Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 866
Hicr Suresi Tefsiri 78-86. Ayetler
28.05.2016
4433 Okunma, 1 Yorum

HİCR SÛRESİ - 11. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَإِنْ كَانَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ (78) فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُبِينٍ (79) وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ (80) وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ (81) وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ (82) فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ (83) فَمَا أَغْنَى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ (84) وَمَا خَلَقْنَا السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَإِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ (85) إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ (86)

 

***

 

وَإِنْ كَانَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ (78)

Va EiN KAvNa EaÖXABu eLEaYKaTi LaJAvLıMIyNa

“Ve Eyke ashabı da zalimlerden idi.”

Hazreti Lut aleyhisselamın kıssası anlatıldıktan sonra “Ve” harfi ile atfederek Eyke veya Leyke ashabı anlatılıyor.

“El-Eyke” Kur’an’da dört yerde geçmektedir. Şuara Suresi’nde Eyke halkının mürselleri tekzip ettiği söylenmektedir. Mürseller, resuller değil, havariler gibi resullerin elçileridir. Demek ki Hazreti Şuayb buralara elçileri göndererek onlar aracılığı ile tebliğde bulundu. Sad Suresi’nde Lut kavminden sonra Eyke ashabı denmektedir, ashab idi deniyor. Kaf Suresi’nde Eyke’nin ashabından ve Tubba kavminden bahsetmektedir.  

“Eyke” “Leyke” şeklinde de okunmaktadır, hatta böyle yazıldığı da vardır. “Eyke” EYK kökünden gelir. “Leyke” LYK kökünden gelir. Ormanlık demektir. Gürcücede “leka” denen bir meşe ağacı vardır. Tarihte Likyalılar diye bir kavim gelmiştir. Türkiye’nin Akdeniz’e kıyısı olan bir yerin adıdır. Teke yarımadasıdır. MÖ 2000 yıllarında etkindirler. Hazreti Şuayb peygamber ile muasırdırlar.

Eyke ashabı demekte, kavmi dememektedir. Kavim devleti olan topluluktur. Bunlar ise devlet olamamışlardır.

Demek ki “el-Eyke” okunduğu zaman meşeliğiyle meşhur yer anlaşılır. “Leyke” olarak okunduğu zaman Likya halkı anlaşılmaktadır.

Bu ayette “İn” ile “Le” gelmiştir. “Le” geldiğine göre İn, İnne manasındadır. Fiilden önce gelirse İnne, İn olur. “Kâne”yi kaldırsanız “Ashab” “İnne”nin ismi olur, “Zalimîn” de haberi olur. “Kâne” getirilerek, şimdi değil de o zaman olduğunu ifade eder. “Le” ise tekit harfi olur.

“İn”i olumsuzluk harfi olarak kabul edip “Le”yi “İllâ” manasında anlayanlar vardır. Biz bunu kabul etmiyoruz. Bunu iddia edenler tarafından “Le”nin “İllâ” manasında olduğu Kur’an’da kanıtlanmalıdır.

                                          وَإِنْ كَانَ

Va EiN KAvNa

“Ve idi”

İnsanlık Hazreti Nuh peygamberden önce kabileler hâlinde yaşardı. Kişi yönetimi vardı. Yazılı kurallar yoktu.

Hazreti Nuh peygamber ilk uygarlığı kurmuştur. Site devletleri vardı. Hazreti İbrahim aleyhisselâma kadar siteler dönemidir. Siteler bucak dönemidir.

Ne var ki siteler büyük topluluklar içinde yer almıştır. Başka siteleri sömürerek yaşama imkânı bulunmuştur. İnsanların artık zamanları yani boş zamanları olmuştur. O boş zamanları dolduracak bir meşgale yoksa halk onu fısk, ism, fitne ve fesatla doldurur.

Bugün de sanayi dönemine geçilmiştir. El üretimi yerine makine üretimine başlanmıştır. Henüz nüfus yeteri kadar artmamış olduğu için boş zamanları vardır.

İşte, azgınlık dönemi böyle başlar. Bunun sonu helâk olup yeni uygarlık başlamış olur.

أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ

EaÖXABu eLEaYKaTi

“Eyke ashabı”

İnsanlar aileler şeklinde var edildi. Hazreti Âdem zamanında aşiret hâline geldi ve Âdem’in oğulları aşiretler kurdular. Çoğaldıkça kabileler hâline geldiler. Aşiretler içinde yaşıyor, kabileler içinde üretim yapıyorlardı.

Hazreti Nuh zamanında iller oluştu, devletler oluştu.

Yirminci yüzyılda insanlık oluşmaktadır. Aşiretler, kabileler, şa’bler ve kavimler varlıklarını sürdürecekler, ama insanlık diye tüm insanlığın ortak kişiliği olacaktır.

Hazreti İbrahim dönemi ulus devletler oluşma dönemidir. Ulus devletler Hazreti Musa ile oluşmaya başladı. Bunlar Eyke, Tubba, Hicr ve Ress gibi topluluklardır. Devlete doğru gidilmektedir ama henüz devlet oluşmamıştır.

Bugün de insanlığa doğru gidilmektedir ama insanlık henüz bir tam kişilik elde edememiştir. “İnsanlık Anayasası” bu kuruluşun anayasasıdır.

Bu dönemde beldeler vardır. Hazreti Şuayb onların birlikte başkanı değildir ama tüm o dönem halkını uyarmakla görevlidir. Dolayısıyla Medyen halkını uyardığı gibi Eyke halkını da uyarmıştır.

لَظَالِمِينَ (78)

LaJAvLıMIyNa

“Zalim idiler.”

“Zulumat” karanlık demektir, sisli demektir, belirsiz demektir.

Kurallara göre değil de keyfi hareket ediliyorsa, gücü yeten yetene...

Bugün resmen hukuk düzeni kabul edilmiştir. Mahkemeler var. Polis var. Ordular var. MİT var. Bunlar ülkelerin ve insanlığın aydınlığını korumakla görevlidirler.

Bir saray düşünün, ateş ve mumlar yanıyor. Bunlar sönmesin diye saraya görevliler alınmış, onlara maaş veriliyor. Görevleri ateş ve mum yakmak değildir, görevleri onları söndürenlere mani olmaktır. Bunlar dolu kadro içinde dolgun maaş da alıyorlar. Görevlerini de eksiksiz yapıyorlar. Ne var ki lambalar kendiliğinden sönmüş ve ateş de yanmaya devam etmiyor. İşte, bugünkü dünya budur. Güçlü güçlü devletler ve yargıçlar vardır. Bunlar düzeni kurmakla değil korumakla yükümlü; ama düzen yok ki korusunlar!

İşte, Hazreti Şuayb düzeni kurmakla görevli kişidir.

Bugün de Kur’an Ehli, Adil Düzen Çalışanları, Akevler Kooperatifleri bu görevleri yüklenmiş bulunuyorlar. Dünyada sönmüş bulunan ateşler ve mumlar yeniden yakılacak ve her taraf aydınlanacaktır. Allah nurunu getirecek ve aydınlığı tamamlayacaktır. “Adil Düzen” gelecektir.

Lut kavmi fuhuşta zalimdiler.

Şuayb kavmi ekonomide, ölçü ve tartıda zalimdiler.

Bugünkü insanlık zina, karşılıksız para, rüşvet, gasp ve kaçakçılıkta zalimdir.

فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُبِينٍ (79)

Fa inTaQaMNAv MiNHuM Va EinNaHuMAv La Bi EMAvMın MüBIyNın

“Onlardan intikam aldık ve ikisi mübin imam iledir.”

Yahut Medyen ile Eyke’dir.

Bu surede ne Şuayb ne de Medyen ehli geçmekte, medine ashabı ve Eyke ashabı geçmektedir. Buradan şu sonuca varabiliriz. Medine kent demektir. Eyke ise ormanlık kır demektir. İkisi de harfi tarifle gelmiştir yani cins isimdir.

Şimdi kent ile kır arasındaki farkı da Kur’an burada anlatmış olmaktadır. Kentte yaşayanların evleri bitişiktir, aralarında sokak vardır. Birlikte yaşarlar. Kendilerini kalelerle korurlar. Tarlalarda gündüz ayrı ayrı çalışsalar da akşamüstü eve gelirler. Kalabalık oldukları için birbirlerini tanımazlar. Kırda yaşayanlar ise dağınık evlerde veya işyerlerinde iş görürler. Birbirlerini tanırlar. Yönetimleri tarih öncesi dönem yönetim şekline sahiptir. Beş bin yıllık çalışma, halkın Eyke’de yaşama tarzı yerine, medinede yaşama tarzına geçilmesi çabasıdır. Ancak yirminci yüzyılda bu seviyeye ulaşılmıştır.

