Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 452
İNŞİKAK SÛRESİ TEFSİRİ 16-25.AYETLER
29.03.2008
1221 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN 452 

“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” S. KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi             29 Mart 2008                          Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 452. SEMİNER

“HİÇ BİLENLERLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (Kur’an; Zümer Sûresi, 39/9)

“İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL       Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da Cumartesi günü 18.00–21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

 

-DEĞERLİ ADİL DÜZEN ÇALIŞANI; BUGÜN ALLAH İÇİN YANİ ADİL DÜZEN İÇİN NE YAPTIN? BU HAFTA KAÇ KİŞİYE TEBLİĞ YAPTIN?-

Gayemiz ve Hedefimiz; Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunması, değerlendirilmesi, anlaşılması ve uygulanmasıdır.    Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL

***

*ÜMRANİYE İŞLETME SEMİNERLERİ; 6. SEMİNER

PAYLI EKONOMİK SİSTEM

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ / YORUMLARI; 

ENDİŞEYE MAHAL YOK!

AKEVLER VE AK PARTİ

***

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

فَلَا أُقْسِمُ بِالشَّفَقِ(16) وَاللَّيْلِ وَمَا وَسَقَ(17) وَالْقَمَرِ إِذَا اتَّسَقَ(18) لَتَرْكَبُنَّ طَبَقًا عَنْ طَبَقٍ(19) فَمَا لَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ(20) وَإِذَا قُرِئَ عَلَيْهِمْ الْقُرْآنُ لَا يَسْجُدُونَ(21) بَلْ الَّذِينَ كَفَرُوا يُكَذِّبُونَ(22) وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يُوعُونَ(23) فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ(24) إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ(25)

 

فَلَا أُقْسِمُ  (Fa LAv EuQSıMu)  “Kasem etmem.”

Kısmet” payların bölüşülmesidir. Bir yerde bir ölü bulundu mu, onun diyetinin bölüşülmesine “kasame” denir. Kasame şöyle yapılır. Mağdur olanlar, kimlerin bu işi yapacağını bildirirler. En az elli kişi belirlenir. Onlarla aynı durumda olanlar da eklenir. Bunlara ayrı ayrı yemin ettirilir; “Ben yapmadım, yapanı da bilmiyorum.” Sonunda yapan belli olmazsa bunlar diyeti bölüşerek öderler. Bu bölüşmede yapılan yeminlere “kasame” denir. Sonra diğer yeminlerin de adı olmuştur.

Iksam” ifal babındandır. “Iksam etmek”, birine yemin etmek demek, onu şahit tutarak yemin etmek demektir. “Bi” harfi ile gelir. Sonra kasem lafzı da ortadan kalkmış, “billahi” demek kasem etmektir.

Baştaki “La” harfi nefy değil de tekit harfidir. Harflerin gelişi “beyn” kelimesinden gelir. “Beyn” yarık demek, hendek demektir. Ortasını “Y” harfi, baş tarafını “B” harfi, son tarafını “L” harfi temsil eder. Bu harfler hem varlık hem de yokluğu ifade eder. Kenarın iç tarafı yokluktur, yan tarafı varlıktır. Türkçede de “ma” hem masdar ekidir (“Gelmen iyi oldu” deriz,) hem olumsuzluk ekidir. “Sakın gelme” de böyledir. Üç oda-lı ev demek, üç odası olan ev demektir. Burada “lı” eki olumludur. Ama “ne gördün ne de sordum”daki “ne” ekleri menfidir.  Arapçada “Ma” hem olumlu hem olumsuz harftir. “La” da öyledir. “La” tekit için gelir, “Ma” nefy için gelir. Bazen birbirinin yerine geçerler.

Burada “elbette ben “yemin ederim” manâsı çıkar.

Bununla beraber yemin etmem, yemine gerek görmem anlamı da çıkar. “Ben sizinle mi uğraşacağım, uğraşmak zorunda değilim, size söylüyorum, ister inanın ister inanmayın” demek olur. Burada biraz da tehdit vardır. Başka bir anlamı da, yemin değil de bölüşme anlamında olabilir. Ben burada size bir pay vermem demek olur. “Bi” meful edatı olabilir.

Burada üstünde durulacak bir husus da “Fa” harfi ile başlamasıdır. Acaba bu “Fa” harfi nereye atıftır? Sûrede bu atfı yapabileceğimiz yeri bulamıyoruz. O halde bir mahzufa atıftır. ‘Böyle diyorsun ama böyle olduğunu biz nereden bulacağız, deliliniz nedir?’ diyecek olursanız, bunları geçmişte olanlarla ispatlarım deyip geçmişte olanların delillerini ortaya koyuyor. Onun için “Fa” harfi geliyor. Alacağın elli liradır. Çünkü biz beş lira yevmiye veriyoruz. “Leke hamsun fa ecruke hamsun lıyevmin”  dediğimizde “Fa” harfi fai tafsiliye olur. Burada da “Fa” fai tafsiliyedir.

بِالشَّفَقِ (Bı elŞaFaQı)  “Şafak ile kasem ederim.”

Şafağı şahit gösteririm. Şafağa  bakın ve insanın nereye gittiğini görün.

Şafak” güneş battıktan sonra ufuktaki kızıllıktır. Yan kenar anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Sabahtaki kızıllık şafak olabilir. Akşam kızıllığının kaybolacağı ve biraz sonra karanlığın çökeceğine endişe duymak. Gelmekte olan bir kötülükten endişe duymak. Çocuğun başına bir şey gelmesin diye onun üzerine titremek.

Kur’an şafağa dikkat çekiyor. Kıyamet saati yani cennet ve cehenneme gitmeden önce akşam kızıllığına benzetilmektedir. Biz gecenin çökeceğini bildiğimizden bir tedbir almaya çalışırız. Bu dünya birinci gündür. İkinci gün ise kıyamet günüdür, mahşerdir. Ondan sonra ya cennete ya da cehenneme gidilecektir. Akşam olunca birden karanlık çökmüyor.

وَاللَّيْلِ  (Va eLLaYLı)  “Ve leyle de”

Şafağın yanında “Leyl”e yani geceye de işaret etmektedir.

Leylde ne yapılır? Herkes kendi yuvasına çekilir. Dinlenmeye başlar.

Leyl” enerji karşılığı madde olarak da anlaşılabilir.

Kamerden ve şafaktan bahsedildiğinden burada gece anlamındadır. Leylin içinde şafak vardır ama bütün şafaklar leyl içinde değildir. Buradaki leyl şafaktan sonraki geceye de işaret emiş olur. ‘Kolu sakatlandı ama kendisi ölmedi’ dediğimiz zaman, kişinin kolu dışındaki varlığını ifade etmiş oluruz.  

وَمَا وَسَقَ (Va MAv VaSAQa)  “Ve vask ettiklerine”

İnsanların işlerini tatil edip evlerine çekilmesine kadar ortalık aydınlıktır. 

Vask” bir deve yükü miktarın adıdır. Altmış sa’dır.

Vasaka” içine almak demektir. Gece  canlıları içine alıp hareketsiz hâle getirir. Uyku tüm canlılar için dinlenme olarak ayrılmıştır. Bitkilerin de uyudukları tesbit edilmiştir.

Üretimde de benzer şeylerin yapılması gerekir. Üretim yapıldıktan sonra üretilen şeylerin ambalajlanıp depolanması gerekir. İnsanların da dinlenmesi gerekir. Bugün kentlerde yaşayan bizler aydınlık içindeyiz. Ama doğadaki canlılar için ışığa ihtiyaç vardır. Karanlık olunca her şey istirahata çekilir.

Leyli madde olarak anlarsak; elektronlar, pozitronlar, nötronlar, notrinolar protonlar gibi parçalardan oluşan her atom bir kâinatı oluşturur. Moleküller birkaç atomu içerir.  

وَالْقَمَرِ (Va eLQaMaRı)  “Kamer de”

Kamer” gökteki ayın adıdır. Dünyanın çevresinde dolaşır. Kâinatta hiçbir şey boşu boşuna yaratılmamıştır. Ayın da görevi vardır.

a)      Ay dünya etrafında dolaşarak yeryüzünün 24 saatte bir dolanmasını sağlamaktadır. Bunu mağma tabakasındaki sıvının dağ gömülerine çarparak veya denizlerin karalara çarpması ile sağlamaktadır. Kendi etrafındaki dönmesinin sürtünmesini aydaki depolanmış potansiyel enerjisi sağlamaktadır. Onun enerjisini de diğer gezegenler sağlamaktadır. O gezegenler olmazsa ay yavaşlayacak, o yavaşlayınca da dünya yavaşlayacaktır. Bütün bunlar kıyametin alametidir. Gezegenlerin dönüşlerini dengeleyen bir güç mevcut olmamaktadır. O halde bir gün gezegenler güneşe yaklaşacak ve denge kaybolacaktır. Semanın inşikakı ile arzın imtidadı ile bu da alakalıdır. Burada onun için bundan bahsetmektedir.

b)     Yeryüzünde gelgitlere sebep olmakta, bu sayede denizlerdeki su akıntılarının oluşmasına sebep olmakta, bu sayede havalanan sularda hayata imkan vermektedir. Bunun dışında topraktaki suları da kendine çeker ve iter. Yeraltı sularının gözeneklerini açar. Bizim pınarlarımız akıp durur. Irmaklar oluşur. Ay olmasaydı sular toprak içinde kalır, yağmur yağar yağmaz sel olup denizlere giderdi.

c)      Ayın bildiğimiz başka bir faydası da yeryüzünün bazı gecelerini aydınlatmasıdır. Bu sayede gündüz yapamadığımız işleri gece yaparız. Gündüz çölde seyahat edemezsek gece seyahat ederiz. Gündüz canavarlardan korkan birçok hayvan geceleri otlamakta ve avlanmaktadır. Ay geceleyin onlara aydınlık yapmaktadır. Onları avlayanlara da yine ay ışık sağlamaktadır.

d)     Ayın dördüncü yararı, uzay yolculuğumuzda ayın bir barınak olması, konak yeri olmasıdır. İlerde orada istasyonlar kurulacak, uzaya açılmak için önce orada konaklama yapılacaktır. Kur’an işte bu sebeple biz ayı konak yerleri olarak takdir ettik diyor.

إِذَا اتَّسَقَ (EiÜAv itTaSAQa)  “İttisak ettiğinde”

İttisak etmek” demek, deve yüklerinin yüklenmesi demektir. Deve taşımak için yüklenir. Ayda da, başka yerlere insanları ve yükleri göndermek üzere yükler yüklenecek, ay insanlar için taşıyıcı görevi görecektir.

Kur’an’ın başka âyetinde “gökte sizin için rızık vardır” deniyor.

Ay kendi etrafında dönmediği için dünya canlılar için bir çekim yeri olmaktadır. Ama uzay boşluğunda tarlalar üretilebilir. Orada ekinler ekilebilir. İnsan orada oturamaz. Onlar oraya getirilip depolanır. Sonra dünyaya gönderilir. Belki orada villalar da yapılabilir.

لَتَرْكَبُنَّ  (La TaRKaBunNa)  “Tabakadan tabakaya rükub edeceksiniz.”

Bir tabakadan başka tabakaya bineceksiniz. Ay sayesinde siz göklerin tabakalarına gidip geleceksiniz. Aya gidebilmek için önce yağmurlu, sonra hava, sonra ışık, sonra ay tabakasına geçilecek, bunlar üzerine binilerek geçilecektir.

Bugün bu işi yapmaya çalışıyoruz. Aydan sonra da gezegenlerin tabakaları arasında gezebileceğiz. Bilhassa dış gezegenler soğuk gezegenler olduğu için hidrojenden yararlanabildiğimiz zaman seyahat basit olacaktır.

Eskiden nasıl çobanlar otlaklarını gittikleri yerde buluyor idilerse, biz de ileride hidrojeni toplaya toplaya enerji edineceğiz. Bütün araçlar yakıt istemektedir. Yakıt bittiği zaman seyahat durur. Ama hayvanlarla yaşarsak her zaman her yerde yaşama imkanını buluruz. Bu sebepledir ki at ve diğer hayvanlar her zaman yanımızda olacaktır.  

طَبَقًا عَنْ طَبَقٍ (OaBaQan An OaBaQın)  “Tabakadan tabakaya”

Tabak” kelimesi mekanda çakışık olan, üst üste olan farklı alanlardır. Biri başlar diğeri biter. Eğer arada boşluk varsa ona kat denmektedir. Gökler kat değil tabakadır. Allah bunu Kur’an’da bildiriyor. İlimle de tesbit ediyor.

Tabak”ın başka manâsı ise çakışmak, bir yanları ile birbirine uymak demektir. Tıpkı kelimesi bu manâdadır.

Tabak” kelimesi zamanda da çakışmadır. İnsan değişmektedir ama çakılarak değişmektedir. Yani arada boşluk yoktur. Oysa ipek böceği krizalit geçirerek kelebek olur. Kur’an insanın böyle halden hâle geçerek yaşadığını belirtmektedir. Ölümden kalktığı zaman da öldüğü andaki durumu ile kalkacak, zamanla değişerek cennet veya cehenneme ulaşacaktır. Ölümsüz hâle değişerek uğrayacaktır.

Başka bir anlamı da insan hücrelerinin hep yenilenmesidir. Hattâ atomları bile değişmekte ve yenileri gelmektedir.

“Terkebünne”nin değişik kıraatleri vardır.

“Le terkebünne” siz binersiniz veya olursunuz.

“Le terkebenne” sen binersin veya olursun.

Buradaki “ta” tenis için gelebilir. O takdirde gökler terekküb edecektir anlamına gelmiş olur.

“Le yerkebenne” binecek veya oluşacak.

“Le yerkebunne” binecek veya oluşacaklar.

“Le yerkebinne” nefsi binecek veya oluşacak.

Bu kıraatlerin hepsinde insan veya ay ve gökler vardır. Gökler ve yer mekanda tabakalaşırlar. İnsan ise zaman içinde tabakalaşır.

Burada bizim üzerinde duracağımız konu, aya gitmemiz ve orada yerleşmemizdir. Aya binmemizdir. Bize en yakın kapı komşumuz olan yer aydır. Göklere biz oradan hareket ederek gideceğiz. Nasıl trenin kalkması için istasyona ihtiyacımız varsa, uzaya gitmemiz için de aya ihtiyacımız vardır. Nasıl istasyona faytonla veya taksiyle gidersek, aya da özel araçla gideceğiz. Uzaya sonra oradan çıkacağız. Uzay araçlarını ayda ikmal edeceğiz. Çünkü aydan kalkmak yerden çıkmaktan çok kolaydır. Atmosferi yoktur. Çekim çok azdır.

Demek ki ay üzerinde yerleşeceğiz.

Daha çözemediğimiz sorunlar vardır.

a) Güneş enerjisini elektrik enerjisine çeviremiyoruz. Ancak düşük verimli piller yapabiliyoruz.

b) Bugün elektrik enerjisi ile bütün maddeleri imal edemiyor veya ayıklayamıyoruz.

c) Güneş enerjisinden yararlanarak doğrudan besin maddesi üretemiyoruz.

d) Henüz aya ulaşım teknolojimiz çok ilkeldir.

Bununla beraber bunların hemen hepsinin teorik olarak mümkün olduğunu biliyoruz.

Ay, ayda bir güneşe göre döner. Yani ayın bir günü bizim bir ayımız kadardır. Atmosferi olmadığı için güneş tarafı çok sıcak, arka tarafı da çok soğuktur.

Bu soğuma ve ısınma birkaç saat sürmez, bir ay kadar sürer. Bu farktan yararlanarak elektrik elde edeceğiz. Ay yüzeyinde tarım yapacağız, altında evlerimizi yerleştireceğiz.

Güneş ışığı canlılar için zararlıdır. Filtre edilmesi gerekir. En üst tabakada enerji elde edilecek. Bunun altında ziraat yapılacak, onun altında çalışma hayatı olacak, en altta da dinlenme ve uyuma hayatı olacaktır.

Böylece biz tabakadan tabakaya bilerek yolculuk yapacağız.  

فَمَا لَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (Fa MAv LaHuM LAv YuEMıNUvNa)  

“Onların nesi var, niye iman etmiyorlar?”

Burada ki “Fa” demek istiyor ki: Siz böyle tabakadan tabakaya geçiyorsunuz. Uygarlaşıyorsunuz. Her asır sizi daha ileri bir hâle getiriyor. III. bin yıla girdiğinizde sizlere bahsettiğimiz şeyleri anlayacak seviyeye geldiniz. Aya çıktınız. Uzaya nasıl gidebileceğinizi biliyorsunuz. Teknolojide büyük ilerleme kaydettiniz. Şimdi neden inanmıyorsunuz? Bu kadar gerçeklere ilmen vakıf oldunuz da hâlâ neden cahiliye devrinde olduğu gibi inanmamakta ısrar ediyorsunuz?

 

Buradaki “neden iman etmiyorsunuz”un tam cevabını bulabilmeniz için yazdığımız 250 sahifelik Kur’an Mucizesi çalışmamızı okumanız gerekmektedir.

Bu çalışmamızı seminerlerin başına koymalısınız.

 

Buradaki “iman etmiyorsunuz” ifadesi, kendinizi neden güvene almıyorsunuz manâsına da gelmiş olur. Başınıza gelenleri görüyorsunuz. Buna rağmen siz hâlâ “Adil Düzen”e karşı direniyor, uçurumlara doğru adım adım gidiyorsunuz.

Bugün dünya ve Türkiye son derece sıkıntılı günler yaşamaktadır. Bu sıkıntılı günler güçlülerin kötülüklerinden ileri gelmemektedir. Eğer sömürü sermayesi olmasa bugün biz yaşayabilir miyiz? Ancak onun sayesinde dünya ekonomisi yürümektedir. Krizler dünyayı birden vurmaktadır. Çünkü her şey sömürü sermayesinin başarısına bağlıdır. Yine bugün süper güçler olmasa dünyada denge kurulabilir mi?

O halde gerek siyasi gerekse ekonomik olaylar şimdi o güçleri elinde tutanların bir eseri değil, tarihi gelişmenin sonucudur. Ne var ki ne “faizli ekonomi”, ne de “ekseriyet demokrasisi” artık insanlığın ulaştığı mertebeye yetmektedir. Tabakadan tabakaya, uygarlıktan uygarlığa geçilmiştir. Yeni bedene yeni gömlek gerek. Onu da sizlere ulaştıracak olan “Adil Düzen”dir, denge düzenidir. Faiz yerine “kredileşme sistemi” ile kurulmuş ekonomidir. Ekseriyet demokrasisi yerine, ortak vekilli hicret demokrasisi yeni bedenimize uyar. Ama dindarı dinsizi, Müslümanı Hıristiyanı, muttakisi fasıkı ile onların hiçbiri kulak verip dinlemiyor ve inanmıyor, yeni uygarlık merhalesine geçildiğini bir türlü sindiremiyor.

وَإِذَا قُرِئَ عَلَيْهِمْ الْقُرْآنُ  (Va EiÜAv QuRiEa aLaYHıMu eLQuRANu) 

“Onlara Kur’an kıraat edildiğinde.”

İnsanlık uygarlaşmaktadır. Toplayıcılıktan avcılığa, avcılıktan çobanlığa, çobanlıktan tarımcılığa geçmiş. Sonra kentleri kurmuş; pazar ekonomisine, tüccar ekonomisine ve çağımızda da işçilik ekonomisine geçmiştir. Önce toprak kapitalizmi, sonra altın kapitalizmi, sonra sanayi kapitalizmi oluşmuştur. Şimdi banka kapitalizmi içindesiniz. Karşılıksız kâğıt para insanlığı buraya kadar getirdi. Şimdi de halk ekonomisine, ortaklık ekonomisine geçeceksiniz. Neden anlamıyorsunuz?!.

Tarihteki uygarlıkları hep peygamberler kurduklar. Doğuda ve batıda peygambersiz oluşturduğunuz bir ekonomi, semavi kitaba dayanmayan bir uygarlığınız var mıdır?

Kur’an’a kadar her seferinde yeni peygamber geliyor, mucizesini gösteriyor, halk da ona iman ediyor, peygamberin getirdiği kitabın rehberliğinde yüzlerce yıl süren uygarlık kuruyordu. Kur’an’dan sonra artık peygamber gelmeyecektir. Kitap ise kıyamete kadar sadece Kur’an’dır. O bütün çağların uygarlıklarına ait sorunları çözecek durumdadır. Ama onlara bunun anlatılması gerekmektedir.

İşte biz Adil Düzen Çalışanlarına düşen görev Kur’an’ı onlara okumamızdır.

Bunu nasıl başaracağız?

Bizim fazla bir şey yapmamız gerekmez. Önce Kur’an’ın çağın sorunlarını çözecek şekilde yorumlarını oluşturmamız gerekir. Kur’an’ın bu tefsirine devam edeceksiniz. Benim yazdıklarımdan ziyade siz yorumlar yapacaksınız. Bu hususta esaslı çalışma başlamıştır. Arapça dersler bilgisayar içinde öğrenilmektedir. İleride sizler âyetleri ele alacak, bizim yorumlarımızı ve başkalarının yorumlarını dinleyecek, kendiniz de yorum yapıp yayınlayacaksınız. Bu çalışmalar burada kalmamalıdır. Türkçe bilen her mü’min başka bir dili de öğrenecek, Kürtçe ve Lazca gibi yerel dilleri de öğrenecektir. Herkes o dile bu yorumlarımıza kendi anlayışlarını da katarak aktaracaktır. İnternet sahife ve sitelerine girecektir. Kur’an böylece tüm insanlığa okunmuş olacaktır.

Ayrıca bin dilli bir site kuracaksınız. Buradan yine internet aracılığı ile Kur’an’ın Arapça kıraati ile ulaştıracaksınız. Bu sayede onlar da kendi dillerinde Kur’an’ı çağımızın gereği olarak anlayacaklardır.

Burada “İza” gelmiştir. Demek ki III. bin yılda Kur’an bütün insanlığa ulaşacaktır.

لَا يَسْجُدُونَ (LAv YaSCuDUvNa)  “Secde etmiyorlar.”

Secde âyetlerindendir. Sizler bu âyetler üzerinde durduğunuzda bir defa secde edeceksiniz. O cemaatte namaz kılarsanız bu yeter. Ama bu durumunuz yoksa secde edeceksiniz.

Bu da bize gösteriyor ki mü’minler abdestli gezerler. Yoksa duydukları zaman nasıl secde edeceklerdir. Abdest bozduğunuzda abdest alacaksınız. Alma imkanınız yoksa teyemmüm edeceksiniz.

Secde etmek aynı zamanda uymak demektir. Rüku yöneticilere itaat etmektir. Secde ise mevzuata yani kurallara uymak demektir, şeriata uymak demektir, kanunlara uymak demektir.

Tüm beşeriyetin ittifak ettiği kurallar vardır. O kurallar Kur’an’da mevcuttur.

Onlar kurallara uymazlar. Her gün değiştirdikleri kuralları keyfi olarak uygularlar. Kendilerine göre yorumlar yaparlar. Dünkü zulmü alkışlayanlar bugün karşı çıkıyorlar, dün karşı çıkanlar bugün alkışlıyorlar. Çünkü onlarda hakka teslim diye bir şey yoktur.

Allah bize bu haberleri vererek Adil Düzen Çalışanlarının ümitsizliğe kapılmamalarını bildiriyor. Onlar secde etmeyecekler, onlar iman etmeyecekler diye Allah’ın kanunları değişmeyecektir. 28 Şubat da Allah’ın takdiri ile olmuştur, 14 Mart 2008 de. Bütün sorun kendilerine Kur’an okunduğu zaman secde etmemeleridir; hem de Kur’an’a inananların secde etmemeleridir. Kur’an’ın kendisine inanıyorlar da söylediklerine inanmıyorlar.

Allah şöyle diyor: “Biz bir karyeyi helâk etmek istediğimizde oradaki mütriflere emrederiz, onlar fısk çıkarırlar, kavlimiz üzerlerine hak olur ve onu tedmir ederiz, dumura uğratırız.” Hiçbir şey kendiliğinden olmamaktadır.

بَلْ الَّذِينَ كَفَرُوا يُكَذِّبُونَ (BeLi elLaÜIyNa KaFaRUv  YuKazZIBuNa)  

“Evet küfretmiş olan kimseler yalanlıyorlar.”

Küfretmek” bile bile kapatmaktır. Kur’an’ın söylediklerinin hak olduğunu bildikleri halde onu bilmezlikten ve görmezlikten gelenler.

Yukarıda bahsedilenler, Kur’an’a inandıkları halde kendilerine Kur’an okunduğunda söylenenlere kulak vermeyenlerdir.

Burada bahsedilen ise Kur’an’ın söylediklerini bile bile alenen tekzib edenlerdir. Çok hukuklu sistemi suç sayanlardır. Halbuki bugün tüm dünyada çok hukuklu sistem vardır. Akit serbestliği varsa, kişiler kendi işlerini yaptıkları sözleşmelerle yürütecektir. Devlet bu sözleşmeleri teminat altına alıyorsa, bu çoklu hukuk sistemidir. Stalin’in Rusya’sı dışında bunu benimsemeyen devlet kalmamıştır. Aksini iddia etmek koyu sosyalizmdir yahut koyu din devleti demektir. Lâiklik demek, herkesin kendi içtihatları ile yaşaması demektir.

Bunlar çok hukuklu sistemle çok yargılı kazai sistemi bilerek veya bilmeyerek karıştırıyorlar. Çok yargılı sistem demek çok iktidarlı sistem demektir. Çok hukuklu sistem demek, demokratik ve lâik sistem demektir.

İşte Küfredenler böyle doğruları göre göre tekzib ediyorlar.

Birinciler ise tekzib etmiyor ama amel etmiyorlar.

Bunu bugün bütün dünya yapıyor. Yargı vazii kanun değildir. Yorum suretiyle olsa da kanun vazedemez, kural koyamaz. Kurallar yasama ile konur. Bu hususta tüm hukuk dünyası müttefiktir. Roma’da da ancak imparator onaylarsa kural olurdu. Yargı içtihadını yapar ve davada o davaya ait mevzuatı uygular. Biraz sonra içtihadını değiştirerek başka olaya başka hükmü verebilir. Ama hiçbir zaman kural koyamaz. Kanunlar değiştiği zaman içtihadını değiştirmek zorundadır.

Onlar bunu bilmiyorlar mı?

Çocuklarını bilir gibi biliyorlar ama tekzib ediyorlar. Yargısız hüküm olmaz. Milletvekillerinin dokunulmazlıkları var, onu deliyorlar. Bir de yargısız mahkum ediyorlar.

Bu uygulamalarla o topluluk yaşar mı?  

وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يُوعُونَ (Va elLAHu EaGLaMu Bi MAv YUvGUvNa)  

“Allah onların vıaye ettiklerini en iyi bilmektedir.”

Sömürü sermayesi 500 yıldır bir taraftan insanları İslâmiyet’in öğrettikleri ile uygarlığa götürürken, diğer taraftan mevcut düzeni çökertmek için de planlar yapmaktadır, mekrler geliştirmektedir. Önce beyliklerden birini destekleyerek, diğer beyliklerin üstüne getirdi. Böylece kavimler yani ulusal devletler ortaya çıktı. Sonra krallıkları yıkarak ekseriyet demokrasisini getirdiler, böylece sermaye sömürüsünün mekanizması ile devletler hakim oldu. Dini savaşlar ve kavmi savaşlarla onların güçlerini iyice çökertti. Sonra kapitalizm ve sosyalizm ile insanların ellerinden tüm varlıklarını almaya çalıştı. Tüm insanlar onun işçisi hâline gelecekti. Yeryüzündeki tüm insanları on milyon İsrail oğulları yönetecekti. Dünyada uyguladıkları bu sistem 500 sene adım adım gerçekleşti. Şimdi ise bu sistem artık işe yaramaz hâle gelmektedir.

Bütün bunlar Allah’ın izniyle ve bilgisiyle olmuştur.  

Türkiye’ye uyguladıkları ise daha başkası olmuştur. Türkiye’yi uygarlaştıracağız diye Osmanlı İmparatorluğu’na bir program uyguladılar. Program Batlılaşma ve dinsizleşme programıdır. Batıda Hıristiyanlığı çökertirken doğuda da imparatorluğu çökerttiler. Islahat Fermanı, Meşrutiyet, Cumhuriyet, demokrasi diye diye Türkiye’yi İslâm’dan koparma planlarını gerçekleştirmeye çalıştılar.

İki-üç asırdır uyguladıkları dinsizleştirme politikası bir türlü başarılı olmamıştır. Türkler iyi savaşçı millettir. Eğer dinsizleşirlerse sermayenin iyi askeri olurlar. CHP zamanında giriştikleri dinsizlik politikası sonuç vermedi. Halk Partisi onların askerliğini yapmadı. Onu iktidardan indirdiler ve Demokrat Parti’yi getirdiler. İşler iyi giderken Adnan Menderes onlara ihanet etti. Dinsiz bir demokrasi yerine dindarlara da demokrasi açıldı. Ondan sonra gelenler de sadık kalmadılar. Millî Görüş ortaya çıktı. Tekrar İslâmiyet’i yeni dünyanın kurtuluş kaynağı olarak ortaya koydu. Bütün bunlara karşı tedbirler alındı ama peş peşe partileri kapatma ile sonuç alamadılar.

İşte 14 Mart 2008 de aynı senaryonun bir uygulamasıdır.

Başaracaklar mı?

Evet, maalesef evet.

Kur’an’a kulak vermeyen AK Parti’ye karşı başarabilirler. Ama “Adil Düzen”e yol açmış olurlar. Yani sömürü sermayesi 500 yıldır birşeyler yapıyor. Yeryüzüne tek İsrail hakimiyetini kurmak için çaba göstermektedir.

Sonuç olarak bütün bunlar Allah’ın bilgisi içinde olmaktadır. Allah da insanları “Adil Düzen”e götürüyor. Oraya varılabilmesi için yapılan tüm devrimlerin yapılması gerekir. Feodalite sona ermektedir. Kavmi devletler oluşmalıdır. Demokrasiye geçilmelidir. Bütün bunları insanlık öğrenmelidir. Bundan sonra “Adil Düzen” gelebilir. Kur’an düzeni gelebilir. Çünkü bütün bunlar, bütün bu olanlar tarihî uygulamaları içindedir. Değişen dünyaya yeni elbise dikemiyorlar. Kitaplarında var ama kendileri o kitapları okuyup bugünkü sorunlara çare aramıyorlar. Bunu yapabilmek için ateist bir dünyanın gelip geçmesi gerekirdi.

Allah bunun için bunlara izin vermiştir.

Allah iki çeşit görevli yapmıştır. Yapıcı görevliler, bunlar uygarlığı kurar. Yıkıcı görevliler ise yaşlanmış uygarlıkları ortadan kaldırırlar. Sümer, İbrani, Hıristiyanlık uygarlıklarını kuran dinlerdi. Mısır, Yunan, Roma ve bugünkü Avrupa yaşlanmış uygarlıkları ortadan kaldıran rejimlerdir.

İslâm uygarlığı bundan 500 sene evvel yaşlanmaya başlamıştır. Onun ortadan kaldırılması görevi Batı uygarlığına verilmiştir.

Şimdi Adil Düzen Çalışanları ikinci Kur’an uygarlığını kuracaklardır. Bu uygarlık demokratik, lâik, liberal ve sosyal bir hukuk devleti olacaktır. Demokratik olacaktır; ekseriyet demokrasisi yerine yerinden yönetimle hicret demokrasisini getirecektir. Lâik olacaktır; dinleri dışlama yerine müsbet ilmi kabullenen ve bütün dinleri kamu içine almakla sağlanacaktır. Batı müsbet ilme dayanan din denemelerini yapmıştı. “Adil Düzen” ise müsbet ilmin hakemliğini kabul eden bütün dinleri meşru ve eşit haklara sahip din olarak görür. Liberal Batı tekelci sermayenin hakimiyetinde bir liberalizmi deniyor. “Adil Düzen” ise faizsiz krediye dayanan tekelsiz ortaklık ekonomisi içinde serbest rekabetçi bir düzeni getiriyor. Batı aidatlı sosyal güvenliği kurmuştur. “Adil Düzen” ise aidatsız, insanın yeryüzündeki kira payı ile oluşmuş bir sosyal sigorta sistemini önermektedir.

İşte, insanlığın bu düzene erişmesi için Batı’nın denemeler yapması ve insanlığa bu düzeni getirmesi gerekmektedir. Faiz olmasaydı sanayi dönemine geçilemezdi. Çünkü sermaye birikimi olmazdı. Ama şimdi sermaye birikimine gerek yoktur, çünkü kâğıt para altından daha kıymetli hâle gelmiştir. Matbaa makinesi dönünce para da ortaya çıkıyor. Artık sermaye kamunun avucunda denizdeki su kadardır. Artık faize gerek kalmamıştır. Zaten doğa kanunudur. Her şey kendi gelişmesine dayanarak kendi ömrünü bitirir.

İşte bütün bunları Allah bilmektedir. Gerekli olduğu için öyle yapılmasına izin vermiştir. 28 Şubat olmasaydı AK Parti anaysa ekseriyetiyle iktidar olamazdı. 14 Mart 2008 olayı olmasa “Adil Düzen” gelmez. Biz bize düşen görevleri yapalım, kalanı hep Allah’ın bilgisi ve denetimi içinde yürümektedir.

فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ (Fa BaşŞıRHuM Bı GaÜABın EaLIyMın)  

“Onları elim azab ile tebşir et.”

Mikroplar, yaşlanan veya işe yaramayacak hâle gelen bir canlıyı hasta ederler. Çoğalır ve öldürürler. Ama öldürdükleri andan itibaren kendileri de ölmeye başlarlar ve sonunda yok olurlar. Kendi ölümlerini kendileri hazırlarlar.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkmaya çalışanlar bilsinler ki, bu devleti yıktıkları gün onların ömürleri de bitecektir. Türkler Anadolu’yu aldıkları zaman zaten yıkılmış olan Bizans İmparatorluğu’nun sağlayamadığı güveni sağladılar. Böylece tüm Anadolu’yu ve Trakya’yı işgal ettiler. Viyana’lara kadar gittiler. 900 sene  işgal ettikleri topraklarda yerlilerle beraber yaşadılar. Onlara o kadar saygılı ve adil davrandılar ki, Anadolu’da Celali isyanları, Alevi isyanları olmuştu ama Hıristiyanların isyanı olmamıştı. 20. yüzyılın başlarında Anadolu nüfusunun yarısını Ermenilerin ve Rumların halkı oluşturuyordu. 

Ne oldu?

Batılılarla işbirliği yaparak Osmanlı İmparatorluğu’nu yıktılar. Anadolu Rum ve Ermenileri, Batı ile işbirliği yaparak Türkleri Anadolu’da imha edecek ve soykırımına uğratacaklardı. Sonu ne oldu?  O güçlü galip gelen Avrupalılar onları korudular mı? Hayır.

Şimdi hâlâ onları bize karşı kışkırtıyorlar; oralarda da soyları tükensin diye bize saldırtıyorlar. Bugün mü’minlere saldıranların, Allah’a inananlara saldıranların akıbeti bu olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkabilirsiniz. Ama biz yenisini kurarız. O zaman bugün Batılılara güvenerek bize saldıranlar artık Türkiye’de at oynatamazlar.  Bizim soruna el koymadan siz kendi tetikçilerinize sahip olun. Yoksa sizi elim azab bekliyor.

Kur’an aynı ihtarı sömürü sermayesine de yapıyor. Gelin artık sömürü düzeninden vazgeçin. Hâlâ zengin olan sizsiniz. Dünyanın ekonomisine siz hakimsiniz. Siyasete siz yön veriyorsunuz. Artık faizli sistemden vazgeçin, artık sermayeyi sadece ticaret için kullanın. Karşılıksız para yerine karşılıklı paraya sahip olun. Dünyaya fitneye sokarak, aç bırakarak, krizler ortaya çıkararak değil, insanlığa bilginiz ve sermayenizle “Adil Düzen” için hizmet verin. Yoksa elim azab sizi bekliyor.

Bu, bu dünyadaki elim azaptır. Âhiret azabı ise daha da şiddetlidir.

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا (EilLAv elLaÜIyNa EAvMaNUv)  “Sadece iman edenler.”

Sadece iman etmiş olan kimseler azabın dışında kalacaklardır. Kur’an’a kulak vermeyenler ve onun emirlerine uymayanlar için elim azap vardır. Bu azap kişiler için ayrı ayrı âhiretteki azaptır. Topluluğa azap ise bu dünyadaki azaptır. Sünnetullah ne ise o cereyan edecektir. İman etmiş olanlar galip geleceklerdir. İçlerinde şehit olanlar olabilir. Onların âhiretteki mertebeleri çok yüksektir. Sonunda daima iman etmiş olanlar galip gelmişlerdir.

Bugün yeryüzünde büyük dinler vardır. Hıristiyanlık, Müslümanlık, Hinduizm ve Budizm. Bunların hepsinin kaynağı peygamberlerdir, kitaplardır. Açın ve onların kitaplarını okuyun, hep benzer şeyleri söylerler. Mü’minlere gidiniz, mürşitlere gidiniz, hep aynı şeyleri söylerler. Bunlara muhalif olmadılar, bunları işkenceye tâbi tutmadılar mı? Bunlara zulüm yapılmadı mı? Hıristiyanlar en büyük zulmü yaşadılar ama bugün bütün dünyada en kalabalık din olarak ortaya çıktılar. Bütün dinler 20. yüzyılda ne acılar çektiler, ne işkencelere uğradılar. Sonu ne oldu? 21. yüzyıl geldi ve onların hepsi tarihin derinliklerine gömülüp gittiler. III. bin yıl uygarlığı müsbet ilmin desteğinde en çok Hakka yaklaşmış, Allah’ın getirdiği düzen olacaktır. İnsanların yaşadığı geçmiş zulümleri tarih anlatırken inanmayacaklar ve düşünecekler, insanlar bu kadar ilkel mi idiler diyecekler.

Bir zamanlar Müslümanlar Kur’an mahluk mu değil mi diye tartışıyor ve birbirleri ile savaşıyorlardı. Karşılıklı küfürle itham ediyor, birbirlerine silah çekiyorlardı. Şimdi biz onlara gülüyoruz. Kur’an’ı ikiniz de kabul ediyordunuz, ona göre amel etmeye çalışıyordunuz; size ne mahlukmuş, değilmiş.

Yarın başörtüsünün Türkiye’deki macerasını okudukları zaman; ‘Vay be, Türkler ne saçma çekişmeler içinde günlerini geçirmişler’ diyecekler: Birileri başını örtecekmiş veya açacakmış. Bu nedir ve neyin kavgasıdır?!.

İşte böyle iman eden kimseler az olduğu için istisna etmiştir. Bu dünyayı Allah böyle yaratmış. Çok az kimse mü’min olmaktadır. Onun dışında birçok kimse ‘ben inandım’ dediği halde iman etmemiştir.

وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ (Va GaMiLUv elÖALıXATı)  “Ve salih ameller işlediler.”

İlkel insanlar kendileri üretip tüketiyordu. Avlıyor, tarla ekiyor veya sürülerini otlatıyordu. Bunun iki iyi tarafı vardı. Önce  garantili bir ekonomi vardı. Herkesin işi vardı. Sonra sosyal güvenliğe ihtiyaç yoktu. Aralarında dayanışma vardı. Bugün ise insanlar sosyal güvenlikten mahrumdurlar. Ay başında maaşını alamazsa veya hafta başında ücreti ödenmezse açlıktan ölür. Onun için dayanışma ortaklıklarına ihtiyaç vardır.

İşte, iman etmek demek bu demektir. Dayanışma ortaklıklarını kurmaktır. Birlikte gelen saldırılara karşı durabilmektir. Ekonomik krizleri de dayanışma içinde atlatmaktır.

Sosyal güvenlik de dayanışma içinde olacaktır. Ancak bu yetmez. İnsanlar işlerini de planlı projeli ve birbirine uyumlu şekilde yapacaklardır. Birinin yaptığını diğeri yıkmayacaktır. Bunun için ortak muhasebeye, genel hizmete, dayanışmaya ihtiyaç vardır.

İşte “Adil Düzen” bunu sağlayan bir mekanizmadır.

لَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ(25) (La HuM EaCRun ĞaYRu MaMNUNın) 

“Onlara minnet edilmeyen  bir ücret vardır.”

Ücret” burada nekre gelmiştir. Bu dünya ücretidir. Âhiret ücreti bellidir, o da cennettir.

Demek Adil Düzen Çalışanlarının ulaşacakları minnet edilmeyen ücretleri bu dünyada olacaktır. Teker teker olmayabilir ama birlikte ücretlere uğrayacaklardır. Bugün bu ücretlere ulaşmış bulunuyoruz. 1950’den bugüne kadar çektiğimiz sıkıntılar ve yoksulluklar sona ermiştir. O zaman inanmış olan insanlar en zavallı bir durumda idiler. Bugün ise mü’minler her sahada ileri seviyelere ulaşmışlardır. “Adil Düzen” henüz kurulmadığı için bütün halk sıkıntıdadır. Yarın bu sıkıntıların geçeceğini Allah bize bildiriyor.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

  

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-452 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-282 İstanbul, 29 Mart 2008

 

ENDİŞEYE MAHAL YOK!

Tarihte neler olduysa bundan sonra sadece o olacaktır.

Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak isteyen dış güçler II. Abdülhamit’e I. Meşrutiyet’i ilan ettirmiş ve azınlıkların güçlü bir şekilde yer aldığı bir meclis kurdurmuşlardı. Bin sene önceki ilmihalleri anlamadan ezberleyen mollaları emirlerine alarak imparatorluğu yıkacaklardı. Abdülhamit meclisi kapattı, onun yerine okullar ve üniversiteler açtı. Batılılar buna karşı çıktılar.

1900’lara gelindiğinde Türkiye’de artık hem Batı’yı hem İslâmiyet’i bilen bir kadro yetişmişti. Açılan mecliste artık azınlıkların borusu ötmüyordu. Çünkü iki uygarlığı da bilen kadro göreve gelmişti. En önemlisi bu kadronun her iki tarafı bilmesi sayesinde Türkiye’de III. bin yıl uygarlığının temellerini atan aydınlar yetişti. Bugünkü Türkiye bunların devamı olanlar tarafından yönetiliyor.

1910’larda imparatorluğu yıktılar. Batılılar savaşarak yıktılar. Osmanlı hanedanını tasfiye ettiler. Çünkü artık imparatorluklar sona ermişti. Halk kuvvayı milliye olarak teşkilatlandı, kişilere değil kendisine güvendi. Böylece bugünün demokrasisinin temeli o zaman atıldı. Çünkü o teşkilat sonra savaşı kazanacak, cumhuriyeti ve demokrasiyi getirecektir. Bugünkü demokrasi mücadelesi de o kuvvayı milliye ruhunun devamıdır.

1920’lerde ise Türkiye beklenmedik başarılara imza attı:

1) İstiklal Savaşı’nı kazandı.

2) Lozan Anlaşması’nı yaptı.

3) İnkılapları tamamladı.

4) En önemlisi, 900 yıllık Anadolu’yu İslâmlaştırma savaşının sonucunu aldı. Türkiye’nin yarısı azınlıkta iken yüzde doksanının Müslüman olduğu halkının toprağı hâline getirdi. Bugün bu nisbet yüzde 99’u geçmiştir. İnkılaplarla İslâmiyet baskıya alınmış ama halkı Müslümanlardan oluşmuştu. Sonra bu baskı artacak ve Türkiye hem inkılaplarla Batı’yı öğrenecek, hem de İslâmiyet’i terk etmeyecek, hattâ İslâmiyet’i daha iyi anlayacaktı.

1930’lara geldiğimizde yeni hamle yapılmıştır. Muasır medeniyetin fevkine çıkılması hedefleniyor. Bu hedef ve karar basit bir karar değildir. Çünkü imparatorluk yıkılmış ve Lozan’la Türkiye Anadolu’ya hapsedilmiştir. Böylece Türkiye etkisiz basit bir devlet hâline getiriliyordu. Oysa III. bin yılda etkin devlet olmak için büyük toprağa değil büyük ilme ihtiyaç vardı. Hedef netleşti; yurtta sulh cihanda/dışarıda sulh. Türkiye artık toprak genişletme siyasetinden vazgeçmiştir. Türkiye uygarlıkta muasır medeniyetin üstüne çıkacaktı. Türkiye artık müsbet ilimde dünyaya ışık saçacak ve etkin devlet olacaktı. Bu siyaset Türkiye’yi İkinci Cihan Savaşı’na sokmadı, böylece bugün nüfus bakımından Avrupa’nın büyük devletleri arasında yer aldık.

1940’lara geldiğimizde Türkiye Batı tarafında kaldı. Demokrasiyi benimsedi. Böylece Türkiye artık tek partili dayatmacı devlet olmaktan çıkıp demokratik devlet olmayı kabul etti.

1950’lerde Cumhuriyet Halk Partisi’ni çökerttiler ve Demokrat Parti’yi getirdiler. Türkiye yabancı sermayeyi getirecek, yeniden borçlanacak ve böylece bu devlet de elli sene sonra yıkılacaktı. Ayrıca ahlâksızlık yaygınlaştırılarak Türk halkı İslâmiyet’ten uzaklaştırılacaktı. Türkiye bu dönemde sanayi dönemine geçti. Başbakan Adnan Menderes de “Türkiye Müslümandır, Müslüman kalacaktır” dedi. Kendisi idam edildi ama Türkiye onun dediği gibi oldu.

1960’larda darbe bize karşı yapıldı ama biz o dönemde ilk teşkilatlanmalarımızı yaptık ve partiler, kooperatifler, vakıflar, dernekler kurduk.

1970 darbesi de bize yapıldı ama ondan sonra biz iktidara ortak olduk.

1980 darbesi bize karşı yapıldı, hapishanelere gittik ama ondan sonra Evren ile Özal bir İslâm yönetimini kurdurlar. Özal bizim milletvekili adayımızdı. İktidar bize geçmişti.

1990’da iktidarı biz kurduk.

2000’li yıllarda anayasa ekseriyetiyle iktidar olduk.

2010’larda “Adil Düzen” iktidar olacak demektir.

AK Parti ayakta kalmak istiyorsa, ona beş seneden beri yaptığımız önerileri değerlendirir. Avrupa’nın zinacı ve faizci kadrosunun peşinde koşmaz.

Başsavcı Amerika’daki otel odalarında hazırlanan bir plan gereği harekete geçmiştir. Gayesi nedir? Gayesi çok açıktır. 1960’larda olduğu gibi Türkiye’nin gelişmesini durdurmak. Türkiye’nin istikrarını bozmak. Ama Türkiye bunları atlatmış ve hep gelişmiştir.

 

1920’lerde kapitülasyonlar kalktı.

1930’larda KİT’ler kuruldu ve ekonomik hamle başladı. 

1940’larda borçlarını ödedi ve yabancı sermayeyi tasfiye etti.

1950’lerde Türkiye tarım döneminden sanayi dönemine geçti.

1960’larda Anadolu’da altyapı yatırımları yapıldı.

1970’lerde Anadolu sanayileştirildi.

1980’lerde özel sektör devreye girdi.

1990’larda Türk sermayesi dışarıya açıldı.

2000’lerde enflasyonsuz istikrarlı bir ekonomi oluşturuldu.

 

Görülüyor ki, Türkiye’ye on senede bir darbe vuruluyor ama her darbeden sonra daha çok Müslümanlaşmış ve demokratikleşmiş  bir Türkiye ortaya çıktı. Ekonomisi daha güçlü Türkiye oluşuyor. O halde ne siyasi bakımdan ne de ekonomik bakımdan bir endişeye mahal yoktur.

Son söyleyeceğimiz şudur. Bugün çok büyük bir darbe vurulmuştur. Bu rejime vurulan darbedir. AK Parti bizi dinlerse bunu çok kolay atlatabilir. Dinlemezse AK Parti tarih olur. Sonra görev orduya geçer. Niçin? Çünkü artık demokrasi yok edilmiştir. Seçim ve oy ortadan kalkmıştır. Artık Türkiye’yi halk değil kuvvet idare edecektir. Kuvvet de sivil bürokratlarda ve askerde var. Sivil bürokratlar ne içe ne dışa hakim olamazlar. O zaman asker zorunlu olarak el koyacaktır.

Askerlere de şu tavsiyemiz olacaktır. Gelin “Adil Düzen”i öğrenin, sonra yapmayın. Mümkün değil, bir öğrenseniz bizden çok daha ilerisini yaparsınız. Amerikan ekonomisi Türkiye’yi kurtaramaz. O sömüren ekonomidir. Biz ise sömürülen ülkeyiz. Bu ülkeleri sömürüden kurtaracak ekonomi bizdedir. Amerika’ya kurmayları gönderip ekonomi okuttunuz. Şimdi de görevlendirin de bizim ekonomiyi öğrensinler. Bizi tanıyın. Dostunuz isek dost olarak tanıyın. Düşmanınız isek düşman olarak tanıyın. Ama biz ne söylüyorsak onu duyun. “Vur ama dinle” sözünü size tekrar hatırlatıyoruz.

Siz de bize kulak vermezseniz; o zaman sizin akıbetiniz de Osmanlıların akıbeti olur ve biz yeniden ikinci cumhuriyeti kurarız. Ama bu milleti buna mecbur etmeyin.

Gelin, bize kulak verin de ...

Vesselâm…

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-452 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-282 İstanbul, 29 Mart 2008

 

AKEVLER VE AK PARTİ

1967’de kurulan Akevler Kooperatifi’nin gayesi ne olmuştur?

1960’ların başından itibaren ve daha sonra Türkiye’de halkın temsilsisi olan Demokrat Parti’ye saldırılmış, parti kapatılmakla kalınmamış, başbakan ve arkadaşları asılmıştır. Türk milleti siyasette legal çalışmakla başarıya ulaşılamayacağı hissine kapılmış, yeraltı örgütleri oluşmaya başlamıştı. Dindarlar, tarikatlar, solcular, milliyetçiler, gruplar oluşmuş ve yeraltı faaliyetlerine dalmaya başlamışlardı. Biz Akevler’de açık, şeffaf, meşru ve takiyyesiz faaliyetlere geçilmesi görüşünü savunmuş ve Akevler’i kurmuştuk. Necmettin Erbakan da bu görüşe katılmış ve Millî Görüş hareketini oluşturmuştur. Fethullah Gülen de bu görüşe katılmış ve başlangıçta Akyazılı Vakfı kurmuştu. 

Akevler’in iddiası şuydu: Türkiye Anayasa’nın  değişmez ikinci maddesine sımsıkı sarılmalıdır. Anayasa ile İslâmiyet arasında uzlaşma sağlanmalıdır. İslâm düşmanı bir demokrasinin başarı şansı yoktur. Demokrasiyi ve lâikliği kabul etmeyen bir İslâm anlayışının varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Akevler’de “İslâmiyet ve Günümüzün Meseleleri” isimli bir kitap yayınlayarak, İslâmiyet ile anayasamızın ikinci maddesinde yer alan ilkelerin nasıl uyuştuğu anlatılmıştır.

Risale-i Nur şakirtleri dünyada okulları açıp büyüyünce Akevler’le olan ilgilerini kesmişler ve doğru yolda ilerlerlerken hatalar yapmışlardır. Benzer şekilde Millî Görüşçüler de iktidara ortak olunca veya tek başlarına iktidara gelince Akevler’den uzak durmayı tercih etmişlerdir. AK Parti kurulurken Akevler’den uzak durulmuştur. Akevler olarak kendilerine bazı tavsiyelerde bulunmuş ve bu günlerin geleceğini haber vermiştik. Bizden uzak durmada başarı umdular.

AK Parti’ye neler önerdik?

1-     Baştan kendilerine dedik ki; faizli sistem sömürüye dayanan sistemdir. Türkiye sömüren ülke olsa faizli sistemle gelişme mümkün olur. Ama sömürülen sistemde faizle sömürülmekten kurtulmak ve gelişmek mümkün değildir. Mutlaka faizsiz ekonomiyi tesis etmemiz gerekir. Akevler bunun teorisine, kısmen de pratiğine sahiptir; yararlanın.

2-     Demokrat Parti gibi yapmayın, mevcut anayasa ile iyi işler yapacağınızı zannetmeyin, anayasayı değiştirin. Bunun için askerlerin kurduğu gibi yirmi kişilik “Anayasa İlim Heyeti”ni oluşturun. Buraya her parti aldığı oy oranında ilim adamını versin. Demokratik yoldan demokratik anayasayı hazırlayın ve seçimlere öyle gidin.

3-     KİT’leri özelleştirmeyin, Cumhuriyet’in seksen yıllık birikimlerini yabancılara peşkeş çekmeyin. Bunun yerine özerkleştirin. Bağımsız işletmeler hâline getirin, küçük işletmeler hâline getirin. Hisse senetleri ile halka satın. Böylelikle devletin üzerinden yük kalksın. Dayatmacılara biraz uyun ama milletin mallarını heder etmeyin.

4-     Dış siyasette tüm önemli kararlarınızı askerle birlikte alın. Anayasayı da onların olurunu alarak değiştirin. Ama iç işlerinde orduyu işe karıştırmayın. Bunu başaracak olan da sadece asker bir cumhurbaşkanıdır, onu seçin; sivil birisini oraya oturtmayın. Siz kesinlikle cumhurbaşkanı olmayın.

5-     Hiç zaman kaybetmeden yargıyı bağımsız hâle getirin; tarafsız, bağımsız, etkin ve saygın yargıyı oluşturun. Bunun için soruşturma, bilirkişi, savunma, hakemler yüksek kurullarını kurun. Bu kurulara siyasi partilere aldıkları oy nisbetinde üyeler atanmasını sağlatın ve bağımsız yönetim oluşturun.  Bunlar demokratik olsun ama ekseriyetin hakim olduğu kurullar olmasın.

6-     Merkez Bankası Yüksek Kurulu’nu kurun ve bu yüksek kurul da yukarıda anlattığımız şekliyle demokratik yoldan oluşsun; yani siyasi partiler halkımızdan aldıkları oy oranlarında bu kurula üye göndersin. Böylece Türk Lirası’nı yabancıların Türkiye’yi yıkma aracı yapmasından çıkarın.

7-     Ülkeyi işsizlik belâsından kurtarmanız için çalışana faizsiz kredi verin. Emek sahipleri istediği işverenin yanında çalışsın, ücretini siz ödeyin. İşveren ham maddeyi alsın, parasını siz ödeyin. Faizsiz ve icrasız kredi verin. İşsiz tek bir insan bile kalmasın.

8-     Basın kooperatifleri kurun. Yazarları bağımsız hâle getirin. Hattâ yazarların maaşlarını devlet versin ve her yazar istediği yerde yazsın. Dağıtımı siz yapın. Vergiden muaf tutun. Basını sermaye bağımlısı olmaktan çıkarın.

9-     Dış borçları derhal, hemen, acilen tasfiye edin. Döviz borcunu  YTL borcuna çevirin. Faizli borcu kredileşme borcuna çevirin. Para borcunu mal borcuna çevirin. Borcu iştirake/ortaklığa çevirin. Türkiye’yi faizden ve faizli borç belasından kurtarın. Faiz yatırıma dönüşsün ve öyle gelsin.

10- Eski cumhurbaşkanlarından, Erbakan ve bizden oluşan bir “Yüksek Danışma Kurulu”nu kurun. Buraya emekli orgenerallerden üyeler de alın. Devlet Başkanı veya Meclis Başkanı bunlara danışsın, ondan sonra reformlar yapın. Orduyu ikna etmeden hiçbir reforma girişmeyin.

Biz bu görüşlerimizi ve çözüm önerilerimizi çeşitli yollarla onlara ulaştırmaya çalıştık. Bu önerilerimizden sadece dış siyaset ile ilgili olanlarında askeri dinlediler ve bu sayede de o alanda büyük başarılar elde ettiler.

İşte, AK Parti şayet kapanırsa bunun için kapanıyor, başörtüsü meselesinden değil. Ama başsavcı veya onun arkasında olanlar bu on maddeyi sıralayıp sizi bunun için kapatıyoruz diyemezdi, demezdi. Allah ona öyle söyletti.

Kapanmak istemiyorsanız bizi dinleyin; yaptığınız hatalardan ve korkaklıktan kurtularak bunları yapacağınızı vaat edin. Allah sizi kurtaracaktır.

Hz. Nuh’un oğlu gibi “Adil Düzen Gemisi”ne binmez de, siyasi ve sosyal tufanlara karşı dağlar bizi korur der ve bugüne kadar yaptıklarınızı yapmaya devam ederseniz, Anayasa Mahkemesi sizi beraat ettirse bile gelir, bir dalga gelir ve mugarrakinden olursunuz.

Biz bu sözleri iktidar olduğunuz gün söyledik; şimdi de aynısını söylüyoruz…

Bize kulak verin.

Bunlar bizim sözlerimiz değildir.

Bunlar ilmin ve Kur’an’ın sözleridir.

Vesselâm…

 

 

Operasyon

   

 

 

AKP’yi kapatma davasının laikliğe karşıt eylemlerinden dolayı açılmadığını, bunun iyi hazırlanmış bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Gerçeği anlamak için partinin kapatılmasının hangi sonuçları doğuracağını irdelemek gerekir.

Kapatma AKP iktidarına son vermeyecektir. Aynı kadroların kuracağı yeni parti, muhtemelen yeni katılmalarla, eskisinden daha güçlü biçimde iktidarını sürdürecektir. Ancak Sn. Tayyip Erdoğan’ın yasaklanması bu partinin yönünde ve Türkiye’nin dünyadaki yerinde önemli farklılıklar yaratacaktır. Devletle halkı birbirine yaklaştıran politikalar yerini çatışmaya bırakacak, partinin kapatılmasının halkta ve parti kadrolarında yaratacağı travma bu gerginliği besleyen önemli bir etken olarak kullanılacaktır.

Sn. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yasaklılar listesine dahil edilmesi fiili hiçbir sonuç yaratmamasına ve onun konumunu değiştirmemesine rağmen mağdurların en önünde görünmesine neden olacak ve yeni siyasi hareket onun manevi önderliğinde oluşturulacaktır. Bu nedenle operasyon bir siyasi hareketi değil onun liderini tasfiye etmek amacına yöneliktir ve sonuç olarak hareket ona yöneltilen ve haksız olduğuna inanılan bir eylem nedeniyle ivme kazanacak ama bugüne kadar onu yönlendiren lideri tasfiye edilmiş olacağı için ideolojisinde değişme olmayacak ama izlediği politikalar farklılaşacaktır.

Operasyonun başladığı tarih MHP’nin baş örtüsü sorununu gündeme getirdiği ve AKP’yi bu sürece katılmaya zorladığı zamandır. Zaten cumhurbaşkanlığı seçimindeki tavrı da bu politikanın bir parçasıdır. Baş örtüsü konusundaki aktif tavrına rağmen herhangi bir müeyyideyle karşılaşmaması ve eleştirilmemesi ilginçtir.

Olayı önce sebeplerine bakıp sonra nasıl sonuçlar doğuracağını değerlendirirseniz laikliğe karşı eylemlerin bu durumu yarattığını düşünürsünüz. Benim metodum farklıdır ve önce herhangi bir davranışın hangi sonuçları doğuracağını araştırırım ve bu sonucun kimin tarafından istenebileceği sorusuna cevap ararım. Bu nedenle kapatmanın gerçekleşmesi halinde nasıl bir sonuçla karşılaşacağımızı ve bu sonuca hangi nedenlerle ulaşılmak istendiğini sorguluyorum.

Parti içindeki kişiler bu sonuçları istememiş olabilir ve süreci üzüntüyle karşılayabilir. Ancak sonuçlar bazı kimselerin elenmesi diğerlerinin önünün açılması biçiminde olacaktır. Yeni önderler, büyük bir mücadelenin kahramanları haline gelecekleri için, parti içinde ve toplumda daha etkili bir konuma gelebilir. Bu nedenle izleyecekleri politikada daha güçlü olmaları beklenir. Darbe sonrasında oluşan siyasi hareketlerin büyük bir ivme kazanmasının bu durumla çok benzeştiğine işaret etmek isterim.

Bir sorunu cevabını bulmayı da okuyucuya bırakıyorum: Sn. Cumhurbaşkanı Gül’e neden Gülen cemaatine yakınlık göstermesi gerekçesiyle yasak istenmekte geçmişteki birçok sözleri gündeme bile getirilmemektedir? Bu sözler bir itham değil bir meraktır.

Hayatım ülkemize yönelik tüm operasyonların gerçekleştiğini görmekle geçti. Hiç değilse bu sefer başarısız olsunlar diyorum ama çok fazla ümitli değilim.

Mahir Kaynak, Star Gazetesi, 18.03.2008

 

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3464 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2526 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2169 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2586 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1984 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2285 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2425 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2437 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2393 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2669 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2952 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3134 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3422 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5478 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3541 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3072 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3857 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3710 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3420 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3870 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3832 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4108 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4618 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3012 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3112 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3965 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3822 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2942 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3950 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7713 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5602 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3574 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4443 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4741 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4663 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4815 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4547 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3395 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5173 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3853 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5148 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5007 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4933 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3477 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3688 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5150 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4205 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5418 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4087 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4417 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4429 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4765 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5314 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5260 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4380 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4590 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4112 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4097 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4086 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4540 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5648 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9814 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4645 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3703 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3852 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3355 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3742 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5696 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4244 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler