ŞUARA SÛRESİ- 14. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ (176) إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ (177) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (178) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (179) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (180) أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ (181) وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ (182) وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ (183) وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ (184) قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ (185) وَمَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَإِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ (186) فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (187) قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ (188) فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (189) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (190) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (191)
كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ (176)
“Eyke ashabı mürselleri tekzip etti.”
1. Bundan önce hep kavimden bahsettiği halde burada ashab kelimesinden bahsediyor, قَوْمُ yerine أَصْحَابُ getiriyor, bunlar arasındaki fark nedir?
- صَحِيفَةüzerine yazı yazılmış veya şekil çizilmiş deri, tuğla ve kâğıt gibi şeylerdir. İlk dönem mülkiyet araçları صَحِيفَةüzerinde olmuştur, taş ve sopa gibi. فharfi ب‘ye dönüşmüş ve sahip olunan veya sahip olan anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Sonra sohbet etmek, yazılı metinler üzerinde konuşmak ve daha sonra da arkadaş olmak anlamlarına gelmiştir. Bir memleketin halkına أَصْحَابdendiği gibi herhangi bir işte birlikte olanlara da أَصْحَابdenir. “Sahabe” kelimesi buradan gelir. صحبKur’an’da 97, سحبise 11 defa geçer. Toplam 108 (22*33) eder. صdayanma gücünü, حhareketi, بgeçidi ifade eder.
2. وَ harfi getirmeden başlıyor. Neden?
- وَ harfi getirilmemiştir, çünkü Şuayip uygarlığı Nuh uygarlığının son alt uygarlığıdır. Şuayip uygarlığı ile Sümer yazısı da sona ermiştir.
3. الْأَيْكَة neresidir, neden marife gelmiştir, yoksa yer adı değil midir?
- Likya denen ülkedir. Teke yarımadası dediğimiz bir ülkedir. MÖ 1400 yıllarına rastlar. Musa Peygamber’in çağdaşıdırlar. Şuayip Peygamber bu ülkede yaşamıştır. Şuayip Medyen’de yaşamışsa bunlarla ilgisi ne olabilir? Ashap geçici olarak bir arada bulunan kimselerdir. Ehilde topluluk var, birlik var. Ashapta ise geçici beraberlik vardır. Zindan veya gemi halkı ashaptır.
4. Buradaki Mürseller/الْمُرْسَلِينَ kimlerdir?
- Buradaki Mürseller Sümer medeniyetini oluşturan peygamberlerdir.
5. “أَهْل, أَصْحَاب, قَوْم, قَرْيَة” dörtlüsünü karşılaştırınız.
- ءهلve صحبköklerinde; ء-ب, ه-ح, ص-ل ile karşılaştırılmıştır. ء gücü, ب geçidi ifade eder. أَهْل‘de birlikten doğan güç vardır. أَصْحَاب‘da ise geçicilik vardır. ه ile ح karşılaştırılmıştır. ه kapalı yapıyı, ح ise hareketi ifade eder. أَهْل‘de örgütlenme vardır. Sohbette ise hareket vardır. ص sabrı ifade der. Sohbette sıkıntılı anlama olabilir. أَهْل‘de ise birbirine bağlanma söz konusudur.
قوم ve قريköklerinde; ق-ق, و-ي, م-ر ile karşılaştırılmıştır. ق ortak kuvveti ifade eder. Her ikisinde de kavilik vardır. قَوْم kişilerin dayanışmasıdır. قَرْيَة yerin imarıdır. و birliği insanların birliğini, ي ise düzlüğü, yerin birliğini ifade eder. م ve ر ikisi de titrek harflerdir, biri dudaktan, diğeri damaktan çıkar. م topluluğu, enginliği, ر ise tekrarı, dağılmış siteleri ifade eder.
Öz Türkçe ile:
“Eyke ehli ulakları yalanladı.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Eyke ashabı mürselleri tekzib etti.”
كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ (176)
***
إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ (177)
“Hani Şuayb onlara ittika etmez misiniz diye kavl etmişti.”
1. Şuayb/شُعَيْبٌtenvinli olmasına rağmen neden marifedir?
- Özel isimler tenvinli olsa da marifedirler. Nekre olarak konmuştur. شَعْب büyük dal demektir. Kavmin alt topluluğudur. شُعَيْب ismi tasgirdir, dalcık demektir. Likyalılar geniş topraklara yayılmışlardır. Şuayip’in ashabının Likyalıların küçük bir dalı olduğunu ifade eder.
ش birden başlama, ع etki, yükseklik, ب de geçit demektir.
2. Şuayip ile Ashabı Eyke arasında ne gibi bir ilişki vardır?
- Şuayip büyük bir topluluğun bir kolunun peygamberidir. Bunların özelliği merkezi yönetimde ortaya çıkan hastalıktır. Merkezi yönetimlerde taşra halkı birleşip merkezin kamu mallarını paylaşırlar. Onu yağmalamaya çalışırlar. Sovyet yönetimi sosyalizm adına hem kamu hem de şahıs mallarını yağmalama ilkesine dayanmıştır. Türkiye’de de merkezi yönetim var. Halk merkezden para çekmek ve onu paylaşmakla veya kamu arazilerini yağmalamakla meşgul olur.
3. Şuayip Medyen’de (Medine’de), Likya ile ne ilgisi var?
- Şuayip medeniyetin merkezindedir. Halk Likyalılara bağlıdır ama uygarlıkta Şuayib’in olduğu yer daha ileridedir. İstanbul ile Ankara arasındaki duruma yahut Washington ile New York arasındaki duruma benzer. Avrupa ile Amerika arasındaki durumdur. Uygarlıklar çökmeye başladığı zaman taşralar merkeze hâkim olmaya başlarlar. Siyasette merkez hâkim olmasına rağmen ekonomide taşra üstünlüğü sürme şeklinde devam eder. Birine sorarlar; “Ankara’nın nesini seviyorsunuz?” O da “İstanbul’a dönüşünü!” cevabını verir.
Öz Türkçe ile:
“Hani Şuayip onlara ‘Korunmaz mısınız?’ demişti.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Hani Şuayb onlara ittika etmez misiniz diye kavl etmişti.”
إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ (177)
***
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ(178)
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (179)
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (180)
Öz Türkçe ile:
“Ben size güvenilir bir elçiyim.” (178) “Allah ile korunun, bana uyun.” (179) “Ben bunun için sizden bir karşılık istemiyorum, benim karşılığım herkesin Yetiştiricisi olana aittir.” (180)
Kur’an kelimeleri ile:
“Ben size emin bir resulüm.” (178) “Allah’a ittika edin ve bana itaat edin.” (179) “Ve bunun üzerine ben sizden bir ecr sual etmiyorum. Ecrim sadece âlemlerin Rabbi üzerinedir.” (180)
***
أَوْفُوا الْكَيْلَ
“Keyli ifa edin.”
1. Şuayip Keyl ile başlamıştır. Eyke ashabının özelliği nedir?
