Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 886
Nahl Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
29.10.2016
3559 Okunma, 1 Yorum

NAHL SÛRESİ - 18. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ 

يَعْرِفُونَ نِعْمَةَ اللَّهِ ثُمَّ يُنْكِرُونَهَا وَأَكْثَرُهُمُ الْكَافِرُونَ (83) وَيَوْمَ نَبْعَثُ مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا ثُمَّ لَا يُؤْذَنُ لِلَّذِينَ كَفَرُوا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ (84) وَإِذَا رَأَى الَّذِينَ ظَلَمُوا الْعَذَابَ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ (85) وَإِذَا رَأَى الَّذِينَ أَشْرَكُوا شُرَكَاءَهُمْ قَالُوا رَبَّنَا هَؤُلَاءِ شُرَكَاؤُنَا الَّذِينَ كُنَّا نَدْعُو مِنْ دُونِكَ فَأَلْقَوْا إِلَيْهِمُ الْقَوْلَ إِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَ (86) وَأَلْقَوْا إِلَى اللَّهِ يَوْمَئِذٍ السَّلَمَ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ (87) الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ زِدْنَاهُمْ عَذَابًا فَوْقَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يُفْسِدُونَ (88)

 

***

 

يَعْرِفُونَ نِعْمَةَ اللَّهِ ثُمَّ يُنْكِرُونَهَا وَأَكْثَرُهُمُ الْكَافِرُونَ (83)

YaGRiFUvNa NıGMata elLAHi ÇümMa YuNKiRUvNeHav VeEKÇeRuHuM eLKavFiRUvNe

“Allah’ın nimetini marifet ederler sonra onu inkâr ederler. Ekserisi kâfirdir.”

Tevelli ederlerse sana belağ düşer deniyor, önceki âyette.

1960’larda İzmir’e gittiğim zaman orada Allah’ın nimetlerini marifet eden bir cemaat ile karşı karşıya kaldım. Kestanepazarı âlimlerinden Dersiam İsmail Tanrıbuyruğu ve Ali Tosun hocalar. Onları malen destekleyen Ali Rıza cemaati, Aksekililer, Konyalılar. Raif Cilasun, Kilis eski milletvekillerinden âlim ve yönetici Remzi Güres, Mehmet Gemalmaz, Ahmet Remzi Hatip, Ahmet Satoğlu, Nazif Satoğlu, Kurmay Albay Dursun Aksoy, Ömer Faruk Yeğin. Ağır Ceza Hâkimi Abdullah Ağar, esnaftan Mustafa Birlik, Ahmet Bülbül, Hasan Afacan, Mustafa Şeker, Şükrü Erdoğan ve daha pek çokları. Bunların çalışmalarına katıldım. Kooperatifi kurduk, sonra bağımsız adaylıkları koyduk ve baştan hakkı bildiler, Allah’ın nimetlerini bildiler ve ona sahip çıktılar.

Sonra araya Sermaye girdi, fitne girdi. Başlangıçta kendilerinin ortaya koyduğu ve bizim katıldığımız faaliyetleri sonra unuttular, ne olduğunu bilemediler. Erbakan’la hazırladığımız “Adil Düzen”e karşı çıktılar, cephe aldılar. Elin bildiklerini bilmez oldular.

Arapçadaki inkâr etmek Türkçedeki manası ile değildir. Tanımamak, bilmemek, ayıramamak demektir. İktidarı gördüler, parayı gördüler, gözleri kör oldu, kulakları sağır oldu.

Akevler’de faaliyet gösteren bir aileye mensup yüksek bürokratlardan biri bana, ‘Akevler hâlâ faaliyette mi’ diyor! Bildiler ama tanımaz oldular, unuttular!

Onların çoğu kâfirdir de birilerinin gözleri kör oldu, kulakları sağırlaştı, konuşamıyorlar. Çoğu aynı zamanda Allah’ın nimetlerini inkâr ederek bile bile nankörlük etmektedir. Evet, Kur’an bu şartlar altında sen sadece tebliğ edici ol diyor. Anaları başlarını açmamak için üniversiteyi terk ettiler, öğretim üyeliklerini bıraktılar ama kızları moda yarışında. Bunların bir kısmı Allah’ın nimetini idrak edemediler. Kendileri iyi insan olmaya devam ediyorlar ama O’nun nimetlerinden yararlanamıyorlar. Kimileri ise inkâr edip kâfir oldular, nankör oldular.

يَعْرِفُونَ

YaGRiFUvNa

“Örf ediyorlar”

İrfan var. İlim var. İkisi dağdır. “Alem” yüksek sivri dağdır. Çölde veya denizde seyahat ederken onlara bakarak bulunulan yer tayin edilir veya yol bulunur. “Araf” ise yüksek yayladır. İnsanlar orada toplanırlar ve birbirlerini tanırlar.

İlimde sadece bilgi vardır, hareket orada yapılmaktadır. İrfanda ise bizzat yaşanmaktadır. “Ya’rifune”de Allah’ın nimetini gördüler ve yaşadılar anlamındadır. Sadece beyinleri ile bildiler değil de bizzat hayatları ile de bildiler demektir.

“GRF” ve “GLM”nin ilk harfleri “G”dir. “An, Alâ, Mea” kelimelerinin tahlili ile biliriz ki “G” etkiye giren, onda değişiklik yapan demektir. O halde Allah’ın nimetinden yararlandılar ve yaşadılar manasını içerir. Sonra “Arafe”de “R”, “Alime”de “L” vardır. Bunlar birbirine en yakın harflerdir. Bunlar sürekli harflerdendir. Bunlar orta ağızdan çıkar. “M” de bunlardandır, dudaktan çıkar. “N” de bunlardandır ama ğunne ile çıkar. “R” kalın, “L” ince harftir. “R” düzlüğü, “L” sivriliği ifade eder. Sonra “Arafe”de “F”, “Alime”de “M” harfi vardır. İkisi de dudak harfleridir. “F” yumuşak yarı süreklidir, “M” ise sert yarı süreklidir. “Arafe”de yumuşaklık, “Alime”de sertlik vardır. Çünkü “Arafe”de sadece tanırsın, onun mahiyetini bilmez, sadece görünüşle anlarsınız. “Alime”de ise kesinlik vardır. “Alime/ilim” demek sınırları kesin bilgi demektir.

Allah’ın nimeti ile tanışmışlar ve onu yaşamışlardır.

İnsanlar bir nimete ulaştıkları zaman başlangıçta bunun Allah’tan olduğunu bilirler, zamanla ise unuturlar ve bunun kendiliğinden olduğunu kabul ederek tekrar eski duruma dönerler. İstiklâl Savaşı’ndan sonraki Türkiye’nin durumu böyle olmuştur. “Adil Düzen” ortaya çıktığı zaman onun yanında yer alanlar sonra onu unutmuşlar ve eski düzene dönmüşlerdir. Ak Parti ve Gülen cemaatinin durumu böyledir. Önce nimetlere kavuşmuş, sonra Allah’ı unutmuş ve Sermaye’nin emrine girmişlerdir. Hatta benzer şeyler İzmir Akevler için de söylenebilir. İzmir Akevler’e Sermaye saldırmış, devlet saldıranlarla beraber olmuş, yapmadıklarını bırakmamışlardır. Akevler yöneticileri bunlara dayanmış, bütün davaları beraat ederek sona erdirmiş, bütün borçları ödemiştir. O sıkıntılı günlerde cihadını yaparken, ekonomik sıkıntıdan kurtulduktan ve iktidarın saldırısından emin olduktan sonra şimdi cihadı bırakmış, tatillerle meşguller, moda giyimlerle meşguller.

نِعْمَةَ اللَّهِ

NıGMaTa elLaHi

“Allah’ın nimeti”

Burada “Allah’ın nimeti” dediğimiz zaman topluluğun nimeti anlaşılmalıdır.

Akevler 100 TL ortaklık paylarıyla kurulmuş, tarla fiyatlarıyla yerler almış, beklemiş ve bugün o yerler arsa olmuştur. Akevler mensupları bir araya gelerek topluluk nimetini yaşamışlardır. Akevler Sitesi, Kemalpaşa Sitesi kurulmuş, şimdi birlikte olmanın ve yaşamanın zevkini çıkarıyorlar.

Millî Görüş partileri kurulmuş, Nur cemaatleri oluşmuş, böylece birlikte olma nimetini yaşamaya başlamışlardır.

ثُمَّ يُنْكِرُونَهَا

ÇümMa YuNKiRUvNaHAv

“Sonra onu inkâr ettiler”

“İnkâr etmek” demek onu tanımamak, onu yaşamamak demektir. Küfür bile bile fikren terktir. Oysa inkâr bilinçsiz de olsa o nimetleri unutmak demektir.

İzmir Akevler şimdilik böyle bir inkârdadır. Müslüman olmanın alametleri vardır; cemaatle namaz kılmak, hanımların ise örtünmeleridir. İzmir’e gittiğim zaman ikisinin de ihmal edildiğini görüyorum. Namaz da örtü de Allah’ın nimetidir. Kur’an’a olan ilgileri artmış, uygulama ise nerede ise tamamen bırakılmış. Tabi kendilerine göre gerekçeleri vardır.

وَأَكْثَرُهُمُ الْكَافِرُونَ (83)

Va EaKÇaRuHuMu eLKAvFiRUvNa

“Ve ekserisi kâfirdir.”

“Kesir” çok demektir. Sayıları ondan fazla olunca kesir olurlar. “Ekser” ise yarısından fazlası demektir. İnkâr etmekle kalmamışlar, küfür içine girmişlerdir.

Kur’an düzenini yaşamamak inkârdır.

Kur’an düzenine karşı çıkmak küfürdür.

Gerek Milli Görüşçüler (Ak Parti), gerekse Nur cemaati (Gülenciler) Kur’an düzenini (imanını değil) inkâr etmekle yani amelini yapmamakla kalmamış, karşı çıkmışlar, Allah’ın düzenini Erbakan’ın düzeni imiş gibi görerek resmen karşı çıkmışlardır. İzmir Akevler inkâr etmemiş ama küfretmiştir, “Adil Düzen”i hala savunmaktadır.

Onların ekser olduğu bildiriliyor. Yani gerek Ak Partide gerekse Gülen cemaatinde olanlar Kur’an düzenini inkâr etmekle kalmadılar, çoğu reddedip faizli sömürü düzeninin yanında zengin olmayı, iktidar olmayı yeğlediler. Şimdi tahtları yıkılıyor. Tevbe kapısı açıktır. Kur’an onları tevbeye davet ediyor.

وَيَوْمَ نَبْعَثُ مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا ثُمَّ لَا يُؤْذَنُ لِلَّذِينَ كَفَرُوا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ (84)

Va YaVMa NaBGaÇu MiN KulLi EumMaTin ŞaHIyDan ÇümMa LAv YaEÜaNu LilLaÜIyNa KaFaRUv Va Lav HuM YuSTaGTaBUvNa

“Her ümmetten şehid ba’settiğimiz gün … sonra küfredenlere ne izin verilir ne de isti’tâb edilir.”

Buradaki “Yevme” marifedir, o gün demektir. “El-Yevm” bugün demektir. “Yevmen” nekredir. Kastedilen ahiret olabildiği gibi “Adil Düzen”in geldiği gün anlamına da gelebilir. Biz şimdi “Adil Düzen” geldiği zaman şeklindeki manayı vereceğiz. Ahiretteki manayı da kıyas yoluyla siz bilebilirsiniz.

Evet, gerek Millî Görüşçüler, gerekse Nur cemaati Allah’ın nimetlerini görüp yaşadıktan sonra onu bilmez oldular, yaşamaz oldular.

Sonra “Adil Düzen” gelecektir. Bu cümle mahzuftur, dünya ve ahiret manasına delalet etsin diye. “Yevme’l-Ahireti” diyebilirdi.

O halde “Adil Düzen” yönetimi ne yapacak?

O gün Semt Kooperatifleri kurulacak, yüz lojmanlı apartmanın on dairelik her katında bir aşiret yaşayacak ve bunlar beş vakit namazlarını birlikte kılacaklardır. Ayrıca on kadar semt birleşerek bir bucak oluşturacak ve Bucak Kooperatifini kuracaklardır. Her bucağın bir imamı olacak ve Cuma namazlarını o kıldıracaktır. Buranın imamını Allah ba’s edecek yani topluluk ba’s edecek yani biat usulü ile seçecektir. Sen oraya birer şehid ata demiyor, Biz ba’s ederiz diyor. Allah gökten görevlendirseydi, Allah ba’s eder demiş olurdu. Biz dediğine göre oranın halkı seçecektir demektir.

Burada “İlâ Külli Ümmetin” demiyor, “Min Külli Ümmetin” diyor. Yani her ümmetin kendi içlerinden kendileri seçerler demektir. Her bucak kendisine bir şehid seçecektir, başkan seçecektir. Bu oranın şehidi olacaktır. Beş vakit namaz kıldıran imamdan çok şehiddir. Çünkü onun kaza yetkisi yoktur. Ocakta olanlar ceza uygulayamaz. Semt yöneticisi böyledir. Bucakta ise hakemlerden oluşan yargı vardır ve hakem kararlarını bucak başkanı uygular. Uygulama onun gözü önünde ve onun emri ile yapılır. Görevli görgü şahidi olur. Cezayı hakemler verir.

Zaniye yüz sopa vurulacaktır. Yüz kişi sıraya girer, yüz sopa konur, herkes değişik büyüklükteki kamçıları alır, değişik kol kuvveti ile birer defa vurur. İşte buna o bucağın başkanı nezaret eder.

Sonra küfür edenlerin küfür etmelerine izin verilmez. Yani artık “Adil Düzen” aleyhinde konuşmalarına izin verilmez. Bu da çok önemli bir noktadır. Bir bucak içinde bucak başkanına isyan edilemeyeceği gibi bucak yönetimi aleyhinde de beyanlarda bulunulamaz. Şikâyetçi olan sokaklarda konuşmaz, hakemlere gider. Yargı üstünlüğü vardır. Başkanı bile muhakeme edip başkanlığına son verebilirler.

Demek ki Türkiye Devleti içinde Türkiye Devleti’ne karşı beyanlarda bulunmak yasaklanacaktır. Herkes sokaklarda değil, hakemler karşısında şahitlerin yanında şikâyetini yapacaktır. Kimseye küfretme hakkı verilmediği gibi suçluya ceza verilir ama sonra artık o ayıplanmaz, sen fahişesin denmez, sen hırsızsın deyip kimse hakaret edemez. Adamın kolunu kesebilirsiniz, hadım yapabilirsiniz ama onu diğer insanlardan aşağı tutamazsınız.

وَيَوْمَ

Va YaVMa

“Ve gün”

Buradaki atıf harfi Allah’ın nimetini örf ederler, sonra da ekserisi kâfir olmak üzere onu inkâr ederler dedikten sonra “Ve” harfi ile atfetmektedir. Arada mahzuf cümle vardır. Sonra gün gelir, Kur’an düzeni hâkim olur ve onlara şunlar uygulanır denmektedir.

Bu ayetin ahiretteki manası üzerinde durmuyorum.

Yani uygarlığın oluşması için önce tebliğciler gelir, yeni uygarlığı anlatırlar, uygulayarak gösterirler. Ekserisi karşı gelir ve saldırırlar. Fikren saldırırlar. Bazen fiilen de saldırırlar. Bu arada halk bu didişmede “Adil Düzen”i öğrenir.  Zamanı gelince karşı çıkanlar artık imana gelirler ve yeni binyıl uygarlığı doğar. Direnirlerse Allah onları helak eder, tebliğciler değil Allah helak eder.

Bizim görevimiz Sermaye Firavununa ve ona tabi olanlara tebliğden ibarettir.

نَبْعَثُ

NaBGaÇu

“Ba’s ederiz”

Eskiden milletvekilinin adı mebustur.

Seçmek demek ba’setmek demektir.

Bucak halkı biat usulü ile meclis ilmi şurasını seçer. Meclis ilmi şurası da sıralama usulü ile bir başkan seçer. Başkan semtlere emirler atar. Halk kendi semtinin dışındaki bir emire siyasi biatını yapar. Böylece başkana bütün halk biat etmiş olur. Böyle seçilmiş olan kimse Allah’ın ba’settiği kimsedir. Şeriat kurallarına göre seçilmiş bucak başkanı Allah’ın ba’settiği kimsedir. Bu, bu dünyada seçilendir. “Neb’asu”daki “Nun” bunu ifade eder.

مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ

MiN KulLi EumMaTin

“Her ümmetten”

Yani her bucaktan bir topluluğun ümmet olabilmesi için;

a) Toprağı olacak,

b) Halkı olacak,

c) Şeriatı olacak,

d) Yönetimi olacaktır.

En küçük ümmet bucaktır. Aşiretin şeriatı yoktur, başkanın kaza yetkisi ve görevi yoktur. Bucağın ise tamamlanmış şeriatı vardır.

Şeriatta eksik hüküm yoktur. Bütün konularda içtihatla da olsa hükme varılmaktadır. Hakemler ‘bunu bilemiyoruz’ diyemedikleri gibi başkan da ‘ben bu hükmü uygulayamam’ diyemez. “Her ümmetten” demekle her bucağın bağımsız yönetimi olacaktır demektir. Temsili demokrasi yoktur, doğrudan demokrasi vardır. Merkezi bucaklar vardır. Merkezi başkan yoktur. Yani il başkanı bucak başkanlarının başkanı değildir. İl başkanı il ve ilçe merkez bucaklarının başkanıdır. Taşra bucaklarla eşit seviyededir. Hakemler karşısında eşittirler. Herkes şeriata uymak zorundadır ve hakemleri eşit şartlar içinde seçerler.

شَهِيدًا

ŞaHIyDan

“Bir şehid”

Burada yöneticide tekliği ifade edilmiştir. Bucakların ayrı ayrı başkanları olmayacak, bucağın tek başkanı olacaktır. Başkan yönetici değil şehiddir yani gözetleyicidir. Herkes şeriata göre amel eder. Kişiler kendi içtihatları ile yorumlarlar ve şeriata uyarlar. Aralarında çıkan nizaları geçici hakem yani şehid olarak başkan çözer. Onun dedikleri uygulanır. Sonra hakemlere giderek mağduriyetleri giderirler. Başkan istediği kimseyi bucaktan sürebilir. Haksız sürülürse, sürülen hakemlere giderek başkanın başkanlığına son verdirebilir.

Cengiz Demirci’nin başkanın sürme hakkı olmaması gerekir, içtihadı sürülenin hakemlere götürme hakkı olduğu için gerçekleşmektedir. Ama başkan aynı zamanda şehid yani geçici hakem olduğu için sürme hakkı vardır.

ثُمَّ

ÇümMa

“Sonra”

Sonra yani Kur’an düzeni, “Adil Düzen” geldikten sonra anlamındadır.

Zaman bakımından da sonrayı ifade eder, asıl olarak düzen bakımından sonrayı ifade eder. Yani eski düzen gidip hak düzen geldikten sonraki o düzen devam edecektir.

“Fe” harfi daha çok akabinde olup biten olaylar için kullanılır.

Yani “Adil Düzen”de, üçüncü binyıl uygarlığında anlamındadır.

لَا يُؤْذَنُ

LAv YaEÜaNu

“İzin verilmez”

“Ezintu lehu en yecie” dersen, ona gelmesi için izin verdim demektir. İzin kelimesi kulak verdim demektir. Yani o benden bir şey yapmayı istedi, ben de onun onu yapmasına müsaade ettim demiş olursun.

Burada “izin verilmez” demek, artık küfür yapmalarına izin verilmez.

Küfür demek fiilen karşı gelmek demektir, aleyhte propaganda yapmak demektir.

Bir devletin içinde o devlet aleyhinde fikirler ileri sürülemez. Örnek olarak ‘Türkiye Cumhuriyeti kötüdür’ denemez. Ama ‘biz daha iyi düzen kuracağız, yeter sayımız var, bize ayrı devlet kurdurun’ demek herkesin hakkıdır. Kürt devletini savunmak haktır, Türk devleti aleyhinde bulunmak hak değildir. PKK suç olduğu gibi devletimiz aleyhinde bulunulamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kürt bayrağı asılamaz. Ama kendi illerinde Kürt bayrağı asabilirler. Kürt bayrağını asan iller bağımsızlık talebinde bulunabilirler. Bir devlet olma şartını gerçekleştirirlerse bağımsız devlet olabildikleri gibi Irak’a veya Suriye’ye de katılabilirler. Bunu Türk devletini kötüleyerek, Kuzey Irak devletini methederek önce oraya halkın göçünü sağlarlar, hicret ederler. Oradan da isteyenler Türkiye’ye hicret eder. Oraya giden daha çoksa biz onlara toprak veririz, oradan gelenler çoksa onlar bize toprak verir. 

Bugün “Adil Düzen”, Kur’an Düzeni aleyhinde konuşmak serbesttir. Çünkü tartışılacak ve halk anladıktan sonra bu düzeni kabul edecek. “Adil Düzen Bucakları” oluşacaktır. Ama “Adil Düzen Bucakları” oluştuktan sonra o bucağın düzeni aleyhinde bulunulamaz, oradan hicret edilir.

لِلَّذِينَ كَفَرُوا

LiLaÜIyNa KaFaRUv

“Küfretmiş olan kimselere”

Yani “Adil Düzen”e, İslâm düzenine, Kur’an düzenine, Hak düzenine karşı çıkanlara ve hakaret edenlere artık İslâm bucağında izin verilmez; İslâm il merkez bucaklarında da izin verilmez; ülke merkez bucaklarında da izin verilmez, Mekke’de ve kıta merkez bucaklarında da izin verilmez.

Bugün saldıranlara, kâfir olup Allah’ın nimetlerini inkâr edenlere de izin verilmez.

Demek ki “Adil Düzen” geldiği zaman eski defterleri kapatacağız. Eskiden yaptıklarını kimseden sormayacağız. Genel af ilan edeceğiz.

Buna ne delalet ediyor?

Yukarıda geçen “Sümme” kelimesi delalet ediyor. Yasaktan sonra gelen emirde mefhumu muhalefet vardır. Dolayısıyla burada “Sümme”de mefhumu muhalefet geçerlidir. Yani “Adil Düzen” gelmeden önceki küfür fiilleri suç sayılmıyor. Ceza hukukunda makabline şümul olmadığı için demek ki suç değildir. Yani “Adil Düzen” gelmeden önce işlenen fiillerin durumu ayrıdır. Yaptıkları zulme ceza verilecektir. Fikre ceza ayrıdır.

Mesela, Gülen Cemaati taraftarı olmuş, onu savunmuş, hatta fikren iktidar aleyhinde olmuş ama fiilen darbe hareketine katılmamışsa ona ceza verilemez. Ancak darbe başarısız olunca sonra küfre devam edilemez. Ak Parti 17-25 Aralık’tan sonra fikren suç işleyenleri cezalandırılabilir ama bu fikirler suç olmalıdır.

وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ (84)

Va LAvHuM YuSTaGTaBUvNa

“Ve onlara isti'tab edilmez.”

وَإِنْ يَسْتَعْتِبُوا فَمَا هُمْ مِنَ الْمُعْتَبِينَ (24)  “İsti’tab etseler de it’ab olunmazlar.” Bu ayetteki it’ab kelimesi af kelimesi gibidir. Af dileseler de afları kabul olunmaz şeklindedir.

فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ (57)“O gün zulmetmiş olanlara mazeretleri bir menfaat vermez, onlar isti’tab olunmazlar.” Mazerete benzer ama ondan farklıdır.

“ATB” kapı eşiği demektir; kapı dışarı etme veya kapı içeri alma demektir.

Topluluklarda bir sıra vardır. Kıdemliler en ileride otururlar. Sıra ile kapıya doğru gidilir. Kapının yanında oturan en kıdemsiz kimsedir. Köyümdeki topluluklara gelenler ve damatlar kapı eşiğinde otururlar. Onu utb etmek demek kapı içine almak demektir, eşikte oturmaya razıyım demektir. Otobüste veya kalabalık salonlarda ayakta kimseler kabul edilir. İşte bunlar utebdirler.

“İt’ab etmek” demek kapı içine almak demektir. Mazerette cezanın hafifletilmesi veya kaldırılması şeklinde olur. “Tevbe” ise cezasını çekerek suç işlememiş hâle gelmek demektir.

“Adil Düzen” geldikten sonra tekrar küfre devam edenler, bucağın şeriatına veya başkanına karşı fikren de olsa saldıranlar olursa cezaları sürgündür. Artık o bucağın sınırları içinde ikamet edemezler. Gitmezlerse kanları heder olur. Hukuk onları korumaz. Mal varlıkları müsadere edilir.

وَإِذَا رَأَى الَّذِينَ ظَلَمُوا الْعَذَابَ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ (85)

Va EiÜAv RaEa elLaÜIyNa JaLaMUv eLGaÜABa FaLAv YuPafFaFu GaNHuM Va LAv YuNJaRUvNa

“Ve zulmedenler azabı gördüklerinde onlara tahfif edilmez ve inzar da olunmazlar.”

“Azabı görmek” bir deyim olarak kullanılmaktadır.

Zulmedenlere zulmettiklerinin cezası verildiğinde, ceza uygulandığında anlamındadır. Önce mazlum olan hakem seçer. Zulmeden de bir hakem seçer. Hakemler bir başhakem seçer. Ve suçlunun cezası takarrur eder. Affedilirse diyete dönüşür. Affedilmezse kısas yapılır.

Kısas uygulanması azabın görülmesidir. Ceza tahfif edilmez, herkese aynı ceza uygulanır. Ertelenmez de, hemen uygulanır.

Bu kişilerin birbirlerine yaptıkları zulümden söz etmektedir. Yönetimin bu cezalar üzerinde herhangi bir müdahale yetkisi yoktur, af yetkisi yoktur. Dayanışma ortaklıkları cezayı uygular. Hatta mağdur tarafı re’sen de uygulayabilir. Hırsızlık ve zina gibi cezalarda ise hakemler karar verdikten sonra kimse affedemez ama başkan erteleyebilir.

وَإِذَا رَأَى

Va EÜAv RaEay

“Azabı re’y ettiklerinde”

Bugünkü hukukta ceza kesinleşince anlamındadır.

“İzâ” gelmiştir. Çünkü daha evvel verilmiş ceza vardır. O cezanın infaz durumu hazır olunca anlamındadır. Yargı bağımsızlığı bu demektir. Hakemlerden oluşan mahkeme karar verdikten ve infaz kesinleşince artık ceza hafifletilmez, ertelenmez de.

Mevcut bir kararın infazı olduğu için “İzâ” gelmiştir. “İzâ”da vakit şartı vardır. Ancak bu şart İzanın tarihi yerine şart olayının zamanına da bağlanır. ‘Cumartesi gel’ diyebilirsin, ‘ben sana telefon ettiğim zaman’ da diyebilirsin. İkisi de “izâ” kelimesi ile bildirilir.

“Re’y ettiler” tabiri, artık infaz zamanı gelince, infaza hazır olunca demektir.

Mahkûm da olsa kimse yakalanmaz, zorla getirilmez. Kişi kendisi infaz masasına gelir. Gelirse cezası infaz olunur, sonra onun mallarına dokunulmaz. Cenazesi kılınır ve topluluğun mezarlığına gömülür. Malları mirasçılarına kalır. İnfaz zamanı infaz yerine gelmezse malları müsadere edilir, kanı heder olur.

الَّذِينَ ظَلَمُوا

elLaÜIyNa JaLaMUv

“Zulmetmiş olan kimseler”

Daha önce küfretmiş olanlardan bahsetti.

Burada zulmetmiş olanlardan bahsedecektir.

Bundan sonraki ayette de şirk edenlerden bahsedecek.

Demek ki “Adil Düzen” geldiği zaman suç işleyenler üç grup olacaktır; küfredecekler, zulmedecekler, şirk edeceklerdir. Bunların hükümlerini ayrı ayrı zikretmektedir.

Küfredenler, “Adil Düzen”in gelmesine karşı fikren direnenlerdir. Çeşitli propagandalarla, halkı korkutarak, halka para dağıtarak “Adil Düzen”e gelmelerini önleyenlerdir. Bunların bu tür saldırılarına izin verilmeyecektir. “Adil Düzen” gelmeden önceki küfürler affedilecektir.

İkincisi zulmedenlerdir. Bunlar da suç işleyenlerdir. Yargılanırlar ve verilen kararlara uyarlar. Bunlar “Adil Düzen”den önce yapmış olsalar bile zulüm davalarına bakılacak, suçlular mahkûm edilecek ve cezaları infaz edilecektir.

Üçüncü gruptaki şirk koşanlar için de ayrı hüküm uygulanacaktır.

الْعَذَابَ

eLGaÜABa

“Azabı”

“Azab” marife gelmiştir. Suç işleyen kimseye ne ceza verileceği şeriatta bellidir. Cezalar icma ile tespit edilip içtihatlarla ceza verilemez. Onun için “azab” kelimesi burada marife gelmiştir. Hazreti Peygamber bunun için ‘şüpheler ukubatı engeller’ demektedir. Bugünkü ceza hukukunun açık maddesidir, işlendiği zaman suç sayılmayan fiillere ceza verilemez, Ceza Kanunu’nda yazılı ceza da verilemez.

Görülüyor ki fıkıhçıların sünnete dayalı yaptıkları içtihatlar ve icmalar Kur’an’da yer almaktadır. Bu birçok şeye delalet eden mucizedir; Kur’an’ın Allah sözü olduğunu gösterir, Hazreti Muhammed’in elçi olduğunu gösterir, usulü fıkhın yani beyan ilminin hak olduğunu gösterir.

Ben tefsirleri neye göre yapıyorum?

Fıkıh usulünün kuralları ile yapıyorum. %80 olarak bu kuralları fakihler koydu. Ben de onların kuralları koyma usulleri içinde %20’ye yakın kuralı eklemiş oluyorum. Kuralsız hiçbir yorum yapmıyorum.

فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ

FaLAv YuPafFaFu GaNHuM

“Onlardan (azabı) tahfif edilmeyecektir”

Bugünkü ceza hukukunda maddeler konur, o maddelere göre önce ceza verilir, sonra hafifletici veya şiddetlendirici maddeler konur. Bunların takdiri hâkime bırakılır.

 İslâmiyet’te cezalar tahfif edilmez, teşdit edilmez. Fiil hafifse ona konan ceza az olur. Kasdilik yoksa ceza diyettir. Soruşturmacılar kastın olup olmadığını tesbit ederler. Şahitlik yaparken amden öldürdü derlerse hakem kısasa karar verir, hataen öldürdü derse hakemler diyete mahkûm ederler. Hakemlere hiçbir takdir hakkı verilmemiştir. Bunun gibi infazda da herhangi bir hafifletme söz konusu değildir. Suç ya vardır ya yoktur. Az vardır, fazla vardır diye bir şey söz konusu değildir. Cezalar adedidir, sayısaldır, dijitaldir.

وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ (85)

Va LAv YuNJaRUvNa

“Ve onlara inzar da edilmez.”

Yani hafifletme olmadığı gibi erteleme de yoktur. İnfazdaki kat’iliği ifade eder.

Burada bir soru ortaya çıkar; hamile kadın öldürülür mü?

Hamile kadın öldürülmez. Çünkü birisine ceza vereceğiz diye bir başkasına zarar verilemez. Ona mühlet vermiyoruz, çocuğun sağlığını koruyoruz.

Yüz kişiden biri suçsuz olsa ama hangisinin suç işlemediği bilinmese ceza veremeyiz.

Niçin “Adil Düzen” gelmediğini şimdi anlamış oluyoruz. Bunları öğrenmeden nasıl iktidar olacağız? Birlikte yaptığımız bu çalışma yapılarak bu konular üzerinde içtihatlara başlanacaktır. Sonunda fıkıh ilmi oluşacaktır. Bin Dil Üniversitesi’ni kuracağız. Orada âlimler yetişecek. Ondan sonra iktidar bize verilecektir. Oraya varmaya daha çok zamanımız vardır.

Gülen cemaati ve Millî Görüş ile ilk ayrılığımız buralarda olmuştur. Erbakan; iktidar olunur kanunlar değişirse, mevcut bürokrasi ile “Adil Düzen”in geleceğini sanmıştı. Biz bunu kabul etmedik. Gülen cemaatinin görüşü ise; zalim düzen sorununun inanmış kadronun iktidara gelmesi ile çözüleceğidir. Biz ise kişilerin iyi olması yeterli değildir, düzenin de iyi olması gerekir diyorduk. Düzen de birden iyileşemez. Önce bir ocak, semt ve bucakta yeni düzen oluşturulmalıdır. Ondan sonra bucaklar çoğalarak, hatta bölünerek çoğalmak suretiyle bu yeni düzenin geleceğini iddia ettik.

Bu sebepledir ki ihtiyaçları olduğu zaman Millî Görüşü de Gülen cemaatini de destekledik ama katılmadık; onlar da katılmamızı istemediler. Prof. Dr. Arif Ersoy son seçimde başvurduğu halde listelerine almadılar.

“Adil Düzen” yeni içtihatlarla oluşur. Müçtehitler yetiştirilmez, yetişirler. Biz müçtehit olabilecekleri bir araya getiririz, ondan sonra sorunları kendileri çözerler.

Şimdilik başlangıç noktasındayız. Ama temel atılmıştır. Devam edilecektir. Ümidimiz, 2033 yılına kadar “Adil Düzen Bucağı” kurulmuş olacaktır. Demek ki o zamana kadar daha 17 senemiz vardır. Yani şimdi 50 yaşında olanlar onun kurulduğunu görebileceklerdir.

وَإِذَا رَأَى الَّذِينَ أَشْرَكُوا شُرَكَاءَهُمْ قَالُوا رَبَّنَا هَؤُلَاءِ شُرَكَاؤُنَا الَّذِينَ كُنَّا نَدْعُو مِنْ دُونِكَ فَأَلْقَوْا إِلَيْهِمُ الْقَوْلَ إِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَ (86)

Va EiÜAv RaEAv ElLaÜIyNa EaŞRaKUv ŞuRaKAvEaHuM QAvLUv RabBaNAv HAvEuLAvEi ŞuRaKAEuNav elLaÜIyNa KunNAv NaDGUv MiN DUvNıKa FaEaLQUv EiLaYHiMu eLQAVLa EinNaKuM La KAvÜiBUvNa

“Ve işrak etmiş olanlar şirk ettiklerini re’y edince ‘Rabbimiz, işte bizim senin dışında dua ettiğimiz kimseler bunlardır. Onlara kavli ilka edip siz kazibsiniz derler.

Çağımızın şirki nedir, çağımızdaki şirkler nelerdir? Onları tesbit ettikten sonra bu sözlerin manasını vermeye çalışmalıyız. Eski müfessirler Kur’an’ın nazil olduğu zamanki şirki tesbit edip yorumlarlar. Biz ise çağımızın şirklerini tesbite çalışıyoruz.

1) Bir numaralı şirk ekseriyet sistemidir. Ekseriyetin kararına uymak demek her gün yeni tanrıya tapmak demek olur.

2) İkinci şirk ise modadır. Açık saçık modalar icat ederler, halk da modaya uyacağım diye onlara tabi olarak yaşar. Bu da büyük şirktir. Bir zamanlar Tanrı’ya inanmak ayıp sayılmış, ateist olma üst sınıftan olma olarak görülmüştür. Tek evlilik, düğünlerdeki israf hep modadan ibarettir, hep şirktir.

3) Ekonomide en büyük şirk karşılıksız paradır. Çağımızdaki insanlar karşılığı olmayan bu boş kâğıda kavuşmak için gece gündüz çalışarak ona köle olmaktadırlar.

4) Dördüncü şirk faizdir. Emeksiz ve rizikosuz kazanç peşinde koşanlar faizin kullarıdır. Bunlar yapılırken şirklere bulaşmamamız gerekir. Acaba kim kime şerikdir.

Dört müessese vardır; ilim, ahlak, ekonomi ve siyaset.

Kaç çeşit ortaklık oluşabilir?

İlim-Ahlak, İlim-Ekonomi, İlim-Siyaset, Ahlak-Ekonomi, Ahlak-Siyaset, Ekonomi-Siyaset veya ilmin, ahlakın, ekonominin olmadığı üçlü şirketler veya dörtlü şirketler. On şirket etmektedir.  Aslında bunlar kendi yerlerinde şirketler kurmuş, birlikte insanlığa, Allah’a, dine, Kur’an düzenine saldırmışlar, şimdi de saldırmaktadırlar. Ancak bunlar abid müşrik değil, kendilerini tanrı olarak koyan müşriklerdir.

Demek ki şirk iki türlüdür.

Birinci tip şirk başkasını tanrı kabul edip ona ibadet edenler, bunlar müşriklerdir.

İkinci tip şirk ise kendisini tanrı kabul edip hareket edenlerdir, bunlar şerik olmaktadır.

“İşrak” if’âl babındandır. Dolayısıyla kendisini veya başkasını Tanrı’ya ortak etme şirktir. Tekrar hatırlamamız gerekmektedir ki şirk inanç sistemi değildir. Küfür sözle ilgili olduğu halde şirk fiildir. Yani iki tanrı var diyen kâfir olur, müşrik olmaz. Ama fiilen iki tanrıya tapan müşrik olmuş olur.

Burada da “görmek” demek gözle görmek değildir. Şerikler birbirlerini nasıl görürler? Mesela Sermaye siyasileri nasıl görür? Rüşvet vererek görür. Mesela din siyasileri nasıl görür? Yöneticiler zulmettikleri zaman aracı olurlarsa görmüş olurlar. Halkın müşrikleri görmesi de halkın şeriklere ibadet ettikleri sabit olup işrak ettikleri ile işbirliği yaptıklarının ortaya çıkmasıdır. Biz şimdi yorumumuzu buna göre yapalım.

Bir kimse rüşvet vermiş ve haksız karar aldırmıştır. Rüşvet verdiği, haksız karar verdiği ortaya çıktığı zaman da o bana yaptırdı derler. Rüşvet vermeseydim benim işimi yapmazdı der. Rüşvet alanlar da asla bunu kabul etmezler.

Burada “İn” değil de “İzâ” geldiğine göre bunların yargılanacağı ortaya çıkmıştır. Haksız karar verilmiştir. Örnek olarak eğer ekseriyet sisteminden yararlanarak bir sermaye milletvekilleri satın alarak bir kanun çıkartmışsa ve bu kanunla da vurgun vurmuşsa, işte bu soruşturulacak ve haksız mal edinmeden malları istirdat edilecektir.

Bu ayetten anlıyoruz ki, şirkten yararlanarak haksız iktisapta bulunanlardan malları geri alınacaktır. Ama bir mahkemenin yanlış kararı ile kazanan kimseden malları geri alınmayacaktır. Bunu şöyle açıklayalım. Biri bir alacak davası açmış ve hatalı şehadetten dolayı dava kaybedilmişse, bunda hata şeriat dışı delillerle değil, meşru delillerin hatalı değerlendirilmesinden ileri geliyorsa, onu hâkimlerin dayanışması öder. Ama şirk sebebiyle haksız iktisap varsa onları istirdat ederiz. Hukuki hatadan doğmuşsa onu istirdat etmez, dayanışma içinde çözeriz.

“Rabbimiz” diyorlar. İşrak edenler mecbur oldukları için bunları yaptıklarını ileri sürecek ve kendilerini savunacaklardır. Diyelim ki FETÖ teşkilatına yardım etmiştir. Yardım eden diyor ki; bunlar bizi kandırdılar. İşte sen bunlara güç verdin, bizim hayatımızı onların ellerine düşürdün, biz bunlara uyduk. Çünkü sen onlara o gücü verdin. Bizi ise onlara mahkûm ettin. Şimdi bizden soruyorsun ama bunlara sor diyeceklerdir. Onlar da hayır diyecekler, onlar bu kötülükleri yaptılar diyecekler. Birbirlerine sözleri ilka edeceklerdir. Yani bugün şerik olanlar arasında şirketin kalmayacağını ifade etmektedir.

وَإِذَا رَأَى الَّذِينَ أَشْرَكُوا

Va EiÜAv RaEA ELLaÜIyNa EaŞRaKUv

“Ve işrak etmiş olanları re’y edince”

“İşrak eden kimseler.”

Ekseriyetle alınan kararları şeriat kabul edenler, modaya uyarak açık saçık dolaşanlar, karşılıksız nakdi kazanalım diye durmadan koşuşanlar, emeksiz ve rizikosuz kazanmak için uğraşanlar; işte işrak edenler bunlardır.

25 kadar karar şekilleri vardır. “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”nda bunlar anlatılmıştır. Şirkten kaçanlar oraya başvurmalıdırlar. Moda yerine içtihatlarına göre giyinmeli ve ona göre iş yapmalıdırlar. Karşılıksız para yerine günlük işlerini TL ile yapabilirler ama borçlanmalar altın, demir, buğday veya toprak değerleri (bonoları yani paraları) üzerinden olmalıdır. Para kazanmak için değil, iş yapmak için ve üretim yapmak için çalışmalıdırlar. “Adil Düzen” geldiği zaman eğer bunlarla haksız iktisab yapmışlarsa ve adil yargı da bunu tesbit ederse, onlardan alabilir.

شُرَكَاءَهُمْ

ŞuRaKAvEaHuM

“Şerikleri”

Şerikleri kimlerdir?

Din adamlarının şerikleri tarikat şeyhleridir.

İlim adamlarının şerikleri, ilmi yasalaştıranlardır. Öğrenmek için değil de diplomanın peşinde koşanlardır. İmtihanları yapanları mabud kabul edenlerdir. Kopya çekerek sınıf geçenlerdir. Para ile diploma alanlardır (Türkiye’de yoktur).

Patron ve partiler birer putturlar. Bir partili başkanını ne yaparsa yapsın savunur, karşı tarafın başkanı ne söylerse söylesin yalanlar. Tek taraflı açık oturumların ve şartlandırmaların hepsi şirktir.

قَالُوا رَبَّنَا

QAvLUv RabBaNAv

“Rabbimiz, derler”

Yarın bir yönetim oluşacak, bunlar haklı ile haksızı ayırıp şirk ile kazandıkları ellerinden alınacaktır. Takdir komisyonu kurulacak, savunma orada yapılacak ve komisyonun verdiği kararlar uygulanacaktır. Tarafların yargıya gitme hakları daima vardır.

Burada “Rabbimiz” denmiş olması, bu hususlarda kararın takdir komisyonlarında verileceğini ifade eder. Yargı denetimi olacaktır.

هَؤُلَاءِ شُرَكَاؤُنَا

HAvEuLAvEi ŞuRaKAEuNav

“Bunlar şeriklerimizdir”

Evet, iki sanık birlikte komisyon önüne çıkarılacak.

Onlar tarikat şeyhlerini, parti liderlerini, acenteliğini yaptıkları patronları ve fetva veren ilim adamlarını gördüklerinde böyle diyeceklerdir.

Katılım Bankaları böyle fetvalar almakta ve cari sistemi yaşatmaktadır. Önce işlerine gelen müftüleri seçiyorlar. Sonra da istedikleri fetvaları alınca faizi faizsiz diye yutturuyorlar.

Bu yolla zengin olanlar elbette hesaba çekilecek ve bu yolla vurgun yapanların malları ellerinden alınacaktır.

Demek ki Kur’an bize bu göstermelik Müslümanlığın hükümlerini öğretmektedir. Halk faizsiz diye yatırdım diyecek, işte müftüm diyecek.

Faysal Finans Bankası’nın Suudi Arabistan’daki sahibi Muhammed Faysal’a bir şube açılışında ‘bu faizdir’ dedim. ‘İki ay sonra ben bu hususta bir danışma kurulunu toplayacağım, sizi de davet ederim’ dedi; aradan belki 25 sene geçti, henüz davet alamadım!

Şimdi de Akevler ilim adamlarından fetva alıyorlar, zaruret fetvaları ile bunları istismar ediyorlar. Bunların bir kuruş haram para yemeyeceğini, paranın hatırı için bir tek söz söylemeyeceklerini biliyorum. Ama bunlar sadece desteklemek için fetvalar veriyorlar. Buradan uyarıyorum...

 الَّذِينَ كُنَّا نَدْعُو مِنْ دُونِكَ

elLaÜIyNa KunNAv NaDGUv MiN DUvNıKa

“Bizim senin dununda dua ettiğimiz kimseler”

“Senden başkasına dua ettiğimiz kimseler” diyor.

Bunlar senin zengin ettiklerin, bunlar senin tarikat şeyhi yaptıkların, bunlar senin İslâm partisidir diye bizim oy verdiklerimiz, bunlar fetvalar veren ilim adamları...

Biz ne yapsaydık, bunlara uyduk diyecekler.

Görüyorsunuz ki Allah’a şirk edilenler peygamberler, şeyhler, sultanlar, liderler, zenginlerdir. Allah bunlara ne cevap verecektir. Ama savunma taktiği bu olacaktır. Allah bize bunları anlatmaktadır.

فَأَلْقَوْا إِلَيْهِمُ الْقَوْلَ

FaEaLQUv EiLaYHiMu eLQAVLa

“Sözü onlara ilka edecekler”

Evet, bunları biz söyledik, biz onayladık, bunların suçu yok demeyecekler. Ya hayır, biz böyle dedik, şunu söylemek istedik. Bizim bir silahımız yoktu, tüfeğimiz yoktu, hatta paramız bile yoktu diyecekler.

إِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَ (86)

EinNaKuM LaKAvÜıBUvNa

“Siz kazibsiniz.”

Evet, siz yalancısınız diyecekler.

Onlar da kendilerine göre savunmalarda bulunacaklardır.

وَأَلْقَوْا إِلَى اللَّهِ يَوْمَئِذٍ السَّلَمَ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ (87)

Va EaLQUv ELay elLAHı YaVMaEiÜin elSaLaMa Va WalLa GaNHuM MAv KAvNUv YaFTaRUvNa

“Ve o yevm Allah’a selemi ilka etmişlerdir ve iftira ettikleri onlardan dalalet etmiştir.”

“Adil Düzen” iktidar olduğu zaman halk dört sınıfa ayrılacaktır.

a) “Adil Düzen” için çalışanlar. Yani başarıya ulaşanlar Kooperatifler kurmuşlardır. Kooperatifler kendi içlerinde İslâm düzenini yaşamaktadırlar. Yüzer hanelik semt kooperatifleri çoğalmaktadır. Buna karşı üç grup oluşacaktır.

b) Küfredenler. Bunlar fiilen bir zarar iras etmemekte yani fiilî eyleme geçmemektedirler ama kavlen saldırmaktadırlar.

c) Zulmedenler. “Adil Düzen”e kavlen de olsa saldırmamaktadırlar ama “Adil Düzen” için çalışanlara zulmetmişlerdir, onların mallarına ve canlarına dokunmuşlardır.

d) Üçüncü gurupta olanlar kişilere dokunmamışlar ama “Adil Düzen”in gelmemesi için savaşmışlar, bunun için mücadele etmişlerdir.

“Adil Düzen”e geçildiği zaman bunların durumu ne olacaktır?

Küfredenler geçmişteki küfürlerinden dolayı sorguya tabi değildirler. Ancak küfürlerine devam etmelerine izin verilmeyecektir. Yani “Adil Düzen”e saldırmaya ve devletimizi yıkmaya çalışamayacaklardır.

Zulmetmiş olanlar ise mazlumlar affetmemişse cezaları infaz edilir, adil yargı sistemi ile cezalandırılırlar. Kişilere özel olarak zulüm etmemişlerdir ama şirk sistemini dayatanlarla onlara tabi olanlar muhakeme edileceklerdir. Bunlar fiilen zulüm düzenini sistem olarak devam ettirenlerdir. Kişilere ayrı ayrı zulmetmedikleri için ceza mahkemelerinde muhakeme edilip mahkûm edilemezler.

Bunlardan bir kısmı sistemi dayatanlardır, bir kısmı da sistemi destekleyenlerdir. İşte, sistemi destekleyenler o gün desteklemekten vazgeçip “Adil Düzen”i kabulleneceklerdir. Bu ayet o kabul edenleri beyan etmektedirler. Müşriklerin muhakeme edildikleri güne işaret etmekte, “o gün” demektedir.

Bundan önceki günler “Ve Yevme” şeklinde ifade edilmişti. O halde bunlar ayrı ayrı günlerdir. Önce kâfirlerin muhakeme edildikleri günlerdir. “Adil Düzen” iktidar olduktan sonra küfürlerine devam etmiyorlarsa eskilere karışılmayacaktır. Hakemler bile oluşturulmayacaktır. Sonra zalim olanların hesapları görülecek, suç işleyenler cezalandırılacaktır. İşte ondan sonra işrak edenler muhakeme edileceklerdir. Bundan dolayıdır ki “Yevme”ler “Ve” ile atfedilmiş, burada ise “Yevmeizin” denerek en yakın yevme işaret etmiştir.

Allah’a şirk koşanlar, şeyhlere, parti liderlerine, sermaye patronlarına, işbirlikçi ilim adamlarına tabi olanlar artık müslim olmuşlar ve Allah’a teslim olmuşlar, devletin sadık vatandaşı olmuşlardır. Onların vatandaşlık bakımından farkları olmayacaktır. Yani yarın “Adil Düzen” iktidar olunca “Adil Düzen” için çalışanlarla “Adil Düzen” karşısında olmamışlar ama fiilen zulüm düzeninde olanların bir sorumlulukları olmayacaktır. Onlar teslim olmuşlardır.

وَأَلْقَوْا

Va EaLQUv

“Ve ilka ettiler”

“Lika” yanak yanağa gelme demektir. Sopayı yere koymak anlamındadır. Selemi ilka etmek, barışı kabul etmek demektir. Yargının vereceği karara uyacaklarını kabul ederler.

Gülen cemaati hakemlerden oluşacak adil yargı kararlarını kabul ettiklerini beyan ederler.

“Selem” barış demektir. İnsanlar sorunları ya silahla çözerler ya da hakemlerle çözerler. Hakemlerle çözenler müslimdirler.

“Selemi ilka etmek” demek savaşı bırakmak anlamındadır. Bugün buna “mütareke” denmektedir. Yenildiklerini kabul ederek hakem kararlarına teslim olmak demektir.

إِلَى اللَّهِ

ELay elLAHı

“Allah’a”

Buradaki “Allah” topluluktur, devlettir. Toplulukta Allah hakemler yoluyla hükmeder, hakemlerin verdikleri kararlar Allah kararı kabul edilir. Şeriatta hakem kararlarının temyizi yoktur. Ancak mahkûm olan bucağı terk eder, ilin dışına çıkarsa karara karşı hakemlere gidebilir. Yeni hakemlerin kararına kadar kanı masumdur. Yani yargı kararına tabi olmuşlardır. Bir başka bucak kabul edebilir. Diyete dönüşür.

يَوْمَئِذٍ

YaVMaEiÜin

“O gün”

Şirk etmiş kimselerin şeriklerini gördükleri zaman.

Filler fiili mazi olmakla beraber “İza”dan sonra yani “İz”den sonra geldikleri için geleceğini ifade eder. Sonundaki “n” mahzuf olan bir ifadeyi temsil eder.

السَّلَمَ

elSaLaMa

“Selemi”

Araplar karşı karşıya gelince ya selam verirler ve sorunları barış içinde çözerler ya da kılıçları çekerler. Selam verdikten sonra ihanet etmezler.

Devletin olmadığı zamanlarda dahi iki kişinin hakemliğini kabul etme geleneği vardı. Devlet demek hakem kararlarının güvence altına alınmasıdır. Devletin görevi hakem kararlarının infazıdır. Diğer hususlar yöneticiler tarafından değil şeriat tarafından çözülür. Herkes şeriata uyar. Şeriatın yorumlanmasındaki ihtilaf hakemler yoluyla çözülür.

وَضَلَّ عَنْهُمْ

Va WalLa GaNHuM

“Ve onlardan dalalet etti”

“Dalalet etmek” kaybolmak, gözden uzaklaşmaktır.

Artık onlar piyasada yoklar. Eskiden sömürdükleri insanları artık sömüremeyecekler. Eskiden yaptıkları besleme işine devam edemeyecekler. Yazarlara artık kendi lehlerine şarlatanlık yaptıramayacaklar. Kendilerinin işledikleri suçları FETÖ’ye veya CIA’ya yükleyemeyeceklerdir. Yaygaracı basının yaygarasına son verilecek.

Bu nasıl olacak?

Çünkü artık onlara verilecek dolarları olamayacak.

مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ (87)

MAv KAvNUv YaFTaRUvNa

“İftira ettikleri.”

Yani artık dolar çöpe atılacak. Kimse karşılıksız parayı kabul etmeyecek. Ekseriyet kararları adı altında dayatmalar yapamayacaklar. Çünkü “ekseriyet demokrasisi”nin yerine “hicret demokrasisi” gelmiş, “hakemlerin denetimi” gelmiştir.

الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ زِدْنَاهُمْ عَذَابًا فَوْقَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يُفْسِدُونَ(88)

elLaÜIyNa KaFaRUv Va ÖawWu GaN SaBIyLi elLAvHı ZiDNAvHuM GaÜABan FaVQa elGaÜABı BiMAv KavNUv YaFSuDUvNa

“Küfretmiş ve Allah sebilinden saddetmiş olan kimselerin azablarına bir azabı ifsad etmelerinden dolayı ziyade ederiz.”

Kendilerini tanrı yerine koyup insanları sömürenlere ise eski yaptıkları sorulmayacaktır. Ama eski yaptıklarına devam ederlerse eski yaptıklarının hesabını verecekleri gibi yeni yaptıklarının cezasını da yükleneceklerdir. Küfredenlere geçmiştekiler sorulmayacaktır. Ama küfürlerinde devam ederler ve eski hareketlerini sürdürürlerse yeni yaptıklarının cezasını gördükleri gibi eski yaptıklarının cezasını da çekerler.

Buradaki marifeli azap “Adil Düzen” gelmeden önceki azab ve cezadır. Nekre gelen azab ise “Adil Düzen” geldikten sonra suçların cezasıdır, eklenecektir. “Adil Düzen” geldikten sonra işlenen fiillerin suç olması için ifsad etmiş olmaları şarttır. Yani eski suçların da cezaya idhal edilebilmesi için fiiller ifsad mahiyetinde olmalıdır. Adi suçlar af şümulü içindedir.

Bu hükümlere bakarak FETÖ’cü veya Rothschildler’ci olsun, suçlulara uygulayacağımız hükümleri dörde ayıracağız.

  1. Darbe hareketinin hazırlığına ve darbe hareketine katılmayanlar.
  2. Darbe hareketinin hazırlığına ve darbe hareketine tabi olarak katılanlar.
  3. Darbe hareketinin fiillerini icra ettiler ama artık darbe ile ilişkileri kalmamış, pişman olmuşlardır. Bunlar cezalandırılmayacaklardır.
  4. Darbeye iştirak etmişler ve devam ediyorlar. Bunlar cezalandırılacak ve eski cezaları da çektirilecektir. Bunun için yeni fiillerin fısk olması şarttır. Ceza hukukunu tahsil edenlere “fısk, zulm, cürm, harb” ve bunların tanımları yapılmalıdır. İlim heyetleri bunları ceza hukuku gözü ile incelemelidirler.  

الَّذِينَ كَفَرُوا

elLaÜIyNa KaFaRUv

“Küfretmiş olan kimseler”

Küfretmiş olan kimseler eğer bir suç işlemişlerse, onlar “Adil Düzen”in gelmesinden sonra bir takibata uğramayacaklardır. Ama fiillerine devam ederlerse, o zaman onlara eski fiillerinden dolayı da ceza verilecektir.

17 Aralık’tan (2013) sonra fiillere devam edenlere eski suçlardan da takibat yapılabilir. Ancak ikinci darbe hareketi olmasaydı doğrudur.

İkinci darbe harekâtı ile ilgili çalışmalar da bir hukuk düzeni içinde olmalıdır. Yine savaş psikolojisi, baskı psikolojisi içinde yapılmıştır. Dolayısıyla darbe girişiminden sonra fiillerine devam edenlerin cezaları daha öncelere kadar götürülebilir.

وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ

Va ÖadDu GaN SaBIyLi elLAvHı

“Ve Allah’ın sebilinden saddettiler.”

Yani bazı kimseler onlara katılmış olacaklardır.

Bu takdirde muhakeme edilir ve cezaları verilir.

O halde eğer 17 Aralık’tan (2013) önce Gülen cemaatine yardım edenler 17 Aralık’tan sonra da yardıma devam etmemişlerse suçlanmazlar. 17 Aralık’tan sonra FETÖ cemaatine yeniden yardıma katılan varsa, bunlar cezalandırılacaklardır.

Sorun çok nettir.

Küfür hareketlerine katılanlar 15 Temmuz’dan sonra vazgeçmişlerse, bunlara eski küfürlerinden dolayı ceza verilmez. Ancak 17 Aralık’tan önce katılmış olmadıkları halde 17 Aralık’tan sonra katılmışlarsa, bunların cezaları 15 Temmuz’da ertelenmiş olmaz.

زِدْنَاهُمْ عَذَابًا

ZiDNAvHuM GaÜABan

“Onlara azabı ziyade edeceğiz”

Burada azab nekredir. Yani yeni işledikleri fiillerden dolayı ceza verilecektir. Yani 15 Temmuz’dan sonra işlenen suçlara yeni cezalar verilecektir. Bu ceza eski fiillerin devamı olarak değil, yeni fiiller olarak cezalandırılacaklardır. Muhakemeleri öyle yapılacaktır. Cezalar da ağır olabilir. Yeni ağırlaştırılmış hapis hükümleri uygulanır.

فَوْقَ الْعَذَابِ

FaVQa elGaÜABı

“Azabın fevkinde”

Yani sadece ceza artırılacaktır. Yeni fiiller eski fiillerin devamı kabul edilmeyecektir. Eski fiiller o zaman işlenmiştir, o dönemin şeriatına göre tecziye edileceklerdir. Yeni fiiller yeni dönemin şeriatına göre cezalanacaklardır. Bu sebeple azabın artması denmemekte, azabın fevkıne azabı ekleriz diyor. 

Bu ayetler bize 15 Temmuz benzeri olaylarda olaydan sonra uygulanacak hükümleri anlatmaktadır. Bu ayetin tefsirinin bugünlere rastlaması size bir şeyler söylemiyor mu?

بِمَا كَانُوا يُفْسِدُونَ (88)

BiMAv KavNUv YaFSuDUvNa

“İfsad ettiklerinden dolayı.”

Demek ki fiil ifsad durumunda olmalıdır. Sadece küfretme azabı gerektirmiyor. Sürülür. İfsad demek düzeni bozmak demektir.

Bir arabada çıkan arıza arabanın yavaşlamasına, yalpa yapmasına sebep olursa, arabanın fesadı söz konusudur. Araba yürüyemezse arabanın butlanı demektir.

Düzeni iptal etmeleri şart değildir, cezalanmaları için ifsad etmeleri gerekir.

Demek ki düzenin çalışmasını aksatırlarsa ceza verilir.

Bu ayetler üzerinde ilim adamları çalışmalı ve ceza kanunlarını böyle düzenlemelidirler.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org         (0532) 246 68 92

 

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
07.11.2016
09:02




ADİL DÜZEN 886

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 886. Hafta - 29 Ekim 2016 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 886. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR.     -     ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI  

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

Altın PiyaSası

VE TÜRKİYE İLE RUSYA’NIN ANLAŞMASI

Rusya’nın Teklifi

VE BİZİM YARIM ASIRLIK ÇÖZÜM YAZILARIMIZ

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

‘Devletin A’dan Z’ye kadar her şeyi değişmeli’* - 5

“ADİL DÜZEN” nasıl doğacak diye soranlara…

Bizim görevimiz mübin/açık tebliğden ibarettir

Reşat Nuri EROL

 

***

 

NAHL SÛRESİ - 18. Hafta







Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3458 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2651 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2619 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2140 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2520 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2532 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2275 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2165 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2164 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2571 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2472 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1977 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2337 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2280 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2416 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2416 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2248 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2389 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2609 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2427 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3030 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2663 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2977 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2660 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2738 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2944 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3126 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3014 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3414 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5466 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3537 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3066 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3853 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3702 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3413 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3862 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3826 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4100 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4612 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3008 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3105 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3959 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3813 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2841 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2934 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3943 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7704 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5587 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4166 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3566 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3711 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4726 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4434 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4731 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4654 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4806 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4543 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3388 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4466 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3614 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5159 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3843 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5138 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4998 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4927 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3526 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3471 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3685 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5145 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4198 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5409 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4080 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5260 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4409 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4421 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4563 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4760 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5310 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4112 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5256 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4516 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3836 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4373 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4579 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4106 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4089 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4078 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4537 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5640 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9801 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4638 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3692 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3849 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3353 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3376 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3737 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5693 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4241 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3439 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler