EN’AM SÛRESİ - 8. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ أَوْ أَتَتْكُمُ السَّاعَةُ أَغَيْرَ اللَّهِ تَدْعُونَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ (40) بَلْ إِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ إِلَيْهِ إِنْ شَاءَ وَتَنْسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ (41) وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَى أُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَأَخَذْنَاهُمْ بِالْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ (42) فَلَوْلَا إِذْ جَاءَهُمْ بَأْسُنَا تَضَرَّعُوا وَلَكِنْ قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (43) فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ أَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍ حَتَّى إِذَا فَرِحُوا بِمَا أُوتُوا أَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَإِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ (44)
قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ أَوْ أَتَتْكُمُ السَّاعَةُ أَغَيْرَ اللَّهِ تَدْعُونَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ (40)
“Kendinizi re’y etmediniz mi? Size Allah’ın azabı ityan ederse yahut saat ityan ederse sadık iseniz Allah’ın gayrısına mı dua edersiniz?” diye kavlet.
(Not: Bu yorumlar ve değerlendirmeler 2017 yılında yapılmıştır. RNE)
Peygamberler gelmiş ve halklarını uyarmışlardır. Allah sizi şeriat düzenine, Kur’an düzenine çağırıyor. Uyanlar kurtulacak, uymayanlar helak olanlardan olacaklardır dediler. Onları değişik şekillerde uyardılar.
Şimdi ben veya siz yahut Erdoğan da Erbakan da peygamber değildir. Kimsenin kimseden üstünlüğü yoktur. Kim Kur’an’a hizmet ediyorsa onun Kur’an’ın sözcülüğünü yapma yetkisi vardır. Allah bana emretti diyorum. Eğer benim içtihadımla o bana farzsa O bana emretmiştir. O Kur’an’ı benim gibi anlamıyorsa ona emretmiştir.
Ocak Medya’da bir yorumcu, “Allah sana emretmez, herkese emretmez” diyor. “Sen kendini imtiyazlı görüyorsun, bu yanlıştır” diyor. Oysa Kur’an’ı herkes kendisine göre yorumlayacak. O Kur’an’dan ne anlıyorsa Allah ona onu emretmektedir.
Bizden ayrı olarak Hong Kong ekolü de Kur’an’ı yorumluyor. Süleymaniye Vakfı mensupları da yorumluyor. Yaşar Nuri de yorumluyordu ve birçok kimse yorumlamaktadır. Mehmet Erol, Ali Kemal Belviranlı, Sait Çekmegil yorumluyor. Bediüzzaman, Süleyman Tunahan, İhvanı Müslimin ve diğerleri de hep yorumladılar. Allah onların hepsine ayrı ayrı emretti. Sizin her birinize de ayrı ayrı emrediyor. Siz de her söze kulak vereceksiniz ve kendi içtihadınızla sözlerin en iyisini seçecekseniz.
Bu ayette bugünkü dünyayı uyarıyor; faizci, zinacı, tekelci, ekseriyetçi dünyayı uyarıyor. Tarihte ne oldu? İsrailoğulları ve Araplar gibi bazı kavimler sonunda kendilerine indirilenlerle barıştılar, teslim oldular ve kurtuldular. Böylece hala yaşıyorlar. Teslim olmayanlar ise silinip yok olup gittiler.
Biz “Evet” ve “Hayır”ı buna göre değerlendirdik. Çağın Firavunu olan Sermaye sonunda denizde boğulacaktır. Teslim olmazsa ve barışmazsa boğulacaktır. Bir zamanlar İslamiyet’e karşı olan siyasiler vardı, bugün de beş büyükler vardır. Ne var ki bunlar artık ilahi kitaplara karşı değiller. Sermaye ise küfrüne devam ediyor.
“Raeytu elcibale fissahabi” derseniz, ben dağı bulutlar içinde gördüm demiş olursunuz. Rea görmektir. Müteaddi fiildir. Başkalarına etki etmez, o sana etki eder. Ama cümle mefulsüz tamamlanamadığı için fiil müteaddidir.
Burada meful fail olmuştur. Siz kendinizi görmediniz mi? diyor. Burada kişilerden her biri topluluğu temsil ediyor. Her biri ayrı ayrı yorumluyor ama kendilerini birlikte görüyorlar. Hepimiz aynı yere bakıyoruz. Fail olarak ayrı ayrıyız ama aynı yere baktığımız için hepimiz bir oluyoruz. Yani görenler olarak benleri biz yapıyor. كُنْتُمْ den farklı olarak muhatapları ve mütekellimleri demiştir. أَرَأَيْتَكُمْ ifadesi ruhi ve içtimai birçok hikmetleri içermektedir. Bu bir kitap olabilir.
“Size Allah’ın azabı gelirse” diyor ve azap marife olmaktadır.
O halde bu azap nedir?
Gelecekte olacak tehlikeleri anlatan bir kitap yazdım, hataları düzeltilmediği için yayınlanmadı. Bir gün sizden biri çıkıp onun üzerinde doktora yapabilir. Tam olarak dört Tufan beklenmektedir; Açlık (kötü bölüşüm sistemi), işsizlik (faiz sistemi), bürokrasi (merkezi yönetimin yıllarca süren davaları ve rüşvet) çevre kirliliği (toprak kirliliği, hava kirliliği, su kirliliği ve canlı kirliliği) bu azaplardan biridir. Henüz patlama dönemine gelmemiştir. Biz 100 kadar sorun tespit ettik, çare ve çözümlerini de yazdık.
Burada “Allah” kelimesine izafe edilmiştir. Sosyal azaba işaret etmektedir. Biz عَذَابُ اللَّهِ kelimesine “sosyal tufan” tabirini uygun buluyoruz. Kur’an’da Allah’ın azabı ve Rabbin azabı geçmektedir.
Allah’ın azabı düzenin azabıdır. Kötü düzen insanlara verilen büyük bir azaptır.
Rabbin azabı da kötü yönetimin azabıdır.
Günahkâr topluluklar kötü düzen kurar ve azaplarını çekerler. Günahkâr halka Allah kötü yönetim verir ve halk azabı çeker.
Burada işaret edilen Allah’ın azabı kötü düzenin işkencesidir. Bizim günahımızın eseridir. Adil Düzen ortaya kondu ama halk Adil Düzen’i bırakıp Sermaye’nin peşine takıldı. Takılan AK Parti ve cemaatlerdir, şimdi onlar sayesinde halk azabını çekiyor.
Normal zamanlarda ne AK Partililerin ne de cemaatlerin Allah aklına gelirken, sıkıntıya gelince O’na dua etmektedirler. Sevmediklerine beddua ederler. Din adamlarından “Evet” duasını istemektedirler.
Babamın bana anlattığı bir kıssa vardı. Ben de bir kitapta rastladım. Bir gün Firavun ile Musa ahitleşmişler. Ertesi gün yarışma olacak, Musa ile Firavun arasında. Musa nasılsa Rabbim beni galip getirecek demiş ve rahat rahat uyumuş. Firavun gece yatmamış, Rabbine dua etmiş. Ertesi gün yarış olmuş, Musa kaybetmiş.
Zora girince herkes Allah’a dua eder. Kimse Mustafa Kemal’e, Lenin’e veya Gülen’e dua etmez, Allah’a dua eder. O halde Erdoğancı olanlar, Gülenci olanlar gerçekten onlara inanmamaktadırlar, sırf çıkarları olduğu için öyle görünmektedirler.
قُلْ
“Kavl et”
Allah bu emri kime veriyor?
Klasik müfessirlere göre (Habibim Ey Muhammed) diyerek tercüme ediyorlar. Bu bir tahriftir. O zaman işimiz kolay, Muhammed Peygamber yaşamadığına göre bu emir havadadır, tarih olmuş ve geçmiştir. Allah bize bir şey emretmemektedir. Bugünkü Firavunlara da hitap etmemektedir. Yani Allah Muhammed’in ölümü ile dünyaya küsmüş, insanları kendi hallerine bırakmış, ne haliniz varsa görün demiş.
İşte, Kur’an düzenine inanmayan ve uymayanlar böyle düşünmektedirler.
İbn-i Rüşd diyor ki; Kur’an’ın her asırda bir mucizesi ortaya çıkar.
Pakistan devletinin kurucularından Muhammed İkbal diyor ki; Kur’an’ı sana nazil olmuş gibi oku.
Bediüzzaman Said-i Nursi de öyle anlamıştır.
O halde burada muhatap olan Kur’an’ı doğrudan anlamak isteyen herkestir. Bunların içinde ben de varım, siz de varsınız. Kur’an hepimizle ayrı ayrı konuşur ve kendi anlayışımıza göre hitap eder.
Kime denecek?
Kur’an’a karşı gelenlerle Kur’an’ı tarihlere göre anlayanlar, Sermaye’yi veya iktidarı Allah’a şerik kabul edenlere diyor. Herkes Tanrı’ya inanıyor ama -haşa- O’nu zavallı beceriksiz biri olarak görüyor. Doların veya oyun peşine koşuyor. Onlara ulaşamıyoruz. Size söylüyoruz. Allah bana emrettiği gibi size de emrediyor, gördüğünüz herkese söyleyin. Bu toplulukta yayılırsa sonunda o sağır kulaklara da ulaşır.
أَرَأَيْتَكُمْ
“Sen sizi re’y etmiyor musun?”
Yani biz her karşılaştığımız insana söyleyeceğiz. Ama onu muhatap alarak değil de mensup olduğu topluluğu nazarı itibara alarak söyleyeceğiz. Önce bize aykırı olanlara söyleyeceğiz. Adil Düzen çalışmalarına katılmayanlara söyleyeceğiz. Kur’an’ı bildiği halde onu öğrenmekle meşgul olmayan, namaz kılan, içki içmeyen kardeşlerimize söyleyeceğiz.
Sonra Kur’an’a inandığı halde namaz kılmakta tembellik gösteren kardeşlerimize söyleyeceğiz. Sonra diğer ilahi kitaplardan birine inananlara söyleyeceğiz. Sonra alenen İslam düşmanlığı yapmayıp münafıklık yapanlara söyleyeceğiz.
Sonunda Allah’a ve ahirete inanmayanlara söyleyeceğiz.
Kur’an’a karşı olanlara söyleyeceğiz.
Onlardan her birine ayrı ayrı sen diyeceğiz, siz düşünmüyor musunuz diyeceğiz.
إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ
“Allah’ın azabı size ityan ederse”
Düzenin zulmüne uğrarsanız size haksızlık yapılırsa kime dua edersiniz?
Biz o durumlarda olduk hep Allah’a dua ettik.
İnanmayanların da böyle yaptıklarını Kur’an’dan öğreniyoruz.
Sen ey Allah ve ahireti inkâr eden kişi, bir zulme, bir kötülüğe uğradığın zaman kime dua edersin? Herkes, Marks dâhil herkes hep O’na dua etmişlerdir.
Kişiye diyeceğiz ki; Ey inkârcı insan, sen hiç sıkıntıya girmedin mi? Sana haksızlık yapıldığını görmedin mi? Haksızlığa isyan etmedin mi? Demek ki sen haklı ve haksız olmaya inanıyorsun. O halde sen Allah’a inanıyorsun. Sen hak gelsin hiç istedin mi? Sen inanmıyorum desen de Allah’a dua ettin. Çünkü Allah demek hakkın kendisidir. Yahut Allah haktır. İnsanları kendi özel hayattaki durumlarıyla hakka davet etmedir.
أَوْ أَتَتْكُمُ السَّاعَةُ
“Veya size saat gelirse”
Allah’ın azabının gelmesi ile saatin gelmesi ayrı ayrı ityan ile getirilmiştir. Yani Allah’ın azabının gelmesi ile saatin gelmesi farklıdır. Olağanüstü hal, hapishaneler, “Evet”ler veya “Hayır”lar sosyal azaplardır. Düzen gereği uğradığınız haksızlıklardır.
Suçsuz olduğunuz halde hapse giriyorsunuz. Yahut mal üretiyorsunuz ama satamıyorsunuz. Yahut seyahat hürriyetine sahip değilsiniz. Vizeler ve gümrükler işkence olmuştur. Bunlar düzenin azaplarıdır.
Yahut 15 Temmuz gibi, zelzele gibi, savaş gibi azap ise saatle ifade edilmiştir.
Burada düzenin azabı değil de düzenin bozulmasının azabı vardır.
Burada saat ile tarif edildiğine göre şimdi kastedilen manası 15 Temmuz darbesidir.
أَغَيْرَ اللَّهِ
“Allah’ın gayrısına mı?”
Kâinatın Rabbine dua edersiniz.
Bunun dışında devlet düşmanlığı yapanlara deniyor ki; evet, size zulmeden devlet olursa, onun şerrinden kurtulmanın başka bir yolu yoktur, yine ona teslim olacaksınız.
Bundan dolayıdır ki devlet ne kadar zalim olursa olsun devlete karşı gelinmez. O devleti terk eder başka devlete sığınırsınız. Ama durursan devlete karşı gelmek yoktur.
Bugün iktidar devlet kabul ediliyor ve ona muhalefet devlete muhalefet şeklinde anlaşılıyor. Devletsiz toplum olmaz. Ordusuz da devlet olmaz. Her durumda yine de başvuracağınız merci devlet olacaktır.
تَدْعُونَ
“Dua edersiniz”
Dua edersiniz yahut dua etmezsiniz. Yani devletiniz ne kadar zalim olursa olsun yine başvuracağınız merci orasıdır. Savaşı ancak devlet içinde açabilirsiniz. O halde devleti ve orduyu zayıflatma yerine onu güçlendirme ama adil olmaları sağlamak için cihat yapmadır.
إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ (40)
“Sadıklar iseniz.”
Aslında herkes Allah’ı bilmekte ama küfründen dolayı bilmezlikten gelmektedir.
Müspet ilimler Sermaye’nin yalanlarını bir bir ortadan kaldırmaktadır. İnsanlık Kur’an’ın dediklerine gelmektedir. Kur’an düzeninde melik yoktur, resul vardır. Kur’an’a göre topluluğu meclisler yani şuralar temsil eder, ulema temsil eder, müçtehitler temsil eder.
“Allah’ın hakkı” dediğimiz zaman da meclisin hakkı demektir.
“Resulün hakkı” dediğimizde de yönetimin hakkı demektir.
Allah meclisin hakları ile yönetimin haklarını ayrı “li” içinde getirirken birbirinden ayırmıştır. Bu sebepledir ki devlet başkanı meclisin resulüdür. Yaşlılar meclisi yapar. Elçiyi atar ve ona uygulatır. Yargı onu denetler. Yargı kararlarına uymayanları ordu tenkil eder. Demek ki devlet başkanını doğrudan halk seçmez.
***
بَلْ إِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ إِلَيْهِ إِنْ شَاءَ وَتَنْسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ (41)
“Evet, siz ona dua edersiniz. Meşieti olursa kendisine dua ettiğinizi keşfeder ve işrak ettiğinizi de nisyan edersiniz.”
Önce sual soruyor, durumu anlatıyor.
Sonra da “بَلْ” diyerek başkasına değil O’na dua edersiniz diyor.
Bugün fikren Tanrı’ya şirk yapan kimse yoktur. Artık kimse ineğin veya heykelin Tanrı olduğunu söylemiyor. Bugün fikri şirk yoktur, fiili şirk vardır.
Aslında şirk fikren olmaz, şirk fiilen olur. Kimse doların tanrı olduğunu söylemiyor ama herkes doları tanrı olarak görüyor, onun peşine koşuyor. Onu elde ettiği zaman her işi gücü yapacağını sanıyor. Öyle değil mi? Dolarlara gitmiyor muyuz? Dolarla devletleri yönetmiyor muyuz? Mısır’da Firavun ne idiyse şimdi de dolar odur. Ne var ki 200 seneden fazla yaşayacağını zanneden zenginlerin zengini Rockefeller ertesi yıl ölmüştür, dolar onu kurtaramamıştır.
مَا تَدْعُونَ den sonra “en yekşifehuma” cümlesi mahzuftur. Rabbimiz, azabı veya saati keşfet diye dua ederler. İkinci Cihan Savaşı’na girdiğinde ateist Stalin mabetleri serbest bırakmıştı, ona dua ettirmişti. Böylece ateistler de halkın iradesine boyun eğmişlerdir.
إِنْ شَاءَ ile bazen keşfeder bazen keşfetmez demektedir.
15 Temmuz subaylarına bir öneride bulunulmuştur; devlete teslim olun, suçunu itiraf edeni affederim. Sermaye izin vermedi. Sermaye onlara ümit veriyor, ikinci darbe olacak ve iktidar olacaklardır.
Adil Düzen çalışanları bunlarla meşgul olmamalıdırlar. Onlar yarın Adil Düzen iktidar olduğunda ne yapacaklarını ortaya koysunlar.
Mustafa Kemal İstiklal Savaşı’nı kazandığı zaman Müslümanları devleti yönetmeye davet etti, hükümeti kurun dedi. Mehmet Akif’e Millî Eğitim Bakanlığı’nı önerdiler, “Ben kendi ailemi yönetemiyorum, Millî Eğitimi nasıl yöneteceğim” dedi ve kabul etmedi. Mustafa Kemal da öbürleri ile hükümet kurdu.
Yarın Adil Düzen taraftarları galip gelirler ama siz onlara yeterli bilgi vermezseniz yine onlarla çalışmak zorunda kalırlar, sorumlu onlar değil siz olursunuz.
Mahzuf olan cümlede meşieti olursa keşfeder diyor. Bunlar muterize cümlelerdir. Bundan sonraki “işrak ettiğinizi unutursunuz” demektir. Yani O’na dua ederken işrak ettiğiniz şeyler aklınıza gelmez demektir. مَا تُشْرِكُونَ den “مَا” işrak edilenlerdir. Artık ah dolarım olaydı diyemiyorsunuz. İster istemez herkes O’na dua etmeye başlıyor.
İnsanlar hiçbir zaman Tanrı’yı inkâr etmemişlerdir. Tanrı yoktur demişler, Tanrı’ya gizli dua edeceksin demişlerdir. İnsanlar Tanrı’nın yanında diğer insanları tanrılaştırdılar. Bu Tanrı bazen ilim adamı, bazen iş adamı, bazen devlet adamı, bazen de din adamı olur. Sonra onu istismar ederek halkı sömürürler, halka zulmederler. İsa bunun için tanrılaştırıldı. Allah ahirette İsa’yı da sorguya çekecek; “Ne bu, sen ve anneni ilah edininiz sen mi dedin” diye sorguya çekecek. İsa; “Benim hayatımda bu olmadı” diyor.
Demek ki hayatta iken insan tedbirler almalıdır. Böyle günaha girmemek için ben başkan olmamaya çalıştım. Başkanları destekledim ama onları hep tenkit ettim.
Erbakan için; a) parayı sever, b) oyu sever, c) dedikodulara kulak verir dedim. Onlara meziyetlerini ve inandıklarını 16 madde olarak sıraladım. Böylece ben sevilmez biri oldum. Kendimi korumak ve kimsenin benim şahsıma bir üstünlük izafe etmemesi için kendimi korumaya çalıştım.
Bugün insanlar dibe kadar şirk içindedirler. İnsanlara ya saldırıyor ya da tanrılaştırılıyorlar. “Evet/Hayır”da yanıldım. Yanılmasaydım, çevrem de beni üstün insan görmeye başlasaydı, ben de buna kapılsaydım, ahirette hesap veremezdim.
Bugün Erdoğan ve cemaat bu batağa düşmüşlerdir. Çıkmak zorundadırlar. Yoksa ahirette cevap veremezler. Bunları destekleyen müminlerin de aklı başına gelmeli. Adil Düzen’i Erdoğan veya cemaatin hatırı kırılmasın diye yaşamıyorlarsa şirk içinde olurlar. Ahirette de onları zor durumda bırakırlar.
بَلْ إِيَّاهُ
“Evet, O’na”
Gayri değil de O’nun gayrisi nedir?
a) Dolardır yani paradır.
b) Oydur (siyasetteki oylar).
c) Tanrılaştırılan kimselerdir.
d) Basındır yani her türlü medyadır.
Bunlara değil de Allah’a dua edecekler.
Tüm paralar gibi dolar da battığı zaman yine altına sarılırsınız.
Ekseriyet doların emrine girer, “Evet” verirsiniz ama sonra yine istişare sistemine dönersiniz. Yakında bunun yanlış olduğunu Erdoğan da Sermaye de görecektir.
