NEML SÛRESİ - 9. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ (45) قَالَ يَاقَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ (46) قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَنْ مَعَكَ قَالَ طَائِرُكُمْ عِنْدَ اللَّهِ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ (47) وَكَانَ فِي الْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ (48) قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَأَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ (49) وَمَكَرُوا مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (50) فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ (51) فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ لَنَقُولَنَّ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (52) وَأَنْجَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ (53)
***
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ (45)
“Semud’a, ehleri Salih’i Allah’a ibadet edin diye irsal etmiş bulunuyoruz. İhtisam eder iki fırka olurlar.”
1. Bu surede وَلَقَدْ 2 defa geçer. Bu neyi ifade eder?
Sure Musa Peygamber ile başlar. Sonra Süleyman ve Salih peygamberler ile devam eder. Sonunda uzun bir bölüm ile Kur’an ve bugünkü düzen anlatılır.
İnsanlık iki büyük uygarlığın yarışması sonunda bugünkü uygarlığa ulaşmıştır. Bu iki uygarlığın ikisi de Peygamber İbrahim’in uygarlığıdır. Onun oğlu olan İshak’ın torunları batı uygarlıklarını oluştururken oğlu İsmail’in torunları da doğu uygarlıklarını oluşturmuşlardır. Doğu uygarlıkları içinde doğuya giden yine onun üçüncü hanımı Katura’dan olan oğullarının oluşturduğu Brahmanizm ve Budizm vardır.
Batı uygarlığını Davut ve Süleyman peygamberler temsil ederken doğu uygarlığını da Salih ve Lut peygamberler temsil eder. لَقَدْ kelimesinin manası bu iki uygarlığın da halen 21. Yüzyılda yaşamakta olduğuna işaret etmiş olur. Bir başka deyişle bu sure bugünkü uygarlığı anlatmak için bu iki uygarlığın kurucularından bahseder. Yalnız iki uygarlık mevcut olduğu için iki لَقَدْ kullanılır.
2. Davut ve Süleyman’da آتَيْنَا denilirken burada أَرْسَلْنَا kelimesi getirilir; neden?
Peygamber İbrahim’den önce yazılı bir metin yoktu, peygamberlere şifahi olarak bildirilir, onlar da kendi dilleri ile kavimlerine şeriatı öğretirlerdi. İbrahim’e sahifeler indirilmiş, bunları Sina’da gömmüştür. Sonra Musa Peygamber onları bulmuş, kendisine de Tevrat’ın ilk bölümleri nazil olmuştur ve böylece yazılı hukuk başlamıştır. Salih ve Lut peygamberlere inzal edilmiş kitap olmadığı için أَرْسَلْنَا der. Davut ve Süleyman peygamberler zamanında Tevrat ve Zebur kitaplar olarak gelmiş bulunduğundan آتَيْنَا der. Kitap demeyip de “İlmi ita ettik” der. Kitapları uygulama ilmi ilk defa Davut ve Süleyman’a verilmiş olur. Kur’an’ı uygulama ilmi ise fakihlere verilmiş olur.
3. ثمد kökünü irdeleyiniz.
ثَمْد kışın akan, yazın kuruyan dereye denir. Kur’an’da ثَمُود kavim adı olarak geçer. Tarih kitaplarında Sümerler olarak anlatılır. Tevrat’ta Sümer olarak geçtiğini sanıyorum. Araştırılmalıdır.
ث düzenlemeyi, م genelliği, د ise sınırlamayı ifade eder.
Uygarlıklar büyük suların aktığı Nil, Fırat, Dicle ile Hindistan ve Çin’deki büyük ırmakların aktığı yerlerde doğmuştur. Nil’den Fırat ve Dicle’ye geçilmiştir. Fırat ve Dicle’den de Kafkasya’ya, oradan Avrupa ve Asya bozkırlarına yayılmışlardır. Güneydekiler sulama tarımı yapıyorlardı, kuzeydekiler ise çobanlık ile geçiniyorlardı. Obalarına su getirmek için barajlar yapmışlardı. Sümerler Kafkasya yolu ile Irak’ı işgal edince iki medeniyet doğmuştur.
Nuh Peygamber zamanında birinci Sümer medeniyeti doğmuştur. Sonra Kur’an’ın Âd (عَاد), tarihte Akat denen Sami kökenli kavim hâkim olmuştur. Sonra ikinci defa Sümerler Mezopotamya’ya hükmetmişlerdir. Artık devlet aşamasına gelinmiştir. Yani kent devletleri yerine ulus devlet oluşmuştur. Salih Peygamber ulus devletinin peygamberidir. Bu surede ulus devleti örneği verildiği için Lut’tan değil Salih’ten bahseder.
4. Kardeşleri der. Bu neyi ifade eder?
İki şeyi ifade eder. Birinci olarak bu önce peygamberlerin kendi içlerinden gelmiş olduğunu, dolayısı ile devlet başkanlarının veya il başkanlarının veya bucak başkanlarının merkezden atanmasının doğru olmadığını ifade eder.
İkincisi ise; Müslim olsunlar olmasınlar bir topluluk içinde yaşayan kimselerin yurttaş olarak kardeş olduklarını ifade eder. Dinde kardeşlik vardır ama bir de yurtta kardeşlik vardır. Bundan dolayı biz dinde kardeşler olarak Müslüman ve Hıristiyanlarla beraber kardeşiz, yurtta kardeş olarak da vatandaşlar kardeştir.
Evet, biz bu şekliyle hem İslamcı hem de Türkçü sayılırız.
5. أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ deki أَنْ in cümledeki görevi nedir?
Burada hazfedilmiş bir قَالَ var. أَرْسَلْنَا nın delaleti ile قَالَ hazfedilmiştir. O zaman أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ ifadesi قَالَ nin mefulü olur. Bu takdirde “Allah’a ibadet edin” demiş olur.
قَالَ yi takdir etmiş olmazsak, sen onları Allah’a ibadet etmesine götür anlamı çıkar. Yani yalnız sözle değil göstererek onları senin cemaatine davet et. Yani siz ibadet edin değil, beraber ibadet edelim manası çıkar. O zaman tercümesini “İbadet ediniz” değil de “İbadet edelim” şeklinde yapmamız gerekir.
Bizim de iki yolumuz var.
Biri, insanlara diyoruz ki; altın bonosunu çıkarın ve ortaklık düzenine geçin.
Diğeri ise; biz Yalova’da altın bonosunu çıkarıyoruz bize katılın.
Bu ayet her ikisini de içerir.
6. فَإِذَا daki فَ ne Fa’sıdır?
Müfacea edatıdır. Öncesinden sonrası arasında bir zaman geçtiğini gösterir. Türkçeye “nihayet” veya “sonunda” diye çevrilebilir.
Salih Peygamber kavmine “Siz yapınız” demeyip “Gelin beraber yapalım” deyince aralarında çekişme başlar. Salih’i muhatap almanın dışında kendi aralarında tartışma başlar. Her iki taraf da Peygamber Salih’i devre dışı etmek isterler ama nasıl devre dışı edeceklerinde anlaşamazlar.
Bugün de İslamiyet’i (Kur’an ve İncil’i) devre dışı etmek için anlaşmış durumdadırlar. Ama kimileri savaşla kimileri de Dolar ile İslamiyet’i devre dışı bırakma görüşündedir; bu hususta anlaşamıyorlar. Onlar o zaman iki fırka olmuşlar, bunlar da şimdi iki fırkadırlar.
YORUM
1. Bugün bu ayet nasıl değerlendirilir?
Bu ayette çağımızın ulusları ikiye ayrılır. Bloklaşmalar değişik adlarla hep iki blok halinde olur. Topluluklar mıknatıs gibidir, iki uçlarında kutuplar bulunur, orta noktaları ise nötrdür yani dışarıya karşı etki göstermez. Ama mıknatısı ikiye bölerseniz bu sefer iki mıknatıs olur. Orta noktaları da kutuplaşmış olur. Topluluklar da böyledir. Çoklu gruplar sonunda iki cepheye ayrılır. Ama içlerinde ayrıca iki cephe vardır.
Bugün iki cephe oluşamamıştır. Mıknatıs kırılmış ama henüz cepheler tam olarak oluşmamıştır. Şimdi bunların karşısında yeni cephe oluşur. Kendi aralarında çekişme devam eder ama Allah’a ve ahirete inananlar bir cephe, inanmayanlar ise başka bir cephe oluşturur.
Bizim görüşümüze göre Türkiye, İran, Avrupa Birliği ve Rusya bir cephe oluştururlar, Hindistan da bunlara katılır, Afrika da bunların yanında olur. Bunlar Hak cephesini oluşturur. Merkezleri İstanbul ve Mekke’de olur.
Buna karşılık Çin ve ABD birbirlerine karşı olabilirlerse de Hak cephesine karşı kuvvet cephesi olarak birleşip saldırabilirler, sonunda Hak cephesi galip gelir.
