NUR SÛRESİ- 7. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
***
قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ (30) وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُولِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (31)
***
قُلْ
QuL (uFGuL)
“Kavlet”
Kur’an’da “Sen” (Sen söyle) olarak geçtiği zaman dört manayı taşır.
a) Kur’an’ın kendisine nazil olduğu son nebi resule hitap eder. Kur’an’ın inişini anlatır. Nasıl Musa’yı ve İbrahim’i anlatıyorsa, Muhammed’i de anlatır. Bu kitabın Cebrail tarafından ona indiğini bildirir.
b) Kendisinden sonra gelecek müçtehit âlimlere hitap eder, onları nebilerin vârisi olarak muhatap alır.
c) Cuma imamlarına, resulün halifeleri olmaları nedeniyle hitap eder. Bunlar hakemlerin kararlarını uygulayan bucak başkanlarıdır.
d) Askerlik hizmetini yapan tüm müminlere hitap etmiş olur.
Bunun dışında ikinci grup muhataplar vardır. Kur’an bunlara “Ey nâs/يَاأَيُّهَا النَّاسُ” diye hitap eder. Tüm insanlara hitap eder.
لِلْمُؤْمِنِينَ
Li eLMu'MıNİyNa (Li eLMuFGıLIyNa)
“Müminlere”
Burada muhatap olan müminler olduğuna göre hitap eden bucak başkanıdır. Bucak başkanı askerlik yapan müminlere hitap eder. Başkan mümin erkeklere söyleyecektir, emredecektir. Kur’an’da başkanlara söyle diye görev verilmiştir. Yani “Ey Müminler, böyle yapın” dendiği gibi bazı ayetlerde “Müminlere söyle” şeklinde de ifadeler vardır.
قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا (Bana iman etmiş ibadıma söyle) denmektedir. Burada ya bütün abidler aynı zamanda iman etmişlerdir, ki o zaman tavsifi sıfat olur takyidi olmaz. Bunun anlamı “iman etmemiş abid olmaz” olur. Ya da الَّذِينَ آمَنُوا takyididir. O zaman da iki grup abid var, iman etmiş veya etmemiş şeklinde. Biz bu manayı tercih ediyoruz. Müslimler iman etmemiş abidlerdir. Yani bedelliler iman etmemiş abidlerdir. Müminler ise iman etmiş abidlerdir.
Burada “İman etmiş” demiyor da “Mümin” diyor. Bunların içine müslimler de girerler. Çünkü onlar da cizye vererek güvenliğe katılmış olmaktadır. Cizye vermeyenler kâfirlerdir. Yargı kararlarını kabul ettikleri için yaşamalarına izin veririz. Müşrikler ise cizye de vermedikleri için bizim bucaklarımızda yaşayamazlar. Müminlerin bucaklarında yaşayamazlar. Kendi bucaklarını kurabilirler veya Müslimlerin kurduğu bucaklarda yaşayabilirler.
قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ ifadesi yalnız burada vardır, bir de وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ (Ahzab, 33/59) vardır. Bu konuda müslimler ile iman etmiş olanlar aynı hükümlere tabidirler.
Yüz lojmanlı işyeri apartmanları ve apartman katları ve on kadar apartmanın kurduğu bucak yönetimlerini esas alarak Kur’an’ı yorumlamamız gerekmektedir. Beş vakit namaz ve cuma namazları topluluklarımızı oluşturmaktadır. Apartman yöneticileri bir katta otururlar. Her kat beş vakit namazını kendi katında kılar. Bir kat, en üst kat semt yöneticilerinin katı olur. Bunlar da beş vakit namazlarını burada kılarlar. Apartmanın diğer katlarından isteyenler çatı katında bunlara katılırlar. Merkez apartmanın arsası iki misli olur, 10 bin metrekare üzerinde oturur. Bahçenin çevresinde de dükkânlar bulunur. Şeriat hükümleri burada uygulanır.
Bucaklar oluşmaya başlayınca ihtiyaçlar belirlenecek ve ona göre yüz lojmanlı apartmanlarda gelişmeler kaydedilecektir.
يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ
YaĞuwWUv MıN EaBÖAvRıHıM (YaFGuLUv MıN EaFGAvLıHıM)
“Basarlarından ğadd ederler”
غَضِيض hurmanın tomurcuğu olup yumuşak anlamında kullanılmaktadır. غَضَاضَة gözü veya sesi alçaltmak demektir.
غ değişmeyi, ض katlanmayı ifade eder.
Surenin başında zina cezasını koydu. Sonra iftira edenin cezasını koydu. Burada zinaya götüren davranışlardan sakınmamızı istemektedir.
Allah canlılarda şiddetli cinsi istek var etmiştir. Erkeklere saldırma, kadınlara da kaçma ve korunma hisleri vermiştir. Böylece güçlü erkekler dişileri döllerler. Nesilde seleksiyon olur. İnsanlarda bu evliliğe dönüştürülmüş ve aile yapısı ortaya çıkmıştır. Başarılı erkeklerin evlenebilmesi için mihir mükellefiyeti getirilmiştir. Evlilik dışı ilişkiler yasaklanmıştır.
Evlenme ve boşanma kolaylaştırılmıştır. Bâliğ olan kimseler özgür olurlar, kendilerine istedikleri eşi bulurlar. Yüz lojmanlı işyeri apartmanlarından birinde yerleşir ve orada aile kurarlar. Bunun dışında zina yapanlara yüz sopa vurulur ve bir kadın birden fazla erkekle bir dönem içinde ilişkide bulunursa ağır ceza verilir.
“Ğaddetmek” rahatsız etmek manasında anlaşılmaktadır. Erkekler mümin kadınları rahatsız etmemelidir. Bu rahatsızlık gözle, bakışla da sağlanmış olur. Başkanlara karşı da sesi ğaddederler diyor. Sesi ğaddetmek demek ‘konuşmamak’ olmadığı gibi bakışları ğaddetmek de bakmamak anlamında değildir. Şehevi hislerle, rahatsız edici hislerle bakmamak demektir. Yahut uyarıcı bakışlarla bakmamak demektir.
يَغُضُّوا أَبْصَارَهُمْ denmemiş de يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ denmiştir. Bakışları ile yumuşatmak demektir.
Evlenecek kimselerin birbirleri ile görüştükleri zamanlarda da şehevi duygularla değil, akli bir şekilde görüşmeleri gerekmektedir. İnsanlardaki seçicilik biyolojik olmaktan çok psikolojik ve sosyolojiktir. Yani insanlar topluluk içinde görev görürler. Biyolojik yapıları çok zayıf olsa bile zihni yapıları ile çok üstün aile yapısını oluşturabilirler.
“Basarlarından ğaddetme” demek hayvani hislerle değil de beşeri hislerle görüşme demektir.
وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ
Va YaXFaJUv FuRUvCaHuM (Va YaFGaLUv FuGUvLaHuM)
“Ve ferclerini hıfzederler”
Kur’an’da semanın fercinden bahsetmektedir (Mürselat, 77/9). Semada bir anormallik olmadığını ifade eder. Tüm uzay, fizik kanunlarına göre hareket etmektedir.
Dillerde cinsel uzuvlar mecazi kelimelerle ifade edilir. Arapçada da kadında ve erkekte olsun cinsel uzuv ferc olarak ifade edilir. Bir kelime önce mecazi olarak kullanılır. Sonra intikal edince artık karineyi manıa veya karineyi daiyeye gerek kalmadan yeni manasıyla ifade edilir. Kıyas yoluyla anlamı genişleyebilir.