Uygarlaşma demek, sanayide gelişme ve saatte üretilenin daha çok gün yaşama imkânı sağlaması demektir. Teknolojide uygarlaşma olunca insanların artan zamanları olur. Bu artan boş zamanlarını değerlendiremezler, ahlakları bozulur ve zulmetmeye başlarlar. Geçmişteki hukuk düzeni yeni dönemin sorunlarını çözemez. Allah zalim olan halkın zulmünün intikamını alır ve inkılâp olur. Yeni hukuk düzeni kurulur. Yeni uygarlığa doğru yol alınır.

Kur’an bunu tarihi örneklerle anlatarak haber vermektedir. İkinci binyılda yapılanların intikamını Allah alacaktır. İkinci Kur’an uygarlığı kurulacaktır. İnsanlar bugün inanmıyor, “Adil Düzen”e serçe parmağı ile dokunuyorlar. Allah’a inanan müminler de böyle böyle her işlerini bitirirler, ondan sonra vakitleri kalırsa “Adil Düzen” için de bir adım atarlar.

Kur’an düzenine inananlar Kur’an düzenini birinci işleri yapacaklar, zaruri işler hariç diğer zamanlarını burada kullanacaklardır.

“Adil Düzen”de Leyke’leri veya Eyke’leri tarım kentleri temsil edecektir. Medinelileri ise sanayi kentleri temsil edecektir. Her iki semt sakinleri de yüz lojmanlı apartmanlarda oturacaklardır. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve sakatlar bodrum katındaki işyerlerinde çalışacaklar. Erkekler de dışarıdaki işlerinden artan zamanlarını burada değerlendireceklerdir. Eyke halkı gerektiği zaman tarlalara giderek tarım yapacaklardır. Sanayi halkı gündüz büyük sanayi tesislerine gidip oralarda ortak olarak çalışacaklardır.

Bunların her ikisi için mübin bir imam vardır. Her ikisinin ayrı imamı yok, bir imamları vardır.

Bunun anlamı nedir?

Medyen merkezdi. Eyke ise bir köydü. Başkan hem merkezin reisidir hem de köylerin reisidir. Köyü merkezdeki imamın tayin ettiği emirler yönetirler. Yani bunlarda merkezi yönetim vardır. Ne var ki her köy ayrı ünitedir. Sadece bir bucaktaki başkan oradaki köylerin bir başkanı değil, her köyün ayrı ayrı başkanıdır.

Kıyasla bunu genişletiyoruz. Vali bütün ilçelerin ayrı ayrı yöneticisidir, bütün ilçelerin tek imamı değildir. Buradaki “mübin” kelimesi ayrı ayrı anlamındadır. “Beyn” ara demektir, yarık demektir. “İbane etmek” demek ayırmak demektir, ayırıcı imamdır demektir. Yani her ilçeyi ayrı ayrı idare eder demektir. Ulus için de durum budur. Devlet başkanı bölgelerdeki merkez ilinin merkez ilçesinin de başkanıdır. Mekke’de oturan tüm insanlığın imamı da kıta merkezlerindeki merkezlerin başkanıdır, ayrı ayrı başkanıdır.

فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ

Fa iNTaQaMNAv MiNHuM

“Onlardan intikam aldık”

İnsanlar 50 bin yıldan fazla başkansız yaşadılar. Kabileler hâlinde yaşıyorlardı. Kabilelerin içinde yaşlılar vardı. Kabileyi onlar idare ederlerdi. Aralarında sözlü kurallar vardı. Kurallara herkes uyardı; uymak zorunda idi. Uymayanlar dışlanırdı.

Ben böyle bir bucakta yetiştim, gençliğimi onların sosyal baskısı içinde yaşadım.

Kuralların dışına çıktığınız zaman herkes size saldırır. Ya kurallara uyarsınız, ya da orasını terk edip gitmek zorundasınız. Terk de edemezsiniz, çünkü sizi kimse kabul etmez. Orada tek ceza sistemi vardır, o da intikam almaktır.

Babam köyün hocası olduğu halde bu töre gereği birini yaralamıştı. Kızını isteyen komşuya kızını vermeyince yine töre gereği başörtüsünü almıştı. Artık o kızla kimse evlenemezdi. Töre gereği de babam onu yaralamıştı. Yaralamazsa, kızı kocasız kalmakla kalmaz, köyde ne imamlık yapabilir, ne de başka sosyal yardım görebilirdi. Sonra töre gereği halk toplanmış, babamla yaralananı barıştırmışlar. Ona bir aileyi geçindirecek kadar toprak almış, ayrıca yeğenini de eş olarak vermişlerdir.

İntikam, biri kural dışı çıkıp da bir haksızlık yaparsa, mağdurun ondan hakkını resen almasıdır. Benim eşim onun yeğenidir. Barıştıktan sonra töre gereği her şey unutulur, hatta anlatmazlar. Benim şimdi bu anlatmam töre dışıdır. Hukuk düzeni öncesi hayatı anlatabilmem için naklettim. Ben de gençliğimde köyümde tabanca ile gezmişimdir.

Hukuk düzeninde intikam yoktur. Yargıya gidersin, hakemler hakkını teslim ederler. Kişi hakkını vermezse o zaman devlet hakkını alır.

Allah için mahkemelere gitme söz konusu olmadığı için intikam usulü düzeni korur. Allah muntakimdir. Onlar zulmettiler.

وَإِنَّهُمَا

Va EinNaHuMAv

“Ve ikisi”

Evet, Medyen ve Eyke halkının, kent ve köylerin bir imamı, bir başkanı vardır. Bunun başka manası da, imam dediğimiz zaman sadece insan anlaşılmaz. Şeriatın kuralları planlamada bir imamdır. Yani bir bucağın köylerini içine alan bir bütçesi vardır. Herkes o bütçeye göre işini yapar.

Bu ayet tarım ve sanayi semtlerinin ayrı ayrı olduğunu ama kurallarının ve bütçelerinin bir olduğunu ifade etmektedir.

Biz “Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası”nı hazırlarken, kaynak olarak fıkhı aldık. İhtilafları istihsanla çözdük. Ondan sonra Kur’an’ı hakem yaptık ve sizinle beraber devam ediyoruz. İstihsanla elde ettiğimiz sonuçlar Kur’an’la teyit edilmektedir.

Usulümüzü tekrar ediyorum. Fıkhı ve Usulü Fıkhı öğrendik. Sorunları kendi reyimizle çözdük. Günümüzün fıkhını oluşturuyoruz. İstihsan yaparken dört delile dayandık, onların bize anlattıkları ile sonuçları varsayımlarla belirledik.

Şimdi ne yapıyoruz?

Kur’an’ı her hafta on sahife olarak yorumluyoruz. Varsayımlarımızı teyit edenleri alarak varsayımları kesinleştiriyoruz. Varsayımlara uymayanları değiştirerek yeni varsayımlar ilave ediyor veya varsayımımızı değiştiriyoruz. Bu Kur’an’ın getirdiği usuldür. Fukaha bunu uygulamıştır. Batı uygarlığı da bu metotla doğmuştur.

لَبِإِمَامٍ مُبِينٍ (79)

La Bi EMAvMın MüBIyNın

“Bir imamı mübin iledir.”

“Emam” ön demektir. “İmam” önden giden demektir. “Ümmet” imamın arkasında yürüyenlerdir. Bu insan olabildiği gibi bir proje de olabilir, bir bütçe kanunu da olabilir.

Önce imam yapılır, sonra ona uyulur. Yasin Suresi’nde, her şeyi mübin imamda ihsa ettik deniyor. Yıllık bütçe mübin imamdır, ona tabi olunur.

Uygarlıkların hepsi böyle uygarlık kanunlarına tabidir.

Bu durum Batılıları rahatsız ediyor. Böyle bir imamın olmadığını sanıyor ve Kâinata istedikleri gibi yön vereceklerini sanıyorlar. Biz dünyayı değiştirmiyoruz, dünyayı keşfediyoruz. Ne yapacağız demiyoruz; ne olacak diyoruz, bizim görevimiz nedir diyoruz.

وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ (80)

Va LaQaD KaüÜaBa EaÖXABu eLXıCRı eLMuRSaLIyNa

“Ve Hicr ashabı da mürselleri tekzib etti.”

“Hicr” yalnız bu ayette geçmektedir.

Hazreti Şuayb Peygamberin gönderdiği elçiler bir de Hicr halkına gitmişlerdir.