2. فَ den sonra إِذَا gelir. Bu neyi ifade eder?
Salih Peygamber onlara Allah’a ibadet edin dedikten sonra onlar iki grup olmuşlardır.
Bugün de Akevler kurulup Adil Düzen’i ortaya koyduktan ve Prof. Dr. Necmettin Erbakan Kur’an düzenini Adil Düzen olarak dünyaya anlattıktan sonra Batı ikiye ayrılmıştır. Rockefeller savaşı, Rothschildler ise Dolar’ı yani parayı benimsemiş, bundan dolayı araları açılmıştır. Prof. Erbakan’ın bu tebliğlerinden sonra F. Gülen Amerika’ya götürülmüş ve Dolar tarafı olan grup onu dünya üzerinde ajan olarak kullanmaya başlamıştır. Rothschildler başarıya ulaşamayınca ABD’de Pentagon devreye girmek zorunda kalmıştır.
Türkiye’deki 15 Temmuz olayı bu iki cephenin çatışması olayıdır. Buradaki إِذَا buna delalet eder. Yani Akevlerin çalışanları, Prof. Erbakan’ın tebliğinden sonra ikiye ayrılmışlardır.
Öz Türkçe ile:
“Sümerlere kardeşleri Salih’i Allah’a kulluk edin diye salmış bulunuyoruz. Çekişir iki parçadırlar.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Semud’a, ehleri Salih’i Allah’a ibadet edin diye irsal etmiş bulunuyoruz. İhtisam eder iki fırka olurlar.”
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ (45)
***
قَالَ يَاقَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ (46)
“‘Ey kavmim, neden hasenenin kablinde seyyieyi isti’cal edersiniz? Allah’tan rahmet olunasınız diye istiğfar etmelisiniz.’ diye kavl etti.”
1. قَالَ ne zaman söylenmiştir?
أَرْسَلْنَا da قَالَ kelimesi geçmez. Olaylar yukarıda anlatıldığı şekilde geçmiş olabilir. Burada وَ harfi geçmediğine göre o olaylar zamanında söylenmiş manasında أَرْسَلْنَا nın bir açıklaması olabilir ya da bunlar arasında bu bölünme meydana geldikten sonra Salih ikisine birden bu cümleleri söylemiş olabilir. Biz ikinci mana üzerinde duracağız.
2. لِقَوْمِهِ demeyip يَاقَوْمِ der. Neden?
Burada لِقَوْمِهِ hazf olmuştur çünkü يَاقَوْمِ buna delalet eder.
يَاقَوْمِ ile başlaması onların kötülüklerini istemediğini, onların savaşta değil barışta olmalarını isteğini ifade eder.
Onlar görüşlerini gerçekleştirmek için insanları bölmeyi, birbirleri ile çatıştırmayı ve onlara bu yolla hükmetmeyi isterler.
Peygamberler ise halkları barıştırmayı, anlaştırmayı, birlikte iyilik içinde yaşamayı önerirler. Bu duyguları ifade etmek için Salih “Ey kavmim” diyor.
Biz de şimdi “Ey insanlık” diyoruz; savaşla, fesatla, terörle bir yere varamayız, gelin barışalım bir olalım diyoruz.
Nitekim Fehmi Koru da bir yazısında Ermenistan ile Azerbaycan arasında savaşla desteği değil de barışla desteği önerir. İnşallah ordu ve Erdoğan da aynı görüştedirler.
3. Burada السَّيِّئَةِ ile الْحَسَنَةِ karşılaştırılır ve ikisi de marifedir. Açıklar mısınız?
Çatışma sonunda iki taraf da kötülük görür, karşılıklı olarak ölüler verirler, bir de biriktirmiş oldukları serveti çatışmada harcarlar. Dolayısıyla bölüp savaştırma kötülük üzerine kurulur ve buradaki seyyie bugün bütün dünyanın benimsediği çatışma üzerinde dengenin marife olarak ifade edilmesidir. Oysa barış çıkar paralelliğine dayanır, her iki taraf kötülüğü birlikte def ederler, virüsleri, işsizliği ve açlığı bertaraf ederler. Bu da الْحَسَنَة dir. Marife ile işte bu hasene kastedilir.
4. “Neden isti’cal edersiniz?” der? اِسْتِعْجَال (isti’cal) ile اِسْتِئْخَار (istihar) kelimelerini karşılaştırınız.
Acele etmek demek yakın zamanda yapmak veya istemek demektir. İstihar etmek demek ileriyi, uzak zamanı düşünmek veya ertelemek demektir.
Faizsiz sistemde iş ertelenir, ürünün ödemesi ise önceye alınır. Önce parasını alırsınız, sonra malı üretip müşteriye teslim edersiniz. Bu semende isti’caldir, malda ise istihardır. Buna karşılık faizli sistem veresiyeye dayanır. Selemli sistemde ise önce parasını ödersiniz, yapmada isti’cal edersiniz, ürünü ise sonradan alırsınız. İstihar edersiniz.
Salih Peygamber burada “Haseneden önce neden seyyieyi isti’cal ediyorsunuz?” der.
Yani önce görüşmeler ve anlaşmalar yapılır, hakemlere gidilir, hakemlerin verdikleri kararlara uyulur. En kötü barış en iyi savaştan iyidir. Demek ki Salih Peygamber hakemliği, yargı üstünlüğünü önerir. Bugün Erdoğan’ın yapacağı tek bir iş var, o da hakemlere gitmektir. Her yerde ve her görüşmede hakemleri önermelidir.
5. فَسْتَغْفِرُوا اللَّهَ denmesi gerekirken bu cümle neden kullanılmaz?
Bu cümle “Önce hasene yapın, sonra seyyieye gidin.” anlamını taşır. Bu ayet bu konuyu zikir bile etmez. Savaş bizim kararımız olmaz, karşı tarafın kararı olur. Karşı taraf saldırırsa savunuruz ama biz baştan saldırmayız.
6. لَوْلَا geçmişte olmamış bir olayın yapılması gerektiğini ifade eder. Burada ne manadadır?
“Siz Allah’tan mağfiret istemeliydiniz” diyor. Mağfiret demek suçları cezalandırmamak demektir. “Bugünkü duruma düşmemeniz için genel af ilan etmeliydiniz.” diyor. Yani eski yapılanları unutup yeniden barışla geleceğimizi ayarlamanız gerekir.
لَوْلَا muzari fiilin başına geldiği için tahdit edatı olur ve yapılması gereken bir işe teşvik manası katar. -meli, -malı manası verir, istiğfar etmelisiniz gibi. (Tayibet Erzen)
Bugün bile Türkiye’nin ve dünyanın yapacağı tek şey vardır: Genel bir af çıkarmak. Kur’an’da iki türlü af vardır; biri mağfiret diğeri aftır. Afta soruşturma da yapılmaz suçluların suçları da tespit edilmez, takipsizlik kararı alınır. Mağfirette ise soruşturma yapılır, suçlar tespit edilir, gerekli cezalar verilir ama cezalar infaz edilmez. Salih mağfireti öneriyor, biz de affı değil mağfireti öneriyoruz. Affeder iseniz suçluları suça teşvik edersiniz, mağfiret etmez iseniz barışı getiremezsiniz. Affetmeyiz ama mağfiret ederiz. Mağdur olanların mağduriyetlerini gideririz. Savaşta harcayacaklarımızı onlara veririz.
7. Allah’tan istiğfar ediniz deniyor; bu ne demektir?
Af yetkisinin başkanlara değil, hükümetlere değil, meclislere ait olduğunu belirtir.
İstiğfar eden dayanışma sorumluları olacaktır.
Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası’nda 25 genel hizmetten birisi araştırmadır, Ar-Ge’dir. Devlet planlama teşkilatının karşılığı olarak planlama vardır. Bunlar üniversitelerle iş birliği yaparak barışa geçme zamanının geldiğini tespit ederler, meclisteki dayanışma sorumluları istişare yoluyla genel affa, istiğfara karar verirler.
8. لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ da nasıl rahmet olunurlar?
Önce savaşın getireceği zararlardan ve teleften kurtulmuş olurlar. Ondan sonra da savaşta harcanacak meblağ ve emek kazanılmış olacağı için kötülüklerin getirdiği kötülük de dayanışma içinde giderilmiş olur. Barış içinde insanlar zevkle çalışmaya ve yaşamaya başlarlar, bu da Allah’ın rahmeti olur.
YORUM
Bu ayet bugün bize neyi söyler?
Ayet sorunları çatışma ile değil anlaşma ile, barış ile çözmemizi önerir. Barışın sağlanması için önce adil bir yargı tarafından nizalar dengeli bir şekilde çözülmelidir.
Sorunlar kaldığı müddetçe nizalar bitmez, kavgalar tükenmez. Adil bir yargının oluşabilmesi için hakemlik sisteminin getirilmesi gerekir. Bu ayet bunu emreder.
Adil bir çözümün üretilmesi için de soruşturmaların devam etmesi, mağduriyetlerin tespit edilip giderilmesi gerekir. Onun için affı tavsiye etmez. Ancak yeniden barış için ve uygarlaşmaya devam edebilmemiz için de bozuk düzenin zorlaması sonucunda doğan fesat ve zulüm de kişilerin suçu olarak görülmeyip suç işleyenler bakımından genel af ilan edilmelidir. Mağdur olanların mağduriyetleri ise topluluk tarafından giderilmelidir.
Öz Türkçe ile:
“‘Ey ulusum, niçin iyilikten önce kötülüğü istersiniz? Allah’tan yaşatsın diye örtmeyi istemelisiniz.’ dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“‘Ey kavmim, neden hasenenin kablinde seyyieyi isti’cal edersiniz? Allah’tan rahmet olunasınız diye istiğfar etmelisiniz.’ diye kavl etti.”
قَالَ يَاقَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ (46)
***
قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَنْ مَعَكَ قَالَ طَائِرُكُمْ عِنْدَ اللَّهِ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ (47)
“Onlar ‘Hem seninle hem de kavminle tatayyur ettik.’ diye kavl ettiler. O da ‘Tairiniz Allah’ın indindedir. Evet, siz fitne edilen bir kavimsiniz.’ diye kavl etti.”
1. قَالُواdaki kavl edenler kimlerdir?
Kavim kavl etmiştir.
Kavim nasıl kavl eder?
Topluluk içinde birileri çıkar bir şey söyler, öbürleri de susarlarsa topluluk söylemiş olur. Burada ihtisam edenlerin birleşerek Peygamber Salih’e karşı ortak cephe kurduklarını bildirir. Kötü düzenin onlara getirdiği kötülüğü Peygamber Salih’e yüklerler. Ortak düşmanları ortaya çıkınca aralarındaki ihtilafları bir tarafa atarak birlikte Salih’i nasıl bertaraf edeceklerine karar verirler ve Salih’i suçlarlar.
2. Bugün bunu kimler söyler?
Sermaye ile devletler ittifak etmiş, birlikte kiliseye ve mescitlere saldırmışlar, onları yıkmışlar ve kötülüklerin dinlerden kaynaklandığını iddia etmişlerdir.
Kötülüğü kendileri yaparlar, sonra onu dinlerin mukaddes saydığı aile, mülkiyet, iman ve devlete fatura ederler ve onları yıkmaya çalışırlar.
Önce yöneticileri kötülüğe zorlarlar sonra da halkı onlara karşı ayaklandırırlar.
3. طَائِر kelimesini irdeleyiniz.
Kur’an’da طير 29, طوي 5 defa geçer. Toplam 34 (2*17) eder.
طَائِر kuş demektir. Uçma طَارَ fiiliyle ifade edilir. İnsanın davranış tarzına طَائِر denir. “Tatayyür” etmek demek kötü duruma düşmek demektir. Türkçedeki tavır kelimesinin bu kelimeyle akrabalığı olabilir.
ط uyumluluğu, ي kolaylığı, ر ise sürekliliği ifade eder.
4. اطَّيَّرْنَا fiilinin aslı nedir?
اطَّيَّرْنَا nın aslı تَطَيَّرْنَا dır. ت ile ط aynı mahreçli oldukları için birbirlerine idgam olmuş, başlangıç harfi suskun olduğu için اطَّيَّرْنَا ya dönüşmüş. Tefe’ül babındandır. ‘Senin yüzünden biz bu kötülüğe düştük.’ demektir.
5. بِكَ deki بِ ne anlamındadır?
Sebep Ba’sıdır. “Senin yüzünden biz bu kötülüğe uğradık.” derler.
طَيَّرَ ‘kötülük yaptı’, تَطَيَّرَ ‘kendi kendine kötülük yaptı’ demektir. بِ ile de teaddi ederek “Biz sana uyduk onun yüzünden bu hallere düştük.” manası oluşur. Yani ‘Seni yaşatıyoruz onun için başımıza bu geliyor’ anlamındadır.
Endülüs’te veba hastalığı yayılmış, o günkü Hıristiyan yönetimin papazları fetva vermişler, “Yahudileri yaşattığımız için başımıza bu geldi.” demişler ve soykırımına fetva vermişlerdir. Topluluklar böyledir, yanlışları yaparlar, suçu istedikleri kimseye fatura ederler.
6. Ayette وَمَنْ مَعَكَ değil de وَبِمَنْ مَعَكَ der. Neden?
بِ harfi tekerrür etmiştir. Gramer olarak zorunludur. Harf-i cerlerden sonra zamir gelirse ister ma’tûf olsun ister mâ’tûfun aleyh olsun harf-i cer tekrar edilmek zorundadır.
7. Neden الَّذِينَ gelmez de مَنْ gelir?
Salih’in yanında olanlar henüz cemaat oluşturmamış oldukları için veya onlar öyle kabul ettiği için الَّذِينَ demezler de “Kim seninle beraberse” derler yani topluluğu tanımazlar.
Çin dünyanın büyük kısmını içine alıyordu. Bundan 200-300 sene evvelki dünya nüfusu kadardı ama yine BM Topluluğu’na katılmak için çaba gösteriyordu; katıldı da.
Tanınma çok önemlidir.
Bundan 60 sene evvel Müslümanlar bir topluluk olarak tanınmıyorlardı. Uzun mücadeleden sonra bugün tanımak zorunda olmuşlardır ama hala Adil Düzen’i tanımıyorlar.
8. Salih “Tairiniz Allah’ın indindedir” diyor. Bu ne demektir?
Yani kötülük benden değildir, Allah’tandır. Yaşlanma dolayısı ile toplumunuz bozulmuş ve yeni topluluğu oluşturmak için Allah bu kötülükleri ortaya koymaktadır. Yani size “Fiilen yeni düzene geçin” demektedir.
Allah insanlara elçileri aracılığı ile ne yapacaklarını bildirdiği gibi olaylarla da ne yapacaklarını bildirir. Kur’an’dan sonra olaylarla bildirir.
Yani bugünkü sıkıntılar faizli işçilik sisteminden ileri gelir. Allah diyor ki; faizli işçilik sisteminden kredileşmeli ortaklık sistemine geçin.
9. Buradaki بَلْ neyi ifade eder?
“Tairiniz” denmişti ya, görünürde o tayrdır. Görünürde tayr kelimesi doğrudur ama gerçekte ise bu kötülükler iyiliklerin gelmesi içindir. Dolayısıyla aslında tayr değildir.
10. “Fitne” ne demektir?
“Fitne” bir maddeyi ısıtıp onu filizden ayırma veya filizi ondan ayırmadır yani madeni saflaştırmadır. İnsanların da kötülerle karışması sonucu oluşan kötü düzeni iyi düzene çevirmek için kötülerin topluluktan ayıklanması gerekir. İşte kötülüklerin sebebi budur.
Sosyalizm ve kapitalizm İslamiyet’in gelmesi için güçlenmişlerdir. Bu sayede 1000 yılını doldurmuş İslam uygarlığının yenilenmesi için gerekli şartları hazırlama işi sosyalizme, kapitalizme ve karma ekonomiye verilmiştir. Görünürde kötülüktür ama gerçekte uygarlaşmanın zorunlu sebebi ve vesilesidir.
YORUM
Bugün insanlık nasıl fitne edilir?
Bugün yeryüzünün tamamını kaplayan dört büyük din vardır; Hıristiyanlık, İslamiyet, Hinduizm ve Budizm. İslamiyet de dâhil olmak üzere bütün dinler zamanla bozulmuştur. Yaşlanmanın sonucu olarak bozulmuştur. Bütün dinler kendilerini yenilemek zorundadırlar. Yeni peygamber gelip bu yeniliği yapmayacak, yeni kitaplar da inmeyecek, eski kitaplar eskisi gibi kalacak ama kitaplar yeniden yorumlanacaktır. Yorumlayanlar da peygamberler değil ilim adamları olacaktır. Bütün dinlerdeki ilim adamları ilmi metotla kitaplarını yeniden yorumlayacaklar. Kur’an da yeniden yorumlanacaktır.
Kur’an’ın diğer kitaplardan farkı vardır.
Kur’an son kitaptır, metinleri birlikte korunarak gelmiştir. Kur’an bütün insanlığa hitap eder. Kur’an günümüzün sorunlarını tam olarak çözmektedir. Yeryüzünde Kur’an’dan başka bu özellikleri taşıyan bir kitap yoktur. Dinler arasında çatışma ortadan kalkacak, dayanışma ve yardımlaşma gelecek, bu yolda uygarlaşmada birbirleri ile yarışacaklar.
Öz Türkçe ile:
“Onlar ‘Hem seninle hem de ulusunla çarpıldık.’ dediler. O da “Çarpanınız Allah’ın yanındadır. Evet, siz sınanmakta olan bir ulussunuz.’ dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Onlar ‘Hem seninle hem de kavminle tatayyur ettik.’ diye kavl ettiler. O da ‘Tairiniz Allah’ın indindedir. Evet, siz fitne edilen bir kavimsiniz.’ diye kavl etti.”
قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَنْ مَعَكَ قَالَ طَائِرُكُمْ عِنْدَ اللَّهِ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ (47)
***
وَكَانَ فِي الْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ (48)
“Medinede dokuz raht vardı. Arzda ifsat ediyor ve ıslah etmiyorlardı.”
1. وَكَانَ deki وَ nereye atfeder?
أَرْسَلْنَا ya atfeder. Yani Peygamber Salih gelmeden önce kavim içinde mevcut olan durumu anlatır. Peygamber Salih’in irsali ve anlattıkları devam ederken diğer taraftan Salih gelmeden önce oluşmuş durumu anlatır. وَ atıf harfi olmakla beraber aynı zamanda durumu yani hali dile getirir.
2. كَانَ nakıs fiil midir?
Peygamber Salih’ten önceki oluşları anlattığına göre nakıs fiil değildir. Medine’de Peygamber Salih’ten önce oluşmuş bir olayı anlatır. Eğer tam fiil olarak alırsak 9 raht medine kurulurken oluşur. Yani sonradan değil baştan fesat kurulmuş olur. Biz tam fiil kabul ederiz.
3. الْمَدِينَةِ ne demektir, neden marifedir?
دَيْن kelimesi دِين kelimesine akrabadır. Medine/الْمَدِينَة uygarlaşan yer demektir. Yani ayrı ayrı birbirinden uzak yaşayan toplulukların yerine Medine denir.
Salih Peygamber de belli bir Medine’de peygamber olmuştur. Buranın neresi olduğu hususu için Kur’an’ın başka ayetlerini de incelemek, Tevrat’ı okumak, arkeolojik kazıları değerlendirmek gerekir. Tefsirlerde hiç adı geçmez.
Bugünün Medineleri süper güçlerin devlet merkezleri olabilir.
4. رَهْط ne demektir?
Kur’an’da رهط 3, رهن 3 defa geçer. Toplam 6 (2*3) eder.
رَهْط topluluk içerisinde oluşan pislik yapan gruptur. Bugün buna mafya diyoruz. Her toplulukta o topluluğun aleyhinde çıkarları oluşturan gruplar vardır. Bunlar farklı gruplardır. Ama kötülükte birbirleri ile dayanışırlar ve hep birlikte topluluğu ifsat ederler. Ekonomide hırsızlık oluşur, dinde ahlaksızlığa sahip çıkarlar, siyasette isyan grupları oluşur, ilimde ise hurafeler yer almaya başlar. Bunlar ayrı ayrı örgütlenmiş olurlar. Bugün bu örgütleri Sermaye ve devlet iş birliği içinde oluşturmaktadır. İstihbarat örgütleri de mafya usulü çalışmaktadırlar. رَهْط kelimesi hem tekil hem çoğul olan bir kelimedir.
Salih zamanında bu örgütlerin sayısı 9 imiş. Musa’ya da 9 mucize verilmiş.
5. تِسْعَةُ (9) olan nedir?
تِسْعَة den sonra dişil kelime gelmez. تِسْع den sonra da eril kelime gelmez. تِسْع الرِّجَال demeyiz.
تِسْع / تِسْعَةikisi de 9 demektir, ikisi de çoğul kelimelerden önce gelir. Tek fark تِسْعَة den sonra eril çoğul, تِسْع den sonra dişil çoğul gelmesidir. (Tayibet Erzen)
6. Buradaki الْأَرْضِ neyi ifade etmektedir?
الْأَرْضِ medineyi göstermektedir. Medine bir bölgede merkez olan kenttir. Arz/ الْأَرْضise medinenin çevresindeki illeri de içine alır. Yahut ülkeyi içine alır. Sadece يُفْسِدُونَ demeyip يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ demiş olmasından dolayı fesadın medineye münhasır olmadığını ifade etmiş olur.
7. Neden ‘ıslah etmezler’/لَا يُصْلِحُونَ ifadesini kullanmıştır?
Islah ederlerse artık mafyaya gerek kalmaz. Mafya fesat içinde yeşerir. İnsanlar birbirine haksızlık etmeliler ki onları koruyan devlet gücü dışında güçler oluşabilsin.
Terör örgütünün yaşayabilmesi için iktidar gücünün yetersiz olması gerekir. Orduyu ve polisi güçsüz kılarak önce fesat düzenini oluştururlar. Ayrıca istihbarat örgütlerini kurdururlar, devlet terör örgütü gibi çalışmaya başlar. Gerek mafyanın gerek istihbaratın varlığını sürdürmesi için fesadın olması gerekir. Onun için tabipler hastayı tedavi etmezler, avukatlar davaları bitirmezler, tamirciler bir yeri yapıp diğer yeri bozarlar, öğretmenler gereksiz şeyleri ezberletirler, öğrencileri ve velileri gereksiz şeylerle meşgul ederler, test usulü ile anlamadan ezberleme sistemini uygulatırlar.
İşte لَا يُصْلِحُونَ bunları anlatmaktadır.
YORUM
İstihbarat örgütü olmadan terör nasıl önlenecek?
Savaş durumu farklıdır. Orada savaş için gizli istihbarat meşrudur. Ama hukuk düzeninde devletin eşkıyadan farkı aleni olması, açık olmasıdır.
ABD’yi kurdukları zaman güçlü devlet olması için başkana çok büyük yetkiler verdiler ama ona bir şey dediler: Halkından gizli hiçbir şeyin olmayacak. Her yaptığını açık yapacaksın ama sen kendi istediğini yapacaksın.
Bunun için devlet sarayına şeffaf saray adını verdiler. İngilizcede şeffaf ile beyaz aynı kelimedir. Ama 20. yüzyılda en gizli istihbarat örgütünü CIA oluşturmuş, gerçekten dünyada büyük mafya olmuştur.
Onun için bugünkü düzen yıkılacak ve açık barış üzerine gelecek.
Ortaklık düzeninde gizli istihbarat yoktur. Açık istihbarat vardır. Açık istihbaratta bütün vatandaşlar bildiklerini ve şikâyetlerini istihbarata bildirirler, istihbarat adı geçen herkese bir dosya açar. Bu dosyayı sonra istihbarat örgütü de göremez. Bilgisayarda kayıtlı bu dosyanın şifresi yalnız dosya sahibine verilmiştir. Bugün nasıl parayı havale edenlerin muamelesini yapanlar müşterinin şifresini bilmiyorlarsa, istihbaratçılar da vatandaşın özel dosyasının şifresini bilemez. Dosya içeriği dosya sahibinin aleyhinde kullanılamaz. Herkes kendisini kendi dosyası ile savunur. İstediği soruşturmacılara gösterir. Böylece her türlü bilgi kayda geçer ama kişinin istemediği hiçbir bilgi başkalarına servis edilmiş olmaz.
Öz Türkçe ile:
“Kentte dokuz pislik vardı. Yurdu bozuyorlardı, uyumlulaştırmıyorlardı.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Medinede dokuz raht vardı. Arzda ifsat ediyor ve ıslah etmiyorlardı.”
وَكَانَ فِي الْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ (48)
***
قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَأَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ (49)
“Allah’a tekasum ederek ‘Onu ve ehlini tebyit edeceğiz sonra velisine ‘Ehlinin helakına şehadet etmedik, biz sadıklarız.’ diye kavl edeceğiz.’ diye kavl ettiler.”
1. Burada kavl edenler kimlerdir?
تِسْعَةُ رَهْطٍ yani 9 teröristtir. Mafya elebaşlarıdır. Bunlar bir araya geliyorlar ve Salih’i nasıl ortadan kaldıracakları üzerinde görüşmeler yapıyorlar.
Mafya teşkilatının bir özelliği vardır. Etki alanlarını aralarında bölüşürler ve herkes kendi alanında olanları korur. Eğer kendi alanında olan elebaşına itaat etmez ve gerekenleri yapmazsa, elebaşı ondan korumasını çeker diğer elebaşılar onun işini bitirirler. Böylece mafya dengesi kurulmuş olur.
Peygamber Salih’in ailesini dolayısıyla Salih’i koruyan elebaşı Salih’i korumak zorundadır. Yoksa durup dururken koruduğu kimseyi koruyamayan kimse artık mafya elebaşı olamaz. Bir araya geliyorlar ve Salih’i ittifakla ortadan kaldırmak istiyorlar. Bu hususta yemin ediyorlar. Kimin öldürdüğü belli olmayacak. Gizli tutulacak, böylece Salih’i koruyan elebaşı hasmını bulamayacak. Benzer olay Peygamber Muhammed’e de yapılmıştır.
2. Kime söylemektedirler?
Birbirlerine söylemektedirler. Birbirlerine söylediklerini bundan sonra gelen تَقَاسَمُوا kelimesinden anlıyoruz.
3. تَقَاسَمُوا kelimesi söylenen söz müdür?
Hayır. تَقَاسَمُوا kelimesi قَالُوا‘daki cem vavının halidir. Bir araya geliyorlar, birlikte hareket edeceklerine ve hareketlerini gizli tutacaklarına yemin ediyorlar.
Bugün de bu tekasüm devam etmektedir. Gazeteci ve yazar Cemal Kaşıkçı böyle öldürülmüştür. Bugün terör mafyası hep bu yolla infazlar yapmaktadır.
4. “Allah’a tekasüm ettiler” diyor. Bunlar Allah’a inanıyorlar mı?
Peygamber Salih’in kavmi, Nuh ve Hud’un devamı olan bir kavimdir. Dolayısı ile bunlar Allah’a inanıyorlar. Hatta Salih’e kendi dinlerinin savunucusu olarak karşı çıkıyorlar.
Bugünkü dünyada da Allah’a inanmayan topluluk yok. 20. yüzyılın ilk yarısında böyle bir moda oluşmuş ama bu sadece Sermaye’nin Dolarları aşkına oluşmuş bir olaydır. Hiçbir topluluk Tanrı’yı inkâr etmemiştir.
Bu surede neden Peygamber Salih’ten bahsedildiği buradan da anlaşılmaktadır.
Hud Peygamber zamanında henüz mafya örgütü oluşmamıştı.
5. “Tebyit etmek” (لَنُبَيِّتَنَّ) ne demek?
بَيْت ‘ev’ demektir. Gece manasına gelir. Geceleyin yapılan işlere “tebyit” denir. Başlangıçta evde yapılan işler anlamında iken sonra geceleyin yapılan işlere teşmil edilerek kullanılmıştır. Geceleyin gizli olarak Salih’in evine girecekler ve 9 raht/ رَهْطbirlikte Salih’i öldürecekler, kimin öldürdüğü bilinmeyecek veya söylenmeyecek.
6. Buradaki ehlinden kasıt nedir?
Eve girecekler ve yalnız Salih’i değil evde olanların hepsini öldürecekler. Böylece Salih ve ailesi ortadan kaldırılmış olacak. Bugün de pilotsuz uçaklarla hedefler bombalanıyor, aileler ortadan kalkıyor, hatta kentler ortadan kalkıyor. Savaşmayan kimseleri öldürme insanlık tarafından hoş karşılanmadığı için devletler savaşmayanların öldürülmemesine dikkat etmektedirler. Bunu en iyi başaran Türk Ordusu olmaktadır.
7. Buradaki ثُمَّ nereye atfetmektedir?
Buradaki ثُمَّ لَنُبَيِّتَنَّهُ ifadesine atfetmektedir. Geceleyin infaz yapacaklar, sonra da bunu gizleyecekler. Yeminleri bunun üzerindedir.
8. لَنَقُولَنَّ diyor; neden?
Oysa Kur’an Arapçasında لَتَقُولَنَّ denmesi gerekir.
Burada birlikte söylenmeyecek, herkes ayrı ayrı konuşurken “Biz bilmiyoruz” diyecekler. Yani arkadaşlarına değil “Başkalarına böyle deriz” diyorlar. Bunun için لَتَقُولَنَّ kelimesi değil de لَنَقُولَنَّ kelimesi getirilmiştir.
9. Buradaki “velisi” (لِوَلِيِّهِ) kelimesi ile kim kastediliyor?
Salih Peygamber ve ailesi birlikte ortadan kaldırılacağına göre “veli” aileye mensup olmayan birisi demektir. Arapların “akile” dedikleri velayet sistemi o zaman da var olmalıdır ki Kur’an burada bunu ifade ediyor. Bugün biz bunlara dayanışma sorumluları diyoruz.
Dayanışma demek ortaklardan birisine bir şey olduğu zaman bütün ortaklara olmuş kabul edilerek birlikte karşı koyma demektir. Bu, Peygamber Salih’ten beri tüm insanlar içinde devam etmiştir. Sermaye bunu primli sigorta haline getirerek dayanışma ortaklığını ortadan kaldırmıştır. Şimdi primleri almakta ama korumasını da yapmamaktadır.
Akevler’in kuruluşunda ilk koyduğumuz madde bu olmuş ve Akevler bunu uygulamıştır. Ben Akevler’de mühendis olarak elektrik tesislerinin güvenliğinden sorumlu idim. Bir ortağımız elektriğe çarpıldı ve öldü. Ben de gözaltına alındım. Kooperatif harekete geçti, mağdurlar ile anlaştı, diyetini verdi ve 4 gün içinde beni ve arkadaşımı hapishaneden çıkardı. Hayatımda hapishanede bu 4 gün süresince kaldım ve orada hapishane hayatına şahit oldum.
10. Burada مَا رَأَيْنَا demeyip neden مَا شَهِدْنَا dedi?
Mafya elebaşlarının işi çevrenin güvenliğini sağlamadır. Devlet aşamasından önce toplulukların güvenliğini onlar sağlıyordu. Nuh Peygamber’den başlayarak bu hizmet devletin denetiminde yapılmaya başlandı ve dayanışma ortaklıkları ortaya çıktı. Bugün ise dayanışma ortaklıkları Sermaye tarafından ortadan kaldırıldığı için yeniden mafya olarak oluşmaya başladı. Bir olay olduğu zaman o hususu aydınlatmak mafya elebaşlarının görevi olur. Suç işleyen intikamla cezalandırılır. Ama suç işleyen bilinmez ise sorun olmaz. Şahadet etme demek bu hususta bilgi sahibi olmak demektir. İlla görmüş olma şartı yoktur, bilme şartı da yoktur. Yaşama şartıdır. Tanık kanaatini beyan eder. Kanaatindeki hatadan dolayı sorumlu değildir. Bunun için burada شَهِدْنَا denmektedir.
11. Buradaki نَا (مَا شَهِدْنَا) kimlere işaret etmektedir?
Buradaki نَا 9 rahta işaret ediyor. Ayrı ayrı işaret ediyor. “Her birimiz ben şahid olmadım deriz.” diyorlar.
12. Buradaki مَهْلِكَ‘nin kalıbı nedir ve ne anlamdadır?
مَفْعِلَ veznindedir. İsmi zaman, ismi mekân ve mastarı mimidir.
“Nerede, ne zaman, nasıl öldürüldüğünden haberim yoktur deriz.” diye yemin ediyorlar.
13. وَمَهْلِكَ أَهْلِهِ مَهْلِكَهُ denmesi gerekirken sadece أَهْلِهِ kelimesini neden kullanmıştır?
Peygamber Salih’in koruması kaldırılmıştır. Onu öldürmek herkesin hakkı olmuştur. Onun kanı artık istenemez. Fıkıhçılar buna “demi hederdir” derler. Ama suçsuz insanların öldürülmüş olmasına izin verilmez. Suç olan, suçsuz olanların öldürülmesidir. Bugün de sivil öldürüldü diye aleyhte yayınlar yapılmaktadır.
14. “Ve biz sadıklarız” diyorlar, neden?
Doğrudan doğruya biz sadığız demek bir mana ifade etmez. Ama bir kimse duruşmada “ben sadığım” derse veya tanıklar birlikte “biz sadığız” derlerse bu yeminli ifadedir. Yeminsiz ifadelerden kişiler sorumlu değildir. Yeminli ifadede ise sorumludur. Yarın aksi sabit olduğu takdirde, söylediği doğru çıkmazsa, zararları tazmin eder. Şeriatta yeminin hükmü budur. Yemin etme demek söylediğim yanlış çıkarsa onu tazmin ederim demektir, onu taahhüt etmektedir. Şeriatı taklit eden Batı dünyası yemin müessesini hukuklarına almışlar ama sonuçlarını yani dayanışma ortaklığını ortadan kaldırdıkları için uygulayamıyorlar. Batılılar İslam hukukunu anlamadan uygulamaya çalışıyorlar. Üçüncü binyıl uygarlığı şeriatı ihya etme uygarlığıdır. Yeni ağaç eskisinden daha iyi ve güçlü olacaktır.
YORUM
Burada anlatılanların günümüzdeki karşılığı nedir?
Bugünkü dünyamız Peygamber Salih’in dünyasının bir kopyası gibidir. Görünürde devletler vardır, şeriat vardır, mahkemeler vardır, polis vardır, ordu vardır ama fiiliyatta mafyalar oluşmuştur ve dünyayı mafyalar yönetmektedir. Devletler de meşru silahlı kuvvetlerle yönetim yapamadıklarından onlar da bir mafya olarak teşkilatlanmışlardır. Yurt içi ve yurt dışı güvenliğini devletler raht olarak yönetmektedirler. Devlet gizli istihbarat örgütünü kuruyor ve ona diyor ki “Siz mafya kuruluşlarına ajanlar sokun, onlar onların adamı gibi davransınlar ve bize haber getirsinler.”. Böylece devletler resmen mafyaları takviye etmektedir. Mafyalar bunları bilirler ama bilmezden gelirler, eylemlerinde onları da kullanırlar.
Bundan nasıl kurtulacağız?
Birinci olarak; istihbarat örgütü haber toplama örgütü olmamalıdır. İstihbarat örgütü amatör olarak ihbar eden halkın haberlerini değerlendiren bir örgüt olmalıdır. Vatandaşlar mağdur oldukları konularda veya memleket için zararlı olan konularda elde ettikleri bilgileri ve haberleri değerlendirme örgütüne bildirirler. Bu örgüt gizlidir. Haberleri değerlendiren örgüt sonuçlarını ortaya koyar ve ilgili olan kişiye bildirir. Böylece haber almak için mafya örgütlerine katılma sistemi ortadan kalkar.
İkinci yapılacak iş devletin hiçbir örgütünün mafya tipi hareketlere girişmemesidir. Hatta savaşta bile düşman birliklerine casuslar sokarak içlerinde fitne çıkarmak meşru değildir. Cephede karşı cephede olan herkese saldırılır ve savaş cephe savaşı olarak kazanılır.
Öz Türkçe ile:
“Allah’a and ederek ‘Onu ve çoluğunu evinde öldürürüz sonra büyüklerine ‘Çoluğunu yok edeni görmedik, biz doğru söyleyenleriz.’ deriz.’ dediler.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Allah’a tekasum ederek ‘Onu ve ehlini tebyit edeceğiz sonra velisine ‘Ehlinin helakına şehadet etmedik, biz sadıklarız.’ diye kavl edeceğiz.’ diye kavl ettiler.”
قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَأَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ (49)
**
وَمَكَرُوا مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (50)
“Ve onlar bir mekr mekr ettiler, biz de onlar şuur etmez iken bir mekr mekr ettik.”
1. مَكْر ne demektir?
Kur’an’daمكر 43, مكث 7 defa geçer. Toplam 50 (2*52) eder. مَكْرَة sinek kapan bitkinin adıdır. م enginliği, ك oluşumu, ر tekrarı ifade eder. Sinek kapan bitkisi, suyunu emebilmek için kendisine giren sineği hapseder. Sinek çıkamaz, ölür ve bitki onu sindirir, kendisine besin yapar.
“Mekr etmek” demek, tuzaklar hazırlayıp beklemek, tuzağa düşmüş olanları sindirmek demektir. Savunmanın bir türüdür. Kısa zaman için değil uzun zaman için yapılan planlamadır. Bugün buna ‘strateji’ diyorlar.
2. كَيْد ile مَكْر kelimelerini mukayese ediniz.
Kur’an’da كيد 35, كور ise 3 defa geçer. Toplam 38 (2*19) eder. ك oluşumu, ي kolaylığı, د çevreyi ifade eder. كَيْد tuzak demektir. Savaşta düşmanı yanıltarak tuzağa düşürmek keyddir. Askerlikte buna ‘taktik’ diyorlar.
3. Allah mafya ile nasıl mekr ediyor?
Uygarlık ömrünü doldurup yaşlanmaya başlayınca kendi varlığını sürdürmekte zorluk çekmeye başlar. Başlangıçta yoksul ve sıkıntı içinde olan topluluklar olgunluk çağına ulaşınca rahat etmeye başlarlar. Gelirler giderlerden çok olur. İnsanlar çalışarak yaşama yerine çalışmadan yaşama sevdasına düşerler. Herkes “Benim param olsun, bankaya yatırayım, faizi ile çalışmadan yaşayım.” der. Herkes “Benim apartmanım olsun, kirası ile çalışmadan yaşayayım.” der. Herkes “Benim maaşım olsun, emekli aylığım olsun, çalışmadan yaşayayım.” der. Böylece insanlar çalışmaz olurlar. Devlet görevlileri de bir iş yapmadan maaş alsın isterler ve devlet görevini yapamaz hale gelir. Devletsiz dönem dönmeye başlar.
İşte, devlet ortadan kalkınca bu sefer mafya oluşur, senetler tahsil edilemeyince senet mafyası ortaya çıkar. Devlet vatandaşlara toprakları kullandırma imkânı sağlamayınca arsa mafyası ortaya çıkar. Belediyeden ruhsat alamayınca kaçak inşaatlar oluşmaya başlar. İmar kanunları imar çirkinliğinin bir aracı olur. Bürokratlara yeterli maaş verilemez, bürokratlar rüşvet almak zorunda kalırlar ve rüşvet mafyası ortaya çıkar, silahlı mafya oluşur. Silahlı mafyanın yaşayabilmesi için de uyuşturucu mafyası ortaya çıkar.
Allah bu sıkıntılı dönemlerde peygamber gönderir, insanlar onların etrafında toplanmaya başlarlardı. Günümüzde sosyalist ve kapitalist sistemler yaşlanmış olan şeriat düzenlerini tasfiye etmek için görevlendirilmiştir. Yaşlanmış meyve bahçelerinin ağaçlarını kesip kökten sökerler, yeni fidanları ondan sonra dikerler. Sosyalizm ve kapitalizm yaşlanmış olan birinci Kur’an uygarlığının ağaçlarını kesmiş, köklerini sökmüş ve bize dikim yapacak ortamı hazırlamıştır. Allah bütün bu kötülüklere, bu iyiliklerin oluşması için izin vermektedir.
4. Mekr edenler neyin şuurunda değiller?
Mekr edenler mikroplara benzerler. Mevcut olan yapıyı çökertirler ama kendileri de çökerler. Sosyalistler, kapitalistler ve karmacılar mevcut düzeni yıkmaktadırlar. Hep birbirlerini kötülüyor yani birbirlerini yok ediyorlar. Adil Düzen çalışanları ise yok etmekle değil var etmekle devreye giriyorlar. Onlar birbirlerini yok edecekler, biz de yeni dünya düzenimizi kuracağız. Onlar halk olarak değil topluluk olarak yok olacaklar, biz onların halklarının da yok olmasını önlemiş olacağız.
YORUM
Şimdi mekirlerin neresindeyiz?
1900’lerde Sermaye imparatorlukları yıktı, onların yerine diktatörlerin yönettiği ulus devletleri oluşturdu. Ulus devletleri emrine alabilmesi için de ateizmi silah olarak kullandı. Allah buna izin verdi çünkü imparatorluklara gerek yoktu. Bugünkü ulaşım ve haberleşme teknolojisi imparatorluklara ihtiyaç bırakmamıştır. Dinler de bozulmuş, hurafelerle dolmuş ve mevcut olan düzende işe yaramaz hale gelmişlerdir.
20. yüzyıldaki ateizm furyası ile dinler baştan mağlup olmuş, yeniden oluşabilmek için kendi içlerinde yenilikler yapmaya başlamışlardır. Türkiye bunun bir numaralı örneğidir. Dinler arasındaki çekişmeler sona ermiş ve birliğe başlamışlardır.
Böylece Allah Sermaye’ye gerekli işleri yaptırmış, şimdi de görevi bittiği için işine son vermektedir. Kapitalizm ve sosyalizm ortadan kalkacak, Sermaye hükümranlıkları kaybedecek ama halklar “ortaklık düzeni” içinde varlıklarını sürdürmeye başlayacaklardır.
Öz Türkçe ile:
“Ve onlar oyun oynadılar, biz de onlar bilincinde olmaksızın oyun oynadık.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve onlar bir mekr mekr ettiler, biz de onlar şuur etmez iken bir mekr mekr ettik.”
وَمَكَرُوا مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (50)
***
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ (51)
“Mekrlerinin akıbeti, bizim onlar ile kavimlerini ecmain olarak tedmir etmemiz nice oldu nazar et.”
1. Buradaki (فَانْظُرْ) فَ ne Fa’sıdır?
“Mekr ettiler” cümlesini Allah bize söylemektedir. Bu kıssaları çağımızı bize anlatmak için kıssa etmektedir. Bu فَ harfi bunu teyit etmek için emir sığasıyla getiriliyor, “nazar et” diyor. “Sen, ey Kur’an’ı anlamak isteyen insan, sen nazar et” diyor.
2. Mekrlere nasıl nazar edilecek?
Ayette mekre nazar ettirmiyor. “Mekrlerin akıbeti nasıl oldu, ona nazar et.” diyor. “Mekr edenlere nazar et.” de demiyor. Bu nazar nasıl olacak?
Onların yaşadıkları yerlerde kazılar yapacağız, onların bıraktıkları eserleri ve belgeleri inceleyeceğiz ve tarihi araştırmalarla akıbetlerini öğreneceğiz.
Demek ki ‘nazar et’ emri bize onların hayatlarını araştırmamızı istemektedir.
Bin Dil Üniversitesi kurulduğunda önce bugün konuşulan diller ortaya çıkarılacak ve o kelimeler öğrenilecek, sonra mevcut olan yer adları ele alınacaktır. Yer adları dillerin geçmiş hatıralarını korurlar. Erzurum dediğimiz zaman Rum yurdu demektir. Demek ki burası fethedildiği zaman burada Rumlar yaşıyordu. Romalıların ülkesi idi. Bu kelimelerle dillerin geçmiş söylemleriyle nerede bu dillerin konuşulduğunu öğrenmiş oluruz.
Köyümde her tarlanın, her parselin adı vardır, bunların hepsi Gürcücedir. Bir kısmının manalarını biliyoruz ama bir kısmının bilmiyoruz. Dil üzerinde çalışırsak onların da manalarını bilebiliriz. Bundan sonra kazılar yapacağız. Bin Dil Üniversiteleri bunu yapacak ve kadim diller ortaya çıkarılacak. Bu sayede geçmiş kavimlerin tarihleri aydınlanmış olacaktır. Bugün Batı bu yolda büyük adımlar atmış bulunmaktadır ama henüz çok az yol almıştır.
3. كَيْفَ kelimesini tahlil ediniz.
Kur’an’da كيف 83, كوكب 5 defa geçmektedir. Toplam 88 (23*11) eder. كوب ise 4 defa geçer. Bu üç kökün toplamı 92 (22*23) etmektedir. ك oluşmayı, ي kolaylığı, ف ise ayrılmadan kopmayı ifade eder. Bir halden diğer hale geçme anlamındadır.
4. Buradaki كَانَ nakıs fiil midir?
Buradaki كَانَ tam fiildir. صَارَ gibi dönüşme anlamındadır.
5.عقب kökünü inceleyiniz.
عَقِبayağın topuğudur. Takip etmek, arkasından gitmek, kovalamak veya kovalanmak anlamındadır. ع etkiyi, ق kuvveti, ب geçişi ifade eder.
عَاقِبَة ‘kötü son’ demektir. Kötülük yapan bir atlatır, iki atlatır, sonunda yakalanır. Türklerde atasözü var, “çekirge bir sıçrar, iki sıçrar…” derler.
6. Mekrlerin akıbeti ne anlamdadır?
Kâinat evrim üzerine dayanmıştır. İnsanlık da uygarlık üzerine dayanmaktadır. Uygarlaşma iki ayrı medeniyetin birbirleri ile çatışarak veya yarışarak gösterdikleri çabalar sonunda oluşmaktadır. Bu çatışma veya yarışma sürekli devam eder, bazen biri bazen diğeri galip gelir. Ama karşı tarafı yok edemez. Uygarlıklar iki türlüdür. Biri yapıcı uygarlıklardır, diğeri yıkıcı uygarlıklardır. Çatışırken aynı kanunlara tabidirler ama sonunda yapıcılar galip gelir, yıkıcıların yaptıkları boşa gider.
Allah diyor ki “Siz bakın, biz mekr ediyoruz yani hak tarafı olanlar mekr ediyor, onlar da mekr ediyor.”. Burada iki mekr yarış içindedir. Hatta başlangıçta onların mekri üstün gelecekmiş gibi gelir ama sonra yapıcıların mekri galip gelir, yıkıcıların mekri sona erer. Böyle olmasa zaten uygarlaşma olmaz, hatta varlıklar da olmaz.
7. Buradaki أَنَّا diyen kimdir, neye vurgu yapmaktadır?
Burada أَنَّا diyen Allah’tır, “Biz” diyor “Ben” demiyor. Çünkü doğrudan doğruya Allah onları helak etmemiştir. Kendisinin yanında yer alan peygamberlerin arkasından gidenlerin eliyle onları helak etmiştir veya etkisiz hale getirmiştir.
Bugün peygamberler yok ama onun yerini ilim adamları almışlardır. “Biz” diyerek dumura uğratan kişiler değil onun ilahi kanunları demek istiyor. Kişilere görev vermiştir, kişiler de bu görevi yerine getirmişlerdir. Getirmedikleri takdirde başkalarını getirip onlara yaptırır.
Millî Görüşçüler ile Cemaatler bu görevi yüklendiler ama görevlerini yerine getirmemektedirler. Allah onlara mühlet veriyor, şans tanıyor “Akevler’e dönün ve ortaklık düzeninin yeryüzüne gelmesi için faaliyete devam edin. Peygamber Musa nasıl Firavun’un sarayında büyüdü ise Ben de sizi sosyalistlerin ve kapitalistlerin sarayında büyüttüm, artık zamanı gelmiştir.” diyor.
“Peygamber Şuayb’dan öğrendiğiniz Hak düzeni Sermaye’ye tebliğ etmeniz için bugünün firavununa gitmelisiniz. Gitmezseniz yerinize başkalarını getiririm ve onlar sizin gibi olmazlar.” diyor Allah.
8. “Onları ve kavimlerini” diyor; kimlerdir bunlar?
Onlar mafya babalarıdır. Kavimleri de onları finanse eden Sermaye ve devletlerdir. Onların akıbeti Salih Peygamber’in kavminin akıbeti gibi olacaktır, bunu bize haber vermektedir.
9. أَجْمَعِينَ‘den kastı nedir?
Günümüzün örneği ile ifade edecek olursak tüm mafya örgütleri etkisiz hale getirilecek, kapitalistler, sosyalistler, karmacılar, ırkçılar, dinciler tedmir edileceklerdir.
10. Tedmir etme ne demektir?
‘Tedmir etme’ demek arkasını kesmek, sonunu getirmek demektir. Toplulukların mafyaları yok olacaktır. Ama insanlar helak olacak demek değildir. İman etmiş cihat yapan kimseler kurtulacaklardır. Ama Müslim olup cihat etmeyenler onların akıbetine uğrayacaklardır.
YORUM
İnsanlık bugün neyi bekler?
Önce işçilik düzeninden ortaklık düzenine kesin olarak geçilecektir. Ortaklık düzeninin ne olduğunu tam olarak bilmeyebiliriz. Yanlışlıklar yapabiliriz ama Allah ortaklık düzenini bize öğretecek ve sonunda insanlık istesin istemesin ortaklık düzenine geçecektir.
- İnsanlık ortaklık düzenine geçişi kanlı veya kansız yapacaktır. Bu, insanlığın tutumuna bağlıdır. Eğer Kur’an’ın bu tavsiyelerini dinler, semt kooperatiflerini kurar, altın bonosunu faaliyete geçirirsek ortaklık düzenine kansız geçilecek demektir. Yok, biz veya bir başkaları Kur’an düzenine sahip çıkıp semt kooperatiflerini kurmazsa, altın bonosunu devreye sokmazsa, o zaman kanlı geçilecek demektir.
- Semt kooperatifleri kurmaya ve altın bonosunu devreye sokmaya çalışanlar farzı kifayeyi yerine getirmiş olurlar ve tüm insanlığı kandan kurtarmış olurlar. Semt kooperatiflerini kurmaya çalışan bir grup olmazsa veya bunlar başarısız olurlarsa yeryüzü kan olacak ve tüm insanlık büyük azap içinde olacaktır. Semt kooperatifini kurmaya çalışanları ise Allah kurtaracak ve üçüncü binyıl uygarlığını onlar kuracaktır.
Öz Türkçe ile:
“Oyunlarının sonucu, onları hem de uluslarını birlikte bitirmemiz ne oldu bakıver.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Mekrlerinin akıbeti, bizim onlar ile kavimlerini ecmain olarak tedmir etmemiz nice oldu nazar et.”
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ (51)
***
فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (52)
“İşte zulmettiklerinden dolayı haviye olarak beytleri bunlar. Bunda ilmeden kavim için bir ayet vardır.”
1. Buradaki (فَتِلْكَ) فَ neyi ifade etmektedir?
Bundan önceki ayette “Rahtın akıbetinin ne olduğuna nazar et” diyor. Buradaki فَ bu nazarı açıklamaktadır. Nasıl nazar edileceği veya nazar edildiğinde ne sonuçlar elde edileceğini bize bildirmektedir.
2. تِلْكَ neyi işaret ediyor?
Çoğul olduğu için müennes müfred gelmiştir. Buradaki كَ inzara muhatap olan kişidir. Yani her birimiziz.
3. بُيُوتُهُمْ‘de işaret edilen hangisidir?
Salih Peygamber’in yaşadığı kavimdir. Yeraltında kalıntıları bulunmaktadır, daha kazıları yapıp çıkarmış değiliz, kazıları yaptığımız zaman yıkılmış çökmüş bir kent bulacağız.
4. خَاوِيَةً kelimesini inceleyiniz.
Kur’an’da خوي 5, خيم 1 defa geçmektedir. Toplam 6 (2*3) eder. خ çökmeyi, harap olmayı, و beraberliği, ي ise düzlüğü ifade eder. Bir kentin birlikte çöküşü anlamındadır.
5. “Zulüm ettiklerinden dolayı” diyor, neden bu kaydı getiriyor?
Zulüm etme birisine bir haksızlık yapma anlamında olduğu gibi düzeni bozma da zulümdür. Zulüm aslında karanlıktır. Düzensizlik karanlıkla ifade edilmiştir. Düzen ise aydınlıkla ifade edilmiştir. Eğer bir şey düzen içindeyse her birinin bulunduğu yerin bulunması mümkündür. “Şu sokakta şu numaralı ev” dersiniz ama evler düzen içinde değilse tarif edemezsiniz. Düzensiz bir yer ile karanlık durum aynı özelliği taşır.
Bugün olduğu gibi eğer muhasebe defterleri hayali rakamlarla doldurulursa o ekonomi zulüm içindedir demektir. Çünkü insanlar borç ve alacaklarını bilemedikleri gibi işletmeler de kâr ve zararını bilemezler. Dayatma kanunlarla düzenlenen mevzuat uygulanamıyor ve halk yazılı rakamlara göre değil hafızalarındaki bilgileriyle hareket etmektedirler.
Şeriatın iyi ya da kötü olması önemli değildir. Topluluk şeriata uyduğu müddetçe kötü kuralları bile lehine çevirebilir. Asıl zulüm uygulanır şeriatın olmamasıdır.
6. فِي ذَلِكَ ‘de işaret edilen nedir?
Evlerin zulümden dolayı yıkılmasıdır, çökmesidir.
7. “Bir ayet var” diyor. Neyi kastediyor?
Tek bir ayete işaret ediyor ama bilmediğimiz bir ayete işaret ediyor.
Kazılar yapılıp Semud’un tarihi aydınlatıldığı zaman tarih kitaplarında olmayan hatta aksi olan bir gerçek ortaya çıkacak ve o gerçek Kur’an ve Tevrat’ın ilahi söz olduğuna delil teşkil edecektir.
Onun için ayet müfret nekredir.
8. “Bilen kavm” deniyor. Kavim de (لِقَوْمٍ) nekredir, neden?
Hangi kavmin ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir ayete işaret edildiği için kavim nekre gelmiştir. يَعْلَمُونَ de ona sıfat olmuştur. Demek ki hangi kavmin ne zaman Semud ülkesinin tarihini ortaya çıkaracağını önceden bilememektedir. Bekliyoruz.
YORUM
Bugünkü çökmeler yeni imarla düzeltiliyor. Ondan sonra gelenler bu çökmeleri göremeyecekler. Ne dersiniz?
Bugünkü imar bir gecekonduya göre imardır. Toprak döneminin mülkiyet ilkelerine uyularak oluşmuş parsellere ruhsatlar verilmekte, ona göre parseller yapılmaktadır. Sonra da bu parsellere uygun bina projeleri yapılmaktadır. Her arsa için ayrı proje yapılmaktadır. Bu tür kentleşmeye gecekondu kentleşmesi diyoruz. Gecekondu projeleri yapılmaktadır. Üçüncü binyılda arsaya göre proje üretilmeyecek, projeye göre arsa üretilecek. Onar dönüm üzerine kurulan 100 lojmanlı apartmanlar ve 100 dönüm üzerine kurulan 100 villalı apartman projelerine göre adalar oluşturulacak. Tip projelerle dünya imar edilecek. Proje maliyetleri sıfıra yaklaşacak ve ideal projeler yapılacak. Bugünkü gecekondular yıkılacak ama bunların yerine yenileri yapılmayacak. Lojman ve dinlenme siteleri bugünkü boş yerlerde yapılacak. Mevcut olan binalar yıkılacak ve üstü toprakla kaplanacak, buralar parklar ve meralar haline dönüştürülecek. Dördüncü binyıl insanları, bu uygarlıkların kazılarını yapacak ve çağımızı öğrenmiş olacaklar. Bu ayetin bize öğrettiği şey budur.
Öz Türkçe ile:
“İşte ezdiklerinden dolayı yapıları çökmüştür. Bunda bilen ulus için bir kanıt vardır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“İşte zulmettiklerinden dolayı haviye olarak beytleri bunlar. Bunda ilmeden kavim için bir ayet vardır.”
فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (52)
***
وَأَنْجَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ (53)
“Ve iman eden ve ittika etmiş kimseleri inca ettik.”
1. نجو kökünü irdeleyiniz.
نَجْو dere kenarında sular taştığı zaman tarlaları basmasın diye taştan yaptıkları duvardır. Kötü durumda olan birisini kurtarmak necattır. Birisine gizli bir şey söylemek için kenara çekme de necvadır.
2. Buradaki وَ(وَأَنْجَيْنَا) nereye atfetmektedir?
دَمَّرْنَا‘ya (51. ayette) atfetmektedir. “Kuvvet cephesini tedmir ettik” diyor.
“Hak cephesini ise necata erdirdik.” diyor.
3. الَّذِينَ آمَنُوا kimlerdir?
Genel olarak الَّذِينَ آمَنُوا ifadesinden Kur’an’da kastedilen, mallarını ve canlarını cennet karşılığı Allah’a satmış olanlardır. Bunlar insanlığın güvenliğini koruma görevini almışlar ve bunun için mallarını ve canlarını Allah yolunda harcayacaklarını vaat etmiş olan kimselerdir. Burada ise bugün İslam düzeni için cihat eden kimselerdir.
4. İman etme ne demektir?
İlk kabileler çadırlarını bir daire çevresinde kurarlar, ortada bir güvenli yer oluştururlardı. Buna “mena” denmektedir. Çadırların ağzı menaya açılır, halk menanın kapısından dışarı giderlerdi. Bu menaya girme أَمَنَ ile ifade edilir.
İf’al babında oluşan kelime köke dönüşmüştür. آمَنَ‘nin aslı أَمَنَ‘dir. Başkasının emniyetini sağlamak demektir.
الَّذِينَ آمَنُوا ifadesinden kasıt askerlik yapanlardır. İslamiyet’te isteyenler askerlik yapar, isteyenler de bedel verir. İnsanlar savaşmaya zorlanamaz. Devlet demek güven sağlayan kurum demek olduğundan nöbetli değil de bedelli olanlar devlet işinde devlet yetkisini kullanamazlar.
5. “İttika eder oldular” ne demektir?
وِقَاء ‘sandık’ demektir. Dağdaki kulübelere de وَقُو deniyor.
“İttika eden” demek kendi iradesiyle kulübeye girip kendisini yağmurdan, kardan koruyan demektir. Aynı zamanda vahşi hayvanlardan korunmak için de kulübeye girilir. Kulübe içinden savunmaya geçilir.
Kur’an ifadesinde “ittika” şeriat kurallarına uyma demektir. Böylece kendisini ve topluluğunu zulümden korumuş olur. Yurt içinde fesat ortaya çıkmaz, yurt dışından da saldırı olmaz. “İttika” kelimesinin burada zikredilmesi iman edenlerin aynı zamanda kendilerinin kurallara uymuş olmalarıdır.
6. Bugün iman etme ve ittika etme nedir?
Bugün iman etme demek semt kooperatiflerinin kurulması için çalışmak demektir. Semt kooperatiflerinin kurucusu olmak demektir. Semtlere hicret etmek demektir.
İttika etmek ise semtler içinde kurallara uyma demektir ve semt dışı ile ilişki kurarken de kurallar içinde ilişki kurma demektir. Semtler birer kulübe olmaktadır. Dağ başında fırtına koptuğu zaman fırtınayı durdurmakla uğraşmazsın, kulübeye girip fırtınadan kendini korursun.
Bugün yeryüzünü sahte Dolar fırtınası ve sahte oy fırtınası kaplamıştır. Bizim onu durdurmamız mümkün değil ama biz eğer semt kooperatifimizi kurarsak kendimizi savunmuş oluruz. Yani Allah bu ayette bize “Yeryüzünü düzeltin” demiyor, “Kendinizi koruyun” diyor.
Erbakan ile Cemaatlerin ileri gelenlerine baştan bunları söyledim ama onlar söylediklerime kulak vermediler. Bugünkü durum o anlattıklarımı değerlendirmediklerinden dolayıdır. Ne var ki semt kooperatiflerinin kurulabilmesi için şartların oluşması gerekiyordu. 50 sene içerisinde Erbakan’ın ve bazı cemaat liderlerinin bana kulak vermemeleri sayesinde bu şartlar oluştu ama sonuçta benim dediğim gibi oldu. Geçmişte olanlardan dolayı Allah’a hamd edip şimdi Allah’ın bize verdiği görevi yerine getirmiş olacağız.
GENEL DEĞERLENDİRME
Salih Peygamber’in dönemi günümüzün dönemine çok benzediği için Allah bize bu surede onu anlattı. Ancak Salih Peygamber’in dönemi bitmemiş, bundan sonra Lut Peygamber’in dönemi gelmiştir. Onu da gelecek seminerde dinleyeceğiz.
Öz Türkçe ile:
“Ve inanmış hem de korunmuş olan kimseleri kurtardık.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve iman eden ve ittika etmiş kimseleri inca ettik.”
وَأَنْجَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ (53)
İstanbul, Yenibosna; 24 EKİM 2020
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlayan Adil Düzen Çalışanları:
Yazar REŞAT NURİ EROL
AYŞE AYDIN
Ecz. TAYİBET ERZEN
Doç. Dr. SÜLEYMAN AKDEMİR