NUR SÛRESİ- 11. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُزْجِي سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ جِبَالٍ فِيهَا مِنْ بَرَدٍ فَيُصِيبُ بِهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَصْرِفُهُ عَنْ مَنْ يَشَاءُ يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ يَذْهَبُ بِالْأَبْصَارِ (43) يُقَلِّبُ اللَّهُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَعِبْرَةً لِأُولِي الْأَبْصَارِ (44) وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِنْ مَاءٍ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاءُ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (45) لَقَدْ أَنْزَلْنَا آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (46)
***
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ
EaLaM TaRay anNA elLAvHa (EaLaM YaFGaL)
“Allah’ın …masını re’y etmedin mi?”
أَلَمْتَرَ burada tekrar edilmiştir.
اللَّهَ da izhar edilmiştir, izmar edilmemiştir.
وَ harfi getirilmediğine göre yukarıdakinin açıklamasıdır, faili ve mefulü aynıdır.
Bundan önceki ayette tesbih eder denmiştir. Yani herkes ve her şey Allah’ın kendisine verdiği görevi yapar. Görevliler görevlerini bilinçleri ile yaparlar denmektedir. Burada verilen görevlerin neler olduğunu anlatmaktadır. Onlar görevli kılınmıştır ama onlar bunu kendi güçleri ile yapmazlar.
Güneşten gelen ışık, Allah’ın depoladığı hidrojen enerjisi helyuma dönüşerek yeryüzüne iner. Bunun ilk yaptığı iş denizdeki suyu buharlaştırmaktır. Su buhar halinde göklere çıkar. Bulut olur. Rüzgâr onu bir taraftan öbür tarafa götürür. Rüzgâr da Güneş ışığı ile oluşur. Gece gündüz, yaz kış yerin farklı yerlerini ısıtır. Soğuyan hava genişler, yukarı çıkar, boşalan havanın yerini çevredeki soğuk hava doldurur. Yukarıdaki başka taraflara doğru akar. O halde güneşin ısıttığı yerde hava yukarı çıkar, ısıtmadığı yerlerde hava aşağı iner, ısınan yerden soğuyan yere yukarıda rüzgâr vardır. Yeryüzünde ise ters yönde soğuyandan ısınana doğru rüzgâr vardır. Dünya döndüğü için günlük rüzgârlar oluşur. Yıllık dönüşü ve eksenin eğik olmasından da mevsimlik rüzgârlar oluşur.
Bu oluşmuş rüzgârlar denizden aldığı su buharını önce yukarı çıkarır, sonra dağlara çarpar ve yağmur olup akar, sular halinde denize dökülür. İnsandaki kan ne görevi görürse, nefes alıp verme ne görevi görürse, yeryüzünde de su ve hava benzer görevleri görürler. Kan dolaşımı sayesinde insandaki kan temizlenir. Su dolaşımı sayesinde de yeryüzündeki su yenilenir. Böylece canlılık oluşmaktadır.
Bütün bu dolaşımın dengede olması için sayıp bitiremeyeceğimiz dengeler oluşmuştur. Güneşin büyüklüğü, sıcaklığı, atmosferi, yerden uzaklığı, yerin kendi ekseni çevresinde dönmesi, yerin güneş çevresinde dönmesi yanında; güneşte ve yerde mevcut maddelerin miktarları, yerin engebeleri hep bunlar etki etmektedir.
And Dağları olmasaydı hava yerle beraber dönmeyecekti.
Himalaya Dağları olmasaydı buralar Arabistan gibi çöl olurdu.
Sadece su ve hava döngüsü yeryüzünü var edenin ne büyük güce ve akla sahip olduğunu göstermek için yeterlidir.
يُزْجِي سَحَابًا
YuÜCIy SaXABan (YuFGıLu FaGALan)
“Sahab olarak izca eder”
زَجْوdağınık kıymetli parçacıklardır. Cam parçacıkları kumda dağılmıştır. Eskiden altın, kumlarda parçacıklar halinde bulunurdu.
زجوKur’an’da 3, سجوise 1defa geçer. Toplam 4 (22) eder.
ز zamanda diziyi, ج toplanmayı, و birlikte olmayı ifade eder.
Denizin içindeki su molekülleri değişik hızlardadır. Suyun çekim kuvvetinden kurtulup dışarı çıkamazlar. Bazı molekülleri hızlıdır. Güneş ışığı onlara çarpınca onları suyun dışına çıkarır. Suyun dışına çıkan su molekülü hızlıdır. Orada havada bulunan moleküllerden daha hızlıdır. Yukarıya doğru hareket ederler. Bunlar birbirine yapışarak sis damlacıkları oluştururlar. Bir küre şeklinde oluşan bunlar ayrı ayrı su moleküllerinden daha hafiftirler. Belli bir yere kadar yükselirler ve bulut şeklinde yer alırlar. En çok on kilometreye kadar çıkarlar. Ondan sonra soğudukları için küçülmüş olurlar ve daha fazla yükselemezler.
Demek ki سَحَاب dediğimizde suyun oluşturduğu buhardır, bunlarda aslında bir çekim yoktur.
ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ
ÇümMa YuEalLiFu BaYNaHu (ÇümMa YuFagGıLuHUv FaGLaHUv)
“Sonra arasını telif eder”
سَحَابًا müfret bir kelimedir. بَيْن ara demektir. O halde بَقَر gibi çoğul ismidir, aslında çoğulu ifade eder, lafız olarak tektir. Onun teki ise ة eklenerek ifade edilir. بَقَرَة deriz. Bulut gazdır, سَحَاب dediğimizde gaz haline gelmiş su molekülleri çoğuldur. سَحَاب su molekülü olmuş olur. Denizden çıkarken ayrı ayrı çıkarlar, her biri kendi başına bir moleküldür. Yukarıya çıktıkça hızları belli sınırlara düşer, bunlar birbirine eklenerek bulutun başka hali ortaya çıkar. Bu da buluttur ama gruplar oluşturmuşlardır. İçleri boş olduğu için belli seviyede dururlar. Çeşitli şekilde görünürler.
ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا
ÇümMa YaCGaLuHUv RüKAvMan (ÇümMa CaGaLaHUv FuGAvLan)
“Sonra onu rükam ca’l eder”
رُكْبَة diz demektir. ب harfi مharfine dönüşmüş, üst üste binmiş anlamı kazanmıştır.
ركمKur’an’da 3, ركب 15 defa geçer. Toplam 18 (2*32) eder.
ر tekrarı, ك oluşmayı, م enginliği ifade eder.
Yani önce görünmeyen su buharına, sonra damlacıklara dönüşür ve görünür bulut olur. Yoğunluklarına göre belli yükseklikte parça parça görünürler.
Rüzgâr bunu alıp uzaklara götürür. Doğudan batıya veya batıdan doğuya götürdüğü gibi kutuplardan ekvatora, ekvatordan kutuplara götürür. Burada mucize olan ثُمَّ kelimesidir, belli bir dönüşüm meydana gelmektedir. Moleküllerden damlalara geçilmektedir. Henüz yağış şeklinde değildir.
رُكَامًاhali de ayrı bir haldir, سَحَابًا havada duran su damlalarıdır, bir yerden öbür yere taşınır. Soğuduğu zaman رُكَامًا olur, su damlacıkları birleşir, damla haline dönüşür, artık ağırlığı havadan fazla olmaya başlar ve yağışa dönüşür.
Demek ki su buharının üç hali vardır; havadan hafif olması hali, hava yoğunluğunda olması hali ve havadan ağır olması hali.
Işık buhara dönüştürür. Fiziksel enerji olarak depolanır, yukarıda kalır. Sonra ısı enerjisini salar ve yere su olarak düşer. Düşüş enerjisini ısı enerjisine çevirir.
فَتَرَى الْوَدْقَ
Fa TaRay eLVaDQa (Fa TaFGaLu eLFaGLa)
“Vedkı re’y edersin”
Buhar hiç görülmez. Bulut topluluk halinde görülür. وَدْقise ayrı ayrı görülür. Yağmur, kar veya dolu damlalarıdır. رُكَامًاyağmura dönüşen buluttur.
يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ
YaPRuCu MiN PiLAvLıHIy (YaFGaLu MiN FiGAvLıHIy)
“Hilalinden huruç eder”
خِلَال diş aralarındaki kalıntıları çıkarmak için kullanılan çöp demektir.
خَلَلİki diş arasındaki aralığa denir.
خللKur’an’da13, حلل 51 defa geçer. Toplam 64 (26) eder.
خ kopmayı, ل belirliliği ifade eder.
Buradaki هُ zamiri رُكَامًا veya سَحَابًا‘a gidebilir. رُكَامًا‘a gitmesi yakınlığından dolayı uygundur. Rükam sehabdan önceki hale dönmüş olur. Suyu bırakan rüzgâr yoluna devam eder, suyun tamamını kutuplarda bırakır. مِنْخِلَالِهِ denmesi demek bütün buharı bırakmaz, bir kısmını boşaltmış olur. Bununla beraber havanın içinde daima su buharı vardır. Sıcaklık artıp eksilmez ama hiçbir zaman su buharının olmadığı durum olmaz. Onun için “hilalinden çıkar” denmektedir. Kanda da CO2 artıp eksilir. O2 artıp eksilir, sınırlar içinde kalır. Su havada hava da suda aynı şekildedir.
وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ
Va YüNaüÜiLu MiN elSaMAvEVi (Va YuNazZiLu MiNa elSaMAvEi)
“Ve semadan tenzil eder”
Türkçede inmek olarak tercüme ediyoruz. Arapçada inip konmaktır.
مَنْزِل konaklama demektir. O halde su vedk halinde yere inmekte ve orada konaklamaktadır, oralarda işler yapmaktadır. Denizden başlayan seyri ile havayı ve suyu, toprağı ve canlıyı temizlemektedir.
Bugün en büyük afet olarak kirlilik bulunmaktadır. Avrupa’da verdiğimiz konferanslarda Avrupa âlimleri bize bunu sordular. “Yeryüzünde bu kirlilik böyle devam ederse 200 sene sonra hayat kalmaz, buna çareniz var mı?” dediler. İnsanın ölümü ne ile tespit edilir? Kalbin durması ile. İnsanlığın ölümü de su kanseri ile sabit olur.
السَّمَاءِ burada marifedir. 7 tabakadan biri, “sema-i mâ”dır. Göklerin katlarını tekrar sayalım: 1- Su tabakası, 2- Hava tabakası, 3- Ozon tabakası, 4- Ay tabakası, 5- Güneş tabakası, 6- Yıldızlar tabakası 7- Galaksiler tabakası.
Bunların Kur’an’da geçen isimleri vardır. (Sema-i mâ’, sema-i şihab, sema-i sabah, sema-i kamer, sema-i şems, sema-i dünya, sema-i hubuk) Kur’an burada suyun belli bir semadan indiğini belirtmektedir. Bu, on kilometrelik bir yağmur tabakasıdır.
مِنْ جِبَالٍ
MiN CiBAvLın (MiN FiGAvLın)
“Cibalden”
Yükselen su buharları rüzgârlar tarafından sürekli dağlara çarparak birden yükselir, soğukta hava tabakalarına çarparak rükama dönüşür. Dağların iki tarafında yağmur halinde yağarlar. Dağlar değişik olduğu için de جِبَالٍ denmektedir. En önemli dağ silsileleri Himalaya ve Alp silsileleridir. Doğudan batıya doğru uzanmaktadırlar. Bir diğeri de And silsilesidir, kuzeyden güneye doğru uzanır. Bunun dışında Afrika’da ve Avustralya’da da küçük dağ silsileleri vardı. جِبَالٍ bunları ifade etmektedir.
فِيهَا
FıYHAv
“İçinde”
Buradaki هَا zamiri السَّمَاءِ‘ya gider. Sehabın rükama dönüştüğü semada burada vardır. Kutuplardan gelen soğuk hava burada ekvatordan gelen sıcak hava ile karşılaşır ve bunun üzerine yağmur oluşur. هَا zamiri جِبَالٍ kelimesine de gidebilir. Yükseklikten dolayı da soğuma vardır. Basıncın düşmesi nedeniyle yukarılara çıkıldıkça sıcaklık azalmaktadır.
مِنْ بَرَدٍ
MiN BaRaWın (MiN FaGaLın)
“Beredden”
Batılılar buna entropi demektedirler. Entropinin büyümesi kanunu vardır. Ziya sonunda berede dönüşür. Kur’an bunu açıkça ifade etmektedir. Değişen sıcaklığın sıcaklığa bölümü şeklinde tarif edilmektedir. dT/T yahut ısı kapasiteleri ile çarparsanız dQ/Q şeklinde ifade edilir. Bunların entegrali entropiyi verir. Kur’an buna بَرَد demektedir. Beredi madde gibi ayrı madde olarak almaktadır. Fizikçiler bunu kullanmaktadır. Kur’an da buna ad vermektedir. Ayrı madde imiş gibi adlandırmaktadır. Biz entropinin büyümesi sayesinde varlığımızı sürdürürüz. Ben fizikçilerin hata ettiğini sanırdım entropinin büyümesi değil de entropinin küçülmesi şeklinde ifade edilmeliydi diyordum. Ama Kur’an burada fizikçilerin tanımlarının doğru olduğunu göstermektedir.
فَيُصِيبُ بِهِ مَنْ يَشَاءُ
Fa YuÖIyBu BiHIy MaN YaŞAvEu (Fa YuFGıLu BiHIy MaN YaŞAyEu)
“Meşieti olan ona isabet eder”
Buradaki هُ zamiri (بِهِ) بَرَدٍkelimesine gitmektedir. Bize entropi isabet eder. Biz entropiyi yani soğukluğu kullanarak hayatımızı sürdürürüz. Güneşteki hidrojenin beredi düşüktür, helyuma dönüştüğünde beredi büyür. Işıktan ısıya dönüştüğünde daha da büyür. Sonunda soğukluk şekline dönüşür ve enerji sabit kaldığı halde entropisi maksimuma ulaşarak hayat son bulur. İnsan bununla yaşar.
وَيَصْرِفُهُ عَنْ مَنْ يَشَاءُ
Va YaÖRiFuHUv GaN MaN YaŞAvEu (Va YaÖRiFuHUv GaN MaN YaŞAyEu)
“Onu, meşieti olandan sarf eder”
Burada عَنْهُ denmemektedir. مَنْيَشَاءُ izhar edilmiştir. Çünkü مَنْ‘ler ayrıdır. İsabet ettirdiği مَنْ ile ondan sarf ettiği مَنْ ayrı kimselerdir.
يَشَاءُ‘daki fail âlemlerin rabbi olan Allah olduğu gibi O’nun halifesi olan insanlık da olabilir. Bu da yeryüzündeki suların bütün insanlığa ait olduğunu ve insanlığın yarısına karşılıksız olmak üzere insanlar arasında bölüşüleceğini ifade eder.
O halde Murat ve Karasu ırmaklarında Arapların ve Yahudilerin su hakkı vardır. Çıkan suların yarısı bize aittir. Çünkü bizim güvenliği sağladığımız ve altyapısını yaptığımız topraklardan çıkmaktadır. Diğer yarısı kim suları toplamışsa ona aittir.
يَشَاءُ‘daki fail zamir kişi olabilir. Kim onu değerlendirirse ona aittir. Bu da çalışanların sayısına sahip olacağını ifade eder. Burada taksim edilen su değildir, taksim edilen بَرَد entropidir.
Şeyma bunun üzerine ilahiyatta doktora yapabilir. بَرَد kelimesinin açıklaması olur. Harun Özdemir’in “Şeriat” kelimesini açıkladığı kitabı vardır, o çalışma örnek alınabilir.
يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ
YaKAvDu SaNAy BaRQıHIy (YaFGaLu FaGaLa FaGLiHIy)
“Berkinin senası kevd eder”
بَرْق parlak taştır. Şimşeğin adı olmuştur.
اسْتَبْرَقparlak kumaştır. İbrik parlak kollu su kabıdır. Sürahi anlamındadır.
برقKur’an’da 11, برجise 7 defa geçer. Toplam 18 (2*32) eder.
ب geçidi, ر tekrarı, ق kuvveti ifade eder.
يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ/ “Berkinin senası kevd eder”in manası şimşek şimşeğin parıltısı ile ortaya çıkar, Allah da basarları zehab eder olur. Tam olmazlar ama nerede ise olurlar.
يَذْهَبُ بِالْأَبْصَارِ (43)
YaÜHaBu Bi eLEaBÖAvRı (YaFGaLu Bi eLEaBÖARı)
“Basarları zehab eder.”
لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ /“Allah sem’lerini ve basarlarını zehab etti” (Bakara, 2/90) ile burada da Allah basarlarını zehab eder manasını verebilirdik. يَذْهَبُ fiilinin faili Allah olur.
Ben burada بِ harfi cerine tadiye manasını vermiyorum, istiane manasını veriyorum. Karanlık gecede göz güzü görmüyor. Siz nerede olduğunuzu bilmiyorsunuz, nereye gideceğinizi bilmiyorsunuz. Çevrenizden habersizsiniz. Birden yıldırım düşer, her yerleri tahrip eder. Ama oradan çıkan ışık çevrenizi aydınlatır. Gözünüz birden çevreyi görür. Artık basarınız yani hayalinizdeki çevre bilgisi sayesinde nereye doğru gideceğinizi bilirsiniz.
Evet, terör ve enflasyon sizden uzak olan yerleri tahrip edecektir. Ancak ondan çıkan ışık, aydınlık nur çevreyi aydınlatacaktır. Siz uzakta Kur’an düzenini kurmak isteyenler onlardan bilgi edineceksiniz ve ne yapacağınızı bileceksiniz. Ekonomik kriz geçebilir, terör yenilmiş olabilir ama işçilik sistemi devam ederken kökü kurumamış olur, yeni terör ve yeni kriz ortaya çıkar.
30 kilometre uzaklaştırabilirsiniz ama Arapların petrol-Dolarları da Sermaye’nin yeni silahları tükenmez; yeniden silahları satarlar ve oralardan size saldırırlar. Hatta silahların yine bir kısmını size bırakırlar. Böylece bir taşla iki kuş vururlar, bir taraftan silah satar Dolarlarını alırlar, diğer taraftan Müslümanları birbirlerine kırdırırlar; Dolarlar Araplarda, silah Müslümanlar arasında paylaşılır ve birbirlerini öldürmeye devam ederler.
İşte bu seminerleri okuyanlar bu gerçekleri görürler. Oradaki yıldırımlardan basarları açılır. Semt kooperatiflerini kurarlar. Altın Bono ile enflasyonu bitirirler. İşsizlik sona erer. Teröristleri yerleştirdikleri için de artık terörist kalmaz. Sermaye’nin Dolar’ı kendi kucağında patlar.
Siz Sermaye okuyucuları! Bu söylediklerim anlaşılmıyor mu? Biz mi anlatamıyoruz yoksa beraber yağan yağmurlarda ıslandığımız arkadaşlarımız mı duymuyorlar; bana anlatın.
سنو kökü سنن’den dönüşmedir. Şimşek kendi doğa kanunlarına uydu anlamındadır.
Kur’an’da سنو 1, سري 51 defa geçer. Toplam 52 (22*13) eder.
س mekânda diziyi, ن belirsizliği, و beraberliği ifade eder.
Şimşeğin etkisi neredeyse gözleri kör edecekti anlamındadır. Basarın berk etmesi demek gözlerin kamaşması demektir. Berk bir taraftan uzun sürerse gözleri kör eder ama kısa sürmesi sonucu kör etmez çevreyi gösterir. Her şey uygunsa size yararlıdır, fazlası eksiği zararlıdır.
YORUM
Önce doğa kanunları anlatılmış, sonunda basarın zehabı ile sosyal olayların bunlara kıyas edilmesi bildirilmiştir. Doğa kanunları ile sosyal kanunlar analogdur, emsaldir. Orada hangi düzen hakimse burada da o düzen hakimdir. Konular farklıdır. Aynı matematik ve mantık kullanılır. 3*5=15 eder. 3 miktar 5 sayı olabilir yahut 3 en 5 boy olabilir yahut 3 adam 5 altın olabilir. Olaylar da böyledir. Aynı mantığı, aynı matematiği, aynı usulü fıkhı, aynı grameri kullanırsınız. Farklı yerlerde farklı oluşu açıklamış olursunuz. Fail-meful, fiil-isim, sıfat-hal, fasıl-vasıl, tekil-çoğul her şekilde vardır. Ama bunların oluş biçimleri farklıdır.
Kur’an ne emrediyor?