“Hacer” taş demektir. İnsanlar çıplak yaratılmışlardır. Diğer hayvanlar gibi tek tip yuvaları yoktur. Çeşitli yöntemlerle kendilerine mesken yaparlar. Başlangıçta ağaç kovuğunda barınmıştı insanın atası. Sonra kamışlardan kendilerine meskenler yapmaya başladılar.  Avcılık döneminde mağaralara sığındılar. Çobanlık döneminde taştan yuvalar ve ağıllar yaptılar, tuğladan kerpiçler yaptılar, keresteden evler inşa ettiler, taştan duvarlar yaptılar.

Artvin/Borçka’nın Camili bucağında tarlanın olduğu yerde taştan duvar yaparlar; kerpiçsiz, kuru duvar derler. Üstüne ağaçtan yapılar yaparlar. Yazın yaylaya giderler. Orada orman yoktur. Taştan duvar yaparlar. Duvardan hep rüzgâr eser durur.

Hicr halkı da bunlardandır.

Yani…

Meskenler ya ormanlarda ağaç ve kamışlardan yapılır yahut kentlerde taştan ve tuğladan yapılır. Böylece “El-Eyke” iki kavrama karşı kullanılmıştır; kent veya köy, ağaç veya taş evler yapmışlardır. Ayrıca Hazreti Salih Peygamber ile Hicr halkı kayaları yontarak taş evler yapmışlardır.

Taşların yontulması, Hazreti İbrahim aleyhisselam döneminde putların yapımı için söylenmiştir. İki defa Salih kavmi için söylenmiştir. Burada, bundan sonra gelecek ayetlerde Hicr ashabı için söylenecektir. Bunlar üzerinde yeterli çalışmalar yapılmamış, ne zaman kimler tarafından yapıldığı aydınlığa kavuşturulmamıştır. Mağaralarda para edecek bir şey bulunmadığı için önem gösterilmemektedir. Oysa pek çok oyulmuş dağ evler vardır. Araştırılmayı beklemektedir. Anadolu’da örnekleri fazlasıyla bulunmaktadır.

Bunlar da resulleri değil de mürselleri tekzib emişlerdir.

Hazreti Şuayb Peygamber bir hükümdar değildi ama kendisine tabi olanlardan mürseller irsal edecektir.

Bugün de bunu Bin Dil Üniversitesi ile yapacağız.

Size çok uzak gibi görünen bu iş çok kolay yapılacaktır.

Kristof Kolomb Amerika’yı keşfetmek için hükümdardan gemi istedi. Sonra yeni dünya keşfedildi. Hiç belli olmaz, biriniz inanır ve ben Bin Dil Üniversitesi’ni kuracağım der. Muhterem Cumhurbaşkanımızdan 5000 dönüm bir yer ister, o da verir. Dolarla kaç beş bin dönümler yağmalanmaktadır. Olur ya, 5000 dönümü de devletimiz Bin Dil Üniversitesi için verir. Ne var ki sizin bunlar için gerekli hazırlığınızı yapmış olmanız gerekir.

Önce Yüz Lojmanlı İşyeri Apartmanı’nın projesini yapacaksınız. Sonra bir belediye ile anlaşacaksınız, size beş bin dönümle ortak olacak. Buranın hisse senetlerini çıkaracaksınız. Bir televizyonla anlaşacaksınız. Anlaşamazsanız, yeni televizyon kuracaksınız. Bir dergi çıkaracaksınız; ortak/abone sayınız milyonları bulabilir.

Hazreti Şuayb Peygamberin gönderdiği mürselleri sizin Bin Dil Üniversitesi gönderecek, peygambersiz ikinci Kur’an uygarlığı böyle gerçekleşecektir.

Bu surede 7 defa “Ve Lekad” geçmektedir.

Bunlar arasında bir bağlantı olması gerekir.

Üçü “Na’lemu/biliyoruz”la geçmektedir. Sizden müstakdim ve müstahir olanları biliyor. İçin sıkılıyor, biliyoruz, diyor. Olayları biz yönetiyoruz. Her şey denetimimizde diyor. O halde içini sıkma, sen sıkılma demektir.

İkisi hilkatte geçmektedir; biri Kâinatın hilkati, diğeri ise insanın hilkati. Kendiliğinden bir şey olmamaktadır demektir.

İrsal ve irsal olunanların tekzibi arasındaki ilişki de açıktır.

Yedincisi ise yedi mesaniden yani Kur’an’ın yapısından bahsetmektedir.

Kur’an 112 suredir. Fatiha 112 harftir. Bu 7*16’dır. Ayrıca Tevbe ile Fatiha’yı eklersem 114 eder. O da 6*19’dur. Fatiha’da, “ihdina”da Y okunmadığı için 114 olmaz ama gerçekte mevcut olduğu için sayılabilir. Bir de “el-Hamd” başlama harfidir. O da Fatiha’ya tekabül eder. Sure ve harflerin böyle olması ve bunun Kur’an’da işaret edilmesi, Kur’an’ın Allah sözü olduğunu kanıtlayan ayetlerdir.

وَلَقَدْ كَذَّبَ

Va LaQaD KaüÜaBa

“Ve tekzib etmişti”

Biz ne söylüyoruz?

Gelin kooperatifler kuralım. Halk kendi bonoları ile üretsin ve tüketsin. Semt dışına çalışmak için çıkmak zorunda kalmasın. Kapıda alsın, kapıda satsın. Sermaye varlığını korusun. Devlet varlığını korusun. Biz halk olarak yalnız oyumuzu ve vergimizi verelim, askere gidelim. Düzene ve yetkililere saygılı olalım.

Bu amaçla kurulan Akevler’e Millî Görüşçüler katıldı ve “Adil Düzen” oluştu. Ama sonra iktidarda olanlar Sermaye ile anlaştılar ve birlikte bizi sömürmeye devam ettiler. Şimdi de bizi tekzib etmeye devam ediyorlar.

Yarın ahşap evler üretip her ilçede veya her bucakta dinlenme semtleri veya siteleri oluşturduğumuzda bize saldıracaklar. Basın bize saldıracak, mafya bize saldıracak, görevliler bize saldıracak, yasalar aleyhimize çıkacak. Ama yenilecekler.

Akevler bunun denemesini yaptı.

أَصْحَابُ الْحِجْرِ

EaÖXABu eLXıCRı

“Hicr halkı”

Biz ahşaptan evler yapalım, sağlıklı olsun diyoruz; çevre kirlenmesin, tarım arazileri betonlaşmasın, ormanlarınız atıl kalmasın diyoruz.

Karşımıza betoncular çıkıyor, yüz katlı binalar yapıyorlar, sosyal hayattan kopuk yapılar oluşturuyorlar.

Biz ağaç ashabıyız, onlar taş ashabıdır, betonarme ashabıdır. Biz betonarmeye karşı değiliz, onlar ahşaba karşıdırlar. Ormanlarımızdan yararlanmayı yasaklayarak ormanlarımızı mahvediyorlar. Ama yeryüzünde işe yaramayanların var olma hakkı yoktur. Yeryüzü semereleri tekelcilerin değil halkın hakkıdır, insanların hakkıdır, onlar için yaratılmıştır. 

الْمُرْسَلِينَ (80)

eLMuRSaLIyNa

“Mürselleri”

Evet, biz Bin Dil Üniversitesi kuracağız. Onlar burada Kur’an’ı ve yorumunu tefakkuh edecekler, ülkelerine döndükleri zaman onları inzar edecekler. Tekzib olunacaklar ve tekzib edenler helak olacaklar. Ancak azı kurtulacak. İşte bu sünnetullahtır. Kimse bunu önleyemez.

Duamız odur ki, Mekkeliler gibi gerçekleri kabul ederler de insanlık on milyar nüfusu ile yeni uygarlığa girer.

Bu kıssadan hisse alalım diye Allah Kur’an’da bunları bize vahy etmiştir.

Kur’an’la her yerde meşgul olunmaya başlanmıştır.

Bunun anlamı sabahın yakın olmasıdır.

Hazreti Peygamber Kur’an tedrisi için Suffa Ashabını oluşturdu. Biz de Bin Dil Ashabını oluşturacağız; bin dil ehlini değil, Bin Dil Ashabını oluşturacağız. Gelenler on yılda tefakkuh edecekler, sonra yurtlarına dönerek orada Kur’an’ı tebliğ edecekler.

Avrupa Millî Görüş Teşkilatı dünyanın her yerinde temsilcilikler kurmuştur. Gülen Cemaati dünyanın her yerinde okullar açmıştır. Bunlardaki paraleller bir gün elenecek ve bunlar Akevler ile birleşerek üçüncü binyıl uygarlığını kuracaklardır. Akevler “Adil Düzen”i olgunlaştıracak, bunlar da yayacaklar. Nur cemaati ilmini yayacak, Millî Görüş ise siyasi destek sağlayacaktır. Sermaye ve bürokratlar bu faaliyetleri engelleyemeyeceklerdir.

وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ (81)

Va EAvTaYNAvHUM EAvYAvTıNAv Fa KAvNUv GaNHAv MuGRıWIyNa

“Ve onlara ayetlerimizi ita ettik, onlar ise onlardan i’raz eder oldular.”

Ayetleri ne kadar isabetli yorumladığımız sonra gelen ayetlerle onaylanmaktadır.

“Ayetlerimizi ita ettik…”

Bugünkü insanlara ayetler ita edildi mi?

Dünyada dini kuruluşlar vardır. Millî eğitime ayırdıkları bütçeler kadar bütçe ayırıyorlar. Bunlar ne yapıyorlar? Bin sene önceki içtihatları masalvari anlatıyorlar. Müslümanları Kur’an’dan uzaklaştırmak için mevlit diye bir şey uydurdular, gün yetmedi kutlu haftaya çıkardılar, aya çıkardılar. Bunlar toplantılar yapıyorlar. İslâmiyet’i meslek hâline getirdiler. Dini, imamların dini yaptılar. Toplantılara konuşmacı almıyorlar, alamıyorlar; artık dinleyici olarak bile kabul etmiyorlar! Bir ortağımız anlatıyor; ‘toplantıya katılmak istedim, dayak yedim ve geldim’ diyor!

Bugün bu ayetleri Allah’ın görevlisi olarak biz ita edeceğiz. “Âteytü” demiyor, “âteyna” diyor. “Biz dediği zaman, bu işi biz görevlilerle yaparız demektir.

Ne yapacağız?  

Bin Dil Üniversitesi’ni kuracağız. O üniversite Adil Düzen işletmelerindeki payları ile yaşayacak. Öğrenciler ve öğretmenler hem okuyacak hem çalışacak. Örnek işletmeler böyle oluşacak. Burada öğrendiklerini ülkelerine götürecekler ve uyaracaklar...

Onlar ise ayetlere kulak vermeyecekler...

Bugün de biz Kur’an’ın Allah sözü olduğunu müsbet ilmin metotları ile ispatlıyoruz. Söylediğimizi anlamaya çalışmıyor, sosyal ilimlerde müsbetlik olmaz diyerek bilmedikleri şeylerin olmadığını afaki olarak reddediyorlar. Onlar delilsiz ispatsız bir şey söylüyorlar, o reddedilmez hakikat oluyor. Biz söyleyince de bu senin tevilin diyorlar. Siz de tevil getirsenize. Tevil olsun ama ibdal olmasın yani muhkem ayetlere uysun. Muhkem ayetlerin manasını değiştirmek tahriftir ve gayri makbuldür. Müteşabihi muhkeme göre tevil etmek ise memurun bihtir.

“A’râz” ön dişler demektir. Ufka baktığın zaman ufkun yayılması endir, ufka dik olan ise boydur. Dişlere paralel ufuk arz olmaktadır. Yüz yüze bakarken dişler karşı karşıya gelir. Sağa veya sola döndüğünüzde paralellik kaybolur. Buna “i’râz” denir. Buradaki if’âl babının hemzesi olan “e” nefy içindir. “A’rz etmek” demek, paralel hâle getirmek demektir.

“An” kelimesi ile menfilik kazanmıştır. “Arz” veya “ariz” paralel demektir.

“İ’râz etmek” demek, dik hâle getirmek demektir.

Kur’an’daki kelimelerin manaları verilirken, geometride buna ne tekabül edebilir diye düşüneceksiniz, böyle geometrik terimleri üreteceksiniz.

وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا

Va EAvTaYNAvHUM EAvYAvTıNAv

“Ve onlara ayetlerimizi ita ettik”

“Ayet” demek delil demektir. Yoldaki levhalar ayettir, çünkü onlara uyularak gideceğin yere seni götürür. Bir doğa olayı doğrudan ayet değildir. Ama bir olayı biri müşahede eder ve onu dil ile ifade ederse o ayet olur. O ifadeye dayanarak hareket ettiğinizde o cümle sizi anladığınız manaya götürürse ayet olmuş olur.

Demek ki ayet doğruyu ifade eden sözdür.

İnsanlara gidecekleri yol gösterilir. Bunlar ayetlerdir. Bizim bilgilerimiz gördüklerimiz değildir. Çünkü gördüklerimizi kullanamayız. Onu dil ile veya resimle ifade ettiğimiz zaman onu başkalarına aktarabildiğimiz gibi biz de kendimize ileride değerlendirmek üzere saklarız.

Kur’an’ın her cümlesi ayettir, çünkü gerçekleri ifade eder.

فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ (81)

Fa KAvNUv GaNHAv MuGRıWIyNa

“Onlardan i’râz edenler oldular.”

Bir defa i’raz etseler “kânû” denmez, “ve hum mu’rizûn” denirdi.

Onlar i’raz edenler oldular.

Birlikte ve sürekli karşı olmadır. Siz ne yaparsanız size karşı olurlar. Bunun aksi de vakidir. Ne yaparsanız sizin yanınızda olurlar.

İnsanlar şeytana muarız olmalı, Allah’a da muti olmalıdırlar. Bunun aksini yapmak şirktir.

“Ve” yerine burada “Fe” getirilmiştir. Çünkü itirazları ayetin gelmesidir. Siz söylememiş olsaydınız belki onu kabul edeceklerdi. Ama siz söylediğiniz için reddetmektedirler. Bin Dil Üniversiteleri’ni kurup bugünkü okullar gibi dünyaya yayıldığımız zaman biz söylediğimiz için reddedeceklerdir.

Bizim cemaatten farkımız ne olacak?

Biz kendimiz ayetleri anlatmayacağız. Biz öğrenmek isteyene anlatacağız. İnanır veya inanmaz. O da kendi uygarlığına anlatacaktır. Onun için onun dilinden Arapçaya tercüme de, Arapçadan onun diline çevirme kadar önemlidir. Böylece eşitlik içinde tebliğ yapacağız. Biz onların uygarlığını öğreneceğiz.

وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ (82)

Va KAvNU YaNXıTUvNa MiNa eLCıBaLı BuYUvTan EAvMıNUyNa

“Ve âminler olarak cibalden beytler naht ediyorlardı.”

İ’raza “Ve” harfi ile atfedilmiş ve  “Kânû” kelimesi iade edilmiştir. Böylece bu evleri Hazreti Şuayb aleyhisselâma karşı korunmak için yaptıkları anlaşılıyor.

Saldırılara karşı iki türlü tedbir alırsın.

Kameralar koyarsın, girişi-çıkışı kontrol edersin, bu teknik güvenliktir.

Sosyal güvenlikte hiçbir tedbir almazsın, olay olduktan sonra tahkikat yaparsın ve tesbit ettiğin zaman kısas yaparsın, edemediğin zaman kasame yaparsın.

Onlara giderken ayetler güvenliği nasıl sağlayacağını anlatıyordu. Onlar buna kulak vermiyor, tek savunmanın yeterli olduğu kanısında idiler.

Bugün de insanlarda teknik tedbirlerle güvenlik sağlanacağı iddiası vardır. Örnek olarak İslâmiyet’te ordu vardır ama polis yoktur. Toplu polis harekâtı yoktur. Halk serbest bırakılır. Kıran kırar, çalan çalar, vuran vurur. Sonra suçlular bulunur ve sokaklarda asılırlar.

PKK’ya karşı alınacak tedbirler Kur’an’dan öğrenilmeli ve onunla güvenlik sağlanmalıdır. Askeri müdahale zamanı da Kur’an’la yapılacak içtihatlarla tesbit edilmelidir. Eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ doğru söylüyor; teröristle mücadele bizim işimiz, terörle mücadele ise hukukun işidir, yönetimin işidir diyor. Terörist o anda askeri güçle yok edilmelidir ama yerlerine yenilerinin gelmemesi için gerekli tedbirler alınmalıdır.

Yeryüzü bütün insanlığındır. İnsanlar ayrı ayrı kişilerdir. Oysa yeryüzü bir bütündür.

Bunu nasıl paylaşacaklar?

İşte bunun için önce özel mülkiyetle bir olan yeryüzü parselleri kişilere dağıtılır. Bunu mülkiyet kuralı yapar. Halk da ayrı ayrıdır. Ama anlaşarak birlik oluştururlar, örgütler kurarlar. Bu da insanlığı birleştirir. Düzen mülkiyet ile teşkilata faydalı olarak oluşturulmuş olur.

وَكَانُوا يَنْحِتُونَ

Va KAvNU YaNXıTUvNa

“Ve naht ediyorlardı” 

“Naht” taşı yontma demektir.

Toplayıcılık döneminde orman ürünleri revaçta olmuştur. Hazreti Âdem’in çocukları meyve toplayarak yaşarlardı. Babaları başkandı. Topladıkları meyvelerden getirip evlerinde yedikleri gibi, babalarına vergi mahiyetinde bir pay verirlerdi. Habil babasına iyi meyveleri ayırıp verirken, Kabil çürükleri ve bozukları veriyordu. Hazreti Âdem de onları kabul etmiyor, reddediyordu. Kavga bu sebeple çıkmıştı.

Bu şunu gösteriyor ki, daha Hazreti Âdem zamanında sepet veya torba gibi şeyleri yapmayı insanlar biliyordu. Ateşi de canlılar daha önce kullanmışlardır. Bunun tam doğru olduğunu sanmıyorum. Neden? Bugün insandan başka ateşi kullanan canlı yoktur.

Avcılık döneminde yeni araç keşfettiler, o da taşçılıktır. Taşçılık o derece ileri gitmiştir ki, dağları oyarak meskenler yapılmıştır. Bu aynı zamanda korunma aracıdır.

Hicr halkı da uyarılara kulak vereceklerine, kendilerine dağlarda evler yapıyorlardı.

Buradan öğrendiğimiz başka bir şey vardır. Sadece gemileri yapmak yetmemektedir. Allah’ın verdiği ayetleri de değerlendirmek gerekir. Batı uygarlığı onun için çökmektedir. Teknik kadar hukuka da ihtiyaç vardır. Onlar tekniği yeterli görmektedirler. İlâhi kitaplar tekniği öğretmeden çok hukuku öğretmektedir. Pazara gittiğiniz zaman 100 TL verip bir çuval pirinç alırsınız. Pirincin size verilmesi teknik iştir. Bedelin ödenmesi ise hukukun işidir.

O halde ekonomi hukukla tekniğin çarpımıdır, biri sıfırsa diğeri de sıfırdır.

مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا

MiNa eLCıBaLı BuYUvTan

“Cibalden beytler”

“Cibal” çoğuldur. Marife gelmiştir. Belli dağlardan bazısından denmiş olur. “Beytler” ise nekredir. Değişik evler oyuluyordu. Taşlar genellikle iki çeşittir. Biri çekiç vurdukça dağılır, diğeri ise kırılır. Dağılanlar yumuşak taşlardır. Sert taşlardan kama, çekiç ve çakı yaparak dağları oyuyorlardı. Genellikle bunlar aynı dağda bulunmaz veya dağın her yerinde bulunmaz. Belli dağlarda veya belli yerlerde evler yapılabilir.

آمِنِينَ (82)

EAvMıNİyNa

“Âminler olarak.”

“EMiNe” bir şeyi birisine emanet etmektir. “Âmine” emin yer yapan kimse anlamındadır. Yani emniyette olan olarak denmiş olur.

Bugün çimento ve çakıl üretmek için dağlar yontulmaktadır. Bu şekilde düşündüğümüzde, taştan ürettikleri malzeme ile evler yapıyorlardı anlamı çıkar. “Min” o zaman cins için olur. Bugün betonarmeyi ifade etmiş olur.

Yani “Adil Düzen”i getireceklerine koca koca yapılarla güvence sağlamaktadırlar, teknikle güvence sağlamaktadırlar anlamı çıkar.

فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ (83)

Fa EaPaÜaTHuMu elÖayXaTü MuÖBiXIyNa

“Sayha onları musbihîn ahz etti.”

Hicr ashabını musbihîn ahz etmiştir. Lut Kavmi muşrikîn ahz olunmuştur.

Demek ki patlama sabahleyin oluyor, lavlar Güneş doğumunda ulaşıyor.

Sayha onları ahzetti denmektedir. Sayhanın ses olduğu anlaşılıyor, sayhayı sem’ ederler ifadesi ile biliyoruz. Ondan sonra Sayha ahz etti diyor. Ses bir titreşimdir. Titreşim onları almıştır. Titreşimin alması ne demektir?

Kâinattaki dalgaların biri ışık diğeri ses dalgasıdır. Işık elektromanyetik dalgadır. Ses ise cismin titreşimidir. İki cisim yan yana konduğunda, biri titreştiği zaman diğerini de titreştirir. Sonra her cismin bir özel titreşimi vardır. Bir cisme vurduğunuz zaman onun tahta mı yoksa demir mi olduğunu bilirsiniz. İnsan bedeninin her parçasının, her hücrenin içindeki organların, hattâ kromozomların öz titreşimi vardır. Bu sayede hayat mümkün olmaktadır. Böcekler öterler, çünkü bitkiler bu seslerle öz titreşimleri ile titreşirler.

İşte böyle yararlı titreşimler olduğu gibi, zararlı titreşim de vardır. O titreşimle titreştiği zaman insan hücreleri rezonans denen ortak titreşimle parçalanır. İşte, illa “sayhaten vahideten” bu öz titreşimdir. Allah bizim bedenimize bir öz titreşim vermiştir. Yıldırıma da o titreşimi çıkarma özelliğini vermiştir. Helâk etmek istediği kimseleri bu sesle kolayca helâk eder. Mesela, balinalar topluca karaya vururlar. İşte bu balinalara bunu yaptıran da öz titreşimdir.

فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ

Fa EaPaÜaTHuMu elÖaYXaTü 

“Sayha onları ahzetti”

Emniyette oldukları zaman veya emniyette iken onları sayha ahzetti.

Burada “Fa” harfi getirilmiştir. Onları koruyacak yapılar yapıyorlardı. Zelzeleye mukavim yapılar dikiyorlardı. Bu yapılar sebebiyle onları ses ahzetti.

Bina yaptığımız zaman yıldırımdan korumak için bir koruyucu konur. Batılılar buna paratoner demektedirler. Bu elektriği çeker ve boşaltır. Bulutlar yağmur yüklü iken boşalmazlar ama bulutların birbirine çarpması ile bir ses ortaya çıkar. Bu ses havayı sarsar ve hava yağmur olarak boşalır. Şimşek de ışık yayar. Bu ışık da öldürücü olabilir. Nitekim atom bombasından çıkan ışıklar öldürücü olmaktadır.

“Sayha” burada marife gelmiştir. Yani insanın yapısında bulunan öz titreşimler ile titreşen ses. Bir gök gürültüsünün sesi yeterli olabilir.

مُصْبِحِينَ (83)

MuÖBiXIyNa

“Musbihîn olarak.”

“Misbah” elektrik demektir. “Isbah etmek” demek elektrikle çarpılmak demektir. Gökte hava tabakasının üstünde elektrik tabakası vardır. Güneş ışığı o tabakaya çarptığı zaman aydınlanır, böylece sabah olmuş olur. Güneş ışığının bu atmosfere gelmesi ile yağmur tabakası yansıyan ışıklarla aydınlanır. Bu ışık moleküllere çarparak onları öz titreşime geçirir veya şimşekler daha çok o saatlerde olur. Onun için bu sayha o saatlerde ortaya çıkar.

Sonra Güneş ışığı bizim yağmur tabakasına çarpınca yansıyan sabah ışığı değil de doğrudan Güneş ışığı çarpar. O da yeniden bulutların hareketini ortaya koyar ve yeniden sayha ortaya çıkar. Kur’an buna da “muşrikîn” demektedir.

Görülüyor ki Kur’an “musbihîn” ve “muşrikîn” kelimelerini kullanmakla bize atmosferik olayları anlatmaktadır. Rezonans olayını anlatmakta ve ölümlü parçaları anlatmaktadır. Atom bombaları veya diğer bombalar bu öldürücü dalgaları harekete geçirebilir. Kendi yaptıklarımızla intihar edebiliriz.

فَمَا أَغْنَى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ (84)

Fa MAv EaĞNAv GaNHUM MAv KAvNUv YaKSiBUvNa

“Kesb ettikleri onlardan bir şeyi iğna etmedi.”

Yani dağlarda oydukları evler onları bu sesten kurtarmadı.

Şimdi öyle bombalar yapılmıştır ki; atıyorsunuz, içindeki insanlar ölüyor, ama yapılara bir şey olmuyor. İşte Kur’an bunların böyle helâk edildiklerini anlatmaktadır. Sadece gök gürültüsü ile Hicr halkının öldüğünü söylemektedir.

Bugünkü teknoloji ile korunma araçlarını geliştirmektedirler. Onlar zannediyorlar ki bu teknoloji bizi helâk olmaktan kurtaracaktır. İnsanların helâkten kurtulmaları ancak üçüncü binyılda Kur’an nizamını tesis etmeleri ile olacaktır.

Bugünkü teknoloji ile on veya onbeş katlı binalar betonarme ile çok kolay kurulabiliyor. Yüz katlı binalar artık betonarme ile değil de demir yapılarla oluşmaktadır. Demir yapılar da tehlikedir. Amerika’daki ikiz kuleler bunun için kolayca çöktü. Bodrum katında yanan petrol oradaki demirleri gevşetti ve bina birden çöktü. Betonarme olsaydılar o binalar çökmezdi.

Bu ayetin bize bildirdiği şudur. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, kendinizi emniyete alamazsınız. Bizim teknolojimiz sizinkinden çok daha güçlüdür.

Dişim ağrıdı. Dişçi çekemedi, çünkü kerpeten tuttuğu yerden koptu. Diş çürüyor ama çene kemiği çürümüyor. Ya çene kemiği de çürüseydi, diş sökülürken çene dağılmış olacaktı. O halde dişin çürümesi gerekmektedir. Tıpta dişin çürümesi henüz önlenememiştir. İnsan ömrünü uzatacaklarmış! Bu mümkün değildir.

Hastalığı yapanlar mikroplar ve virüslerdir. Biz mikropları ve virüsleri öldürecek ilaçlar buluyoruz. Onlar da kendilerini bu ilaçtan koruyacak ilaçlar buluyorlar. Dolayısıyla mikroplarla zekâ yarışındayız. Bizim galip gelmemiz mümkün değildir.

İşte, dağları oymakla kurtuluş yoktur. İlâhi düzen devam edecektir. Doğa kanunlarını değiştiremeyiz, Allah’ın projesini de değiştiremeyiz. Allah nurunu tamamlayacaktır

فَمَا أَغْنَى عَنْهُمْ

Fa MAv EaĞNAv GaNHUM

“Onlardan iğna etmedi”

“Fakr” kaburga kemiğidir. Besinsiz kalan kimsenin kaburgaları dışarıdan görünür. “Fakr” muhtaç anlamında kullanılmıştır. “Ganem” ise koyundur yani karnını doyuran anlamındadır, fakirliği gideren demektir. “İğna” ihtiyaçları giderme demektir.

“Onlardan iğna etmedi” demek, ihtiyaçlarını gidermedi demektir.

Eğer insanın ömrü 150 seneye çıkarılabiliyorsa, ileride 1500 seneye de çıkarılacak demektir. Bu da ilâhi düzeni bozma anlamındadır. Teknoloji sosyal düzeni bozmayacak. İnsanlık bundan 2000 sene önce nasıl yaşamışsa öyle yaşayacak. Yunan klasiklerini seyrediyoruz, bugünü yaşıyoruz gibi oluyor. Oysa o günkü teknoloji ile bugünkü teknolojiyi karşılaştırınca o hayat bize çok yabancı gelir.

1950’lerde Anadolu halkı beş bin yıl önceki hayattan günümüz hayatına geçti. Ama insanlar değişmedi. Mumda oturanla avizeler altında oturan insan değişmedi, o insan yine o insandır. Elle veya çatalla yemek yemesi onu başka insan yapmıyor.

مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ (84)

MAv KAvNUv YaKSiBUvNa

“Kesb ettikleri.”

Yine oydukları dağlardaki evler onları sayhadan koruyamadı.

Bugün de konforlu hayat yaşamak insanları daha sağlıklı kılmıyor. Kenttekiler köydekilerden uzun yaşamıyor. Çağımız ulaşımda, haberleşmede, makineleşmede, aydınlanmada belki yüz değil bin misli sıçrama yapmıştır. Ama insan değişmemiştir. Aynı insan aynı uğraş içinde hayatını tamamlamaktadır. Teknoloji ne refahı ne de saadeti getirmektedir. Refah ve saadet ilâhi nur ile sağlanacaktır.

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَإِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ (85)

Va MAv PaLaQNav elSaMAvVAvTi Va eLEaRWa Ve MAv BaYNaHuMAv EilLAv BilXaqQı Va EinNa elSAGaTa La EAvTiYaTün FaÖFaX elÖaFXa eLCaMİyLa

“Biz semavat ve arzı ve aralarında bulunanları hak dışında halk etmedik. Saat ityan edecektir. Safhı cemil safhet.”

Şuayb kavmini, Eyke ve Hicr halkını anlattıktan sonra, şimdi sen bunu yap diyor. Yani, bunları anlattım, sen ders almalısın, kendi kavminin de yaptıkları benzer şeyler ise bilesin ki onların başına da aynıları gelecektir.

Kur’an bu emri her devrin müminlerine vermektedir. Birinci Kur’an uygarlığı kurulurken Hazreti Muhammed’e hitap etmiş. Bugün de bize hitap etmektedir. Anlatılanlar o günkü Araplardan çok bize uymaktadır. Bize emir verirken bir hatırlatma daha yapmaktadır, semavat ve arzı ve aralarında bulunanları hak ile yarattık demektedir.

Hasta olursun, bir ilaç verirler; ilacı içersin, hastalığın iyileşir. Bu hak ilaçtır. İlaç verirler, etki etmez, hastalığın artar veya ölürsün. Bu batıl ilaçtır.

Yani, bir şey işe yarıyorsa haktır, işe yaramıyorsa batıldır.

O halde Kâinat batıl değil haktır. Bir işe yaramaktadır. Bir gayesi vardır. O gayeye ulaşmak için var edilmiştir. Bu hak saatin gelmesi içindir. Buğday ekersin sonbaharda, daha çok buğday elde edeyim diye. Allah bu dünyayı yaratmıştır, insanlar bana muhatap olsun diye. Bu dünya yetişme yeridir. İnsan burada eğitilir, yetiştirilir, sonra ölür. Ahirette yeniden dirilir; daha ileri bir insan olarak dirilir. İpek böceği bir kurttur. Krizalitten sonra kelebek olur ve uçar. Biz de öleceğiz, sonra kelebek olup uçacağız.

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ

Va MAv PaLaQNav elSaMAvVAvTi Va eLEaRWa

“Ve Biz semavat ve arzı halk etmedik”

Kâinatımızın Kur’an’daki adı “semavat ve arz”dır. Beş boyutlu uzay içinde dört boyutlu olarak oluşmaktadır. Kendisi üç boyutludur. Bundan13,7 milyar yıl önce yaratılmıştır. Bir bilye kadar iken büyümüş büyümüş ve bugünkü halini almıştır. Doğmuştur, yaşamaktadır, yaşlanmaktadır ve ölecektir. Yıldızlardaki depolanmış enerji bitince, kâinat küçülmeye başlayacak ve sonunda başka kâinata dönüşecektir.

Demek Kâinat da bir insan gibi doğmuştur, gelişmiştir, yaşlanmaktadır ve ölecektir.

Bugün bunlar müsbet ilimle tesbit edilmiştir.

وَمَا بَيْنَهُمَا

Ve MAv BaYNaHuMAv

“Ve aralarındakiler”

Bilinçsiz varlıklar var edilmiş ama bir de canlılar var edilmiş. Bunlar aralarındakilerdi. Bir de ruh ve melekler var edilmiştir. Semayı ruhlar âlemi kabul ederseniz, semavat âlemini de maddi âlem kabul ederseniz, o zaman canlılar ara varlıklardır.

Hâsılı; Kâinat, canlılar, insan ve melekler, ne varsa, hepsi yaratılmışlardır.

Bunlar hak ile yaratılmışlardır. Görevleri var, gereksiz yaratık değildirler. İnsanlığın nereye gittiği bu gaye ile öğrenilecektir. Yeryüzü zulüm dünyası olarak var edilmiştir, hak dünyası olarak var edilmiştir.

Bugünkü yöneticiler ve sermaye Kur’an’ın bu söylediklerini bilmiyorlar, o sebeple daha uyarılmamışlardır. Bu sebeple varlıkları devam etmektedir. Oysa Akevler’in 1967’de başlattığı Uygulamalı Kuran Çalışmaları ile Millî Görüş ve Risale-i Nur Cemaati tüm dünyaya duyurma zeminini hazırlamıştır. Bundan sonra Kur’an’ın Bediüzzaman tarafından başlanan bu yorum tarzı dünyaya yayılacak ve böylece inzar tamamlanacaktır.

إِلَّا بِالْحَقِّ

EilLAv BiLXaqQı

“Hak dışında”

Evet, yeryüzü batıl üzerinde değil, zulüm üzerinde değil, hak üzerinde yaratılmıştır. Sermayenin ve yönetimin sömürü düzeni sona erecektir. Kur’an düzeni gelecektir.

Aslında Marks ekonomik ve siyasi sömürünün sona ereceğini haber vermiştir. Ne var ki ne geleceğini söyleyememiş, sadece bu düzenin yıkılması ile ne olduğu bilinmeyen komünizm gelecektir demiştir.

Marks’ın batıl komünizmi gelmeyecek, Kur’an’ın hakkı gelecektir.

Kur’an o hakkın savaşla değil İslâm’la yani barışla geleceğini bildirmektedir.

وَإِنَّ السَّاعَةَ

Va EinNa elSAGaTa

“Ve saat”

“Saat” demek vakit demektir.

Kâinat ömrünün bittiği saat, yeni kâinatın oluştuğu saat, muhakemenin sona erdiği ve cennetliklerin cennete, cehennemliklerin cehenneme gittiği saat... Belki de cehennemliklerin cezalarını çekip cennete geldikleri saat. Geldikleri diyorum. Rabbimin rahmetine güvenerek bizi cennetlik görüyorum.

Bu “saat” marifedir. Bu saatlerden her birini ayrı ayrı ifade ettiği gibi her şeyin saati vardır ve o saat gelecektir, takdim ve tehir olunmaz. O zaman bu saat Kur’an düzeninin gelme saatidir, “Adil Düzen”in gelme saatidir, nurun tamamlandığı saattir.

لَآتِيَةٌ

La EAvTiYaTün

“Gelecektir”

Evet, adım adım Kur’an düzeni saatine yaklaşıyoruz... İstiklâl Savaşı kazanıldı... Türkiye bir İslâm ülkesi oldu... Sonra demokrasiye geçildi. Halk İslâmlaşmaya başladı... Sonra Millî Görüş iktidar oldu… Risaleler hâkim olmaya başladı…

Bu arada 1967’de kurulan Akevler adım adım Kur’an düzeninin ne olduğunu ortaya koymaktadır. Bu okuduğunuz satırlar o çalışmanın mahsulüdür. Siz okuyarak, anlayarak ve anlatarak bu çalışmaya katılıyorsunuz. Ahşap evler, dinlenme evleri, yüz lojmanlı apartmanlar, seralar, işyerleri, çiftlikler, mala-mal marketleri, bin dil üniversitesi projeleri hazırlanmaktadır. Bu projeleri siz olgunlaştırırsanız, kavrarsanız, işte saat gelmiş olacaktır.

Bugün Kur’an düzeni üzerinde çalışma artık yaygınlaşmıştır. Eksik tarafı, dağınık olanların Allah’a giden yolda birbirlerine yardım etmeleridir. Bunları birleştirme görevi geçmişte olduğu gibi gelecekte de Akevler’e verilmiş görünüyor.

فَاصْفَحِ

FaÖFaX

“Safh et”

“Safh” sırtın iki yanıdır, bıçağın iki yüzüdür. “Musafaha etmek” demek, insanların iki taraflarını birden değdirmek demektir. Geometride çakıştırmak anlamındadır.

Kur’an’da sekiz defa geçmektedir. İkisi burada geçiyor. Affet ve safh et demektir. Af edince ilişki kurun diyor.

Adil Düzen Çalışanlarının görevi başkalarını ıslah değildir, onlarla cemil ilişkiler kurmaktır. Dolayısıyla biz herhangi bir topluluğu kötülemekle işe başlamayız. Sermaye’nin yaptığını düzeltmeye çalışıyoruz. Asla onlara düşmanlığımız yoktur. Uygarlaşmada ve bugünkü uygarlıktaki yerlerini biliyoruz. Saygılıyız. Biz onların yıkılmasını değil, düzelmelerini ve yaşamalarını istiyoruz. Biz herkesle ilişki kurarız. Bizim için kötü insan yoktur, kötülük vardır. Biz Kur’an’ın emrindeyiz.

الصَّفْحَ الْجَمِيلَ (85)

elÖaFXa eLCaMİyLa

“Cemil safhı.”

“Cemel” erkek devedir. “Cebel” de dağ demektir.

“Cemil” güzel demektir. Farklılıktan doğan güzellik demektir.

Yani ilişkiyi kurarken herkesle ayrı tarzda ilişki kur. Onlardan iyi işler yapanların yanında ol, kötü işler yapınca çatışma ama uzak dur. Onlar doğru söylerlerse tasdik et, yanlış söylerlerse onaylama.

Demek ki Kur’an’ın bizden istediği herkesle iyi geçinmedir. Ama cemil iyi olmalıdır. Fesadı, fitneyi, zulmü, sömürüyü içeren konularda değildir.

“Cemil” marife gelmiştir. “Safh” da marife gelmiştir. O halde şeriata göre iyi geçinilecek. Kur’an bazı konularda topluluğa uyulmasına izin verir. Örneğin, bir topluluk zorla domuz eti yediriyorsa, yiyip orada kalabilirsin ve İslâmiyet’i tebliğe devam edersin ama zinayı emrediyorsa yapmazsın, oradan hicret edersin. İşte bu safh-ı cemil kuralıdır.

إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ (86)

EinNa RabBaKa HuvVa elPalLAQu eLGaLİyMu

“Rabbin, O alimdir hallaktır.”

Harfi atıfla atfederek, O bilendir yaratıcıdır diyor. Bundan önce anlatılanların hepsinin halikidir. O’nun iradesi ve meşieti dışında bir şey olmaz. O’nun meşieti olmadıkça bir şey olmaz.

Bu ifadeden anlıyoruz ki biz bir şey yapmıyoruz, yapmayacağız. Sadece bize verdiği görevi yapacağız. Yapan O’dur.

 Yirmi sene İstanbul’da Akevler benzeri bir kooperatif kurmakla uğraştım. Herkes destekledi ama sonuç olmadı. Sonunda kimse anahtarı çevirmedi. Demek ki ilâhi irade İstanbul bunu yapmasın diyor. Ben de bu yaz çalışmasını İzmir’e aldım. Ben çalışıyorum. Sonucun ne olacağını yalnız O bilir.

إِنَّ رَبَّكَ

EşnNa RabBaKa

“Rabbin”

“Rabbin” diyerek, hakkın ne olduğunu yani Kâinatı niçin yarattığını anlatmış oluyor.

Bütün bunlar insanın eğitilmesi, yetiştirilmesi, daha yüce varlık hâline gelmesi için yapılmıştır. Çünkü böylece Allah yücelerin yaratıcısı olacaktır. Sen yüceldikçe Allah’ın rahmeti de o kadar fazla tecelli etmiş olur. Bu da rab ve abd oluşmasında üst seviyelere yükselme demektir. Bunun sonu olmayacaktır. Nasıl uygarlıkta son yok, buluşlar yeni buluşları kovalıyorsa, insanın eğitilmesinde de son yoktur.

İnsanlar cennette de cehennemde de yükseleceklerdir.

هُوَ الْخَلَّاقُ

HuVa elPalLAQu

“O Hallak olandır.”

Mübalağa ile ismi fail kullanılmıştır.

Hallaklık bitmeyecek, ahirette de devam edecektir. Bizim görevimiz bize verilen emirleri yerine getirmek, Allah’ın rab sıfatının tecellisini ortaya koymaktır.

Bu satırlarımızı okuyacak olan Kur’an düzeni üzerinde çalışanlara şunu hatırlatmak isteriz. Kur’an bize imkân sağlamıştır. Onu O’nun rab sıfatının tecellisi için kullanabiliyor muyuz, yani derslerimize çalışıp sınıfı geçebiliyor muyuz?  

الْعَلِيمُ (86)

eLGaLİyMu

“Alim.”

Bilen olarak.

Evet, O hallaktır ama gelişigüzel değil, en ince teferruatına kadar her şeyi bilerek yapmaktadır. Müsbet ilimlerdeki ilerleme hep Allah’ın âlimliğini ifade eder.

Yaratılışta eksik bir şey yoktur, gereksiz bir şey yoktur. Allah bize Kur’an üzerinde çalışmayı nasip ettiği için dünyamızı ve âhiretimizi mamur etmiştir. Hamd O’na aittir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org         (0532) 246 68 92

 

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
30.05.2016
08:39



1967...1968...1969...AKEVLER 50 YILDIR ÇALIŞIYOR...2014...2015...2016

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 866

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)  

Haftalık Seminer Dergisi; 866. Hafta - 28 Mayıs 2016 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 866. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR.     -     ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI  

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

Binali Yıldırım’ın işi daha zor

ORDUNUN GÖREVİ

*ÜSKÜDAR ÇALIŞMALARI-9                            Cuma, 27.05.2016

“İSLÂM MEDENİYETİ” deyince ne anlıyoruz?

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

ÇAĞIMIZIN SORUNLARINI ÇÖZMEK…

“SOSYAL TUFAN” dediğimiz, İŞTE BUDUR!

“DÜNYA İNSANİ ZİRVESİ” neler hatırlatıyor?

Sermaye, yaşamak istiyorsa, hidayete ermelidir

İSLÂM… MEDENİYET… VAKIF…

25. Kongre; “İslâm Dünyası: Meseleler ve Çözümler”

Reşat Nuri EROL

 

***

 

HİCR SÛRESİ - 11. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْآنٍ مُبِينٍ (1) رُبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِمِينَ (2) ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْأَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ (3) وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَعْلُومٌ (4) مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ (5) وَقَالُوا يَاأَيُّهَا الَّذِي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌ (6) لَوْمَا تَأْتِينَا بِالْمَلَائِكَةِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (7) مَا نُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ إِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُوا إِذًا مُنْظَرِينَ (8) إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ (9) وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فِي شِيَعِ الْأَوَّلِينَ (10) وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (11) كَذَلِكَ نَسْلُكُهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ (12) لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ (13) وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا مِنَ السَّمَاءِ فَظَلُّوا فِيهِ يَعْرُجُونَ (14) لَقَالُوا إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ (15) وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَاءِ بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِرِينَ (16) وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَجِيمٍ (17) إِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُبِينٌ (18) وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ (19) وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِقِينَ (20) وَإِنْ مِنْ شَيْءٍ إِلَّا عِنْدَنَا خَزَائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ إِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ (21) وَأَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَسْقَيْنَاكُمُوهُ وَمَا أَنْتُمْ لَهُ بِخَازِنِينَ (22) وَإِنَّا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ (23) وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنْكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِرِينَ (24) وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ (25) وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ (26) وَالْجَانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ (27) وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ (28) فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ (29) فَسَجَدَ الْمَلَائِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ (30) إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَى أَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ (31) قَالَ يَاإِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ (32) قَالَ لَمْ أَكُنْ لِأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ (33) قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ (34) وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ إِلَى يَوْمِ الدِّينِ (35) قَالَ رَبِّ فَأَنْظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ (36) قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَرِينَ (37) إِلَى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ (38) قَالَ رَبِّ بِمَا أَغْوَيْتَنِي لَأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَلَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ (39) إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ (40) قَالَ هَذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ (41) إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ (42) وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ (43) لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَابٍ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ (44) إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (45) ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ آمِنِينَ (46) وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ إِخْوَانًا عَلَى سُرُرٍ مُتَقَابِلِينَ (47) لَا يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَجِينَ (48) نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ (49) وَأَنَّ عَذَابِي هُوَ الْعَذَابُ الْأَلِيمُ (50) وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ (51) إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ إِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ (52) قَالُوا لَا تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ (53) قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَى أَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ (54) قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِطِينَ (55) قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّهِ إِلَّا الضَّالُّونَ (56) قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ (57) قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ مُجْرِمِينَ (58) إِلَّا آلَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ (59) إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ (60) فَلَمَّا جَاءَ آلَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ (61) قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ (62) قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا فِيهِ يَمْتَرُونَ (63) وَأَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ (64) فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ اللَّيْلِ وَاتَّبِعْ أَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ أَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ (65) وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَلِكَ الْأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَؤُلَاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِحِينَ (66) وَجَاءَ أَهْلُ الْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ (67) قَالَ إِنَّ هَؤُلَاءِ ضَيْفِي فَلَا تَفْضَحُونِ (68) وَاتَّقُوا اللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ (69) قَالُوا أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَمِينَ (70) قَالَ هَؤُلَاءِ بَنَاتِي إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ (71) لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ (72) فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ (73) فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجِّيلٍ (74) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّمِينَ (75) وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُقِيمٍ (76) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ (77)

 

***

 

وَإِنْ كَانَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ (78) فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُبِينٍ (79) وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ (80) وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ (81) وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ (82) فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ (83) فَمَا أَغْنَى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ (84) وَمَا خَلَقْنَا السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَإِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ (85) إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ (86)

 

***

 

وَإِنْ كَانَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ (78)

Va EiN KAvNa EaÖXABu eLEaYKaTi LaJAvLıMIyNa

“Ve Eyke ashabı da zalimlerden idi.”

Hazreti Lut aleyhisselamın kıssası anlatıldıktan sonra “Ve” harfi ile atfederek Eyke veya Leyke ashabı anlatılıyor.

“El-Eyke” Kur’an’da dört yerde geçmektedir. Şuara Suresi’nde Eyke halkının mürselleri tekzip ettiği söylenmektedir. Mürseller, resuller değil, havariler gibi resullerin elçileridir. Demek ki Hazreti Şuayb buralara elçileri göndererek onlar aracılığı ile tebliğde bulundu. Sad Suresi’nde Lut kavminden sonra Eyke ashabı denmektedir, ashab idi deniyor. Kaf Suresi’nde Eyke’nin ashabından ve Tubba kavminden bahsetmektedir.  

“Eyke” “Leyke” şeklinde de okunmaktadır, hatta böyle yazıldığı da vardır. “Eyke” EYK kökünden gelir. “Leyke” LYK kökünden gelir. Ormanlık demektir. Gürcücede “leka” denen bir meşe ağacı vardır. Tarihte Likyalılar diye bir kavim gelmiştir. Türkiye’nin Akdeniz’e kıyısı olan bir yerin adıdır. Teke yarımadasıdır. MÖ 2000 yıllarında etkindirler. Hazreti Şuayb peygamber ile muasırdırlar.

Eyke ashabı demekte, kavmi dememektedir. Kavim devleti olan topluluktur. Bunlar ise devlet olamamışlardır.

Demek ki “el-Eyke” okunduğu zaman meşeliğiyle meşhur yer anlaşılır. “Leyke” olarak okunduğu zaman Likya halkı anlaşılmaktadır.

Bu ayette “İn” ile “Le” gelmiştir. “Le” geldiğine göre İn, İnne manasındadır. Fiilden önce gelirse İnne, İn olur. “Kâne”yi kaldırsanız “Ashab” “İnne”nin ismi olur, “Zalimîn” de haberi olur. “Kâne” getirilerek, şimdi değil de o zaman olduğunu ifade eder. “Le” ise tekit harfi olur.

“İn”i olumsuzluk harfi olarak kabul edip “Le”yi “İllâ” manasında anlayanlar vardır. Biz bunu kabul etmiyoruz. Bunu iddia edenler tarafından “Le”nin “İllâ” manasında olduğu Kur’an’da kanıtlanmalıdır.

                                       وَإِنْ كَانَ

Va EiN KAvNa

“Ve idi”

İnsanlık Hazreti Nuh peygamberden önce kabileler hâlinde yaşardı. Kişi yönetimi vardı. Yazılı kurallar yoktu.

Hazreti Nuh peygamber ilk uygarlığı kurmuştur. Site devletleri vardı. Hazreti İbrahim aleyhisselâma kadar siteler dönemidir. Siteler bucak dönemidir.

Ne var ki siteler büyük topluluklar içinde yer almıştır. Başka siteleri sömürerek yaşama imkânı bulunmuştur. İnsanların artık zamanları yani boş zamanları olmuştur. O boş zamanları dolduracak bir meşgale yoksa halk onu fısk, ism, fitne ve fesatla doldurur.

Bugün de sanayi dönemine geçilmiştir. El üretimi yerine makine üretimine başlanmıştır. Henüz nüfus yeteri kadar artmamış olduğu için boş zamanları vardır.

İşte, azgınlık dönemi böyle başlar. Bunun sonu helâk olup yeni uygarlık başlamış olur.








Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3458 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2651 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2619 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2140 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2520 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2532 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2275 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2165 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2164 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2570 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2472 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1977 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2337 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2280 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2416 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2416 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2248 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2389 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2609 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2427 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3030 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2663 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2977 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2660 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2738 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2944 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3125 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3014 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3414 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5466 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3537 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3066 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3853 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3702 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3413 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3862 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3826 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4100 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4612 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3008 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3105 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3959 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3812 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2841 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2934 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3943 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7704 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5587 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4166 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3566 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3711 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4726 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4434 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4731 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4654 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4806 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4543 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3388 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4466 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3613 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5159 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3843 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5138 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4998 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4925 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3526 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3471 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3685 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5145 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4198 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5409 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4080 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5260 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4409 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4421 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4563 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4760 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5310 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4112 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5256 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4516 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3836 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4373 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4579 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4106 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4089 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4078 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4537 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5639 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9801 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4638 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3692 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3849 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3353 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3376 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3737 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5693 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4241 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3439 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler