Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 880
Nahl Suresi Tefsiri 51-57. Ayetler
10.09.2016
3132 Okunma, 1 Yorum

NAHL SÛRESİ - 12. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ 

وَقَالَ اللَّهُ لَا تَتَّخِذُوا إِلَهَيْنِ اثْنَيْنِ إِنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَإِيَّايَ فَارْهَبُونِ (51) وَلَهُ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَهُ الدِّينُ وَاصِبًا أَفَغَيْرَ اللَّهِ تَتَّقُونَ (52) وَمَا بِكُمْ مِنْ نِعْمَةٍ فَمِنَ اللَّهِ ثُمَّ إِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فَإِلَيْهِ تَجْأَرُونَ (53) ثُمَّ إِذَا كَشَفَ الضُّرَّ عَنْكُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِنْكُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ (54) لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ فَتَمَتَّعُوا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ (55) وَيَجْعَلُونَ لِمَا لَا يَعْلَمُونَ نَصِيبًا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ تَاللَّهِ لَتُسْأَلُنَّ عَمَّا كُنْتُمْ تَفْتَرُونَ (56) وَيَجْعَلُونَ لِلَّهِ الْبَنَاتِ سُبْحَانَهُ وَلَهُمْ مَا يَشْتَهُونَ (57)

 

***

 

وَقَالَ اللَّهُ لَا تَتَّخِذُوا إِلَهَيْنِ اثْنَيْنِ إِنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَإِيَّايَ فَارْهَبُونِ(51)

Va QAvLa elLAHu LAv TatTaPiÜvu EiLAvHaYNı iÇNaYNı EinNAMAv HuVA EiLANHun VAvXıDun FaEiyYAvYa FaRHaBUvNı

“Ve Allah dedi ki; iki ilah ittihaz etmeyiniz, O vahid ilahtır. Bana rahb ediniz.”

Burada Allah’ın kime dediği hazf olmuştur. Meleklere dedi; nâsa dedi; resullere dedi yahut biz okuyuculara demektedir. “Sücceden lillahi” kelimesinden sonra “Allah kelimesi iade edilmiştir. İrabı değişince iadesi hasen olur. Yani mecrur olan Allah’tan sonra merfu Allah gelince ya zamir iade edilemeli yahut lafız iade edilmelidir. Eğer izafetteki Allah’ın hâli değilse iade edilir. “Ahmet’in babası Hasan geldi, o iyi babadır” dersiniz. “Ahmet’in babası Hasan geldi, Hasan generaldir” dersiniz.

Kur’an Allah’ın sözleridir, Allah’ın kelimeleridir. Arapçası Cebrail’e aittir. Hazreti Muhammed’e tebliğ etmiştir. Ama Kur’an’ın canlı ve şuurlu varlıkmış gibi kişiliği vardır.

“Ve Kâle” ile başlayan cümleyi diyen kimdir?

Allah olabildiği gibi resul olarak Hazreti Muhammed olabilir yahut Kur’an söylüyor olmuş olabilir. Kur’an diğer kitaplar değildir. Allah her zaman onun arkasındadır ve O her an yeniden mana kazandırmaktadır. “Televizyon söylemiş” deriz.

“İki ilâh ittihaz etmeyin.” Mefhumu muhalefeti kabul edecek olursak, üç ilah ittihaz edebilirsiniz, çok ilâh ittihaz edebilirsiniz. Eğer muhatabı hususileştirirsek başkalarının ilâhı olmaz. Bu sebepledir ki Hanefiler mefhumu muhalefeti kabul etmemişlerdir. Biz de kuvvetli karine olmadıkça kabul etmiyoruz.

“İttihaz etmek” avuçlamak demektir. İpi veya ağacı avuçlayıp tutunma anlamındadır. O halde birden fazla ilâhı ittihaz etmeyin dendiğinde ikili oynamayın demektir. Cari sistem içinde Müslümanlık yapmak iki ilâh ittihaz etmektir. Bugünkü Müslümanların iki ilâhı vardır; biri Sermaye’nin doları, diğeri Kur’an’ın münzili Allah’tır.

Allah düşmanlarını, Allah’ı reddeden dinleri sığınak kabul etmek iki ilâhı ittihaz etmedir. Allah’a inanan ve O’nun emirlerini yerine getirmeseler bile O’nu kabul eden kimselerle bir olabiliriz. Kilise ile çok yakın ilişki kurabiliriz. Tanrı’yı reddeden Sermaye’nin işbirlikçisi olamayız.

“İlaheyn” kelimesi zaten iki ilahtır, ayrıca “İsneyni” demenin manası nedir?

Allah hayrın da ilahıdır, şerrin de ilahıdır ve iki ilahlığı farklıdır ama kendisi tektir.

Tarihte böyle hükümdarlar olmuştur. Firavun kuzey Mısır’ın da güney Mısır’ın da hükümdarı idi. O bir kişi idi ama Mısır ayrı iki devletti. Ayrı ayrı hükümdarı idi. Roma İmparatorluğu ikiye ayrıldığı zaman başlangıçta ikisinin hükümdarı ayrı olarak bir kişi idi. Türklerde devletler ikiye ayrılır, birine bir kardeş, diğerine diğer kardeş hükmeder ama ikinci kardeş birinci kardeşin vekili olarak hükmeder. Bu sebeple “iki" kelimesi tekrar edilmiştir. Bilmeliyiz ki bizim tanrımız şeytanın da tanrısıdır. Bizim tav’an tanrımızdır, onların kerhen tanrılarıdır, istemeseler de tanrılarıdır.

“Ruhbaniyet” doğaüstü varlıktan çekinmedir, ona karşı duyulan saygı, güven, çekinme ve korkudur. İnsanda böyle bir meleke vardır. Alt şuurunda doğaüstü varlık kabul eder ve onu sever, onu sayar, ondan çekinir ve ondan korkar.

İnsanda dört meleke vardır; fikir, his, irade ve ünsiyet.

Fikirleri “dil” ile ifade ederiz, hisleri “sanat” ile ifade ederiz, iradeyi “teknik” ile ifade ederiz, ünsiyeti “hukuk”la ifade ederiz.

Dil ile ilim oluşur, sanat ile iman oluşur, teknik ile ameli salihat oluşur, ünsiyet ile yönetim oluşur.

İlmî merkezler savami’, imânî (ahlaki) merkezler salavat, amelî (iktisadi) merkezler biye’ ve siyasî merkezler de mesaciddir.

İlim adamları “ahbar”, ahlak adamları “ruhban”, iktisat adamları “rebban” ve siyaset adamları “kıssis” olarak geçmektedir.

Burada iki tanrı yoktur, tek tanrı vardır. Yalnız bir tanrıdan rahb etmeleri, din adamlarının tanrılaştırılmasını bildirmektedir. Peygamber de olsa Tanrı’nın karşısında yok gibidir. Bu sebepledir ki “Allah” ve “Muhammed” kelimelerini mescitlerde eşit sıralarda asmak şirktir.

Burada önce Allah böyle dedikten sonra, bana rahb ediniz diyerek kendisinin tek ilah olduğunu bildirmiş olmaktadır. “İleyhi” dememiş, “ileyna” dememiş, “fe iyyaye” demiş. “İleyna” deseydi, ruhban sınıfından da rahb etmemiz caiz olurdu. “İlallahi” deseydi, söyleyen Allah ile buradaki Allah farklı kişilik olarak söylemiş olurdu. “Hi” zamiri ile ifade etseydi, söyleyen kendisi değil bir başkası olurdu. “Kale” yerine “Kultu” deseydi, o zaman söyleyen Hazreti Muhammed olabilirdi. Kur’an böylece kendisinden bahsederken “Allah, O, Biz, Ben” olarak bahseder, her birinde tek olan Tanrı başka tezahürü ile ifade edilmiş olur.

 

قَالَتَتَّخِذُواارْهَبُونِ

إِلَهَيْنِإِلَهٌاثْنَيْنِوَاحِدٌ

هُوَإِيَّايَ اللَّهُ

لَا إِنَّمَا

وَ فَفَ

3

4

3

3

3

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kelimelerin toplamı 16’dır. 10’u kök kelimedir. 6’sı kökü olmayan kelimelerdir.

Tüm kelimeler 3+3+3+3+4 =16 şeklindedir.

 

V3+(M1+B1+F2+U2)+(Ü1+Ç1+D1)(L5+R1)+N6+(nv+A8)+(nf+P1+Q1)+((E4+Y5)+(H5+X1)

  3       +2*3+                         3                            6   +    9               3                  +  9      +6

Toplam harf 6*9=54 eder. Surelerin üçlü sure olduğunu hatırlayınız. 3^5 gibi üçleme vardır. Ayrıca harfler 9+6+3*3+6+6+3 olarak gruplanmıştır. Kalan harflerde 8’i A’dır. Biri düşmüş Ya’dır, 9 eder. Kalanlar yarı “f”ye dönüşmüş tenvinle 3 eder.

وَقَالَ اللَّهُ

Va QAvLa elLAHu

“Ve Allah kavl etti”

Allah tüm insanlara yahut tüm şuurlu varlıklara kavl etti. “Kavl etti” hüküm koydu anlamında olduğu gibi, hitap etti, bildirdi anlamındadır. Allah’ın bu kavli tüm insanlara ulaşmıştır veya bize bu ayetle emir veriyor; Allah’ın bu kavlini insanlara ulaştırın.

Kelam manadır, kavl ise bu manayı ifade eden sözlerdir. Allah kelamı zatının sıfatıdır. Kendisinin ne aynısıdır ne de gayrisidir. Allah’ın kavli ise O’nun mahlûkudur. Ses dalgalarına dönüşmüş şekli bunu bize söyletir veya meleklere söyletir. “Qale” dendiği zaman bizim o kavli diğer insanlara ulaştırma görevimizdir. Bizden öncekiler bize ulaştırdılar, biz de bizden sonrakilere ulaştırma durumundayız.

İşte bu görevi yapmaya çalışıyoruz.

Siz de bir araya gelerek okuyorsanız birbirinize ulaştırıyorsunuz demektir.

Bin Dil Üniversitesi’ni kurarak ulaştırmayı kurum hâline getirmeliyiz.

لَا تَتَّخِذُوا

LAv TatTaPiÜvu

“İttihaz etmeyiniz”

“İttihaz etmek” demek sürekli onunla el ele olmak demektir. Onun peşine gitmek demektir. Onun emirlerini yerine getirmek demektir. Biat etmek demektir.

İnsanlar ayrı ayrı yaratılmışlardır. Hayatlarının yarısı kendi başlarına geçer. Aynı zamanda birlikte yaşayacak şekilde yaratılmışlardır. O da topluluğun halatına sarılmakla olur.

Bu ayet bize aynı zamanda bir kimsenin çift vatandaşlığının olamayacağını ifade eder. Herkes bir aşiretin, bir kabilenin, bir şa’bın, bir kavmin ve bir insanlığın ferdidir.

إِلَهَيْنِ اثْنَيْنِ

EiLAvHaYNı EiÇMNaYNı

“İki ilah”

“Lah” bir şeyi kapatmak için üstüne örtülen örtü demektir.

“İlah” örtülmüş, görünmez anlamında olup Tanrı demektir.

“İlah” kelimesi Tanrı anlamındadır.

İnsanlar, “var edici”yi her zaman bilmişlerdir. O’nu en kıymetli veya güçlü gördükleri bir varlık ile ifade etmeye çalışmışlardır. Bu sebepledir ki, birçok dinlerde Tanrı Güneş kelimesi ile ifade edilmiştir. Türkçedeki Tanrı da ışık kelimesinden gelmektedir. Kur’an’da da “Allah göklerin ve yerin nurudur” denmektedir. Bu kelimenin çıkışı “aydınlık” anlamına gelen bir sözden gelmiş olmalıdır. Türkçeye Tanrı diye tercüme edilecektir.

Bize dışarıdan ışık, ses, tat, koku ve temas etkileri gelir. Bunları gönderen eşyaları biliriz. “Ateş yandı, ışık geldi” deriz; “köpek havladı, ses ulaştı” deriz. Tüp patlaması oldu gaz kokusu geliyor. Olayların silsilesini takip ettiğimizde bir yere varırız, artık bu bundan oldu diyemeyiz. Tavuk yumurtadan, yumurta tavuktan çıkar ama ilk yumurta veya ilk tavuk nerden çıkar? İşte buna kelamcılar “müsebbibu’l-esbab” demektedir. Sebebini bulamadığımız işleri yapan varlığa Tanrı denir. Her şey yoktan var edilmiştir. O halde her şeyin O’na ait olduğu ve O’nun mahlûku bulunduğu kimse Tanrı’dır.

Tanrı bütünlüğü ve birliği temsil eder. Benzerinin olmadığı kimse Tanrı’dır.

“İki ilah ittihaz etmeyiniz.”

İnsanlar hep iki ilah üzerinde mantıklarını oturturlar. Biri kendilerinin ilahı, biri de karşıdakilerin ilahı. Diyelim ki şimdi sömürü sermayesi ile savaştayız. Allah bizimledir. Sanki Sermaye’nin başka ilahı vardır. Oysa onun ilahı bizim de ilahımızdır. Bize yardım ettiği gibi ona da yardım eder. Kendi düzenini koruması için iki tarafı o da yönetmektedir. O halde bizim sorunumuz sermaye ile değildir, ilahımızladır. Biz Allah’ın dediklerini yaparsak O bizimle olur, yapmazsak Sermaye’yi bize musallat eder.

“Sena” yaka demektir. “İki yakası bir araya gelmez” derler. Her dilde sayılar farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Türkçede eki anlamında iki ile ifade edilir. 

إِنَّمَا هُوَ

EinNaMAv HuVa

“O sadece”

Buradaki “Hüve” zamiri Allah’a gitmektedir. Allah’ın da ilah olduğuna işaret etmektedir. Mübtedadır. Haberi bundan sonra gelen kelimelerdir.

Buradaki “İnne” isim cümlesinin başına gelen “İnne”dir.

O zaman da “Huve” “Mâ”nın haberidir. Her ne varsa o odur denmiş olur. İki ilah olmadığı gibi tek ilahın mahlûku da tektir. O’nun halk ettiklerinden başka mahlûk yoktur. Hüvedir manasında olabilir.

إِلَهٌ وَاحِدٌ

EiLAHun VAvXıDun

“Vahid ilahtır”

“Ve” harfi atıf harfidir, birleştiricidir. “Had” da sınır demektir. “Vehede” sınırları birleştirdi, tek sınıra aldı demektir. Aslında Allah ehaddır. Tanrı olarak vahiddir. Tanrı demek Allah’ın mahlûklar içindeki görüntüsüdür.

Burada iki görüntü ortaya çıkar; iyilerin ve kötülerin tanrısı ve yalnız iyilerin tanrısı.

Evet, bu tanrılar görünürde ikidir; iyilik tanrısı ve diğeri. Kur’an’da Allah tek olan ilah olarak görevlerden birini şeytana ve mikroplara vermiş, görevlerden birini de meleklere ve canlının hücrelerine vermiştir.

Tanrı tektir. Hücreleri var eden Tanrı ile mikropları var eden Tanrı birdir. Bu kâinatı ikili çatışma üzerine kurmuştur. Kendisi birdir ama sistemi ikilidir.

Yer’i Güneş çeker, dönmesi onu uzakta tutar. Bunun anlamı şudur ki asıl olan yapmadır, yıkma değildir. Asıl olan hayattır, ölüm değildir.

Allah daha iyisini yapmak için olanı yıkar, daha ileri hayat için öldürür. Yapan tektir. 

فَإِيَّايَ

FaEiyYAvYa

“Bana”

Burada söyleyen Allah’ın ilah olduğunu ve o ilahın da kendisi olduğunu ifade etmiş olmaktadır. Ruhbanlık yani kendisine doğaüstü halikiyet vasfını izafe etme Allah’a aittir. Diğer ne varsa hepsi mahlûktur. Hiçbir şey ve hiçbir kişi kutsiyet taşımaz. Ruhbanlık Allah’a aittir. Ahlaki dayanışma ortaklıkları vardır. Bunlar ahlaki dayanışma ortaklarıdır.

Birbirlerini sevenler bir araya gelirler ve bir ortaklık kurarlar. İhmalden doğacak zararları tazminat sistemi içinde öderler. İhtiyaç bütçelerini bunlar hazırlarlar, ahlaki tezkiyeleri bunlar yaparlar ama bunların diğerlerinden herhangi bir ayrıcalıkları yoktur. Bizim gibi birer beşerdirler.

Mehdilik, şeyhlik yoktur. Peygamberler de birer laik kimselerdir. Bizden herhangi bir farklılık olarak âlemlerin rabbi olan Allah’a farklı yakınlıkları yoktur.

فَارْهَبُونِ(51)

FaRHaBUvNı

“Bana rahb ediniz”

Buradaki “Fa” tamim içindir. “İyyaye” mefuldür. Takdim edilmiştir. “Fa” harfi getirilerek hüküm tamim edilmektedir. Yani benden başkasına rahb etmeyiniz demektir.

Zıddı da nehyedilmiştir. O’na rahb edilecek ve O’ndan başkasına rahb edilmeyecek.

Kur’an çok açık olarak beyan ettiği halde, hâlâ şeyhlerini tanrılaştırıyorlar, hâlâ mehdileri olağanüstü güce sahip kılıyorlar.

وَلَهُ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَهُ الدِّينُ وَاصِبًا أَفَغَيْرَ اللَّهِ تَتَّقُونَ (52)

Va LaHu MAv Fıy elSaMAvVATı VaeLEaRWı VaLaHu elDİYNu VayÖıBan EaFa ĞaYRa elLAvHı TatTAQUvNa

“Ve semavat ve arzda olanlar O’nundur. Din vasıben O’nundur. Allah’ın gayrisine mi ittika edersiniz.”

İki ilah yoktur, hayır ilahı başka, şer ilahı başka değildir, hepsinin haliki ve rabbi O’dur ve semavat ve arzda ne varsa hepsi O’nundur. Burada “semavatta olanlar ve arzda olanlar” denmektedir. Semavat ve arz tek alan kabul edilerek ne varsa hepsi O’nundur.

Bizim hayatımız iki şeye dayanır. Biri, yüze yakın elementten oluşan madde parçacıklarına, diğeri de ışık enerjisine dayanmaktadır. Güneş’te üretildi. Kâinatta ne varsa bu iki kaynağı ile varlığını sürdürmektedir.

Sermaye’nin firavunluğu da onun düzenidir. Firavun boğulmamış, sonra Mısır’ı yine o idare etmiştir. “Adil Düzen” geldiği zaman da Sermaye yok olmayacak, uslanmış olarak yine o idare edecektir. Karşılıksız paradan vazgeçecek, tekel olmaktan çıkacak; ilme, dine ve siyasete karışmayacak. Sermaye’nin ve siyasetin rehbaniyyeti bitecektir. Onlar da bizim gibi birer insandırlar, görevleri hükmetmek değildir,  görevleri hizmet etmek olacaktır.

Semavat ve arz bir olarak zikredilmiştir. Üç boyutlu uzayda olanlar anlamındadır. İnsanlar beş boyutlu uzaydan getirilir ve gönderilir. Kaldıkları zaman kadar dört boyutun parçası olurlar.

“Vasıb olarak din O’nundur.”

“Vasıb” serçe ile işaret parmağının arasıdır. “Savab” kelimesine akrabadır. Bir şeyin yerine oturması, uyması demektir. Bir parçayı montajda yerine oturtursunuz, işe yarar ve uyarsa vasıb olmuş olur. Kelime Kur’an’da iki defa geçmektedir. Birinde ahiretteki cehennem azabının sıfatı olarak getirilmiştir. Yani yerine oturmuş uygun azab demektir. Azabların bir kısmı tahrip edicidir. Acıkmanız da azabdır ama azabı vasibdir. Bir de iğnenin batmasından dolayı duyduğunuz azab vardır. Muzır azab vardır. O azab insana zarar vermek için verilmiş olur. Vasıb azab ise onun yararınadır. Susuzluk duyarsınız ki su içesiniz. İnsandaki azabların hepsi vasıbdır. Ahirette de vasıb azab vardır.

Burada hâl olarak getirilen “vasıb” kâinatta her şeyin aslında yararlı olduğunu, şerlerin de hayır için olduğunu ifade etmek için “vasıben” denmektedir.

Sermaye’nin tarihte yaptığı ile sermaye terakümü olmuş ve bugünkü sanayi inkılâbı ancak o şekilde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla hiçbir şey Allah’ın iradesi dışında olmamıştır.

İlah-ı vahid olan Allah’tan başkasına mı ittika edeceksiniz?

Buradaki Allah insanlıktır. Yeryüzü “Adil Düzen”e göre düzenlenecek ve insanlar “Adil Düzen” içine girerek ilâhi düzen içinde O’na doğru yol alacaklardır. “İttika etmek” korunmak demektir, şeriat kulübesine girmek demektir.

وَلَهُ

Va LaHu

“Ve O’nundur”

Allah var, O’nun dışında hiçbir şey yoktu. Allah’ın bu durumdaki ismi “Hüve/O”dur.

Sonra arş, kürsi ve semavat ve arzı halk etti. Sebep-sonuç ilişkilerini koydu. “LeHu” oldu; her şey O’nunla oluştu demektir.

Sonra mülkü ve melekleri var etti; “BiLLAH” oldu yani Allah kâinatı ve melekleri var etti.

Ondan sonra canlıları var etti, hayatı ortaya koydu.

En sonunda insanı var etti. İnsan en mütekâmil hayvandır. Melek, ruh ve cinden sonra yaratılan en mütekâmil şuurlu varlıktır. Mülk O’nundur. O mülkünde insanları, cinleri, melekleri ve ruhları istihdam etmektedir.

مَا فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ

MAv Fıy elSaMAvVATı VaeLEaRWı

“Semavat ve arzda olanlar”

7 sema vardır.

Bunun bütününe “semavat” denmektedir.

1) Yağmur seması,

2) Hava seması,

3) Işık seması,

4) Ay seması,

5) Güneş seması,

6) Yıldızlar seması,  

7) Galaksiler seması.

Bitkilerin çimlenmesinde Güneş ışığı yetmemekte, yüksek frekanslı ışıkların etkisi ile tohumlar çimlenmektedir. Kâinat bir bütündür. Tek başına Güneş varlığını sürdüremez.

وَلَهُ الدِّينُ وَاصِبًا

VaLaHuv elDiYNu VaÖıBan

“Ve vasıb olarak din O’nundur”

“Din” demek düzen demektir, sosyal düzen demektir.

Kâinat düzeni bir düzendir.

“Din” kelimesi yaklaşmaktan türetilmiştir, borçlu ve alacaklı olmadır.

Aslında kâinat çekme ve itmeden oluşmaktadır.

O halde insanlardaki düzen ile kâinattaki düzen birbirine benzerdir.

“Vasıb”ın manası ise; fazla bir şey yok, eksik bir şey yok, uygun olmayan bir şey yok, hepsi yerli yerine oturmuştur.

Yirminci yüzyıl ilminin ortaya çıkardığı gerçekler vardır. Birçok manasız zannettiğimiz varlıkların yaptıkları işler keşfedilmiştir. Abes bir şey yoktur. Her şey vasıbdır.

أَفَغَيْرَ اللَّهِ

EaFa ĞaYRa elLAvHı

“Allah’tan gayrısı mı?”

Varlıklar birbirleriyle kesişirler, ortak ve ayrı tarafları olur. Mantıkta buna A B ile kesişir denir. A B’nin içinde olur veya B A’nın içinde olur yahut A B’ye eşit olur, bir de A B’den ayrı olur. “Gayr”dır. Yahut ortak noktaları olmaz ama bitişiktirler ve birinin olmadığı yer yoktur. Ortak noktaları da yoktur. Buna “dun” denmektedir. Ortak noktaları var ama ikisinin de bulunmadığı olursa buna da “hilaf” diyoruz.

Burada “gayr” demek, ayrı/başka bir varlığa mı ittika edeceksiniz demektir.

“Dun” denmeyip “gayr” denmesinden anlıyoruz ki burada iki ilahtan bahsedilmiş olma çok ilahlara da ittihaz edilmeyecektir, Allah’tan başka hiçbir şey ilâh olmayacaktır.

تَتَّقُونَ (52)

TatTaQUvNa

“İttika edersiniz.”

“Veky” kırda yol kenarında veya otlaklarda yapılan kulübelerdir, fırtına veya canavarlardan korunmak için oraya girilir ve korunulur.

“İttika etmek” demek o kulübeye girmek demektir.

Şeriatsız bir dünya canavarlarla ve fırtınalarla doludur. Kendimizi korumak için sözleşmeler yaparız, yöneticileri seçeriz, hakemlerimiz olur, güvenliği sağlayan askerlerimiz olur. Biz eğer bu düzene girersek artık kötülüklerden korunmuş oluruz, ittika etmiş oluruz. Herkes için aşireti, kabilesi, şa’bi, kavmi ve insanlık bir kulübedir. Bunlar iç içedir. Allah böyle bir düzen koymuştur. Bu düzeni biz oluştururuz.

İşte, insanın üstünlüğü budur; kendi düzenini kendisi kurar ve bu düzen sayesinde kendi yaptığı kulübe içine girer. Bunu kurarken Rabbinin ona bildirdiklerinden yararlanır. Bunlar kitaptır, sünnettir, icmadır ve kıyastır. Bunlara dayanarak içtihat yaparsınız.

وَمَا بِكُمْ مِنْ نِعْمَةٍ فَمِنَ اللَّهِ ثُمَّ إِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فَإِلَيْهِ تَجْأَرُونَ (53)

Va MAv BıKuM MiN NiGMaTin Fa MiNa elLAHı ÇümMa EiÜAv MasSaKuMu elWurRu Fa EiLaYHı TaCEaRUvNa

“Ve size olan nimetten ne varsa Allah’tandır. Sonra size durr mess edince ona caer edersiniz.”

Semavat ve arzda olanlar atfedilmiş, onlardan bir kısmı bize nimet yapılmıştır.  Allah’ın bize semavat ve arzda olanlardan başka nimetleri vardır. Ruh zaman ve mekân dışındadır. Dolayısıyla arzın ve semavatın içinde bir şey değildir. Allah’ın nimeti yalnız semavat ve arz içinde olanlardan ibaret değildir, semavat ve arzın ötesinde de nimetleri vardır. Nimetten sizin için olanlar Allah’tandır, başka kimsenin değildir. Şeyhin sana bir şey öğretmişse, şeyh de birisinden öğrenmiştir. Baban sana infak etmişse, ona da birisi infak etmiştir. Dolayısıyla bütün hamd Allah’ındır. Allah’tan başka kimseye medyunu şükran değiliz.

Evet, Sermaye bugünkü uygarlığı oluşturmuştur ama Allah’ın ona verdiği imkânlarla ve O’nun takdiri ile bunları yapmıştır. Geçmişte olanların suçunu Sermaye’ye yükleyip bugünkü sermaye sahiplerini cezalandırmak ne kadar yanlışsa, Sermaye’nin iyiliklerini karşılamak için onların esiri olmak da o kadar yanlıştır. Hepsi takdiri ilahi ile olmuştur. Biz itiraz ediyorsak takdiri ilahi ile itiraz ediyoruz, takdir ne ise o olacaktır.

Sonra size zarar messederse ona ce’r edersiniz. “Cere’te” demek cehr etme anlamında olup sesi yükseltmek demektir. Burada bir “sümme” gelmekte, bir de “iza” gelmektedir.

Demek ki her nimetin sonunda bir zarar vardır, her kemalin zevali vardır. Doğan ölecektir. Kazanılan kaybedilecektir. Her şeyin bir miktarı var, bir de hacmi var. Hacmin zamanla çarpımı değerdir. Allah’ın nimetleri fanidir, bir hacim içinde bize verilmiştir, sonunda alınacaktır. Baki olan ahiret nimetidir. Birisi cumhurbaşkanı olur. Müddeti dolar, ayrılır; ayrılırken üzülür, mırıldanmaya başlar. Buradaki “İzâ” bunun için gelmiştir. “Sümme” ahirete de işaret etmektedir. Bu dünyada Allah’ın verdiği her nimetten ahirette suale çekileceğiz. İnsan daima yükselmek ister. Duraklaması bile onun homurdanmasına yeterli olur.

وَمَا بِكُمْ مِنْ نِعْمَةٍ

Va MAv BıKuM MiN NiGMaTin

“Ve size nimetten ne varsa”

Bütün canlılar birtakım ihtiyaçlar içinde yaşarlar. Bu ihtiyaçları gideren nimetlerdir.

İnsanlar da birer canlıdır ve ihtiyaçlar içindedirler. O ihtiyaçlar Allah’ın nimetleriyle giderilmektedir. Allah bu nimetleri bize başkalarının eliyle verir. Biz onlara değil Allah’a borçluyuz. Onlar bize o iyiliği yaparken borçlarını ödemektedirler. Allah’ın havale ettiği alacağından yararlanıyoruz.

Nimet vardır. Rahmet vardır.

Nimet maddi ihtiyaçlarımızı giderir.

Rahmet ise manevi ihtiyaçlarımızı giderir. Rahmet nimeti de kaplar.

فَمِنَ اللَّهِ

Fa MiNa elLAHı

“Allah’tandır”

“Allah” kelimesi iade edilmiştir. Allah’tan başkasına mı ittika edeceksiniz. Nimetlerden ne varsa hepsi Allah’ındır.

Buradaki “Allah” âlemlerin rabbi olan Allah’tır. Biz topluluğa ittika ederiz ama topluluk da Allah’ın nimetidir.

İstiklâl Savaşı’nı kazanmışsak, bu Allah’ın ulusumuza nimetidir.

15 Temmuz’da galip gelmişsek bu da Allah’ın bizlere olan nimetidir.

İnsanlık uygarlaşırken acılar çekilmektedir ama bunların hepsi nimettir.

ثُمَّ

ÇümMa

“Sonra”

Nimet ve zarar arka arkaya aralıklarla gelir, bu sayede uygarlaşma olur.

Daha iyisinin gelebilmesi için iyi olanın gitmesi gerekir.

Sermaye gidecek, yerine daha iyisi gelecek; halk ekonomisi gelecektir.

Bir gün Ak Parti giderse daha iyisi gelir.

“Sümme” kelimesinden anlıyoruz ki her birinin bir ömrü vardır, eceli vardır; eceli gelmeden gitmez, birinin eceli gelmeden diğeri gelmez.

إِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ

iÜAv MasSaKuMu elWurRu

“Zarar size mess ettiğinde”

Nimetten sonra zarar dönemi gelir. Nimet ömrünü doldurur. Nimet yapacağını yapmıştır. Sonbahar gelmiştir. Yapraklar dökülecek, otlar kuruyacak, yaz beklenecek.

Sosyal olaylar da aynıdır. Gece olur, gündüz olur. Yaz olur, kış olur.

“Durr”un burada marife olarak gelmesine dikkat etmeliyiz yani nimetin alınması anlamında durrdur.

فَإِلَيْهِ تَجْأَرُونَ

Fa EiLaYHı TaCEaRUvNa

“Ona cer’ edersiniz”

“Cehr etmek” sesi aşikâre etmek demektir. “İlâ” ile gelmiştir. Ona karşı yükseltmek anlamındadır.

“Cer’ etmek” ise daha da ileri giderek durumdan şikâyette bulunmadır.

Bizim görevimiz zarar geldiği zaman sabretmektir, nimet geldiği zaman da şükretmektir yani gereğini yapmaktır.

ثُمَّ إِذَا كَشَفَ الضُّرَّ عَنْكُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِنْكُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ (54)

ÇümMa EiÜAv KaŞaFa elWurRa GaNKuM EiÜAv FaRIyQun MiNKuM BiRabBiHiM YuŞRiKUvNa

“Sonra sizden durru keşf ettiğimizde o dem sizden bir fırka rablerine işrak ederler.”

Nimet veriyor, sonra zarar geliyor, sonra keşfediliyor. Zarar kaldırılıyor. Bunlar aralıklarla oluyor ve bazen değil her zaman oluyor.

Bir işe başladığınızda önce işler iyi gider, nimetlenirsiniz. Henüz şer güçler faaliyete geçmez. Belli bir başarı elde ettiğinizde başarınız üzerine şer güçler uyanır, size saldırmaya başlar. Bu dönem zarar dönemidir. İşte bu zarar döneminde sabredeceksiniz. Kendi içinize çekilecek ve bekleyeceksiniz. Göreceksiniz ki bir gün gelecek kâr edeceksiniz. Zarar keşfedilecek yani zararı karşılayan kârlar gelecektir. Zarar ettik diye işi bırakmayacaksınız, işinizi değiştirmeyeceksiniz.

Biz “MÜÇTEHİT YETİŞME MERKEZİ”ni kurduk, zarar ettik. Evet, bıkmayacağız, bırakmayacağız, bir gün başaracağız. Projemiz olacak, fırsat kollayacağız, acele etmeyeceğiz. Başaramadık diye bırakmayacağız.

Bediüzzaman’ın açtığı medrese vardı. Baştan yayıldı. Sonra büyük baskılar yapıldı. Sabrettiler. Ondan sonra büyük nimetlere ulaştılar. Şimdi de ikinci baskı içindedirler. Neden? Çünkü durr keşfedince işraka başladılar. Bediüzzaman’ı da bırakıp Gülen’e tapmaya başladılar. Tanrı’yı unuttular.

İstiklâl Savaşı sonunda ne oldu? 1950’lerde ne oldu?

Ben şunu yazdım.

Halk Allah’tan korkup Allah’a sığınacağına, CHP’den korkup Demokrat Parti’ye sığındı. Sonu ne oldu? Durr messetti. Cıyak cıyak bağırmaya başladılar. Allah durru keşfetti. Sonra da başkalarını işrak ettiler. Avrupa Birliği sokaklarında sürünmeye başladılar. Ak Parti’nin hâlâ Avrupa Birliği Bakanlığı vardır ama “Adil Düzen”e ait bir bürosu bile yoktur.

Millî Görüş partileri “Adil Düzen”e dayanarak başbakanlığa kadar geldiler. Hâlâ milyarları ellerinde tutuyorlar. İmkânları var. Milyarları harcadılar. Akevler, gariban ortaklarının yüzer liralık ortaklık payı ile “Adil Düzen”i ortaya çıkardı. Onlar ne yaptılar? Prof. Dr. Arif Ersoy’u uzaklaştırdılar. Ama o da onlardan medet umuyordu!

ثُمَّ إِذَا كَشَفَ

ÇümMa EiÜAv KaŞaFa

“Sonra keşfettiğinde”

“Keşf etmek” bir örtüyü kaldırmak demektir. Zararı kaldırıyor. Zararı messediyor. Bir şeyi örtüyor. Sonra zarar örtüsü kaldırılıyor.

Kırgızistan Devlet Başkanı bizimle istişare etti ve Kırgızistan parası “som”u çıkardık. Kırgız parası eski Sovyetlerde dolar kadar kıymetli oldu.

Yüzlerce apartmanların kabası yapılmış, kullanılmaz halde duruyordu. Yapacakları neydi? Kredi verip bunlar tamamlanmalı idi. Millî ekonomiye bir vereceklerdi, kırk katacaklardı. Halkın eline geçen para ile halk tüketim yapacak, üretim de başlayacak ve Kırgızistan Asya’nın İsviçre’si olacaktı.

Onlar öyle yapmadılar, %40 faiz ile borç verdiler, Çin’den ithal ettikleri mallarla ülkelerini yaşattılar. Şimdi ne oldu? Faiz nimeti örttü.

Eğer Kırgızistan bundan vazgeçse keşfedilmiş olur.

الضُّرَّ عَنْكُمْ

elWurRa GaNKuM

“Sizden zararı”

“Durr” burada marife gelmiştir, izhar edilmiştir. Belli bir durrdur ama messeden durr değildir. Messeden durrdan doğan durrdur. Faiz bir durrdur. Ama faizin doğurduğu işsizlik ise başka bir durrdur. Bunun için durr kelimesi izhar edilmiştir.

إِذَا فَرِيقٌ مِنْكُمْ

EiÜAv FaRIyQun MiNKuM

“O dem sizden bir ferik”

Allah’ın zararı keşfetmesine hamd edip “Adil Düzen” getireceklerine, Avrupa Birliği’ne girme çabasına girdiler. Sizden bir fırka işrak etti.

Evet, Ak Parti Millî Görüş içinden işrak etmiştir. Sizden bir fırka deyip nekre getirmiştir. Belli, bilinen bir fırka değil, beklenmedik fırka demektir.

Bunun gibi; Risale şakirtleri baskınlar ve yoksulluklar içinde iken, AK Parti onları destekledi ve tüm dünyaya hâkim oldular. Ama o zaman onlardan bir fırka, meçhul bir fırka, Allah’a işrak ederek Sermaye’nin yanında oldu.

بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ (54)

BiRabBiHiM YuŞRiKUvNa

“Rablerine işrak ettiler.”

Evet, onları eğitip yetiştiren, dünyada büyük hizmetler yaptıran rabbe işrak ettiler.

Burada çok önemli bir işaret vardır; onlardan bir fırka, hepsi değil.

Demek ki bu hadiseden tüm cemaati suçlamak yanlıştır. Onlardan bir fırka, bilmediğimiz bir fırka işrak etmiştir.

Bizim işimiz tüm Risalecilere saldırmak değildir, o işrak edenleri bulup etkisiz hâle getirmemiz gerekir.

لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ فَتَمَتَّعُوا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ (55)

LiYaKFuRUv BiMAv EAvTaYNAvHuM Fa TaMatTaGUv FaSaVFa TaGLaMUvNa

“Onlara verdiklerimize küfretsinler diye temettu ediniz, ilerde ilmedersiniz.”

“ADİL DÜZEN” ile yükselmeye başlayan Millî Görüş Hareketi, içten vurulan darbe ve gömlek çıkarma eylemi sonunda, Ak Parti ile sonuçlandı! Ak Parti “ADİL DÜZEN” nimetlerine şükredeceğine yani gereğini yapacağına, bugünkü durumu sadece kişilerin başarısına yüklemiştir; bugünkü başarı Erdoğan’ın başarısı imiş!

15 Temmuz çok açık olarak göstermiştir ki bugünkü durumumuz ilâhi lütuftur.

Kaç defa uçurumun kapısından döndük...

Şükredip “FAİZSİZ KREDİLEŞME SİSTEMİNİ” getireceğimize, ona düşmanlık yaptık. Bunu bizden bir fırka yaptı. Bunu niçin yaptılar? Nimeti başkalarıyla paylaşmamak, nimeti “ADİL DÜZEN” lehine kullanmamak için yaptılar. Saadet Partisi de Ak Partili arkadaşlarımızın başarısı diyerek başarıyı Millî Görüş’e, “Adil Düzen”e bağlayabilirdi. Tam tersini yaptı. Ak Parti’yi hain ilan etti, Ak Parti’nin kendisinin başardığını reklam etti.

Biz kimseye karşı değiliz.

Biz bize düşen görevleri yaparız.

En iyisine veya en az kötü olana oy veririz.

Ancak yaptıklarının yanlış olduğunu Kur’an söylüyor ve biz de aktarıyoruz.

Gerek Risale-i Nurların başarısı, gerekse Ak Parti’nin başarısı sadece ve sadece Allah’ın ikramıdır ve Allah’ın eseridir. Kimsenin ortaklığı yoktur.

İşimiz Allah’ın nimetlerine şükretmek, zararlarına sabretmektir. Hepsi O’ndandır, hepimiz O’ndanız ve hepimiz O’na döneceğiz. Biz kendi yaptıklarımızdan sorumluyuz.

Allah Kur’an’ı gönderdi. Kur’an’ın nuru üçüncü binyılda tüm insanlığı aydınlatacaktır. Bize de bu yolda bazı görevler düşmüştür; Kur’an üzerinde çalışmak, uygulayabildiğimizi uygulamak, sesimizin ulaştığı yere kadar Kur’an’ı duyurmak...

لِيَكْفُرُوا

LiYaKFuRUv

“Küfretsinler diye”

Allah göz vermiş ama siz o gözü kullanmıyorsanız, Allah kulak vermiş ama siz o kulakla işitmiyorsanız, Allah ilim vermiş ama ilmin gereğini yapmıyorsanız, Allah zenginlik vermiş ama harcamıyorsanız; bunlar küfürdür, Allah’ın nimetlerinin karşılığını vermemektir.

Bunların karşıtı şükürdür.

İman karşılığı ve karşıtı küfür de bu manayı içermektedir, bilerek gerçeklerin aksini savunmadır, karşı cepheye geçmedir.

Evet, Cemaat’ten bir fırka ve Ak Parti’den bir fırka nankörlük etmektedirler. Sermaye’nin ajanları ile işbirliği yaparak bu iki topluluğu birbirlerine düşman yapmaktadırlar. Buna ne yazık ki hâlâ her iki tarafın samimileri de katılmış durumdadırlar. Oysa Cemaat bunları kendisi devre dışı yapmalıdır. Onları aralarından temizlemelidirler.

Ak Partililer de cemaat değil kendi içindeki paralelcileri teşhis etmelidirler.

Bu gidişle ne olur?

Bizim yapacağımız bir şey yoktur.

Biz işimize devam edelim, herkes layık olduğunun karşılığını alır.

بِمَا آتَيْنَاهُمْ

BiMAv EAvTaYNAvHuM

“Onlara ita ettiğimiz…”

Onlara ita ettiğimiz karşılığında nankörlük yapsınlar diye…

Allah onlara nasıl ita etti?

Erbakan, Millî Görüş ve “Adil Düzen” ile ortaya çıkınca, Sermaye şaşkına döndü. Projesi alt-üst oldu ve yeni bir taktik geliştirdi. Birden büyümek isteyenleri kullanarak Erbakan’ın önünü kesti; Cemaat ile Ak Partilileri birleştirdi...

İşte böylece Allah bunlara imkân sağladı, büyük imkânların sahibi oldular. Bunlar bu nimetlerin “Adil Düzen”den geldiğini gizlemek için işraka başladılar...

Biri Avrupa Birliği’nin sokaklarına düştü!..

Diğeri de Sermaye’nin kucağına atlayıverdi!..

Başarıyı “onlarla işbirliği” yapmakta buldular!!!

Sonuç ortada!

فَتَمَتَّعُوا

Fa TaMatTaGUv

“Temettu ediniz”

“Fa Yetemetteû” denmesi gerekirdi. Çünkü “Bimâ Âteynahum” denmiştir. Hepimize diyor. İşrak edenlere de işrak etmeyenlere de demektedir.

Hepiniz ilerde bileceksiniz...

Kur’an’da “Se” kullanılırsa dünyada bileceksiniz, “Sevfe” kullanılırsa ahirette biliniz anlamları çıkar. Bu ayette bu durumun böyle daha devam edeceği anlaşılmaktadır.

Üçüncü binyıl uygarlığı KUR’AN DÜZENİ VE KUR’AN UYGARLIĞI gelecek, KUR’AN NURU tüm dünyayı aydınlatacak ama küfür bitmeyecek, üçüncü binyıl şirkin ve küfrün yok olduğu bir binyıl olmayacaktır, Kur’an’ın aydınlığına rağmen bir fırka küfrüne devam edecektir demektir.

فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ (55)

FaSaVFa TaGLaMUvNa

“İlerde bileceksiniz.”

Evet, bu dünya çekişme ve tartışma dünyası olmaya devam edecektir. Kur’an ehlinin çalışması ile ilahi nur yeryüzünü kaplayacak ama o nurun içinde kâfirler de faaliyetlerini artırarak devam edeceklerdir. Takdiri ilahi böyledir. Kötüler ve iyiler kıyamete kadar her zaman ve her yerde bulunacaklardır.

Bu sebeple biz semt, bucak, il, ülke ve insanlık kooperatiflerinin kurulmasını istiyoruz. Kâfirler ile müminler birbirlerinden ayrılsın, herkes kendi dünyasında ve düzeninde istediği gibi yaşasın diyoruz. Hicret demokrasisi kurulsun diyoruz. Herkes mümin olsun, Müslim olsun demiyoruz. Kur’an öyle demiyor. Biz de Kur’an’a uyuyoruz. “Temettu ediniz” diyerek onların o küfür halleri içinde yaşamalarına izin veriyor, hem de mahzuf olan “halleri” ile bizim onları serbest bırakmamızı emrediyor.

YÜZ LOJMANLI APARTMANLARIN manasını daha iyi anlamış olmalıyız.

HİCRET DEMOKRASİSİNİ daha iyi anlamış olmalıyız.

Onların bize güçleri yetse bizi dinsiz yapacaklardır.

Biz ise gücümüz yetse de onları kendi hâlinde bırakıp zorla dindar yapmayacağız.

Bu sebepledir ki her zaman biz galip geleceğiz.

Zorlayıcı zalim düzenciler her zaman mağlup olmaya mahkûmdurlar.

وَيَجْعَلُونَ لِمَا لَا يَعْلَمُونَ نَصِيبًا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ تَاللَّهِ لَتُسْأَلُنَّ عَمَّا كُنْتُمْ تَفْتَرُونَ (56)

Va YaCGaLUvNa LiMAv LAy YaGLaMUvNa NaÖIyBan MimMAv RaZaQNAvHuM TaelLAvHı La TuSEaLunNa GamMAv KuNTuM TaFTaERUuNa

“Ve bilmedikleri bir şey için kendilerine rızık verdiklerimizden bir nasib ca’lediyorlar. Tallahi, iftira ettiklerinizden sual olunacaksınız.”

Kur’an kıyamete kadar insanlar arasında var olacak şeylerden bahseder. Kur’an yalnız bir devre hitap etmez. Kur’an nazil olduğu zaman Araplarda mevcut bazı âdetlerden söz etmektedir. Bunlardan biri kestikleri hayvanlardan bazı etlerin ayrılıp insan olmayanların rızkı olduğunu ve kendilerine haram olduğunu söylemeleridir. Diğeri de kız çocuklarının Tanrı’ya ait olduğu görüşünde olmalarıdır.

Bu anlayışlar bugün yoktur; o halde Kur’an artık etkisi olmayan olayları anlatmaktadır deriz. Müteşabih ayetler bunlardır. Bugün ortaya çıkacak olaylar geçmişte ancak benzerleri ile anlatılabilmiştir. O halde bu ayetleri okurken hakiki manaları ile değil de mecazi manaları ile okumamız gerektiğini Kur’an söylüyor.

Bugün bunun karşılığı iki şekilde düşünülebilir. Halktan alınan vergilerde bir kısım meşru olmayan kimselere pay ayrılmıştır. Elektrik faturasına baktığınız zaman ek kısımlar vardır; onlar için kesiliyor deniyor! Ama gerçekte kime nasıl gittiği meçhul durumdur. Halkın mafyaya ödediği vergi dışı ödemeler de bu gruba girebilir. Başbakanlığa verilen tahsisatı mesture de bu gruptan olabilir. Gümrüklerin bu grup paylardan olduğu gibi ihalelerde alınan ücretler de bu kabil paylardır. İzmir’e ilk geldiğimizde hazine veya halkı boş olan arazilerde birer mafya oturur ve arsaları satar, satın alanlar da gecekondu yaparlardı. Bir gün benim ortak hemşerilerim de gidip oralarda gecekondu yapmaya kalkıştılar, canlarını zor kurtardılar. Dükkân açarsınız; birileri gelir ‘sizi koruyalım’ der. Eğer onlardan birine bağlanmazsanız, gelip dükkânı darmadağın ederler. Bir davanız söz konusudur. Avukatınız sizden ek bir ödeme ister; bununla rüşvet vereceğini ya söyler ya da ima eder.

İşte bütün bunlar bu bilmediğimiz kimselere ayrılan nasibdir.

İnsanların yaşama hakkı olarak aldıkları yeryüzü kira payından başka gelir elde etmek için iki yol vardır.

Biri emektir, insanın harcadığı zamandır. Üretim emeği veya hizmet olarak değerlendirilir.

Diğeri ise riziko karşılığı serbest arz ve talep kanunları içinde elde edilecek kârdır.

Bunun dışında alınan her türlü paylar bilmediğimiz paylardır.

Bu payın yani faizin de hak olduğunu iddia etmektedirler!

Yemin iki şekilde yapılır. Biri geçmişte cereyan eden bir olayın doğruluğunun tekidi içindir. Bunun için “Vallahi” denir. Biri de gelecekte ben şunu yapacağım diye yeminli nezir yapmadır. Bunun için de “Tallahi” dersiniz. Bunun dışında Araplar bir de “Billahi” derler. Bu Kur’an’da yoktur. Allah geçmişte cereyan eden veya hâlen mevcut olan bir şeyi teyid ederek yaptığı yeminde “Vallahi” denmemektedir. Onun yerine semaya, tarıka yemin eder. Nasıl onlar haksa, bu söylediklerim de haktır şeklinde yemin eder.

İki defa ise “Vallahi Tallahi” diye yemin etmektedir. Ben Allah isem bu böyle olacaktır. İftira ettiklerinizden sual olunacaksınız denmektedir. İftira ettiklerinizden denmektedir. Yarın bu emek ve riziko dışında ayrılan paylardan, bu soygunculuktan sorulacaksınız denmektedir.

“Ferve” özel elbisedir. İnsanın dış görünümünü değiştiren elbisedir. Maske bir fervdir. Olayı olduğundan farklı kılmak demektir.

Kanunlar yapılır, görünürde faydalı kanunlardır. Boşanma yasaklanır ama yapılan kötü bir şeydir. Kötüdür, çünkü evlenmeye mani olunur. Mesela, İslâmiyet’te rüşvet günahtır ama yasak değildir, cezası yoktur. Bugün rüşvet veren de suçlu, rüşvet alan da suçlu. Böylece rüşvet müşterek suç hâline getirilip rüşveti teşvik etmektedirler. Durmadan konulan yasaklar güya devletin lehine yapılmaktadır. Oysa devletin halkı ezmesini sağlayarak devleti yıkmaya yöneliktir. Her yaptığınız işte düşüneceksiniz, zahiren hayır görünen şer olmamalıdır.

وَيَجْعَلُونَ لِمَا لَا يَعْلَمُونَ

Va YaCGaLUvNa LiMAv LAy YaGLaMUvNa

“Ve bilmedikleri için ca’lederler”

Allah insanlara emekleri karşılığı rızık vermiştir.

Bir de ticarette zarar karşılığı kâr tanımıştır.

Bunların dışında üretimden payın ayrılması, bilinmeyen yerlere payın ayrılmasıdır.

Faiz böyledir. Doları merkez bankaları basmaktadır. Banka için para denizdeki su gibi boldur. Onu yine faizle insanlara vermektedir. Bu faizin kime ne için ayrıldığını onlar da bilmemektedirler. 

نَصِيبًا

NaÖIyBan

“Bir nasib”

“Nasb” dikili taştır, topraklardaki sınırları belirlemiş olur. “Nasib” de düşen paydır.

Üretimden insanlar için besin olmayan, yeryüzü için imara yaramayan bir pay ayrılmaktadır. Ücret, kira, bedel bellidir.

“Ücret” emek payıdır.

“Kira” eski emeklerin payıdır.

“Bedel” eskiden üretilmiş mallardaki emek payıdır.

“Vergi” yeryüzü kirasıdır, güvenliği sağlayan devlet almaktadır.

“Faiz” neyin karşılığıdır?!

Yalnız faiz değil, “gümrükler” de ne içindir ve kime verildiği belli değildir.

“KDV” de böyledir.

مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ

MinMAv RaZaQNAvHuM

“Onlara rızık olarak verdiklerimizden”

İnsanlar üretirler ve tüketirler. Ürettiklerine karşı verilen ücret, kendilerine verilenlerden alınan fiyata eşit olursa, tüm üretim tüketilmiş olur. Ama üreticiden ucuz alınır pahalı satılırsa, o zaman artan bir değer olur.

Bu kimin rızkıdır ve ne işe yarar?

Onun için paraya para kazandırmak bilinmeyenlere paydır. Oysa para ile mal üretip parayı değil de ürünü artırmak kârdır ve bolluktur. Nüfusun artmasıdır. 

تَاللَّهِ لَتُسْأَلُنَّ

Ta elLAvHı La TuSEaLunNa

“Tallahi, sual olunacaksınız”

Bu sure Mekke’de nazil olmuştur.

Burada anlatılanlar ancak yirminci yüzyılda ortaya çıkmıştır.

O gün de benzer bir pay vardı. O pay o güne aitti. Tam olarak bilmemekteyiz.

عَمَّا كُنْتُمْ تَفْتَرُونَ (56)

GamMAv KuNTuM TaFTaEUcNa

“İftira ettiklerinizden.”

Sermaye ne yaptı?

Önce insanlara dedi ki; altını ne alıp gezdiriyorsunuz.

Sermaye, ‘ben dolar çıkaracağım ve bir gram altın bir dolar olacaktır’ dedi. Başlangıçta bir dolar bir gram altın iken, şimdi ise 1 gram 30 dolardan daha fazla değerdedir! Kurulan bir tezgâhla insanlık kandırılmış ve şimdiye kadar sömürülmüştür; şimdi de doların değeri ile istedikleri gibi oynuyor ve sömürüye devam ediyorlar.

وَيَجْعَلُونَ لِلَّهِ الْبَنَاتِ سُبْحَانَهُ وَلَهُمْ مَا يَشْتَهُونَ (57)

VaYaCGaLUvNa LiLAHı eLBaNAvTa SubXAvNaHUv VaLaHuM MAv YaŞTaHUvNa

“Ve kızları Allah’a ca’lediyorlar. O sübhandır. İştiha ettikleri kendilerine aittir.”

Bundan önce geçen “Allah” kelimesi “Tallahi” şeklindeydi.

Buradaki “Allah” O’nun halifesi olan topluluğa aittir.

Gelişmiş canlıların yavrularını anne babaları büyütürler. Olgunluk yaşına gelince yavrular anne babalarının yanından ayrılırlar.

İnsanlar farklıdır. İnsanlar devamlı cinsi arzu duydukları gibi, insanlar her yaşta ancak aile olarak yaşayabilirler. Allah kadınlara çocuk doğurma ve süt verme imkânını vermiştir, onlar aile içi işleri yaparlar. Topluluğu ise erkekler oluştururlar; onlar semtleri, bucakları, illeri, ülkeleri kurarlar, dayanışma ortaklıklarını oluştururlar.

Böylece erkekler kadınların kayyumudurlar.

Hâlbuki yirminci yüzyılda kadınlar da çalışmak zorundadırlar. Bir aile gelirinde aylık kira parası bir insanın aylık geliri kadardır. Ancak karı koca çalışarak ev kirasını ödeyebilmektedirler. Kadınlara özgürlük verdik diyorlar yani onları ırgat yaptık diyorlar. Burada kadınları kamu görevleri yapacak şekle sokuyor.

Kadının perişan hâlini Sovyetlerde görürdünüz. Kadın evlenir ve üç-dört çocuk yapar. Erkek eli cebinde sokaklarda dolaşır, meyhanelerde eğlenir. Kadın gider ve resmi yerlerde işçi olarak çalışır, eve gelip temizlik yapar ve çocuklara bakar. Kocası karısından ayrıca içki parasını istemeye başlar. Bu sebepledir ki kırk yaşlarındaki bir kadınla konuştuğunuz zaman kocasından ayrıdır ve üç-dört çocuğunu büyütmektedir.

“Onlar için iştiha ettikleri şeyler vardır” diyor, “men yeştehûn” demiyor yani erkekler onlarındır demiyor. Onlar için zevk ve eğlence vardır denmektedir.

O halde, çağımızda güya kadınlara özgürlük verilmiştir. Bu nasıl özgürlük!?

İslâmiyet’te kadın isterse çalışır, çalışma kredisini alır ama evin giderlerine kadın katılmak zorunda değildir.

“Subhanehu” diyerek, topluluğun yaşaması için kadın emeğine ihtiyaç yoktur. Allah öyle düzen oluşturmuştur ki erkeklerin çalışması yeterlidir. Kadın arzu ederse çalışacaktır. Bu sebepledir ki erkekler için resmi işler vardır. Erkek vaktinde işyerine gelmek zorundadır. Oysa kadınlar isterlerse çalışırlar ve ücretlerini alırlar, istemezlerse çalışmazlar.

Kadınlar çalışacak, üretecek, topluluğu onlar yaşatacak ama onlar kadınları zevkleri için iştahları için kullanacaklar. Yani kızlar Allah’ın ama onlardan cinsi zevk alma onların.

Evet, erkekler çalışacaklar, üretecekler, kadınlara hizmet edecekler, onlar da topluluğa çocuk yetiştireceklerdir. Topluluğun işini erkekler yapacaktır.

وَيَجْعَلُونَ لِلَّهِ

VaYaCGaLUvNa LiLAHı

“Ve Allah için ca’lediyorlar”

İnsan topluluk içinde özgür olarak yaşayacak şekilde yaratılmıştır. Topluluğun ferdidir ama aynı zamanda kişiliğini korumaktadır. Kadın özgürlüğün timsalidir. Ev içinde evin hükümranı olarak yaşar. Ev işlerinde söz kadınındır. Çocuğun kişiliği ile meşgul olur.

Topluluğa ait işleri ise erkekler yaparlar. Onlar savunma yaparlar, onlar üretirler. Erkekler kadınların korumasıdırlar. Yalnız kocası karısının koruması değildir. Tüm erkekler tüm kadınların korumasıdırlar. Allah kadınlara topluluktan yararlanma imkânlarını sağlamıştır. Topluluk işleri ise erkeklere aittir.

Kadınların kendi görevlerini yapabilmeleri için “ocak ortaklığı” yeterlidir.

Oysa erkekler gerek üretimde gerek savunmada en büyük ortaklıkları kurma durumundadırlar.

Kadınları topluluğun işlerini yapmaya yönelttiğiniz zaman insanın özgürlüğü ortadan kalkar, yeni nesil yetişmez olur.

الْبَنَاتِ

eLBaNAvTı

“Kızları”

“Kadınları” demeyip “kızları” demiş olmasının hikmeti, kızların evlenemeyip kendilerine işçi olmalarını istemeleri sebebiyledir.

Evli kadının eğer çocukları varsa zaten evine mahkûmdur.

Buradaki harfi tarif ahd için olabilir. O takdirde burada kastedilen “benat” genelev kadınları olur. Onları topluluğun malı hâline getirdikleri manası çıkar. Bu kadın istismar edilmektedir. Her yerde kadının cinselliğinden yararlanılmaya çalışılmaktadır.  

سُبْحَانَهُ

SubXAvNaHu

“O sübhandır”

Yani topluluğun böyle orta malı kadınlara ihtiyacı yoktur. Kur’an burada çalışanları fahişe kabul etmekte ve geneleve giden erkekler bize göre köleleştirilir ve hadım yapılır. Kadınlar köle yapılır ve eve hapsedilir. İslâmiyet’te genelev yerine muta evleri vardır, burada muta nikâhı vardır.

وَلَهُمْ مَا يَشْتَهُونَ (57)

Va LaHuM MAv YaŞTaHUvNa

“Ve onlar için iştiha ettikleri şeylerdir.”

Erkekler zevk alacaklardır diye genelevleri meşrulaştıran bir zihniyet kadın ve erkekleri eşit hâle getirmektedir! Madem onların dediği eşitlik olacak, kadınların gidebileceği erkek genelevlerini neden açmıyorlar; bu ne biçim eşitlik?!.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org         (0532) 246 68 92

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
12.09.2016
00:23


1967...1968...1969...AKEVLER 50 YILDIR ÇALIŞIYOR...2014...2015...2016

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 880

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 880. Hafta - 10 Eylül 2016 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 880. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR.     -     ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI  

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

İSTANBUL KANALI

AKEVLER’İN ADİL DÜZEN MODELİ

İSTANBUL KANALI İŞLETMESİ

İSTANBUL KANAL ALANI İŞLETME KOOPERATİFİ

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

15 Temmuz: Tek tedavi “KUR’AN ve İLİM”dir

15 Temmuz: Tek tedavi ‘KUR’AN ve İLİM’dir-2

15 Temmuz: Tek tedavi ‘KUR’AN ve İLİM’dir-3

15 Temmuz: Tek tedavi ‘KUR’AN ve İLİM’dir-4

Reşat Nuri EROL

 

***

 

NAHL SÛRESİ - 12. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

أَتَى أَمْرُ اللَّهِ فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ (1) يُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ أَمْرِهِ عَلَى مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ أَنْ أَنْذِرُوا أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاتَّقُونِ (2) خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ تَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ (3) خَلَقَ الْإِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُبِينٌ (4) وَالْأَنْعَامَ خَلَقَهَا لَكُمْ فِيهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ (5) وَلَكُمْ فِيهَا جَمَالٌ حِينَ تُرِيحُونَ وَحِينَ تَسْرَحُونَ (6) وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَى بَلَدٍ لَمْ تَكُونُوا بَالِغِيهِ إِلَّا بِشِقِّ الْأَنْفُسِ إِنَّ رَبَّكُمْ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ (7) وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَمِيرَ لِتَرْكَبُوهَا وَزِينَةً وَيَخْلُقُ مَا لَا تَعْلَمُونَ (8) وَعَلَى اللَّهِ قَصْدُ السَّبِيلِ وَمِنْهَا جَائِرٌ وَلَوْ شَاءَ لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ (9) هُوَ الَّذِي أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً لَكُمْ مِنْهُ شَرَابٌ وَمِنْهُ شَجَرٌ فِيهِ تُسِيمُونَ (10) يُنْبِتُ لَكُمْ بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخِيلَ وَالْأَعْنَابَ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ (11) وَسَخَّرَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِأَمْرِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ (12) وَمَا ذَرَأَ لَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ (13) وَهُوَ الَّذِي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا مِنْهُ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُوا مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ (14) وَأَلْقَى فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَنْ تَمِيدَ بِكُمْ وَأَنْهَارًا وَسُبُلًا لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ (15) وَعَلَامَاتٍ وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ (16) أَفَمَنْ يَخْلُقُ كَمَنْ لَا يَخْلُقُ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ (17) وَإِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللَّهِ لَا تُحْصُوهَا إِنَّ اللَّهَ لَغَفُورٌ رَحِيمٌ (18) وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ (19) وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ لَا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ (20) أَمْوَاتٌ غَيْرُ أَحْيَاءٍ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ (21) إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ قُلُوبُهُمْ مُنْكِرَةٌ وَهُمْ مُسْتَكْبِرُونَ (22) لَا جَرَمَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِرِينَ (23) وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ مَاذَا أَنْزَلَ رَبُّكُمْ قَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ (24) لِيَحْمِلُوا أَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَمِنْ أَوْزَارِ الَّذِينَ يُضِلُّونَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍ أَلَا سَاءَ مَا يَزِرُونَ (25) قَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَأَتَى اللَّهُ بُنْيَانَهُمْ مِنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ (26) ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يُخْزِيهِمْ وَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنْتُمْ تُشَاقُّونَ فِيهِمْ قَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ إِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالسُّوءَ عَلَى الْكَافِرِينَ (27) الَّذِينَ تَتَوَفَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ فَأَلْقَوُا السَّلَمَ مَا كُنَّا نَعْمَلُ مِنْ سُوءٍ بَلَى إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ (28) فَادْخُلُوا أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا فَلَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ (29) وَقِيلَ لِلَّذِينَ اتَّقَوْا مَاذَا أَنْزَلَ رَبُّكُمْ قَالُوا خَيْرًا لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَلَدَارُ الْآخِرَةِ خَيْرٌ وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّقِينَ (30) جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَاءُونَ كَذَلِكَ يَجْزِي اللَّهُ الْمُتَّقِينَ (31) الَّذِينَ تَتَوَفَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ طَيِّبِينَ يَقُولُونَ سَلَامٌ عَلَيْكُمُ ادْخُلُوا الْجَنَّةَ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ (32) هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا أَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلَائِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ أَمْرُ رَبِّكَ كَذَلِكَ فَعَلَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللَّهُ وَلَكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ (33) فَأَصَابَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (34) وَقَالَ الَّذِينَ أَشْرَكُوا لَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا عَبَدْنَا مِنْ دُونِهِ مِنْ شَيْءٍ نَحْنُ وَلَا آبَاؤُنَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ دُونِهِ مِنْ شَيْءٍ كَذَلِكَ فَعَلَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ (35) وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَسُولًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللَّهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلَالَةُ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ (36) إِنْ تَحْرِصْ عَلَى هُدَاهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ يُضِلُّ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِرِينَ (37) وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَا يَبْعَثُ اللَّهُ مَنْ يَمُوتُ بَلَى وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ (38) لِيُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي يَخْتَلِفُونَ فِيهِ وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّهُمْ كَانُوا كَاذِبِينَ (39) إِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَيْءٍ إِذَا أَرَدْنَاهُ أَنْ نَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ (40) وَالَّذِينَ هَاجَرُوا فِي اللَّهِ مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَلَأَجْرُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ (41) الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ (42) وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ إِلَّا رِجَالًا نُوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (43) بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ (44) أَفَأَمِنَ الَّذِينَ مَكَرُوا السَّيِّئَاتِ أَنْ يَخْسِفَ اللَّهُ بِهِمُ الْأَرْضَ أَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ (45) أَوْ يَأْخُذَهُمْ فِي تَقَلُّبِهِمْ فَمَا هُمْ بِمُعْجِزِينَ (46) أَوْ يَأْخُذَهُمْ عَلَى تَخَوُّفٍ فَإِنَّ رَبَّكُمْ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ (47) أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى مَا خَلَقَ اللَّهُ مِنْ شَيْءٍ يَتَفَيَّأُ ظِلَالُهُ عَنِ الْيَمِينِ وَالشَّمَائِلِ سُجَّدًا لِلَّهِ وَهُمْ دَاخِرُونَ (48) وَلِلَّهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ مِنْ دَابَّةٍ وَالْمَلَائِكَةُ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ (49) يَخَافُونَ رَبَّهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ (50)

 

***

 

وَقَالَ اللَّهُ لَا تَتَّخِذُوا إِلَهَيْنِ اثْنَيْنِ إِنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَإِيَّايَ فَارْهَبُونِ (51) وَلَهُ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَهُ الدِّينُ وَاصِبًا أَفَغَيْرَ اللَّهِ تَتَّقُونَ (52) وَمَا بِكُمْ مِنْ نِعْمَةٍ فَمِنَ اللَّهِ ثُمَّ إِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فَإِلَيْهِ تَجْأَرُونَ (53) ثُمَّ إِذَا كَشَفَ الضُّرَّ عَنْكُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِنْكُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ (54) لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ فَتَمَتَّعُوا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ (55) وَيَجْعَلُونَ لِمَا لَا يَعْلَمُونَ نَصِيبًا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ تَاللَّهِ لَتُسْأَلُنَّ عَمَّا كُنْتُمْ تَفْتَرُونَ (56) وَيَجْعَلُونَ لِلَّهِ الْبَنَاتِ سُبْحَانَهُ وَلَهُمْ مَا يَشْتَهُونَ (57)

 

***

 

وَقَالَ اللَّهُ لَا تَتَّخِذُوا إِلَهَيْنِ اثْنَيْنِ إِنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَإِيَّايَ فَارْهَبُونِ (51)

Va QAvLa elLAHu LAv TatTaPiÜvu EiLAvHaYNı iÇNaYNı EinNAMAv HuVA EiLANHun VAvXıDun FaEiyYAvYa FaRHaBUvNı

“Ve Allah dedi ki; iki ilah ittihaz etmeyiniz, O vahid ilahtır. Bana rahb ediniz.”

Burada Allah’ın kime dediği hazf olmuştur. Meleklere dedi; nâsa dedi; resullere dedi yahut biz okuyuculara demektedir. “Sücceden lillahi” kelimesinden sonra “Allah kelimesi iade edilmiştir. İrabı değişince iadesi hasen olur. Yani mecrur olan Allah’tan sonra merfu Allah gelince ya zamir iade edilemeli yahut lafız iade edilmelidir. Eğer izafetteki Allah’ın hâli değilse iade edilir. “Ahmet’in babası Hasan geldi, o iyi babadır” dersiniz. “Ahmet’in babası Hasan geldi, Hasan generaldir” dersiniz.






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3458 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2651 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2619 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2140 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2520 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2532 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2275 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2165 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2164 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2570 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2472 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1977 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2337 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2280 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2416 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2416 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2248 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2389 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2609 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2427 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3030 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2663 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2977 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2660 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2738 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2944 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3125 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3014 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3414 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5466 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3537 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3066 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3853 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3702 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3413 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3862 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3826 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4100 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4612 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3008 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3105 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3959 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3812 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2841 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2934 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3943 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7704 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5587 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4166 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3566 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3711 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4726 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4434 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4731 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4654 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4806 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4543 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3388 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4466 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3613 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5159 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3843 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5138 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4998 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4925 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3526 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3471 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3685 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5145 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4198 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5409 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4080 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5260 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4409 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4421 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4563 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4760 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5310 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4112 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5256 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4516 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3836 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4373 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4579 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4106 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4089 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4078 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4537 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5639 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9801 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4638 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3692 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3849 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3353 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3376 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3737 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5693 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4241 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3439 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler