NUR SÛRESİ- 5. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
إِنَّ الَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ (23) يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (24) يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ (25)الْخَبِيثَاتُ لِلْخَبِيثِينَ وَالْخَبِيثُونَ لِلْخَبِيثَاتِ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ أُولَئِكَ مُبَرَّءُونَ مِمَّا يَقُولُونَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ (26)
***
إِنَّ الَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ
EinNa elLaÜIyNa YaRMUvNa elMuXÖaNAvTı (EinNa elLaÜIyNa YaFGaLUvNa eLMuFGUvLAvTı)
“Muhsenata remy eden kimseler”
“Remyedenler” marifedir. “Remy” de marifedir. Zina isnadıdır. الَّذِيdeğil de الَّذِينَgelmesinden kastedilen örgüttür, suç örgütü söz konusudur.
Bir kimse birisine veya ikisine zina ettiğini söylese, bu da gizli kamera ile tespit edilse, bu kimseye ceza verilmez. Tam tersine bunu tespit eden kimse suçlu olmuş olur ve o cezalandırılır. İftira suçu örgüt şeklinde olmalıdır. Örnek olarak bir gazetede veya bir televizyonda veya bir mitingde söylendiği zaman suç örgütü suçu olur.
Burada bir sorun daha ortaya çıkmaktadır. Ortada suç isnadı yaygınlaştı. Kimden kanıt getirmesini isteyeceğiz? O zaman kasameye başvurulur. Herkes kimden duyduğunu, kime söylediğini beyan eder. Sonunda soruşturmacılar ilk söyleyeni bulurlar. O dört şehidi görmek zorundadır. Bunlar üç kişi olur. Herkesin şehit getirmesi söz konusu olmadığına göre en az çoğul olan üç kimseden şehit getirmesi istenir. Herhangi birini getirirse artık iftira cezası sakıt olmaz. Yoksa üç kişiye uygulanır. Bu içtihatla on kimse de olabilir. Kurallı çoğul ondan başlar. O zaman Cuma’nın geçerli olması için on kişi gerekir.
Fıkıh Usulü bunları inceler.
مُحْصَنَاتKur’an’da kurallı çoğul olarak geçmektedir. Kur’an’da bu kök için erkeklerin nekre olarak kurallı çoğulu vardır. مُحْصِنِينَ deniyor. اَلْمُحْصِنِينَ yoktur. الَّتِي أَحْصَنَتْvar. Sürü şeklindeki beraberliktir. Bir araya gelince birlik olup kitle ortaya çıkar. Bunda da kişilik belirtileri vardır. الـمُفْعِلِينَ kalıbı ise geçici terör örgütlü toplulukları ifade ederler. الَّذِينَفَعَلُواise süresiz toplulukları ifade eder.
Burada الَّذِينَأَحْصَنُواdemeyip الْمُحْصَنَاتِ demek, başkalarını şüphelendirecek bir davranışta bulunmayanlar demektir. Seyahate çıkanlar birlikte seyahate çıkarlar. Tenha yerlerde dolaşırken de birlikte hareket ederler.
الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ
eLĞAvFıLAvTı eLMuEMiNAvTı (elFAvGıLAvTı eLMuFGıLAvTı)
“Mümin gafiller”
الْمُؤْمِنَاتِ burada sıfattır. الَّذِينَآمَنُوا’daki müminler değil de birbirinin iffetini korumada anlaşmış olanlar anlamındadır. İffetli kadınlar birbirlerini korurlar.
“Mümin” kelimesinin manasını biliyoruz. Güven altına alan demektir. بِHarfi ceri ile gelince de ona dayanarak güven altına alan demektir. Burada الْغَافِلَاتِkelimesi ile geçmektedir. Kur’an’da bir defa geçer. Kur’an gelmeden önce sen gafillerdendin denmektedir.
İnsan beyni düşünerek doğruları bulma kabiliyetindedir. Kur’an insan beyninin kabullenmeyeceği hiçbir şeyi bildirmez. Sadece gaflet içinde olan insanı gafletten uyandırır. Onun için aynı zamanda hatırlama manasında adı zikrdir.
غفل kökü غفر kökünden dönüşmüştür, kazmak anlamındadır. Bir şeye dalıp diğer şeyi ihmal etmektir.
Kur’an’da غفل35, حور 13 defa geçer. Toplam 48 (24*3) eder.
غ değişmeyi, فkopmadan ayrılmayı, ر tekrarı ifade eder.
غُفْل çıplak alan (işlenmemiş arazi) demektir, damgalanmamış hayvan demektir. Yani belirsizlik anlamına geldiği gibi kalbin gafleti demek harekete geçmemiş beyin anlamındadır.
Bir kimse bir işi yapmak ister ama onu yapmaz. Fiilen o işi yapmamıştır ama kalben o işi yapmıştır. Kadın evlilik dışı ilişkiyi aklından bile geçirmez, hep evlenmeyi hayal eder. İşte bu muhsinin vasfıdır. Sermaye Marks’ın önerileri ile insanları serbest ilişkiye zorlamıştır. Kur’an ise insanlığı evliliğe zorlamaktadır.
Bundan önceki ayetlerde ispat edilmeyen bir zina isnadı hukuken yanlış sayılır yalan sayılır denmişti. Bu dünyada dört şehit getiremediği takdirde seksen sopa vurulur. Ama eğer zina yapmışsa ve kişi de bunu söylediği için seksen sopa yemişse, bu, bu dünyanın hükmüdür. Gerçeği söylediği için ahirette sorumlu olmaz. Ama zina yapmadığı halde zina yaptı diye iftira eden kimse ise asıl hesabı ahirette verecektir. Bunlar dünyada cezalarını çekmekle kalmayacaklar, ahirette de tecziye edileceklerdir. Dünyadaki ceza onları ahiret azabından kurtaramayacaktır. Bu ayet bunu anlatmaktadır.
لُعِنُوا
LuGiNUv (FuGıLUv)
“Lanet olundular”
“Lanet olunmak” demek dışlanmak demektir. Yani bunlar ispat edemedikleri için dünyada da ahirette de cezalanacaklardır.
Cehennemde lanet olunmak ne demektir?
Nasıl dünya hapishanelerinde tecrit cezaları varsa, cehennemde ağır suç işleyenler böyle tecrit edilip ağır ceza çektirileceklerdir. Dünyada zina edenlere ağır ceza vardır. Ahirette ise iftira cezası zinadan da ağırdır. Bunun anlamı şudur ki iffetli bir kadına iftira etmek zina yapmaktan daha ağır günahtır.
فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ
Fiy eLDuNYAy Va eLEAvPıRaTi (Fiy eLFuGLAv Va eLFAvGıLaTi)
“Dünya ve ahirette”
Bozuk bir düzende kötü işler yapanlar dünyada cezalanırlar, ahirette cezalanmazlar. Çağımızda rüşvet verip işini yapanlar bu dünyada cezalanırlar. Devletleri yıkılır ve çöken çatının altında suçsuzlar da kalır. Bazı fiiller vardır ki bu dünyada cezaları yoktur. İspat edilemeyen suçlar böyledir. Bazı suçlar vardır ki hem dünyada cezalanırlar hem ahirette cezalanırlar. Fuhşu işa’a edenlerin (yayanların) cezaları böyle olduğu gibi iftira suçu da böyledir. Böyle suçları Kur’an dünya ve ahiretle ifade etmektedir.
وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ (23)
Va LaHuM GaÜAvBun GaJIyMun (Va LaHuM FaGAvLun FaGIyLun)
“Ve onlar için azim azab vardır.”
Dünyada ve ahirette birleştirilmiş tek azap olmuştur. Gerçekten iffetli kimselere iftira edenler dünya ve ahirette cezalandırılacaklardır. Bununla beraber dünyadaki cezalar tenzil edilecektir. Dünyadaki seksen sopa verileceği için daha ağır cezanın kalan kısmı orada çektirilecektir. Azap (عَذَابٌ) nekre gelmiştir. Dünyadaki cezalar belirlidir. Kol kesilecekse ya kesilir ya kesilmez, ahiretteki azab ise suçla orantılı olacaktır. Hafifletici sebepler cezanın tenzilatına sebep olduğu gibi ağırlaştırıcı sebepler de cezanın ağırlaşmasına sebep olur.
Bugünkü Türk Ceza Kanunlarında hâkime takdir yetkisi verilmiştir. Kur’an’da hakemin böyle takdir hakkı yoktur, cezaları artırıp eksiltemez. Soruşturmacılar çaldı derlerse kolu kesilir, soruşturmacılar aldı derlerse ağır tazminata mahkûm edilir.
Kur’an’da azabın sıfatları sayılmıştır; azim, elim şedit, galiz. Ceza hukukunda ve kısas hukukunda bunlar tefrik edileceklerdir. Hükümler ona göre verilecektir.
Bunları tam yapabilmemiz için Ruhu’l-Kur’an’ı kullanmayı öğrenmeliyiz. Ruhu’l-Kur’an’a bir kullanma talimatı eklemeliyiz. Ruhu’l-Kur’an üzerinde çalışma yapabilmemiz için en az 20 kadar bilgisayarcı istihdam edilmelidir. Bunları finanse edebilmemiz için yüz lojmanlı işyeri apartmanları inşaat ortaklığını kurmamız gerekmektedir.
Yalova’daki 24 daireli inşaattan sonra yüz lojmanlı işyeri apartman inşaatına geçmemiz için engel kalmaz. Akevler yavaş çalışıyor ama adım adım ilerliyor. Sabırla çalışmalarımızı sürdürmemiz gerekir.
Şimdi Ruh’ul Kur’an programında عذب köküne bastığım zaman o kökten olanlar geliyor. Başka kök eklemek için iki defa basmak gerekiyor. Oysa عذبköküne basıp bir de Ctrl شددdediğim zaman ikisinin birlikte geçtiği grupgelmelidir.Bununla beraber عَذَابٌ kelimesine bastığım zaman tüm geçen ayetler gelmelidir, teker teker basmama gerek kalmamalıdır. Biri geldiği zaman diğeri gitmelidir.
Sıfatlar, isimler, tamlamalar, mübtedalar, failler gelmelidir. Bunları kullanabilmek için gerekli bilgiyi bulabilmeliyim. (Bunların hepsi Ruhu-l Kuran’da mevcuttur. Lütfi Hocaoğlu)
İşte o zaman “azab” kelimesinin çeşitli manalarını öğrenebilir, ceza ve kısas sınırlarını belirleyebiliriz.
YORUM
Kur’an’da haramlar ve helaller vardır. Bunları cezalandırma yetkisi yöneticilere verilmemiştir, hakemlere verilmemiştir. Bunları devlet korumaz. Yani haram şeylerden doğan borç ve alacakları devlet korumaz. Bunun için hukukta bunlar da bilinmelidir. Bu fiilleri işleyenler de sicile geçirilir, kaydedilir; ilmi, mesleki, ahlaki ve siyasi dereceleri tespit edilirken bunlar değerlendirilir.
Emredilenler ve nehy edilenler vardır. Bunların dünyada hükümleri konmuştur. Her bucak kendi ceza hukukunu kendisi oluşturur. Yasakları koyabilir. Bu yasaklar istişari kararlarla konabilir. Yargı denetimi vardır. Esas ölçüt caydırıcılıktır. Bunlara tazir cezaları denmektedir. Eğer bucağın sakini rıza gösterirse bu ceza uygulanır. Bucağı terk ederse bu cezalar uygulanmaz. İlin de kendi cezaları vardır. İli terk edene de o ceza uygulanmaz. Ülkenin de böyle cezaları vardır, o ülkeyi terk edene bu cezalar uygulanmaz. Bazı cezalar vardır ki, nereye giderse gitsin, interpol aracılığı ile o suçlar cezalandırılır. Hangi fillerin suç olduğunu Kur’an’a göre istihraç etmemiz için azab gibi ricz gibi kelimelerin tanımlarını yapmamız gerekecektir.
Tazir cezaları yanında kefaret cezaları vardır. Tazir cezaları hakemlerce verilir. Kefaret cezalarını ise kişiler kendi kendisine verir. Yöneticilerin ceza verme yetkileri yoktur. Sadece yöneticilerin yaptığı fiillerden dolayı onlara kısas uygulanmaz, diyete dönüşür.
Kefaret cezalarını kişiler kendi kendilerine verirler ve uygularlar. Köle azat ederler, fakirleri doyururlar veya giydirirler, oruç tutarlar. Başkanların bir de dışlama cezaları verme yetkileri vardır. Kimse onlarla konuşmaz.
Öz Türkçe ile:
“İnanmış, ilgisiz, karıları dilleyenler (taşlayanlar), beride ve ötede dışlandılar ve onlara kocaman tadış vardır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Mü’minat, gafilat, muhsenata remy edenler dünyada ve ahirette lanet olundular ve onlara azim azap vardır.”
EinNa elLaÜIyNa YaRMUvNa eLmuXÖaNAvTi eLĞAvFiLAvTi eLMuEMiNAvTı LuGıNUv Fi eLDüNYAv Va eLEAvPiRaTi Va LaHuM GaÜAvBun GaJIyMun
اِنَّ الَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ(23)
***
يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ
YaVMa TaŞHaDu GaLaYHiM EaLSiNaTuHuM (FaGLa TaFGaLu GaLaYHiM EaFGıLaTuHuM)
“Lisanlarının aleyhlerine şehadet ettiği yevm”
يَوْمَ ve sonrasındaki cümle عَذَابٌعَظِيمٌifadesinin zarfıdır. Onlar için ahirette azim azab vardır. Dünyada ve ahirette lanet olunurlar, ayrıca onlara ahirette azim azap vardır. يَوْمَ ondan sonra gelen cümleye muzaftır.
Bu ayeti tam kavrayabilmek için dört ve beş boyutlu uzayı kavramamız gerekmektedir.
Bir düzlemde bir noktadan birbirine dik iki doğru çıkılabilir, bir üçüncü çıkılamaz.
Üç boyutluda iki noktadan üç dikme çıkılabilir, bir dördüncü çıkılamaz.
Demek ki dört boyutlu uzayda bir noktadan dört dikme çıkılabilir, beşincisi çıkılamaz.
Beş boyutlu uzayda bir noktadan beş dikme çıkılabilir, altıncısı çıkılamaz.
Böylece çok boyutlu uzayı kolayca tanımlayabiliriz.
Bir noktadan kaç dikme çıkılabiliyorsa o uzay o kadar boyutludur.
İki boyutlu uzayda tek düzlem vardır. Üç boyutlu uzayda üç düzlem bir noktada kesişir. Dört boyutlu uzayda bir noktada kaç düzlem kesişir? Dört dikme vardır. AB AC AD, BC BD CD kadar düzlem olabilir, bu da 6’dır. Beş boyutlu uzayda ise AB AC AD AE BC BD BE CD CE DE 10 düzlem birleşir.
Düzlem sayısı = C(n;2) şeklinde hesaplanır.
Dört boyutlu uzayda kaç küp vardır? 2 küp karşıya konulur. Yüzeyler birleştiriliyor birer küp oluyor, 6 yüzey olduğuna göre 8 küp vardır.
Beş boyutlu uzayda kaç dörtlü küp var? 2 karşı karşıya konuyor, her küpten bir dörtlü ekleniyor. 8 küp vardır.10 küp eder.
Önce geometri olarak üç boyutlu uzayı ne kadar biliyorsak dört ve beş boyutlu uzayı da o kadar matematikte biliyoruz.
Gerçekten bunlar vardır. Hareket etmek için bir üst boyutlu uzaya ihtiyaç vardır. Üç boyutlu uzayda hareket var. Öyleyse dört boyutlu uzay vardır. Hareketlerin alternatifi varsa o zaman beş boyutlu uzaya gerek vardır. İrademizi kullanıyor ve istediğimiz hareketleri yaptırabiliyoruz. O halde beş boyutlu uzay vardır.
Şimdi o günde yani kıyamet günü insanın dili şehadet edecek. Çünkü benim konuşmalarımın hiçbirisi yok olmamıştır. Filme çekilmiş hareketler nasıl sonra seyredilebiliyorsa benim hareketlerim de hep filme çekiliyor. Filmden farklı düzlemler şeklinde değil de heykeller şeklinde filme çekilmektedir. Benim dilim geçmişteki bütün saniyeleri ile dizilmiş heykeller olarak duruyor. Nasıl yolu görebiliyorsam, dört boyutlu uzayda sesi de uzay boyutuna göre duyabileceğim. “Ahmet” dediğim zaman şimdi önce A sonra H sonra M sonra E sonra da T olarak sıra ile duyuyorum. Oysa o gün dört beş sesi birden duyabileceğim. Buna çift boyutlu zaman diyoruz.
Ahiret hayatını iki şekilde düşünebiliriz. Dört boyut mekân ve bir boyut zaman olarak yahut üç boyut mekân iki boyut zaman olarak düşünebiliriz. Bu ayet bize üç boyut iki boyut zaman olacak hayatı anlatmaktadır. Yani zamanın bir boyutunda yaşayacağız, bir boyutunda geçmişimizi algılayacağız. Dilin geçmişteki bütün hareketlerini göreceğiz.
وَأَيْدِيهِمْ
Va EaYDIyHiM (Va EaFGuLuHuM)
“Ve yedleri”
Elleri de. Çünkü bütün yanlarını birden göreceğiz. Şimdi pazar günü kahvaltıyı bu pazar göremiyorum. Hâlbuki orada geçmiş pazarları aynı anda göreceğiz.
وَأَرْجُلُهُمْ
Va EaRCuLuHuM (Va EaFGuLuHuM)
“Ve ricleri”
Ayakları da. Dün İstanbul’da idim. Şimdi buradayım, Yalova’dayım. İkisini birden göremiyorum, iki yerde bulunamıyorum. Oysa dört boyutlu uzayda dünkü İstanbul ile bugünkü Yalova’yı birlikte seyredebilirim.
بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (24)
BiMAv KAvNUu YaGMaLUvNa (BiMAv FaGaLUv YaFGaLUvNa)
“Amel ettiklerini.”
İftira etmeyi de amel olarak zikrediyor. Oysa iftira bir kabuldür. Başkasına yapılan bir şey değildir. Burada bahsedilen iftira kişisel iftira değil örgütsel iftiradır. Para karşılığı tertipte yer almadır. Bunun için بِمَايَعْمَلُونَdemiyor. بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَdeniyor. Bugünkü şantajları anlatmaktadır.
YORUM
Bir taraftan ispat edemeyenlerin hükmen iftiraları değil de gerçek iftira yapanların ahiret azabını anlatırken, bize ahiret hayatı hakkında da bilgi vermekte, Kâinatın varlığını da tanıtmaktadır. Kâinatın dört ve beş boyutlu yapısını bildirdikten sonra artık sağlam ve güven içinde oturabiliyoruz. Dün ahireti ispat etmek zordu. Bugün ebedi yokluğu ispat etmek imkânsızdır. Yüz milyarlarca galaksi var. Her galakside de yüz milyarlarca güneş var, gezegen var. ‘Kâinatta biz varız başka kimse yok’ demek ne derece akla uygun değilse, ‘öldükten sonra hayat yoktur’ demek de o derece akla uygun değildir.
Kısa zamanda bu dünyada bazı kurallar akla yatkın olmayabilir ama ahireti kabul ettiğiniz zaman bu kuralların derin hikmetlerini anlar hale gelebilirsiniz.
Sistemi bütün olarak düşünmezseniz onun hikmetlerini anlamanız mümkün değildir.
Dünya ve ahirette lanet olunmaları ve azim azabla tazib edilmeleri ve bu azabın nekre olması, iftira eden kimselerin iftira derecelerine göre cezalanacaklarını ifade eder. Yani kadın ve erkeklerin buna göre davranmaları gerekmektedir. Karşı tarafı kuşkuya düşürecek davranışlarda da bulunulmamalıdır.
Öz Türkçe ile:
“… yaptıklarından dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının onlara tanıklık edeceği gün.”
Kur’an kelimeleri ile:
“… amel ettiklerinden dolayı lisanlarının, yedlerinin ve riclerinin aleyhlerine şehadet edeceği yevm.”
YaVMa TaŞHaDu GaLaYHiM EaLSiNaTuHuM Va EaYDIyHiM Va EaRCuLuHuM BiMAv KAvNUu YAGMaLUvNa
يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (24)
***
يَوْمَئِذٍ
YaVMaEiÜin (FaGLaEiÜin)
“O yevm”
Burada يَوْمَ kelimesinin muzafun ileyhi (tamlananı) hazfolmuş, onunu yerine إِذٍ gelmiştir, arada وَ harfi getirilmemiştir. Geçen ayetin açıklaması şeklindedir. يَوْمَ kelimesi tekrar edilmiştir. O güne vurgu yapılmıştır.
Kenan Evren’i on çalışma arkadaşımızla Marmaris’teki evinde ziyaret etmiştik. Bizi götüren arkadaşımız bizi ona ‘Adil Düzen çalışanları’ diye takdim etti. Kenan Evren birden irkildi, bunları niye getirdin de diyemedi, “Allah adil değil de bunlar mı adil olacaklar?” dedi! “Kimi sakat, kimi hasta, kimi fakir, kimi zengin; bu mu adalet?” dedi. Hemen cevap vermedim. Başka şeyler konuştuktan sonra, “Allah adildir. Ama adaleti bu dünyada tamamlamaz, adaleti ahirete tamamlar” dedim ve ekledim; “Biz ahirete inanıyoruz.”
“Biz de ahirete inanıyoruz” dedi.
Bu ayet o dediklerimi anlatmaktadır.
Allah diyor ki; hak olan din yalnız o zaman gerçekleşecektir. Din/düzen borç-alacak düzenidir, borç-alacak hesabıdır. Adil Düzen orada oluşacak. Bu dünyada gerçek adalet sağlanmayacak. Zina edeni gören doğru söylemiştir ama dört şehidi getiremediği için sopa yemiştir. Ahirette dört şehit gelmeyecek. Yazıcı melekler her şeyi kayda almışlardır. Her hareket yaşanmakta ve kaydedilmektedir. Meleklerin görevi onlara puan verip defterlere borç-alacak şeklinde geçirmektir.
يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ
YuVafFIyHiMu elLAvHu DIyNaHuMu (YuFagGiLuNa elLAvHu FiGLaHuMu)
“Allah dinlerini onlara tevfiye eder”
Yeni bir gerçeği ifade ettiği için atfetmemiştir, kemali infisal (tam ayrılık) vardır.
“Tevfiye etme” vefa göstermedir. Ahitleri ifa eden denmektedir. Ahirette Allah ahitlerini ifa edecektir. Herkesin hakkını eksiksiz verecektir. Gerçek adalet orada sağlanacaktır. Allah insanları önce serbest bırakmış, onlara imkânlar vermiş, istediğinizi yapın demiştir. Sonra yaptıklarına göre herkese hakkını vermiştir; zulüm yapanlara da hak ettiklerini vermiştir.
İnsanlara adil olmayı emretmiştir ama tam olarak adaleti sağlama gücünü ve iradesini vermemiştir. Birçok ücretler eksik olacak, birçok zulüm oluşacak ama bütün bunlar ahirette eksiksiz dengelenecek, kimsenin alacağı ve hesabı kalmayacaktır.
“Allah ifa edecektir” deniyor. Meleklerin bile bilmediği haklar Allah tarafından ortaya konacaktır. Dinin bugün bizim din olarak kullandığımız manada olmadığı burada anlaşılıyor.
الْحَقَّ
eLXaqQa( Eal FaGLa)
“Hak”
الْحَقَّ kelimesi دِينَهُمُ‘un sıfatıdır. “Hak” borç ve alacaktır. Lehine hak alacak, aleyhine hak da borçtur. “Din” de bu borç ve alacakları kaydeden muhasebedir, sözleşmeler ve sözleşmelerden doğan hakların kaydedilmesidir. Borcun eda edilmesini sağlayan düzendir.
Bu dünyada zahire göre hükmedilir.
Gerçek haklar ahirette belirlenecek ve herkesin hakkı ifa olunacaktır. O gün mahkûm olanların hiçbir şeyleri yoktur. Ellerindeki alınacak zulmettiklerine verilecek. Zulmedilenlere ve zulmedenlere haklarını Allah verecektir. Zulmedenlere de azab edecek ve öylece eğitecektir.
وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ
Va YaGLaMUvNa EanNa elLAvHa (Va YaFGaLUvNa EanNA elLAHa)
“Ve Allah’ın olduğunu ilmedecekler”
Bu dünyada zulme uğrayanlar; bu nasıl adalet, bu nasıl ilah, bize bu kadar zulmedildiği halde buna izin veriyor derler. İnanmışlar bile bazen dayanamaz hale geldiklerinde “Allah’ın nusreti ne zaman” derler. Ahiretteki o ince adaleti görünce “Allah doğru söylemiş ama biz anlayamamışız” diyecekler. Yani herkes yargılanmanın adil olduğunu bilecektir. İyiler de kötüler de gerçekleri göreceklerdir.
هُوَ الْحَقُّ
HuVa eLXaqQu (HuVa eLFaGLu)
“O’nun hak olduğunu”
Erdoğan hastanede idi. Genel Kurmay Başkanı ziyarete gitti. Görevliler kendisini içeri almak istemediler. "Burada devlet var, ben girerim." dedi. Başbakan devlet değildi, devlet başkanı değil hükümet başkanı idi.
Allah haktır. Çünkü O adaletin kendisidir. Allah demek adaleti dağıtan demektir.
الْمُبِينُ (25)
eLMuBIyNu (eLMuFGIyLu)
“Mübin”
Bu dünyada bazı kanunların adil olmadığını biliriz. Bazı hakemlerin de adil olmadığını biliriz. Ahirete vardığımızda ilahi kanunların adil olduğunu bileceğiz. Adil oldukları kendi varlıkları ile bildirilecektir.
YORUM
Hukukta en çok karşılaşılan husus tam adaletin sağlanmamasıdır. İspat edemeyen birçok hak sahipleri haklarını alamamaktadırlar. Topluluk insanların haklarını bulup tam olarak teslim edememektedir. Yazılan birçok kanunlar vardır ki uygularken adalet yerine zulüm yapılmaktadır. Yani kurallar her yerde adil olmamaktadır. Kuralsız hareket edince de dengeli düzen oluşamamaktadır. Adalet ile düzen arasındaki denge hassas noktadadır.
Kur’an bu sorunları nasıl çözmüştür?
Kurallar vardır. İçtihat ve icmalarla mevzuat oluşur, Sözleşmeleri yorumlamada niza çıkarsa yorumlayan uygular, yönetim veya yürütme ona karışmaz. Mağdur olanlar hakemlere giderler. Yargının adil olması için de yargı hakemlerden oluşmaktadır. Kendi düşen ağlamaz kabilinden, kendi seçtiği hakem kendisinin aleyhine karar vermişse onu da kendisi kabullenir. Hakem kararları uygulanır. Mağdur olanlar hakemlere karşı da dava açabilirler.
Yönetimin yargılama yetkisi yoktur. Yönetimin tutuklama yetkisi yoktur. Meclis de tutuklayamaz. Kanun makabline şamil değildir, gelecekteki uygulamalarda geçerlidir. Yorum yapmamış yeniden kanun koymuş olur, ondan sonraki olaylara uygulanır.
İdeal anayasa adaletle güvenliği dengede tutan anayasadır. Adil Düzen Anayasamızın bunu sağladığından eminiz. Bununla beraber eleştirenlerle tartışmaya her zaman hazırız.
Öz Türkçe ile:
“O gün gerçek alacakları Allah öder. Açık gerçeğin Allah olduğunu da bilirler.”
Kur’an kelimeleri ile:
“O yevm Allah onlara, hak olan dinlerini tevfiye eder ve Allah’ın mübin hakk olduğunu ilmederler.”
YaVMaEiÜin YuVaFIyHiMu elLAHu DİyNaHuMu eLXaqQa Va YaGLaMUvNa EaNNa elLAvHa HuVa eLXaqQu eLMuBIyNu
يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ (25)
***
الْخَبِيثَاتُ لِلْخَبِيثِينَ
eLPaBIyÇAvTu LieLPaBIyÇIyNa (eLFaGIyLATu LieLFaGIyLIyNa)
“Habisat habisler içindir”
Arapçada erkeklik dişilik vardır. Kadınlar dişi kabul edilirler. Aslında bu anlayış eksiktir. Yeryüzünde herkes çift yaratılmıştır. Çiftlerden biri erkek kabul edilir, diğeri dişi kabul edilir. Kişi erkek kabul edilir, gayri akil çoğullar dişi kabul edilir. جَاءَعَالِمٌdediğinizde gelen kadın olabilir. جَاءَتْرِجَالٌ diyebilirsin, oysa رِجَالٌifadesinin hepsi erkektir.
İkinci ayırım noktası kurallı ve kuralsız çoğullardır. Kurallı erkek çoğullar toplulukları ifade ederler, kurallı dişil çoğullar ise sistemi ifade ederler. Demek ki erkeklik dişilik alameti erkek ve kadın ayırımı gibi tekil çoğul ayırımında birlik ve sistemleri de ifade ederler. Her şey çift olduğuna göre kurallı dişil çoğullarda en az dört vardır.
Buradaki erkek çoğul toplulukları ifade eder, dişi çoğul da sistemleri ifade eder. İnsanlık “aşiret, kabile, şa’b, kavm ve insanlık” olarak toplulukları ifade etmektedir, bunlar eril çoğuldurlar. Buna karşılık “Beyt, Karye, Belde, Medine ve Mısr” da sistemdir, düzendir. Birlik değil örgüttür. Bunlar dişi çoğul ile ifade edilirler.
Baştan bu ayırımı yaptıktan sonra “Tayyib” ve “Habis” kelimelerini karşılaştırmamız gerekir. Bu ayette bu kelimeler tekrar edilmiştir.
خَبَث bozuk yemek demektir.
خ yıkılmayı, ب geçidi, kapının bulunduğu yeri, ث dağınıklığı ifade eder.
Kur’an’da خبث kökü 16, طيب kökü 50 defa geçer.
خَبِيثَة kelimesi Kur’an’da 2 defa geçer, biri şecerenin diğeri ise kelimenin vasfı olarak geçer. Kadının vasfı olarak hiçbir yerde طَيِّبَة geçmez.
أَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا أَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَبِيثَ مِنْهُ(2/267)
Burada طَيِّبَاتِ dişi kurallı çoğul olarak getirilmiş, “habis” ise müfret getirilmiştir, cins isim olarak zikredilmiştir, eşyanın vasfıdır.
مَا كَانَ اللَّهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى مَا أَنْتُمْ عَلَيْهِ حَتَّى يَمِيزَ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ(3/179)
Burada الْخَبِيثَ ve الطَّيِّبِ müfret getirilmiştir. Buradaki müminler ben müminim deyip müminlere katılanlardır. Habis olan münafık olanlardır, tayyib olan müslim müminlerdir.
وَلَا تَتَبَدَّلُوا الْخَبِيثَبِالطَّيِّبِ(4/2)
Burada kastedilen iyi insan kötü insan değil iyilik ve kötülüktür.
قُلْ لَا يَسْتَوِي الْخَبِيثُوَالطَّيِّبُ وَلَوْ أَعْجَبَكَ كَثْرَةُ الْخَبِيثِ(5/100)
Buradaki الْخَبِيثُve الطَّيِّبُerkek ve kadını içeren habis ve tayyibdir.
وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِإِذْنِ رَبِّهِ وَالَّذِيخَبُثَ لَا يَخْرُجُ إِلَّا نَكِدًا(7/58)
الطَّيِّبُ karşıtı الَّذِي خَبُثَ getirilmiştir. Çünkü yer habis değildir, o sırada habis olmuştur, ihya edilince tayyibe döner. Bundan dolayı da marife getirilmiştir.
يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَائِثَ(7/157)
Burada الطَّيِّبَاتِ kurallı çoğul getirilmiş, الْخَبَائِثَ ise kuralsız çoğul getirilmiştir. الطَّيِّبَاتِ besin sistemini ifade eder. الْخَبَائِثَ ise bozucudur, mikroplar benzeri organize oluşumlardır.
لِيَمِيزَ اللَّهُ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَيَجْعَلَ الْخَبِيثَ بَعْضَهُ عَلَى بَعْضٍ فَيَرْكُمَهُ جَمِيعًا فَيَجْعَلَهُ فِي جَهَنَّمَ(8/37)
Buradaki الْخَبِيثَ ve الطَّيِّبِ kadını da erkeği de içine almakta, hepsi cehenneme gönderilmektedir.
وَمَثَلُ كَلِمَةٍ خَبِيثَةٍ كَشَجَرَةٍ خَبِيثَةٍ اجْتُثَّتْ مِنْ فَوْقِ الْأَرْضِ مَا لَهَا مِنْ قَرَارٍ (14/26)
Burada “habis” olan kadın değil kelimedir.
وَلُوطًا آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَائِثَ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقِينَ (21/74)
Karye amel etmektedir yani düzende kötü işler olmaktadır.
Kötü düzen kötülere aittir. Kötü düzeni kötüler yaşatırlar. Burada لِ gelmiştir, عَلَى gelmemiştir. Kötü kimseler ancak kötü düzende yaşayabilirler. Düzenin kötü olması onların lehinedir. Düzgün düzenlerde kötüler yaşayamazlar, iyi düzen onların aleyhlerinedir.
وَالْخَبِيثُونَ لِلْخَبِيثَاتِ
Va eLPaBIyÇuNa LiLPaBiÇAvTı (Va eLFaGıLUvNa LieLFaGIyLAvTı)
“Ve habis olanlar habisat içindir”
Habis bir düzenin var olabilmesi için oranın halkı da habis olmalıdır. Rüşvet varsa halkı rüşvetçi olduğu için vardır, halk rüşvetçi olduğu için rüşvet vardır.
Düzen mi topluluk mu?
Kötü düzen kötü topluluğu oluşturur, kötü topluluk da kötü düzeni yaşatır.
Kötüler ile iyi düzen bir araya gelemez.
Matematikte kural vardır. + ile + nın çarpımı artıdır. - ile - nin çarpımı da artıdır. Artıyı eğer var olma gelişme anlamında anlarsak matematiğin bu kuralı burada anlatılmış olmaktadır.
- ile + nın çarpımı yahut + ile – nin çapımı eksidir yani faklı olanlar varlıklarını sürdürmezler.
Erbakan ile Gülen’in yaptıkları hata bu idi, onlar kötü düzende iyi işler yapacaklardı. Ahmet Tütüncü de aynı hatadadır, kötü düzende iyilik olmaz, iyi düzende de kötülük olmaz.
Ayet bunları ifade etmektedir.
Bunun anlamı nedir?
Kötü düzende iseniz iyi olmaya çalışmayacaksınız. Kendiniz o düzenin gereklerini yapacak ve yaşayacaksınız. Size kötü düzende iyi olmanız emredilmiyor. Size kötü düzeni iyi düzen ile değiştirmeniz emrediliyor.
Bir ev nasıl bir kenardan başlanarak temizlenirse, habis de bir kenardan başlanarak temizlenir. Onun için bir semt kooperatifini kurup orada temizliğe başlayacağız. Sonra adım adım tüm dünyayı temizleyeceğiz. Hicret emri budur. Bizim semt kooperatifimiz budur.
وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ
Va elOayYıBAvTu LieLOaYıBIyNa (Va eLFaGLiyYAvTu LieLFaGLiyYıNa )
“Ve tayyibat tayyibler içindir”
Habis düzeni önce zikretti, tayyib düzeni ve topluluğu sonraya aldı. Çünkü müminler bozuk düzeni düzeltmekle görevlidirler. İyi düzeni korumak Müslimlerin görevidir. Müminlerin görevi kötü düzeni iyi düzene çevirip iyi topluluğun oluşmasını sağlamaktır. Durum tespiti yaptı, kötü düzende iyi topluluk olmaz dedi ve şimdi iyi topluluklar için de aynı şeyleri tekrar etmektedir.
Tayyibat müminlerin lehine tayyibdir, tayyibat olmazsa tayyibler olmaz. İyi düzen sayesinde iyi olabilmektedirler. Düzen kötü olunca siz nasıl iyi olacaksınız?
Bütün çabalarımıza rağmen Yalova’da beş işçi arasında ortaklığı kuramadık. Kendi atölyemizde kendi işimizde işçilik yapalım diyoruz, onlar dışarıda yaşıyorlar. Maaşlarının azlığından şikâyetçidirler, yetmediğini söylüyorlar, zam yaptığımızda daha çok borçlanıyorlar. Nasılsa aylığımız gelecektir diye taksitle bir şeyler alıyorlar. Borçları var. Alacaklılar istemiyor ama alacaklılar çalıştığını duyuyor ve hepsi onun üzerine çullanıyor.
Buradan bizim öğrenmemiz gereken şudur. Kötü düzende kötülük yapanların kötülüklerine sabretmeliyiz. Düzenin düzelmesiyle bunların da düzeleceğini kabul etmeliyiz.
Kooperatif demek bütün ortaklar kazanırlar veya kaybederler, kazanırlarsa birden kazanırlar, kaybederlerse birden kaybederler demektir. Bunu sağlamak için semt bonosu çıkarılır, kazanan veya kaybeden semt bonosu olur.
Çalışanların çalışma karşılığı farklı olacaktır.
Semt içinde herkes tayyibat içinde yaşamaktadır.
وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ
Va eLOayYıBUvNa LieLOayYıBAvTı (Va eLFaGıyLuNa LieLFaGIyLAvTı)
“Ve tayyibler tayyibat içindir”
Tayyibatı tayyibundan ayıran başka husus, tayyibun sosyal yapıyı ifade eder. Tayyibler kişisel varlıklarını birleştiren ve bedeni işbölümü yapanlardır. Evliliğe ve akrabalığa dayanmaktadır. Tayyibat ise ekonomik varlığı ifade eder. Malvarlığına dayanmaktadır. İyi düzende halk refahta olur, kötü düzende halk sıkıntıda olur. Kazanç çok fazla olur ama gelir dağılımı anormal olur.
Aralarında وَ harfi koyarak ikisinin aynı manada olmadığını ifade etmiş olmaktadır. Ne tayyib ne de habis olan topluluklar vardır, buranın halkı içinde iyiler ve kötüler vardır ama bunlar örgütlü değildirler kişi olarak kötüdürler. Zararlı maddeler de vardır ama sistem olarak kötü değildirler. وَ harfi getirerek biri diğerinin zıddı olur, tekrar etmeye gerek kalmazdı tekrar edilecekse bile وَ harfi getirilmezdi.
Kur’an müminlere hitap etmektedir, tayyib olanlara hitap etmektedir. Önce mümin olacaksınız, iyi topluluk oluşturacaksınız. Sonra kendi sitenizi kurarak iyi düzen getireceksiniz, o düzende iyi olacaksınız.
Biz bunu elli senedir yazıyor ve anlatıyoruz ama bunu kimseye anlatamadık. Herkes mevcut düzende kazanma peşinde. Bizimle yardımlaşarak kooperatif kuranlar da mevcut düzende başarı umuyorlar. Sevdiğim samimi arkadaşlarım olduklarından onların bu davranışlarına üzülüyorum. Kur’an açıkça kötü düzende iyi işler olmaz diyor, bu kardeşlerim hala sünnetullahı bozmaya çalışıyorlar.
أُولَئِكَ مُبَرَّءُونَ مِمَّا يَقُولُونَ
EuLAiKa MuBarRaEUvNa MimMAv YaQUvLUvNa (EuLAEiKa MuFagGALUvNa NinMAv YaFGaLUvNa
“Onlar kavl ettiklerinden müberradır”
Buradaki مُبَرَّءُونَolanlar tayyibun olanlardır, tayyib olan kadın ve erkeklerdir. Yalnız erkek olsaydı kadınlar مُبَرَّءُونَolmazdıمُبَرَّءُونَ وَمُبَرَّءَاتٌ هُمْdenmiş olurdu.
مِمَّايَفْعَلُونَ demiyor, مِمَّايَقُولُونَ diyor. Onlar habislerin söylediklerini yapmazlar, ondan uzaktırlar. Zina yapmazlar, iftira yapmazlar. Mümin olanlar bunlardır, tayyibun olanlar bunlardır.
Kötü düzende iyi olmak mümkün değildir ama sabredip dayananlar sonunda cemaati oluştururlar. Yakın tarihimizde Bediüzzaman bunun örneğidir. Gülen bu sabrı gösteremedi, gayya kuyusuna düştü, Erdoğan kenarda.
Biz sabrediyoruz. Günlük kazanç peşinde değiliz. Seminerler hazırlanıyor, Ruhu’l-Kur’an hazırlanıyor, İnsanlık Anayasası hazırlanıyor, Kooperatif Sözleşmeleri hazırlanıyor, uygulamalar yapılıyor. Çalışanlar bir şey almadıkları gibi artırdıkları maaşları ile buraya katılıyorlar. Allah hiç kimsenin amelini zayi etmez.
لَهُمْ مَغْفِرَةٌ
LaHuM MaĞFiRaTun (LaHuM MafGıLaTün)
“Onlar için mağfiret vardır”
Mevcut düzenin gereği işledikleri kötülükler böyledir.
Basit bir kuralı ifade ediyor bu ayet. Kötü düzende iyilik olmaz. Siz yaşamanız için gerekli kötülükleri yapacaksınız. Rüşvet vereceksiniz, vergi kaçıracaksınız, hile yapacaksınız, yalan söyleyeceksiniz. Bunları sadece yaşamanız için gerekiyorsa yapacaksınız.
Ama bunları mevcut düzende kazanmak için yaparsanız cehenneme hazırlanın.
Artırdığınızı semt kooperatiflerine yatıracaksınız. Vergi kaçırmadan, rüşvet vermeden, hile yapmadan, yalan söylemeden yaşayacağınız bir düzenin gelmesine ortak olacaksınız. O takdirde zaruretler mübah olur.
Ben fazla bir şey söylemiyorum, yatırımları kendi kuracağınız kooperatiflere kendiniz yapın diyorum. Kooperatifleri kurmayı biz yapalım. Sadece bizim emeğimizi de ortak edin. İsterseniz bize yaptırmayın.
وَرِزْقٌ كَرِيمٌ (26)
Va RiZQun KaRIyMun (Ve FiGLun FaGıyLun)
“Ve kerim rızık”
Evet, Allah diyor ki, sizin için kerim rızık vardır.
Kerimin manasını şimdi anladık, helal rızk denilen şeydir.
Ortaklık işletmelerini kurar ve artırdıklarınızı burada değerlendirirseniz, zarar etmezsiniz, helal kazancınız da olur denir. İzmir Akevler bunun örneğidir. 5000’e yakın insan sırf İslam düzeni çalışmalarını desteklemek için küçük katkılarla ortak oldular. Biz bunlarla yerler aldık. Aradan kırk seneden fazla zaman geçti, ortaklarımıza yatırdıklarını bile iade edemedik ama sonra fabrika satıldı ve rızkı kerim olarak onlara iade edildi.
YORUM
Ayetler çok açıktır. Bir toplulukta hırsızlık varsa o topluluğu hukukla yönetemezsiniz. Suçlular dayanışmaya girer ve kimse şahitlik yapmaz. Yaparsa evi yanar, arabasının lastiği patlar. Halk niçin hırsızlık yapmaktadır? Yapmaktadır, çünkü o toplulukta halk meşru kazanç temin edememektedir. Çalarak yaşamanın yollarını bulmuştur, soyarak yaşamanın yollarını bulmuştur. Herkes hırsız. Görevliler kimi bulup da yakalayacak ve yargıya teslim edecek. Yargı hangisine ceza verecek, hangi hapishaneye koyacak?
Dünyayı gezin ve dolaşın, halkı adil olup yöneticisi zalim olan yahut yöneticisi adil olup halkı zalim olan bir ülke bulamazsınız.
Mevcut toplulukları değiştirmeniz mümkün değildir. Çünkü kötü düzende iyi insanlar yaşayamaz ve muvaffak olamazlar. Tek çözüm hicrettir, semt kooperatiflerine hicrettir.
Allah razı olsun onlardan, benimle görüşme lütfunda bulundular da beni sorumluluktan kurtardılar. Ama ikisine de anlatamadım. 5’er bin lira ile ortak olun dedim. Güldüler, bizi bir ortaklık önerisine indirdin demek istediler.
Oysa Muhammed Peygamber ne dedi; Allah’tan başka ilah yoktur dedi, bunu kabul edin dedi.
Öz Türkçe ile:
“Kötülükler kötülerindir. Kötüler de kötülüklerindir. İyilikler iyilerindir. İyiler de iyiliklerindir. Onlar söylenenlerden arınmışlardır. Onlar için örtme ve görkemli besin vardır.”
Kur’an Kelimeleri ile:
“Habisat habislerindir. Habisler de habisatındır. Tayyibat tayyiblerindir. Tayyibler de tayyibatındır. Onlar kavl ettiklerinden müberradır. Onlar için mağfiret vardır ve kerim rızık vardır.”
eLPaBIyÇAvTu LieLPaBIyÇIyNa eLPaBIyÇuNa LiL PaBiÇAvTı Va elOayYıBAvTu Li eLOaYıBIyNa Va Va elOaYIBuvNa Li elOayYıBAvTı EuLAiKa MuBarRAEUvNa Mim MAv YaQUvLUvNa LaHuM MaĞFiRaTun Va RiZQun KaRIyMun
الْخَبِيثَاتُ لِلْخَبِيثِينَ وَالْخَبِيثُونَ لِلْخَبِيثَاتِ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ أُولَئِكَ مُبَرَّءُونَ مِمَّا يَقُولُونَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ (26)
İstanbul; 02 KASIM 2019
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
resatnurierol@gmail.com
www.akevler.org (0532) 246 68 92