Kişiler iktidardan düşünce tanrılıklarını kaybeder. Bugün kimse Gülen’den şefaat beklemiyor. Rothschild’in başına da aynı şey gelebilir. Nitekim Rockefeller dünyaya hükmederken dünyadan ayrıldı.
تَدْعُونَ
“Dua edersiniz”
Putlara değil de Allah’a dua etmeye başlardınız, O’nun şeriatına gelirsiniz.
Sovyetler’deki (SSCB) 70 yıllık eziyet ve zulümlerden sonra ne oldu?
Sosyalizmi/komünizmi terk etmek zorunda kaldılar.
Sermaye de yarın ateizmi terk edecektir.
Çıkmaza giren herkes şeriata gelecektir. Allah böylece insanların tav’an veya kerhen şeriat düzenine gireceklerini ve yeryüzünün şeriat düzeni ile yönetileceğini haber veriyor.
O’na ne diye dua ediyoruz? İnsanlığı saran ve gittikçe büyüyen sosyal felaketlerden (SOSYAL TUFAN) veya darbe ve savaşlardan bizi kurtar diye dua ediyoruz.
فَيَكْشِفُ
“Keşfeder”
Bu duanızın sonucunda keşfeder.
Türk Milleti İstiklal Savaşı’nı kazandı. İnsanlar Allah’a hamd edeceklerine Mustafa Kemal’e tapmaya başladılar. İnkılaplarını salat ettiler, Cumhuriyet Halk Partisi’nin zulmünden kurtulmak için Allah’tan çekineceklerine ve Allah’tan korkacaklarına, CHP’den korkarak devam ettiler ve Demokrat Parti’ye de güvendiler ama 1960’ta o tanrı da öldü.
Adil Düzen’i, Kur’an Düzenini benimseyeceklerine, Necmettin Erbakan’a bel bağladılar; Allah da onu iktidardan aldı.
Şimdi de insanlar Recep Tayyip Erdoğan’a bel bağlıyorlar; iktidarların yaptığı her iyiliği o yapıyor veya yaptırıyor, yapılan her kötülüğü de o yapıyor.
İnsanlar sıkıntıya geldiklerinde Allah’a dua edeceklerdir.
مَا تَدْعُونَ إِلَيْهِ
“O’na dua ettiğiniz”
Allah da onları ortadan kaldıracaktır ve böylece nurunu tamamlayacaktır.
Bugün insanların putları var; karşılıksız para, ekseriyet oyu, basın ve tanrılaştırılan insanlar, bunların şerrinden onları kurtarır ve korur, Allah.
Biz kooperatifi yönetirken şöyle bir prensip kabul ettik, her hafta iki defa toplantılar yaptık, bu toplantılara katılan arkadaşlardan ilk sıraları işgal edenleri listeye aldık, kongrelere onlarla çıktık. MİT'in ayarladığı iki dostumuz vardı. Özel hayatta son derece iyi olduğumuz bu arkadaşlar, kongreye gelir, bizim aleyhimizde konular konuşurlardı. Onlara cevap bile vermez, sadece şöyle derdik; “Biz bu kadar yaptık. Bu yönetim kurulu listesi en çok devam edenlerin listesidir. Biz hazırlandık. Herkes kendisi kendi sırasını hak etti. Başka arkadaşlar daha iyi yapacaklarsa onları göreve getirin.” Yarım yüzyıldır yüzde 90’ı aşan oylarla hep yönetimdeyiz.
Partide seçim programını hazırlıyorduk. Ben önerdim. Biz %70 oy alsak bile yine koalisyon (Milli Koalisyon) kuracağız dedim.
Fikrimi çok beğenmekle beraber, ‘bu söylenmez’ dediler!
Biz kooperatifte TL’yi birim olarak kullanmadık. Dolara el bile sürmedik. Bankada dolar hesabımız yoktu. On kilo demir bir torba çimentoyu esas aldık (DÇ). Tüm değerlendirmeleri onunla yaptık. Basın bize saldırdı; kendi mahkemeleri var, para bastılar, devlet kurdular, haberiniz yok dediler. Devlet Güvenlik Mahkemelerine bile gittik, yargılandık.
Evet, mahkememiz (hakemlerimiz) vardı. Çünkü mahkemelere gitmiyor hakemlerle sorunları çözüyoruz. Ama bu Türkiye Cumhuriyeti’nin de mahkemesidir, Yargıtay denetimindedir. Paramız var ama ne Türk Ticaret Kanunu ve ne de Merkez Bankasının hükümlerini koyduğu paramız var. Nakit para değil senet para. Biz kimseyi ne evliya ne de deccal gördük. Kişilere bakmadık, yaptıklarına baktık, söyleyene bakmadık söylenene baktık.
Erdoğan’a “Evet”, Anayasa’ya “hayır” dedik.
Bunları niçin anlatıyorum?
Şimdi ne olduğunu kavramanız için anlatıyorum.
إِنْ شَاءَ
“Meşieti olursa”
Allah vaat etmiyor ama ümit veriyor. Önümüzü açık bırakıyor. Putlardan kurtulma ihtimali vardır.
Ben R. T. Erdoğan’ı da F. Gülen’i de yakından tanıyorum. İsa gibi asla tanrılık iddiaları yoktur. Ama çevreleri onları büyüttü. Onlar da buna ses çıkarmamışlardır. Bunu aşmalıdırlar. Tek çareleri tekrar Akevler’e dönmektir. Bunu yaparlarsa AK Parti de cemaat de bu hastalıktan kurtulmuş olur.
Akevler’i küçük gören kardeşlerimiz var. Şimdi söylediklerime kulak versinler. Bu büyütme vardır. Olmasa, bütün milletvekilleri “Evet” verirler miydi? Bu bataktan bu iki kardeşimizi Akevler’den başka çıkaracak birileri var mıdır?
وَتَنْسَوْنَ
“Ve nisyan edersiniz”
Buradaki وَ harfi ‘dua edersiniz ve unutursunuz’ demektedir. Cumhur böyle yorumladı. Bu mana verilebilir. Yani daha önce Tanrı’nın yanında Tanrı’dan güçlü kabul ettiğiniz hayali güçleri dar günlerinizde unutursunuz. Onlara değil de Allah’a başvurursunuz.
15 Temmuz’da sokağa dökülen halk Tanrı’nın halifesidir. Yoksa %52 oy Allah’ın hilafetini temsil etmez. Kur’an buna “sebililmüminin” demektedir.
AK Parti ne yaptı?
Halkın bu yaptığına şükredip sadece fiil işleyenleri cezalandırıp diğerlerini affedeceğine, hapishaneleri doldurdu. Üzüntümden ağlayasım geliyor.
(مَا تُشْرِكُونَ (41
“İşrak ettiklerinizi.”
Sıkıntı anlarınızda putlardan hiçbirisinin size yardım edemeyeceğini anlarsınız.
Batan gemide canınızı kurtarmak için ne yaparsınız? Ne oyunuz ve şeyhiniz ne de yaygaracı basın imdadınıza koşabilir. Onları aklınıza bile getirmezsiniz.
Buna ikinci mana da verebiliriz. Allah sizden putları uzaklaştırdı. Karşılıksız doları unutursunuz, ekseriyet oylarını unutursunuz, tanrılaştırdığınız kişileri unutursunuz, baskı yapan tarih olmuştur, artık onların tamamını unutursunuz.
Adil Düzen geldiği zaman kendi kendinize gülersiniz; biz bunları tanrı yapıyorduk dersiniz. Ömer diyor ki; hamuru tanrı olarak put şeklinde pişirirdik ve ona tapardık, sonra da acıkınca onu yerdik. En çok bunu hatırlıyor, bunu nasıl yapardık demiştir.
Bir gün siz de Allah isterse diyeceksiniz ki; bizler o zaman ne akılsız kimselermişiz doların peşinde koştuk, ekseriyetin peşinde koştuk, liderlerin ve sahte şeyhlerin peşinde koştuk, basından/medyadan korktuk, gölgelerden korktuk.
***
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَى أُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَأَخَذْنَاهُمْ بِالْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ (42)
“Ve senden önce ümmetlere irsal ettik, tazarru etsinler diye be’sa ve darra ile onları ahz ettik.”
Surede وَلَقَدْ dört defa geçmektedir.
Bunlardan biri ahirette söylenen bir ifade için geçmektedir.
İkincisinde, senden önce resuller istihza edildi, senden önce resuller tekzip edildi denmektedir.
Burada da senden önce ümmetlere irsal ettik denmektedir.
Burada irsal edilenden hazfedilmiş resuller olduğu gibi helak edici afetler de olabilir. لَقَدْ gelmekte ve مِنْ قَبْلِكَ denmektedir . قَبْلَكَ denmeyip مِنْ قَبْلِكَ denmesi, geçmişin bir cüzünde olması nedeniyledir. لَقَدْ denmesi uygarlaşmanın sürekli olduğunu ifade etmektedir.
Yeryüzünde bir tek insanlık var edildi. Bunlar ümmetler şeklinde bölündü. Ne var ki bütün bunlar hep aynı insanlığın değişik yaşları gibidir. Biri ortadan kalkıp diğeri gelmiyor, birinin arkasından onun devamı başkası geliyor.
Onları be’sa ve darra ile ahz etti. Darlıklar bedeni sıkıntılardır. Be’sa ise mali sıkıntılardır.
Tedarru ederler diye be’sa ve darraları ile ahz ettiğinin manası şudur. Onları helak etmeden önce yanlış yaptıkları zaman veya yapmaları gerekeni yapmadıkları zaman onları uyarmak için onları helak etmeyen ama sıkıntıya sokan zamanları olur. Tedarru etmeleri için sıkıntıları veririz diyor. Eğer başımıza bir sıkıntı gelirse tedarru etmemiz için gelir.
O halde “tedarru” kelimesi üzerinde durmamız gerekir.
“Tedarru” kelimesi 8 defa geçmektedir. Biri ahiret taamı için geçmektedir. Onların taamı daralmalarından başkası değildir, denmektedir. “Dâr” kelimesi “redea” kelimesinin çok yakınıdır. Hayvanların memeleri mi var denmektedir. “Rada”nın eşleşen bide rızadır.
“Tedarru etmek” demek kendi kendine razı olmak demektir. Başka bir deyişle, başkalarına hükmedemeyenlerin kendi kendilerine yetinmesi demektir, kendilerini diğer insanlardan farklı görmek demektir.
Bugün insanlar başkalarına hükmetmek için çaba göstermektedirler.
Dolarım olsun ki çevremdekileri emrim altına alayım istemektedirler.
Oyum olsun ki iktidar olup da başkalarını emrim altına alayım istemektedirler.
Allah ise insanlardan tedarrulu olmalarını istemektedir. Çıkar paralelliği içinde çalışalım ve hepimiz birlikte birbirimizi sevip birlikte yaşayalım.
Sermaye işletmeleri ile kooperatif işletmeleri arasındaki fark şudur.
Sermaye işletmelerinde ben daha çok sermayeye sahip olayım, o bana hükmedeceğine ben hükmedeyim düşüncesi vardır.
Oysa kooperatif işletmelerinde kimse kimseye hükmetmek istemez. Herkes tedarru içindedir. Çıkar paralelliği içinde birlikte yaşarlar. Gayeleri nedir? Niçin yaşamak isterler? Davada yarışsınlar diye. Benim daha çok ilmim olsun, onun suçu ve hatası benden fazla bile olsa daha çok üreteyim, daha çok insan yaşasın, insanlar benden razı olsun.
Demek ki tedarrudan çıkıp istikbar ederlerse Allah onları helak etmez, be’sa ve darra içinde bedeni ve mali sıkıntılara sokar, böylece ola ki uslanırlar.
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا
“Ve irsal ettik”
Burada irsal edilen resullerdir. “Rusulen vekilen” hazf edilmiştir. Allah yeryüzüne kendisine vekâleten diğer insanlara hükmeden bir halife ca’l etmelidir. Tüm insanlar Allah’ın halifesidir. Her biri kendi içerisinde hem Allah’ın halifesi hem de abdidir. Herkesin kendi içtihadı ile amel etmesi bu nedenledir.
Başkanlar ise halife değil resuldür. Peygamberler Allah’ın resulleridir. Başkanlar da topluluğun resulleridir. Topluluğun üstünde değildir. Hukuk karşısında bütün insanlar eşittir.
Resuller mürsillerinin denetimindedirler, onu her zaman azl edeceklerdir.
Resuller halk tarafından değil, halkın temsilcileri olan şura tarafından sıralama usulü ile seçilirler, ekseriyetle değil.
إِلَى أُمَمٍ
“Ümmetlere”
“Ümmet” imamı olan topluluk demektir. “Emam” ön demektir. “İmam” önden giden demektir. İmam arkada durup halkı öne sürmez. Tam tersine önden gider ve herkes onun arkasından kendi iradeleri ile giderler.
İşte, imamı olan her kalabalık bir ümmettir. “Aşiret, kabile, şa’b, kavm, millet” birer ümmettir. Millet tektir. İbrahim milletidir ama diğerleri çoktur.
Mezhep de ümmettir, çok ümmettir. Alt ümmetler olduğu için çok ümmettir. Hepsinin bir anlamı olduğu için de tek ümmettir.
مِنْ قَبْلِكَ
“Senden önce”
Kur’an’dan önce denmiş olur. Kur’an’dan önce her kavme ayrı resul geliyordu. Son nebi bütün insanlara nebi oldu ve son nebi oldu. Ondan sonra resulleri Allah melekelerle atamayacak, meclislerin seçtiği başkanlar resul olacaklardır.
فَأَخَذْنَاهُمْ بِالْبَأْسَاءِ
“Onları be’sa ile ahzettik”
Gelen her resulün ümmeti eziyetli, sıkıntılı günler geçirmiştir, bedenen ve malen zararlar görmüştür. Müminlerin kendilerini diğer insanlardan üstün görmeleri için bunlar yapılmıştır.
Biz insanlara Kur’an’ı ulaştıracağız, Kur’an düzenini kuracağız ama o düzende kurucu olarak bir ayrıcalığımız olmayacaktır. İnsanlar ister kâfir olsun, ister mümin olsun, ister müslim olsun, ister müşrik olsun asla farklı muamele görmeyeceklerdir. Hepsi aynı şeriata tabi olacaklardır. Askerlik yapan herkes devlet yönetiminde eşit söz sahibidir.
وَالضَّرَّاءِ
“Ve darra”
“Zarar” kelimesi ile “darra” kelimesinin bir arada kullanılması zararın tedarru getirmesidir. İnsanlar biyolojik olarak birlikte yaşarlar, yapıları eşittir. Aynı genlere sahiptirler. Sosyal yapılarında bu eşitliği korumalıdırlar. Türkçede malda eksikliğe zarar denmektedir, Arapçada ise beden sıkıntısına zarar denmektedir.
(لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ (42
“Tedarru ederler diye.”
لَعَلَّ kelimesi ile “likey” kelimesi yakın manalara sahiptir. لِ emir içindir. Allah’tan bekleme, umma anlamındadır. Emrediyorsunuz, onların onu yapacaklarını bekliyorsunuz.
Millî Görüşçüler ve Risale şakirtleri ile eşitlik içinde cihada başladık. Sonra onlar Sermaye ile bir olup bize yukarıdan bakmaya başladılar. Bu halleri devam ediyor.
Bu sebeple “be’sa ve darraya” uğratılırlar ki ola ki tedarru’ ederler, kendilerini diğer insanlardan daha akıllı ve daha üstün görmezler.
***
فَلَوْلَا إِذْ جَاءَهُمْ بَأْسُنَا تَضَرَّعُوا وَلَكِنْ قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (43)
“Onlara be’simiz ciet edince tedarru etmeliydiler. Ancak, kalpleri kasvet etti ve şeytan onlara amel ettiklerini tezyin etti.”
Buradaki “Fe” harfi beyan Fa’sıdır. Biz öyle yaptık ama onlar yapmaları gerekeni yapmadılar.“Lev” geçmişteki şart edatıdır. “La” da nefy edatıdır.
Halk “Hayır” demeliydi dersem, demesi gerektiği halde dememiştir manası çıkar. Bize gelen bu O’nun b’esindendir diye düşünmelidirler.
15 Temmuz her iki taraf için bir be’s olmuştur. Karga beslenmiş, gözü oymak istemiş, başaramamıştır. Sonunda her iki tarafın aklını başına alması, “biz ne yaptık da böyle oldu” diye düşünmesi gerekirken; iki taraf da birbirini suçladı ve düşmanca davranışlarına hala devam etmektedirler. Sermaye zaten bunu istiyordu. Erbakan’a karşı örgütlenen bu iki grubun işi bitince şimdi birbirini bitiriyorlar. Biz bunu söylüyoruz diye bizden uzaklaşıyorlar.
Kalpleri kasvetleşti. Yani tedarru etmediler. “Kasvet” katı demektir. Yani sıvı olmayan, gaz olmayan demektir. Türkçedeki “katı” kelimesi de buradan gelmektedir. “Se” “Te”ye dönüşmüş. Türkçede “kaskatı” deriz, “yemyeşil, sapasağlam, kıskıvrak” kullanışlarına göre kelimelerin kökleri bulunabilir. Kaskatı taş kesildiniz.
“Sin”le “Kaseve” 7 defa, “Sad” ile “Kasave” 5 defa geçmektedir. Birbirini 12’de tamamlamaktadırlar. Kur’an’da “KSV” kökü 7 defa geçmektedir, hep kalbine kasvet etmeden bahsetmektedir. Taşın kasvetine kıyas yapmaktadır.
لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ (53)
“Şeytanın, ilka ettiğini kalplerinde maraz olanlara ve kalpleri kasıye olan kimselere fitne ca’l etmesi için.”
“Zalimler ilka içindedirler” ayetinde, kalplerinde maraz olanlarla kalpleri kasvetlenenleri karşılaştırmaktadır ve zalim olduklarını ifade etmektedir.
“Tederru”yu başka bir şekilde şöyle ifade edebiliriz. Diyelim ki tartışıyorsunuz. Yanlışınız ortaya çıktı. Ben nasıl yanlış yaparım diye yanlışı savunmaya devam edersiniz. İşte bu kalplerin katılaşmasıdır.
Müminler ise yanlışlarını gördüklerinde derhal hakka rücu ederler ve eski yanlışlarından dolayı istiğfar ederler. ‘Ben yanlış yapmam’ demek kalplerin katılaşmasıdır.
Ayette “şeytan amel ettiklerini onlara tebyin etti” deniyor. İnsan yanlış yapar ama kalpleri kasiye olanlar yanlışlarını savunmaya devam ederler.
Olağanüstü hal ve anayasa oylaması böyle bir durumdur. Sermaye insanların bu hastalığından yararlanmış ve mademki biz böyle istedik artık o doğrudur.
Cumhurbaşkanının halkın ekseriyeti ile seçilmesi onu milletin bir elçisi olmaktan çıkarmış, ekseriyetin adamı yapmıştır. Bu yanlıştı. Bundan dönülmesi gerekirken bir yanlışı başka yanlışla gidermeye çalışmış, başkanlık sistemini getirmişlerdir. Oysa Kur’an haseneyi seyyie ile seyyieyi haseneyle giderir diyor. Ekseriyetin değişmesi ile gerçek değişmelidir.
Şimdi biz ne yapmakla mükellefiz?
Önce Kur’an üzerinde çalışmamıza devam etmeliyiz. Ayetlerin bize hitap ne ettiğini bilmeliyiz. Herkes bana hitap ediyor demeli ve kendisine bir görev bulmalı. Diğerleri ile yardımlaşmalı, çalışmalar devam etmeli. Sonrası bize ait değildir, O’nun emridir, O’nun işidir.
فَلَوْلَا إِذْ جَاءَهُم بَأْسُنَا
“Onlara be’siniz ciet edince şöyle yapmalıdılar”
إِذْ geçmişi ifade etmektedir. هُم zamiri marifedir.
Kastedilen 15 Temmuz’un aktörleridir, Gülen cemaati ile AK Partililerdir.
İlerde bu zamir Sermaye ile yöneticilere raci olacaktır. Öyle olay olacak ki Sermaye de devlet yöneticileri de be’se uğrayacaklar. Burada dârrı ve be’si söylemiştir. Savaş olmayacak, ekonomik afet olacak demektir.
تَضَرَّعُوا
“Tedarru’ etmektedirler”
Evet, be’s dendiği zaman yapılacak iş ne yapıyoruz da bu be’s geliyor diyecekler. Sorunları şeriatla çözmeli diyecekler. Onlar böyle yapmadılar. Kalpleri katılaştı.
Buradaki “kalp” merkezler demektir. Yani AK Parti’nin merkezi de cemaatin merkezi de katılaştı. Görmezden gelmede ısrar ediyorlar. Kur’an’a teslim olmuyorlar. Hakka teslim olmuyorlar. Hakemlere gitmiyorlar.
Demek ki yapmaları gereken nedir?
Önce her iki taraf bilecektir ki bu, Sermaye’nin oyunudur. Bu, taraflarca planlanmıştır. İkisinin düşmanı tarafından planlandı ve birbirleri ile çatışmaları için planlandı. Her iki tarafın da suçu vardır. AK Parti suçludur. Işık evlerini kapattı. Dershanelerini ortadan kaldırdı. Okulları ve üniversiteleri çalışmaz hale getirdi. Bankaları kapattı. Gazeteleri kapattı, televizyonlarına el koydu. Oysa devletin oradaki suçluları cezalandırması gerekirdi. Onlar da suçludurlar. Devletlerine sabah-akşam saldırdılar. Gazetelerini boykot etmeleri, televizyonlarını dinlememeleri gerekirken onları desteklemeye devam ettiler. Gülencilerin yaptıklarına şiddetle karşı çıkmıştım. Gülen yapmıyordu; Sermaye yapıyor ve yaptırıyordu. Bugün de yapılanları Cumhurbaşkanı yapmıyor.
İnsan çevresini aşamaz ve eğer dediğini kimse yapmıyorsa ne yapabilir?
Gülen’in de Erdoğan’ın da çevresi sarılmış ve elleri kolları bağlanmıştır. AK Parti’de yanlış yapılanlara ses çıkarmayan Adil Düzenci AK Partililer suçludur. Şimdi Adil Düzen partisini kurmalıyız. AK Parti’nin oyunu bölmeliyiz ama sonra onlarla koalisyon yapmalıyız, Erdoğan’ı desteklemeliyiz. Ordumuzun yaptığını yapmalıyız. Ergenekon ve Balyoz davalarında ordu sabretti, AK Parti’ye cephe alınmadı, böylece ülke kurtuldu.
AK Parti’nin kötülük yapmasını önlemeliyiz ama onu desteklemeliyiz. CHP, MHP ve HDP de öyle yapmalıdır. Sermaye’nin oyununu ancak böyle bozabiliriz. Adil Düzen’e doğru gitmeliyiz. Ama Adil Düzen’e varmak için devletimizi yaşatmak zorundayız.
وَلَكِنْ قَسَتْ قُلُوبُهُمْ
“Velakin kalpleri kasvetleşti”
Evet, AK Parti’nin ve cemaatin kalpleri katılaşmıştır. Bütün bu söylediklerimize kulak vermiyorlar, sesimizi duymuyorlar.
Akit gazetesi benim yazılarımı yayınlıyordu; birden yayınlamayı kesti!
Benim bir şeyim eksilmedi. Benim bu yazılarımdan hiçbir maddi kazancım olmadığı gibi ben milletvekili de olmayacağım. Bir ayağımın mezarda olduğunu biliyorum. Ben sadece sizlerin ne yapacağınızı söylüyorum. Çevremde bine yakın okuyucum var. Onlara hitap ediyorum. Kalpleri kasvetleşmiş kimselere yazılarım ulaşsa da ulaşmasa da bir yararı yoktur.
وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ
“Ve şeytan onlara tezyin etti”
Yaptıklarına aklım ermiyor. Şeytanı hesaba katmıyorum. Şeytan tezyin ediyor. Cemaat de AK Parti de yaptıklarını ziynetli görüyor.
Tanışmasanız, seni bilmeseler, dersiniz ki suç sende; ama her iki grup beni çok yakın tanımaktadır. Hiçbir yazılarımı duymuyor ve okumuyorlar.
Birbirine saldırmayı marifet zannediyorlar.
Biz her iki tarafı da geçmişteki hizmetlerinden dolayı sevdiğimiz ve saydığımız için iki taraf da bizden uzak duruyorlar. Yanlış yaptıkları onlara ziynetli görülüyor.
مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (43)
“Amel ettiklerini”
Evet, bugün yönetim halkını ezmeyi marifet zannediyor. Hastayı iyileştireceğim diye sağlamı hasta ediyor. Yoksulu doyuracağım diye zengini yoksul yapıyor. Cahili âlim yapacağım diye âlimi zorluyor. Sistem böyle çalışıyor.
Bu yapılanlar sonunda krize dönüşür ve bugün destekleyen halk ansızın cephe alır.
Bu yazılanları herkes okusun.
AK Partililer okusun ve üstünde düşünsünler.
AK Parti nedir?
Önce Millî Görüş’ün oylarına konan bir partidir. Sonra Millî Görüş’ün ikna ettiği ordunun desteğiyle iktidarını sağlayan bir partidir. Şimdi Millî Görüş’e cephe alıyor. Orduya cephe alıyor. Bunları yapan bir parti nasıl yaşayacak, merak ediyorum.
***
فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ أَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍ حَتَّى إِذَا فَرِحُوا بِمَا أُوتُوا أَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَإِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ (44)
“Kendilerine tezkir edilenleri nisyan edince her şeyin kapılarını onlara fethettik, kendilerine ita edilenden ferahlandılar. Ansızın onları ahzettik, o zaman müblis oldular.”
Evet, 1967’de İzmir’de Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi kuruldu. Kurucular tüm Müslümanlardı. Başlangıçta herkes kooperatife katılmıştı. Fetullah Gülen’in cemaati katılmıştır. Erbakan taraftarları katılmıştır.
1969 seçimlerinde birlikte bağımsız adaylıktan itibaren mücadeleye başladık ve 1980’lerde Adil Düzen’i oluşturduk. Sonunda anayasa ekseriyeti ile iktidar olduk. Türkiye tüm İslam âleminin siyasi merkezi haline geldi.
F. Gülen açtığı okullarla dünyaya ulaştı.
Sonra ne yaptılar?
Adil Düzen’i bıraktılar. Akevler’i unuttular. Allah onlara her şeyin kapılarını açtı ve ferahladılar. Sonra ansızın 15 Temmuz geldi ve iflas ettiler.
Ayeti bir daha bir daha okuyunuz; benim bu anlayıp da yazdıklarımdan başka bir manası varsa bana da bildiriniz, ben de hatalarımı düzelteyim.
“Her şeyin kapılarını açtık” diyor.
Siyasette başarılı olmadılar mı?
İlimde başarılı olmadılar mı?
Dinde başarılı olmadılar mı?
Ekonomide başarılı olmadılar mı?
Bugün durumları nedir?
Her iki taraf da ümitlerini kesmiş olarak debelenmektedir.
Olağanüstü hal ve Anayasa oyunu AK Parti’yi uçuruma götürmeye devam ediyor.
Gülencilik de şimdi tu kaka olmuştur. Her gün hapishaneler Gülencidir diye doluyor. Dünyada bunları ne yapalım diyorlar.
Gülencilerin refahı kaldı mı? AK Partililer kerhen “Evet” dediler. Bir başbakan “ben başbakanlık istemiyorum” diye devreye girer mi? Mehmet Ali Şahin, Ahmet İyimaya, Burhan Kuzu durumdan memnun mu? Erdoğan’ın bir daha seçilemeyeceği hususunda hemen hemen bütün partililer endişe içinde.
Avrupa ile aramız açılmış. Rusya ile Amerika anlaştı diye üzüntü içinde. Herkes meydan okumakta. Ayetin ifadesi tam gerçekleşmiş durumda.
فَلَمَّا نَسُوا
“Onlar nisyan edince”
“Ve Lekad” ile başlayan ayetlerde önce eski ümmetlerin irsal edildiğinden bahsetmiş ve “Fa” harfi getirilmiştir. Ve tedarru etmediklerinden söz etmişti. “Fa” harfinin manası orada açıkça anlaşılmıyor. Burada tekrar “Fa” harfi gelmesi teşabuhu kaldırıyor. Oradaki “Fa” mahzuf olan cümleye aittir. Yani eski ümmetlere irsal etmiştir. Sonra da yani Peygamber Muhammed’den sonra da her dönemde nezir irsali yaptık.
Son irsal ise Millî Görüş ile Risale-i Nur irsalidir. “Fa” harfi ile eski irsallerden günümüzün irsaline geçilmiştir. Akevler’de başlayan Adil Düzen çalışması bir irsaldir. Bediüzzaman’ın şakirtleri ve Necmeddin Erbakan bu çalışmanın başından beri varlar. Birinci “Fa” harfi mahzuf olan onları anlatmaktadır.
Necmettin Erbakan ve Said-i Nursi hareketleri başlatmışlardır. Bunlar eski ümmetlerden sonra şimdi gelenlerdir. Sonra bunların yerini Erdoğan ile cemaat almıştır. AK Partinin başlangıçtaki durumu değişmiş, her iki grup Akevler’de kendilerine anlatılanları unutmuşlardır.
مَا ذُكِّرُوا بِهِ
“Onunla tezkir edilen”
“Zikr olunanları” demektedir. Kimi zikr ettiğinden bahsetmemektedir. Allah zikr etmiştir. Biri diğerine zikr etmemiştir. Akevler’deki birlikte çalışma ile Adil Düzen ortaya çıkmıştır. Bir grubun veya bir kimsenin eseri değildir. Allah’ın asrımız insanına ihsanıdır. Bu sebeple tezkir edene zikredilendir.
فَتَحْنَا عَلَيْهِم
“Onların üzerine fethettik”
Evet, Adil Düzen’i unutup da Sermaye ile birlikte olunca zenginliğin ve iktidarın kapılarını açtık. Gerek Gülen cemaatinin gerekse AK Parti’nin ne servetlere sahip olduğunu hepiniz bilmektesiniz.
أَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍ
“Her şeyin bablarını/kapılarını”
Evet, iktidar mı; iktidarlar. AK Parti ile cemaat bir olmuşlar, devleti istedikleri gibi yönetiyorlardı.
Kartal belediye başkanlığına Akevler ile yakınlığı olan Adil Düzenci biri gelmiş ve çok başarılı bir şekilde belediye başkanlığını yapmıştı. Hayalinde görmediği bir olayla karşılaştılar. Hoca efendi telefon etmiş, o sebeple başka birisi, Gülenci birisi belediye başkanı olacaktı. Onu koymadılar, Gülenci birini koydular. Bunun üzerine AK Parti’nin kalesi olan Kartal’ı parti kaybetti.
Anlatmak istediğim şu ki cemaat ile parti iç içe Adil Düzen’e cephe almışlardır, servet sahibi olmuşlar, ayrıca iktidar sahibi de olmuşlar. Hiçbir şeyleri eksik değil.
Biz şart koymadan onlardan Kur’an düzenini uygulayacaklarını beklerken, birden bire karşımıza 15 Temmuz musibeti çıktı!
حَتَّى إِذَا فَرِحُوا
“Ta ki ferahlandılar”
Eskiden Risale-i Nur şakirtleri hapishanelere konurken, eskiden Müslümanlar Cuma namazına bile gidemezken, Cumhurbaşkanı hanımı köşke giremezken, saray yapabildiler. Ordu da yanlarında yer almış ve dünyada da saygın birileri haline gelmişlerdi.
بِمَا أُوتُوا
“Kendilerine ita edilenlerle”
Oy mu istiyorlardı, yanlarında idi. Servet mi istiyorlardı, yanlarında idi. İlahi güç mü istiyorlardı, yanlarında idi. Erbakan’ın yakınlarına ihanet ediyor, soyadını taşıyanları dışlıyorlardı. Gece anlaşma yapıp ertesi gün Sermaye’nin fesadı ile ihanet ediyorlardı.
أَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً
“Onları bağteten ahzettik”
Evet, bir de baktılar ki 15 Temmuz’la karşılaştılar. “Evet/Hayır”a girdiler. Yüzde 60’ları beklerken 50’lerde kazandılar. AK Parti hile yapmadı. Sandıklar adil bir şekilde açıldı. Ama Sermaye hile yaptırmış olabilir. 16 Nisan’da kimse sevinmedi. Bu bir gerçektir.
Peki, ne gerek vardı böyle tüm ülkeyi yasa boğmaya.
Devlet Bahçeli sevindi mi? Hayır!
Ak Parti sevindi mi? Hayır!
“Hayır”cılar sevindi mi? Hayır!
Burasını kimse çözemedi.
Kur’an açıkça söylüyor. Adil Düzen’i unutanların bu akıbetleri takdiri ilahidir.
فَإِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ (44)
“O zaman onlar müblis olurlar.”
Artık çıkar yolları kalmamış olur.
Rusya ile nerde ise savaşa giriyorduk.
ABD’yi tehdit eder olduk.
Avrupa Birliği’ne yarım asırdır girmek için uğraşırken şimdi kılıçları çektik.
Bir gün beni Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne götürdüler. Tutuklanıp hapse gireceğime dair kanunu okudum, cesur oldum ve herkese saldırdım. Hâkimlere saldırdım, sözle tabi. Ama sonunda takipsizlik kararını verdiler.
Şimdi AK Parti’nin yaptığı da budur. Nasılsa bittim, gidiciyim, bari mertçe ölürüm diyor. Duamız kurtulmasıdır. Çünkü yaptıkları ülkeye zarar veriyor.
İstanbul, Yenibosna; 26 Haziran 2021
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlayanlar:
Emine HOCAOĞLU
Ayşe AYDIN
Reşat Nuri EROL
***