Burada çoğul kullanılmıştır. Bir bucakta yaşayan ve yeryüzünde yaşayan bütün müminler birlikte birbirlerini gözetleyeceklerdir. Bu sebeple çoğul sigasıyla gelmiştir. Bundan dolayıdır ki kamu davasını ikame etmek her mümin için haktır ve görevdir. Şimdi savcılar kamu davasını açabilirler. Halkın şikâyet veya ihbar hakkı vardır. İslamiyet’te herkesin dayanışma sorumlusu vardır. Ona başvurur. O kabul etmezse dayanışmasını değiştirir. Kamu davasını dayanışma sorumlusu açar. Dava açma demek hakem atamak demektir.
ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ
ÜAvLiKa EaÜKAv LaHuM (ÜAvLiKa EaFGaLu LaHuM)
“Bu onlar için ezkâdır”
“Zekât/زَكَاة” kirlilikten ve pislikten arınma demektir.
Erkekler böylece kendilerini korumuş olurlar.
Batı zinayı suç saymamaktadır. Katolikler ve Ortodokslar halk olarak zinayı ayıp olmaktan bile çıkarmışlardır. Bundan dolayıdır ki nüfusları gittikçe azalanlar yalnız Hıristiyanlardır. Müslümanların, Budistlerin ve Hinduların nüfusları artmaktadır. Çin’de bir çocuktan fazla çocuk yapma yasağını koydurmuşlardır. Batı doğuma teşvik etmekte, başka ülkelere ise doğum kontrollerini koymaktalar.
إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ
EinNa elLAvHa PaBIyRun (EinNa elLAvHa PaBIyRun)
“Allah habirdir”
خَبِيرٌ kelimesi burada nekre geldiğine göre topluluğun bilgisinde olmalıdır.
Önce evlenecekler birbirleriyle tanışmalıdır. Daha ergenlik çağına ermeden birbirleri ile görüşmelidir. Bu sebeple namazlarda erkekler önde kadınlar arkada olurlar, çocuklar kız ve erkekler olarak beraber olurlar. 15 yaşa kadar kızların başları açıktır, birlikte oynarlar. Okuyanlar da birlikte okurlar. O zamana kadar kızlar başlarını örtmezler. Ergenlik çağına gelindiğinde merasimle baş örtülür. Artık iş hayatında ayrı ayrı olurlar. Kadınların ve erkeklerin işyerleri ayrıdır. Toplantılar yine beraber yapılır, erkekler ayrı kadınlar ayrı otururlar.
Kadın ve erkeklerin birbirlerini tanımaları için ortak toplantılarda kadınlar da erkekler de yarışlara katılırlar. Güzel sanatlarla kadınlar kendilerini tanıtmış olurlar. Erkekler de güreşlere veya şiir yarışmalarına katılırlar. Böylece birbirini herkes yakından tanır.
Hatta kadınlar ayrı kafile olarak seyahat kafilesi oluştururlar, yanlarında erkek olmadan ülke ülke dolaşıp maharetlerini gösterirler. Böylece insanlık içinde evlilikler gerçekleşir. Kur’an salihattan bahsetmektedir.
بِمَا يَصْنَعُونَ (30)
BiMAv YaÖNaGUvNa (BiMAv YaFGaLUvNa)
“Sun’ ettiklerini”
صِنْع ağaç kabuklarından birbirine aykırı geçerek sepet tekniği ile örülmüş kaba elbisedir. İnsanlar çıplak yaratıldı. Edep yerlerini yapraklarla örttüler. Ağaç kabuklarından dokuma yaptılar. Böylece ilk sanayi teknolojik olarak doğdu.
Sani’/ صَانِع eli yatkın insan demektir.
ص dayanıklılığı, ن belirsizliği, ع etkiyi ifade eder.
“Fiil/فعل” kişilerin iradeleri ile yaptıklarıdır. “Amel/عمل” ise başkaları için yaptıklarıdır.
“Sun/صنع” ise üretmedir. Bir ürün elde etmedir.
Burada يَفْعَلُونَ denmemiş, يَعْمَلُونَ denmemiş de يَصْنَعُونَ denmiştir. Aile oluşturma ve çocuklar yetiştirme صُنْع olduğu gibi yarışlardaki hünerler de صُنْع’dur.
Hıfz etmeyi sun’ olarak anlatmıştır. Hıfz etmek demek cinsi ilişkide bulunmama demek değildir, tam tersine evlenip meşru cinsi ilişkide bulunmak demektir.
YORUM
İnsan topluluk içinde özgür yaşayan varlıktır. Yani hem özgürdür hem de topluluğun ferdidir. İnsan dışında böyle bir varlık yoktur. İnsan vaktinin yarısını topluluk içinde, yarısını da kendi özgürlüğü içinde geçirir. İnsana bu imkânı sağlayan ailedir. Diğer canlılar ancak çiftleşme zamanında cinsi arzu duyarlar. Oysa insan sürekli cinsel duygu içinde yaşar. Bu aile yapısının korunması içindir. İnsanlarda evlilik dışı ilişkiler yasaklanmış, böylece aile yapısı korunmuştur. Aile de kişileri hem özgür kılar hem de topluluğun üyesi yapar.
Nüfus artıkça mevcut ekonomik yapı insanları yaşatamaz olur. İnsanlar aile içinde yaptıkları çalışmalarla yeni uygarlığa doğru adım atarlar. Böylece insanlık sürekli olarak gelişir. Daha çok nüfusu yaşatacak şekilde ilerler. Aile ve özel mülkiyet bunun için vardır.
Canlılar arasında denge boğuşma ile kurulur. İnsanlar arasında denge ise tartışma ile kurulur. Nüfus planlaması doğum kontrolü ile değil de geç evlenme ile kurulmaya başlanır. İşçilik sisteminin darlığından dolayı insanlar evlenemiyorlar. Cinsi ilişki serbest olursa böyle yaşayıp devam ederler. Cinsi ilişki serbest olmazsa evlenebilmek için insanlar çareler arayacaklar, yeni düzene geçecekler, işçilikten ortaklığa geçecekler.
Ezkalık yani büyüme ve gelişme böyle sağlanacaktır.
Öz Türkçe ile:
“İnanmışlara söyle; bakışlarını indirsinler, özel yerlerini saklasınlar. Bu onlar için en uygun olandır. Allah ürettiklerini duyandır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Müminlere kavlet; basarlarından ğaddetsinler, ferclerini hıfzetsinler. Bu onlar için ezkâdır. Allah sun’ ettiklerini habirdir.”
QuL Li eLMu'MıNIyNaYaĞuwWUv MıN EaBÖAvRıHıM Va YaXFaJUv FuRUvCaHuM ÜAvLiKa EaÜKAv LaHuM EinNa elLAvHa PaBIyRun BiMAv YaÖNaGUvNa
قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ (30)
***
وَقُلْ
Va QuL (Va EuFGuL)
“Ve kavlet”
قُلْ kelimesini tekrar etmiştir. Tekrar etmeden de atfedebilirdi.
Demek ki kadın ve erkeklerin bulunduğu bir topluluğa hitap edilmeyecektir. Kadınlara ayrı, erkeklere ayrı zaman ve yerde söylenecektir. İkisi farklı birlikler olacaktır. Erkeklerin nasıl teşkilatı varsa onların da teşkilatı vardır. Erkeklerin teşkilatı topluluklar şeklindedir, kadınların teşkilatı örgüt şeklindedir.
