiz görüşe dönmüş oluruz.

هُمُ الْخَاسِرُونَ (109)

HuMu elPaSiRUvNa

“Onlar hâsirdirler.”

“Hüm” mübteda ile haber arasına giren zamirdir. “El-hâsirûn” haber olur yahut “hüm” mübtedadır, “hâsirûn” haberdir. Cümle ise “enne”nin haberidir.

Fi’l-ahireti zarftır, İnne Ahmed alimun fi-l fıkhı dendiği gibi denmiş olur.

Her ne anlam verirsek verelim, Adil Düzen” çalışanları “Adil Düzen”e göre işletme kurmamalarından dolayı hüsrandadırlar manası verilecektir.

ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ هَاجَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا فُتِنُوا ثُمَّ جَاهَدُوا وَصَبَرُوا إِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَحِيمٌ (110)

ÇümMa EinNa RabBaKa LilLaÜIyNa HAvCaRUv MiN BaGDi MAv FuTiNUu ÇümMa CAvHaDUv Va ÖaBaRUv EinNa RabBaKa MiN BaGDiHAv LaĞaFUvRun RaXIyMun

“Sonra Rabbin, fitneye uğratılmalarının ardından hicret eden, sonra cihad eden ve sabreden kimselere, Rabbin ondan sonra gafurdur rahimdir.”

“Adil Düzen”de çalışmayanları müşrikler, kâfirler, gafiller olarak zikrettikten sonra, şimdi çalışanları anlatmaktadır. “Sümme” ile ayırmakta, o gruptan olmadıklarını ifade etmektedir. Bunların da hataları vardır, günahları vardır, tembellikleri vardır ama bunlar sebat etmişler, “Adil Düzen”in dışına gitmemişler, Akevler’i terk etmemişlerdir. Bunların günahları ve hataları mağfiret edilecektir, onlara merhamet edilecektir.

“Adil Düzen” geldiğinde genel af ilan edilecek, işlenen adi suçlar cezalandırılmayacak, bozuk düzen gereği kabul edilecektir. Mağdurların gadirleri giderilecektir. Kısaslar diyetlere dönüşecektir. Diyetler de dayanışma içinde ödenecektir. Ne var ki bu “Adil Düzen” geldikten sonra olacaktır. Bunun için “Sümme” gelmiştir.

Fitneye uğradıktan sonra hicretten bahsedilmektedir.

Bir memlekette yaşıyorsanız o memlekette cihat yapacaksınız yani hakkı tebliğ edeceksiniz. O ülkenin düzeleceğini ümit ediyorsanız oradan ayrılmayacaksınız. O ülkenin korunması ve yaşaması için ne gerekiyorsa yapacak, sadık vatandaş olacak, gerekirse diğerleri gibi siz de vatan için canınızı vereceksiniz; çünkü siz o vatanı İslâm vatanı yapmak için cihat ediyorsunuz. Vatan elden giderse siz onu nasıl İslâm vatanı yapacaksınız.

Bir gün gelir ki sizin orada kalmanıza imkân vermezler, tebliğ yapamaz hâle gelirseniz, o zaman hicret edeceksiniz. Hicretten sonra cihada devam edeceksiniz.

Hicretten önceki cihat tebliğ cihadıdır. Onlara karşı değil, onları ıslahtır.

Tebliğden sonraki cihat ise savunma cihadıdır.

Artık tebliğ göreviniz yoktur. Komşu devletlere saldıramazsınız, onların iç işlerine karışamazsınız. Sadece onlar size saldırırlarsa kendinizi savunacaksınız.

Bu cihat olduğu gibi hicret ettiğiniz yerde “Adil Düzen”i kurmak da cihattır yani yerli münafıklarla uğraşmak da cihattır.

Türkiye devletin içinde “Adil Düzen”i getirmenin imkânsız olduğunu gördüğümüzden 1967’de Akevler’e hicret ettik, kendi kabuğumuza çekildik, cihat etmekteyiz. Vergi kaçırmamak için cihat ediyoruz, rüşvet vermemek için cihat ediyoruz, hile yapmamak için cihat ediyoruz, enflasyon parasını kullanmayarak cihat ediyoruz, içimizde nifak çıkaranlarla cihat ediyoruz.

Cihadın yanında sabır getirilmiş; herkes cari sistemde yüksek yüksek mevkiler edinmekte, herkes cari sistemde servetlerine kat kat servetler katmakta iken, Akevler’de sabredip cihatlarına devam etmişlerdir.

Tam yapamamışlar ama yine de başarıya ulaşmışlardır. Önce “Adil Düzen”in ne olduğunu ortaya koymuşlar, bunu duyurmuşlardır. En büyük başarı budur. Üçüncü binyıl medeniyetinin ilmî temelini atmışlardır.

Akevler uygulamasını yaparak beşte bir de olsa “Adil Düzen”de bir örnek vermekte başarılı olmuşlardır. Yarım asırlık bir çalışmaları var, kooperatifleri var.

Akevler’de yetişenler Millî Görüş’ü oluşturdular ve cari sistemde de olsa çok başarılı siyaset yapmışlardır. Erbakan “Adil Düzen”i dünyaya anlatmıştır.

Yine Akevler’de yetişenler cari sistemde de olsa dünyada okullar kurarak İslâm düzenini dünyaya duyurmuşlardır.

O halde Akevler başarılıdır.

Allah kusurlarını ve eksikliklerini affetmiş ve Allah rahmet etmiştir.

ثُمَّ

ÇümMa

“Bundan sonra”

İnsanların diğer canlılardan farkı vardır. Diğer canlıların bazıları, hattâ milyonlarcası bir yuvada yaşarlar ama ayrı ayrı yaşayan hiçbir canlı birlikte bir örgütlenmeye sahip değildir. İnsanlar topluluk içinde özgür yaşayacak şekilde yaratıldığı için hem herkesin kendi yurdu var hem de her topluluk daha büyük topluluklar içinde yer alır. Dolayısıyla tüm insanlar bir topluluk içindedirler.

Bugünkü uygarlığa ulaşmadan tüm insanlık bir köy birlikteliğinde olamazdı. Bunun için bugünkü ulaşıma, haberleşmeye, aydınlanmaya ve bilgisayarlara ihtiyaç vardı. Kur’an bundan 1400 sene önce ehil insanlara müsbet düşünmeyi ve kıyası öğretti. Kıble bulma gibi ibadetlerle, haram ayetleri ile müsbet düşünme içinde insanlığı bugünkü uygarlığa getirdi. Şimdi de tüm insanlığı bir çatı altında topluyor. Özgürlüklerini koruyarak birleşecekler. Devletler, iller, bucaklar, bağımsızlıklarını koruyarak tek topluluk olacaklardır.

Yeni düzenin gelmesi cihadını anlattı.

Şimdi de yeni düzendeki ilk durumu anlatıyor.

“Sümme” kelimesini kullanarak yeni uygarlığa yani tarım uygarlığından sanayi uygarlığını hukuk düzenine geçildikten sonraki durumu anlatmaktadır. Hazreti Nuh ile bu uygarlaşma başladı, bugün tamamlandı.

إِنَّ رَبَّكَ

EinNa RabBaKa

“Rabbin”

“Rabbin” kelimesi ise bütün bunlara uygarlaşma ve evrimleşme içinde gelindiğini göstermek içindir.

Evet, cihat yapılmış, zafer kazanılmış, darbe önlenmiş ama sonra darbecilerin yapamadıklarını bunlar yapmaktadırlar.

Böyle olmayacak.

“Adil Düzen”de Rabbin adil hükümler koymaktadır.

Siz öyle yapacaksınız.

لِلَّذِينَ هَاجَرُوا

LilLaÜIyNa HAvCaRUv

“Hicret edenler için”

Başka yerlerde iman ettiler ve hicret ettiler denmektedir.

Burada doğrudan hicret ettiler denmektedir. Hicret etmeden edilen iman kısıtlıdır, sadece tebliği içermektedir. Oysa hicret ettikten sonra fiilî iman başlar, fiilî düzen başlar.

Başka bir ifade ile Mekke döneminde aklî iman başladı, Medine döneminde fiilî iman başladı. Fiilî iman ancak hicretten sonra olabilir. Hicret olmadan yeni düzen kurulamaz.

Bugün yeryüzünde demokrasi vardır, yeni düzen kurmak serbesttir.

Bugün nereye hicret edilecek?

Her yerin durumu aynıdır. Kooperatifler kurup yüz dairelik lojmanlar yapılacak ve oralara hicret edilecektir. Bu hicreti gerçekleştirmeyenler “Adil Düzen”i kuramazlar.

İzmir Akevler yer olarak iki site oluşturdular. Bu bakımdan hicret gerçekleşti. Ancak, iş olarak hicreti gerçekleştiremediler. Şimdi bu iki site sakinlerine düşen oradaki sakinlere orada işyerleri kurmaktır. Biz bunun çalışmasını yapmaktayız. Allah inşallah bu iki siteye “Adil Düzen” işyerlerini kurmayı nasip eder.

مِنْ بَعْدِ مَا فُتِنُوا

MiN BaGDi MAv FuTiNUu

“Fitneye uğradıktan sonra”

“Fitne etmek” demek, altını ateşte ısıtıp filizinden ayırma yahut kirleri uzaklaştırma demektir.

Cihada katılanlar önce orada temizlenirler. Kötülüklerden ve eksikliklerden arınırlar. Artık hicret edecek hal alırlar. Gittikleri yerlere pislikleri değil güzellikleri ve iyilikleri götürürler.

Burada “fitne” kelimesi Türkçede kullanılan bozuculuk manasında kullanılmamaktadır. Tam tersine eğitilip olgunlaşma anlamında kullanılmaktadır. 

ثُمَّ جَاهَدُوا وَصَبَرُوا

ÇümMa CAvHaDUv Va ÖaBaRUv

“Sonra cihad eden ve sabredenler”

Burada tekrar “Sümme” getirilmiştir, çünkü hicretten önce fiilî cihat yoktur.

Önce cihat yapılacak, “Adil Düzen” zihinde olgunlaşacak, çevreye duyurulacak, sonra hicret edilerek orada fiilî cihada başlanacak.

Birinci Akevler uygulamasında bunlar başarıldı. Akevler’de çalışmalar yapıldı, “Adil Düzen” oluşturuldu. Erbakan dünyaya duyurdu.

Şimdi beklenen hicrettir. Bir gün gelecek birileri bizi davet edecektir. Biz orada yüz lojmanlı apartmanı kurmuş olacağız. Bu İzmir Akevler olabilir.

Yeni uygarlığı fiilen kurmada da büyük zorluk çekeceğiz. İnsanlar alışkanlıkları bırakmak istemiyor, tekrar cahiliye dönemine dönüyorlar. Bu sefer ortaklarınızla cihada başlayacaksınız. Daha çok sabır gerekir. Fikrî cihatta sadece tebliğde sabrediyor, sonra hicret edip gidiyorsun. Oysa fiilî cihatta hem arkadaşların kötü direnmelerine sabredeceksin hem de ayrılıp gitmeyerek onlara sabredeceksiniz. Bu sabrı ben gösterebilmiş değilim.

إِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا

EinNa RabBaKa MiN BaGDiHAv

“Rabbin, ondan sonra”

Buradaki “İnne Rabbeke Min Ba’diha” yukarıdaki “İnne Rabbeke (…) Min Ba’di Mâ Futinû”nun bedelidir. Yani siz olgunlaştıkça ve yeteri derecede eğitildikten sonra yeni düzen kurulacak ve sizin eski suçlarınız affedilecek, size “Adil Düzen” rahmeti tattırılacaktır. Buradaki “Ha” zamiri “Fitne” kelimesine gitmektedir.

Gerçi kelime zikredilmiyor ama gramerciler bunu kabul ediyorlar.

“Hasan’ı ağır bir şekilde dövdüler, sonra da kaçıp gittiler” derseniz ve dövenlerin ismi geçmezse, Türkçede cümle en beliğ olacağı gibi Arapçada da beliğdir.

Buradaki zamir “fitne”ye gidebileceği gibi “hicret”e de gidebilir. Yani fitneden sonra veya hicretten sonra kurulacak “Adil Düzen” de gafurdur rahimdir.

لَغَفُورٌ رَحِيمٌ (110)

LaĞaFUvRun RaXIyMun

“Gafurdur rahimdir.”

Nekre olarak gelmiştir. Çünkü burada mağfiret ve rahmet aynı manada kurulacak “Adil Düzen”de olacaktır. “Adil Düzen”de kurulmadan önceki bütün suçlar affedilecek, mağduriyetler dayanışma içinde giderilecek, kısaslar diyete dönüşecek, herkes yeniden doğmuş gibi suçsuz ve sabıkasız olacaktır.

“Adil Düzen” içinde işlenmiş fiiller suç sayılıp ceza verilecektir.

Genel af ancak bundan sonra olacaktır.

Bunları daha önce istihsanla söylüyorduk. Şimdi ayetlerle tansis ediliyor. İstihsanı İslâm fıkhı ile yapıyoruz. Bizden önceki uygulamalar ve Ehli Sünnetin kabul ettiği kurallar içinde yapıyoruz. Sonra görüyoruz ki Kur’an çok açık ifade ile bunları beyan etmiş. Bu durum Kur’an’ın Allah sözü olduğunu kanıtladığı gibi Ehli Sünnetin hak yolda olduğunu gösterir, bizim usulümüzün de doğru olduğunu gösterir.

يَوْمَ تَأْتِي كُلُّ نَفْسٍ تُجَادِلُ عَنْ نَفْسِهَا وَتُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ(111)

YaVMa TaETIy KulLu NaFSin TuCAvDiLu GaN NaFSiHAv Va TuVafFAy KulLu NaFSin MAv GaMiLaT Va HuM LAy YuJLaMUvNa

“O gün kendi nefsi ile cidal eden her nefis ityan eder ve her nefse amel ettiği tevfi edilir ve onlara zulmedilmez.”

“Adil Düzen” geldiği zaman herkes kendi yaptığından sorumlu olur, kendisini savunur. Birinin diğerini savunma durumu yoktur. Şeyhlerin ve liderlerin bir yetkileri ve sorumlulukları yoktur. Birisinin yaptığından Gülen veya Erdoğan sorumlu olmaz, Erdoğan’ın yaptığından da diğerleri sorumlu olmaz.

Bugün bu, cezalarda sorumluluğun şahsi olduğu ilkesi ile ifade edilmiştir. Bir kimse ancak kendi yaptıklarından sorumlu olur. Herkese amel ettiğinin karşılığı verilir, kimseye zulmedilmez. Fazlası verilebilir ama eksiği verilmez.

“Küllü Nefsin” kelimeleri tekrar edilmiştir. Cidal edilen nefis başka, karşılığı verilen nefis başkadır. Bir kimse hakkını talep etmese, onun için cidal etmese de onun hakkı verilir.

Mahkemelerde kural şudur. Davacı olmalıdır, davada hakkını istemelidir. Talep edilmeyen hak verilmez. Ama yönetimde durum böyle değildir. Birinin hakkı sabit olursa onun hakkı ona verilir. Kimseye talep edemedi diye zulmedilmez. Bu da şunu gösterir ki mürur-u zaman yoktur. Yani üç yıl alacağını istemedin diye alacağını isteme hakkı kaybolmaz. Ceza hukukunda da durum budur. Zaman uzadıkça ispat imkânı ortadan kalkar, doğal müruru zaman vardır. Fiili sabit olanların fiillerinin cezası müruru zamana uğramaz.

Buradaki “Küllü Nefsin” kelimesinin iadesi bunu ifade eder.

Karşılıkların amele olduğu açıkça ifade edilmiştir. “Amilet” denmiştir. “Fealet” denmediği gibi “Kesebet” de denmemiştir.

يَوْمَ تَأْتِي

YaVMa TaETIy

“İtyan ettiği gün”

“Yevme” kelimesi marifedir, o gün demektir; “El-Yevm” bugün demektir.

Burada kastedilen yevm/gün “Min Ba’diha”dan sonra gelen gündür yani “Adil Düzen”in kurulmasından sonraki gündür.

“Adil Düzen”in iktidar olması başkadır, “Adil Düzen”in gelmesi başkadır.

Millî Görüş hükümetlerinde “Adil Düzen” iktidar olmuştur ama “Adil Düzen” gelmemiştir. İktidar demokrasi gereği “Adil Düzen”i uygular ama kendisi “Adil Düzen”i benimsememiş olabilir. Ne var ki ikisi birden başlamaz. Önce “Adil Düzen” iktidar olur ve kendisi gelebilir yahut önce “Adil Düzen” gelir, sonra iktidar olur.

Akevler ile Millî Görüşçüler (AK Partililer) ve Cemaat arasındaki görüş farkı buradan gelmektedir.

Her ikisi de (AK Parti ve Cemaat) önce iktidar sonra düzen dediler.

Biz ise önce kooperatiflerde “Adil Düzen” sonra iktidar diyoruz.

Onlar arasındaki ihtilaf ise iktidara nasıl gelecekleri idi. Biri ‘parti kurup oy alarak iktidar olunur’, diğeri ise ‘kadrolara yerleşmekle iktidara gelinir’ dedi. İkisinin de yanıldıkları çok açık bir şekilde anlaşıldığı halde hâlâ gerçekleri görmüyorlar, yanlışta ısrar ediyorlar.

