NUR SÛRESİ- 1. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
سُورَةٌ أَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنْزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (1) الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (2) الزَّانِي لَا يَنْكِحُ إِلَّا زَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ (3) وَالَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً أَبَدًا وَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ (4) إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (5)
***
سُورَةٌ
SUvRaTün (FuGLaTün )
“Sure”
سِوَار bilezik demektir, tarlayı çeviren çeperdir.
Kur’an surelerden oluşur. Her sure ayrı kitap gibidir. Bir suredeki zamir başka sureye gitmez, aynı surede çok uzağa gidebilir. Surenin başka özelliği, harf ve kelime sayılarında belli sayılarda olmasıdır.
Kevser Suresi’ni ele alalım:
إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ (1)فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ (2)إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ (3)
(إِنَّاهُوَ + إِنَّ) +(فَوَ + لِ) +(صَلِّانْحَرْ +أَعْطَيْنَا) +(رَبِّكَشَانِئَكَ + الْكَوْثَرَالْأَبْتَرُ)
(2+1) + (2+1) + (2+1) + (2+2) = 13
13 Fibonacci dizisinin 6. terimidir.
(Fibonacci Serisi: 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144…)
(ء5 + ه1 + ع1 + ح1) +(ر4 + ك4 +ن7) +(ش1 + ص1 + ث1 + ت1 + ط1 + ا3) +(و3 + ب3 + ف1 + ل5 +ي1) = 8 + 15 + 8 + 12 = 44 = 4*11
Sure başlı başına bir kitaptır, onu bir bütünlük içinde ele almak gerekir. Başka hiçbir sure bu kelime ile başlamaz. Bu surenin özelliği olmaktadır. Bakalım surenin sonunda acaba bu özelliğini bulabilecek miyiz?
أَنْزَلْنَاهَا
EaNÜaLNAvHAv (EaFGalNAvHAv)
“Onu inzal ettik”
نَزَّلْنَا demiyor da أَنْزَلْنَا diyor, demek ki sure birden nazil olmuştur.
Başka bir şeye daha işaret ediyor. Hükümler aile hükümleri olduğu için ailede uygarlaşma yoktur. Kıyamete kadar aile yapısında değişiklik olmayacaktır. Dolayısıyla içtihat ve icmalarda da zamana göre hükümler değişmeyecektir.
وَفَرَضْنَاهَا
Va FaRaWNAvHAv (Va FaGaLNAvHAv)
“Ve onu farz ettik”
Farz var, hasenat var, haram var, nehiy var. Farz yapıldığı zaman sevap alınır, yapılmazsa günahı vardır. Farzları yapmamak haramdır. Haseneleri yapmamak haram değildir.
İnzale atfedilmiştir. Sure inzal edilmiştir. İçindekiler değil kendisi farz olmuştur. İnzal ile farz aynı değildir demektir. Sure inzal olunmuştur ve kendisi farz kılınmıştır. Bu surenin hükümlerinin kesinliğini ve değişmezliğini ifade eder. Varsayım olarak diyoruz. Farz demek, zamanın ve topluluğun değişmesi ile hükümlerin değişmediği vecibeler demektir.
Bir ayette “Kitabı sana farz ettik” denmektedir. Kitap bir bütün olarak farz edilmektedir. Kitabın içinde birbirine tearuz eden maddeler vardır. Birden anlamak ve tearuzu telif etmek gerekir. Zinanın cezasının 100 sopa olduğunu söylüyor, başka ayetlerde daha ağır cezalar getiriyor. Demek ki uygulanacak yerler farklı.
Bir ayeti ele alıp onunla değil, bütün sureyi, bütün Kur’an’ı birden ele alıp hepsini telif ederek uygulamak gerekir. İnşaatta nasıl ayrı kapı ayrı fayans ayrı çeşme iş görmezse, surenin bazı ayetleri ancak birlikte yorumlandığı zaman iş görür demektir.
Müçtehitler bu kuralı koymuşlar ama bu ayetin o kural olduğunu belirtmemişlerdir.
وَأَنْزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ
Va EaNZaLNAv FIyHAv EAvYATin BayYıNAvTın (Va EaFGaLNAv FIyHAv EFGAvLın FagGıLAvTin)
“Ve onun içine beyyine olan ayetler inzal ettik.”
Ayetler yol işaretleridir, trafik levhalarıdır. Onları takip ettiğinizde sizi gideceğiniz yere götürür. Kur’an 1400 sene önce inzal edilmiş ayetlerden oluşuyor. İnsanlığa gidecekleri yerleri göstermiştir. 1400 senedir insanlık hep onun gösterdiği yoldan ilerlemiştir. Kimi kerhen kimi tav’an gitmiştir. Bugünkü seviyeye ulaşmıştır. Önce Arabistan’da uygarlık doğdu, Abbasilerle tüm dünyaya yayıldı. Türkler bunu doğuya ve batıya taşıdılar. Osmanlıların Viyana’ya kadar gitmesiyle İslam uygarlığı batıya ulaştı. İslamiyet’in öğretileri ile sanayi inkılabı oldu. Yani Kur’an levhalarının gösterdiği yoldan gidildi ve hedefe ulaşıldı. Roma’ya vardık. Şimdi yeni hedefler gösteriyor. İnsanlık üçüncü binyılda o hedefleri izleyecek ve bin sene sonra da şimdi gösterilen hedefe ulaşmış olacaktır.
Kur’an bundan 1400 sene önce sadece ayat idi, beyyinat değildi yani ayetler ispatlanmamıştı. Sünnetle takviye edilerek bugünkü uygarlığa ulaşıldı. Şimdi ise beyyinat olmuştur. Trafik işaretleri takip edilerek ilk hedefe ulaşıldı. İkinci beyyine olarak da şimdi Kur’an bir şey söylüyor, bugünkü ilimlerle onun söylediğinin doğruluğu kanıtlanmıştır.
Kur’an ‘hırsızın kolunu kes’ diyor. Osmanlılar bir veya iki defa kol kesmiştir ama şimdi Anadolu’ya gidin dolaşın, herkesin her şeyi açıktır, hala hırsızlık yapmıyorlar.
Necmettin Erbakan Akevler ekibi ile Adil Düzen’i dünyaya anlatırken “Kur’an böyle diyor.” demedi, tüm anlattıklarını ilimle açıkladı, insanlığa böyle etki etti, biz o dönemde Kur’an’dan ve İslam’dan hiç bahsetmedik.
لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (1)
LaGalLaKuM TaÜakKaRUvNa (LaGalLaKüM TaFagGaLUvNa)
“Tezekkür edesiniz diye.”
“Zikretmek” demek anmak demektir yani ondan bahsetmek anlamındadır.
“Tezkir” anlatmaktır, “İddikar” hatırlatmaktır.
“Tezekkür” ise içtihat yapmak demek, anlamaya kendini zorlamak demektir.
Bu sure içtihat etmemiz için gönderilen suredir. Konuları da evrimleşmeyen konulardır. Ama anlamamız için çaba göstermemiz gerekir.Bu sure aynı zamanda ceza hukukunda kesinlik kuralını içeren bir suredir.
Biz kimseye ‘gelin, biz iyi kimseleriz, kabiliyetli kimseleriz, akıllı kimseleriz, başkaları kötüdür, bilgisizdir, beceriksizdir’ demiyoruz, ‘bundan dolayı bize gelin’ demiyoruz. Bizim sizden hiçbir farkımız yoktur.
Biz Kur’an’dan öğrendik. Kur’an bize görev verdi, kendimiz uyguluyoruz; size de anlatmamızı emretti, biz de size anlatıyoruz. “Bize katılın, bize ortak olun.” demiyoruz. Siz kendi semt kooperatifinizi kurun, siz de bizim gibi trafik levhalarına uyun. Beraber yolculuk yapalım, birbirimize çarpmadan, yolu kesmeden, trafik kuralları içinde hedefimize doğru ilerleyelim.Size, “Bize uyun” demiyoruz, “Trafik kurallarına ve trafik levhalarına birlikte uyalım.” diyoruz.
Tefaul babı bize bunları anlatmaktadır.
YORUM
Allah Kur’an’ı Kureyş dili ile Kureyşlilere indirdi. Sonra Araplar, Persler ve Türkler bütün Müslüman âlimlerin katılmasıyla beyan ilmini ortaya koydular. Hatta Abbasi medreselerinde yalnız Kur’an müminleri değil Hıristiyan ve Yahudi âlimleri de vardı.
Sanayi döneminin ilim adamları da Kur’an’ın ilimle tafsil edilmesine imkân hazırlamışlardır. Bugün Kur’an’ın ilimle tafsil edilmesi dönemidir. İnzal dönemi, beyan dönemi, tafsil dönemi. Bundan önceki surede dönemleri anlatmış ve bugünkü küffarı teşhir etmiştir. Bu surede kâfirleri değil de müminleri ve müminlerden günah işleyenlerin cezalandırılmaları gerekenlerini anlatacaktır.
Adil Düzen’in iktidarda olduğunu düşünün. O zaman yapacaklarımızı ve nasıl bir kamu hukukunu, nasıl bir ceza hukukunu oluşturacağımızı bu surede öğreneceğiz. İlk ayette ilkeleri koymuştur, tezekkür yani içtihat hükmünü koymuştur. Tek başına içtihat olmaz. Kişinin önce istişare etmesi, her söze kulak vermesi, sonra ahsenini kendisinin seçmesi gerekmektedir. İçtihadın ilmi şartı yoktur. Herkes kendisine müçtehittir, herkes istişare etmekle mükelleftir.
İçtihatların birleşmesinden icmalar doğar. O da tezekkürdür. Birlikte içtihat yapılmalıdır. İnsanlık Anayasası varsayımları Kur’an’ca bir bir teyit edilmektedir.
Bu surenin ikinci özelliği de hükümlerin hikmetlerle teyit edilmesidir Ayetler beyyinelidir. Sadece Kur’an’da böyle emrediliyor. Böyle yapmamız yeterli olmaktadır. Onun hikmetlerini ve sebep-sonuç ilişkilerini de açıklamakla mükellefiz. Ruhu’l-Kur’an bir başlangıçtır. Bunun ilk başarısı Bin Dil Üniversitesi olacaktır. On bin ortaklı Ar-Ge çalışmaları ile buradaki işyerlerinin çalışma Ar-Ge’si yapılmaktadır. Daha inşaat ruhsatı alamadık ama kalıbını hazırlamaktayız. Henüz Bin Dil Üniversitesi’ni kuramadık ama onun ilmini hazırlamaktayız.
Öz Türkçe ile:
“Çevre. Onu indirdik. Onu yüklendirdik. Onun içine anlarsınız diye açıklanmış kanıtlar indirdik.”
Kuran kelimeleri ile:
“Sure. Onu inzal ettik. Onu farz ettik. Onun içine tezekkür edersiniz diye beyyineli ayetler inzal ettik.”
SUvRaTün EaNÜaLNAvHAv Va FaRaWNAvHAv Va EaNZaLNAv FIyHAv EAvYATin BayYıNAvTın LaGalLaKuM TaÜakKaRUvNa
سُورَةٌ أَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنْزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ(1)
***
الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي
elÜAvNıYaTu Va eLÜAvNIy (eLFavGıLaTü Va eLFAvGıLu)
“Zina eden kadın ve zina eden erkek”
زنيkökü دنو kökünden dönüşmüştür. دَنَا kelimesinden dönüşmüştür, ‘yakın’ anlamına gelir. Mekânda ve zamanda kullanılmaktadır. Alçalarak, gayrimeşru yaklaşmaktan zina kelimesi oluşmuştur.
زنيKur’an’da 9, ذنب 39 defa geçer. Toplam 48 (24*3) eder.
ز zamanda diziyi, ن belirsizliği, ي kolaylığı, basitliği ifade eder.
Batılıların anladığı zina ile İslam’ın anladığı zina farklıdır. Batılılar zinayı bir özel hukuk kavramı içinde düşünmektedir, eşlerin birbirine ihaneti şeklinde düşünmektedirler. Dolayısıyla eş şikâyetçi olmazsa zina sayılmamaktadır. Batılılar zinayı cinsi ilişki olarak değil de evli imişler gibi birlikte yaşama şeklinde anlamaktadırlar.
Zina ile fuhuş farklıdır. Batılılarca da farklıdır. Fuhşu Batılılar da İslam’ın anladığı manada anlamaktalar, cinsi ilişkiyi kazanç haline getirmek şeklinde anlamaktalar. Ama genel evleri fuhuş saymamaktalar.
Hâsılı Batılılar zinayı tanımlayamamışlar. Sonunda zinayı sadece boşanma sebebi saymışlar ve cezaları kaldırmışlardır.
İslamiyet’te ise zina fiili ilişkidir. Akitler zina değildir. Bir kimse kızkardeşi ile evlilik sözleşmesi yapsa ama cinsi ilişkide bulunmasa cezası yoktur. Zina cinsi ilişkidir. Zina duhul ile gerçekleşir. Erkekle kadın duhul olmadan birlikte olsalar zina cezası verilmez. Bu zina değil zinaya takarrubdur (yaklaşmadır). Haramdır ama zina değildir ve ceza verilmez.
Batılılara göre de evlilik müessesesi akitten ibarettir. Nişanlanma vardır. Nişanlılar cinsi ilişkide bulunsalar bile nikâh olmaz. Nikâhın resmi memur yanında yapılması ve tescil edilmesi gerekir. İslâmiyet’te nişan da nikâhtır, resmi akde gerek yoktur. İki cins arasında “Biz eş olduk” demeleri yani “Birbirimizle cinsi ilişkide bulunacağız.” demeleri yeterlidir. Batıda evlenmeden önce serbest olan ilişki evlenenlere yasaklanmaktadır, İslamiyet’te ise yasak olan ilişkiyi meşrulaştırmaktadır. Farklı kavramlara sahiptir.
Zinanın tanımında fıkıhta da fazla ihtilaf yoktur. Fuhşun tanımında ihtilaf vardır.
O halde cinsi ilişkilerde;
- Zinaya takarrub vardır. Cinsi arzularla bakışmak bile takarrubdur. Bunun ne kadarı günahtır? Evlenmek amacıyla birbirine bakan kadın ve erkek takarrub etmiş midir, yoksa böyle bir bakış meşru mudur? Bunun sınırı nedir? Kur’an’da مَا طَابَ لَكُمْdendiğine göre kişinin eşini seçmesi meşrudur. Dolayısıyla evlenme amacıyla bakışmak haram değildir. Bedenen birbirine cinsi arzularla değinmek ve öpüşmek de zina değildir ama zinaya takarrubdur; mekruh, tahrimen mekruh ve haram seviyeleri vardır.
- İlişki duhul ise zinadır. Ceza, duhul varsa verilir, duhul yoksa verilmez. Evlenme akdi yapmadan duhul olur da sonra akit yaparlarsa yine ceza verilmez. Çünkü ceza akde değil duhule verilmektedir. Duhulün haram olmasının iki sebebi vardır. Birinci sebep doğacak çocuğun hukuku korunmaktadır. Akit yapmadan doğan çocukların babaları belli olmadıkları için onlar haklarının yarısını yitirmiş olurlar. Baba olmasa bile babanın erkek akrabaları onun babalık haklarını eda etmek durumundalar. Zinanın yasaklanmasının ikinci sebebi ise insanları evlenmeye zorlamadır, aile müessesesini yaşatmadır. Evlilik erkek hakkı değil kadın hakkıdır. Kadın çocuk yapmakla mükelleftir ama erkeklerden biri de ona ortak olmalıdır. Aile müessesesi budur.
- Fuhşu ise fıkıhçılar evlilerin cinsi ilişkide bulunması şeklinde tanımlamaktadırlar. Biz bunu yeni tanımlıyoruz, bir kadının bir doğurma dönemi içinde iki ayrı erkekle cinsi ilişki kurması şeklinde tanımlıyoruz. Evliliği değil cinsi ilişkiyi esas alıyoruz. Çünkü sözlere ceza verilmez, fiillere ceza verilir.
- Zinanın başka türlüsü birbirleriyle evlenemeyecek kimselerin cinsi ilişkide bulunmasıdır. Tekrar söylüyorum, evlenmesi değil, cinsi ilişkide bulunmasıdır. İki türlü akraba vardır, usul-füru gibi amca-yeğen gibi hiçbir zaman evlenemeyecekler, bir de baldız gibi boşanma veya ölüm olursa evlenebilecekler. Hiç evlenemeyeceklerle cinsi ilişki fuhuştur. Geçici evlenemeyecekler arasındaki cinsi ilişki ise zinadır. Ona göre fuhuş veya zina cezası uygulanır.
- Zinaya takarrub konularında ne yapılacağında bucak hukukunda tarifler getirilir. Takarrub akitleri meşru değildir, hukuk onları korumaz.
İsmi fail ile söylenmiştir. Hırsızlıkla zina bu kalıpla söylenmiştir. Özelliği bunların sübutunda katiyet aranır. İki şahitle değil de dört şahitle ispat edilmesi halinde bu cezalar verilir. Burada kadın önce zikredilmiş, hırsızlıkta ise erkek önce zikredilmiştir. Buradan anlıyoruz ki وَharfi zamanda tertibi gerektirmez ama önem bakımından önce zikredilenlerde bir tercih sebebi olabilir. Kur’an aynı zamanda fıkıh usulünü de öğretmektedir.
فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا
Fa iCLiDUv KülLa VaXıDin MiNHuMAv (Fa iFGiLUv KulLa FavGıLın MiNHuMAv)
“O ikisinden her birini celd edin”
İsmi failden sonra فَ harfi gelirse إِنْفَعَل anlamında olup فَCevap Fası’dır. Sırkatta كُلَّ وَاحِدٍ(Maide, 5/38) denmediği halde burada كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا denmiştir.
Genel olarak zina kadınlar için suç görülür, erkeklerin zinasına kötü gözle bakılmaz. Erkeklerin iddet beklemesi söz konusu olmadığı için erkekler için zinanın yukarıdaki tarife uymaması gerekir. Aslında zararlı olan kadının zinasıdır, erkeğin zinası değildir. Öyleyse erkeğe ceza verilmemesi gerekir. Ancak öncelikle erkeği de evlenmeye zorlamak için ona da evlilik dışı ilişki yasaklanmıştır. Evliliğe dönüşen zinaya bunun için ceza verilmemektedir.
Bu birinci kuraldır.
İkinci kural ise suçta kişi ayırımı yoktur, kadın ile erkek eşittir. Kadındaki rahim kadına ait değildir, topluluğun (Allah’ın) ona emanetidir, kendisi ve başkası o emanete ihanet etmemelidir. Rahmin ifsadından kadın gibi erkek de sorumludur.
Erkek ismi fail hem kadına hem erkeğe delalet eder. Tekrar zikredilmesinin hikmeti teyit edilmesidir. Erkek-kadın ayırımının olmadığını vurgulamak içindir.
جَلْد cilt, deri ile aynı köktendir, kamçı dediğimiz sopadır yahut çalıdır, vurduğunuz zaman eğrilecek durumda olan sopadır. Fıkıhçılar bunu böyle tanımlıyorlar. Asa ile vurmayı önlüyorlar. Eşitlik sağlamak için de yüz farklı sopa hazırlanır, suçlunun bir tarafında bırakılır, kişiler sıraya girerler, sopayı alıp vururlar ve karşı tarafa geçerler, o sopayı orada bırakırlar. Böylece iki sopa arasındaki zaman da belirlenmiş olur. Bütün sopalar bitince ceza tamamlanmış olur. Bence sopaların ince olması gerekmektedir, cilt kelimesi bunu gerektirir.
مِائَةَ جَلْدَةٍ
MiEaTa CaLDaTin (FıGLaTa FaGLaTin)
“100 celde”
جَلْدَة kelimesi مِائَةَ kelimesinin temyizidir. Yüz sopanın olması gerekir. مِائَةً بِجَلْدَةٍ olsaydı bir celde ile yüz defa darb olurdu. Celdenin farklı olmasının sebebi adaletin sağlanmasıdır. Farklı ceza uygulamasının olmamasıdır.
Bu bize ortalamanın bütün yerine geçeceğini ve orta değerin esas alınması gerektiğini ifade eder. Sopalar kalınlığa göre sıralanır, orta değerde olan kabul edilir. Alış ve satışlarda değer böyle takdir edilir. Celdeler büyüklüklere göre sıralanır, orta değer, değer olur. Ortalama değer ise toplamının sayıya bölünmesiyle bulunur.
Bunlar usulün konularıdır.
وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ
Va LAv TaEPuÜKuM BiHAv RaEFaTun (Va LAv TaFGaLKuMAv BiHiMAv FaGLaTun)
“Ve sizi ikisinde de rafet ahz etmesin”
رَأْفَة babanın çocuğuna karşı duyduğu, karşılık beklemeyen duygulardır, sevme ve acıma hissidir. Sizi diyor, bunları cezalandırırken acıma hissi almasın.
Cezada adalete riayet edilecek, ne eksik ne de fazla olacak. Bu ayetten dolayıdır ki kamu cezalarında af yoktur. Kamu suçları da dört tanedir; zina, iftira, hırsızlık ve soygun (eşkıyalık). Bunlar sabit olduktan sonra artık affedilmezler, cezaları da artırılamaz ve eksiltilemez.
Cezalar da kolektif verilir. Cellatlar dövmez, halk döver, yoksa celit (جَلِيد) olurdu. Cellat (جَلَّاد) kelimesi de buradan gelir.
فِي دِينِ اللَّهِ
FIy DIyNı elLAvHı (FIy FıGLı elLAHı)
“Allah’ın dininde”
دِين düzen demektir. Allah’ın düzeninin korunmasında sizi refet almasın. Af yoktur. Cezada eksiltme de yoktur. Cezalar kamu hukukuna karşı verilir. Bundan dolayıdır.
Kamu düzenini bozmuyorsa bir adam diğer adamı öldürmüşse kısas yapılır. Af edilebilir. Terörden dolayı adam öldürmüşse ve teslim olmamışsa öldürülür. Gizli adam öldüren de öldürülür, affedilemez.
Bir kimse evlenmek amacı ile bir kadını rızası olmadan kaçırırsa ve rızası olmadan zorla cinsi ilişkide bulunsa buna zina cezası verilmez. Çünkü burada kamuya bir zarar vermemiştir, devleti zor durumda bırakmamıştır. Zina cezası verilmez. Tabii ki boşanma hakkı vardır ama iddeti bekleyecektir. Mihrini alır. Sıhri akrabalık teessüs etmektedir, artık annesi veya kızı ile evlenemez. Boşanırsa üç boşanma sayısına girer. Boşanmadan önce ölürse mirasçı olur. Zorladığı için dağa kaldırdığı için zorlama ve dağa kaldırma cezası verilir. Kısas hükümlerine tabidir. Mihr dışında diyeti de istihkak eder. Bekaret gitmişse cerh hükümleri uygulanır. Affedilebilir, diyet hükümleri uygulanır.
(Zina cezası değil, ancak kaçırma fiiliyle toplumun düzenini doğduğundan tecavüz cezası uygulanır. Kadın nikahı kabul ederse bu cezalar düşer. Süleyman Akdemir)
Kamu görevlisi öldürülürse affedilemez, diyetler de iki değil dört kat ödenir.
Bundan dolayıdır ki gaspta hırsızlık cezası verilmez, zarar ödetilir. Sırf zarar vermek amacı ile, devletin otoritesini sarsmak amacı ile tahrip veya gasp yapılırsa, soygun veya hırsızlık cezasına girer, kolu kesilir veya öldürülür.
Buradaki دِينِاللَّهِ kelimesi bunu ifade eder.
إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ
EiN KuNTuM TuEMiNUvNa BilLAvHı Va eLYaVMı eLEAvPIrı (Ein FaGaGaLTuM TuFGıLUvNa Bi elLAvHı VaLFaGLı eLFAGıLı)
“Allah’a ve ahir yevme iman ediyorsanız”
Kur’an’da إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ iki defa geçer. إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ çok geçer. Biri hakemlere gidilmesini emreden ayette geçer (Nisa, 4/59), bir de burada geçer. Kamu görevi yapıyorsanız demektir.
Kamu görevi yapanlar kamu görevlerindeki hatalardan sorumlu değildirler. Eğer bir sorumluluk doğarsa dayanışma ortakları onu öderler. Bir polis görev yaparken adam öldürse diyetini o ödemez, akilesi öder.
Sorumlu olmadıklarını ifade etmek için de “Allah ve ahirete iman ediyorsanız” denmektedir. Sizi refet almasın ama alırsa dünyada cezanız yoktur demektir. Hakemler verdikleri karardan sorumlu değildirler. Dayanışma ortaklıkları tazmin eder. Kamu görevi yapanlar da herhangi bir haksızlık yaparlarsa sorumlu değildirler, dayanışma ortaklıkları mağduriyeti giderir. Hesabını Allah’a verecektir.
وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (2)
Va eLYaŞHaD GaÜAvBaHuMAv OAvEiFaTün MiNa eLMüEMiNiYNa (Va eLYaFGaL FaGAvLaHuMAv FAvGıLaTun MiNa eLMuFGıLİyNa)
“Ve ikisinin azabına müminlerden bir taife şahadet etsin.”
طَوْفçeper demektir. Çeper yapmak, el ele vererek halka oluşturmaktır. Bir iş yapmak için oluşmuş gruba taife denmektedir.
Kur’an’daطوف 41, طمم1 defa geçer. Toplam 42 (2*3*7) eder.
ط uyumluluğu, و beraberliği, ف eklenmeyi ifade eder.
Türkçede gemi tayfası olarak kullanılır.
En az kaç kişi olmalıdır?
Fıkıhçılar tek kişi bile tayfadır diyorlarsa da ceme kıyasen en az üç kişi olmalıdır diyorum. Biri celd edenin solunda durur. Sopayı celd edene verir veya nezaret eder. Biri de sağında durur, sopayı elinden alır veya koymasına nezaret eder. Birisi de suçlunun yüzüne bakar. Orta şahidin görevi celd edilenin üzerinde kalıcı bir tesir olmamasını sağlamaktır. Herhangi bir kötü durum olursa celdi durduracaktır. Bunun doktor olması gerekir.
Kur’an usulünde hüküm söyler ama illetini söylemediği yer olur. Onu uygulayan kendi içtihadı ile tespit eder. Böyle değişik şartlar için değişik illetler tespit edilebilir. Bu arada bu hükmü söylemiş, illetin ne olduğunu tespit etmeyi bize bırakmıştır.
İllet olarak ben bunu tespit ettim. Siz başka şeyi tespit edersiniz. Karşılaştırırız, anlaşırsak birleşiriz, anlaşamazsak herkes kendi içtihadı ile hareket eder. Kimsenin, daha doğrusunu ortaya koymadıkça, başkasına karışma ve dayatma yetkisi yoktur.
YORUM
Ceza intikam aracı değildir. Yani ‘Sen adam öldürdün, biz de seni öldürelim’ değildir. ‘Sen zina yaptın, al sana sopa’ hiç değildir. Ceza ıslah aracı da değildir. Yani suçluyu korkutalım bir daha bunu yapmasın amacıyla da ceza verilmez. Ceza caydırıcıdır. Herkes korksun da kimse bir daha benzer suç işlemesin diye uygulanır. Bundan dolayıdır ki cezada adalet aranmaz.
Birçok suç işlenir ama ispat edilemediği için cezalandırılamaz. Çünkü kesin olmayan fiillere cezalar verilirse o zaman herkes korku içinde yaşar ve ister istemez suç işler. Suç sabit olduktan sonra da çok ağır ceza verilir. Böylece halk suç işlememeye çalışır, çünkü ispat edilemeyeceğinin garantisi yoktur.
Cezanın caydırıcı olması için:
- Suçun işlendiği yerde ceza verilmelidir. Ceza sıcağı sıcağına olmalıdır. Caydırıcılık böyle sağlanır. Halkın öfkesi de böyle diner.
- Suçun işlendiği zamanda ceza verilmelidir. Katilin üç-beş senesi hapishanelerde dava ile geçer, on sene de hapiste yatar ama halkın bundan haberi bile olmaz. Bu durum caydırıcı değildir, onun için İslami değildir.
- Suçlar az sayıda olmalıdır. Eğer biz her harekete ceza koyarsak o hareketleri ispatlayamayız, o hareketlere ceza da veremeyiz. Bütün halk hapishanede olma durumuna düşer. Durmadan af kanunu çıkar. Çok az sayıda suç fiili olmalı, diğerleri kusur sayılmalı, onlara kefaret veya sürgün cezaları uygulanmalıdır.
- Ceza infaz edildikten sonra suçlu, suç işlememiş hale gelmelidir. Sürekli suçlu sayılan kişi sonunda suç işlemek zorunda kalır.
Batıdaki hapis cezaları bu özellikleri taşımamaktadır.
Hapis yerine sopa cezaları ise bu özellikleri taşımaktadır.
Biz bir günlük hapsi bir kamçı ile denkleştiriyoruz ve kanunumuzdaki hapis cezalarını kamçı cezalarına çeviriyoruz. Adil Düzen iktidar olunca tüm hapistekileri hapishane önünde dizip kamçılatacak ve ondan sonra da hapishane kapıları kapatılacaktır.
Cinayetlerde ise af müessesesi işletilecek, diyete dönüştürülecektir. Vasat yevmiyenin iki katı para cezasına çevrilecek ve onlar serbest bırakılacak, para mağdurlara ödenecektir.
Öz Türkçe ile:
“Yoldan çıkan kadın ile yoldan çıkan erkeği, her birini yüz kamçı ile kamçılayın. Allah’a ve son güne inanıyorsanız Allah’ın düzeni içinde sizi o ikisinin acıması tutmasın ve o ikisinin tadışlarında inananlardan da kimseler bulunsun.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Zaniye ile zaninin her birine 100 celde ile celd edin. Allah’a ve ahir yevme iman ediyorsanız, Allah’ın dininde o ikisine sizi re’fet ahz etmesin ve ikisinin azabına müminlerden bir taife şehadet etsin.”
الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ(2)
***
الزَّانِي لَا يَنْكِحُ
EalZavNIy LAv YaNKıXu (eLFavGıLu LAv YaFGaLu)
“Zani nikâhlamaz”
لَا يَنْكِحْ demiyor, لَا يَنْكِحُdiyor, nehy etmiyor, haber veriyor. Sonra وَ harfi ile atfetmiyor. Oysa konu itibarı ile kemali infisal yoktur, kemali ittisal vardır.
Bu ayet yukarıdaki ayetin açıklaması olup ek bir hüküm getirmemektedir. Zaniye ref’et edilmemelidir. Zani toplulukça tahkir edilmelidir.
Zani olmak için yukarıda şartları söyledim. Birbirleriyle evlenebilecekler evlendikleri takdirde zani olmazlar. Hatta kadın evli olsa ama kocası ile herhangi bir sebepten dört ay cinsi ilişki kurmaz da dört ay geçtikten sonra kurarsa, ben boşandım ve bununla evlendim dese yine ceza verilemez. Haramlığa gelinirse. Ebu Hanife şahitsiz nikâh olmaz diyor. İmam Şafii ise velisinin izni olmazsa yine nikâh olmaz diyor. Ancak her ikisi de olmaması şüpheli olduğu zina cezasını vermemektedirler. Sadece günah olduğunu söylemektedirler.
Ben bunu şöyle hükme bağlıyorum. Kadın ve erkek cinsi ilişkide bulunmadan evvel evlilik sözleşmesini yazıp birbirlerine verseler, sonra da bunları muhasiplerine teslim etseler, bunlar günah işlemiş de olmazlar. Nikâh için ben ne şehadeti ne de velayeti şart koşuyorum, sadece yazılmasını şart koşuyorum. Kur’an’da tebayü’nün yazılması emredilmektedir, kıyasen tenaküh’ün de yazılması gerekir.
إِلَّا زَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً
ilLAv ÜaNıYaTan EaV MuŞriKaTan (EilLAv FAvGıLaTan EaV MuFGıLaTan)
“Ancak zaniye veya müşrike”
Kur’an’da kendilerine kitap verilenlerin kızları size helaldir denmektedir. Mefhumu muhalefetle müşriklerin yiyecekleri ve kızları size helal değildir anlamı çıkar. Mefhumu muhalefeti kabul etmediğimize göre müşriklerin kızları kıyas yoluyla helal olabilir. Eğer dinde baskı yapıyorsa o zaman kitap verilenlere kızlarımızı vermeyiz. Ama eğer laikliği kabul ediyorsa, insanları inançları içinde serbest bırakıyorsa o zaman kızlarımızı da alabilirler. İllet baskı olunca laik bir anlayışa sahip olan kimselere kızlar verilebilir demektir. Evleviyetle alınabilir.
Zaniyeyi zikretmesi, zina yapanları birbirleri ile evlenmeye zorlamasıdır. Zani zina yaptığı kimse ile evlenirse artık o zani durumunda değildir, ondan sonra diğer insanlar gibi olur.
Başka zani ile de evlense böyle mi olur?
İnsanları evlenmeye zorlamak için mesaliha mürsel delili ile başka zaniye ile evlense bile artık iffetli insan haline gelir. Müşrik ile evlense de durum böyle midir? Bunu ileride anlamaya ve anlatmaya çalışalım.
وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَا
Va elZAvNıYaTu LAv YaNKıXuHav (Va eLFAvGıLaTu LAvYaGGıLuHav)
“Ve zaniye de onu nikâhlamaz”
Türkçede “evlenmek” kadın ve erkek için aynı kelime ile ifade edilir, ev sahibi olmak demektir, ev de kadınındır. Bu kelime Batıda ‘kocalanmak’ anlamında kullanılır. Arapçada “tezvic/تَزْوِيج” vardır, “zevç/زَوْج” kadın ve erkeğe denmektedir. Nikâh vardır. Nikâhta erkek faildir, kadın mefuldür. Örfte de kadın talip olmaz, erkek talip olur, kadın kabul eder. Hayvanlarda da erkek kovalar kadın kaçar, güçlü erkek ile birleşme sağlanır, diğerleri elenir. Rahimde de döllenme böyledir. Kıymetli anne yumurtası vardır. Yüzbinlerce sperm yarışır, döllemek birine nasip olur. Diğerleri iş bitince helak olup giderler.
İslam aile anlayışında da kadın kıymetlidir, vakurdur. Evlenebilmek için yarışırlar, hangi erkek, kadını razı ederse o evlenme hakkını kazanır. Mihir bunun için vardır. Hangi erkek fazla mihir verebilirse onun onunla evlenme hakkı vardır. İşte bu hukukun belirlenmesinde nikâhın faili erkektir, talip olan odur. Kadın ise tercih hakkına sahiptir. Kadınlara fazla imkân da sağlanmıştır. Bir kocayı birkaç kadın paylaşabilir. Dolayısıyla zengin olan erkek birden fazla kadınla evlenmekte, böylece kocasız kadın kalmamaktadır. Oysa yoksul erkekler karısız kalmaktadır. Böylece denge sağlanmıştır. Nitekim Batıda işçiler arasında da bu denge böyle sağlanmaktadır. Sürekli az da olsa işsiz vardır. Ancak sadık ve kabiliyetli işçiler iş bulabilmektedir.
Erkekler kadınların ne hâkimi ne de hadimidirler, erkekler kadınların kayyumudurlar. Onların işlerini görürler, onlar da onlara çocuk yetiştirirler. Kadın ile erkek eşittir.
İslamiyet’te evin reisi erkek değildir. Ev işlerinde kadın yetkilidir. Dış işlerde erkek yetkilidir. Görevli olan yetkilidir. Diğer hususlarda ise ittifakla karar alırlar. Batılılar erkeğin aile reisi olması hükmünü getirmektedirler.
إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ
EilLAv ZAvNın Ev MuŞriKun (EilLAv FaGıLun EaV GaGıLun)
“Zani veya müşrik olan dışında”
“Burada her iki durumda da fail olan erkektir, kadın pasif durumdadır. Zani erkeğe zaniye olmayan talip olmaz, zaniye kadına da zani olmayan erkek talip olmaz cümleleri getirilmiştir. Cümle haber cümlesidir. Emir cümlesi değildir. Her iki durumda da erkek aktiftir.
Dölleme devresine giren dana koşmaya başlar. Birkaç erkek dana onun arkasından koşarlar. Sonunda birisi yetişir ve üstüne atlar. O andan itibaren diğer bütün danalar dağılırlar. Öyle koku neşreder ki diğer danalar artık onunla birleşme arzusunu duymazlar. Arılarda da bu böyledir. Yumurtayı dölleyen spermlerin durumu da budur. Yumurtayı spermler delmeye çalışır, birisi deldi mi yumurta çok sert kabuk oluşturur ve diğerleri dağılıp giderler.
İşte bu ayet burada bunu bildirmektedir.
Kız evlenmeden önce erkekler yarışırlar, evlilik olduktan sonra artık yarıştan çekilmelidirler. İlkel topluluklarda, aralarında husumet başlar ve sonunda kan gütmeye dönüşür. Kur’an bunu kaldırmıştır.
وَحُرِّمَ ذَلِكَ
Va XurRıMaT ÜAvLiKa (Va FugGıLa ÜAvLiKa)
“Ve bu haram kılınmıştır”
Acaba haram kılınan nedir, neye işaret edilmektedir?
Öncelikle “Nehy edilmiştir” denmiyor, haram kılınmıştır deniyor. Yani böyle nikâh yapılmışsa hukukta geçerlidir, sadece günahtır.
ذَلِكَ evlenmeye de gidebilir. Yani bu şekilde davranmak, zani veya müşrik olan kadınla evlenmek müminlere haram kılınmıştır. ‘Bunlarla evlenmemeliler’ manası da çıkabilir. Yahut zani de olsa eğer duhul gerçekleşmişse artık o kadınla evlenme talebinde bulunmak haram kılınmıştır.
İnsanlarda aşk vardır. Gençlik yıllarında erkekler daha çok evlenmeyecekleri kimseleri severler. Onlarla evlenebilmesi için kendilerini göstermeye çalışırlar. Bu helaldir. Yarış başlar ve bir gün yarış sona erer, kız birisiyle evlenmiş olur. Artık eski erkeklerin bir daha onunla birlikte olma arzuları sona ermiştir. Nasıl arıların erkekleri dağılırlarsa onların da başka kapı aramaları gerekir. Savaş dolayısıyla erkekler her zaman azdır. Dolayısıyla erkekler her zaman yeni sevgililer bulabilirler. Nişanlanma ve sonunda evlenme her toplulukta önemli merasimleri taşımaktadır. Bütün topluluklar tetkik edilmelidir.
Çok evlilik bugün en çok tartışılan hususlardan biridir. Öncelikle her kadın bulabilirse istediği kadar çok mihir isteyebilir. Diyelim ki bir milyar Dolar mihr koydular. O kocanın, o karısını boşayabilmesi için bir milyar Dolar ödemesi gerekir. Ödeyemezse akilesi öder. Akilesi de ödeyemezse zorunlu çalışma yerlerine gider.
O halde her kadın evlenirken kendisini isterse garantiye alabilir. Koca bulamazsa kalır. İkinci evlilik eski kadınlara mihir alarak boşanma hakkını tanır. Dolayısıyla kendisini garanti altına almak isteyen kadın büyük mihir koyabilir, bulursa böyle erkeği bulur ve öyle evlenir.
Ama öyle kadınlar vardır ki -kadınların çoğu böyledir- kendisine çocuk verecek erkekten başkasını aramaz. Mihri asgariye indirir ve dördüncü olarak da olsa kocaya varmayı kabul eder. Bunu engellemek zulüm değil midir?
Evli kadın da şunu düşünmelidir: kocam başka bir kadınla evlenirse benim bir zararım olmaz ama o, koca sahibi olur ve insanlığa yavruyu hibe eder.
عَلَى الْمُؤْمِنِينَ (3)
GaLay eLMuEMiNUvNa (GaLay eLMuEMiNIyNa)
“Müminlere”
Müminlere haram kılınmıştır diyor; insanlara demiyor, müslimlere demiyor, ehli kitaba demiyor. Hâlbuki “Sizin yemekleriniz onlara helaldir” diyen Kur’an (Maide, 5/5) yalnız müminlerin değil, yalnız Müslimlerin değil, tüm insanların nasıl yaşayacaklarını öğreten bir kitaptır.
Şunu söyleyebilirim ki evlenmek her zaman evlenmemiş olmaktan iyidir.
YORUM
İki çeşit hukuk vardır, kamu hukuku ve özel hukuk.
Kamu hukukunda her bucağın özel hukuku vardır, her ilin kamu hukuku vardır, her ülkenin kamu hukuku vardır. İnsanlığın kamu hukuku da kendisine hastır. Aynı yerde yaşayanlar için kamu hukuku aynıdır. Yerden yere kamu hukuku değişir. Bunun için diyoruz ki ekseriyet demokrasisi değil hicret demokrasisi vardır.
İkinci hukuk ise özel hukuktur. Özel hukukta gruplanma dayanışma ortaklıklara göre yapılır. Hangi ülkede yaşarsa yaşasınlar Hanefi olanlar Hanefilerin hukukuna tabidirler, Şafii olanlar Şafiilerin hukukuna tabidirler. Yarın Akevler’in de hukuku olacaktır, dünyada Akevler ortağı olanlar Akevler’in özel hukukuna tabi olacaklardır.
Aslında bugün bu böyledir. Sözleşme serbestliği vardır. Özel hukukta hakemlik vardır. Dolayısıyla isteyenler istediği hukuku yaşayabilirler.
Bucağımızı kurarız ve kamu hukukumuzu orada yaşarız. Mezhebimizi kurarız ve özel hukukumuzu ona göre yaşarız. İnsanlık yarım bin yıldır bu özgürlüğe ulaşmak için uğraştı ve günümüzde buna ulaştı.
Bugün engeller yok, bugün bunu uygulayacak insanlar yok.
İşte, bizim çabamız budur, insanlara haydi ne duruyorsunuz, semtinizi ve bucağınızı kurun diyoruz. Örnek semt ve bucak oluşturma çabasındayız. Bucakları oluşturacağız. Hicret demokrasisini fiili hale getireceğiz. Sonra da isteyenler Kur’an’ın hükümlerini uygulayanların sitesine geçeceklerdir. Çok evliliği kabul eden aileler bir sitede, bir bucakta toplanacaklardır.
Kur’an seminerlerini takip edenler Allah’a teslim olsunlar, bunu yaptıklarında ne saadetli bir hayat yaşayacaklarını göreceklerdir.
Ben ikinci evliliği yurt dışında yaptım. Birinci eşim onu İzmir’e davet etti, komşulara dolaştırdı, onlara tanıttı, kimse ona cephe almadı, tüm Akevler hanımları kabul ettiler.
Kur’an’ın hükümlerini bütün mümin erkekler ve kadınlar olarak kabul etmelidirler, bunu yaptıklarında dünyanın cennet gibi olacağını göreceklerdir.
Allah kimsenin kötülüğünü istemez, iman edenlerin ise hiç istemez. Öyle bir Allah olabilir mi ki kendisine inanmış kimselere onlar için kötü olanı emretsin! O halde her mümin Allah’ın emrettiğine kulak vermelidir. O bizim için en iyi olan ne ise bizden onu ister.
Öz Türkçe ile:
“Yoldan çıkan erkek ancak yoldan çıkan kadınla ya da ortak eden kadınla evlenir. Yoldan çıkan kadın ise onunla da ancak yoldan çıkan erkek ya da ortak eden erkek evlenir. Bu, inananlara haram edilmiştir.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Zani ancak zaniye veya müşrikeyi nikahlar. Zaniyeyi ise onu da ancak zani veya müşrik nikahlar. Bu müminlere haram edilmiştir.”
EaLZavNIy LAv YaNKıXu EilLAv ÜaNıYaTan Eav MuŞriKaTan Va elZAvNıYaTu LAv YaNKıXuHav EilLAv ZAvNın Ev MuŞriKun Va XurRıMa ÜAvLiKa GaLay eLMuEMiNUvNa
الزَّانِي لَا يَنْكِحُ إِلَّا زَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ(3)
***
وَالَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ
Va elLaÜIyNa YaRMUvNa eLMuXÖaNAvTı (Va elLaÜIyNa YaFGaLUvNa eLMuFGaLAvTı)
“Ve muhsenata remy eden kimseler”
Zina suçunun cezasını belirttikten sonra zina suçunu işlemedikleri halde zina ettiler diye iddia eden kimseye verilecek ceza ortaya konmaktadır. Fıkıhçılar bu genellemeyi yapmamışlardır. Onlara göre cezada kıyas olmaz.
Bize göre cezada kıyas olur. Biz ayetleri genişletiyoruz ve kıyasla ceza hukukunu oluşturuyoruz. Fiili işlemek suç olduğu gibi fiili işlemediği halde işledi demek de suçtur. %80 ceza verilir. Bu ayet bunun kurallarını koymaktadır.
رَمِيّ kum demektir. رَمْي kumdan büyük çakıl demektir. İlk insanlar kendilerini düşmandan korumak için küçük taş parçaları kullandılar.
Fiil olarak رَمَى‘atmak’ demektir.
رميKur’an’da 9, رمن 3 defa geçer. Toplam 12 (22*3) eder.
ر tekrarı, م enginliği, ي kolaylığı ifade eder.
رَمَى taş atmak anlamına geldiği gibi birisine bir fiili isnat etmek, ona taş atma şeklinde de belirtilmiştir. Burada bu manada kullanılmaktadır.
Filan zina yaptı deyip kim ile zina yaptığını söylemezse yine remy etmiş olur mu? Muhsen kimdir? Bu hususta da fıkıhçılarla görüş ayrılığımız vardır. Onlara göre muhsen evli olan kimsedir. Fahişe olmayanlar muhsen değildir. Zani olmayanlar muhsendir. Dolayısıyla evli olmayan bir kıza zina isnat eden de iftira etmiş olur. Gizli cinsi ilişkide bulunan geçici yakınlığı sebebiyle evlenemeyecek kimse ile cinsi ilişkide bulunmayan kimse muhsendir.
حِصْنkale duvarı demektir.
ح hareketi, صdayanıklılığı, ن belirsizliği ifade eder.
Kendisini koruma demektir. Bunun evlilikle ilgisi yoktur. İffetli olmak yeterlidir. Cezalandırmak için kimle zina yaptığını da belirtmesi gerekir.
Zina isnadında bulunmasa da takarrub isnadında bulunsa ne yapılacaktır?
Takarrub cezasının yüzde sekseni uygulanacaktır. Takarruba ceza verilmediğine göre ceza verilmeyecektir. Takarrubun dışında hakaret cezaları vardır. “Elkab ile nebz etmeyin” (Hucurat, 49/11) denmektedir. Hangi kavillerin hakaret olacağı ve onun için ödenecek cezalar, bucak veya mezhep hukukunda belirtilmiş olur.
ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا
ÇumMa LaM YaETUv (ÇümMa Lam YaFGıLUv)
“Sonra ityan etmezler”
Sonra getirmezlerse.
Bir hakkın kazanılması için şehitleri bulup getirmen gerektiği gibi üzerinde tahakkuk eden bir borcun defi için de şehit bulup getirirsin. Bir kimse “Benim filandan bin lira alacağım var.” dese ispat külfeti davacıya aittir. Borçlu “Benim böyle bir borcum yok” der ve def eder. Borcu olmadığını ispatlamakla mükellef değildir. Davalı “Evet, bin lira borcum vardı ama ben onu ödedim” dese o zaman ödediğini ispat etmekle mükellef olur.
İftira da böyledir. İddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Şahitlerini getirme durumundadır. İftira eden dil ile karşı tarafı yaralamış olur. Hakaret davaları da bu ayete dayanacaktır. Hakaret demek remy etmek demek yani kişinin topluluk içindeki saygın yerini zedelemek demektir.
بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ
Bi EaRBaGaTi ŞuHaDAvEa (Bi EaFGaLaTi FuGaLAvEa)
“Dört şehit ile”
Şahit (شَاهِد), şehit (شَهِيد) değildir. Şehit soruşturmacıdır. Bir kimsenin soruşturmacı olabilmesi için önce soruşturma ile ilgili okulu bitirmiş olması veya imtihan ile kazanmış olması gerekir. Sonra hangi ilde şehitlik görevini yerine getirecekse oranın dayanışma ortaklıklarının ona kefil olması gerekir. İlmi dayanışma bildiğine, mesleki dayanışma bu hususta deneyimli olduğuna, ahlaki dayanışma adil olduğuna, siyasi dayanışma suç işlemeyeceğine kefil olmalıdır. Bu da yetmez. Faaliyet göstereceği ilçe halkının en az yirmide birinin onu kendisine soruşturmacı olarak kabul etmiş olması gerekir. İşte bu soruşturmacılardan dört adedini şehit olarak göstermesi gerekir.
Soruşturmacılar ayrı ayrı birbirlerinin etkisinde kalmaksızın soruşturma yaparlar. Her biri ayrı ayrı soruşturma dosyasını hazırlar ve verir. Hakemler soruşturma dosyasını yeterli görürlerse şehadetlerinin kabul edileceğini bildirirler, yeterli görmezlerse başkasını getir derler. Reddedilen soruşturmacı hakemlere gidebilir ve hakemlerin ret kararını iptal ettirebilir. Kabul edilirse karşı taraf da hakemlere gidip reddettirebilir. Bunlar birlikte duruşma salonuna girerler ve hepsi sıra ile “Filan zina etti” diye içtihat ederler. Biri “Takarrub etti” dese ceza verilemez.
İspatı son derece zor olan bir sistem. Ceza caydırıcılık için verilir. Fiillerin karşılığı olan cezaları ahirette Allah muhakeme edip verecektir. Dünyada adaleti tam olarak sağlamamız mümkün değildir. Dünyada dengeyi sağlamamız gerekir.
وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً أَبَدًا
Va LAv TaQBaLUv LaHuM ŞaHAvDaTan EaBaDan (Va LAv TaFGaLUv LaHuM FaGAvLaTan FaGaLan)
“Ve lehlerine şehadeti ebeden kabul etmeyin.”
Buradaki هُمْzamiri ile, şahitler getiremeyenlere seksen sopa vurulacak, ayrıca yalancı oldukları sabit olduğu için onların şehadetleri kabul olunmayacaktır. “Onların lehine şehadeti kabul etmeyin.” demektedir. شَهَادَتَهُمْ denmiyor da لَهُمْشَهَادَةًdeniyor.
Belli bir zaman içinde şahitleri hazır olmalıdır. Yani beyan etmeden önce şahitleri hazırlayacaklardır. Ondan sonra zina ettiklerini beyan edeceklerdir. Beyandan sonra soruşturmacıları hazırlamak kabul edilmeyecektir.
“ثُمَّ/sonra” geldiği için remy eden kimse için şehitleri getirmek için bir mühlet verilmelidir. Bu her bucak için değişiktir. Bucak kararları tespit eder. Remy eden o müddet içinde getirmezse ondan sonra şehitleri getirse de onu seksen sopadan kurtaramaz.
لَهُمْ’deki لِ harfini ihmal edenler onların şahitliklerini kabul etmeyin şeklinde anlıyorlar. Ben de bugüne kadar böyle anlıyordum ama şimdi لِ harfi bizi aydınlattı.
وَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ(4)
Va EuLAEiKa HuMu elFaSiQUvNa (Va EuLAvEiKa HuM eLFAvGıLUvNa)
“Ve onlar fasıktırlar.”
وَ harfi ile atfedilmiştir. Yani şehadetin kabulü ile fasık olmaları ayrı şeydir demektir. Lam’ın gerçek manasını vermezseniz fasıkla atfedilmesinin izahı olmaz. Fasık oldukları için de onların şehadeti kabul olunmaz.
Burada bir soru ortaya çıkıyor. ثُمَّ ile atfedilen müddet içinde fasıklıkları sabit olmuş olur. Ceza hukukunda fasık hükmündedirler. Çünkü şüphelidirler.
Burada fasıklar (الْفَاسِقُونَ) marifeli kurallı çoğul getirilmiştir. O halde fasıklar bir topluluktur.
Fasıklar nasıl belirlenecektir? Bu hususta fıkıhta üç türlü insan vardır. Mahkeme, adil olan kimselerin şahitliklerini kabul etmek zorundadır. Mecruh olan kimseler vardır, şahitliklerini mahkeme kabul edemez. Bir de meçhul olanlar vardır, onların şahitliklerini kabul edip etmemekte kendi istihsanı ile karar verir. Fıkıhta adil olanlar Kur’an’da ذَوَا عَدْلٍifadesi ile ifade edilmekteler. Mecruhlar ise Kur’an’da cerh kelimesi ile ifade edilmemektedir. Bu ayet bize mecruhların Kur’an’daki adlarının fasık olduğunu anlatmaktadır. Muttakilerin karşılığıdır.
وَharfi bütün bunları ifade etmektedir.
YORUM
Kur’an’da ذَوَا عَدْلٍ diyor. Adil olanlar diyor ama Kur’an’da bu ذَوَا عَدْلٍ olmanın nasıl tespit edileceği bildirilmiyor. Bunu istihsana bırakıyor. Yahut biz daha o ayeti ele almış değiliz. Fıkıhçılar ise tezkiye müessesesini geliştirmişlerdir. Şahidin adil olup olmadığını onu tanıyan iki adil kişiye ayrı ayrı sorarlar. “Bu kişi senin aleyhine şahitlik yapsa kabul eder misin?” derler. “Kabul etmem” derse tezkiye etmemiş olur ama artık o kimseyi bir daha şahit olarak gösteremez.
Tezkiye müessesesini Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası’nda istihsanla şöyle tespit ettik. Bucaktaki dayanışma sorumlularını ocaklardaki başkanlar adaletlerine göre sıralar. Böylece bir dayanışma ortaklığının aldığı sıraya göre dayanışma sorumlusu tezkiye derecesini alır. Dayanışma sorumlusu özellikle ahlaki dayanışma sorumlusu ise kendi ortaklarını sıralar. Böylece her ortağın kendi dayanışması içinde bir sırası vardır. Dayanışma sorumlusunun da bucak içinde bir tezkiye sırası vardır.
Bir kimsenin sırası dayanışması içindeki sırası ile dayanışmanın bucak içindeki sırasının çarpımına eşittir. Böylece tüm bucak halkı sıralanmış olur.
Bucak başkanı iki sırayı tespit eder. Adillerin sırası, bir de mecruhların sırası. Bucak içinde halk üçe ayrılmış olur.
Şöyle bir yasak getirebiliriz. Adillerin oturduğu katlarda mecruhlar oturamaz. Normal katlarda oturan mecruhları, kat sorumlusu kabul etmeyebilir. Mecruhlar katı veya mecruhlar apartmanı oluşabilir. Onlar orada birlikte yaşamaya başlarlar.
Kur’an’ın ayetlerini semt kooperatifleri statüsü içinde açıklama durumundayız. Yoksa istihsanen oluşacak kuralları nasıl oluşturacağız? Kur’an’da الْعَامِلِينَ عَلَيْهَاdiyorsa bunlar bir kurumun üyeleridir. Bu kurumu nasıl oluşturacağız? Ancak bir kurum içinde düşünebiliriz. Biz buna semt diyoruz, Kur’an’daki karye karşılığı kullanıyoruz.
Bizim semt kooperatifimizi ciddiye almayanlar başka bir kurumu oluşturmak zorundadırlar.
Öz Türkçe ile:
“Kadınları taşlayıp sonra dört soruşturmacı getirmeyenleri seksen kamçı ile kamçılayın. Onlar için yapılan soruşturmaları hiç dinlemeyin. Onlar taşkındırlar.
Kur’an kelimeleri ile:
“Muhsenata remy edip sonra dört şahit ityan etmeyenleri seksen celde ile celd edin. Onlar için yapılacak şehadeti ebeden kabul etmeyin. Onlar fasıktırlar.”
Va elLaÜIyNa YaRMUvNa eLMuXÖaNAvTı ÇumMa LaM YaETUv Bi EaRBaGaTa ŞuHaDAvEa Fa iCLiDUvHuM ÇaMAvNIyNa CaLDaTan Va LAv TaQBaLUv LaHuM ŞaHAvDaTa EaBaDan Va EuLAEiKa HuMu elFaSiQUvNa
وَالَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً أَبَدًا وَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ(4)
***
إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا
EilLav elLaÜIyNa TAvBUv (EilLav elLaÜIyNa FaGaLUv)
“Tevbe edenler dışında”
Yukarıdaki أَبَدًاkelimesini ‘onların şehadetini kabul etmeyin’ şeklinde anlarsanız burada çelişki olur. Oysa onların lehine olan şehadeti kabul etmeyin olunca fasıklar için böyle bir tevbe yoktur, dolayısıyla böyle bir çelişki yoktur. Fasıkların durumlarını ıslah etmeleri halinde başkan fıskın sıra derecesini değiştirir, fasıklar azalmış olur. Hatta öyle bir durum ortaya çıkar ki hiç fasık kalmaz. الَّذِينَتَابُواifadesinin çoğul gelmesi de bunu ifade eder. Bir kimsenin tövbesi değil kitlesel tövbe söz konusudur. Bucaktaki mecruhların sayısını başkan yukarı çıkarabilir, aşağı indirebilir.
Mecruhlar azalınca bucak sakinlerinin hareket imkânları artar ve dolayısıyla bucak zenginleşir, güçlenir. Ama bucağın dengesi bozulur. Dolayısıyla bucak başkanı bu ayarlamayı yapar.
Bucak anayasasında bu tezkiye yetkisi bucak başkanına değil de halka verilir. Halktan her biri bu dereceleri tespit eder. Sonra sayıların orta değeri bu sayıları belirlemiş olur. Bu sayı her yıl yeniden tespit edilir yahut 7 senede bir tespit edilir. 7 kelimesi haccı ekber ile ifade edilir. Bayram ile cuma aynı güne gelince haccı ekber olur, bu da 7 yılda bir gerçekleşir.
مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ
MiN BaGDi ÜAvLiKa
“Bundan sonra”
Yani infazlardan sonra demek. Sonra kişi tevbe eder yani bir daha bunu yapmazsa ve ıslah olursa hakaret etmişse hakaret tazminatı verirse, demektir.
Buradan bir hüküm daha çıkarıyoruz. İftirada tevbe olur ama iftirada ıslah yoktur.
Demek ki zinaya takarrubda dolayısıyla takarrubda hakaret tazminatı vardır.
وَأَصْلَحُوا
Va EaÖLaXUv (Va EaFGıLUv)
“Ve ıslah ederler”
صُلْح demek uyumlu hale gelme demektir. Mağdurun mağduriyetini gideriyor, hakemlerin kararına uyuyor ve barışıyorsun. Tövbe bir daha yapmamaktır, ıslah ise yapılanların doğurduğu hasarları giderme demektir. Hakaret ettiği kimseye belirli bir ceza öder ve onunla barışır. Bu cezayı hakemler belirlerler.
فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ
Fa EinNa elLAHa ĞaFUvRun (Fa EinNa elLAvHa FaGUvLun)
“Allah gafurdur”
غَفُور kelimesi burada nekredir. O halde Allah’ın kendisinin yanında halifesi olan topluluk da kamu da gafurdur demektir. Fısk derecesini ortadan kaldırır demektir. Kişi de hakemlere gider ve tövbe ettiğini, ıslah ettiğini kanıtlarsa fasıklar sınıfından çıkar.
رَحِيمٌ(5)
RaXIyMun (FaGıyLun)
“Rahimdir”
Demek ki fasıkların mahrum oldukları bazı haklar vardır. O haklar da iade edilir.
Bu haklar nelerdir?
Fasık olanlar belli işlerde çalışamazlar. O işyerinin kadrosu için cerh edilmemiş olmak gerekir. Bazı işyeri kadrolarında ancak adil olanlar çalışabilirler. Bu kadroların ücret payları fazladır, mecruhlar bundan mahrumdurlar. Oysa aklandıklarında burada çalışma imkânlarını bulurlar.
YORUM
Batılılar cezaları para ve hapis cezalarına indirgemişlerdir. İdam cezalarını da kaldırmaya çalışıyorlar. İslamiyet’te hapis cezaları yoktur, Tevrat’ta da yoktur. Batı’nın hapis cezası ile cezalandırmaları Tevrat’ta ve İncil’de başlatılmaktadır. Roma hukukunda ceza hukuku yoktur, yöneticiler istedikleri cezayı vermektedirler.
Fıkhı iyi kavramak için Roma hukuku ile İslam hukukunu iyi bilmek ve karşılaştırmak gerekir. Yasin Kılar bunun üzerinde çalışmaya başladı ama molla profesörler bıraktırdılar. O da çalışmayı terk etti. İnanmış bir kardeşimiz olduğu için hatırlatıyorum, ahirette zor cevap verir. Reşat Erol’da onun çalışma nüshaları vardır, sizlerden birisi onları alabilir, onun üzerinde doktora veya doçentlik çalışmasını yapabilir.
İslam hukukunda cezanın aslı kısastır. Kısas bedeni cezadır. Öldürme, kol kesme, ayak kesme yahut göze göz hükümleri uygulanmaktadır. Cezanın uygulanmadığı yerde diyete dönüşmektedir. Adam öldürmenin cezası 66 yıllık vasat ücrettir. Bunun miktarı her bucakta değişir, o bucaktaki ücretle tespit edilir.
Diyeti ödeyemediği takdirde hatadan dolayı ise dayanışması öder. Kasten yapılmışsa dayanışması öder ama ona rücu edilir. Bunun için zorunlu çalışma siteleri vardır. Yüz lojmanlı apartmanlardan bu hususta ayrılmış olanlar vardır. Orada mahkûm olanlar çalışırlar karınlarını doyururlar. Artan ile diyet öderler. Bitince de serbest bırakılırlar. Burada özgür çalışma yoktur. Çalışmayan zorlanabilir.
Bunun dışında oruç ve fitre cezaları vardır. Köle azat etme cezası vardır.
Hapis cezası yoktur. Tevrat’ta bizim yüz lojmanlı apartman benzeri kurumlar vardır.
İktidar olduğumuzda ilk yapacağımız iş tüm hapis cezalarını para cezalarına çevirmektir. Ödeyemeyenleri ise zorunlu çalışma yerlerine götüreceğiz. Mahkûm olanlar buradan çıkamazlar ama diğer herkes buraya girebilir, burada iş yapabilir. Suçlunun fiillerinden dolayı eşleri ve çocukları cezalandırılmaz. Onunla beraber yanlarında otururlar, çalışırlar, her zaman girip çıkabilirler.
Öz Türkçe ile:
“Yalnız bundan sonra bırakıp uzlaşırlarsa Allah kapatıcıdır, yaşatıcıdır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Yalnız bundan sonra tövbe edip ıslah edenler ise Allah gafurdur, rahimdir.”
EilLav elLaÜIyNa TAvBUv MiN BaGDi ÜAvLiKa Va EaÖLaXUv Fa EinNa elLAHa ĞaFUvRun RaXIyMun
إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (5)
İstanbul; 05 EKİM 2019
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
resatnurierol@gmail.com
www.akevler.org (0532) 246 68 92