MÜMİNUN SÛRESİ- 15. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
إِنِّي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوا أَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَ (111) قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ (112) قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَاسْأَلِ الْعَادِّينَ (113) قَالَ إِنْ لَبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا لَوْ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ (114) أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ (115) فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ (116) وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِهِ فَإِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّهِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ (117) وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَأَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ (118)
***
إِنِّي جَزَيْتُهُمُ
EinNIy CaÜaYTuHuMu (EinNIy FaGaLTuHuMu)
“Ben onlara ceza ettim”
Cehennemdekilere “Susun ve beni dinleyin.” demiş ve onlara olanakları haber vermiştir. Neden açıklama yapmaktadır? Cezanın gerekçesini izah etmektedir. Siz onlara zulmettiniz, zulmettiğiniz için sizi oraya koydum. Cezanızı çekiyorsunuz. Onlar da sabrettikleri için karşılığını alıyorlar. Dünyada onlara zulmetmenize izin verdim. Onları bugün mükâfatlandırdım ama sizi de buraya koydum, burada eğitileceksiniz.
جُزْء bir şeyin parçası, bozulmadan bütünden ayrılıp konabilen şey demektir. جَزَاء eski parçanın yerine konan yeni parça demektir. Bir şey karşılığı verilendir. Yerini tutan şeye denir. Sonra zimmilerden alınan verginin adı olmuştur. “Ceza” bir fiile karşı uygulanan kötülük veya iyiliktir. Türkçede kötülük için kullanılır.
Bu dünyada insanlar eşit şartlarda yaratılmışlardır. Savaşanlar öldürürler, ölürler de. Ahirette ise öldürenlere niye öldürdünüz diye ceza verilir. Öldürülenler de cezalarını çekmiş olurlar, ahiretteki azapları azalır. Müminler öldürürlerse gazi olurlar, ölürlerse şehit olurlar ve ahirette karşılığını bol bol alırlar.
Dünyadaki adaletsizlikler ahirette tamamen giderilecektir. Kur’an düzeninde böyledir. Hakemlerin kararları uygulanır. Mağdur olanlar hakemlere gider mağduriyetlerini giderirler. Hakem kararlarını erteleme yoktur. Bucak başkanı ertelerse mağdur olanlar oradan hicret edip hakemlere giderler ve mağduriyetlerini giderirler.
الْيَوْمَ
eLYaVMa (el FaGLa)
“Bu yevm”
Mahkûmlara mahkûmiyet sebepleri açıklanır. Zulmettikleri kimselere nasıl zulmettikleri anlatılır. Allah ahirette doğrudan anlatmaktadır. Cennet ve cehennem dünyadaki adaletsizliklerin giderilmesidir.
Bu dünyada iyiler ile kötüler savaştadırlar. Katl olunuyorlar ve katlediyorlar. Sonunda iyilerin zaferi ile sonuçlanmakta ve cihad yapan kişiler için bir üstünlük olmaktadır.
İşte, ahiret bu adaletsizlik durumunu düzeltmek için vardır. Zalimler cehenneme gidip cezalarını çekecekler, mazlumlar da cennete gidip mükâfatlarını alacaklardır.
بِمَا صَبَرُوا
BiMAv ÖaBaRUv (BiMAv FaGaLUv)
“Sabrettiklerinden dolayı”
Allah’ın bizden istediği sadece sabırdır. Bizim imtihanımız sabırladır. Allah’ın takdiri ne ise olacaktır. Bu arada sabredenler ile sabretmeyenler anlaşılacaktır.
Sabır iki şekilde olmaktadır.
Biri, zulme uğranıldığı zaman nasıl davranılması gerekiyorsa ona göre davranılır. Babasının suçundan dolayı oğlu cezalandırılmaz. Yöneticinin suçundan ortak cezalandırılmaz. Herkese kendisinin cezası verilir. Kitleleri suçlama, kavimleri suçlama yoktur.
Hiçbir zaman hislere dayanarak hareket etmeyeceksin. Yetkililerin verdiği kararlara uyacaksın. Hakkını bizzat almaya kalkışmayacaksın. Hakemlere gidecek ve hakemlerin kararı ile hakkını isteyeceksin.
Geçici konularda söz sahibi başkandır, başkan ne derse onu yapacaksın. Hakkını sonra hakemlere gidip isteyebilirsin. Sabırlardan biri budur.
İkinci sabır ise görevi yaparken gevşememedir, bir baskı geldi diye görevi hemen bırakmayacaksın. Akevler’e büyük zulüm yapıldı ama Akevler gevşemedi, Adil Düzen’i bırakmadı, sabretti ve halen de sabretmeye devam ediyor. AK Partililer ve Gülenciler resmen Kur’an düzenini terk ettiler, Dolar’ın peşinde koşuyorlar. Saadetçiler ise resmen bırakmadılar ama fiilen bıraktılar. Akevler ise Adil Düzen çalışmalarına devam ettiği gibi kimseyi dışlamamıştır, gidenlerin de geri gelmelerini beklemektedir.
Sabretme budur.
Şimdi Medhalciler imtihandadırlar, sabredecekler mi, yoksa onlar da Saadet Partisi gibi olmuyor deyip bırakacaklar mı? Biz onlara gereken uyarıları yaptık, gereken desteği verdik, karar onların.
Bayramlar toplanmalara vesile olmalıdır. Oysa şimdiki dönemde bayramlar dağılmanın ve uzaklaşmanın aracı oluyor. İnsanlar bayramlarda tatile gidiyorlar.
أَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَ (111)
EanNaHuM HuMu eLFAvEiÜUvNa (EinNaHuM HuMu eLFAvEiZUvNa
“Onlar faizdirler.”
فَوْزgölgeliktir. Gölgeye girmek anlamında “kurtulmak”, mezara girmek anlamında “ölmek” demektir.
Kur’an’da فوز 29, فوض 1 defa geçer. Toplam 30 (2*3*5) eder.
فayrılmadan kopma, و beraberlik, زzamanda dizidir.
Seralarımızda bir metrekarelik ahşap panolar yapıyoruz. Bu panoların aralıkları 10 santimden fazladır. Bunları dizdiğimiz zaman bir silindir oluşuyor. Öğleden önce doğudan giren hava tepeye çıkıyor. Seranın içine giriyor. Isıtıyor veya serinletiyor. Öğleden sonra aksi istikamette giriyor ve çıkıyor. Bu seraların iki özelliği vardır. Biri, seranın içi ile seranın dışı daima aynı hava ile havalandırılıyor. Böylece doğal besinler elde ediliyor. İkinci özelliği de istendiği kadar büyük yapılabiliyor. 500 metre çapında sera yapılabiliyor. Uzunluğunu da 2 kilometre yapabilirsiniz, iki kilometrekarelik sera inşa edebilirsiniz. Burada bir kent kurulabilir.
Gelecekte kentler sera içine alınacaktır. İşte, faiz olanlar (الْفَائِزُونَ) bu seralarda yerleşmelidir. Ahirette güneş ışığı olacaktır, seralar olacaktır. Cennet o seralardan oluşacaktır. Cehennemde ise serinlik yapan ve ılıklaştıran sistem olmayacaktır.
Yeryüzünde sera tipi deniz kentleri oluşacak. Uzayda sera tip semtler olacaktır. Cennet gelişmiş dünyanın ilk örneği olacaktır.
Burada أَنِّيجَزَيْتُهُمُ daha uygun gibi gelir. O kıraatte olmayan bu kıraat da vardır. Cumhur kıraati أَنِّيجَزَيْتُهُمُ şeklindedir.
إِنِّيجَزَيْتُهُمُ ifadesindeki هُمْzamirinin hali أَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَdir. Hal cümlesinin başına وَ gelmezse أَنَّ ile başlayarak cümle bir kelime olmuş olur. وَإِنِّي gelseydi, إِنِّي‘deki إِنَّatıf olmuş olurdu. Onlar kendi kendilerine faiz olmuş olurdu. Oysa buradaki Allah’ın cezası içinde faiz olmuşlardır. أَنَّde üstün fevzin ceza içinde olduğunu ifade etmesi içindir.
YORUM
Bir yere baktığınız zaman ya görüş alanınızı küçültürsünüz ve ince noktaları görürsünüz ya da görüş alanını genişletirsiniz ve büyük alanı birden görürsünüz. Her zaman eksik görmeye mahkûmsunuz. Hem incelikleri görmek hem de büyük alanı görmek insan için mümkün değildir. Allah’ın görüşü ile bizim görüşümüz bundan dolayı farklıdır. Biz bir anda yalnız bir kişi ile konuşabiliriz. Oysa Allah bir anda herkesle konuşabilir. Allah’ın bu özelliğinden dolayı Allah herkesle her zaman ara vermeden eşit şartlarla görüşebilir.
Ahirette onlarla birlikte veya ayrı olarak görüşmektedir. Aranızda sıradan biri imiş gibi bulunabilmektedir. O’nun bu özelliğinden dolayı insan Allah’ın muhatabı olabilmektedir. Her hareketimizi ve davranışımızı takip etmekte ve bilmektedir.
Allah bu dünyada da her zaman herkesle beraberdir. Ama biz O’nunla beraber olamamaktayız. Mekân ve zaman içinde olduğumuzdan mekân ve zaman dışında olana komşu olamıyoruz. Dünyada aldığımız eğitimle bu gerçeği kavrayacak ve cennete gittiğimiz zaman O’nunla konuşacağız ama bu konuşma mekân ve zaman içinde olmadığı için yine de doğrudan doğruya olamayacaktır.
Öz Türkçe ile:
“Bugün ben onlara, dayandıklarından karşılıklarını verdim. Onlar erenlerdirler.
Kur’an kelimeleri ile:
“Elyevm ben onlara sabretmelerinden dolayı ceza ettim. Faiz olan onlardır.
EinNIy CaÜaYTuHuMu eLYaVMa BiMAv ÖaBaRUv EanNaHuM HuMu eLFAvEiÜUvNa
إِنِّي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوا أَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَ (111)
***
قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ
QAvLa KaM LaBiÇTuM (FaGaLa KaM FaGaLTuM)
“Ne kadar lebs ettiniz diye kavletti”
Buradaki قَالَ fiilinin faili “Rab” olamaz, çünkü وَ harfi getirilmemiştir. قَالَdiyecek olan, onunla muhatap olan cehennemlikler olabilir. Oysa muhatap onlardır. Değişmemiştir. O halde hatip değişmiştir. Cehennemdeki görevli olabilir. Cehennemde grupların başına birer görevli melek görevlendirilecek, onları onlar yöneteceklerdir.
Bizim burada alacağımız ders, sıradan semtlerin semt başkanları kendi oluşmaları ile oluştuğu halde, zorunlu çalışma semtlerinin yöneticileri merkezden atanacaktır şeklindedir. Bucak, merkezleri atayacaktır. Cehennemde suçlular zorunlu çalıştırma statüsüne tabidirler.
Allah onlara söyleyeceklerini söyledikten sonra ayrılmakta, artık onları görevlilere bırakmaktadır. Görevliler onlara ek bilgiler vermektedir. Yahut onların içinden biri çıkıyor ve “Biz dünyada ne kadar kaldık?” diye sormaktadır.
Söyleyen görevli olabildiği gibi içlerinden biri de olabilir.
Nerede kaldıklarını sormaktadır. Mezarda ne kadar kaldıklarını sormaktadır veya yeryüzünde ne kadar kaldıklarını sormaktadır. Yani dünyada ne kadar yaşadıkları veya mezarda ne kadar kaldıklarını sormaktadır.
فِي الْأَرْضِ
Fıy eLEaRWı (Fiy eLEarWı)
“Arzın içinde”
Arapçada فِي harfi ceri daha geniş manadadır.
Biz “Yol üzerinde” deriz, Araplar “Yol içinde” derler; biz “Deniz üzerinde” deriz, Araplar “denizin içinde” derler.
Bununla beraber Kur’an’da dört defa الْأَرْضِعَلَىgeçmektedir.
صِرَاطٍفِيgeçmemektedir.
Buradaki فِي mezarda ne kadar kaldık şeklinde anlaşılmasına daha yakındır.
عَدَدَ سِنِينَ (112)
GaDaDa SiNIyNa (FaGALa FiGiLIyNa)
“Senelerin adedi”
Sene olarak kaç sayıda kaldık.
لَبِيثَة değişik kimselerin bir araya gelip oturmalarıdır. Meclis diyoruz. Bir topluluğa katılıp onlarla beraber olmak لَبِثَ olarak ifade edilir.
لَابِث ismi faildir, لَبِيث sıfatı müşebbehedir.
Kur’an’da لبث 31, لبس 23 defa geçer. Toplam 54 (2*33) eder.
لbelirliliği, بgeçidi, ث düzenlemeyi ifade eder. Türkçede döşemek olarak kullanılır, “Evi döşedi” derler.
لَبِثَ beraber kalma olduğuna göre, o halde فِيالْأَرْضِ denmesinden maksat kabirde ne kadar kaldık değil de dünyada ne kadar kaldık demektir. “Biz şimdi buraya geldik ama dünyada ne kadar kaldık?” diye soruyor. İçlerinden biri değil de görevli sormuş oluyor.
YORUM
Güneş sisteminde yeryüzünden başka hayat olan gezegen yoktur. Yeryüzünün canlıları yıllık ve günlük periyotlara uyum sağlamışlardır. Arılarla yapılan deneylerde, arılar 36 saatte bir sunulan bala gelmemişler ama 24 saatte bir sunulan bala bütün zamanlarını ayırmışlardır.
Diğer gezegenlere gittiğimizde uzayda yüz lojmanlı semtlerde 24 saatlik ve 365 günlük periyodik ayarlamalar yapmış olacağız.
Diğer yıldızlardaki canlı gezegen de bin seneye göre mi kodlanmıştır? Bu takdirde o gezegenler de yerimizin vasfını taşırdı. Böyle olması için bütün yıldızların eşit büyüklükte ve eşit uzaklıkta olmaları gerekir ama böyle değildirler. Büyüklükleri, sıcaklıkları, ışık tarafları farklıdır. O halde onların hayatı farklı kodlanmıştır. Canlıları da faklıdır. Gelecekte diğer gezegenlerden gelecek ışıkları tahlil ederek oradaki hayatı öğrenmiş olacağız.
Eğer yıldızlardaki hayat başka gen dizisi ile oluşmuşsa, demek ki ahirette dünya hayatı ona göre oluşacaktır. Dört boyutlu uzaya geçeceğimiz için ve ışıktan hızlı hareket imkânımız olursa, orda başka yıldızlardaki insanlara ulaşacağız demektir.
Bugün elektronlar üzerinde yeterli denemeler yapılmaktadır. Sırlar çözülmüştür ama canlılar üzerindeki denemeler yeni yeni sonuçlar vermektedir. Gelecekte daha çok bilgi sahibi olacağız, ahiretteki sene hakkında daha çok bilgi sahibi olacağız.
Öz Türkçe ile:
“Yer’de nice kaldınız, kaç yıl, dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Arz’dane kadar lebs ettiniz, senelerin adedi ne, diye kavl etti.”
QAvLa KaM LaBiÇTuM FIy eLEaRWı GaDaDa SıNIyNa
قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ (112)
***
قَالُوا لَبِثْنَا
QAvLUv LaBiÇNA (FaGaLUv FaGıLMAv)
“Lebs ettik diye kavl ettiler”
Bugünkü Sermaye, faizli işçilik sisteminde direnen Sermaye, cehennemde görevlilere verdiği cevapta “Biz dünyada lebs ettik” diyor.
Onlara ahirette bu sözleri söyleterek bugün bize onların ne kadar hükümdar olacaklarını bildiriyor.
Nuh Peygamber’den sonra uygarlıklar ortalama biner sene sürmüştür.
يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مِنَ السَّمَاءِ إِلَى الْأَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ ayetiyle (Secde 32/5) bildirmiştir. Burada da özellikle bugünkü Avrupa medeniyetinin de aynı kanunlara tabi olacağını bize bildiriyor.
يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ
YaVMan EaV BaGWa YaVNin (FaGLan EaV BaGWa FaGLin)
“Bir yevm veya bir yevmin bazısında”
Yevmin bin sene olduğu ayette ifade edilmiştir.
Birinci Kur’an uygarlığı Milat’tan sonra bin yıllarında başlamış, o zamana kadar uygarlığın hazırlığı yapılmıştır.
İkinci Kur’an uygarlığı da Tanzimat’la başlamış, bugüne kadar Türkiye’de hazırlık yapılmıştır.
Batı uygarlığı ise Amerika’nın keşfi ile 1500’lü yıllarla başlar. Amerika keşfedilmeden önce Avrupa kenar bir yerde idi. Uygarlık oraya en son ulaşırdı. Amerika’nın keşfi ile Avrupa dünyanın merkezinde yer aldı, böylece bugünün uygarlığı doğdu.
Amerika bakir bir ülkeydi, büyük zenginliklere sahipti. Avrupalılar oraya gidince birden oranın zengin kaynakları Avrupa’ya aktarıldı. Amerika’da bulunan altınlar Hindistan ve Çin’e akmaya başladı, bir metre ipek kumaş bir altın eder oldu.
Avrupalılar ticareti bilmiyorlardı. Ticareti bilen Yahudiler birden Avrupa’ya hâkim oldular. Dünyadan ham madde alıyor, Avrupa’da imal ediyor, dünya pazarlarına satıyorlardı. Avrupalılar işçiliği beceremedikleri için Yahudiler Müslümanlardan öğrendikleri teknikleri Avrupalılara öğrettiler. Böylece sanayi inkılabı oldu. Doğuda ise el sanatları çok geliştiği için makineleşme gerçekleşmedi, böylece doğu çöktü.
Bugün doğu uygarlığı canlanırken batı uygarlığı çökmektedir. Batı uygarlığının ömrü de bin yıldır ama daha erken çökebilir. “Bin yıl veya bin yıldan az lebs ettik” demeleri bunu ifade eder. Avrupa uygarlığı bin yılını dolduramayabilir.
فَاسْأَلِ الْعَادِّينَ (113)
Fa iSEaLi eLGavDIyNa (Fa iFGaLi eLFAvGıLıYNa)
“Add edenlere sual et.”
Soran Allah olsaydı “Sayıcılara sor” diyemezlerdi. Allah söyleyeceklerini söyledikten sonra görevlilerle baş başa bırakmış, konuşma onların arasında geçmektedir. Görevliler ne kadar kaldıklarını bilmemektedir, cehennemdekiler “Biz bilmiyoruz, çünkü hepimiz ayrı yıllarda yaşadık, toplam yıllardan haberimiz yok.” diyorlar.
الْعَادِّينَkelimesi marifedir, Kur’an’da bir defa geçer. Marifeli kurallı çoğuldur. Bu bir örgütü, bir kurumu ifade eder. Yani genel hizmetlerden biridir. Muhasebe kurumunu ifade eder. Muhasebe kayıtlarında evrak kayıtları, borç-alacak kayıtları, taşınır mal kayıtları ve taşınmaz demirbaş kayıtları vardır. Bunların kayıtları hesap defterlerinde yer almaktadır. Bu kayıtlar aynı zamanda tarihin kayıtlarıdır. İnsanlık envanterinde her topluluğun yeri vardır. “Bunu siz tarihçilere sorun” demektedirler.
Muhasebede iki rakam vardır, varlıklar ve sayılar. Batı uygarlığı yarım binyılını doldurmuştur. Artık işçilik sisteminde liberal olarak yaşayamaz. Sosyalizm ile yaşamaya devam edecektir. Elli sene önce yazdığım ilk kitabımda (İslamiyet ve Ekonomik Doktrinler) böyle olacağını ifade etmiştim; sosyalistler liberalist olacak, kapitalistler liberal olacaklardır demiştim. Biri 1990’lı yıllarda oldu, ikincisi de 2020’lerde olacaktır sanırım.
Bugün kayıt dışı ekonomi vardır.
Adil Düzen’de kayıt dışı hiçbir şey olmayacaktır.
Bu الْعَادِّينَkelimesini bunun için bu surede zikretmektedir.
Kur’an yorumlanmasında yeni bir kural daha ortaya çıkmıştır. Bir kelime yalnız bir surede kullanılıyorsa o surenin konusu ile o kelime arasında bir ilişki vardır demektir. Eğer bir kelime yalnız iki surede geçiyorsa ayetlerin bölünmesinde bu iki sure en yakın olanlarıdır demektir. Bizim bir bilgisayar merkezimiz olacak, orada bilgisayar Ar-Ge’si yapılacak ve bu arada Kur’an üzerinde yapılacak programlarla Kur’an daha iyi anlaşılacaktır.
YORUM
Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasa’sında 25 Genel Hizmet vardır.
Ahirette de bu Genel Hizmetler var mıdır?
İnsanlar çalışacaklar, derecelerini yükseltecekler, ‘yarısı karşılıksız sistemi’ ile herkes istediği gibi yaşayacak ama diğer yarısı için orada da yatırımlar olacak, başaranlar hep ileri hayata gideceklerdir. Sekiz derecede cennet olduğu söyleniyor. İnsanların yüksek derecede yer almaları için orada da çalışanlara ücret vardır. Üst cennette olanlar alt cennette olanları her zaman ziyaret edecek ama alt cennette olanlar üst cennetlere gidemeyecekler.
Bu anlattıklarımızla ahiret hayatı da bu dünya hayatına çok benzemektedir.
Farkı; orada ölüm yok, hastalık yok.
Yüz lojmanlı apartmanlar veya devremülk dinlenme evleri bu dünyayı cennet hayatına yaklaştırmaktadır. İnsanlar cennette yaşamayı öğrenmiş olarak cennete gidecekler, orada işçilik değil ortaklık sistemi yürürlükte olacaktır.
Bu açıklamalardan anlıyoruz ki orada da işletmeler olacak, üretim işletmeleri olacak, hizmet işletmeleri olacak. Orada her üretimin bir sorumlusu olacak, orada da teavün olacaktır; tedayün olacak, tebayü’ olacaktır.
Adil Düzen demek cennet düzeni demektir. Biz bin yılımızı anlatıyor, gerçekte tüm ilahi düzeni ve ahireti de anlatıyoruz. Ben eksik anlamış, yanlış anlamış olabilirim. Siz düzelteceksiniz ama hedefiniz dünya hayatında cennete doğru yaklaşma olmalıdır.
Öz Türkçe ile:
“Bir gün ya da günün bir bölümünde kaldık, sayıcılardan sor dediler.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Bir yevm veya yevmin bazısında lebs ettik, add edenlere sual et diye kavl ettiler.”
QAvLUv LaBiÇNA YaVMan EaV BaGWa YaVNin Fa iSEaLi eLGaDDIyNa
قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَاسْأَلِ الْعَادِّينَ (113)
***
قَالَإِنْ لَبِثْتُمْ
QAvLa EiN LaBiÇTüM (EiN FaGiLTüM)
“Lebs etmediniz diye kavletti.”
إِلَّا‘dan önce gelen إِنْ nefy için gelir, şarta yakın mana taşır. لَبِثْتُمْإِنْ لَبِثْتُمْanlaşılan anlamındadır. ‘Eğer kaldınız ise az kaldınız’ demektir. لَبِثْتُمْfiilinin biri hazf olmuştur. Görevli diyor ki; ne kadar kaldığınız hakkında fazla bilgim yoktur ama az kaldınız muhakkak. Görevliye önceden bilgi verilmiştir. Bunları dünyada yarattık, orada imtihan ettik, imtihanı kaybettikleri için şimdi sana gönderiyoruz. Onları eğitip yetiştireceksin. Az kaldıklarını da bildirmişlerdir ama ne kadar az kaldıkları bildirilmemiştir. الْعَادِّينَ olanlarasormadan az kaldınız demektedir.
إِلَّا قَلِيلًا
elLAv QaLıyLan (EilLAv FaGIyLan)
“İllâ kalilen”
Azlık ve çokluk nisbidir, bir saat bir güne göre azdır, dakikaya göre ise çoktur. O halde “Az kaldınız” demek, burada çok kalacaksınız demektir. Görevli burasının çok uzun olduğunu, dünya hayatının o hayata göre az olduğunu bilmektedir.
(114)لَوْ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
LaV EnNaKuM KuNTuM TaGLaMUVNa ( LaV FaGaLTUM TaFGaLUvNa)
“İlmetmiş olsaydınız”
Görevli, mahkûmiyet kararlarında yazılı olanları bilmektedir. Dünyada kısa zamanda kalacaklarını bilemediler. Hep böyle zengin olacaklarını sandılar, hep iktidarda kalacaklarını sandılar. Gerekli tedbirleri almadılar. Hiç ölmeyeceklermiş gibi davrandılar.
YORUM
Bu ayet bize bir gerçeği hatırlatıyor.
Zengin olabilirsiniz, iktidarda olabilirsiniz. Öyle tedbirli hareket edeceksiniz ki bir gün zenginliğiniz elinizden gider. İktidarda iseniz iktidarı kaybedebilirsiniz. Bugün sağlıklısınız ama yarın hasta olabilirsiniz. Bunları bilecek, kendinizi sigorta edeceksiniz.
Sigorta da dayanışma ortaklıklarına girme ile olmaktadır. Ortak oluruz. Birimiz iktidardan düştüğümüz veya birimiz iflas ettiğimiz zaman ortaklar onun yardımına koşar, bölüşerek onun sıkıntılarını giderirler.
Bugün bu, paralı sigortalarla yapılmaktadır. Herkes aidatını ödeyememektedir. Sonra da şirket ödememek için engeller çıkarmaktadır.
Kur’an düzeninde öncelikle aidat ödeme yoktur, zarar ortaya çıktığında ortaklar bölüşerek taksit taksit öderler.
10’a yakın dayanışma ortaklığı kurulur, ortaklar bunlardan istediğine katılırlar, arz ve talep kanunları çalıştırılır.
Sermaye ve iktidarın böyle dayanışma sigortası olmadığı için iflas ettikleri veya iktidardan düştükleri zaman perişan olurlar, dolayısıyla suç işlemek zorunda kalırlar.
Hizmet ve Dayanışma Kooperatiflerinin temel dayanağı dayanışma ortaklıklarıdır. Semt kooperatifleri kurulacak, kooperatifler dayanışma ortaklıklarını kuracak, her şey sigortalanmış olacaktır.
Bünyamin Demir veya Ekrem İmamoğlu, hatta Recep Tayyip Erdoğan bir gün iktidarı kaybedebileceklerini hesaba katmalı ve semt kooperatiflerini kurmalılar. Seçimi kaybetseler bile kooperatiflerdeki ortaklıkları devam edecek, sıkıntı çekmeyecekler. Dolayısıyla iktidarı kolayca bırakabilirler. İktidar, yaşama yeri değil hizmet yeridir. Herkes zengin olmadan da iktidarda olmadan da yaşama imkânında olmalıdır.
Bundan dolayıdır ki Trump, Putin, Erdoğan, Rockefeller, Rothschildler, Koç ve Sabancı’lar semt kooperatiflerine muhtaçtırlar. Bir gün sermayelerini kaybeder ve iktidardan düşebilirler. Sığınacakları yerleri olmalıdır. Yoksa dünyada perişan olurlar, ahirette de zebanilerin eline düşerler. Onlar da bu durumu onlara hatırlatırlar.
لَوْ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَbunu bildiriyor.
Öz Türkçe ile:
“Biliyor olsaydınız birazı dışında kalmadınız, dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“İlmeder olsaydınız kalil dışında lebs etmediniz, diye kavl etti.”
QAvLa EiN LaBiÇTüM elLAv QaLıyLan LaV EnNaKum KuNTuM TaGLaMUVNa
(114)قَالَ إِنْ لَبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا لَوْ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
***
أَفَحَسِبْتُمْ
aFaXaSiBTuM (EaFa FaGıLTuM)
“Öyle mi hesap ettiniz”
Bir filmi seyrederken filmde birden sahne değişir, birden başka bir yeri seyredersiniz. Filmin o kısmını seyrederken önceki kısımlarla olan ilişkisini sonra anlarsınız. Kur’an bu sanatı sıkça kullanır. Bunun birçok faydası vardır.
Önce bilgisayarda olduğu gibi konulara, alanlar ayrılır devreler oralarda çalışır, orası ısınır veya atıklar ortaya çıkar, orasının dinlenmesi gerekir. Uykuda bu tüm beyinde gerçekleşir. Uyanıkken beynin boş durması için konu değiştirilir. Yeni konu açıldığında beyin dinlenmiş olduğu için çalışmaya devam eder. Filmi seyredenler eski yerin dinlenme zamanını boş geçirmemiş olurlar.
Bir başka faydası da, bir şeyi anlatırken hepsini anlatmak zaman alır, seçilmiş noktaları anlatırsın, dinleyen kalan kısımlarını atlar veya sonra kendisi tamamlar. Bundan dolayı konudan konuya atlanır.
Bir konuyu anlatmak için benzer konulara benzetilerek izah yapılır. Sosyal bir konu anlatılırken tabi bir konu da anlatılır, böylece sosyal konunun anlaşılması sağlanır veya aksi olur. “Benzetme yapıyorum” demeden benzetmeleri yapmış olur.
Seyirciler veya dinleyenler farklı kimselerdir. Herkes kendisini ilgilendiren konulara dikkat eder. Diğerlerini atlar. Çeşitli sahneler birlikte seyretme veya dinlemelerini sağlar.
Kur’an bu surede baştan başladı, insanlığı anlattı, bugünkü insanları anlattı, onların ahiretteki yerlerini gösterdi. Şimdi فَ harfi ile tüm insanlara hitap etmektedir.
“Ne zannediyorsunuz, Biz sizi ne için yarattık.”
أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا
EanNa MAv PaLaQNAvKuM GaBaÇan (EanNaMAv FaGaLNAvKuM FaGaLan)
“Sizi abesen halk ettiğimizi”
Öyle mi sanıyorsunuz?
عَبَثmaya demektir. Maya hamuru kabartır, hacmen çoğaltır ama fiilen kalori değerini artırmaz. Yahut süte katılan su anlamındadır, çoğaltır ama bir katkıda bulunmaz.
عَبْدcümle kapısının yanındaki direktir. دharfi ث’ye dönüşmüş. Kapı var ama içinde bir şey yok. Göstermelik kapı. Gereksiz şey anlamındadır.
Kâinatı da var etmiş, insanı da maya olsun veya bol görünsün diye gereksiz yere katmış mı sanıyorsunuz? Bu kâinat sizin için var edildi. Sizin göreviniz var. Siz Rabbin muhatabısınız. Diğerleri bilinçsiz varlıklardır. Melekler, ruhlar ve cinler içinde sizin yeriniz başkadır ama görevinizi yapmazsanız en aşağıdadır. İnsanı ahseni takvimde var etmiştir, sonra da esfele safiline indirir (Tin 95/4-5).
وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ (115)
Va EinNaKuM EiLaYNAv LAv TuRCaGUvNa (Va EinNaKuM EiLaYNAv LAv TuFGaLUvNa)
“Ve bize rücu olunmayacağınızı”
Allah insanları abes olarak yaratmadı, meleklerin yapamayacakları işleri yapmaları için yarattı. Yaratılanın değeri yaratanın gücünü göstermelidir. İnsan kendi iradesini ilahi iradeye katılması nedeniyle yücedir. Tanrı yapacağı işleri insanın isteğine göre düzenlemektedir. Allah buna muhtaç değildir ama böyle bir varlığı var etmekle halkiyatın en yüksek derecesine ulaşmış oluyor.
İnsanın görevi nedir?
Dünyada uygarlaşmaktadır. Bir taraftan insan çoğalacak, diğer taraftan uygarlaşacak. Yeter sayıya ulaştığı ve uygarlığın da bir safhasına geldiği zaman insanlar Allah’a rücu edilecekler ve orada uygarlaşmaya devam edeceklerdir.
İnsan ilkel yaratılmıştır, zayıf ve cehuldur. Kendi çabası ile gelişmekte ve güçlenmektedir. Kendi çabası ile yaşamayı öğrenmektedir. Bu durum Allah’a rücu edilme şeklinde ifade edilmiştir.
YORUM
Askerlik yaparken bölüğümüzü götürüp bir dağda bıraktılar. Subaylar ve astsubaylar arabalara binip geri döndüler. Biz orada kendimiz kaldık. “Akşam dönün.” dediler. Yürüyerek dönmeye başladık. Kendi başımıza yolları keşfettik, yiyeceklerimizi temin ettik ve birliğimize ulaştık. Kafilemizi terk edenler olmadı.
Allah da bizi bu dünyaya getirip bıraktı. Birliğimize dönmemizi emretti. Dönme araçlarını da verdi. İki kafile halinde birliğimize dönüyoruz. Dönmek istemeyenler var, onları görevliler topluyor ve zorla götürüyor, cehenneme götürüyorlar. Biz ise kendi isteğimizle O’nun gösterdiği yoldan dönüyor, cennete gidiyoruz ama hepimiz dönüyoruz.
Öz Türkçe ile:
“Bizim sizi boşu boşuna mı yarattığımızı ve bize çevrilmeyeceğinizi mi saydınız?”
Kur’an kelimeleri ile:
“Bizim sizi abes olarak halk ettiğimizi ve bize rücu edilmeyeceğinizi mi hesap ettiniz?”
EaFa XaSiBTuM EanNaMAv PaLaQNAvKuM GaBaÇan Va EinNaKuM EiLaYNAv LAv TuRCaGUvNa
أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ (115)
***
فَتَعَالَى اللَّهُ
Fa TaGAvLa elLAHu (Fa TaFaGaLay elLAHu)
“Allah tealidir”
Burada فَ gelmiştir. أَفَحَسِبْتُمْifadesindeki فَ beyan fasıdır. Onun beyanı olarak alabiliriz. Ancak arada bazı cümlelerin hazfi gerekir. Siz öyle düşünüyorsunuz ama o öyle değildir. Sizi yaratan tealidir, abes işler yapmaz şeklinde manalandırabiliriz.
عَلَا yükselmek demektir. تَعَالَىise kendi kendine yüksek olmak demektir, başkalarına kıyasla değil. En güçlü ve mükemmel olma anlamında, âli olma anlamındadır. Vasf ettiklerinden tealidir demek onda böyle bir vasıf yoktur anlamı çıkar. Yani Allah abes bir iş yapmaz.
Kâinatı yaratmış, her şeye bir görev vermiş. İnsan dediğimiz varlığı çoğaltmış. Sonra da bütün bunlar yok olacaktır. Yani iflas edecek. Nasıl düşünülür bu? Bugün yıldızlardaki hidrojen tükenmektedir. Artık bu kâinat işe yaramaz hale gelecektir. Allah, yerine başka bir şey koymayacak iflas mı edecektir? Şimdiye kadar oyun mu oynadı? Ne kadar ahmakça bir düşünce.
الْمَلِكُ الْحَقُّ
eLMaLiKu eLXaqQu (elFaGIyLu eLFaGLu)
“Melik olan, hak olan”
Kur’an düzeninde başkanlar melik değildir, başkanlar resuldür, imamdır.
Resul elçi demektir. İmam da önden giden demektir.
Gerçek melik Allah’tır, diğerlerinin melikliği sahte melikliktir.
Sahte melikler bile abesle meşgul olmazlar. Kendilerine göre gayeleri vardır. Gerçek melik ise abes iş yapar mı? Sizin göreviniz vardır. Sizi bir şey yapmanız için var etti, görevi yerine getireceksiniz. Size bir görev verilmiş, onu yapmalısınız.
Ben çarpık çurpuk yazabiliyorum, görevim bu. Arkadaşlarıma onu düzeltme görevini verdi. Sizlere de okuyup anlama ve doğru bulduğunuzu yapma görevini verdi. Görevi siz yapmazsanız başkasını getirir ve yine yaptırır. Fabrika sahibi nasıl iş yapmayan işçiyi çıkarır ve yerine yenisini alırsa, gerçek melik de görevini yapmayanları uzaklaştırıp yapacakları getirir.
لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ
LAv EiLAvHa EilLAv HuVa (LAv FiGAvLa EilLAv HuVa)
“O’ndan başka ilah yoktur”
Bu kâinat O’nundur. Bu kâinatın yaratıcısı da O’dur, yöneticisi de O’dur. Siz O’nun görevlisisiniz. Taptığınız Dolar ve oy sahte meliklerdir. Sermaye de Yönetim de gerçek iktidar değildirler. Şimdiye kadar hüküm sürmeleri O’nun takdiridir. Artık miatları dolmuştur. Faizli işçilik sistemini bırakın, zekâtlı ortaklık sistemine geçin.
رَبُّ الْعَرْشِ
RabBu eLGaRŞı (FaGLu eLGaRŞi)
“Arşın Rabbi”
عَرْش tavan demektir.
Beş boyutlu uzayın sınırları arştır. Bütün olmuş ve olacakları içine almıştır. Dört boyutlu uzay olmazsa üç boyutlu uzayda hareket olmaz. Beş boyutlu uzay olmazsa iradeli hareket olmaz. Bizim varlığımızı sürdürmemiz onları kullanmakla olmaktadır. Beş boyutlu uzay olmazsa ben bu yazılarımı yazamam. O halde benim rabbim beş boyutlu uzayın rabbidir. Benim rabbim Dolar değildir, sandıktan çıkan oy da değildir.
“Arşın Rabbi” diyor. O halde arşta da evrim vardır, değişme ve gelişme vardır. Cennet ve cehennem arş içindedir. Demek ki cennette de cehennemde de evrim var, uygarlaşma var. Kur’an’ın bir kelimesi, bir tanımlaması veya sıfatlandırması geniş manaları içermektedir.
الْكَرِيمِ (116)
eLKaRIyMu (eLFaGIyLu)
“Kerim”
Kur’an’da arş/عَرْش; عَظِيم, مَجِيد, مَكِينve كَرِيمِsıfatları ile sıfatlandırılmaktadır. عَظِيم mekânda büyük anlamında olup beş boyutlu uzaydır. O da sınırlıdır. عَظِيم kelimesi ile beyan edilmektedir. Çünkü sonsuz değildir.
Mecid/مَجِيد vardır. Beş boyutlu uzayın içinde hayatın sürebilmesi için daha üstün bir uzaya ihtiyaç yoktur. Çünkü beş boyutlu uzay doymuş bir uzaydır. Kur’an’da Allah, Kur’an ve arş için bu sıfatları kullanmaktadır. Bunlar doymuş, tam ve eksiksizdir. Bunun dışında her şey eksiktir.
Bir sistem eğer kendi içinde yeterliyse, dışarıdan bir şey almaya veya dışarıya bir şey vermeye muhtaç değilse ona مَجِيد denir. Sanal sayılarla birlikte sayılar sistemi meciddir. Bütün işlemleri kendi içinde yapabilmektedir. Gerçek sayılar mecd değildir, -1 ve daha küçük sayılar içinde alınamaz.
Mekin/مَكِينmekândan gelir. Fail veya meful olabilir. Boş olmayan, dolu canlı demektir. Hayat doludur demektir. Sadece boyutlardan ibaret değildir. Birbirine uyumlu varlıklar vardır.
Burada da kerim/ كَرِيمِolarak vasıflandırılmaktadır. Üzüm salkımıdır. كَرُمَ fiil olarak bol yağmur yağdı, yani iyi üzüm oldu manasında kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra iyi ve güzel oldu anlamı kazanmıştır. ‘İkram etti’ de ‘iyilik etti’ demektir. İhsan da iyilik ama daha çok manevi, ikram ise daha çok maddi iyiliktir.
Kur’an’da كرم47, كلم 75 defa geçmektedir. Toplam 122 (2*61) eder.
ك oluşumu, ر tekrarı, م enginliği ifade eder.
YORUM
Sure insanın yaradılışı ile başladı ve üçüncü binyıl uygarlığına getirdi. Olmuşları zikretti. İşçilikten ortaklığa geçileceğini anlattı. Sonunda bunları yapanın Arşın Rabbi olduğunu belirterek yalnız bizim uzayımızın değil tüm oluşumun esaslarını ortaya koydu.
Geçmişi anlattı, geleceği haber verdi.
Bizim nereden geldiğimizi ve nereye gittiğimizi iyi bilmemiz ve ona göre hareket etmemiz gerekir.
Bugünkü eğitimde öğrenciler incelikler içinde boğulup gitmektedir. Batı’da düzen kurulduğu için mezun olan öğrenci ihtisas yaptığı işte iş bulabilmektedir. Bizde ise düzen kurulamadığı ve hacmimiz de yeterli olmadığı için gençlerimiz ömürlerinin üçte birinde gereksiz şeyleri anlamadan ezberlemekte, mezun olunca da iş bulamamaktadır.
Borçlanarak yaşamaya devam ediyoruz. Kişi başına borç yükü ve dolayısıyla faiz yükü artmaktadır. Bunun sonu nereye varır? Osmanlıların sonuna benzer bir sonuca varır.
Bu durumda bizim yapmamız gereken nedir?
Semt kooperatifleri kurup buralarda gençlerimizi eğitime tabi tutmadır. Çalışarak okuma ilkesi bunu sağlamak içindir. Öğrenci okuldan artırdığı saatlerini, günlerini, aylarını, yıllarını çalışarak geçirmelidir. Bir de ek olarak Kur’an seminerlerine devam etmelidir. Böylece cari eğitimdeki eksikliğini semt kooperatiflerinin ek eğitiminde tamamlamalıdır.
Kur’an seminerlerini Ruhu’l-Kur’an Programı ile takviye etmeniz gerekir. Bir ayeti anlamak istediği zaman okuyucu ayeti bilgisayarda açtığı zaman önce o ayetin genel açıklamasını bulmalıdır. Biz şimdilik bunu yapamıyoruz, çünkü biz de bilmiyoruz.
Kur’an seminerleri bittikten sonra surelerin bölümleri ve ayetlerin özet konuları verilecektir. Sonra kelimeleri, kıraatleri, kökleri, kalıpları, irabları, manaları, beyanları içeren bilgileri Ruhu’l-Kur’an’da bulmalıdır. Ruhu’l-Kur’an üzerinde çalışmalar yapılmalıdır. Yalova’daki inşaat ortaklığı gelişirse, yüz lojmanlı işyeri apartmanlarını yapmaya başlarsak, yılda bir apartman yapacak hale gelebiliriz. 50 milyon TL’ye mâl olan bu apartmanların yıllık genel hizmet payı sayesinde 2,5 milyon lira gelirimiz olacaktır.
Ruhu’l-Kur’an üzerindeki çalışmaları yoğunlaştırabiliriz. Böylece semtteki günlük derslerde Kur’an’ı yeteri kadar yüksek seviyede anlamaya başlayabiliriz. O takdirde Kur’an’ı anlayanlar hem hayatı genel olarak kavrayabileceklerdir hem de bir konuda ihtisas yapıp uygulamayı paralel olarak yapacaklardır.
Bugün okullarda genel felsefe kavratılamıyor. Ayrıca mesleklerinde de ihtisas kazandırılamıyor. Kişi ruhen bunalımdadır, bedenen de işsizdir ve borçlanarak yaşamaktadır. Halk borçlu, devletler borçlu. ABD bile ödeyemeyecek derecede borçlu.
Öz Türkçe ile:
“Gerçek hakan olan Allah yücedir. Kendisinden başka tanrı yoktur. O, görkemli köşkün yetiştiricisidir.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Hak olan melik Allah teali etti. Kendisinden başka ilah yoktur. O, kerim arşın rabbidir.”
Fa TaGAvLa elLAHu eLMaLiKu eLXaqQu LAv EiLAvHa EilLAv HuVa RabBu eLGaRŞı eLKaRıyMı
فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ (116)
***
وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ
Va MaN YaDGu MaGa elLAHi EiLAvHan EAvPaRa (Va MaNaN YaFGaL MaGa elLAvHi FıGAvLan EaFGaLa)
“Kim Allah’la beraber aher ilaha dua ederse”
Yirminci yüzyılda onlara göre tanrı yoktu, kendileri tanrı idi, Dolarları tanrı idi, ekseriyet oyu -silahla korkutarak aldıkları ekseriyet oyu veya Dolar ile aç bırakarak aldıkları ekseriyet oyu- tanrı idi. Bugün bundan vazgeçmiş gibiler, çünkü artık bunu iddia edecek güçleri kalmadı ama 1950’lerde iddia etmeye devam ediyorlardı. Büyük inkılap oldu ve bundan vazgeçtiler. Ilımlı İslamiyet’e geçtiler.
Şimdi hala Tanrı’dan başka tanrılar iddiasında ısrarlıdırlar. Hala Dolar’a tapıyorlar, hala oya tapıyorlar. Korkutarak veya aç bırakarak elde ettikleri oy pusulası sayısını tanrı kabul ediyorlar. Yani silahı veya Dolar’ı tanrılaştırıp tapıyorlar ve taptırıyorlar.
Dua/دُعَاءkelimesi istemek anlamına geldiği gibi davet anlamına da gelir, dolayısıyla iki mana da doğrudur. Kimileri Dolar’ın veya oyun tanrı olduğunu iddia ediyor. Kimi Dolar’a veya oya ibadet ediyor, onlar için çalışıyor.
لَا بُرْهَانَ لَهُ بِهِ
LAv BuRHAvNa LaHUv BiHIy (LAv FuGLAvNa LaHUv BiHIy)
“Ona bununla hiçbir burhan yoktur.”
بُرْهَانَaçık delildir. Karanlıkta etrafı görmediğiniz zaman birden şimşek çakar, her taraf aydınlanır, siz de nerede olduğunuzu bilirsiniz. Artık görmezsiniz ama çevreniz hakkında bilginiz tamdır. Şimdi elinizdeki fenerle gideceğiniz yere doğru yol alabilirsiniz. Hedefiniz ve sizi hedefinize götürecek yol bellidir.
Bunların Dolarlarının ucu nereye varacak, belli değildir. Durmadan faiz sebebiyle piyasada Dolar artmaktadır. Sonunda Dolar para olma özelliğini kaybediyor. Paradaki kıtlık sebebiyle yapı sakatlanıyor. Bunun sonu karanlıktır. Ekseriyet oyu da böyledir, durmadan iktidarları değiştiriyor, insanlık yaz-boz tahtasına dönüşüyor. Bunun sonu nereye varacak?
Biz Kur’an’a dayanarak Adil Düzen’in gideceği hedefleri bir bir kanıtlıyoruz. Elimizde burhan var. Elli senelik uygulamalarımız bunu kanıtlamıştır. Bundan sonraki yolumuzu açıkça ortaya koyuyoruz. Onlar ise zifiri karanlıklardalar.
Güçleri varsa bizimle tartışsınlar. Tek marifetleri susturmak ve insanlara saldırmak. Kendi aralarında da görüşleri değil kişileri tartışıyorlar.
Ben Ekrem İmamoğlu’na Binali Yıldırım’a oy vermemek için oyumu verdim. İmamoğlu daha iyi olduğu için değil, yap-işlet modelinin kötülüğünü Binali Bey’e anlatmak için. Binali Bey gittiği yanlış yoldan yani yap-işlet modelinden döner, ortaklık modeline gidebilir, İstanbul Kanalı’nın ortaklık modeli içinde yapılmasını isteyebilir. Yer bizden, yapmak onlardan, sonunda gelirlerini paylaşırız. Bu çok sade ve basit bir örnek. Bunu yapmaya AB hazırdır. Bunu yapmaya Rusya hazırdır. Bunu yapmaya Çin hazırdır. Hepsi katılabilirler. Talebe göre paylaşma yapılır. Hepsi birbirine ortak olmuş olur. Savaş durur, barış gelir. Binali Bey milletvekilidir, her zaman meclis başkanı olabilir, ortaklık tezini savunsun, biz de onu destekleyelim. Akevler desteklesin. Seçmenler desteklesin. Hepsine meydan okuyorum. Babacan dâhil hepsi beni ikna etsinler, ne yapacaklarını anlatsınlar. Ben Akevler’i ikna edeceğime inanıyorum. Akevler’i ikna eden Türkiye’yi ikna eder.
Sermaye bunu gizlemeye çalışıyor ama Türkiye Adil Düzen’e bakıyor, insanlık Adil Düzen’e bakıyor, Adil Düzen bilgisi de yalnız Akevler’de vardır.
فَإِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّهِ
Fa EinNa MAv XıSAvBuHUv GıNDa RabBiHIy (Fa EinNa MAv FiGAvLuHUv GıNDa FaGLıHIy)
“Onun hesabı Rabbinin indindedir”
Surenin son hükmünü ayet koymaktadır.
Kimsenin görevi bir başkasını hesaba çekmek değildir. Herkes kendi içtihadına göre hareket eder, hesabını Allah’a verir. Kimse kimseyi zorlayamaz.
Akevler kimseye karışmamaktadır. Herkesle ortak olmak istemektedir. Biz Sermaye’nin kendisine karşı değiliz, yaptıklarına karşıyız. Biz sosyalizme ve komünizme karşı değiliz, yaptıklarına karşıyız. Onların ellerinden mallarını almıyoruz. Bilakis Kur’an’la beraber olun, hakla beraber olun, barışçı olun diyoruz. İktidarda kalınız, siz de zengin olarak yerinizi koruyunuz diyoruz. Biz demiyoruz, Kur’an diyor.
Adil Düzen çalışanları Yalova ortaklık Ar-Ge çalışmalarımızda herkesi ortaklığa davet ediyor. Temel Bey ile görüştük. Numan Bey’den randevu isteyip görüşmek istedik, görüşmedi. Herkesle görüşmeler yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz. On bin ortaklı Ar-Ge ortaklığını kurmaya çalışıyoruz. Kimseye hesap sorma yetkimizin olmadığını biliyoruz. Hesabını görme bize değil Allah’a aittir. Biz de hesabımızı Allah’a vereceğiz, partilere değil.
إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ (117)
EinNaHUv LAv YuFLıXu eLKAvFiRIyNa (EnNaHuv LAv YuFLıXu eLKAvFiRUvNa)
“Kâfirler iflah olmaz.”
Sermaye’nin veya iktidarların ahirette cennete mi yoksa cehenneme mi gidecekleri hususunda Allah bize bir şey bildirmiyor. Herkes cennete gidebilir, kâfirler bile Allah’ın rahmeti ile cennete gidebilirler ama dünyada iflah etmeleri için kâfir olmamaları gerekir. Bunun böyle olduğunu Allah bize bildiriyor.
Kâfir demek, bile bile yanlışta ısrar eden demektir. İşçilik sisteminin son bulduğunu bildiği halde ısrar edenler iflah olmaz, onlar helâk olacaklardır. Ahirette cennete gidebilirler ama dünyada helak olacaklardır.
Allah kendi sünnetini değiştirmez. İşçilik sisteminden ortaklık sistemine geçilecektir. Takdiri ilahidir. Tarihi gelişmenin sonucudur.
Önce Allah’ın rab sıfatı gereği durma yok, daima gelişme ve uygarlaşma var. İşçilik sistemi bir gün sona erecektir. Bu doğa kanunudur. Yerine ne geleceğini Kur’an ortaklık sistemi olarak söylüyor; tedayün/تَدَايُن, teavün/تَعَاوُن, tebayü’/تَبَايُعve tesaül/تَسَاؤُلolarak çok açık bir şekilde bildiriyor.
Bir de siz söyleyin. Marksizm mi, sizin bıraktığınız?
YORUM
Sure bugünkü Sermaye’ye ve iktidara cehennem azabı ile inzar etmiyor. Cehenneme gideceklerle bile Allah sohbet etmektedir. Onlara kurtuluş yolları göstermektedir. Bu, müjdeli haberdir. Kâfirlerin iflah olmayacağını söyleyerek cihad etmeyen ama kâfir olmayan halkın durumunu da meskûtun anh geçmektedir.
Bunun anlamı şudur. Ortaklık düzeni kansız gelecektir demektir, garksız gelecektir demektir. Nuh değil de Musa tipi veya birinci Kur’an uygarlığı tipi olacaktır demektir. Akevler çalışmaları başarıya ulaşacaktır demektir. 10 bin ortaklı Ar-Ge ortaklığı kurulacaktır demektir. Akevler çalışanlarının buna inanmaları beklenmektedir. İzmir, Yenibosna, Medhal, Üsküdar, Ankara ve tüm bu seminerleri takip edenlere müjdeler olsun. Bu ayette 10 bin ortaklı Ar-Ge merkezinin başarıya ulaşacağına işaret vardır.
1960’larda Müslümanlar ikiye ayrıldılar. Kimileri mevcut düzende İslamiyet’in geleceğini benimsedi, kimileri ise yeniden içtihat ve icmalarla bunun mümkün olacağına inandı. Başlangıçta bizimle beraber olanlar bizi bırakıp mevcut düzende iş yapmaya başladılar. Çok az kimse görüşlerinde ısrar edip Kur’an düzeni çalışmalarına devam etti.
Bugün çok büyük başarılara ulaşmış oluyoruz. Önce Türkiye’de anayasa ekseriyeti ile Kur’an ehli iktidardadır. Dünyada da hemen her ülkede kitap ehli iktidardadır. 1960’lardaki şartlar tamamen değişmiştir. İnsanlık fiilen laikleşmiş, dinde zorlama sona ermektedir.
Akevler’de faaliyetlerine ara verenler yeniden Akevler’e dönsünler. Onlardan fazla bir şey istemiyoruz, on bin ortaklı Ar-Ge çalışmamıza katılsınlar, Bin Dil Üniversitesi faaliyetimizi desteklesinler. Herkesi davet ediyoruz. Ayetler bu davetimize icabet edeceğinize işaret ediyor. Çünkü sizin kâfir olmadığınızı biliyoruz.
Sure “Müminler iflah ettiler” diye başlamıştı (قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ). Marifeli (الْمُؤْمِنُونَ) olduğuna göre müminler üçüncü binyıl uygarlığının müminleridir. İslam düzeninin gelmesi için çalışan Müslümanlardır. Yirminci yüzyılın müminleridir.
Bu sureye başladığımız zaman bunu bilmiyorduk. Sonra sureyi yorumlaya yorumlaya öğrendik. Şimdi de kâfirlerin iflah olmayacaklarını söylüyor. Allah onları iflah etmeyeceğini söylüyor. Surenin adı Müminun değil de İflah olmalıdır. Sonuç olarak ortaklık ehli başaracak, onu reddedenler başaramayacaklardır.
Sureyi baştan yorumlamaya başlayabilirsiniz.
Öz Türkçe ile:
“Kim ona hiçbir belirleyici olmadan Allah ile beraber diğer tanrı savunursa onunla sayışmak Yetiştiricisinin yanındadır. Kapatanlar başarıya ulaşmaz.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Kim ona hiçbir burhan olmaksızın Allah ile beraber ahar ilaha dua ederse onun hesabı onun Rabbi’nin indindedir. Kâfirler iflah olmaz.”
Va MaN YaDGu MaGa elLAHi EiLAvHan EAvPaRa LAv BuRHAvNa LaHUv BiHIy Fa EinNa MAv XıSAvBuHUv GıNDa RabBiHIy EinNaHUv LAv YuFLıXu eLKAvFiRIyNa
وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِهِ فَإِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّهِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ (117)
***
وَقُلْ رَبِّ
Va QuL RabBı (Va uFGuL FaGLIy)
“Ve Rabbim diye kavl et”
Allah dayanışma ortaklığı içinde rab sıfatı ile tezahür eder. Dayanışma ortaklıkları; teavün, tedayün, tebayu ve kıyam-ı mülk.
Borç, tedayün ile güven altına alınır.
Emek, teavün ile iş yapar hale gelir.
Mallar, tebayu ile mübadele edilir.
Taşınmazlar, kıyam-ı mülk ortaklığı ile işletilir.
Dayanışma ortaklığının esası olarak bütün ortaklar birbirlerine eşittirler. Ortak güvence vermektedirler. Bir başkanları, bir yöneticileri yoktur. Dayanışma sorumlusu sadece aracıdır. Kâbe gibidir. Kâbe insanların toplanma yeridir ama toplamamaktadır, herkese mümindir. Müminler dayanışma ortaklıkları içinde organize olurlar. Oradaki görevlerini burada söylüyor. Başta müminler dayanışma ortaklıkları içinde organize olanlardır. Şimdi mümin olarak şunu söylemeli ve bunun için çalışmalıdır. Kavl taahhüt ifade eder. Mukaveleler sözleşmedir ve tarafları bağlar. “Rabbim” diye söylediğin söz aynı zamanda seni bağlamaktadır. “Rabbim şunu yap” dediğiniz zaman ben görevimi buna göre yapacağım demektir. Allah قُلْ dediği zaman buna göre söz ver ve o sözü de sonra yerine getir demektir.
وَ harfi ile atfedilmiştir.
Onların durumu öyle, sen de bu durumda şöyle yap denmiş olmaktadır.
اغْفِرْ
iĞFiR (iFGiL)
“Mağfiret et”
Affetmek o fiili hiç işlememiş kabul etmek demektir, affedilen kimsenin zararlarını affeden ya hiç ödemez yahut öderse de failden bir şey istemez.
Mağfirette ise borç ortadan kalkmıştır. Suç sicilde kalıyor, sadece suçlu cezalandırılmıyor veya cezası hafifletiliyor. Affeden tüm borcunu ödüyor. Artık yalnız affeden borçlu hale geliyor. Alacaklıların alacağını tasfiye etmiş oluyor.
Güngören Belediyesi ne yapıyor? Bir kooperatif kuruyor. O kooperatife ortak oluyor. Sonra Güngören halkının bütün borçlarını kendisi ödüyor. Herkes kooperatife borçlanıyor. Ödeyemezse kooperatiften alacaklı oluyor. Böylece kooperatif herkesi borçtan kurtarıyor. Varsa borçludan tahsil ediyor, yoksa dayanışma içinde ödeniyor.
Mağfiret et demekle bunu söyle ve yap demiş oluyor.
Bu kelimeyi Bünyamin ve Veysel iyi kavramalıdırlar.
Akevler camiası da ortakları buna göre ortak etmelidir.
Geçmiş ayette müminler اغْفِرْ لَنَاdemişlerdi. Burada ise اغْفِرْdeniyor. Herkesi mağfiret et demektir. Herkesin dayanışma ortaklığına girmesini sağla diyor.
Yani bizim şimdiye kadarki görevimiz kendi aramızda dayanışma ortaklıkları kurmak idi. Bundan sonra ise herkesin dayanışma ortaklığına girmeleri için çalışmalıyız.
Semt Kooperatifleri Projesi budur.
Yalova Ar-Ge Merkezi semt kooperatiflerinin kurulması için araştırmalar yapacak, öğrenecek, öğretecek ve kurduracak.
Bin Dil Üniversitesi Projesi de budur, tüm dünyaya ulaşmamız bize emredilmektedir.
Yalova’daki inşaata beklediğimiz ortaklar gelmese de devam edecek durumdayız. Ama gelenler olursa on bin ortaklı Ar-Ge merkezine katılanlar ile inşaatı yapacağız ve bilahare hızlanacağız; Allah ne kadar ortak gönderirse biz de o kadar hızlanmış olacağız. Biz şu tarihte şunu yapacağız diye kimseye taahhüt etmiyoruz. Kalıplarımızı hazırlıyoruz. Kerestemiz var, projemiz var, tezgâhımız var, işçilerimiz var. Sonra Allah ortak gönderirse inşaatımızda kat atacağız, Allah bekleyin derse bekleyeceğiz. Bu arada ekibimiz ahşap evleri yapacaktır. Ayrıca arıcılık yani bal üretimi yapacak, başka işler de yapacaktır.
وَارْحَمْ
Va iRXaM (Va İFGaL)
“Ve rahmet et”
Mağfiret, faizli borç pisliğinden insanlığı kurtarmaktır. Bu yetmez. Onların iş bulabilmelerini sağlamak için de çalışmalıyız. Karınlarını doyurmak için de çalışmalıyız. Bunun için altın bonosunu çıkarıyoruz. Akevler Kooperatifleri bunu yapmaya başlıyor.
Lütfi Hocaoğlu’nun akevler.org sitesine günlük altın değerlerini gösteren programı yerleştirmesini bekliyoruz; neden geciktirdiğini anlamış değilim.
Güngören Belediyesi’nden de bekliyorum. Bir an önce Güngören Hizmet ve Dayanışma Kooperatifi kurulmalı ve bilgisayar çalışanlarını finanse ederek altın bonosunu faaliyete geçirmelidir. Bunu bekletmeden gerçekleştirmemiz gerekir. Bu anda arkadaşlarımızdan beklediğimiz budur. Altın bonosunu işler hale getiremeyince muhasebe yapamıyoruz.
Ancak İzmir’deki Demir-Çimento Hesabı (DÇ) ile yürüyoruz. Onlar da hala DBase ile hesap tutuyorlar, VB (Visual Basic) öğrenmiyorlar. Buna da aklım ermiyor. Çünkü her iki taraf için de bu çok basittir. Neden bekliyorlar bilemiyorum.
Bu durumda Allah henüz bunu yapmamıza izin vermedi demektir.
Mevcut düzen biraz daha devam edecektir demektir.
وَأَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ (118)
Va EaNTa PaYRu eLRAvXıMIyNa (Va EaNTa FaGLu eLFAvGıLIyNa)
“Ve sen rahim olanların en hayırlısısın.”
Mefhumu muhalefetle başka rahimler de vardır demektir.
Dayanışma ortaklıkları rahimdirler, hilafeten de olsa rahimdirler.
خَيْر servet demektir. Servet çoğalmak için, yeni emeği bulmak için, işyeri hazırlamak için artan varlıktır. Artan emek mala veya yapıya çevrilir, buna خَيْر denmektedir. İnsanlığın 60 bin yıl içindeki birikimi doğal imkânlarla birleşmiş ve hayr olmuştur. Biz onlardan yararlanarak gün/saatimizi büyütüyoruz, o sayede daha çok insanın karnı doyuyor.
Dayanışma ortaklıkları ayrı ayrı ortaklıklardır. Bunların sorumluları mecliste dayanışma şuralarını oluştururlar. O şuralar üyeleri ile ayrı ayrı toplantılar yaparlar. Bir de ilmi, ahlaki, siyasi ve mesleki şuralar bucak başkanları ile toplantı yaparlar.
Şuranın icraatı rabbin icraatı olarak geçmektedir.
Tüm insanlığın varlığı Mekke’deki dayanışma meclisinde oluşturulan şuraların aldıkları ortak kararlardır. Bu dayanışma sayesinde insanlık yaşayacaktır. İcmalar böyle oluşacaktır. Her müminin, insanlığın bu düzene gitmesi için hazırlıklı olması gerekir. Bir semt kooperatifi kurup bütün çalışmaları orada yapmalıyız. Başkalarına karışmamalıyız. Biz kendimizden sorumluyuz ama hedefimiz tüm insanlığın felahı olmalıdır.
Kendi varlığımızı artırma yerine insanlığın varlığını artırmalıyız ama biz sadece kendi varlığımız içinde söz sahibiyiz. Biz kendi tarlamızı, kendi içtihadımızla insanlığa yarayacak şekilde ekeriz ve biçeriz. Ocağımız, semtimiz, bucağımız, ilimiz, ülkemiz kendisinden sorumludur. Kendisine söz geçirme yetkisine sahiptir. Başkalarını düzeltmek ve onların yanlışlarını def etmek bizim görevimiz değildir.
Bu nedenle biz kimseye karşı değiliz. İyi iş yapanın yanındayız. Kötü işlere katılmayız. Ama kötü işleri yapanları durdurmak da bizim görevimiz değildir, yetki alanımıza girmez.
YORUM
Bu sure Hac Suresi’nden sonra gelmiştir. Mekke insanlığın merkezidir ama birinci Kur’an uygarlığında merkez olmamıştır. Ancak bugün insanlığın merkezi Mekke olacaktır.
İnsanlığın merkezi sadece Mekke mi bütün Hicaz mı olacaktır?
Bu hususta bir görüşüm yoktur.
Suudi Krallığı Mekke ilini kendisi insanlığa bırakırsa Mekke ile Medine ortası sınır olacak ve çizilecek daire insanlığa bırakılacaktır. Dünyada şimdilik yüz kadar devlet var kabul edilecek. Her devlete bir ilçelik yer verilecektir. Eğer Suudi Krallığı vermemekte direnirse İslam/barış orduları girecek ve Hicaz’ı insanlığın serbest alanı haline getirecektir.
Bu da Adil Düzen çalışanlarının istiharesidir. Allah hangisini istiyorsa onu yaptıracaktır. Bu sure işçilik sisteminden ortaklık sistemine geçişi anlatmaktadır.
Bu arada Kudüs de Yahudilere bırakılacak, İsrail’in sınırları Tevrat’ın çizdiği sınırlar kabul edilecek ve İsrail bağımsız bir İsrail bölgesi olacaktır. Yahudiler orada yerleşecekler ve uygarlıklarını devam ettirecekler. Orası tüm dünyanın ticaret merkezi olacaktır. Artık Yahudilere Rothschild veya Rockefeller aileleri hükmetmeyecek, Yahudi tüccarları sermayeye sahip olacaklardır. Rockefeller veya Rothschild aileleri bunu kabul ederlerse varlıklarını sürdüreceklerdir. Yok, ısrarla New York veya Londra’dan dünyaya hükmetmekte ısrar ederlerse kâfirûn zümresine girip iflah olmayacaklardır.
Türkiye İslam düzeninin çıkış merkezi olacak, dünyaya askerler ile hükmetmeyecek, Adil Düzen ile hizmet edecek, yalnız Kur’an ehli ile değil, bütün Tevrat, İncil ve Furkan (Hindistan ve Çin) ehilleri ile de barış içinde olacaktır.
Öz Türkçe ile:
“Ve sen ‘Yetiştiricim kurtar, yaşat ve sen yaşatanların en varlıklısısın.’ de.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve sen Rabbim mağfiret et, rahmet et, sen rahim olanların en hayırlısısın diye kavlet.”
Va QuL RabBı iĞFiR Va iRXaM Va EaNTa PaYRue lRAvXıMIyNa
وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَأَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ (118)
İstanbul; 28 EYLÜL 2019
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
resatnurierol@gmail.com
www.akevler.org (0532) 246 68 92