Topluluklarda birlik vardır ama kişiler özgürce hareket ederler. Her birlik kendi iradesi ile hareket eder. Aynı yerde ve aynı kurallar içinde olduklarından aynı etkileşim kaderini benimserler. Oysa örgütte her bir elemanın makina parçaları gibi yerleri ve fonksiyonları vardır, katı kristal gibidirler. Erkeklerin ferclerini koruması çok evliliği engellemediği halde kadınların ferclerini koruması birden fazla erkekle ilişki kurmamaları şeklindedir. Hukuki statüleri farklı olduğu için, hıfz farklı olduğu için قُلْ ve يَغُضُّوا – يَغْضُضْنَ fiillerini tekrar etmiştir. Harfi atıfla atfetmiştir.
لِلْمُؤْمِنَاتِ
Li eLMuEMiNAvTı (Li eLMuFGıLAvTı)
“Müminelere”
Cinsi ilişkilerde eşitlik söz konusu değildir. Kadın erkeğe, erkek kadına eşit değildir. Eşit kişilikleri vardır ama hak ve görevleri farklıdır.
Bir ailede kız ve erkek çocuklar eşit kişiliğe sahiptirler ama eşit haklara sahip değildirler. Kızlara kız elbisesi, erkeklere erkek elbisesi alınır. Büyüğe büyük, küçüğe küçük elbise ve ayakkabı alınır. Eşit haklara sahiptirler diye hepsine aynı numara ayakkabı alınmaz. Hastaya aspirin veriyoruz diye sağlama da aspirin içirmeyiz. Adalet var ama eşitlik yoktur.
Aile çocuk yetiştirme ortaklığıdır. Kadınların görevi başka, erkeklerin görevi başkadır. Herkes göreve göre yerlere sahiptir, göreve göre hakları ve sorumlulukları vardır. Kadın çocuk doğurup çocuk büyütmektedir. Oysa erkek çocuk doğuramamakta ve süt verememektedir. Bundan dolayıdır ki bu konularda beceriksiz olan erkeğe başka görevler verilmiş, çocuk yetiştirme şerefi kadına bahşedilmiştir. Eşya üretme, ekonomik giderleri sağlama ve savunma görevi de erkeğe verilmiştir.
Kadınlar çiçekler gibidirler, meyve üretirler. Erkekler ise yapraklar gibi ırgatlık yaparlar.
Erkeklerin yetenekleri olmadığı için zaten kadınların işini yapamıyorlar. Kadınlar ise erkeklerin işine yeltenmemektedirler. Hangisi daha şereflidir, insan üretmek mi yoksa tuğla üretmek mi?
Üç çeşit iş vardır; insan üretmek, eşya üretmek, bir de hizmet etmek. İnsan üretmek kadınların, eşya üretmek erkeklerin işidir. Hizmet ise her ikisi için ortaktır. Dolayısıyla okumak ve genel hizmetleri yapmak hususunda kadın erkek eşittir.
Kadınların görevlerini yapabilmeleri için örgütlenmeleri gerekmemektedir. Küçük topluluklar oluşturacaklar ama sağlam yapıları olacaktır. Onların, merkezi teşkilata ihtiyaçları yoktur. Dayanışma ve yardımlaşma ocak seviyesinde, en çok bucak seviyesinde olacaktır. Erkekler ise gerek üretme gerekse savunma hizmetlerini yapabilmek için devletler şeklinde teşkilatlanmak zorundadırlar. O halde devlet demek ordu demektir, devlet demek güç demektir. Bu da erkeklerin işidir.
Kadınlar ise erkekleri denetlemek ve onların eksikliklerini gidermek için kamu işlerini yapma yetkisine sahiptirler ama kamu işlerini yapmak zorunda değildirler. Cuma namazlarını kılabilirler, geçerlidir, ayrıca öğle namazını kılmaları gerekmez ama cuma namazını kılmak zorunda değildirler. Asker olabilirler ama asker olmak zorunda değildirler.
Devlet yargı kararlarını infaz eden bir kurumdur. Hakemler başkanların üstündedirler. Yargılarla azledilirler. Kadın sorumlu olmadığı yerlerde başkanlık yapamaz, dolayısıyla bucak başkanı, il başkanı, devlet başkanı ve insanlık başkanı olamaz. Ama kadınlar hakem olup bunları yargılayabilirler.
Buradaki وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ bütün bunları içeren bir ifadedir.
قُلْ tekrar edilmiştir.
يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ
YaĞWuWNa MiN EaBÖAvRıHinNa
“Basarlarından ğaddetsinler”
Aslında serbest ilişki olan zina kadınlar için kötüdür. Çünkü onlar çocuk yapmakla görevlidirler. Erkeklerin zina yapmasının kadınlarınki kadar kötü olmaması gerekir. Nitekim Anadolu’da kadın zina yaparsa öldürürler de erkeğe bir şey demezler. Kur’an ise bunu şiddetle reddeder. Öncelikle erkeklerin basarlarını ğaddetmelerini emretmektedir. Asıl sorumlu olan erkektir. Erkekler kadınlara kavvamdır, onların iffetlerini erkekler korumak durumundadır, çünkü onların korumalarıdırlar. Bundan dolayıdır ki tecavüz edilen veya rahatsız edilen bir kadını yabancı da olsa koruma yetkisi bütün erkeklere verilmiştir. Bu amaçla bir cinayet işlense kısas yapılmaz.
Ayette erkekler için ne söylenmişse kadınlar için de aynı şey söyleniyor. Kadın erkek bu hususta eşittirler, aynı şekilde görevlidirler ve sorumludurlar.
Onlar da erkekleri tahrik edecek bakışlar ile bakmazlar, onlara da bu haram edilmiştir. Şimdi “Söyle” deniyor. Ama böyle yapmazlarsa cezası nedir? Ceza hukukunda yasaklamak bir şey ifade etmez. Cezası da belirlenmelidir. Anayasamızda laikliğe aykırı hareket suçtur. Devletin düzenini bir dine uyarlamaya çalışamazsın. Ama ceza kanununda cezası belirtilmediği için kimseye ceza verilemiyor. Kur’an’da söyle emriyle getirilenler yasak mıdır, haram mıdır? Böyle yapanlara ceza verilecek mi verilmeyecek mi?
Bu hususu araştırmak gerekmektedir. Benim görüşüme göre söyle şeklindeki emirler de nehiydir yani yaptırımı vardır. Erkekler ilçeden sürülürler. Kadınlar ise ev hapsine alınırlar yani semtlerinde serbesttirler, semtleri dışına çıkamazlar. Fuhuşta köleleştirme vardır. Burada köleleştirme yoktur. Bu hususta da dört şahide gerek vardır.
وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ
Va YaXFaJNa FuRUvCaHunNa (Va YaFGaLNa FuGULaHunNa)
“Ve ferclerini hıfz etsinler”
Basarları ğaddetmekteki sıra üzerinde düşünürken buradaki fercleri hıfzetmek zina yapmamak anlamında değildir diye düşünüyorum. Onun için Kur’an أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا (Enbiya, 21/91) demektedir. Buradaki fercleri hıfzetme avret yerlerini gözetme demektir. Setri avrettir. Peygamber bunu bel ile dizler arası olarak tanımlamıştır. Bu Kur’an’ın delaletine uygundur. Peygamberin başka bir sözü daha var; kuşkulu olanlardan kuşkulu olmayanlara geç, ara belirsizdir, diz kapağı ile dirsek ve bilek gibi belirlidir.
O halde bu yerler tamamen setri avrettir. Kadın erkek bu konuda eşittirler. Herkes bel ile diz kapağı arasını örtecektir. Kadınlar da erkekler de ailece denize girerken bel ile diz arasını örtme durumundadır.
وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ
Va LAvYuBDIyNa ZIyNaTaHunNa (Va LAv YuFGıLNa FiGLaHunNa)
“Ve ziynetlerini ibda etmesinler”
بَادِيَة açık alan, ağaçsız çöl demektir.