Semt apartmanları yapacaksınız. İçinde her katında on aile olmak üzere yüz aile yerleştiriniz. Bodrum katlarında çalışma yerleri olsun. Günün yarısını evlerinde geçirsinler, diğer yarısını toplantı yerlerinde geçirsinler, diğer yarısını işyerlerinde geçirsinler. İşyerlerinde ürettiklerini satsınlar, ihtiyaçları olanları alsınlar, artırdıkları zamanlarını ilim etmekle geçirsinler. Bu arada iki ana ders okunacaktır; biri Kur’an Arapçası, diğeri de Ortaklık Matematiği. Bunlar farklı apartmanlarda farklı seviyede olacaktır.
Taşra semtlerinde 3 sınıflı eğitim yapılacaktır. Bucak merkez semtlerinde 5 sınıflı ilköğretim yapılacaktır. İl ve ilçe merkez semtlerinde orta öğretim yapılacaktır ( 5 seneliktir). Bölge ve ülke merkezlerinde fakülteler olacaktır. Kıta merkezlerinde ve Mekke’de akademik kariyer yaptıran merkezler olacaktır.
Bunların olması için devlet olmak gerekmez. Semt kooperatifleri kurulur. Kooperatifler merkez kooperatifleri kurar ve böylece örgütlenilmiş olur. Kooperatifler sözleşmeleri ile kendi yasalarını kendileri yaparlar. Sadece genel güvenlik devletlere aittir. Suç işleyenler ortaklıktan çıkarılır ve savcılığa bildirilir.
Böylece gizli mason teşkilatına karşı resmi ve açık kooperatifler kurulur. Biz 1960’larda buna başladık. Tüm saldırılara rağmen varız ve güçleniyoruz. Masonlar ise güçlerini kaybettiler. Yetmedi, dünyada Sermaye de gücünü kaybetti. Faizli işçilik sistemi artık çalışmaz durumdadır. Bunu siz bu seminerleri okuyanlar zamanla daha iyi anlayacaksınız. Bu hususta yetişmiş kişiler vardır. Onlara sorabilirsiniz, onların kitaplarını okuyabilirsiniz; www.akevler.org sizin genel kaynağınızdır, bu seminerler sizin kaynağınızdır, www.akever.org yayını size açıktır. Burada öğrenip anladıktan sonra size görev düşmektedir. Her fırsatta herkese bunları anlatacaksınız. Bu hususta yayın yapan merkezlere tavsiye edeceksiniz.
Bir gün “Semt Kooperatifleri” çoğaldığı ve Millî Gazete’nin Reşat Nuri Erol sayfasını yani köşe yazılarını okuyanların sayısı milyonları bulduğu zaman, Yeni Akit Gazetesi de devreye girer ve yayınlanmasına ara verdiği Süleyman Karagülle yazılarını yeniden yayınlamaya başlar. TV5 ve Akit TV de devreye girer. Yeni Şafak da devreye girer.
O halde bizim yapacağımız tek şey vardır; bu da yüz lojmanlı işyeri apartmanları yapmaktır ve faizsiz ortaklık sistemi semt kooperatiflerini yaygınlaştırmaktır, www.akevler.org çalışmalarını kişilere bağlı olmaksızın devam ettirmektir.
Öz Türkçe ile:
“Allah’ın bulutları itmesini görmedin mi? Sonra onun arasını birleştirir. Sonra onu yığın kılar. Yağmuru, onun arasından çıkar görürsün. Gökten, içindeki dağlardan doludan indirir. Onu isteyene ulaştırır. İsteyenden de uzaklaştırır. Onun şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri götürür.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Allah’ın sehabı izca etmesini rey etmedin mi? Sonra onun arasını te’lif eder sonra onu rükam ca’l eder. Vatkı, onun hilalinden huruç eder rey edersin. Semadan, oradaki cibalden, beredden tenzil ediyor. Ona, meşiet eden isabet eder ve onu meşiet edenden tasrif eder. Berkinin senası ebsarı zehab kevd eder.”
EaLaM TaRay EanNA elLAvHa YuÜCIy SaXABan ÇümMa YuEalLiFu BaYNaHu ÇümMa YaCGaLuıHUv RüKAvMan Fa TaRay eLVaDQa YaPRuCu MiN PiLAvLıHIy Va YüNaüÜiLu MiNa eLSaMAvEi MiN CiBAvLın FıYHAv MiN BaRaWın Fa YuÖIyBu BiHIy MaN YaŞAvEu Va YaÖRiFuHUv GaN MaN YaŞAvEu YaKAvDu SaNAy BaRQıHIy YaÜHaBu Bi eLEaBÖAvRı
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُزْجِي سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ جِبَالٍ فِيهَا مِنْ بَرَدٍ فَيُصِيبُ بِهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَصْرِفُهُ عَنْ مَنْ يَشَاءُ يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ يَذْهَبُ بِالْأَبْصَارِ (43)
***
يُقَلِّبُ اللَّهُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ
YuQalLiBu elLAvHu elLaYLa Va elNaHAvRa (YuFagGıLu elLAHu elLaYLa Va elNaHARa)
“Allah leyli ve neharı taklib eder”
Kur’an’da اللَّيْلَوَالنَّهَارَ birlikte birçok yerde geçer.
İki farklı manası vardır.
Biri gece ve gündüzdür. 24 saatte bir, ard arda gelirler. Kutuplara olan uzaklık ve yaz ile kış arasındaki farklar dolayısıyla uzar ve kısalırlar. Kutuplarda 6 ay sürer.
Diğer manası ise; “nehir” akarsu demektir. لَيْل maddeyi, نَهَار ise ışığı ifade eder. Bugün fizikteki kütlenin enerjiye, enerjinin kütleye dönüşmesi ile atom enerjisi bulunmuştur. Einstein bunu Enerji= kütle * ışık hızının karesi (E=m*c2) olarak formüle etmiştir.
Kur’an’daki ayetlerde de gece ile gündüz yahut madde ile enerji arasında;
1- Leyl ve neharın ihtilafı (birbirlerine hilfe olmaları) (Bakara, 2/164)
2- Allah’ın leyl ve neharı birbirine ilac etmesi (Hadid, 57/6)
3- Allah’ın leyl ve neharı birbirine tekvir etmesi (Zümer, 39/5)
4- Leyli nehara iğşa eder, onu hasisen talep eder (Araf, 7/54)
5- Leylden neharı selh eder (Yasin, 36/37)
6- Leyl neharı sebkat edemez (Yasin, 36/40)
7- Allah leyl ve neharı takallub eder. (Nur, 24/44)
Burada atıf harfi getirmeden leyl ve neharı taklib ettiğini söylemektedir. Yukarıda anlatılanların bir izahı olduğu için وَ harfi getirmemiştir. Bu dönüşümde madde enerjiye, enerji maddeye dönüşmektedir. Güneş ışığı nehar iken sonra kimyasal enerjiye dönüşmektedir yani madde olmaktadır. Sonra değişik durumlara girer, mekanik ve elektrik enerjisi olmaktadır. Sonunda ısıya dönüşmektedir.
Işık bir taraftan dalga diğer taraftan parçacık etkilerini yapmaktadır. Dalga nehardır. Parçacık ise leyldir. Nasıl oluyor da biz ışığı hem dalga hem de parçacık halinde görüyoruz? Çünkü ışık bir parçacık oluyor, bir dalga oluyor, çok kısa zamanda durmadan değişiyor. Bizim araçlarımız parçacıkları değil ortak etkisini almaktadır, dolayısıyla hem parçacık halini algılıyoruz hem dalga halini algılıyoruz. Çünkü Allah onları durmadan taklib etmektedir. Bir parçacık bir de dalga olmaktadır.
Bir tepsinin içine bir dolu parçacığı koyun. Bir dolu, bir su olmaktadır. Dolu olduğu zaman parçacıktır. Su olduğu zaman ise dalgadır.
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَعِبْرَةً
EinNa FIy ÜAvLıKa La GıBRaTan (EinNa Fıy ÜAvLiKa La FıGLaTan)
“Bunda ibret vardır”
Işığın bir dalga, bir parçacık oluşunda ibret vardır. Aynı şey iki özellik taşımaktadır.
İnsanın da iki özelliği vardır. Kişi olarak hür irade sahibi bir varlıktır. Ne var ki bunu topluluk içinde kullanmaktadır. Aynı zamanda birlik olmadır. Kişinin bir taraftan özgür olması diğer taraftan topluluk kurallarına uyması ışıktaki iki özellik benzeridir.
İnsan özgürlüğü sayesinde uygarlaşabilmektedir. Kendisi topluluğu oluşturmaktadır. İnsan topluluğu ile hayvan topluluğu arasındaki fark budur. Hayvanlardaki topluluk fıtridir. Oysa insan kendi topluluğunu kendisi oluşturmaktadır, kendi oluşturduğu topluluğun üyesi olmaktadır. İsterse topluluktan ayrılmakta ve başka topluluğa katılabilmektedir. İnsan özgürlüğünü böylece kullanmaktadır.
لِأُولِي الْأَبْصَارِ (44)
Lı EuLıy eLEaBÖAvRı (LiEuLiy eLEaFGAvLı)
“Basarlı olanlara”
أُولِي kelimesi şuurlu varlıklar için kullanılır. İnsanların özelliklerini gösterir. ذَا ise şuursuz varlıklar için de kullanılır. أُولِي kelimesi nekre üzerine gelirse onda o özelliği taşımakta olan anlaşılır. Marife üzerine gelirse bir mesleği bir özelliği ifade eder.
Kur’an’da يَاأُولِيالْأَلْبَابِ diye hitap etmektedir, bir defa da يَاأُولِيالْأَبْصَارِ denmektedir. Müçtehit seviyesine ulaşmış olan kimselere أُولِيالْأَلْبَابِ diyoruz. İnsanlarda nebiler elbab sahibidirler, resuller ebsar sahibidirler. Lob sahipleri ilimde mahirdirler, basar sahipleri ise işte yani uygulamada mahirdirler.
فَضْل, نِعْمَة, أَيْد, طَوْل
İnsan grupları vardır.
Bu grupların değişik özellikleri kendilerine değişik haklar tanınmasını sağlar.
Burada الْأَبْصَارِ kelimesi ile beyan edilmiştir. İbret var denmiştir. İbret kıyas yapmaktadır. Göstererek çözümler üretmektedir, rüyaları tabir etmektedir.
İnsan iki şekilde karar verir. Biri sebep-sonuç ilişkilerine dayanarak kesin kanaate vardığı konulardır. Bunlar lob sahipleridir, ilim adamlarıdır. Bunların aceleleri yoktur. İcma böyle oluşur. Yunanlılar yalnız bunun üzerinde durmuşlardır. Hayat ise karar vermeyi gerektirir. Tam bilginiz olmasa da hareket etmek zorundasınız. Bu da içtihattır.
Basiret sahipleri içtihat sahipleridir. İcmalara herkes uymak zorundadır. İçtihatlarda ise herkes kendi içtihadına veya müçtehidinin içtihadına uyma durumundadır.
YORUM
Roma hukuku kesin kanunlara dayanmaktadır. Bir toplulukta tek kural uygulanmaktadır. Kur’an bu sistemi sona erdirdi, içtihat sistemini getirdi. Batı reformu da böyle doğdu. Roma’nın kanun sistemini bıraktılar, yeni Avrupa hukukunu oluşturdular. Ekseriyet kararına dayanan sistem çalışmayınca kurallar yerine diktatörler hukuk oluşturdular. Bununla beraber sözleşme serbestliği, derneklerin, vakıfların, partilerin kendi sözleşmelerini yapmaları İslamiyet’teki içtihat sisteminin kötü uygulaması olmuştur.
Osmanlılar içtihat ve icmalarla fıkhı güncelleyeceklerine, Batının bizden alıp bozduğunu bize aktardılar, “emiru’l-ma” “amiral” oldu ve yeniden İslam âlemine döndü! Harita çizgileri kartezyen çizgileri oldu.
Bu ayet bize tabii ilimleri de öğrenmemiz ve sosyal sorunlarımızı onlardan ibret alarak çözmemiz gerektiğini anlatmaktadır. Nasıl ve ne zaman öğreneceğiz? Beşikten mezara kadar öğreneceğiz. Çalışarak okuyacağız. Semtimizde kalırken bucak merkezine ilköğretime gideceğiz ve orada çalışacağız. Eğer ilimde başarılı olursak il merkezindeki orta öğrenime taşınacağız, ailece taşınacağız. Oradaki okulun işyerinde çalışmaya devam edeceğiz. Orasını da başarırsak ülkedeki üniversiteye gideceğiz ve orada da çalışarak okuyacağız. Gitmeden de imtihanlarla rütbe alınabilir.
Yani okuyabilene her türlü imkân sağlanmaktadır. Okuyamayana da iş verilmekte, uygulama ile gelişmesi sağlanmaktadır. Kenan Evren sıradan liselerle meslek liselerini birleştirdi. Bu yanlıştı. İmam Hatip Okulları bahane edilerek tüm meslek okulları kapatıldı!
İşte, elbab ile ebsar arasındaki farkı burada da görüyoruz. Elbab düz okullarda bulunur. Ebsar meslek okullarında bulunur. Öğrenciler meslek okullarında çalışır ve okurlar. Yetenekleri varsa ilmi okullarda da imtihan verip mertebelerini yükseltirler.
Öz Türkçe ile:
“Allah geceyi ve gündüzü döndürür. Bunda görme duyuları olanlar için gösterge vardır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Allah leyli ve neharı taklib eder. Bunda ulil ebsar için ibret vardır.”
YuQalLiBu elLAvHu elLaYLa Va elNaHAvRa EinNa FIy ÜAvLıKa La GıBRaTun Lı EuLıy eLEaBÖAvRı
يُقَلِّبُ اللَّهُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَعِبْرَةً لِأُولِي الْأَبْصَارِ (44)
***
وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِنْ مَاءٍ
Va elLAHu PaLaQa KulLa DabBaTin Min MAvEin (Va elLAHu FaGaLa MiN FuGLı FAvGıLatTn MiN FAvGıLIyNa)
“Ve Allah dabbenin küllini mâdan halk etti”
Buradaki مِنْ cins için olabilir yani dabbenin hepsinin aslı sudur anlamına gelmiş olur. Allah elektron ve pozitron çiftini var etti. Bunlar ışık fotonu oldular. Bunlardan 1636 çifti birleşti ve bir de pozitronu aldılar hidrojen altomu oluştu. Bunun adı مَاء/mâ’dır. Canlılar ve insanlar bu atomdan oluşturuldu. Ayrıca bunun kaynağı su oldu. Hayat su üzerinde kuruldu. Su en çok madde eriten sıvıdır. Su OH- ile H+ iyonları halinde vardır. Suda eriyen tuzlar baz ve asitleri oluşturur. Su en çok ısı katsayısını taşır. Yalnız suyun katsayısı sıvıdan daha hafiftir. Su başka maddelerde bulunmayan özellikler taşır. Suyun bulunduğu yerde hayat olayları olur. Biyolojide ‘susuz hayat olmaz’ diye kanun vardır.
İlk yaratılan canlı dabbedir yani suda yürüyen tek hücredir. Bitkinin taşıdığı özellikleri de taşır, özümleme de yapabilir. Ama aynı zamanda suda yürüyen varlıktır. Sudan yaratılmıştır. Karada yaşayamaz durumdadır.
Buradaki مِنْ harfi, dabbenin yapısının su olduğunu ifade ettiği gibi فِي manasına da gelebilir, bu takdirde ilk canlının tek hücre olarak suda yaratıldığını ifade etmiş olur. Adem ilk insan olduğu gibi canlının da ilk atası vardır. Bu, bir hayvan hücresidir. Bu hücrenin DNA’larında insan dâhil kıyamete kadar gelecek tüm canlıların, bitkilerin, hayvanların bakterilerin, virüslerin, kromozomların hepsi sinik olarak vardır yani planı projesi mevcuttur.
Bu tek hücre yaratıldığı andan itibaren ikiye ayrıldı. Biri erkek diğeri dişi oldu. Bundan sonra oluşacak hücrelerde bu erkeklik dişilik hep devam edecektir. Bu ilk hücre kromozomlu hücre idi. Eşleşir ve çoğalarak bölünür. Bu hücreler zamanla birbirinden ayrılarak değişik canlıları oluşturacaktır. Görünürde canlı evrimleşir, gerçekte ise bazı özelliklerini kaybede kaybede insan olmuştur. Bunun böyle olduğu biyolojide kanıtlanmıştır. İlk hücre hareketli idi ama aynı zamanda özümleme yapabiliyordu, tüm maddeleri üretebiliyordu. Bunu, kalıntıları tetkik ettiğimizde anlıyoruz. Bitki hücresine benzer hücrelere rastlıyoruz ve bunlarda aynı zamanda sinir hücreleri DNA kalıntıları da vardır. Başka türlü zaten evrim açıklanamaz.
Demek ki ilk hücre tüm canlıların kıyamete kadar gelecek canlıların bütün özelliklerini DNA’larda taşıyordu. Gerektiğinde onları hareketli hale getirdi ve böylece canlılarda evrim oldu. Proje uygulandı değişik canlılarda canlıların değişik projeleri uygulandı.
Genler karşılaştırılırken hayvanlarda ve bitkilerde aynı DNA grupları bulunmaktadır. Armudun taç ve çanak yaprakları beşer tanedir. İncirin yaprakları da beş parçalıdır. İnsanın el ve ayaklarında beşer parmak vardır. Biyolojide derine indiğimizde canlıların birbirinden gelişerek oluştuklarını hemen görürüz. O halde evrim vardır ama kendiliğinden olma yerine plan ve proje içinde evrimleşerek buraya ulaşıldı.
فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ
Fa MiNHuM MaN YaMŞıy GaLAv BaONıHIı (Fa MıNHuM MaN YaFGıLu GaLAv FaGLıHIy)
“Onlardan batnı üzerinde meşy eden vardır”
فَ harfi getirilerek hilkatin ilk canlıda bilkuvve potansiyel olarak tamamlandığını ifade ediyor. Bilfiil realize edilmesi ise zamana bırakılmıştır.
En yaygın hareket sistemi karınlar üzerinde yürümektir. Önce ön taraf yere tutturulur arka taraf çekilir, sonra arka taraf yere tutturulur, ön taraf ileriye götürülür. Tek hücrelilerin yürüme şekli budur. Çok ayaklılar da aynı tekniği kullanırlar.
Burada مَا gelmesi gerekirken مَنْ gelmiştir.
Bilgisayarla konuşursunuz, size cevap verir. Bilgisayar bilinçli değildir ama o bilgisayarı ayarlayan bilinçlidir. Sana cevap veren demir parçası değildir, onu dizayn eden programcıdır. Mecazi olarak şuurlu olmadığı halde şuurlu imiş gibi davranmaktadır.
Burada hayvanları da anlatmaktadır. Bir sinek güçlü bilgisayardır. Melekler dizayn ettiler, şimdi kendi iradesi ile bizimle cidal yapmaktadır. Bu sebeple onlara هُمْ denmiş ve مَنْ ile ifade edilmişlerdir.
وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ
Va MiNHuM ManYaMŞIy GaLay RıCLaYNı (Va MinHuM MaN YaFGaLu GaLay FiGLaYNı)
“Ve onlardan kimi de iki ricl üzerinde meşy eder”
مَنْيَمْشِي tekrar edilmiştir çünkü sürünerek gitme ile ayakta gitme tamamen farklıdır. İnsanlar ve kuşlar ayakta yürürler, kanatlar da çift veya dörttür. İki ayak tekniği daha ileri bir tekniktir. Öne eğildiği zaman ağırlık merkezi parmağıdır. Ricleyn erbeadan önceye alınmıştır. Meleklerin ve cinlerin de ayaklar veya kanatlar üzerinde yürüdükleri ifade edilmektedir.
وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ
Va MiNHuM MaN YaMŞıy GaLAy EaRBaGın (Ve MiNHuM MaN YaFGaLu GaLAy EaRBaGın)
“Ve onlardan kimi erba üzerinde meşy eder”
Buradaki أَرْبَعٍ riclin sayısıdır. Ricl/رِجْل, yed/يَد gibi müennes bir kelimedir. أَرْجُل müennesin çoğulu olduğu için erbea gelmiştir. Aslında yukarıda رِجْلَيْنِgeçmiştir, رِجْلgeçmemiştir ama buna zamir gönderilebilir.
يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاءُ
YaPLuQu elLAvHu MAv YaŞAyEu (YaPLuQu elLAHu MAv MAvYaFGaLu)
“Allah meşiet ettiğini halk eder”
Allah halk etti demişti. مَنْ olarak ifade etti. Burada اللَّهُ kelimesini tekrar etti, muzari sığasını getirdi. “Allah” kelimesinin değişik manaları vardır, aynı varlığın değişik durumlarını ifade eder. Parti başkanı Recep Tayyip Erdoğan vardır, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan vardır, aile sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan vardır.
Kâinatı yaratmayı irade ettiğinde kimse yoktu. Kendisi zaman ve mekândan ayrı Allah’tır. Kâinatı var ettikten sonra artık zaman var, mekân var. Külli iradenin ötesinde kısmi irade vardır. Bu, Allah’ın ikinci durumudur. Burada her şeyden halk etmektedir. Bunlar artık مَنْ değil مَا‘dır. Takdirde hayvanlar da مَنْ içinde yaratılmıştır. Melekler ve cinler dâhildir. Kazada ise artık hayvanlar canlılarda yer alırlar. Melekler ve cinler dâhil değildir, çünkü onlar ilk dabbenin, hücrenin yaratılmasında mevcut değildirler. O ilk canlı hücrenin bölünmesi ile oluşmamışlardır.
Böylece daha önce zikrettiği مَنْ olanlar burada مَا olarak beyan edilmiştir.
إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (45)
EinNa elLAvHa GaLay KulLı ŞaYEin QaDIyRun (EinNa elLAvHa GaLAy FuGLı FaGIyLın)
“Allah her şeye kadirdir.”
Burada haber nekre gelmiştir. “Kadir” Türkçede gücü yetme anlamında kullanılmaktadır. Arapçada ise ölçülü olma anlamındadır.
Allah her parçacığı ve onların hız karelerinin toplamını belli miktarda var etmiştir. Kütle ve enerji sakımı kanunları budur. Enerji kütleye, kütle de enerjiye dönüşmektedir. Varlık sakımı kanunu vardır. Önce enerji sakımı kanunu ve entropinin büyümesi kanunu bulunmuştur. Sonra kanunun yanlış olduğu iddia edilmiş ise de enerji ile madde bir arada artıp eksilmektedir. Birbirine dönüşmektedir.
Allah kudretini yani ölçülü olmayı doğa kanunları içinde kullanmakta; melek, cin, ruh ve insanın yanında canlılar da bunu kullanmakta, Allah’ın görevlisi olmaktalar. Bundan dolayı nekredir.
YORUM
Bankalar piyasaya belli miktarda nakit sürerler, bunu sabit tutarlar. Piyasada mevcut değerler bu nakit ile orantılı olarak fiyatlar oluşur. P=F*M’dir yani toplam para fiyatlar ile malın miktarının çarpımıdır. Fiyatlar içinde kiralar, ücretler ve vergiler dâhildir. Üretim olsun olmasın denge oluşmuştur.
Sonra artık para çoğalmaz. Sabit para sabit kudret olur, enerji olur. Para mala, mal paraya dönüşür. Ama toplam para artmaz. Sadece dolanım hızı artar ve dolanım hızı azalır. Böylece arz talep kanunları oluşur ve ekonomik denge kurulmuş olur.
İşte, Allah bize kâinattaki enerji madde döngüsünü anlattıktan ve varlık sakımı kanunlarını bildirdikten sonra örnek olarak da anlatmış olmaktadır.
Faiz nedir?
Parayı durmadan artırmadır. Durmadan artınca enflasyon olmakta, enflasyon da faizin artmasına neden olmaktadır. Allah kâinatın dengesini sınırlı madde ve enerji ile tesis etmiş ve tüm kâinatı yaşatmıştır. İnsan ise durmadan karşılıksız para üretmektedir. İşte bugünkü durum budur. Yeryüzündeki krizlerin kaynağı budur. Terör belası budur. Her pisliğin altında faiz vardır.
Erdoğan’ın hatası nedir?
İktisatçıları çağıracak ve bizi onlarla tartıştıracaktır. Onlar zaten gelmezler. Ondan sonra da Erdoğan, kimin doğru söylediğine aklı ererse ona görev verecektir. Şimdi bunu yapamıyor. Çünkü bu anda nefes alacak vakti yoktur. Bu da Türkiye’yi uçuruma götürmeye sebep olmaktadır.
Çözüm Kur’an’da.
Recep Tayyip Erdoğan öyle de Abdullah Gül başka türlü, Ahmet Davutoğlu başka türlü mü? Hepsi Kur’an’dan kaçıyorlar. O sebepledir ki olana oy vermeye devam ediyoruz. Oyumuzu değiştirmek için bir sebebin olması gerekir.
Öz Türkçe ile:
“Ve Allah debelenenin hepsini sudan yarattı. Onlardan kimi karnı üzerinde yürür, onlardan kimi iki ayak üzerinde yürür ve onlardan kimi dört üzerinde yürür. Allah istediği nesneyi yaratır. Allah her şeyi ölçülendirendir.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Allah dabbenin küllünü ma’dan halk etti. Onlardan batnı üzerinde meşy eden vardır, onlardan iki ricl üzerinde meşy eden vardır ve onlardan erba üzerinde meşy eden vardır. Allah meşiet ettiğini halk eder. Allah her şeye kadirdir.”
Va elLAHu PaLaQa KulLa DabBaTin Min MAvEin Fa MiNHuM MaN YaMŞıy GaLAv BaONıHIı Va MiNHuM ManYaMŞIy GaLay RıCLaYNı Va MiNHuM MaN YaMŞıy GaLAyEaRBaGın YaPLUQu MAv YaŞAyEu EinNa elLAHa GaLay KulLı ŞaYEin QaDIyRun
وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِنْ مَاءٍ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاءُ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (45)
***
لَقَدْ أَنْزَلْنَا آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ
LaQaD EaNZaLNAv EAvYAvTin MuBayYıMAvTin (La QaD EaFGaLNAv FAvGıLAvTin MuFagGıLATın)
“Şimdi mübeyyin ayetler inzal etmekteyiz”
مُبَيِّنَاتٍ kelimesi Kur’an’da üç defa geçer. لَقَدْأَنْزَلْنَا ile yalnız iki defa ve bu surede geçer. آيَاتٍمُبَيَّنَاتٍ ispatlanmış ayetlerdir. آيَاتٍمُبَيِّنَاتٍ ise ispatlayan ayetlerdir. İnzal olunan ayetler de gelen müspet ilimdir. Yani yirminci yüzyılın ilmi Allah tarafından inzal edilmiş ayetlerdir. Elektriğin icat edildiği, yüksek binaların yapıldığı dönemi anlatan bu sure aynı zamanda ilmin de ayetler halinde nazil olacağını bildirmekte, لَقَدْ diyerek şimdi size bildiriliyor denmektedir.
Evet, asrımız müsbet ilmin peş peşe keşfedildiği, kâinatın yaratılması ve Kur’an’ın inzal olunmasına kadar Kur’an’ın mucizelerini açıklayan dönem bu dönemdir. “Kur’an Mucizeleri” çalışmamızda bunlar anlatılmıştır. Batılılarda da birçok ilmi keşiflerin Kur’an’da daha önce ifade edildiği hususunu kabul edenler vardır.
Bizim görevimiz yüz lojmanlı işyeri apartmanlarını kurup ortaklık işletmelerini göstererek asrın çözülmeyen sorunlarını çözmektir. 50 sene evvel 1967 yılında kooperatifi kurduğumuzda bu ilimlerin çoğu bilinmiyordu, hele biz hiç bilmiyorduk. Elli sene önce henüz televizyon icat edilmemişti. Bilgisayar tekniği bugün ortaya çıktı.
Kur’an’da söylenenler hep kanıtlandı.
Allah bunu bize hatırlatmaktadır.
وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ
Va elLAHu YaHDy MaN YaŞAvEu (Va elLAvHu YaHDIy ManYaFGaLu)
“Ve Allah meşiet edene/meşiet ettiğine hidayet eder”
Kur’an gelmeden önce Allah meşiet ettiğine vahiy indiriyordu, onları görevli kılıyordu. Kur’an geldikten sonra kadrolar ilan ediliyor, ilk talip olanı kendisi atıyor. Allah’ın meşiet ettiği değil, meşiet eden kimse görevli oluyor.
Siz bu seminerleri okuyanlar ve yazanlar, sizi Allah görevlendirmedi, Allah görevi ilan etti, siz de kabul ettiniz. Artık siz de peygamberler gibi sorumlusunuz. Göreve talip olmamak sizin elinizdedir ama göreve talip olduktan sonra onu bırakmak büyük sorumluluk taşır.
AK Parti şeriat partisi olarak çıksaydı bir sorumluluğu olmazdı ama şeriat partisi olan Millî Görüş partisinin oylarını alarak iktidar oldular. Şimdilik görevi yapma gücünü yalnız ona verdi, görevlerini yapmazlarsa sorumludurlar.
Adil Düzen çalışanları da bunu unutmasınlar. Görevi yarım bırakmak askerden kaçmak gibi olur, cezası çok büyüktür. Çünkü birliği kaldırıyor ve yenilmeye sebep oluyorsun. Eğer 90 yaşını geçmiş olan bir kardeşiniz hala bu seminerleri yazmaya devam ediyorsa işte bu sorumluluğundan dolayıdır. Binler civarındaki www.akevler.org seminer okuyucu sayısının yüzlere kadar inmesi beni düşündürmektedir.
إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (46)
EiLAv ÖıRAvOın MüSTaQIyMin (EiLAv FIGAvLın MüFTaGıLın)
“Müstakim bir sırata.”
İki tür sırat-ı müstakim vardır. Bunlardan biri marifeli sırat-ı müstakimdir. Bu Âdem’den başlayıp kıyamete kadar sürüp gidecek ve asla değişmeyecek müstakim sırattır. Allah’a da her gün en az 20 defa hatta sünnetlerle 40 defa sureyi okuruz ve Allah’a söz veririz, اهْدِي demeyiz اهْدِنَا deriz, “Bana” değil “Bize” deriz. Birlikte talepte bulunuruz. Tüm insanlar bu duada birleşirler.
Bir de bin yılda bir değişen, çağın icmaları ile ortaya çıkan müstakim sırat vardır. Bu da tek müstakim sırattır. Bu da asrın icması ile sabit olmuştur ve olacaktır.
Nekre gelmiştir çünkü bu, binyılda bir yenilenir.
Şimdi yenilenmektedir.
Bu seminerler o yenilenmeyi getirmektedir. Allah bize vadediyor. Hidayet edecektir. Mademki biz istedik, Allah da diyor ki; sizi müstakim sıratta birleştireceğiz.
Görüş farkları içtihat farklarıdır ama istediğimiz hususlar yavaş yavaş oluşmaktadır.
1- Kur’an Allah’ın sözüdür, ilahi kaynağın tek mesnedidir.
2- Müsbet ilim de ilahi talimattır, Kur’an’ı biz onunla anlamalıyız.
3- Kur’an’ı okuyup anlama yerine öğrendiklerimizi uygulama çabası içindeyiz.
4- Başkalarını düzeltme yerine biz kendimiz doğru yolda olma çabası içinde olmalıyız.
Bunlar Akevler camiasının şimdiye kadar oluşmuş icmalarıdır diyorum. Seminerleri okuduğu halde bunlara katılmayan varsa bildirsin, icma olmadan düşmüş olur.
YORUM
Kur’an’ı istismar aracı olarak kullanan değil de Kur’an’a gerçekten inanan insanlar bir gün Kur’an’ın gösterdiği müstakim sıratta birleşeceklerdir. Allah onları hidayete götürecektir. Bir gün Gül ile Erdoğan anlaşacaklardır, çünkü onlar Kur’an yolunda idiler. Bir gün havra ve kilise de bu ortaklık düzenine katılacaktır. Bunlar da inanarak hareket ediyorlarsa Allah birleştirecektir. Çağımızın icmaları oluşacak ve müstakim sıratta birleşeceğiz.
Elbette çıkarları sebebiyle Tevrat’a, İncil’e, Kur’an’a inananlar mevcuttur ama insanlık içinde samimi olanlar da vardır. Hatta komünistler arasında da samimi olanlar vardır. Bir gün bunlar da bu müstakim sırata katılacaklardır. Allah bunları da hidayete getirecektir.
Bu büyük müjdedir. Artık görevli resuller nebiler olmadığı için her birimiz bunları göreceğiz anlamı çıkmaz. Peygamberler bile göremediler.
Biz seminerleri okumaya devam etmeliyiz. Biz seminerlerde öğrendiklerimizi uygulamaya devam etmeliyiz. Bir gün Allah bize hidayet edecektir. Hidayetin iki manası vardır; göstermek ve götürmek. Bizi hidayete götürecektir.
Gerçekten Allah’a inanan ve hidayeti arayan kimseye Allah vadediyor, ona hidayet edecektir. Allah vadinden hulf etmez. Buna dayanarak diyoruz ki; bir gün AK Partililer ile Gülenciler tekrar eskisi gibi bir olacaklardır, Necmettin Erbakan’a karşı oldukları gibi değil, Kur’an düzeninin tesisinde bir olacaklar. Duamız budur.
50 sene içinde bu yolda büyük adımlar atılmıştır. Gelecek 50 sene daha da verimli olur. O zaman siz genç arkadaşlarım siz 90 yaşında olacak ve nelerin değiştiğini göreceksiniz.
Öz Türkçe ile:
“Şimdi açıklayıcı kanıtlar indiriyoruz. Allah isteyeni/istediğini doğru bir yola götürür.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Şimdi mübeyyinat ayetler inzal etmekteyiz. Allah meşiet edeni/meşiet ettiğini müstakim bir sırata hidayet eder.”
LaQaD EaNZaLNAv EAvYAvTin MuBayYıNAvTin Va elLAHu YaHDIy Man YaŞAvEu EiLAv ÖıRAvOın MüSTaQIyMin
لَقَدْ أَنْزَلْنَا آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (46)
İstanbul; 14 Aralık 2019
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
resatnurierol@gmail.com
www.akevler.org (0532) 246 68 92