EN’AM SÛRESİ - 7. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
(Not: Bu yorumlar ve değerlendirmeler 2017 yılında yapılmıştır. RNE)
وَإِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ إِعْرَاضُهُمْ فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الْأَرْضِ أَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَاءِ فَتَأْتِيَهُمْ بِآيَةٍ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدَى فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِلِينَ (35) إِنَّمَا يَسْتَجِيبُ الَّذِينَ يَسْمَعُونَ وَالْمَوْتَى يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ ثُمَّ إِلَيْهِ يُرْجَعُونَ (36) وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ قُلْ إِنَّ اللَّهَ قَادِرٌ عَلَى أَنْ يُنَزِّلَ آيَةً وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ (37) وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلَّا أُمَمٌ أَمْثَالُكُمْ مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ (38) وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِ مَنْ يَشَأِ اللَّهُ يُضْلِلْهُ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (39)
***
وَإِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ إِعْرَاضُهُمْ فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الْأَرْضِ أَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَاءِ فَتَأْتِيَهُمْ بِآيَةٍ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدَى فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِلِينَ (35)
“Ve i’razları sana kebir görünüyorsa arzda nafaka veya semada bir süllem ibtiğa edebiliyorsan, onlara bir ayet ile ityan edebiliyorsan … Allah’ın meşieti olsaydı onları hidayet üzerine cem ederdi. Cahillerden olma.”
En’am Suresi’nin yorumuna daha önce başlamıştım. Yazdıklarımı Emine Hocaoğlu düzeltiyordu. Bir ara başka şeylere daldım ve onu yorumlamaktan vazgeçtim.
Bugün 20 Nisan (2017; bu yorumlar o zaman yapıldı. RNE), gece yarısında uyandım. İçimden En’am Suresi’ni okumak geldi. Yorumlamaya karar verdim. Türkçe okunuşları bırakarak yoruma başladım.
İlk ayet bana ne diyor?
“İ’razları sana ağır geliyorsa” diyor.
Hayatımda bu kadar ağır gelen olay olmamıştır.
Şaşkına döndüm, ne yapacağımı bilemez oldum. Bu ayet bana gerekli ihtarı verdi. Kur’an’da bundan daha ağır ihtar yapan başka ayet yoktur.
كَبُرَ’ kelimesi kullanılıyor. Yanlış yaptılar diyorum. “Evet” demekle Türk halkı kendisini ateşe attı diyorum. Olaydan üzülmedim. Çünkü sonun hayr olacağından şüphem yoktur. Ancak olayı büyüttüm.
Sermaye para gücünü kullanarak %10 civarında Türk seçmenine etki etti. Bir taraftan HDP’liler hapishanede, Gülenciler hapishanede; ya Erdoğan’a tuzak var ya da Türk ordusuna tuzak var. Olağanüstü hal devam edip gidiyor. Bu şartlar altında çok acayip işler olmuştur. Erdoğan hiçbir sebep yokken kendisinin dokunulmazlıklarını kaldırıyor. Devlet Bahçeli hiçbir zaman yapmadığı veya yapamayacağı işi yapıyor. Orduyu yok edecek anayasayı zorluyor. Halk da kıl payı da olsa ‘Evet’ diyor, intihar hapını içiyor.
İşte bu bana çok ağır geldi. Olayı büyüttüm. Sermaye 15 Temmuz’da AK Parti ile görüşüyor. Olan orada oluyor. Vaatlerde bulunuyor. İstanbul’a taşınacağını, Türkiye’yi merkez yapacağını, ABD yerine Türkiye’nin süper güç olacağını öneriyor. Türkiye de bu oyuna geliyor. Cumhurbaşkanımız ‘ben davet ettim’ diye beyanda bulunuyor.
15 Temmuz Sermaye tarafından yapıldığı halde, Sermaye Gülen’e fatura ediyor ve AK Parti de bunu kabul ediyor. Olay savaşa doğru gidiyor. Tufana doğru gidiyor. Evet, tebrik eden de Trump ile Putin oluyor, Çin, AB ve İran beklemede. İngiltere AB ‘den ayrılmış ve Avrupa parçalanmaktadır. Sermayenin galip geleceği kesin gibi görülüyor. Türkiye’nin de onlara katılmasıyla kazançlı çıkacaktır.
Oysa Kur’an çok açık olarak Sermaye’nin mağlup olacağını söylüyor. 16 Temmuz günü yorumladığım İsra Suresi tam da bunu ifade ediyor.
İşte, bütün bunlar bana ağır geliyor, Rabbim bu ayeti bu sıralarda yorumlatıyor.
Evet, AK Parti’nin tüm milletvekillerinin ses çıkarmaması, hatta Abdullah Gül gibi milletvekili olamayan bir AK Partilinin bile susması, Trump’ın ve Putin’in de oyuna gelmeleri beni şaşırtıyor ve bana büyük olay olarak gözüküyor.
“ف” harfi getirerek “gücün yetiyorsa” diyor. Bu sıkıntının sana yaptırması gereken çözüm bulma ve aramadır. Nitekim çözüm olarak da Adil Düzen Partisi’ni kurmayı düşündüm. Şimdilik destekleyen yalnız Süleyman Akdemir vardır.
Allah bana diyor ki; bu parti ile olmaz. Yer’i yarıp magma tabakasına insen yahut merdiven kurup Güneş’e varsan bile buna çare bulamazsın. Bunların i’razları kendilerinden gelmektedir. Sen onları değiştiremezsin. Kadere razı olacaksın.
Ben bir şeyi söylerim. Eğer biri benimle olursa o işe devam ederim. Kimse olmazsa hiçbir iş yapmam. Adil Düzen Partisi’ni kurma önerisinde bulunacağım. Biri çıkarsa kurarız. Kimse çıkmazsa demek ki Allah parti kurmamızı istemiyor demektir, ben de vazgeçerim.
Kooperatifi kurma hususundaki çalışmalara İzmir’de 1962’lerde başladım ama ancak 1967’de Ahmet Tahir Satoğlu “EVET” dediği için kurulabildi. Partiyi de o yıllarda kurmak istedim ama ancak Erbakan “EVET” dediği zaman kurduk.
Bu ayet bana; sakın ha diyor, kimseyi parti kurmaya zorlama, sen sadece öner, sonrası bize aittir diyor.
Olamayacak iki şey söylemektedir, arzın içine girmek ve göklere merdiven kurmak. Kanatları tak ve uç demiyor. Merdiven kur diyor. “السَّمَاءِ إِلَى” “İlessemai” demiyor. Semanın içinde merdiven kur diyor. Arz’ı yar demiyor, Arz’ın içinde yarık aç diyor. Çünkü burada söylenenler gerçek yarık ve gerçek merdiven değildir. Oralarda birşeyleri bulma aracıdır. Yerin altına in ve araştır diyor. Göğün içine git ve araştır diyor. Yani سُلَّمًا de نَفَقًا da mecazi manadadır, araştırma araçlarıdır.
Semadan maksat da gök değildir; ilahi kitaplara başvur, vahye dayanan çözümler ara demektir. Arz’da ilimlerle, müspet ilimlerle çareler araştır diyor.
اسْتَطَعْتَ لَوِdemiyor, إِنِ اسْتَطَعْتَ diyor. Yani gücün yettiği kadar araştırma yap demektir. Çok çetin ve zor bir araştırma olsa da sen yine de bunu yapmaya çalış.
Burada bize çalışmalarımıza devam etmemizi emrediyor, gerek Kur’an ilimlerini gerekse müspet ilimleri öğrenip çözüm aramamızı emrediyor.
Onlara bir ayet getir, onlara çözüm getir diyor. Burada “ayet” kelimesi nekre gelmiş ve müfret gelmiştir. Değişik çözümlerle gitmeyeceksiniz. Tek çözüm götürmeniz gerekir. Net, açık ve uygulanabilir çözüm götürmeliyiz. Tüm insanlığa götürmeliyiz. Önce Rothcshild ve Rockefeller le servet sahibi Trump’a, sonra da ABD, AB, Rusya, Çin, Hint ve diğer tüm gruplara tek çözüm götürmeliyiz.
Nedir o tek çözüm?
İşçilik sisteminden ortaklık sistemine geçilecektir. Ekonomide şirketler, bürokraside ortaklıklar çözümdür. Bu ispatlanmış olmalıdır. Yani ayet olmalıdır. Yüz lojmanlı işyeri apartmanlarından oluşan “Semt Kooperatifleri” tek ayet olacaktır.
“Ayet” kelimesi nekre olduğu için başka şey de olabilir. Ama bu tek olmalıdır. Mesela “hakemlik sistemi” de olabilir.
Allah isteseydi onları hidayete erdirirdi. “İn” ile değil de “Lev” ile gelmiştir. Allah isteseydi. İstemediği için bu zorluklar görülür, görülmezse insanlık Kur’an düzenine gelemez. Bunların hepsi Kur’an düzenine gelmeye zorlama olaylarıdır. Allah bunu tamamlayacaktır. O’nun iradesini durduracak kimse yoktur.
“Cahillerden olma.”
“Cahil” demek öğrenmek istemeyen biri olmadır. Ayetler bu kadar açıkça gerçekleri indirdiği halde hala neden böyle yapıyorlar diye bir türlü kabullenemiyorum. Hala bunların Allah’ın takdiri olduğunu ve bunların hepsinin aydınlığa atılan yol olduğunu içim rahatça kabullenemiyor. Allah bunu bildiği için bana cahillerden olma diyor.
Bunları yalnız bana söylemiyor. Benim gibi düşünen ve bu seminerleri takip edenlere de söylemektedir. Herkes kendisi için kendisi yorumlayacaktır.
وَإِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ
“Ve sana kebur olduysa”
“Kebur” yaşta büyüme demektir. “Azim” hacimde büyüklük, “Âli” mekânda yükseklik, “Kesir” sayıda çokluktur. “Yaş” aynı zamanda rütbede büyüklüktür.
İnsanlar kendilerinden yaşlı olanları daima daha büyük görmüşlerdir. Bugün de mesleki dereceler yaşa göre zamanla alınmaktadır. عَلَيْكَ kelimesi kullanılmıştır. Oylamada ‘evet’ çıkmasını onların galip gelmesi ve üstün olması şeklinde görüyorsan ve Tanrı’ya olan inancında, Kur’an’a olan bağlılığında bir sıkıntı geçiriyorsun demektedir.
Buradaki وَ harfi resullerin tekzip edilmesi beyan edildikten sonra gelmektedir. Halkın ekseriyeti ile Kur’an düzeni gelmez. Halkın ekseriyeti galip olan tarafı olur. Sermaye ile bürokrasi ile Kur’an ehli boğuşacak, Allah çok zayıf olan Kur’an ehlini galip getirecek, ondan sonra halkın ekseriyeti sizin taraf olacaktır.
إِنْ“İn”den sonra gelen maziler gelecek veya geniş zamanı içerir. Maziye ancak geniş zaman anlamında كَانَ “Kâne” delalet eder. O halde tercümeyi “ağır geldiyse” değil de “ağır geliyorsa” şeklinde yapacağız. “Lev” de ister mazi olsun ister muzari olsun olmamış geçmişi içerir. Burada لَوْ كَانَ değil de إِنْ كَانَ getirilmiştir. إِذَا kararlaştırılmış fiillerin başına gelir. إِنْ ise olup olmaması kararlaştırılmamış fiillerin başına gelir. Yani sen böylesin anlamına da gelebilir. Sen şimdi değişmiş olabilirsin anlamına da gelir. Şimdi böyle olduk. عَلَيْكَ ile teaddi etmiştir. كَبُرَ aslında lazım fiildir.
إِعْرَاضُهُمْ
“İ’razları”
“Hayra olan uyarılara ve davetlere kulak vermek insana ağır geliyorsa bu millet neden ‘evet’ verdi” diyorsan demektedir.
Ordunun yani askerlerin Milli Güvenlik Kurulu’nda bunu dile getirmesi gerekirdi ama getirmediler. AK Parti’den bir milletvekilinin çıkıp ‘yanlıştır’ demesi gerekirdi ama demedi. AK Parti’yi destekleyen Millî Görüş partileri ve bağımsız partiler de ciddi muhalefet yapmadılar. Fehmi Koru’yu, İstanbul Akevler’i basın-yayında konuşturabilirlerdi ama onları da konuşturmadılar. akevler.org’da ve Ocak medyada yayınlananları CHP’nin televizyonları dâhil kimse yayınlamadı. Ulus bir oldu ve kendi kuyularını kendileri kazdılar.
“Bu durum sana ağır geliyorsa” diyor Kur’an.
فَإِنِ اسْتَطَعْتَ
“Gücün yetiyorsa”
Burada اسْتَطَعْتَ لَوِ demiyor. Yani gücün yetmiyor veya yetiyor demiyor.
Durumuna bak, gücün var mı? Varsa yap, yoksa sabret.
Yeryüzünü sen yaratmadın, onu yönetmek de senin görevin değildir. Sen sana verilmiş olan emri yerine getir, diğerlerine karışma. Kâinatı var eden onu yönetmektedir.
Olanlar bizim takdirimizle olmaktadır. Onların i’razları İslam düzeni için daha iyidir. Onların içinde iyiler var, kötüler var. Kötülerin buralarda toplanması için onlar galip gelmiş görünüyorlar. Onlara dağ gemiden daha güvenli geliyor. Deniz yarılmıştır. Boğulacakların oraya girmeleri için açık tutulmaktadır.
أَنْ تَبْتَغِيَ
“İbtiğa etmeye”
“İbtiğa etmek” demek araştırmak demek, girişimci olmak demektir.
“İttika, ihtida, ittiba ve ibtiğa” vardır, insandaki dört melekede oluşmuş iyiliklerdir. İhtida ilimde, ittika ahlakta, ittiba siyasette, ibtiğa ise ekonomide şeriata uymak demektir.
Burada Allah bize bu işin Sermaye’nin serveti ile ‘Evet’e döndüğünü ifade etmektedir. Bugün Sermaye ekonomide en büyük güce sahiptir. Dolar denen karşılıksız paraya sahiptir. Yalnız ekonomiyi değil aynı zamanda ilmi, ahlakı ve siyaseti de doların merkezine ve emrine almıştır. O kadar ki yerin altına doğru inebilmekte, göklere de çıkabilmektedir. Bu büyük güce sahip olan Sermaye ile sen nasıl uğraşacaksın? Sen de ekonomi bakımından onlarla yarışır hale geldiğin zaman ‘Hayır’lar fazla çıkar.
نَفَقًا فِي الْأَرْضِ
“Arzda bir nefak”
“Nefak” aslında tünel demektir.
Pazar yerlerinde çadırlar kurulur ve bir sokak oluşturulur. Halk bir kapıdan girer diğer kapıdan çıkar. İki ağızlı köstebek yuvası nefaktır. Bolu Tüneli bir nefaktır.
İnip çıkan kuyular da nefakdır. Yeraltı kazıları iki kapı ile tünel şeklinde yapılmalıdır. Sümerler’deki gibi kazılar olmalıdır. Karşı taraftan çıkılmalıdır. Yeraltı kazıları böyle yapılmalıdır. Madenler böyle elde edilmelidir.
أَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَاءِ
“Yahut semada bir süllem”
سُلَّمًا bir merdiven demektir Sema da yüksek yerdir, dağ da bir semadır. Hava hattı bir süllemdir. Dağlarda yollar yapılacağına hava hatları döşenmeli ve eşyalar onunla taşınmalıdır. Yer altına tüneller aç ve yer üstünde hava hatları döşe, bu sayede Sermaye’nin gücünü alt et. O zaman i’raz edenler senin yanında yer alırlar.
Akevler’in iddiasıdır. Sermaye ve onun emrinde olan bürokrasi ile biz makroda mücadele edemeyiz. Biz bir kooperatif kurup orada İslami hayatı bir bütün olarak yaşamalıyız. Bazı Millî Görüşçüler ve Gülenciler; ‘hayır, biz onları yeneriz’ dediler.
Birincisi siyaset yolunu, diğeri bürokrasi yolunu denedi. Sonunda her ikisini de Sermaye dolar gücü ile emrine aldı. 15 Temmuz hareketini Sermaye’nin emrindeki Gülenciler yaptılar. 16 Nisan referandumundaki “Evet”i de AK Parti çıkardı. İkisi de intihar ediyor.
فَتَأْتِيَهُمْ بِآيَةٍ
“Onlara bir ayet gelmeden”
Bugün insanlık “emek mübadelesi” dönemine girmiştir. Bunu “işçilik sistemi” ile yapmaktadır. Siyasette işler bürokratlar tarafından yürütülmektedir.
İşçilik demek köleleşmek demektir. Sen bunların bu sorununu çöz. Öyle bir çözüm getir ki insanlar kölelikten kurtulsun. İşçilik sistemi bugüne kadarki uygarlaşmada büyük katkısı olan bir sistemdir. Bugünkü sanayi ve teknoloji onun sayesinde oluştu.
İşçiliğe karşı bir sistem bul. Başkanlık veya parlamenter sistem, ikisi de gereklidir ama hatalı sistemlerdir. Yerinden yönetim sistemi gelmeden başkanlık sistemi işe yaramaz. Ekseriyet sistemi içinde de parlamenter sistem çalışmaz.
Biz bunu “ortaklık sistemi” olarak ortaya koyduk ve yarım asırdır insanlığa anlatmaya çalışıyoruz; Allah devam etmemizi emrediyor.
Biz ne yapacağız, ne gibi çözümler üreteceğiz?
Yüz lojmanlı işyeri apartmanları inşa edeceğiz ve oralarda ortaklık sistemini uygulayacağız. Dolar ekonomisi kalkacak, “toprak bonosu” çıkarılacaktır, toprağa gömülmüş emek karşılığı pay bonosu çıkarılacak ve nakit yerine o kullanılacak. İnşaat malzemeleri “demir bonosu” ile üretilecek. Tüketim malları “buğday bonosu” olarak selem işletmeleri kurulacak. İşçilik yerine “ortaklık sistemi” gelecek.
Bizim çözüm önerilerimiz bunlardır, başkaları da başka çözümler üretebilirler.
وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ
“Ve Allah’ın meşieti olsaydı”
Burada ‘إِنْ’(İn) değil ‘لَوْ’ (Lev) gelmiştir. Geçmişte böyle bir meşieti oldu anlamındadır. Nasıl canlıların sağlığı ve evrimi için canlılarda mikroplar vardır, gereklidir; o şekilde insanlığın uygarlaşabilmesi için de dalalette olanları yok edecek mikroplara ihtiyaç vardır. Bu sebeple Sermaye’nin yaptığı da, bürokrasinin yaptığı da, beş büyüklerin yaptığı da hep bizim irademizledir diyor, ALLAH.
لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدَى
“Onları hidayet üzerinde cem ederdi”
Kur’an geliyor ve hidayet üzerine çağırıyor, ondan sonra da ‘onlar hidayete gelmezler’ diyor. Çünkü biz onları öyle görevli kıldık diyor. İnsanlar hidayete ermeden cem olmayacaklar. Yanlış yapana Adil Düzen çalışanları ihtarda bulunacaklardır.
Evet, biz nerede hata yaptık?
Sanki bürokrasi yokmuş gibi kabul ettik ve Sermaye’ye de cephe aldık. Devletlerin yanında yer aldık. Sanki parlamenter sistem haklıymış gibi başkanlık sistemine karşı çıktık.
İşte, bizim hatamız da buradadır.
Bürokrasi de Sermaye kadar insanlığa zulmetmektedir. Ağaçları o büyütmüş gibi insanları ormana sokmamaktadır. Sermaye kerestesini Türkiye’de satsın diye ormanlardan yararlanmayı imkânsız hale getirtmektedir.
Biz İzmir’de 400 dönümlük tapulu yer aldık. Akevler Kooperatifi olarak, “Akkent Projesi” adı altında, Adil Düzen sistemini kuracaktık. Arazide bir tek çam ağacı vardı, onu da biz ektik ama ‘burası orman’ diyerek bürokratlar devlet adına gasp ettiler; sonra %50 rüşvetle bize geri verebileceklerini bildirdiler! Biz de kabul etmedik. Hala o gasp devam ediyor. Kiliseler vakıflarına iade edildi ama onlar camileri iade etmediler.
Bizim yarım milyar değerindeki varlığımızı yani arazimizi gasp ettiler. Bu gasp Millî Görüş hükümetleri dönemlerinde devam ettiği gibi AK Parti hükümetleri dönemlerinde de maalesef hala devam ediyor. Güya kanunda yerini bulamıyorlar. Gasp ederken de kanunda hiçbir yeri yoktu. Oldu da hatayı düzelterek yeni kanun mu aranıyor?
Millî Görüş hükümetleri ve AK Partililer bunu bize vermiyorlar. Sebebi; biz parti kurarız diye korkuyorlar. Oysa biz paraya dayanan parti kurmayız. Yeni parti için paraya ihtiyacımız yoktur. Parti kurmaya karar veren insana gerek vardır. Millî Nizam, Milli Selamet parti kurarken bir kuruş paraları yoktu. Adil Düzen çalışanları sermayeye dayanarak dünyalarını değiştirmediler. Ne zaman ki Millî Görüş mensuplarının parası oldu, işte o zaman oy oranları %22’lerden %0,8’lere kadar düştü!
مِنَ الْجَاهِلِينَ (35)
“Cahillerden”
Bilmemek var, bir de bilmeyi istememek vardır. Cahillik bilmemek demek değildir. Cahillik bilmeyi istememektir.
Bilmemek İslamiyet’te mazerettir. İçtihat yaparsınız, bilmeye çalışırsınız; hata edersiniz ve yine bilemezseniz içtihattaki hatadan dolayı masumsunuz, sorumlu değilsiniz.
Prof. Dr. Ahmet Tahir Satoğlu ile kurduğumuz kooperatifin Adil Düzen çalışmalarını yalnız Erbakan değerlendirdi. AK Partililer başta olmak üzere diğerleri de Adil Düzen’i öğrenmeden ona karşı çıktılar. Sermaye Gülen’i bunun için destekledi. Sermaye AK Parti’yi bunun için destekledi. İşte, cehalet budur.
Bir şeyi bilmemek cehalettir. AK Parti’nin ışık evleri, dershaneleri, okulları, üniversiteleri, gazeteleri ve televizyonları kapatmaları bir cehalete dayanmaktadır. Oysa suçluları yakalayıp cezalandırmaları gerekirken onlar dışarıdadırlar. Zavallı Ali Bulaç, Mümtazer Türköne ve Nazlı Ilıcak’ın iplerini çekiyorlar. Yetmedi, bu müesseseler tarafsız olduğu ve devletçi oldukları için kapatıldılar. Akevler’den kayyumlar atayıp onların daha iyi bir şekilde ve devletimizin lehinde faaliyetlerine devam etmesini sağlayabilirlerdi.
Bediüzzaman’ın başlattığı hizmetler de akamete uğratılmak isteniyor.
Türkiye’de bu hizmetler kapatıldı ama ABD’de hala devam ediyor. CIA bunları tepe tepe kullanıyor. Biz neden kullanmıyoruz? Cehaletten.
***
إِنَّمَا يَسْتَجِيبُ الَّذِينَ يَسْمَعُونَ وَالْمَوْتَى يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ ثُمَّ إِلَيْهِ يُرْجَعُونَ (36)
“Sem’ edenler isticâbe ederler. Mevtayı ise Allah ba’s eder. Sonra O’na rücu ederler.”
“İsticabe etmek” gramer kurallarına göre cevap istemek şeklindedir. Ne var ki cevap istemenin sülasi fiili vardır. Sual etmek olarak kullanılır.
“İsticabe etmek” demek cevap vermek demektir. Suale karşı olarak kullanılmadan çok dua için kullanılır. İstediğini yapmak anlamındadır.
“Cevb” suyun toplandığı çukurdur. Sonraları suyun konduğu ahşaptan veya kilden yapılan kazanlardaki suyun adı olmuştur.
جوب , جوف , جيب , جوي birbirine yakın köklerdir.
جوب 43, جيب 3, جوف ile جوي de birer defa geçmektedir.
جوي ile جوف 4’e, جوب ile جيب 44’ e ve toplam 48’ e tamamlanmaktadır. 48=3*16’dır. جوي ve جوف kanalı, boşluğu ifade etmektedir. جوب ile جيب ise boşlukları dolduran maddeleri içermektedir.
“İsticabe etmek” demek boş kabı doldurmak demektir. Dönüştürme anlamındadır. Boşu doluya çevirmek demektir.
الَّذِينَ de sem’ edenler ve sem’ ettikleri kimseler Adil Düzen çalışanlarıdır. Erbakancı olan Millî Görüşçülerdir. Dinleyenler demektir.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Akevler’e kulak vermiş, onların çalışmalarına katılmış, hatta çalışmalarda başkanlık yapmıştır. Necmettin Erbakan Akevler’in resmi ortağı olamamıştır ama tüm çalışmalarını Akevler ile yapmıştır. Adil Düzen’i Akevler’le birlikte oluşturdu. Dünyaya Adil Düzen’i anlatırken de hep Akevler Ekibi ile dolaştı. Yanındaki konuşmacıların hepsi Akevler’in âlimleridir. Diğer katılanlar da Akevler’in ricası ile katılmışlardır.
Biz insanlardan bize uymalarını istemiyoruz, Akevler’e ortak olmalarını istemiyoruz, Kur’an düzenine göre ortaklıklar kurmak istiyoruz. Bu isteğimiz baştan kabul edilmelidir.
Bugün Gülencilerin malvarlıklarına el konulması hep bizim bu isteklerimize cevap vermemeleri sonucu doğmuştur.
Konya holdingleri de Akevler çalışmaları sayesinde doğdu ama...
Biz şimdi de kimseden bir şey istemiyoruz. Sadece kendilerinin Semt Kooperatiflerini kurmaları gerektiğini, yüz lojmanlı işyerleri apartmanlarını inşa etmeleri gerektiğini söylüyoruz. Biz sadece Kur’an’ın bu emirlerini tavsiye ediyoruz.
Kulak vermeyenleri, istima’ etmeyenleri Allah mevta olarak belirliyor. مَوْت ölüm demektir, insan ruhunun bedenden ilgisini kesmesi demektir. مَيِّت ölü demektir; çoğulu أَمْوَات ve مَوْتَى dır. Kur’an’da yalnız ölüden dirinin oluşması ve dirilen ölüye dönüşmesi için kullanılır “İlk defa mevtasınız” demiyor, “siz meyyitsiniz” diyor, biz de öyle diyoruz. Burada kulak vermeyenler “mevta” olarak anlatılmaktadır. Yani “Evet” oyu verenler düşünmeden Sermaye’nin oyunlarına gelerek oy vermişlerdir. Kendileri kötü niyetle oy vermemişler, sadece düşünmeden oy vermişlerdir. Hain değildirler, intihar edenlerdir. Kur’an bu ifadeleri ve davranışları ile “Evet” diyenlerin zalim değil, kâfir değil, mevta olduklarını söylemektedir.
Allah onları ba’s edecektir, diriltecektir. Bir gün tüm “Evet”çiler “Hayır”cı olacaklardır. İnsanlık başkanlık sisteminden vazgeçecek, vezirlik sitemine geçecektir. Vezirlik sistemin başkanlarını sorumlu tutmama esasına dayanır. Başkan hâkim değil hakemdir. Kendisi iş yapmaz, iş yapanlar arasında çıkan nizaları çözer. İşlerin yürümesi için buna gerek vardır.
İnsanlık bundan sonra başkanlık sistemi ile de vezirlik sistemi ile de yönetilmeyecektir, çünkü artık insanlar kendi içtihatları ile iş yapacaklardır. Kendileri kendi kendilerine işveren olacaklardır. İşveren ve işçi almayacak, işçi işvereni atayacak. Bugünkü sistemde kredi işletmecilere verilmekte, işçi işverenin emrinde olmaktadır. Adil Düzen’de ise kredi çalışana yani emeğe verilmektedir. İşveren çalışanın emrine girmektedir. İşçi işverenin işini yapmakta, işveren işçinin istediği işi vermektedir.
Bu dünyada insanlar “Hayır”cı olacaklardır. Putin de Trump da diğerleri de gerçekleri göreceklerdir. ABD’nde merkezi hükümet başkancı kalsa bile federal devletler vezirlik sistemine geçeceklerdir. Hükümeti partiler düşürmeyecek, hatta cumhurbaşkanı da hükümete son vermeyecek, ancak yargı kararları ile hükümetlerin görevine son verilecektir. Bakanları meclisin şuraları seçecektir. Cumhurbaşkanı yalnız başbakanı seçecek. Başbakan koordinatör olarak, bakanlar da doğrudan yetkili ve sorumlu olacaklardır. Ülkeyi ne meclis ne de başkan yönetecek, ülkeyi halkın kendisi yönetecektir.
Burada يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ ثُمَّdenmiyor, يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ deniyor. ثُمَّ yi sonra kullanıyor. “Sonra O’na rücu edeceksiniz” diyor. Yani ba’s ahiretten öncedir, rücudan öncedir. Bu dünyada ba’s olunacaklarından bahsediyor. Bu büyük bir müjdedir. Demek ki insanlar bu ölgün durumdan kurtulacaklardır, uyanmanın da ötesinde dirileceklerdir.
إِنَّمَا يَسْتَجِيبُ
“Sadece şunlar isticab ederler”
İnsanlık tarım dönemi hukukundan sanayi dönemi hukukuna geçerken, boş olan hukuk düzenine Adil Düzen ile ancak Kur’an’ın anlattıklarına kulak verenler, hayırcılar cevap vereceklerdir. Adil Düzen’i onlar kuracaklardır. “Evet”çilerin etkileri olmayacaktır. Onlardan bir şey beklemeyin. Allah’a inanıp “Hayır” diyen Saadet Partisi ile diğer bağımsız partiler Adil Düzen’i kuracaklardır. CHP de belki bunlara katılacaktır. HDP belki katılacaktır. “Evet” diyen partilerin isticabe etme hakları kalmamıştır; o partileri terk edip ayrılanlar müstesnadır.
Geçmişte bizimle beraber yağmurlarda ıslananlara ve Adil Düzen’in aleyhinde raporlar hazırlatmasına rağmen bazı olumlu gelişmelerin oluşmasında birçok katkıları bulunan muhterem Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a da bu ayeti ulaştırıyoruz. Seminerleri takip eden AK Partililer bunu muhterem Cumhurbaşkanımıza ulaştırsınlar.
AK Parti’nin parti başkanlığı şöyle dursun, artık o partiyi kendisinden saymasın. O bütün partilerin üstünde olsun ve kararnamelerle ülkemizi Adil Düzen’e götürsün. AK Parti bir meyyittir. Allah onları Adil Düzen geldikten sonra diriltecektir. Şimdilik onların yapabileceği bir şey yoktur. Ğamamelerinde terk etmek zorundayız.
الَّذِينَ يَسْمَعُونَ
“Onlar sem’ edenlerdir”
Yani Adil Düzen’e kulak verenler, Akevler’i dinleyenlerdir.
Necmettin Erbakan bir profesördü. TOBB başkanlığını yapıyordu. Oradan polis zoruyla atıldı. Bizim tavsiyemizle 1969’da Konya’da bağımsız aday oldu; biz de Aydın’da (Süleyman Karagülle) ve İstanbul’da (Ömer Faruk Yeğin) bağımsız aday olduk. Sonra, bizim 1968 yılında kendisine önerdiğimiz üzere önce Millî Nizam, sonra Millî Selamet partilerini kurdu; biz de MSP İl Başkanı olarak İzmir ve Ege Bölgesi’nde parti teşkilatlarını kurduk. Refah Partisi döneminde de kalemi aldı eline ve bizimle sohbete başladı. Her hafta buluşuyorduk.
“Adil Düzen” işte bu çalışmalarla ortaya çıktı.
Bugün Recep Tayyip Erdoğan o sayede orada bulunmaktadır.
Cumhurbaşkanı günlük işlerle uğraşmaz. Cumhurbaşkanı yeni düzeni bulmaya çalışır. Her şeye kulak verir. PKK’lıları bile dinler. Onların cezalarını Cumhurbaşkanı değil ordu verir, mahkeme verir. Cumhurbaşkanının müşfik eli tüm vatandaşlara ve insanlara ulaşır.
Cumhurbaşkanı insanları ceza ile değil, silahla değil, tebliğ ile inandırarak düzeltir. Çözümler üreterek düzeltir.
Muhterem Cumhurbaşkanımıza sem’ edenlerden olmasını tebliğ ediyoruz.
Biz aracıyız. Elçiye zeval yoktur. Kimse bize kızmasın, darılmasın. Hakkı ve sabrı tavsiye etmek herkesin hakkıdır.
وَالْمَوْتَى يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ
“Ve mevtayı ise Allah bas edecektir.”
AK Parti’yi yine Allah ve onun halifesi olan halk diriltecektir. Başkan tarafsız olup diğer partilerle eşit uzaklıkta durursa diğer partiler de körü körüne muhalefet etmekten vaz geçerler ve Adil Düzen’e doğru yol alırlar. AK Parti’yi de ba’s eder.
Devlet başkanı mevcut düzende çözümler aramayacak, yeni düzende çözüm arayacaktır. Bunu da Sermaye veya Sermaye’nin güdümündeki bürokratlardan değil, Allah’tan yani O’nun yeryüzündeki temsilcisi olan halktan arayacak. AK Parti’yi destekleyerek ülkenin her yerinde yüz hanelik her köy veya sokakta semt kooperatiflerinin kurulması için destek olacaktır. Sermaye’nin ve bürokrasinin onları ezmesini önleyecektir.
AK Parti’de olan Adil Düzen çalışanlarının her biri Erdoğan’ı desteklemelidirler. Ama artık AK Parti’yi Sermaye’ye teslim etmelidirler. Kendileri istediler, varsın onlarla beraber ğamamelerinde kör kör dolaşsınlar. Biz Semt Kooperatiflerini kuracağız. Biz Adil Düzen’i uygulamalı olarak yani hem teorik hem pratik hem ilmî hem de amelî olarak dünyaya anlatacağız. Tüm “Hayır”cıların şimdiki görevi budur.
ثُمَّ إِلَيْهِ يُرْجَعُونَ (36)
“Sonra O’na rücu edilecekler.”
Bu rücu ahiretteki rücu ise orada hesap verecekler. Dünyadaki rücu da olabilir. Ama buradaki “sonra” kelimesinden dolayı o zaman şartlar yerine geldikten sonra yani ba’s olunduklarından sonra anlamı verilebilir.
Kur’an’ı yorumluyorum, Kur’an’ı bana uydurmaya çalışmıyorum.
Ben Kur’an’da yol arıyorum ve Allah’ın emirlerine uymaya çalışıyorum.
Ey Adil Düzen çalışanları; daha da inanmış olarak çalışmaya devam edeceksiniz.
***
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ قُلْ إِنَّ اللَّهَ قَادِرٌ عَلَى أَنْ يُنَزِّلَ آيَةً وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
(37)
“Ve Rabbinden ona ayet tenzil edilmeliydi diye kavl ettiler. ‘Allah bir ayeti tenzil etmeye kadirdir, velakin onların ekserisi bilmiyorlar’ diye kavl et. ”
Tarikat ehli ve onlarla var olan AK Parti ve Gülen grubu İslamiyet’e inanıyorlar ama Kur’an’ın dediklerine değil de keramet sahibi şeyhlerin dediklerine inanıyorlar. Yalandan kerametlerle şeyhler üretiyor ve kendi yalanlarına inanıyorlar. ‘Mucize’ demiyorlar da ‘keramet’ diyorlar. Sermaye de bunların bu batıl inançlarını istismar ediyor, sahte mehdiler üretip insanları birbirlerine boğazlatıyor.
Oysa bizim herhangi bir kerametimiz yoktur. Hatta biz hiç bir şey yapmıyoruz. Allah bize bir görev vermiştir, sadece onu yapıyoruz. Ben bu seminerleri yazıyorum, başta Reşat Nuri Erol olmak üzere çalışma arkadaşlarımız düzeltiyorlar, okuyorlar ve seminerler yapıyorlar. Burada yazılanlar okunurken kimi karşı çıkıyor, kimi benimsiyor ama bunların üzerinde düşünmeye başlıyorlar. Allah’ın bana verdiği görev Kur’an üzerinde düşünmek ve çalışmak isteyen insanlara yardımdan ibarettir.
Onlar ilmî olan ayetlerden başka ayetler istiyorlar. Kur’an’ın 25 ana mucizesini her -biri 10 bölüm olmak üzere- onlara delil göstererek yazdım. Reşat Nuri Erol onları yayına hazırladı. Şimdi de aramıza yeni katılacak matematik öğretmeni -hukuk okuyup master de yapan bir kardeşimiz matematikle ilgili bölümlerini düzeltmektedir. Son şekli alınca internet sitemize (www.akevler.org) girecek, Medhal Kooperatifi de kitap olarak basacaktır.
Evet, bizim kerametimiz yok ama “Kur’an’ın Mucizeleri” çalışmamız vardır.
Ayet sadece Kur’an ayetleri değildir. Hadiseler yani olaylar da ayettir.
1967 yılında da Sermaye ve onun dev orduları ile savaşmayacağımızı anlayınca küçük bir kooperatif kurup orada İslam’ı yaşamaya koyulduk. Bu kooperatif çalışmalarımız partiler kurulmasına vesile oldu. Bu kooperatif Nur cemaatlerinin legal olarak çalışmalar yapmasına vesile oldu. Bu kooperatif daha sonra “Adil Düzen” çalışmalarını ortaya koydu. Nihayet bu kooperatif çalışmaları sosyalizmin yani SSCB’nin dağılmasına sebep oldu. Bu kooperatif çalışanları bugünkü ve bundan sonraki nice çalışmanın ilk kibrit çakanıdırlar. Bunlar bir şey yapmadılar, yalnız ilk kibrit çakma görevini yüklendiler ve bu görevi yapabildikleri kadar yaptılar. Şimdi de karşınızda dev Sermaye ve onun devletlerdeki bürokrasisi çıkmaktadır. Biz bir şey yapamayacağız, sözcülüğünü yaptığımız Kur’an’ın münezzili yapacaktır.
Bu ayette bahsedilen olay birden olacak ve herkes şaşıracak. 50 yıllık planın bir gecede ve iki saatte sona ermesi bir ayet değil midir? Sermaye bu darbenin (15 Temmuz) başarılı olmasını istemiyordu ama aynı Sermaye Türkiye’nin kan gölüne dönmesini istiyordu. 250 kişi öldü.
Soros Türkiye’dedir. Asıl 15 Temmuz’u yapan odur. Kimse ses çıkarabiliyor mu? Vakfı bile kapatılamıyor ama Bank Asya’ya el konabiliyor.
“Ekserisi bilmezler” deniyor. Yani ayeti ayet olarak göremezler. Ayetler trafik levhalarıdır. Eğer levhaları okumayı bilmezsen levhalar neyi ifade eder ki! Allah ayetlerini gönderse ne fark eder! Onun ayet olduğunu idrak edemeyen, idrak etse bile inkâr eden için ne mana ifade eder! Allah ayetleri o ayetleri anlayanlara gönderir, anlamak isteyene gönderir.
Burada hakkı bulanın yolu ilimdir. Bazı Millî Görüş mensupları Necmettin Erbakan’ı ilimden uzaklaştırmak için onun ölümüne kadar uğraştılar ama o çabalamaların her döneminde Erbakan tekrar tekrar Akevler’e dönmek zorunda kaldı. Ama yine de önerilerimizi tam olarak kabul edemedi ve/ya uygulayamadı. Akevler Ekibi ile çalışmayı kabul etti ama partiye zarar verir diye Süleyman Karagülle’ye partide yer vermedi. Oysa ben sadece onların yapamadıklarınızı yapmak için parti genel sekreteri olmayı teklif ettim, büyük zararlarımın olacağını bildiğim halde. Ama o Mustafa Kamalak ve Temel Karamollaoğlu yapsın diye onlara bıraktı. Onlar ise halletmek istediler ama beceremediler. Sonuç olarak “Adil Düzen” denildiği zaman %22 olan oy oranı terk edilince %1’lerin de altına düştü.
Görenlere bunlar hep ayettir.
Tüm ayetlerin tümünü görseler bile onlar inanmazlar diyor, Kur’an.
وَقَالُوا
“Kavl ettiler”
Buradaki قَالُوا “Allah onları ba’s eder ve sonra O’na rücu ederler”e atfetmektedir.
Üçüncü binyıl uygarlığını getirecek kimseler sem’ eden kimselerdir dedikten sonra; mevta olanları ise Allah ba’s edecektir. Sonra Allah’a rücu edeceklerdir.
Burada قَالُوا daki fâil mevta olan kimselerdir yani istemeyen kimselerdir. Harfi atıf da hazfedilmiş “وَ هُمْ لَا يَسْمَعُونَ” dur.
لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ
“Rabbinden ona bir ayet indirilmeli değil miydi?”
Bugün dolara iman etmiş insanlar vardır, ona tapıyorlar. Bir de silaha iman etmiş insanlar vardır, ona tapıyorlar. Bunlardan başka bir de “Allah’a tapıyoruz” deyip şeyhlere tapan ve onların kerametlerine inanan kimseler vardır.
Üniversite yıllarımızdan bir arkadaşım ‘Başbakanlık Müsteşarı’ olmuş mühendisti. ‘Faizsiz sistemi öğrenmiyorsunuz, nasıl uygulayacaksınız’ dedim, sitem ettim. ‘Veliyullahlar vardır, onlar söyler biz yaparız’ dedi.
İşte, Necmettin Erbakan bunlarla parti kurdu ve devleti de bunlarla yönetti.
Bizim kerametlerimizi üreten ve bu kerametlerle uçuran çıkarcı müritlerimiz yoktu.
Onlar Allah’a inandıkları için biz onları hep sevdik. Onlar ise bize hep karşı oldular. Çünkü biz ilme dayandığımızdan onların beklediği bir keramet gösteremiyorduk.
قُلْ إِنَّ اللَّهَ قَادِرٌ
“Kavl et; Allah kadirdir”
Bizden keramet istediler. Yani şeyhlere teslim olacaktık. Onlar cehaletle yönetecekler, biz de onların korkuluğu olacaktık. Hem de kime karşı, Necmettin Erbakan’a karşı.
Bunları hep yaşadık.
Biz Akevler’i de partileri de bunlarla kurduk. Bunlar olmasaydı ne kooperatifimiz ne de partimiz olurdu. Fetullah Gülen’e kerametler yüklediler. Biz o kerametlere inanmadığımız için onu bizden uzak tuttular. Şimdi de dün tanrılaştıranlarını bugün cani kâfir yapıyorlar. Kendileri suç işliyor, onu da bağırtıyor.
Bugün Recep Tayyip Erdoğan’a da aynı oyunu oynuyorlar. DEAŞ’lar, Hizbullahlar ve benzerleri hep bu mantıkta olanlardır. “Allah kadirdir” diyor, ayet. Ama onların istedikleri ayeti değil başka ayeti indirmeye kadirdir diyor, ayet.
عَلَى أَنْ يُنَزِّلَ آيَةً
“Bir ayet tenzil etmeye”
Burada أَنْ يُنَزِّلَهَا demiyor, “ayet” kelimesini nekre olarak iade ediyor. Çünkü onların istedikleri mucize ayetler değildir, Kur’an ve ilim ayetleridir.
Allah Adil Düzen çalışanlarına ve Erbakan’a nasip etti. Kur’an’ın ayetlerinin manaları nazil oldu ve dünya değişti. Biz hala ayetleri açıklamaya devam ediyoruz. Üçüncü binyıl uygarlığı bu yorumlara dayanarak kurulacaktır. Bunu ben yazıyorum. Ancak bunlar önce Reşat Nuri EROL tarafından redakte ediliyor. Sonra Yenibosna’da erkeklerden Lütfi Hocaoğlu, Mete Firidin, Hüseyin Kayahan (İzmir’den geliyor), Ethem Büyükarıkan, Yaşar Balaban, Recep Erol, Süleyman Akdemir katılarak, kadınlardan; Tayibet Erzen, Emine Hocaoğlu, Leyla Okta, Meryem Özket, Şeyma Esen, Aslıhan Yavuz, Fatma Erol, Arzu Büyükarıkan, … Bunlar bu ayetlerin anlamlarını müzakere ediyorlar. Sizler de okuyorsunuz, bize ulaşan veya ulaşmayan katkılarınız oluyor. Bu seminerlerimiz bine yakın takipçisi vardır.
Yarın bu çalışmalar birer ayet olarak ortaya çıkacak, “Adil Düzen” olarak ortaya çıkacak, tüm insanlık Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası’nı bir ayet olarak görecek. O anayasa sayesinde üçüncü binyıl uygarlığını kurduğumuz zaman Allah bize ayetini inzal etmiş olacaktır. Nitekim birinci Adil Düzen çalışmasında da böyle olmuştur.
وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ (37)
“Velakin ekserisi bilmeyecekler.”
Yani Kur’an’ın içtihatla sabit olan manaları birer ayettir, hatta üçüncü binyıl uygarlığıdır. Ama onların çoğu bu ayeti anlayacak ve bilecek seviyede bir ilme sahip değildirler. 16 Nisan’daki yanılmalarınız ve hatalarınız olacaktır.
Peygamberler bile böyle imtihan edildiler. Kur’an bunu açıklıyor ve diyor ki; inananlar bilsinler ki bunlar senin maharetin değildir.
Sende hiçbir kabiliyet yok, bir üstünlüğün ve bir farklılığın yok. Biz sana ve diğerlerine bildiriyoruz. Ayrı ayrı yerlerde değerlendirildiği halde insanlar aynı yere geliyorlar.
***
وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلَّا أُمَمٌ أَمْثَالُكُمْ مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ (38)
“Ve arzda bir dabbe ve iki cenah üzerine tayr eden tair yoktur ki sizin emsaliniz ümmetler olmasınlar. Biz Kitapta hiç bir şeyi tefrit etmedik. Sonra Rablarına haşr olunacaklardır.”
Ayette birbirleri ile ilgisi görülmeyen üç şeyden bahsedilmektedir.
Birincisi canlıların hücrelerden oluştukları ve içlerinde başkanlarının bulunduğunu ifade etmekte, sizin gibi ümmetler olduğu söylenmektedir. Diğeri de kitapta eksik bırakılmış bir şey olmadığını sonra Rablarına haşr olacaklarını ifade etmektedir.
Şimdi bu üç ifade arasında ilişki arayarak yorumlanmalıdır.
Allah burada bizi düşündürtmektedir.
Marx insanların doğuştan iyi olduklarını, sonra ailenin, devletlerin, sermayenin ve mülkiyetin onları bozduğunu iddia etmiştir. İnsanların doğaya dönmeleri ve komünistleşmeleri gerektiği görüşündedir. Oysa Allah diyor ki, insanların doğaya dönmeleri gerektiği sözü doğru ama o doğayı iyi bilmek gerekir. Evliliği doğaya aykırı kabul etmişti, çünkü onun zamanında henüz biyolojik kanunlar bilinmiyordu. Şimdi biliyoruz ki doğada evlilik olmayan bir topluluk yoktur. Bir dişinin daima bir erkeği vardır ve dışarıdan eşleşme vardır.
Hayvanların da bize benzer topluklar olduğunu söylemektedir. Onlarda mevcut olan kanunlardan yaralanarak sosyal yapınızı oluştururuz. Örnek olarak damarlara benzer yollar yaparız ve mallar bu yollardan akar, ücretsiz akar. Fiyatlar basıncın bir olduğu gibi bir olur. Vücutta maddeler depolandığı gibi topluklarda da ambarlar vardır, üretilen mallar oralarda depolanır. Depo edilemeyenlerden kullanılan elektrik vardır, depo edilmez ama elektrikte kondansatör vardır. Elektrik ambarlardır. Kuvvet depolanmaz ama motorlardaki madeni dönen parçalar enerji depo yeridir. Hong Kong ekolü bunun görülmesini istemiyor.
Kur’an’da her şey vardır. Ne yolla vardır? Misal yoluyla vardır. Kıyas ilmi budur. Böylece üçüncü binyıl uygarlığını kurarken hep bunlardan yararlanmalıyız.
Arıların kovanında anaç arı vardır. Eğer kovan anaç arısız kalırsa kovandaki arılar ölür. Ama anaç arı hiçbir iş yapmaz. Senede bir defa yumurtlar, bir de özel koku salarak kovanda arıların artmasını sağlar. Yani başkanlık sistemi yoktur.
Kur’an bir taraftan muhalifleri bize anlatarak bizim imanımızı ziyadeleştirmekte öbür taraftan üçüncü binyıl uygarlığını kurma olanağını göstermektedir. Çağımızda bu çalışmalar sosyal mühendislik diye ittihaz edilmektedir. Sosyal olaylar da doğa olayları da birdir ve benzer kanunlara tabidirler.
وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ
“Ve arzda dabbeden yoktur ki”
Dört değerli karbon iki bağ ile birleşerek zincir moleküller oluşmaktadır. Diğer iki koluna da H, OH, N, P eklenmektedir. Böylece canlıların yapısını oluşturmaktadır. Bu canlının yapı kalıplarına Kur’an “salsal”, Batılılar “kromozom” diyorlar. Üstünde üç harfli kelimeler vardır. Halen Batılılarda “gen” denmektedir. Bu şekilde oluşan yapı çevresinden daha düzgündür. Bu yapı bir zar içine alınıp ayrı ev oluşturmaktadır ayrı da oluşmaktadır. Hücrenin kendi iç düzenini koruyabilmesi için ve yaşamasına devam edebilmesi için devamlı olarak dışarıdan yüksek (entropisi düşük) enerjiyi alıp tüketmek zorundadır. Bunu yapabilecek yapısı vardır. Bu sayede kendi benzerini yapabilmektedir. Bu sayede çoğalabilmektedir.
Canlıların bir kısmı Güneşi doğrudan alıp kullanabilmekte, bir kısmı da başka canlıların Güneşten alıp depoladığı enerjiyi kullanmaktadır. Başka bir bölünme de genel yapıda dizilip zincir oluşturmakta yahut dağınık halde hücre içinde kalmaktadır. Bundan Güneş enerjisini kullanamayan çok hücrelilerde sinir hücreleri vardır, bundan yararlanan hücre hareket edebilmektedir. Bunlara “dabbe “denmektedir.
Genel olarak Güneş enerjisini alıp depolayanlara “bitki”, hareketi kontrol eden sinir hücrelerine sahip olanlar da “hayvan hücresi” denmektedir. İlk hücre hem bitki hem hayvan hücresi idi yani dabbe idi. Sonra yeşilliği kaybeden dabbelerden ne kaldı? Yeşilliğini korumakla beraber sinir hücresini kaybeden de bitki hücresi oldu.
Yeraltı kazılarından öğreniyoruz ki ilk yaratılan hücre de basit hücre değil en karışık hücredir. Bitki ve hayvan hücresidir. Evrim bazı hücrelerin dejenerasyonudur. Vücut bazında evolüsyon yani evrimdir.
“Dabbe” kelimesi sonraları hayvanların adı olmuştur. Dabbe kelimesi bu manasını koruyarak daha da özel manada kullanılmıştır. Uçan hayvanlara tair, uçmayanlara dabbe denmiştir. Burada bu anlamda kullanılmıştır. فِي الْأَرْضِ kaydı ile bu ayrım yapılmaktadır. Yani gökte uçmayan, yerde yürüyen dabbe anlamındadır.
“Dabbe” kelimesi nekredir. Bir tek hayvan anlaşılabileceği gibi mebni ifade eden tür de anlaşılabilir. Burada bir tek hayvan manasındadır. Yani tek koyun tek keçi veya tek kurt olabilir. Keçi türü kast edilmemektedir. Bunu bundan sonraki ifade teyit etmektedir.
وَلَا طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ
“Ve iki cenahı ile tayr eden tair de”
Burada iki cenahında tayr etme demekle uçuşun teknolojisini ortaya koymaktadır. Tür değil de doğrudan bir tek kuşun olduğunu belirtmek için iki kanat denmektedir. Uçanın iki değil de çok kanadı olur, “ecniha” denmemiş de بِجَنَاحَيْهِ denmiştir. Bu ifade ile de dabbenin çok hücrelerden oluştuğu ifade edilmektedir. Her canlının hücresi farklıdır ve ayrı varlıktır.
إِلَّا أُمَمٌ أَمْثَالُكُمْ
“Onlar emsaliniz ümmetlerdir”
“Ümmet” imamı olan topluluk demektir. Canlılar hücrelerden oluştukları gibi insanlar da aşiret ve karyelerden oluşan kabile hücrelerinden oluşurlar. Böylece Allah’ın bu ayetini burada zikretmesi de bir mucizedir. Çünkü ilk canlılar nasıl başlangıçta tek hücre idiler, sonra çok hücreli varlık oldularsa insanlık da başta tek hücreli iki ayrı kabile iken, şimdi üçüncü binyılda bir vücut haline gelmektedir. Böylece üçüncü binyıl uygarlığının anayasasının ilkelerini koymaktadır.
Yeryüzü semt ve aşiretlerden oluşan bucaklara bölünecek. Bucaklar illeri, iller ülkeleri, ülkeler de insanlığı oluşturacaktır. Adil Düzen Anayasası buna göre hazırlanmış ve bir canlının varlığı esas alınmıştır. Bitki benzeri değil hayvan benzeridir.
İnsanlar bilgisayarlarını üçüncü binyılda kullanmaya başladılar. Yani insanlık bitki yapısından hayvani yapıya geçmiştir. Hayvanların vücudunda bilgisayar vardır ama hayvanlar arası iletişimde bilgisayarı kullanan yalnız insan vardır. Topluluğun her müessesesine hayvanın vücudunda bir karşılık vardır. Hayvanın her sistemine karşılık insan topluluğunda da bir karşılık vardır.
مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ
“Kitapta hiçbir şeyi tefrit etmedik”
“Tefrit” demek fazla veya eksik yapmak demektir. Her canlıda salsallardaki hamalarda eksik bir şey bırakmadık. Gereksizleri de faal hale getirmedik.
İnsanoğluna da Kur’an’da bir şey eksik bırakmadık. Gerekli şeyleri öğrenmeleri için de insanları zorlamadık. Nasıl hücrelerde pasif genler vardır, faal değildirler, aynı şekilde Kur’an’da da müteşabih ayetler vardır. Ama onlar faal değildirler. Gerektiği zaman faal hale gelirler. Eksik de yoktur.
Lamarck ve Darwin doğruyu söylüyorlar ama bunlar kendiliğinden olmamaktadır. Çünkü termodinamiğin ikinci kanununa aykırı olarak canlılarda entropi büyümektedir. Bunun makinesi o kanuna göre kendiliğinden olamaz.
Ben burada sözü uzatmayacağım, yerim dar. Yazmaya denizlerdeki mürekkep bile yetmez. Siz üstünde düşünürseniz istediğiniz kadar hikmet bulursunuz.
ثُمَّ إِلَى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ (38)
“Sonra onlar Rablarına haşr olunacaklardır.”
Buradaki “Hum” zamiri kime gitmektedir?
Buradaki “Hum” zamiri mevtaya gitmektedir. Ahiretteki haşrı ifade etmiş oluyor. ثُمَّ buna delalet ettiği gibi mevta olmayı da yarın Adil Düzen’in geleceğini ve Adil Düzen’deki genel hizmetler sayesinde haşr olacaklarını da ifade etmiştir. Her iki ifade de doğrudur.
Kur’an ahireti bize anlatırken kişi hayatını ifade eden cümleler kullanır. Kimi Müslümanlar bunların dünya hayatındaki manalarını inkâr eder, her şeyi ahirete havale edip kendileri laik hayat yaşarlar. Hong Kong ekolü de ahiret manasını inkâr ederler, yalnız dünya hayatı ile manalar verir, Kur’an’ın yarısını görmezden gelirler. Adil Düzen çalışanları ise Kur’an’ın manasını yorumlarlar. İcma ile sabit olan manaları değiştirmezler. Onun için Kur’an’daki ahiretle ilgili olan icmaların hepsini doğru kabul ederler.
***
وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِ مَنْ يَشَأِ اللَّهُ يُضْلِلْهُ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (39)
“Ve ayetlerimizi tekzip edenler zulumat içinde summ ve bükmdürler. Allah kime meşiet etse onu idlal eder, kime meşiet ederse onu müstakim sırat üzerine ca’leder.”
Baştan anlatmadım. Bu ayetleri Allah bana En’am Suresi’ni açıklarken, Emine Hocaoğlu da düzeltirken, yılbaşına kadar bu surenin yorumu durdu. Yani senenin üçte biri kadar zaman durdurdu ve şimdi yorumlattı. Sıratı müstakime Allah istediğini koyar diyerek bitirdi. İstihare olarak yorumladığım ayette dedi. Müstakim sırata davet etmeye devam dedi.
Bunu yalnız bana demedi, bu seminerleri okuyan ve katkıda bulunan hepimize dedi.
“Ayetlerimizi tekzip edenler” diyor. Bir ayet dediği halde ayetlerimiz dedi.
Allah bize kevser verdi. Ebter değiliz. Bugün Adil Düzen çalışanlarının çalışması son bulmayacak. Üçüncü binyılın oluşmasında imanda sebkat etmiş olacağız. İmanı ve dârı (yani Adil Düzen’i ve yüz lojmanlı işyeri apartmanlarını) hazırlamak durumundadırlar. Allah’a hamd olsun ki “Evet” zulumatından bu ayetlerle bizi çıkardı.
Bundan önceki ayetlerde Allah’ın ayetlerini tekzip edenlerden değil, mevta olanlardan bahsetti. AK Parti’den ve Gülen cemaatinden söz etti. Allah’ın onları ba’s edeceğini bildirdi. Onlara, Allah’ın ayetlerini tekzip edenler de birdir, onlar ölüdürler dedi. Ölülerin tekzibe bile güçleri yetmez. Bu ayette de “Ve” getirerek tekzip edenlerden bahsetmekte yani Sermaye’den bahsetmektedir. İlahi kitaplara esatir diyenlerden bahsetmektedir. Açık ifade ile Rockefeller ve Rothschildler’den bahsetmektedir. Çin’in Li ailesi hakkında bilgim olmadığı için bir şey söylemiyorum. Ama komünizmi Çin’e onlar getirdiği için onlar da bu tekzip edenlerdendir. Önce sosyalizm ile Çin halkının mallarını devlete hibe ettiler, sonra da Sermaye’ye peşkeş çektiler. Rusya’da da benzer denemeler yapıldı. Ama Gorbaçov ve Putin önledi. Henüz Rusya’da bir Li ailesi yoktur. O büyük bankalardan biri Rusya’da yoktur.
İnsan için zulümat demek şeriat dışı hukuk dışı düzen demektir. O kadar çok yasa vardır ki kimse okuyup bilmediği için uygulayamazlar. Zaten o yasalarda her madde vardır. İsteyen istediği maddeyi uygulamaktadır. Bunlar zulümattadırlar demektedir.
Geçen hafta yaptığım İsra Suresi yorumunda onların ahirette umyen bukmen ve summen ayetini açıkladım. Burada da summun ve bukmundurler.
Bugünlerde anayasa oylaması olmuş, milletvekilleri bütün yazdıklarımızı duyamamış ve sağır olmuşlardır. Konuşurken ses çıkarmamış, sürü psikolojisinde eksiksiz “evet” veya “hayır” kullanmışlardır. Türk halkı da oyunu kullanırken aynı sağırlığı göstermiştir.
Burada umyun kelimesini kullanmamasının hikmeti budur. Aslında onlar gerçeği görmüşlerdi. Yanlış yaptıklarını biliyorlardı. Dolayısıyla kör değildirler. Ama onlar anlatılan oyunları duymadılar ve ağızlarını açıp doğruyu söylemediler.
“Evet” derken de “hayır” derken de Allah’ın bir hesabı vardır. Görünürde iman etmiş olanlarla çıkarı için iman etmiş olanları ayırt etmek için onlara “evet” dedirtti.
Allah bize bu “evet”lerle dedi ki; siz Sermaye’yi bırakıp bürokrasiyi savunuyorsunuz. İkisi de batıldır. Size ne. Siz Halk Partisi’ni bırakıp AK Parti’yi savunuyorsunuz. AK Partililer Müslüman olan kişiler, onlar cennete giderler ama ikisi de batıl iş yapıyorlar. Kötü bir işi iyi kişi yapsa o iş iyi olmaz. Siz hak tarafı olunuz, doğru söyleyin ve iyi işler yapın.
وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا
“Ve ayetlerimizi tekzip edenler”
Allah’ın ba’s edeceği mevta AK Parti ile Gülen cemaatine “Ve” harfi ile atfederek “Ellezîne” ile atfettiği tekzipçi görüşü, Tanrı tanımazları, ahireti inkâr edenleri, vahyi kabul etmeyenleri, şeriatı tanımayanları zikretmektedir. Bunlar Sermaye ve şimdilik Sermaye’nin esiri olan siyasilerdir. Bunlar için sağır ve dilsiz diyor.
صُمٌّ وَبُكْمٌ
“Sağırlar ve dilsizler”
Doların söylediklerinden başka hiçbir şeye kulak vermezler. Sizden bahsetmezler. Sizinle tartışmazlar. Anayasa önerisini getirirler ama içeriğini tartışmaz, savaş haline getirir, cepheler oluştururlar. Oyları ile bombardıman ederler, eğer oyları ile yenerlerse de morartırlar. Seçim adil olmuştur. Oyları ile yenemezlerse demokrasi iyi bir yönetim değildir. Seçim hileli olmuştur. Oy yerine bombalar konuşmalıdır.
Görüyorsunuz, şeytanın iki çenesi nasıl çalışıyor.
Halk “Evet”i tercih etti, çünkü “Hayır”ı tercih etseydi saldırıya geçeceklerdi. Halk zaman kazandı. Bunların kulaklarını dolar tıkamış, bunların ağızlarını dolar kelepçelemiştir.
فِي الظُّلُمَاتِ
“Zulümat içindedirler”
Burada فِي الظُّلُمَاتِ , كَذَّبُوا un mefulu olabilir. صُمٌّ وَبُكْمٌ atıf harfi ile bağlandığı için tek vasıf kabul edilebilir ve o zaman bunların zarfı olur. Yahut haberden sonra haber olabilir.
Şöyle tekzip ediyorlar. Zulümat içinde sağır ve dilsizdirler yahut zulümat içindedirler şeklinde mana verilebilir. Zulümat demek şeriat dışı keyfi yönetme, kuralsız yönetme demektir.
Kimse ne yapacağını bilmiyor.
Bugünün sermayesinin ve yönetimin şaşkınlığını bundan daha iyi nasıl anlatabilir?
مَنْ يَشَأِ اللَّهُ يُضْلِلْهُ
“Allah meşiet ettiğini idlal eder”
Sermaye ve bürokrasi dalalet içinde devam edip duracaktır. Asıl suçlular yurtdışına kaçırılırken kapıcılar Banka Asya’da hesabın var diye hapishanelere gideceklerdir.
Her şey O’nun iradesi ile olmaktadır. Adil Düzen dışında kurtuluşun olmadığını insanlığa anlatmak için Allah böyle takdir ediyor.
Hakemlik sistemini getirmedikçe, yerinden yönetim sistemini getirmedikçe, şeriat sistemini getirmedikçe, kooperatifleri kurmadıkça bu böyle devam edecektir.
وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ
“Ve kim için meşiet ederse onu ca’l eder”
Evet, Adil Düzen’i o bu şu değil Allah ca’l etmiştir. Onlara görev vermiş ve söyletmiştir. Kimsenin Adil Düzen patentini alma diye bir hakkı yoktur. Bu şirktir, bu küfürdür.
عَلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (39)
“Müstakim sırat üzerine.”
Evet, meşieti ona müstakim sırat ca’l eder. Her gün Müslimlerin dua ettikleri, “Rabbim bizi müstakim sırata hidayet et” dedikleri müstakim sırattadır. İcma ile oluşan hak yoldur. Hakka inananların, icmaya inananların yoludur. Ekseriyet sistemi olan %50+1’in, dolar aşkının zulümatından bizi kurtar deriz. Sosyalistlerin (gazap edilenlerin), Kapitalistlerin (dallin olanların) yolları içinde şaşırtma. Sevdiğimiz biri hem Cumhurbaşkanı hem parti başkanı olsun diye orduya saldırılamaz, denetim rafa kaldırılamaz.
İstanbul, Yenibosna; 19 Haziran 2021
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlayanlar:
Emine HOCAOĞLU
Ayşe AYDIN
Reşat Nuri EROL
***