- Likya halkı bugünkü gibi kamu mallarını yağmalama düzeni içindedir. Yöneticiler iktidarda kalmak için kamu mallarını oy karşılığı halka peşkeş çeker. Sermaye kâr edeyim diye çevreyi kirletir. İnsanlık ölüme doğru gider. Müslüman bir Fransız âlimi, Almanya-Köln’deki bir toplantıda “Çevre kirliliğinden dolayı insanlığın bir veya iki asırlık ömrü kalmıştır, sizin buna çözümünüz var mıdır?” diye bizlere sormuştur.
كَيْل hacim ölçüsü olduğu gibi aynı zamanda hem uzunluk ölçüsü hem de alan ölçüsüdür. Kumaşın ağırlığı değil alanı önemlidir. Bir evin metrekaresi önemlidir.
كَيْل maddenin atom sayısıyla ilgili değildir. Maddenin atomlarının dizilişi ve aralarındaki uzaklıkla ilgilidir. Türkçede “kile/كِيلَة” olarak kullanılır.
2. وفي ile كيلköklerini karşılaştırınız?
ي-ي و-ك ف-ل
Her ikisinde de ي ortaktır. Ortak alan demektir. Hacimler arasında ortaklık vardır. Vefada وbirleştirmeyi, Keylde ك oluşmayı ifade eder. Vefada ي eşitliği (kolaylığı ve dolayısıyla düzlüğü ifade ettiğinden dolayı aynı seviyede olmayı) Keylde لbelirliliği ifade eder.
3. Neden “Keyli ifa ediniz” diyor?
Bugün kereste mağazasına gidin “Bana 5*10’luk kalas verin.” deyin, fatura keser verir. Sonra ölçün, 4,5*8,5 çıkar! Hemen hemen tüm ekonomi bugün böyle eksik ölçüye dayanır. Şuayip Peygamber zamanında olduğu gibi bugün de benzer durum revaçtadır. Yalnız deveyi kısırlaştırma değil, aynı zamanda ölçüleri eksik yapma, kamu mallarını yağmalamanın yanında, ölçülerde hile yapma da Şuayip’in döneminde var demektir. Osmanlıların son dönemi, Batı uygarlığının bugünkü dönemi budur.
4. Bugün keyl ifa edilir mi? Halkın aldırmadığı, uygulanamaz kurallar neden ortaya konur?
- Bugün Sermaye küçük ve orta girişimcileri ortadan kaldırıp sermaye tekelini tam kurmak için uygulamalar yapıyor.
وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ (181)
“Ve muhsirlerden olmayın.”
1. Buradaki وَ harfi nedir? Neden فَ denmemiştir?
- “Hasar” Türkçedeki zarar anlamındadır. “Keyli ifa etme” kendi kârının başkasını zarar ettirmesi anlamındadır. “Muhsir olma” demek sen zarar etmediğin halde başkasına zarar vermedir. Bugünkü avukatlık müessesesi muhsirlik üzerine kurulmuştur. Yarım asır süren davaları kazansan ne çıkar? Sırf karşı tarafı zarar ettirmek için davalar açılır. Dolayısıyla hasar, ifa etmenin karşıtı değildir. Hasar, ifa etmeme anlamında değildir. فَ gelseydi hasar ifa etmemeyi açıklamış olurdu.
2. الْمُخْسِرِينَ kelimesi erkek kurallı çoğuldur. Kimler kastedilir?
- Bugün mevcut mafya teşkilatı malları çalarak yaşar. Mafya teşkilatına Sermaye gelir sağlar. Onlar da kendilerine hiçbir yararı olmayan zararları yaparlar. O halde muhsir demek mafya demektir, sırf zarar veren kuruluştur.
3. Hasarخَسَر/ ile zarar/ضَرَر kelimelerini karşılaştırınız.
- “Zarar” Arapçada mal yerine bedende olur. İlk manası gözde karartıdır, sakatlıktır. Türkçede kullanılan zararın karşılığı hasardır. خسرve ضرر köklerinde خve ض en önemli farktır ض zayıflamak, خ ise çökme anlamındadır. Hasar; yıkılma, çökme, iflas etme anlamındadır. Zarar ise görememe veya az görme anlamındadır.
YORUM
1. Bugünkü muhsirler kimlerdir?
- Muhsirler mafyadır. Dört çeşit mafya vardır; rüşvet mafyası, arsa mafyası, uyuşturucu mafyası ve silahlı mafya. Bunlarla mücadele etmek için devletler gizli istihbarat kurarlar. Sermaye’nin devletlere kurdurduğu bu teşkilat mafya usulü çalışır. Sonraları istihbarat ile mafya yeraltında anlaşarak kendi hegemonyasını kurarlar. Bu sefer Sermaye ve Silah değil, Mafya ile İstihbarat birliği dünyayı yönetir. Bu düzen de artık çökmüştür. Bugün istihbarat ile mafyanın arası artık açılmıştır. Devletler istihbarata hâkim olmaya başlamışlardır. Artık CIA de MİT de mafya ile birlikte çalışmamaktadır.
2. Muhsirlere karşı ortaklık sisteminde ne gibi çözümler getirilir?
- İslam hukukunda bir kural vardır; mübaşir varken müsebbibe ceza verilmez. Dolayısıyla mafya veya istihbaratçı bir suç işlediği zaman önce suç işleyene hakemler cezalarını verirler. Onu bir örgüt kullanmış olsa bile ceza ona, yani mübaşire verilir.
İkincisi, kısas hükümleri uygulanır. Mafya veya istihbarat olarak işlenen suçlarda kısas hükümleri uygulanır. Yaralayan yaralanır, öldüren öldürülür. Bu tür suçlarda af geçerli değildir. Af ancak özel cinayetlerde geçerlidir.
Mafya örgütüne gelinirse. Mafya örgütü ağır diyet cezalarına çarptırılır. Örgüte mensup olanlar diyetleri öderler. Ödeyemeyenler zorunlu çalışma yerlerinde çalıştırılırlar.
Devlet istihbaratı ise sanıklara açıktır. İtham edilenler haberdar edilir ve savunmaları alınır. Soruşturma, dışarıdan sözlü, yazılı, duruşmalı ve karakol soruşturmaları şeklinde yapılır.
İstihbarat örgütleri kesinlikle sabote hareketlerine girişmezler.
Öz Türkçe ile:
“Ölçüyü yerine getiriniz ve yitirtenlerden olmayınız.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Keyli ifa ediniz ve muhsirlerden olmayınız.”
أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ(181)
***
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ(182)
“Ve müstakim kıstas ile vezn ediniz.”
1. Buradaki وَ harfi nereye atıftır?
- أَوْفُواالْكَيْلَ ifadesine atıftır. Her varlığın iki miktarı vardır. Biri hacimdir. Bunun anlamı şudur: bir hacmi ayrı iki varlık işgal edemez. Biri varsa başkası yoktur. Başkasının o yere gelmesini engeller. Buna men/مَنْع denir. Bazen geleni o yerden kovar, kendisi o yeri işgal eder. Buna nefy/نَفْي denir.
Maddenin diğer özelliği ise kütlesidir. Hacmi büyür küçülür ama kütle büyümez, küçülmez. Keyl/كَيْل hacmi ölçer, vezn/وَزْن ise kütlesini ölçer. Bir terazinin bir kefesine bir şeyi, diğer kefesine diğer şeyi koyarsanız bir tarafı tartmazsa bu vezndir. Eğer ağırlığı yaylı terazide ölçerseniz bu ne keyldir ne de vezndir.
الْمُسْتَقِيمِ doğru demektir. Düz demektir. İstikameti olan demektir. Terazinin kolları yatay hale geldiği zaman istikamet almış olur.
Besinlerin kalori miktarı keyl ile değil vezn ile sabit olur. Dolayısıyla esas ölçü keyl değil vezndir. Yiyeceklerde de böyledir. Giyeceklerde ise keyldir.
الْقِسْطَاس kelimesi Türkçedeki “kesme” kelimesi ile akrabadır. Bu kök قصص ile de akrabadır. قِسْطَاس kelimesine اسeklenmiştir. Bunun manası nedir, araştırmamız gerekir, Kur’an’da اسekli قِرْطَاسkelimesi de vardır.
2.وَزْنileكَيْلkelimesini karşılaştırınız.
- وزنve كيلköklerinde; ن -ل, و -ي, ز- ك birinci derecede yakın harflerdir. Birbirinden en uzak harfler زile ك dir. ز zamanda sıralamayı, ك oluşu ifade eder. ك hacmi, ز titreşimi, enerjiyi içerir.
3.بِالْقِسْطَاسِ‘daki بِ ne”Ba”sıdır?
- Alet “Ba”sıdır. Ağırlığını hilesiz terazide ölçeceksiniz. Keylde müstakim denmiyor. Keylde kaba ölçü yapılır. Bugün vezn elektronlara kadar ölçülür. Bütün ilimler sonunda vezne dayanır. Veznin başka bir özelliği de mutlak vezin yerine nispi vezin olmasıdır. Elektronun pozitrona eşit olduğunu bilebiliriz, protonun 1837 elektron olduğunu biliriz ama onların gerçek değerini bulamayız. Bu sebeple بِ ve قِسْطَاس gelmiştir.
4- قِسْطَاس ile قِسْط kelimeleri arasındaki ilişki nedir? Sondaki س neyi ifade eder?
- س mekânda diziyi ifade eder. Burada اharfini و‘dan dönüşmüş kabul edecek olursak س ve وس şeklinde yorumlayabiliriz. س dişler gibi dizi durumundadır. وسise ikinci grup anlamındadır. Yani ayrı kefeyi ifade eder. Kefe ve kefe anlamındadır.
Öz Türkçe ile:
“Ve doğru ölçüt ile ölçünüz.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve müstakim kıstas ile vezn ediniz.”
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ (182)
***
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ
“Ve nasdan eşyasını bahs etmeyin.”
1. تَبْخَسُواkelimesini inceleyiniz.
- Farsçada “baha”, Gürcücede “pası” kelimeleri ile akrabadır. “Piyasa” kelimesi de buradan türer, “fiyat” demektir.
2. النَّاسَ kelimesi kullanılır. Bunun manası nedir?
-Piyasanın uluslararası piyasa olduğunu, gümrüklerin, vizelerin ve kotaların olmadığını ifade eder. Gerçekten o tarihlerde Mezopotamya ile Kayseri arasında dış ticaret vardı. Kayseri’de Sümerce tabletler bulunmuştur.
3. Eşya/أَشْيَاءَ ile Nâs/ النَّاس karşılaştırılır. Neden?
- Kur’an, kelimeleri kullanırken aynı zamanda kâinatın yapısını da ortaya koyar. Ekonomi derslerinde temel varlık olarak eşya ile halkı aldık, ekonomi ilmini onun üzerine kurduk. Kur’an da şimdi bizi teyit ediyor, النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْdiyor. Ekonomi, eşya ile insan arasında kurulan ilişkidir. İnsan emek verir ve eşyayı ihya eder. Eşya fayda verir ve insanı ihya eder. Bunlar arasında denge kurulursa insanlar çoğalır ve yeryüzü imar edilir.
4. Eşyayı nâs ile getiriyor. Bunun anlamı nedir?
- İnsan yeryüzü için değildir. İnsanı yeryüzünü imar etsin diye yaratmamıştır. Tam tersine yeryüzünü insan için yaratmıştır. Eşya insanların mülküdür, malıdır. İnsan eşyanın malı değildir. Bu anlayışla sosyalizm, İslamiyet’e kapitalizmden daha yakındır, fiiliyatta aksidir. İnsanı devletin kölesi haline getirip sadece üreten bir varlık kabul eder. Bundan dolayıdır ki sosyalistler de kapitalistler de işçilik sistemi ile bu ayete aykırı olarak hareket ederler.
YORUM
1. Faiz neden haramdır? Faizde nâsın eşyası nasıl bahs edilir?
- Faizde, aslında halkın olan eşyalar, Sermaye tarafından çalınarak, sessizce çalınarak bahs edilir. Sosyalistler silahla yani zorla halkın mallarını bahs ederler. Bu ayet sanki bugün inmiş gibi görünmüyor mu?
2. Enflasyonda nâsın eşyası nasıl bahs edilir?
- Siz mal üretip topluluğa satarsınız. Size bahsını verir. Bir ton ceviz verdin der. Sonra siz onu almaya kalkıştığınızda enflasyon olduğu için 800 kilogram cevizi verir. 200 kilosunu eksiltir. İşte nâsın eşyasını bahs etmek budur.
3. Siyasetin müdahalesinde nâsın eşyası nasıl bahs edilir?
- Bir malın piyasa fiyatı 50 TL iken onu 40 TL’ye satarsanız eşyanız bahs edilmiş olur demektir. Tersinde karşı tarafın eşyası bahs edilir. Demek ki bu ayet anlayana veya bilene arz ve talep kanunlarını ifade etmiş olur. Fiyatlara, ücretlere, kiralara ve kredileşme fiyatlarına müdahale edilmez, edilmemelidir.
4. Piyasaya müdahale ile bahs nasıl yapılır?
- Piyasa mal hareketidir. Engel koymak piyasaya müdahaledir. Karşılıksız para piyasaya müdahaledir. Vizeler piyasaya müdahaledir. Yirminci yüzyıl tekel yüzyılıdır, tamamı piyasaya müdahaledir. Ayet bunu açıkça söylüyor, piyasaya müdahale etmeyiniz diyor.
5. Siyasilerin ekseriyet kararı ile vergi almaları neden nâsın eşyasının bahs edilmesi anlamına gelir?
- Ekseriyet kararı demek yarısının yarısını yok etme hakkı demektir. Yarısı yok olunca diğer yarısının yarısı da sonra yok olur demektir. O halde ekseriyet kararı ekonomi bakımından intihardır. Ekseriyetin vergi kararı alması demek diğer ekseriyeti yok etme hakkını elde etmek demektir. Kur’an’da vergi payları belirtilir. Kimsenin bu payları değiştirme yetkisi yoktur. Demek ki Kur’an’ın önermiş olduğu adil düzen Şuayip Peygamber’den beri vardır.
وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ (183)
“Ve müfsit olarak arzda u’suv etmeyiniz.”
1. عثيkökünü inceler misiniz?
- عثيve عتب akraba köklerdir. İkisi de Kur’an’da beşer defa geçer.
عُثْوَةtaranmamış, dağınık saç demektir. “U’suv etmek” karıştırmak, keçeleştirmek demektir. Düzgün ve yerli yerinde olanları değişik yerlere koyup hareketsiz hale getirmek anlamındadır. Düzeni bozup ifsat etmek ıslah etmenin tersidir. Islah, her şeyi yerli yerine koymak ve birbirine uydurmak demektir. Bir cıvataya uygun kılavuz çekerseniz ıslah edersiniz. Metrik cıvataya parmak diş çekerseniz ifsat edersiniz. Birbiriyle uyumlu halde herkes yerli yerinde iken birini diğerlerine uyum sağlayamaz hale getirirseniz ifsat edersiniz.
2. Yukarıda nâstan burada arzdan bahsediyor. Bu iki kelimeyi karşılaştırınız.
- Yukarıda nâs ve eşyadan bahsetmiştir. Nâs ve eşyanın ortak karakteri vardır, hareketlidirler. Arz ise hareketsizdir. İnsan eşyaya karşılıktır. Arz ise kamuya karşılıktır. İnsan ve eşya ikiye ayrılır. Arz eşyanın ikiye ayrılmasıdır. Taşınır eşya ve taşınmaz eşya. Arz taşınmaz eşyayı temsil eder.
3. مُفْسِدِينَkelimesini inceleyiniz.
- ف kopmadan ayrılmayı, س mekânda diziyi, د döngüyü, çevreyi ifade eder. Fesat çıkarmak demek insanların arasını açıp birbirine düşürmek demektir. Birbirlerinden ayrılmazlar ama birbirleri ile çatıştırırlar ve aralarını bozarlar. Evlilerin arasını açmak, evleneceklerin evlenmelerine mani olmak fesattır. İnsanları evlendirmek ve arası açık olan kimseleri barıştırmak ise ıslahtır.
4. Fesat ile zulmü karşılaştırınız.
- فسدile ظلمköklerinde; ف-م, س-ل, د-ظharfleri eşleşir. فve م dudak harfleridir. فdağıtmadan parçalamayı, مdağıtmayı ifade eder. Demek ki fesat iç düzeni bozar. Zulüm ise tüm topluluğu ve birliği ortadan kaldırmak demektir. Bir sancağı dağıtmak, bir bucağı dağıtmak, insanların kendilerinin de istedikleri şekilde yaşamalarına izin vermemek zulümdür. Merkezi yönetim zulümdür. Üniter düzen zulümdür. سmekânda diziyi, لbelirliliği yahut sınırı ifade eder. Fesatta iç karışıklığı, zulümde dış ilişkilerdeki karışıklığı ifade eder. دçevreyi, ظise karanlığı ifade eder. Fesatta ilişki kesilmeye çalışılır. Zulümde belirsizlik var, saldırı vardır.
YORUM
1. مُفْسِدِينَ kelimesi kurallı erkek çoğul gelir. Bugünkü müfsitler kimlerdir?
Bugünün partileri müfsittirler. Çünkü kendilerini öveceklerine başkalarını kötülemekle siyaset yapıyorlar. Bugünün basını yani medyası müfsittir. Medya mensupları olarak hep başkalarını karalıyorlar ama kendileri çözüm üretmiyorlar.
2. Müfsitler ve zalimler ayrı ayrı zikredilirler. Bunlar kimlerdir?
İktidar zalimse Sermaye de müfsittir. İfsadı ve zulmü anlatan kitaplar yazılmalı, senaryolar üretilmeli, tabii ki ihsan ve ıslah ile birlikte. Kur’an kelimeleri canlandırılır. Ar-Ge merkezinde bunlar yapılabilir. İnşaata ortak olacaksınız. Dinlenme evlerine ortak olacaksınız. Biz size genel hizmet vereceğiz, karşılığında biz payımızı alacağız. Bu pay ile biz yayın yapacağız. Adil Düzen yayın merkezini kurduk. Devam edeceğiz inşallah…
Öz Türkçe ile:
“Ve ölümlülerden nesnelerinin değerini eksiltmeyin ve yeryüzünde bozanlar olarak karışıklık çıkarmayın.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve nasdan eşyasını bahs etmeyin ve müfsit olarak arzda u’suv etmeyiniz.”
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ(183)
***
وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ
“Ve sizi halk edene ittika edin.”
1. Buradaki كُمْ kimlerdir?
Burada كُمْ‘den Şuayip’in halkı anlaşılsa da halka كُمْ dediği için tüm insanlık anlaşılır. Biz bu ayeti okurken Şuayip’in halkına söylediği söz olarak anlamayız. O كُمْ’ün içine bizi de dahil ederiz. Kur’an dışındaki bütün kitaplar böyledir. Kur’an ise bunun böyle olmadığını bizzat kendisi anlatır. Bizden evvelki şeriatlar da bizim şeriatımızdır. O şeriatı anlatırken kendi şeriatını da anlatır. خَلَقَكُمْdemekle “Bizi O yarattı, ne yapmamız gerektiğini O bilir” demiş olur. Şeriatı insanlar va’z etmez. Allah va’z eder. Bundan dolayı içtihatlar yargının denetimindedir. Müspet ilme aykırı içtihatlar hakemler tarafından iptal edilir.
2. “Sizi halk edene ittika ediniz” ne demektir?
Arabanız bozulduğu zaman servise götürürsünüz. Kâinatı kim yarattıysa O’nun servisine, O’na başvuracaksınız. Ancak bakımını ve tamirini O yapar. O’na nasıl ittika edebiliriz? İki yolu vardır. Birincisi O’nun doğa kanunlarına uyarız. İkincisi ise O’nun şeriatını kabul ederiz. Sadece Ayasofya’yı cami yapmakla ittika edilmez. Aynı zamanda O’nun düzeni olan Ortaklık düzenini getirmemiz gerekir.
وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ (184)
“Ve evvelin cibilleyi”
1. الْجِبِلَّةَkimlerdir? Kelimeyi inceleyiniz.
جَبَل dağ demektir. Sıra dağa rasiye/رَاسِيَة, sivri dağa âlem/عَالَم denir. جبل Kuran’da 41, جبر ise 13 defa geçer. Toplam 54 (2*33) eder. ج topluluğu, ب geçidi, ل ise belirliliği ifade eder.
Cezbeden olarak ifade edilir. Canlılar ovalarda avlansalar bile dağlara sığınırlar. Ormanlar dağlarda olur. İnsanda ciğerler var, hava ile yaşar. Birkaç dakika nefes alamazsa hayatını kaybeder. Bunun gibi dağlar hava alınan yerlerdir. Dolayısıyla hayat orada gelişir.
Dağlara جِبَال denmesinin asıl sebebi dağlar ovalardan hava çeker bir baca görevini görür. Isınan hava dağlar üzerinden sıyrılarak yükselir.
Şimdi الْجِبِلَّةَkelimesini tahlil edebiliriz. İnsanlar birer cisim gibidir. Birbirlerini çekerler. Topluluk haline gelince bu çekim çok daha şiddetli olur. Bizim topluluk dediğimiz aslında جِبِلَّة’dir. Kalabalık yerlere herkes katılır. Cümle kelimesi de buradan gelir.
جِبِلّkelimesi Kur’an’da iki defa geçer. Biri جِبِلًّاdiğeri الْجِبِلَّةَolarak geçer. جِبِلًّا كَثِيرًا(Yasin 36/62) denir. Her ikisi de topluluğu ifade eder. الْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَolarak tanımlanır. Demek ki tüzel kişiliği olan topluluktur. Etimoloji çalışmaları bizi çok ileriye götürebilir.
2.الْأَوَّلِينَkelimesi kurallı erkek çoğul gelir. الْجِبِلَّةَkimleri ifade eder?
جcezbeden topluluk, ب sınırlayan, لbelirleyen demektir. O halde الْجِبِلَّةَ belli sınır dahilinde olanları çeken, onun dışındakileri de içeri sokmayan topluluk demek olur.
YORUM
1. Bugünün cibillesi kimlerdir?
İki türlü topluluk vardır. Dikey topluluk. Bunlar; ocak, bucak, il, ülke ve insanlıktır. Bunlar الْجِبِلَّة’dir. Yatay topluluklar ise cibill/ جِبِلّolanlardır. Üzerinde çalışmak gerekir.
2. Bugün الْجِبِلَّةَالْأَوَّلِينَ olanlar kimlerdir?
Bugün cumhuriyet cibillesi vardır. Dün meşrutiyet cibillesi vardı. Ondan önce saltanat cibillesi vardı. Tarih bizim cibillemizdir. Eskiden topluluklar aynı atalara sahip idi. Amerika’da yaşayanların cibillesi Asya’da yaşayanlar değildir. Yirmi birinci asırda artık tüm insanlık tek الْجِبِلَّةolmuştur.
Öz Türkçe ile:
“Ve sizi ve önceki topluluğu yaratana sığının.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve sizi ve evvelin cibilleyi halk edene ittika edin.”
وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ (184)
***
قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ(185)
“Sen musahharindensin diye kavl ettiler”
وَمَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَإِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ (186)
“Ve sen ancak mislimiz bir beşersin ve biz seni kaziblerden zannediyoruz.”
1. الْمُسَحَّرِينَkelimesi Kur’an’da iki defa geçer. Yalnız Şuayip ile Salih peygamberlerde geçer. Bunların ortak özelliği nedir?
Büyülenmişsin denir. Bugün tüm insanlık gerçekten مُسَحَّرِينَ’dir. Sermaye dolarını kullanarak, basın ve yayın bombardımana tabi tutarak bu büyülenme devam edip durur. Ajanları örgütlemişler her tarafta etkin olmaktadırlar. Evde otur diyorlar, insanları evlere hapsediyorlar. Ağızlarınıza maske tak, oksijenini azalt adeta kendini öldür diyorlar ve taktırıyorlar. Komaya girene oksijen verirler ki uyansın. Bunlar hasta olanın oksijenini kesiyorlar. Gelecekte insanlar maske takanlara ibretamiz olarak insanların nasıl مُسَحَّرِينَolduklarını gülerek anlatacaklardır.
2. Sadıklardansan demiyor, kaziblerdensin deniyor. İki söyleyiş arasında ne fark vardır? Hangileri daha uygar?
Sadıklardansan diyenler delil talep ederler. İspatla demiş olurlar. Son derece doğal ve normal bir olaydır. Sadıklar alimlerdir. Bunlar delilsiz bir şey söylemezler. Burada doğrudan sen yalancısın diyorlar. Oysa yalancısın diyenin delil getirmesi gerekir. Biz böyle zannediyoruz diyorlar. Her iki ifade kurallı erkek çoğul gelmiştir. Sadıklar da örgütlü kazipler de. Sadıklar alimlerdir, kazipler ise öylesine sokak yazarlarıdır, buna sosyal medya diyorlar.
Öz Türkçe ile:
“ ‘Sen büyülenenlerdensin ve sen ancak benzerimiz bir ölümlüsün ve biz seni yalancılardan sayıyoruz.’ dediler.” (185-186)
Kur’an kelimeleri ile:
“Sen musahharindensin ve sen ancak mislimiz bir beşersin ve biz seni kaziblerden zannediyoruz diye kavl ettiler.” (185-186)
قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ (185) وَمَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَإِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ (186)
***
فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ
“Bize semadan kisef iskat et.”
1. أَسْقِطْKelimesi ile كِسَفًاkelimesini karşılaştırınız.
Kur’an’da كسف 5, كسب 67 defa geçer. Toplam 72 (23*32) eder.
سقطile كسفköklerinde ق-ك, س-س, ط-فharfleri uyumludur. ق ve ك en yakın harflerdir. Fark sadece ط ile ف arasındadır. طuyumluluğu, فkopmadan ayrılmayı ifade eder. Bulutlar gökte parça parça olurlar ama ayrılmazlar. Kayalarda kopmuş parçalar vardır. Düşmezler. Altından insanlar gelip geçerler. Bir gün aniden koparak ezerler. Şuayip’in ashabı Şuayip’e “Gökten bize böyle bir parça düşsün.” diyor.
2. عَلَيْنَاdiyorlar, neden?
Sıradan düşme olmasın, biz geçerken düşsün diyorlar, kaçıp kurtulmak istiyorlar. Böyle bir şey isterler. Bunlar kendilerini zorlayan bir ayet isterler. Peygamberler taş düşürmezler. Yıkan değil yapan mucize gösterirler. Mucize yapıcı, uyarıcı olur. Diyelim ki korona virüs olur. Kur’an’ın dediklerini yaparlar ve kurtulurlar, bu mucize olur. Oruç tutmak korona virüse ilaçtır. Hasta olmadan oruç tutulur ve toplu namazlar, teravih namazları kılınır. Halk virüsü alır. Gündüz faal hale gelir. Akşam ise vücut beslenerek virüsle savaşır.
Ne kadar zıt ama açıklayıcı bir çözüm. İslam ülkelerinden biri mesela İran bunu yapabilir. Üniversite kampüslerinde teravih namazlarını başlatır. Gündüz oruç tutarlar. Ramazan olması şart değil. Korona virüs de biter gider.
3.Semadan/مِنَالسَّمَاءِdiyorlar, neden?
Görünmez bir yerden anlamındadır. Sema aynı zamanda uzak demektir. Birden beliren şey anlamındadır. İnsanın elinde olmayan olaylara semavi olay denir. Yani insanlar değil virüsler musallat olsun demiş olurlar.
إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (187)
“Sen sadıklardan isen.”
1.الصَّادِقِينَ/Sadıklar kelimesi erkek kurallı çoğul ve marife getirilir, neden?
Normal konuşmalarda insanlar zanlarını ifade eder. İspat edemedikleri şeyleri de söylerler. Sezilerini belirtirler. Hayat ancak böyle yaşanır. Eğer söyleyeceğimiz sözleri hep ispatlamak zorunda olsak ağzımızı açamayız. Biz diyoruz, Ayasofya bir oyundur. Ruslar’la bizim aramızı açmak için yapıyorlar. Yunanlılarla bizim aramızı açmak için yapıyorlar. Ruslar akıllı çıkıp “Biz mabet olmasından rahatsız olmayız. Biz tahripten rahatsız oluruz.” dediler. Bana “Resimlerin, heykellerin olduğu yerde namaz kılınır mı?” diye sordular. Cevap verdim, “Evet, eğer kılanlar onları yani resimleri veya heykelleri aziz kabul etmiyorlarsa kılabilirler.” dedim. İtiraz edilebilir. İbrahim veya Muhammed niye kırdı putları? Çünkü onları aziz kabul ediyorlardı diyorum. Bu sebeple Hıristiyan, Müslüman olup da Sultan Ahmet’te değil de Ayasofya’da namaz kılmayı tercih etse onun namazı geçerli olmaz.
Alimler ise ispat ettikleri şeyleri ilmi kitaplarında beyan ederler. Bunlar sadıklardır. Basın yayın ise söyledikleri doğru olsa da yine kaziptirler. Çünkü doğru olanı değil de işlerine geleni söylerler.
2. Kimlerdir bunlar?
Gerçek alimlerdir.
3. Niçin burada şart cevaptan sonra gelmiştir?
Burada sadıklardan isen şeklindeki şart önce değil, sonra gelmiştir. Bunun sebebi şudur: Şart önce, cevap emir olarak sonra gelirse vücubu ifade eder, şart sonra, cevap önce gelirse ibahayı ifade eder.
YORUM
1. Ortaklık düzeninde sadıklar kimlerdir?
Ortaklık düzeninde insanlar ilim bakımından 6 sınıfa ayrılırlar; ümmiler, sailler, amiller, zakirler, fakihler ve rasihler. İlim yapan rasihlerdir. Bunlar ispat edemedikleri şeyleri ileri sürmezler. Bunlar başkalarının reylerini delil olarak almazlar. Bunlar ilmi dayanışma ortaklıklarının tevcihi ile rasih olurlar. Bunlar eğer icmaya aykırı bir içtihatta bulunur ve Kur’an’a göre kanıtlayamazlar ve delilsiz konuşurlarsa ilgililer hakemlere gider, onların rasihlik dereceleri hakemlerce düşürülebilir.
Hakemler dışında, tevcih edilen rütbe kimse tarafından geri alınamaz.
Öz Türkçe ile:
“Bize gökten parçalar düşür, sen doğru söyleyenlerdensen.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Bize semadan kisaf iskat et, sen sadıklardan isen.”
فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (187)
***
قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ (188)
“Amel ettiklerinizi Rabbim daha iyi ilmedendir diye kavletti.”
“Amel ettiklerini Rabbim bilir” diyor, daha önce “Amel ettiklerinden beni ve ehlimi tenciye et” (169. ayet) denmişti.
Amel ettiklerinizi Rabbim bilir, benim elimde değildir demektir. Ben size ceza veremem, sizi azaptan da kurtaramam. Ben sadece uyarıcıyım. Hiçbir gücüm yoktur. Peygamberler mucizelerini istedikleri zaman gösteremezler. Musa sopayı her bıraktığında yılan yapamaz. Peygamberler de diğer insanlar gibi sıradan birileridirler. Onların üstünlüğü imanlarındandır. Allah’a teslimiyetlerindendir. إِنَّ اللَّهَ مَعَنَاdemişlerdir.
Bugün Akevler her yönüyle çöküş içinde gibi gözüküyor. Tüm tehlikeler kapıya dayanmış ha yutacak ha yıkacak, zannediliyor. Muhammed peygamber olsaydı bize لَا تَحْزَنْ إِنَّ اللَّهَ مَعَنَاderdi. Ben bunun böyle olduğunu biliyorum ve öyle diyorum. Bilgim ve hislerim böyle söylüyor. Bütün zorluklara ve çıkarılmaya çalışılan fitnelere rağmen sanki ay geceleri, güneş gündüzleri yolumuzu aydınlatıyor ve bütün zorlukları aşacağız gibi gözüküyor.
Bazen ay ve güneş yerinde ama benim gözlerime perde çekilmiş gibi gelse de öyle olmadığını görüyor ve geleceğe umutla bakıyorum.
Belki de bu umutlarımın gerçekleştiğini ben göremeyebilirim. Ama sizler, özellikle yaşayanlarınız göreceklerdir. Kur’an ne diyorsa o olacaktır.
O gün Şuayip’e konuşanlar yerine bugün karşımızdakiler bize ne diyorlar?
Allah’a inanan kimseler de dahil hep aynı şeyi söylüyorlar: “Siz bir şey söylüyorsunuz. Hani hiç gökten taşlar yağmıyor. 50 senedir benzer şeyler söylüyorsunuz. Nerede?”
50 senedir Kur’an’ın söyledikleri hep gerçekleşmiştir. Kur’an ehli hep ileri gitmiş, Kur’an düzeni sözde de olsa kabullenilmeye başlamıştır. Akevler faaliyete geçtiği zaman henüz Amerika’da zenciler insan sayılmıyordu. Sovyetler kuşağı bile girip çıkamıyordu. Elli sene içinde neler oldu. Putin’in Müslüman olduğu ilan edildi. Obama ABD başkanı oldu. Dün Müslümanlar insan bile sayılmazken bugün dünyanın bir numaralı gündemi oldular. Putin’den özür dilenmelidir dedim, olmadı mı?
Bugün de söylüyorum insanlık çok kısa bir zamanda işçilik düzeninden ortaklık düzenine geçecektir. İnsanlık çok eşliliği kadın haklarının bir parçası olarak resmen kabul edecektir.
Birinci evli kadar ikinci evli olanın da hukuku olması gerektiğini anlayacaktır. Bugün birlikte yaşama adı altında Batıda yaygın uygulamalar Kilise nikahına karşı açık direnmelerdir. Kur’an’ın ve İslam hukukunun öngördüğü gibi evlenmeler ve boşanmalar kolay olacaktır. Akil baliğ kişiler üzerinde çevrenin anlamsız baskısı sona erecek, insanlar kararlarını özgür iradeleriyle vereceklerdir. Bu sayede zina ortadan kalkacaktır, gizlilik ve yalanlara dayalı kadın cinayetleri de sona ermiş olacaktır (Akdemir).
Mihir, nafaka hukuku işlemeye başlayacaktır. Biz demiyoruz, Kur’an diyor. Belki bizler yanlış anlıyoruz. Herkesle, her yerde tartışmaya hazırız. Hatamızı gösterirlerse görüşlerimizi hemen değiştiririz.
Öz Türkçe ile:
“‘Yaptıklarınızı Yetiştiricim daha iyi bilendir.’ dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Amel ettiklerinizi Rabbim daha iyi ilmedendir diye kavletti.”
قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ (188)
***
فَكَذَّبُوهُ
“Onu tekzip ettiler.”
1. Bugün biz ne diyoruz? Onlar ne diyorlar?
Onu tekzip ettiler.
Bizimle beraber daha genç yaşta yola çıkan ve adım adım bizim içimizde yükselerek Cumhurbaşkanlığına çıkan ve çok güçlü görünen muhterem Erdoğan şimdi bizim bildiklerimizin pratik olmadığını söylüyor. Bunu görüşme talebimiz üzerine söylüyor. Muhterem Cumhurbaşkanımız görüşmede tüm adamlarını da toplayarak neresi pratik değil söylesinler. Tek şey söyleyebilir. Siz sermayeyi tanımıyorsunuz. Sermaye o kadar güçlüdür ki onu dinlemezsem burada duramam. Bu cevap Kur’an’da anlatılan Şuayip peygambere verilen cevaba benziyor. Sermaye kendisini tanrıdan daha güçlü imajı vererek elçileri yalanlatıyor veya sudan bahaneler ile umursamaz kıldırıyor. Görünürde öyle değil mi? Siz de mütereddit değil misiniz? Kararsız değil misiniz?
Tüm açıklık içinde Şuayip’i tekzip ettiler.
2. Buradaki فَharfi nereye atıftır?
Buradaki فَ harfi tafsil Fa’sıdır. Bu sebeple zülle yevmin azabı onları almıştır. Bizi tekzip ediyorlar. Bugün Şuayip yoktur. Yerinde Kur’an vardır. Onu bilen insanlar vardır. Peygamberlerin yerini alimler almıştır, siz almışsınızdır. Kimlerdir bunlar? Hem akli hem nakli ilimleri bilen, bunları sentez eden kimselerdir. Bugün bizleriz, O kadar ki başkaları bizimle yayın merkezlerinde çıkıp tartışamıyorlar.
Takip Fa’sı olabilir. Bunu söylediler arkasından tekzip ettiler anlamı çıkar. Kurallar konur ve her yerde kurallara göre yorum yapılır. Kaç çeşit فَ harfi vardır? Burada hangisidir? Yeni tefsir ilmi oluşacaktır. فَ harfine basınca orada فَharfi nedir görülecektir. فَ harfine o manayı verenlerden bazıları zikr edilebilir.
فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ
“Züllenin yevminin azabı onları ahz etti.”
1. Buradaki فَharfi nereye atıftır?
Buradaki فَ sebep Fa’sıdır. Züllenin yevminin azabı tekzip sebebiyle oluşmuştur. Bu فَ bugün bizi tekzip edenlerin uğrayacakları azabı da belirttiği için bizi de çok ilgilendirir.
2. عَذَابُveالظُّلَّةِmarifedir, neden?
Demek ki tekzip edenleri bekleyen bilinen azap vardır. Bunun anlamı şudur ki bir gün Adil Düzen gelecektir.
O gün الظُّلَّةِgünü olur. İktidar olduğumuzda önümüzde büyük bir suç dünyası bulunur. Onu basınla tasfiye edebiliriz. Bunun hazırlıklarına şimdiden başlayabiliriz. Haksız emirler sonucu oluşmuş birçok hukuksuzluklar vardır. Örneğin yarın kaç kişinin maskeden öldüğü tespit edilebilir. Otopsi yapıldığında bu çok kolay ortaya çıkabilir. Biz ne yaparız? Marife olan zülle günü nedir? Önce bu kelimeyi tartışmaya açabiliriz.
3. الظُّلَّةِazabı nedir?
ظِلّ gölge demektir. ال harfi ile marife gelmiştir.
Jeoloji ilminden biliyoruz ki tarihte periyodik iklim değişiklikleri olmuştur. Bunların periyodik oluşmasını henüz açıklamış değiliz. Atmosfere çok su çıkar. Bulutlar oluşur. Bir türlü yağmur yağmaz. Güneş geldiği için, yağmur yağdığı için hayat zor olur. Bu durumu henüz ilmen çözmüş değiliz. Şuayip’in asrının durumunu iyice öğrenip bilmemiz, zulmü tanımamız gerekir. Marife gelmesi ile bize bunu öğreneceğimiz bildirilmiş olur.
إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (189)
“O azim yevmin azabı oldu.”
1. Buradaki إِنَّهُnedir?
هُzamiri يَوْمِ الظُّلَّةِعَذَابُifadesinegider.
2. Marife gelen عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِifadesi burada neden nekre gelir? Nekre olan عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ nasıl bilinenler olur?
يَوْمِ الظُّلَّةِعَذَابُmarifedir, Şuayip’in kavmine gelmiştir. Onu marife yapmıştır çünkü tekzip edenlerin uğrayacakları azaptır. Burada nekre gelmiştir. Onun a’zim azaplardan biri olduğu ifade edilmiştir.
Geçmiş müfessirler tazim için gelir demiş işin içinden çıkmışlardır. Bizim ise bunun içinden çıkabilmemiz için birkaç cilt kitabın yazılması gerekir. Akdemir her işi bırakıp Kur’an’daki ceza düzenini ele alan kitabı yazmalıdır.
Recep Tayyip Erdoğan bir Kur’an üniversitesi kurmalıdır. Özel vakıf üniversitesini kurmalıdır. Akdemir’i ona rektör atamalıdır.
Bu üniversite bunları yapmalıdır. Millî Görüşçüler bizi bırakıp kendi başlarına işlere kalkıştılar, sonları hüsran oldu.
3. Azim yevm kaç defa geçer? Anlamı nedir?
Kur’an’da küçük azap geçmez. Büyük azap geçer, büyük günün azabı geçer. Buradaki vasıf azabın değil günün vasfıdır. Büyük gün ne demektir? Zullenin manası biraz daha aydınlanır. Adil Düzen iktidar olduğu zaman halka açık meydanlarda toplanılır. Orada herkes herkesle hesaplaşır. Borç alacak, haklı haksız o gün biter. Toplantı hesaplaşmalar bittikten sonra sona erer. Artık ondan sonra eski defterler karşılaştırılmaz.
Yevmin azim olması, kalabalığın çok olması, önemli bir gün olması, zor sorunlar çözmüş olması yahut hesabın zor verilmiş olmasından dolayıdır.
Öz Türkçe ile:
“Onu yalanladılar. Gölgelik günün tattırması onları aldı. O büyük günün tattırmasıdır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Onu tekzip ettiler. Züllenin yevminin azabı onları ahz etti. O azim yevmin azabı oldu.”
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (189)
***
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (190)
“Bunda ayet vardır ve onların ekserisi mümin olmadılar.”
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (191)
“Ve Rabbin O, A’zizdir Rahimdir.”
ORTAK YORUM
1. Kur’an, Tevrat, İbrahim ve Nuh uygarlıkları ve Hud, Salih, Lut ve Şuayip uygarlıkları birdir. Bundan sonra ne anlatılabilir?
Bundan sonra benim varsayımıma göre üçüncü bin yıl uygarlığı anlatılır.
Yani ikinci Kur’an uygarlığını anlatır. Kur’an bize her seminer üzerinde çalıştıkça vahiy olur. Hep yeni manalar ile ortaya çıkar. Ondan sonra belki bu kadar ince devam edemeyeceğiz.
2. Bu surenin Kur’an sıralamasındaki yeri nedir?
1+(2*4+3*4)+(1+1+1+1)+3+4*(4+3)+10+32+16
Kur’an sıralamasında üç طس’li surenin birincisidir, diğerleri Neml ve Kasas’tır. طس’ler üçüncü bin yıl uygarlığında gerçekleşecek olan kıssaları anlatır. 3’lü surelerden 7’li surelere geçişte, son 3’lü gruptadır. Bu grubun ilk suresidir. 7’li sureler 4+3 şeklinde gruplanır. Peygamber gelmeyecek uygarlıkların anlatılmasına geçilir.
3.Musa ile başlayıp Şuayip ile bitirmesi ile neyi anlatır?
Musa ile başlamamış, Kur’an ile başlamıştır. Kur’an, Tevrat, İbrahim bu uygarlıkları anlatmıştır. Nuh uygarlığının geçirdiği safhaları birer peygamberle anlatmıştır. Üçüncü bin yıl uygarlığını ilk örnek Nuh Peygamber uygarlığı gibi yeniden başlatmıştır. Demek ki bundan sonra peygamber olmayan uygarlıklarda benzer safhalar olacaktır.
4. Musa’nın karısı Şuayip’in kızı mıdır?
Evet.
Antik medeniyetler ikiye ayrılır. Kitaplı medeniyetler peygamberli medeniyetler. Musa, Şuayip peygamberli medeniyetleri alıp kitaplı medeniyetlere götürür. Biz kitaplı medeniyeti peygambersiz medeniyete götürürüz. Önce peygamberli medeniyet sonra peygamber ve kitaplı medeniyetler, şimdi de peygambersiz medeniyet anlatılır.
Kuran’da Musa ile Şuayip Peygamber bir arada geçmez. Kayınpederinin kim olduğu belirtilmez. Sadece Medyen’e gittiğinden dolayı yapılan bir yorum gibi görünmektedir. (Lütfi Hocaoğlu)
5.Medyen Medine midir?
Başka bir delil bulamadığımızdan biz Medyen’in Medine olduğu zannına sahibiz. Mete Firidin bu konuda görüş belirtebilir.
NO | SURE | GEÇİŞ/GRUP | GRUP TOPLAM/KONU | TOPLAM |
1 | Fatiha (Fihrist) | 1 | 1 | 1 |
2 | Bakara | 2 | الم | 8 | İslamiyet'i anlatır | 64+1 |
3 | Âl-i İmrân |
4 | Nisâ | 2 |
5 | Mâide |
6 | En'âm | 2 |
7 | A'râf |
8 | Enfâl | 2 |
9 | Tevbe (Besmelesiz) |
10 | Yunus | 3 | الر | 12 | İslamiyet'in tarihi evrimi ve içtihat dönemi |
11 | Hûd |
12 | Yusuf |
13 | Ra'd | 3 | المر veالر |
14 | İbrahim |
15 | Hicr |
16 | Nahl | 3 |
17 | İsrâ |
18 | Kehf |
19 | Meryem | 3 |
20 | Tâ-Hâ |
21 | Enbiyâ |
22 | Hac (Medeni) | 1 | 4 |
23 | Mü'minûn (Mekki) | 1 |
24 | Nûr (Medeni) | 1 |
25 | Furkan (Mekki) | 1 |
26 | Şuarâ | 3 | طس | 3 |
27 | Neml |
28 | Kasas |
29 | Ankebût | 4+3 | الم | 28 |
30 | Rûm |
31 | Lokman |
32 | Secde |
33 | Ahzâb | |
34 | Sebe' |
35 | Fâtır |
36 | Yâsin | 4+3 | |
37 | Sâffât |
38 | Sâd |
39 | Zümer |
40 | Mü'min | حم |
41 | Fussilet |
42 | Şûrâ |
43 | Zuhruf | 4+3 | حم |
44 | Duhân |
45 | Câsiye |
46 | Ahkaf |
47 | Muhammed | |
48 | Fetih |
49 | Hucurât |
50 | Kaf | 4+3 | Kasem |
51 | Zâriyât |
52 | Tûr |
53 | Necm |
54 | Kamer | |
55 | Rahmân | |
56 | Vâkıa | |
57 | Hadid | 10 | 10 |
58 | Mücâdele |
59 | Haşr |
60 | Mümtehine |
61 | Saf |
62 | Cum'a |
63 | Münâfikûn |
64 | Teğabün |
65 | Talâk |
66 | Tahrim |
67 | Mülk | 32 | 32 | 32 |
68 | Kalem |
69 | Hâkka |
70 | Meâric |
71 | Nuh |
72 | Cin |
73 | Müzzemmil |
74 | Müddessir |
75 | Kıyamet |
76 | İnsan |
77 | Mürselât |
78 | Nebe' |
79 | Nâziât |
80 | Abese |
81 | Tekvir |
82 | İnfitâr |
83 | Mutaffifin |
84 | İnşikak |
85 | Bürûc |
86 | Târık |
87 | A'lâ |
88 | Gâşiye |
89 | Fecr |
90 | Beled |
91 | Şems |
92 | Leyl |
93 | Duhâ |
94 | İnşirâh |
95 | Tin |
96 | Alak |
97 | Kadir |
98 | Beyyine |
99 | Zilzâl | 16 | 16 | 16 |
100 | Âdiyât |
101 | Kâria |
102 | Tekâsür |
103 | Asr |
104 | Hümeze |
105 | Fil |
106 | Kureyş |
107 | Mâûn |
108 | Kevser |
109 | Kâfirûn |
110 | Nasr |
111 | Tebbet |
112 | İhlâs |
113 | Felâk |
114 | Nâs |
1+(2*4+3*4)+(1+1+1+1)+3+4*(4+3)+10+32+16 | 114 |
1 + 112 +1 = 1 + 16*7 + 1 = 6*19 |
Öz Türkçe ile:
“Bunda bir örnek vardır. Onların çoğu inananlardan olmadı ve Yetiştiricin, O dinletendir, çalıştırandır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Bunda ayet vardır ve onların ekseri mümin olmadılar ve Rabbin O, A’zizdir Rahimdir.”
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (190) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (191)
İstanbul, Yenibosna; 25 Temmuz 2020
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlayanlar:
Adil Düzen Çalışanları REŞAT NURİ EROL
Ecz. TAYİBET ERZEN
Doç. Dr. SÜLEYMAN AKDEMİR