بدو Kur’an’da 31, بدء 15 defa geçer. Toplam 46 (2*23) eder.
ب geçiş yeri, د duvar, و ise beraberliği ifade eder.
Buradaki زِينَة kadındaki güzelliktir. İnsandaki güzellik حُسْن ile ifade edilmektedir. Kadında bahsedilen kadın olarak taşıdığı güzelliktir.
Allah çiçekleri arıları çekmek üzere güzel yaratmıştır, kadınları erkekleri kendilerine çekmek üzere güzel yaratmıştır. Edebiyatın temelini aşk teşkil etmektedir. Şiirler hep böyle yazılmıştır. Uygarlık iki kaynağa dayanmaktadır; kadın ve savaş.
Topluluk içinde kadınların örtünmeleri emredilmiştir. Örtünme kadınların bedenlerini iletken hale getirmektedir. Nasıl kablolar yalıtılır ki elektrik aksın ve iş yapsın, kadınların bedenleri de örtülü hale getirilerek onların deşarj olmamalarına, kısa devre yapmamalarına imkân verilir. Eşleri ile buluştuklarında büyük zevk alır hal alır ve deşarj olurlar. Açık olanlar ise iletkenliklerini kaybederler, cinsi ilişki onları tatmin etmez, dolayısıyla sıkıntı içinde olur ve eşleri ile uyum sağlayamazlar. Aile hayatının huzurlu geçmesini ve boşanmaların olmamasını sağlayan en büyük unsur kadınların tesettürüdür.
إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا
EilLAv MAv JaHaRa MiNHAv (EilLAv MAv FaGaLa MıNHAV)
“Ondan zuhur eden dışında”
Kadınların güzelliği bedenlerin hepsine şamildir. Ancak bu örtünmeden istisna edilenler vardır. Yüzlerini kapatmayacaklar, çünkü görme, işitme, konuşma gibi işlemler yüz ile yapılmaktadır. Eller de devamlı iş yapar. Ayaklar da her zaman giyimli değildir. Bunlar abdest uzuvlarıdır. Allah bunların açık olmasını teşri etmiş, bundan dolayı günde beş defa temizlenmelerini istemiştir. Kadınlar ve erkekler bu uzuvları günde beş defaya yakın yıkamak zorundadırlar. Böylece kan yüzden içe beyne doğru akar, bu sayede beyin sulanmış olur. Dolaysıyla insan beyni de huzur içinde olur. Abdest almayan, secde etmeyen kimselerin beyinlerindeki kılcal damarlar tıkalı kalır, insanda sürekli sıkıntı yapar ve şeytanın müdahalesine daha çok imkân hazırlar. Kadınların bu uzuvlarını açık tutmaları gerekmektedir.
Yüzlerin peçe ile örtülmesi yanlıştır. Kadınların topluluk içinde erkekler kadar özgürce davranmaları için yüzlerinin de açık olması gerektiği gibi tanınmaları için de yüzlerinin açık olması gerekmektedir.
Mesh edilen uzuvlar vardır. Bunlardan baş mesh edilmektedir. Bir de giyinik olan ayaklar yıkanmamaktadır. Bunların da açık olması caizdir. Örtülebilir ama yüz ve ellerin bileklere kadar açık olması gerekir, buraları kapatmak meşru değildir.
Buradaki مَا ظَهَرَ‘dan topluluğun örfü de anlaşılabilir ve bucak şeriatında bu sınırda değişiklik olabilir. Biz burada o manayı vermiyor ve onun hükümlerini koymuyoruz. Bucaklar oluşturduğumuzda uygulamada bazı sıkıntılarla karşılaşabiliriz. Buradaki istisnadan yararlanarak bazı farklı sonuçlar üzerinde içtihat yapmış olabiliriz.
وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ
Va LiYaWRiBNa BiPuMuRiHinNa GaLAy CuYUBiHinNa (Va LiYaFGaLNa BiFuGuLiHnNA GaLAy FuGUvLiHinNa)
“Ve himarlarını ceybleri üzerine darb etsinler”
خِمَار kapların ağzını örten deri veya bez parçasıdır. Yoğurt yaparken belli ısıya getirirsiniz, sonra bez sarar mayalanmasını sağlarsınız. İşte o örtü himardır. Şarabın oluşması için buna benzer bez kullanılmış olmalı ki hamr mayalansın. Mayalanmanın oluşmasını sağlamak جَمْر masdarı ile ifade edilir.
خمر Kur’an’da 7, خمط 1 defa geçer. Toplam 8 (23) eder.
خ bozulmayı dağılmayı, م enginliği, ر de sürekliliği ifade eder.
جُيُوب cepler demektir. Ellerin bulunduğu sahadır. Omuzları da içerir.
خِمَار başörtüsü olduğu gibi aynı zamanda herhangi bir örtüdür de. İsmi alettir. ‘Örtüleri ile omuz ve göğüslerini kapatsınlar’ manasındadır. Başlarını örtsünler manası yoktur. Bana göre kadınlar başlarını değil abdest uzuvları dışındaki organlarını kapatsınlar anlamındadır. Gerçi جَيْب dirsekten sonraki kolları dizin altındaki yerleri içermez ama kıyas yoluyla bunu genişletebiliriz.
Bununla beraber avret yerleri dışında kalan yerlerden yani bel ile diz kapağı arasında kalan yerler dışındaki yerlerden yalnız memelerin veya civarının kapatılması gerekmektedir. Diğer yerler ise o bucak veya ildeki töreye göre herkes örtüyorsa mümin kadınlar da örtünmektedir. Ama o toplulukta açıksa müminlerin de örtünmesi gerekmez. Bu her bucak için değişecektir. Sadece memeler olarak zikretmemizin sebebi ceybleri deyince ceyb içine konan şeylerdir, memeler de konmuş önemli organdır.
Tekrar başa dönelim. O toplulukta kadınlar başlarını örtüyorlarsa mümin kadınlar da başlarını örtmelidirler. O toplulukta kadınlar baş açık geziyorlarsa müminler de örtmeden gezebilirler.
Benim köyümde kadınlar köyden dışarı çıkacaklarsa çarşaf giyerler, yüzlerini örtmezler, ellerine eldiven takmazlar. Ama komşularla beraber yaşarken yüzlerini açık tuttukları gibi topukların üstüne kadar da diz kapağına yakına kadar baldırlarını açık tutarlar.
وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ
Va LAv YuBDIyNa ZıYNaTaHunNa (Va LAv YuFGıLanNa FıGLaHunNa)
“Ve ziynetlerini ibda etmesinler”
وَ harfi ile atfederek ziynetlerini ibda etmesinler denmektedir.
Yukarıdaki ziynet ile bu ziynet farklıdır. إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا‘daki ziynetle burada zikredilen ziynet arasında ne fark vardır?
Burada da örf çok önemlidir. Aşağıda sayılan kimselere ibda edilecek ziynet sınırları ile toplulukta ibda edilecek ziynet farklıdır. Aile içinde ibda edilen ziynetin sınırları farklı, karye ve şa’b içinde ibda edilecek ziynetler farklı olacaktır.
Bunun için وَ harfi ile atfederek kelimeleri tekrar etti.
Buradan öğreniyoruz ki tesettür konusu örf konusudur. Örfe uyulmalıdır. Mevcut düzende kişiler halkın giydiği elbiseden başka elbise giyerse bunu başaramazsınız. Ancak semt kooperatifleri kuracaksınız ve orada isteyenler istedikleri semtlerde ve bucaklarda oturacaklardır, kendi semtlerinin elbiselerini giyeceklerdir.
İnsanlar, yerinde çalışma ve yerinde oturma ilkesi ile zamanla özel hayatta yaşamaya alışacak. İlçenin ve ilin kıyafeti oluşmayacaktır. İlçeye herkes kendi bucağının ve semtinin kıyafeti ile gidecek ve birbirlerini yani nereli ve kimlerden olduklarını elbiseleri ile belirteceklerdir.
İki çeşit topluluk vardır. Ya kalabalıktan ibarettirler, kimlikleri yoktur. Ya da Kur’an’ın da belirttiği gibi Mekke’de oturanların elbiseleri birbirine benzeyecektir. Taşradakilerin elbiseleri farklı olacak, hepsi kendi elbiseleri ile merkeze geleceklerdir.
Bununla beraber değişik devletler olacaktır. Türkiye ve İran kendi kıyafetlerini benimsemiyorlar. Ama Araplar kendi kıyafetlerini koruyorlar.
Devletler de özgür olacaklardır. Bucaklarda herkes kendi çöplüğünde istediği gibi oturacaktır. Şu gerçeği her Kur’an düzeni çalışanı bilmelidir. Mevcut düzende İslam’ı yaşamak için değil İslami düzeni yaşayacak bir topluluğu oluşturmak için varız. Ancak o düzende İslamiyet’i yaşayabiliriz. Çocuklarımızdan isteyenler bizim semtte otururlar, istemeyenler istedikleri semte giderler.
إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ
EilLAv LiBuGUvLaTıHınNa (İlLa Li FuGUvLiTiHnNa)
“Onların ba’lları dışında”
Bundan önce وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ dendi إِلَّا ile istisna etti. Şimdi de لَا يُبْدِينَ ‘den de istisna etti. وَ ile tekrar etti. O mekanda istisna idi yani uzuvların görünebileceğini açıklıyordu. Burada ise kimlere ibda edileceğini söylemektedir. وَ harfi ile atfederek bu istisnanın ikinci istisna olduğunu belirtmektedir.
Uzuvlarda herkese istisna devam ederken hanımlar için bunlarda ilave istisna vardır. İstisna edilenler kimlerdir?
Hiçbir zaman evlenmeleri mümkün olmayan kimseleri saymaktadır. Çiçeklerde döllenme vardır ama çiçekte hatta aynı ağaçtaki çiçeklerle eşleşmezler, başka çiçeklerle hatta ağaçların çiçekleri ile döllenirler. Arılar da kendi yavruları olan erkeklerle döllenmezler. Uçarak arkalarından başka kovanların arılarına koştururlar. Döllenmiş bir canlıya karşı da cinsi duyguları doğmaz.
Eşler arasında bu hislerin doğması mahzurlu olmadığı için istisna etmiştir.
Kur’an’da ‘eş’ için zevc zikredilmektedir, burada acaba neden بُعُولَة (tekili: بَعْل) denmektedir?
Çünkü زَوْج kelimesi duhul olmuş, birlikte olmuş olan eşler için kullanılmaktadır. Nişanlılık durumunda olanlar zevc değildirler. Zina yapan erkek زَوْج değildir. بَعْل’de ise nişanlılar da بَعْل dırlar, zaniler de بَعْل dırlar. Buradaki hürmet genel anlamda hürmet olduğu için بُعُولَة kelimesini getirmektedir.
أَوْ آبَائِهِنَّ
EaV EAvBAvEiHinNa (EaV EaFGAvLıHınNa)
“Veya eblerine”
آبَاء (tekili: أَب) dediğimiz zaman baba, babanın babası, onun babası, bütün ebleri içine almaktadır.
Annenin babası, onun da babası da dâhil midir değil midir?
Bu ayetin lafzen delaleti annenin babasını dâhil etmemektedir. Ne var ki icma ile dâhildir. Kıyas yoluyla dâhil olurlar. Çünkü illet aynıdır. Mirasta ise dâhil edilmemektedir. Yalnız babanın babasına pay verilmektedir. Bunun sebebi ikiye ayrılmaktadır. Biri yakınlık mirasıdır. Biri de aile kurma mükellefiyeti mirastır. Yani ailede mali külfet erkeğe ait olduğu için onun payı büyük yapılmıştır. Yoksa kardeş kız olduğu için eksik miras verilmemektedir. Yoksa anne ve babanın mirasları da birdir, eşittir. Anadan kardeşlerde miras da birdir, erkek ve kadın eşit olarak bölüşürler.
أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ
EaV EAvBAEi BuGUvLaTıHınNa (EaV EaFGAvLı BuGUvLaTiHinNa)
“Veya ba’llarının abası”
Hurma ağaçları çift cinsiyetli olup erkek ve dişileri vardır. Erkek, yani hurma vermeyen ağaçların adı بَعْل dır. Koca anlamında kullanılmaktadır.
بَعْل ‘er’ demektir.
Kur’an’da بعل 7, بءر 1 defa geçer. Toplam 8 (23) eder.
ب geçidi, ع etkiyi, ل belirliliği ifade eder.
İnsanlar sosyal varlıklar oldukları için onlarda hayvanlarda olmayan bir duygu vardır, beraber oldukları kişilere karşı cinsi duygular oluşmaz. Çocuklar ve babalarla bir arada yaşama zorunluluğu olduğu için eşlerin çocuklarına aynı şekilde cinsi duygular uyanmaz. Bu, insanlara has bir özelliktir. Dolaysıyla usul ve füru bakımından eşlerin usulü ile kendi usulleri aynı mahremiyeti taşırlar. Evlenmeleri kesin olarak haram olanlar bu şeri hükme kendi psikolojik yapılarını da uydururlar. Akrabalık doğar. Akrabalık dört çeşittir. Bunlar arasında evlilik şer’an haramdır. Bunlar arasında kendiliğinden yakınlık/akrabalık duyguları doğar. İnsan gelini ile kızı arasını, oğlu ile damadı arasını ayırmaz.
Bu ayet aynı zamanda bize bunları anlatmaktadır.
Akrabalık dört çeşittir.
1) Nesep akrabalığı ki bu aynı zamanda biyolojik akrabalıktır.
2) Sıhri akrabalık. Eşlerin yakınları, kendi yakınları olurlar.
3) Süt akrabalığı. Bunun iki illeti vardır. Süt insanda biyolojik değişiklik de yapar, dolayısıyla sütkardeş kardeş gibi yakınlaşmış olur. İkinci sebep ise aynı evde büyümeleridir.
4) Dördüncü akrabalık ise köleler arasında doğan akrabalıktır. Savaşta esir olanlar öldürülemezler. Ancak çarpışırken ölür veya öldürürsün. Bu meşrudur. Ama teslim olduktan sonra artık öldürülemezler. İsyan edenlerin hükümleri farklı, cephe değiştirenlerin hükümleri farklıdır. Orada da ancak erkekler ve reşitler öldürülebilir. Kadınlar ve çocuklar öldürülemezler. Peki, bunlar ne olacak? Serbest bırakınca saldıracaklarsa o zaman köleleştirilirler. Savaşçılar akraba yapılırlar. Evlenecekler evlenirler, kadınlar esir alanların eşleri olurlar. Bunların hürlerden farkı, bunlar aynı zamanda sahiplerine hizmet ederler yani onlarla beraber çalışmak zorundadırlar. Eşi olmayan erkeklerle eşi olmayan kadınlar ve çocuklar sahiplerine akraba olurlar ve onlar gibi giyinmek, onlar gibi yiyip içmek ve onlar gibi barınmak durumundadırlar. Bu birliktelikten dolayı psikolojik akrabalık oluşur.
İşte bunlar arasında da cinsi duygular oluşmaz yahut körelir. Bunların yanında kadınlar ziynetlerini gösterebilirler. Yani kadınlar erkek kölelerinin akrabalarıdır. Satsalar bile akrabalık devam eder. Erkek esirler baştan hür yapılıp evlenilebilir ama baştan köle yapılanlar sonradan hür yapılıp evlenilemez. Artık onlar arasında hürmet vardır.
Burada nesep ve sihri akrabalıktan bahsedilmiştir. Süt ve köleliğin hükümleri kıyas yoluyla tespit edilir. İslamiyet’te evlat edinme yoktur ama süt, evlilik ve kölelikten doğan akrabalık vardır. Kölelikteki akrabalıkta miras da vardır, sütte miras yoktur. Ancak süt çocuklarına miras vasiyeti yapılarak vâris kılınabilir hükmü getirebiliriz.
أَوْ أَبْنَائِهِنَّ
EaV EaBNAvEiHinNa (EaV EaFGAvLıHınNA)
“Ya da ibnlerine”
Burada ibnler çocuklardır, çocukların da çocuklarıdır. Mirasta kızlardan olan torunlar dâhil olmadığı halde burada kızların oğulları da dâhildir. Orada tahsis vardır. Burada ise hükümler umumidir. Yahut oradaki illet kasrdır, buradaki illet geneldir. Usul derslerinde bunlar tartışılır.
أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ
EaV EaBNAvEi BuGUvLaTiHinNa (EaV EaFGAvLı BuGUvLATiHinNa)
“Veya ba’llarının ibnleri”
Ayette hiçbir zaman evlenilmeyecek dört sınıf akrabadan yalnız ikisinden bahsetmektedir. Diğerlerini biz kıyasla tespit ederiz. Kur’an’ın usulünde bir örnek verildiği halde burada nesepten sihri akrabalıklar karşılaştırılarak verilmiştir. Burada insan topluluğu anlatılmaktadır.
İnsan vücudundaki hücrelerden sinir dışı hücreler komşuluk veya tek damarla ya da sinir ucu ile toplulukla ilişki kurarlar. Merkezi bir örgüt vardır. Sinir hücrelerinde ise dendritler ve aksonlarla birçok hücre birbirine bağlıdır. Ayrıca ganglion hücreleri vardır aksona sarılıdır. Aksondan geçeni işaretler, başka hücrelere ulaştırır. Yani sistemlerdeki örgüt merkezi örgüt değildir, yaygın örgüttür. İnsan toplulukları da böyledir. Merkezi örgüt yerine yaygın örgüt vardır. Kişiler birçok kimselerle sürekli bağlar kurarlar.
Evlilik yalnız karı koca arasında değil aileler arasında da dostluk oluşturur. Eşlerin akrabaları arasında birlik doğar. Gelin artık sadece nesebi akrabalarının kızı değildir, kocasının ailesinin de kızı olmuştur. Damat da böyledir, artık damat olduğu ailenin de oğlu olmuştur. Böylece aileler, kabileler, hatta devletlerarası kurulan dostluklar insanlığı topluluklar arası bir varlık haline dönüştürür.
Her semt ve bucakta bir soydan gelip bir grup oluşturdukları zaman onlara o semt veya bucaktaki sakinlerden buraya damat olanlar da bunlardan olmuş olurlar. Onlar da diğer tüm aile gruplarına katılmış olurlar. Dolayısıyla toplulukta herkesin herkesle bağları oluşmaktadır.
İşte, Kur’an bize bu doğal ilişkiyi anlatmaktadır.
أَوْ إِخْوَانِهِنَّ
EaV EiPVAvNıHınNa (EaV İFGAvLıHinNa)
“Veya ehilerine”
Kardeşler arası evlilik de mahremiyet doğurur. Kız kardeşler erkek kardeşlerinin yanında açılabilirler. Kardeşler arasında da hiçbir zaman evlilik olmayacaktır.
Kardeşler; babadan kardeş, anneden kardeş, anne ve babadan kardeş, fark etmez.
أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ
EaV BaNIy EiPVAvNıHınNa (EaV FaGLi EaFGAvLiHinNa)
“Veya ehlerinin ibnleri”
Usul ve füru arasında değişmez mahremiyet olduğu gibi kardeşler arasında da değişmez mahremiyet vardır. Onların çocukları arasında da, dolayısıyla amca ve teyzeler arasında da, onların kocaları arasında da sıhri akrabalık vardır.
Usul, füru' usulün kardeşleri, kardeşlerin füruu arasında değişmez mahremiyet vardır. Eşlerin usul ve füruu arasında da bu mahremiyet mevcuttur. Kardeş ve kardeş çocukları arasında mahremiyet evlilik devam ettiği takdirde mevcuttur. Ölüm veya boşanma olduğu takdirde sıhri kardeşlerle (baldızlarla) evlenme caiz olduğu gibi onların çocukları ile de evlenmek caizdir.
Bundan dolayıdır ki bunlarda artık ba’llerden bahsetmemektedir.
أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ
EaV BaNIy EaPaVAvTiHınNa (EaV BaNIy EaFGAvLiHinNa)
“Veya ahavatının ibnlerine”
Akrabalık bakımından, mahremiyet bakımından kız ve erkekler arasında herhangi bir fark mevcut değildir. Kur’an bu ayette bunu da açıkça ifade etmektedir.
أَقِيمُوا الصَّلَاةَ dediğimizde bu kadınları da içerir, bunda ittifak vardır. إِخْوَة de normalde أَخَوَاة kelimesini de içerir. Bazen içermez.
İhtilaf burada, أَخ kelimesi erkek ve kadın arasında müşterek midir yoksa mecaz mıdır? Bu, usulde tartışılmıştır. Bunun sonucu müşterekse karine olan ona göre manalandırılır. Mecaz ise karine gerekir.
أَوْ نِسَائِهِنَّ
EaV NiSAvEiHınNa (EaV FiGAvLıHinNa)
“Veya nisalarına”
Burada أَوْ النِّسَاءَ denmesi gerekirken أَوْ نِسَائِهِنَّ denmiş. Yani kadınların, kadınların memelerini görmesi haram kılınmamıştır. Bütün kadınların değil de kendilerine ait olan kadınların. Aşiret kadınlarının veya semt kadınlarının şeklinde yorumlayabiliriz. Kadınlar kendi aralarında hamama gidebilirler ve çıplak olarak yıkanabilirler. Ancak burada “kadınlarının” demek suretiyle bir sınırlama getirilmiştir. Her evde banyo olduğu gibi her semtte yüzme havuzu olabilir. Kadınların ayrı erkeklerin ayrı olacak bu havuzlarda çıplak yüzülebilir. O zaman ancak kendi havuzlarında bu caizdir.
Buradaki أَوْ نِسَائِهِنَّ ifadesinde bir ayırım vardır. Bu ayırımın ne olduğunu bilmemekteyiz. İlerde semt kooperatifleri kurulduğu zaman kadınlar arasında dayanışma ortaya çıkacak, bunlar nisa teşkil edeceklerdir. Biz bu dayanışmayı aşiret arasında yeterli görüyoruz ama semt içinde de olabilir.
Bunu uygulamada çözmüş olacağız.
أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ
EaV MAv MaLaKaT EaYMAvNuHunNa (EaV MAv FaGaLaT EaYMAvNaHUnNa)
“Veya yeminlerinin malik olduklarına”
Burada kadınların sahip olduğu köleleri ifade etmektedir. Onlar arasında geçici olmayan akrabalık vardır. Dolayısıyla o erkeklerin yanında da kardeşlerinin yanında olduğu gibi açılabilirler.
Demek ki ayette sütkardeşlerden başka bütün akrabalıkları saymıştır. Sütkardeşi saymamıştır. Ama başka ayette وَأَخَوَاتُكُمْ مِنَ الرَّضَاعَةِ (Nisa, 4/23) diyerek sütkardeşi de kardeş saymıştır. Yani أَخ kelimesi yalnız nesep kardeşini değil sütkardeşini de kardeş olarak ifade etmektedir.
Sütün insan genlerinde değişiklik yaptığı Hocaoğlu’nun makalesinde anlatılmıştır. Burada ondan bahsetmesi o sütkardeşlerin de nesep kardeşleri kadar yakın olduklarına işaret etmektedir.
أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُولِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ
EaVi elTAvBıGIyNa ĞaYRa EüLi elEiRBaTi MiNa erRiCaVLı (EaVi eLFAvGıLıNa FaGLA EuLıy eLFiGAvLı)
“Veya ricalden uli irbenin gayrı olan tâbiler”
إِرْبَة araç demektir. Türkçede kullanılmamaktadır. أُرْبِيَّة kalça (uyluk) demektir. Sonra bütün organlar için kullanılmıştır. Sonra da araç anlamında kullanılmıştır. Araba kelimesi buradan gelmektedir.
ء gücü, ر tekrarı, ب geçişi ifade eder.
رِجَال ergin erkeklerdir. Avcılık yapan savaşan kimselerdir. “Nisa” kavraında ise kadın olsun erkek olsun savaşamayan ve çadırlarda kalan kimselerdir. الرِّجَالِ cins için olur. İrbeli olan adamlar denmektedir. İrbe marife olduğu için burada kastedilen irbe erkeklerin cinsi organlarıdır. O halde غَيْرِ أُولِي الْإِرْبَةِ’den kasıt hadım olan kimselerdir. Bu bir operasyonla olmuş olur yahut hilkatten olmuş olur. Marife olarak geldiğine göre bu bir kurumdur. Biz bunu şöyle yorumluyoruz. Fuhuş yapan erkeklerle kadınlar köleleştirilir. Kadınlar evlerinde hapsedilir yani zorunlu çalışma yerlerinde ikamet ettirilir. Erkekler ise hadım yapılır. Recim cezası yerine hadım cezasını öngörüyoruz. Kol kesilmesindeki illeti aynen kabul ediyorum. Çaldığı için kol kesilir. Zina yaptığı için uzuv kesilir. Bütün hadimler değil de tabiinler olarak sınırlandırılmış bulunmaktadır.
Peki, buradaki tabiinler kurallı çoğul olduğuna göre bunlar kimlerdir?
İnsanlar aile dışında yaşayamazlar. Herkesin bir ailesinin olması gerekir. Huzurevleri ve yetim evlerini Kur’an teşri etmiyor, ailelerin ferdi yapıyor. Aile anne babadan, büyükanne büyükbabalardan, çocuklar ve torunlardan oluşur. Evleninceye kadar aile içinde kalırlar. Bunun dışında aileleri olmayan kimseler de yakınlarının ailelerine katılırlar. Bunları yanlarında bulunduranlara maddi destek yapılır. Bunlara tabiin denmektedir. Aile içinde yaşayan köle de olmayan aile fertleri tabiinlerdir. İşte bu erkeklerden hadım olanlara da ziynetlerini göstermek helaldir.
أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ
EaVı eLOıFLı elLaÜIyNa LaM YaJHaRUv GaLay GaVRAvTı eLNıSAvEi (EaVi eLFıGLı elLaÜIyNa LaM YaFGaLuv GaLAy FaGLAvTı eLFıGALı)
“Veya nisanın avratını zuhur etmeyen tıfıllara”
لَمْ يَبْلُغُوا denmiyor da لَمْ يَظْهَرُوا deniyor. On yaşına kadar olan çocuklar anlaşılmaktadır. عَوْرَاتِ kelimesini kullanmaktadır. عَوْرَة ölçmek için kullanılan boş kaptır. Türkçedeki “ayar” (عِيَار) kelimesi buradan gelir.
ع etkiyi, و beraberliği, ر ise sürekliliği ifade eder.
عَوْرَة şaşırmak sonra utanç anlamına gelmiştir.
Gülmek, ağlamak, utanmak insana has melekelerdendir. Hayvanlarda utanma yoktur. Âdem yasak ağaçtan yiyinceye kadar utanma yoktu. Yasak ağaçtan yiyince tüyleri döküldü ve çıplaklaştılar. O zaman utanma ortaya çıktı. Erkek olsun kadın olsun cinsi uzuvları göstermekten insanlar utanır oldular.
Kur’an’da utanma اِسْتِحْيَاء olarak geçmektedir. Burada ise عَوْرَات olarak geçmektedir. Çatısı açık anlamındadır.
عِيَار ölçmek için kullanılan kaptır, boştur, ağzı açıktır. Çatısız tavan da avrettir. Görülmesi istenmeyen uzuvlar da avrettir. Yatak odaları avrettir. Belli saatler de avrettir. Böylece bir evde yaşayanların tamamı sayılmış bulunmaktadır.
وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ
Va LAv YaWRıBaNa BiEaRCuLıHınNa LiYuGLaMa MAv YuPFIyNa MıN ZIyNaTıHınNa (Va LAv YafGıLNa BiEaFGuLiHinNa LıYuGLaMa MAv YuPFIyNa MiN ZiYNaTıHınNa)
“Ve ziynetlerinden ihfa ettikleri ilmedilsin diye ricillerini darb etmesinler”
İhfa edilen ibda edilmemelidir.
Ayakları darb etmek kırıta kırıta gezmek manasında örtülü yerlerin açılıp kapanması anlamında kullanılmıştır. Bir uzuv açık olursa tahrik etmez. Kapalı olursa tahrik etmez. Ama açılıp kapanma hareketliliği cinsi tahrik yapar. Burada haram edilen bu husustur. إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا ifadesindeki hikmet de budur. Bütün kadınların uzuvları açık olursa cinsi tahrik yapmaz ama bazı kadınlar örtülü olduğunda bir kısım kadınların o uzuvlarını örtmemeleri cinsi tahrik yapar.
Tesettürün hükümleri böyle ortaya konmaktadır.
Şimdi buna göre mümin kadınlar kendilerine bir kıyafet belirlemelidirler. Tesettür ayeti gelince öyle yaptılar. Bütün mümineler ülkede o kıyafetle dolaşmalıdırlar. Bütün müminelerin sıkıntısız bunu yapabilmesi için bu kıyafet sıkıcı kapalı bir giysi olmamalıdır. Başın ille örtülü olması gerekmez. Yalnız kadınla erkek ayrılmalıdır. Kadınlar kadın olarak kalmalıdırlar.
Buraya varabilmek için yüz lojmanlı apartmanlar oluşturacağız. Aynı apartmanda oturanlar kendileri kendilerine bir tesettür stili koyacaklardır. Zamanla apartmanların başarısı ile o stil insanlığa kadar yayılabilir.
لِيُعْلَمَ denmiş olmasına, ‘altın veya başka eşyalar bildirmesinler’ şeklinde mana vermişlerdir. Bu manayı bugün vermiyoruz. Böyle bir ziynet mevcut değildir.
Neden gizlesinler ki…
وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا
Va TUvBYv EiLay elLAvHı CAMIyGan (Va TuFGıLUv eiLa elLAvHı FaGIyLan)
“Ve Allah’a cemian tevbe edin”
Ayetlerde kadınlar ve erkekler ayrı ayrı zikredilmiş ona göre hükümler konmuştur. Şimdi kadın erkek ayırımı yapılmadan ortak hüküm konmaktadır. Allah’a dönünüz diyor yani Kur’an’ın hükümlerine dönünüz diyor. Aile müessesesini zedeleyici adetlerinizden ve modalarınızdan vazgeçiniz diyor.
Evet, bizim semtimizin her şeyi Kur’an’a göre düzenlenmiş olmalıdır. Düğünler, nişanlar, boşanmalar, toplantılar ve kıyafetler şeriat hükümlerine göre olmalıdır. Bu, baskı ile değil, zorlama ile değil, evleri ayırmak suretiyle olur.
Burada أَجْمَعِينَ demiyor, جَمِيعًا diyor. Yani her fert kendisi tevbe edecektir. Öyle dönecektir. Kur’an apartmanına kişiler kendileri gelmelidir. Biz onları doldurmamalıyız. Hem de bilerek ve görerek gelmelidirler.
İzmir Akevler’de en büyük yanılgımız bu olmuştur. Bunlar mümindir diye bize ortak oldular, baştan desteklediler. Ama bir araya gelince her cemaat bizi kendi cemaatine benzetmek istedi. Benzetemeyince bizimle savaşa girişti. Yenemeyince de terk ettiler.
Şimdi yüz lojmanlı işyeri apartmanları yapacağız. Önce ortaklar kendileri yerleşecek. Belki onuncu apartmanı biz kuracağız, sonra diğer dokuz apartman sahiplerinden insanları çağıracağız.
أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ
EyYuHay eLMUeMıNUvNa (EayYuHay eLMuFGIyLUvNa)
“Ey müminler”
Kime hitap ediyor?
Bu seminerleri okuyanlara hitap ediyor.
“Ey müminler” diyor, “Ey müminler ve mümineler” demiyor. Çünkü الْمُؤْمِنُونَ içinde mümineler de vardır. Bu, kurallı erkek ve dişi çoğulların kadın ve erkek topluluklar değil örgütler ve cemaatler olduğu hakkındaki savımızın açık delilidir. Tövbeye davet ettiği kimseler müminlerdir. O halde günah işleyen müminlerdir. Yani biziz yani bu seminerleri takip edenlerdir. Bize yüz lojmanlı işyeri apartmanına taşınmamız emrediliyor. Önce içtihatlar yapacağız. Kur’an düzeni içinde yaşamak isteyip başını örtmeyen hanımların da yüz lojmanlı işyeri apartmanına taşınıp başlarını örtmelerini istemektedir.
لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (31)
LaGalLaKuM TuFLiXUvNa (LaGalLAKuM TuFGıLUvNa)
“İflah edersiniz diye.”
Bize diyor…
Bize diyor ki; siz eğer yüz lojmanlı işyeri apartmanı yaparsanız ve orada toplanırsanız siz refaha ereceksiniz, ekonomik yapınız ve sosyal yaşamınız düzelecek, başkaları size gıpta edecek. Böylece zamanla onlar da Kur’an düzenine gireceklerdir.
Şeriat düzeni dışındaki bütün düzenler maişeten denka (مَعِيشَةً ضَنْكًا) ile yaşarlar.
YORUM
Bu seminerlerde bir şeyde ısrar edilmektedir.
Dinde (ilim, ahlak, iktisat ve siyasette) zorlama yoktur. Kişi kendi yolunu kendisi seçer. Bunun başlatılabilmesi için kişilerin özgürce davranabilmeleri gerekir. Baskı ile Kur’an düzeni kurulmaz. Kur’an düzeni göstererek ve inandırarak kurulur.
Kendi yüz lojmanlı işyeri apartmanımızı yapmadan ehlibeytimizi bile İslam’ı yaşamaya zorlayamayız. Biz apartmanları yapacağız. Herkes bize kendi isteği ile gelecek. Maddi zorluklar ve ihtiyaçlar bize gelmelerine zorlamayacak.
Canlılarda bir özellik vardır. Bölünürler, birden yarıya küçülürler, sonra yavaş yavaş büyürler. Kendileri için takdir edilmiş büyüklüğü aldıktan sonra büyüme durur. Ama canlı duramaz, sürekli büyümek zorundadır. Bölünür, yarıya küçülür ve çoğalır.
Adil Düzen yüz lojmanlı apartmanlarda gelişecektir.
Bu ayetler orada uygulanacaktır.
Yüz lojmanlı işyeri apartmanını yaptığımızda ikinci dev sorunla karşılaşacağız. Bu da oranın statüsünü hazırlamaktır. Taşınanlar kendileri hazırlayacaklardır. Karar şekillerini o zamana kadar oturtamazsak o siteyi kuramayız.
Öz Türkçe ile:
“Ve inanmış kadınlara söyle. Bakışlarını indirsinler, özel yerlerini saklasınlar, ondan açık olanın dışındaki güzelliklerini göstermesinler, göğüslerine örtüler koysunlar, güzelliklerini kocaları veya ataları veya kocalarının ataları veya oğulları veya kocalarının oğulları veya erkek kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları veya kadınları veya sağ ellerinde olanlar veya erkeklerden araçları olmayan uymuş olanlar veya kadınların kapalı yerlerini kavramamış olan çocuklar dışında olan kimselere göstermesinler ve güzelliklerinden gizledikleri görünsün diye ayaklarını kırıta kırıta atmasınlar. Ey inanmış olanlar başarırsınız diye birlikte Allah’a dönün.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve mü’minata kavl et, basarlarından ğaddetsinler, ferclerini hıfz etsinler, ondan zahir olanın dışında ziynetlerini ibda etmesinler, himarlarını ceyblerine darb etsinler, ziynetlerini ba’lleri veya ebleri veya ba’llerinin ebleri veya ibnleri veya ba’llerinin ibnleri veya ehileri veya ehilerinin ibnleri veya uhtlerinin ibnleri veya nisaları veya eymanalrının mailk oldukları veya ricaldan gayrı ulu-l irbe tabi’ olana veya nisanın avratına zuhur etmemiş tıfıldan başka ibda etmesinler ve ziynetlerinden ihfa ettikleri ilmedilsin diye ricllerini darb etmesinler. Ey müminler iflah olursunuz diye cemian Allah’a tevbe edin.”
VaQuL Li eLMuEMiNAvTı YaĞWuWNa MiN EaBÖARıHinNa Va YaXFaJNa FuRUvCaHunNa Va LAv YuBDIyNa ZIyNaTaHunNa EilLAv MAv JaHaRa MiNHAv Va LiYaWRiBNa BiPuMuRiHinNa GaLAy CuYUvBiHinNa Va LAv YuBDIyNa ZıYNaTaHunNa EilLAv LiBuGUvLaTıHınNa EaV EAvBAvEiHinNa EaV EAvBAvEi BuGUvLaTıHınNa Eav EaBNAvEiHinNa EaV EaBNAvEi BuGUvLaTiHinNa EaV EiPVANıHınNa EaV BaNIy EiPVANıHınNa EaV BaNIy EaPaVAvTiHınNa EaV NiSAEiHınNa EaV MAv MaLaKaT EaYMAvNUHunNa EaVi elTAvBıGIyNa ĞaYRa EüLi lK EiRBaTi MiNa erRiCaVLı EaVı elOıFLı elLaÜIyNa LaM YaJHaRUv GaLay GaVRAvTı eLNıSAvEi VaLAY YaWRıBaNa BiEaRCuLıHınNa LiYuGLaMa MAv YuPFIyNa MıN ZIyNaTıHınNa Va TUvBYv EiLay elLAvHı CAMIyGan EayYuHa eLMuEMiNUvNa LaGalLaKuM TuFLıXUvNa
وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُولِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (31)