كُلُّ نَفْسٍ

KulLu NaFSin

“Her nefis”

Kişi insandır, 23 özel kromozomu taşıyan her canlı insandır. Kişiliği anne karnında anasının kanını almaya başladığı zaman başlar ve ölüp mirası taksim edilince biter. Doğmadan evvel görevleri yoktur. Öldükten sonra da hakları yoktur. Haklar vârislerindedir. Alacaklılar ve vasiyet edilenler de hak sahibidirler.

تُجَادِلُ عَنْ نَفْسِهَا

TuCAvDiLu GaN NaFSiHAv

“Nefsi ile cidal eder”

“Cihat” hakkın ortaya çıkması çabasıdır. Cihatta muhatap yoktur, onun kazanması başkasının kaybetmesi demek değildir. Görüşme budur. Oysa tartışmada biri haklı diğeri haksızdır. Cidalde ise biri hakkını kaybeder diğeri kazanır.

Burada bu sebeple “cidal” kelimesi kullanılmıştır.

Cihatta değil de cidalde özel sorumluluk vardır. Dayanışma yoktur. Bedel yoktur.

“Adil Düzen”de bütün insanlar eşit kişiliğe sahiptir. Küçükler ve ehliyetsizler haklarını kullanamazlar ama onların adına velileri veya vekilleri kullanırlar. Veli veya vekiller şahsen sorumlu değildirler.

وَتُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ

Va TuVafFAy KulLu NaFSin

“Ve her nefse tevfî edilir”

Burada “Nefs” tekrar getirilmiştir, zamir getirilmemiştir. Çünkü iki nefis farklıdır. Biri hakkını arayan nefistir. Diğeri ise hakkını arasın aramasın, nefisdir. Herkese hakkı teslim edilir. Başvurmadın, zaman geçti diye bir şey yoktur. Zamanında talepte bulunmayan aleyhinde karar verilir ama sonra hakkını ister yani muhakeme ile kazanabilir.

Usulü muhakemede bu ayet çok önemli hükümler koymaktadır.

مَا عَمِلَتْ

MAv GaMiLaT

“Amel ettiği”

Amel ettiği tevfî olunur.

“Mâ” mef’uldür, ikinci mef’uldür.

Nefse amel ettiğinin karşılığı tevfî edilir.

وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (111)

Va HuM LAy YuJLaMUvNa

“Ve zulmolunmazlar.”

Herkese hakkı fazlasıyla verilse bile eksiği ile verilmez. Bu ancak hakemlerden oluşan yargı tarafından sağlanır. Taraflar birer hakem seçerler, hakemler başhakem seçerler. Soruşturmacılar olayı tesbit ederler. Soruşturmacıların şehadeti ile hakemler karar verirler. Bu karar kesindir. Kazanandan bir daha hakem kararları ile de geri alınmaz. Mağdur olan dava açabilir ve kazanırsa ilk hasımdan değil, soruşturmacıların veya hakemlerin âkileleri (dayanışmaları) tevfî ederler.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
04.12.2016
07:23


ADİL DÜZEN 890

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 890. Hafta - 26 Kasım 2016 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 890. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR.     -     ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI  

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

Başkanlık Sistemi

N A T O !

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Haftalık seminer notlarından; filler ve eşekler…

Reşat Nuri EROL

 

***

 

NAHL SÛRESİ - 22. Hafta

 أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

أَتَى أَمْرُ اللَّهِ فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ (1) يُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ أَمْرِهِ عَلَى مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ أَنْ أَنْذِرُوا أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاتَّقُونِ (2) خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ تَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ (3)




Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3458 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2651 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2619 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2140 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2520 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2532 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2275 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2165 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2164 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2571 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2472 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1977 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2337 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2280 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2416 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2416 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2248 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2389 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2609 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2427 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3030 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2663 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2977 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2660 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2738 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2944 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3126 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3014 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3414 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5466 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3537 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3066 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3853 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3702 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3413 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3862 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3826 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4100 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4612 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3008 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3105 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3959 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3813 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2841 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2934 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3943 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7704 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5587 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4166 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3566 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3711 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4726 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4434 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4731 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4654 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4806 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4543 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3388 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4466 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3614 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5159 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3843 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5138 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4998 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4927 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3526 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3471 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3685 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5145 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4198 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5409 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4080 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5260 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4409 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4421 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4563 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4760 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5310 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4112 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5256 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4516 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3836 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4373 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4579 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4106 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4089 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4078 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4537 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5640 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9801 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4638 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3692 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3849 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3353 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3376 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3737 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5693 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4241 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3439 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler