Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 456
TEKVİR SÛRESİ TEFSİRİ-01-14.AYETLER
26.04.2008
1534 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN 456 

“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” S. KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi             26 Nisan 2008                       Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 456. SEMİNER

“HİÇ BİLENLERLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (Kur’an; Zümer Sûresi, 39/9)

“İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL       Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da Cumartesi günü 18.00–21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

 

-DEĞERLİ ADİL DÜZEN ÇALIŞANI; BUGÜN ALLAH İÇİN YANİ ADİL DÜZEN İÇİN NE YAPTIN? BU HAFTA KAÇ KİŞİYE TEBLİĞ YAPTIN?-

Gayemiz ve Hedefimiz; Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunması, değerlendirilmesi, anlaşılması ve uygulanmasıdır.    Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL

***

*ÜMRANİYE İŞLETME SEMİNERLERİ; 10. SEMİNER

PAYLI EKONOMİK SİSTEM

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ / YORUMLARI; 

KOMİSYONCULAR KOOPERATİFİ ve …

TÜRKLER, TÜRKİYE VE DÜNYA   

***

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

إِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ(1) وَإِذَا النُّجُومُ انكَدَرَتْ(2) وَإِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْ(3) وَإِذَا الْعِشَارُ عُطِّلَتْ(4) وَإِذَا الْوُحُوشُ حُشِرَتْ(5) وَإِذَا الْبِحَارُ سُجِّرَتْ(6) وَإِذَا النُّفُوسُ زُوِّجَتْ(7) وَإِذَا الْمَوْءُودَةُ سُئِلَتْ(8) بِأَيِّ ذَنْبٍ قُتِلَتْ(9) وَإِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْ(10) وَإِذَا السَّمَاءُ كُشِطَتْ(11) وَإِذَا الْجَحِيمُ سُعِّرَتْ(12) وَإِذَا الْجَنَّةُ أُزْلِفَتْ(13) عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا أَحْضَرَتْ(14)

فَلَا أُقْسِمُ بِالْخُنَّسِ(15)الْجَوَارِي الْكُنَّسِ(16)وَاللَّيْلِ إِذَا عَسْعَسَ(17)وَالصُّبْحِ إِذَا تَنَفَّسَ(18)إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ(19)ذِي قُوَّةٍ عِنْدَ ذِي الْعَرْشِ مَكِينٍ(20)مُطَاعٍ ثَمَّ أَمِينٍ(21)وَمَا صَاحِبُكُمْ بِمَجْنُونٍ(22)وَلَقَدْ رَآهُ بِالْأُفُقِ الْمُبِينِ(23)وَمَا هُوَ عَلَى الْغَيْبِ بِضَنِينٍ(24)وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَيْطَانٍ رَجِيمٍ(25)فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ(26)إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ(27)لِمَنْ شَاءَ مِنْكُمْ أَنْ يَسْتَقِيمَ(28) وَمَا تَشَاءُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ(29)

إِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ (EiÜav elŞaMSu KuvVıRaT)  “Şems tekvir edildiğinde.”

Kevr” kelimesinin kökü küredir. Sarık demektir. Küre kelimesi Türkçede kürenin içini de alır, Arapçada ise kürenin yalnız yüzeyini içine alır. Kur’an’da bu kök ile bir de gece gündüz üzerine tekvir eder ve neharı leyle tekvir eder denmektedir.

Burada madde olarak anlarsak; madde enerjiyi kaplar, enerji maddeyi kaplar anlamı çıkar. Diğer taraftan leyli nehar içine ilca eder, neharı da leyl içine ilca eder. Gece ile gündüz arasında veya madde ile enerji arasında ikili ilişki mevcuttur demektir. Gece gündüzün içine girer, gündüz gecenin içine girer. Gece gündüzü sarar, gündüz de geceyi sarar.

Yer yuvarlaktır. Yarısı gündüzdür, yarısı gecedir. Birbirinin içindedirler. Ayrıca gece gündüzü küçültür veya gündüz geceyi küçültür. Onun sahasına girer demektir.

Tamamen gece ile gündüzü tasvir etmektedir. Leyl neharı geçmede ise en büyük hızın ışık hızı olduğu ifade edilmiş olur. O takdirde ilca etmek, enerjinin maddeye maddenin enerjiye dönüşmesini ifade etmiş olmaktadır. Tekvir de enerji ile maddenin birbirinden ayrılamayacağını anlatmaktadır. Çekirdek içi olaylar ile molekül içi olaylar anlatılır. Molekülde hız elektronu sarmıştır. Çekirdekte ise elektron hızı sarmıştır. Bu husus fazla aydınlanmış değildir. Başka bir ifade ile potansiyel enerjide leyl neharı sarmıştır. Kinetik enerjide ise nehar leyli sarmıştır. Bu ilcadan farklıdır.

Bu açıklamalarımızdan sonra âyetimize geçelim.

“Şems tekvir olunduğunda” denmektedir. Şems kabuğunu bağladığında anlamındadır. Şimdi güneşte hidrojen yanıyor, enerji meydana geliyor. Hidrojen bittiğinde güneş genişleyecek ve yeryüzünü de içine alacaktır. Burada altın, gümüş, bakır, kurşun oluşacak. Sonra soğuyacak ve küçülecek. Bu sefer bunlar parçalanarak enerji verecektir. Sonra da soğuyarak güneş yer gibi kabuk bağlayacaktır. Böylece kâinatın ölümüne doğru yaklaşılmış olacaktır. Güneş baştan gaz iken, hidrojen gazı iken, çekim kuvveti ile sıkıştı. Basınç arttı. Sıcaklık arttı. Hidrojen yanmaya başladı. Çevreye ışık yaydı. Işık basıncı sabit tutarak helyumun aynı kararlılıkla yanmasını sağlıyor.

Tekvir yakıt bittiği zaman başlayacak. Güneşin sönmesini anlatmaktadır.  

وَإِذَا النُّجُومُ انكَدَرَتْ (Va EiÜan elNUCuMu İnKaDaRaT)  “Nücum inkidar ettiğinde.”

Atıf “Ve” harfi ile yapılmaktadır. O halde bunların sırası sözkonusu olmadığı gibi beraber oluşması da şart değildir. Bununla beraber sıralamasında bir hikmet olmalıdır. “İza”nın tekrarı aynı zamanda olmadığının işaretidir. Bununla beraber sonunda “Fa” harfi getirilmeden bir tek haber ifade etmektedir. Değişim zamanındaki olaylar bizi bir sonuca götürmektedir. Bu da “Fa” harfi getirilmediği için bir defa için ifade edilmiş bulunmaktadır.

Necm” parça demektir. Parlak olarak görünen ama ziyası kendisine ait olmayan gökteki cisimlere “necm” denir. Uçak, helikopter, kuyruklu yıldız, gezegenler birer necmdir.  Burada marife geldiği için bunlar gezegenlerdir.

Gezegenler on tanedir. Yerle beraber ikisi güneş ile yer arasındadır. Geri kalanları güneşe göre üstümüzdedirler. Sıralanışı Bod dizisine göredir. Yer ile güneş arası mesafe eğer 10 kabul edilirse; güneşin yarıçapı 1, birinci gezegeninki 1+3=4, ikinci gezegeninki 4+3=7,  yerin 7+3=10 mesafesindedirler. Bundan sonra ise üçer üçer artmaz, üçün katları kadar artar. Dördüncü gezegen 10+2*3=16, beşinci gezegen 16+4*3=28, altıncı gezegen 28+8*3=52, yedinci gezegen 52+16*3=100, sekizinci gezegen 100+ 32*3=196.

Bundan sonra arada 3*100=300’lük bir gezegen vardır; dokuzuncudur. Sonuncu gezegen 196+64*3=388 onuncu gezegendir. Bu gezegenlerde 10, 100 ve 300 var. İkili sistem hakimdir. Dış gezegenler 7’dir. 3+7=10 eder. 2*5=10 eder. Demek ki onlu sistemdir. Gezegenlerin dağılması aynı zamanda onlu sistem içindedir. Güneşin yakıtı tükendiği zaman genişleyerek gezegenleri kaplaması “inkederat” ile ifade edilmiştir.

İnkidar etme” demek, bulanık suda veya yağda dibe çökme demektir.

Güneş genişlemeye başlayınca aynı zamanda soğumaya başlayacaktır. Gezegenleri gaz kaplayacak, helyum kaplayacak. Gezegenler sürtünmeden hızlarını kaybederek merkeze, güneşin merkezine çökeceklerdir. Tıpkı tortuların çökmesi gibi.

Kur’an işte bu âyetle güneşin genişlemesi hâlinde gezegenlerin durumunu anlatmaktadır.

وَإِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْ (Va EiÜav eL CıBALu SuyYiRaT)  “Dağlar seyr ettirildiğinde.”

Güneş genişleyince yeryüzü ısınacaktır. Mağma tabakası dağılacak, kazıklar şeklinde olan dağlar güneşin merkezine doğru ayrı ayrı yüzmeğe başlayacaklardır. Dağlar kendi güçleriyle değil, güneşin çekim kuvveti ile merkeze doğru sürükleneceklerdir. Dağların kazıklar şeklinde olduğu başka âyetlerde ifade edilmiştir. Bugünkü jeoloji ilmi bunu onaylamıştır.

Cibal” “cebel”in çoğuludur. “Cebel” her çeşit dağdır. Marife gelmiştir. Bugün mevcut olan yeryüzündeki dağlardır. Yahut istiğrak için gelmiştir.

Seyretmek” yürümek demektir. Sürtünme olduğu için yavaş yavaş merkeze gideceklerdir. Bulanık suyun durulmasına benzeyen bir şekilde çökme olacaktır.  

وَإِذَا الْعِشَارُ عُطِّلَتْ (Va EiÜav eLGıŞARu GuoOıLaT)  “Işar ta’til edildiği zaman.”

Aşara” mastarı onlu hâle gelmek demektir. On yaşındaki deveye “aşar” denmektedir yahut on yavru doğurana denmektedir. Cemi/çoğulu “ışar” gelir, onluklar demektir.

Kâinatta her şey çift yaratılmıştır ama aynı zamanda onluktur. Kromozomlardaki helis sayısı on kadardır. On basamak sonra aynı hizaya gelirler. Birçok çiçeklerin taç ve çanak yaprakları beşlidir. Yıldız kestanesinin kolları beşlidir. İncir yaprağı gibi birçok bitkilerin yaprakları beşlidir. Bizim parmaklarımız da beş çifttir.

Arapçadaki sayılar onlu sisteme göre oluşmuştur. Onun katları kurallı çoğulla çoğaltılmıştır. Cemi kesret ondan başlar.

Işret” birlikte yaşamak, birlikte geçinmek anlamındadır. “Ma’şer” onlanmış demektir. “Maaşır” onlanmışlar demektir. Gezegenlerin de onlu sistem içinde dizildiklerini anlatmıştık. İşte o zaman tüm onlu sistem ortadan kalkar. Güneşin büyümesi ile sistem çöker, canlılar yok olur ve onlu her şey dağılmış olur.

Ta’til etmek” demek, ara vermek demek, hareketi durdurmak demektir. Biz hafta tatillerini bu kelim ile ifade ediyoruz. ‘Onluklar yok oluyor’ demiyor da, “tatil edildiği zaman” diyor. Demek ki âhirette yine onlu sistem geri gelecektir demektir, tatil bitecek demektir.

Kâinatı tesadüfe bağlayan kimselere en büyük darbeyi bu standart sayılar vurmuştur.  Standart sayıların ihtimaliyat içinde hiçbir ayrıcalığı yoktur. O halde tesadüflerle standart sayılar izah edilemez. Ama mantıki oluşmada standart sayıların büyük özelliği vardır. Birincisi, basit sayılardan seçilmelidir. İki, asal sayılardan seçilmelidir. 2, 3, 5 ve 7’dir. Dört tanedir. Beşincisi ise 2*5=3+7=10’dur. Elin beş parmağı gibi beş sayı. İşte kâinat da bu sayılar üzerinde oturmuştur. On hepsinin toplamıdır. Onlu sayı sistemi en kolay hesap yapılabilen sayıdır. Bugün artık bütün dünya bunu kullanmaktadır. Bu sayı içinde sıfır çok önemli rol oynar, sonsuz da onunla tanımlanmaktadır.

وَإِذَا الْوُحُوشُ حُشِرَتْ (Va EiÜav eLVuXUvŞu XuŞıRaT)  “Vahşiler haşr olunduğunda.”

Yayın veya okun insan tarafına “üns”, karşı tarafına “vahş” denir. Ehlileşmiş hayvanlar vardır, vahşi hayvanlar vardır. Vahşi insanlar da olabilir. Burada vahşiler haşr olunduğunda ifadesine verebileceğimiz manâ şudur. O günler yaklaşınca teröristler o kadar azarlar ki, artık o dönemde her yerde onlar görülür.

Haşr olmak” bir yerde toplanmak demektir, ortalığı doldurmak demektir. Yeryüzü insanların vahşileri ile dolacaktır demek olur. Hayvanların vahşileri ile dolacak anlamına da gelebilir. Bugün vahşi hayvanları koruma modası çıkmıştır. Köylerimizde ayılar insanların bahçelerine giriyor, hayvanlarını parçalıyor, tarım arazilerini tarumar ediyor ama ayıları öldürmek yasak!

Bu mantığın bir başka uygulaması da, teröristlerin öldürülmesi yasak! İdam cezası kaldırılmıştır, öldüreni öldüremezsiniz! Böylece yeryüzü teröristlerle dolmaktadır.

Canavarları öldürmek yasak, savunma silahı taşımak yasak, terörist öldürmek yasak!

Bu mantık nerden gelmiş?

İşte Kur’an bu mantığın geleceğini haber vermiştir.

Bu çarpık mantık anlayışı gelecek olan “Adil Düzen”le düzelecektir. Kasten öldüren öldürülür. Teröristin affı da caiz değildir. Canavarlar da öldürülür. Herkes silah taşır ve kendisini savunur. Silahını kötü kullanan mahkeme tarafından mahkum edilir. Hukuk düzeni budur. Batı hukuk düzenini öğrenmiştir ama anlayamamıştır.

Tekrar edelim. Hukuk düzeni demek ne demektir? Baliğ ve akil olan kimsenin suç işlemesine mâni olunmaz, ancak suç işlediği zaman cezası verilir. Bundan dolayıdır ki kişi sorumludur. Polis sokakta olay çıkaran kimseye mâni olmaz. Tesbit edilir, sonra teslim olması için çağrı yapılır. Teslim olmazsa hukuk onu korumaz. Öldüren aleyhine dava açılamaz. Tehlike devam ederse öldürene ödül konur. İşte hukuk düzeni budur.

Bununla beraber hukuk düzeninin geçmediği yerler de vardır.

a)      Küçük çocuklarda hukuk düzeni geçmez. Anne babası o suç işlemeden önce önlemleri alır. Bu sebepledir ki bunlar çocukları üzerinde zorlamaya yetkilidirler.

b)     Akıl hastaları da böyledir. Bunların vekilleri gerekli tedbirleri alarak akıl hastalarının suç işlemelerini önlerler.

c)      Kötü yollara düşeceği mahkeme kararı ile sabit olan kadınların velileri de mahkemenin verdiği yetkilerle gerekli tedbirleri alırlar. Erkekler ise sürülürler. Onlar korunmazlar.

d)     Askerlikte hukuk düzeni yoktur. Komutanlar gerekli tedbirleri alırlar.

e)      Hakem kararlarına uymayanlara karşı hakem kararı ile hukuki koruma kalkar.

Bunun dışında yöneticilerin zorlama yetkileri yoktur. Hakemlerin de geleceğe ait kararlar alma yetkileri yoktur. Bunlar güneşin tekvirinden ve yerin inkidarından önce olacaktır. Sonra zikretmesinin sebebi şudur. Önce bunu zikretseydi sanki güneşin tekviri bunların yaptıklarından oluyormuş gibi olurdu. Oysa bunlar tekvirin yaklaşması sonucudur. Onun için buraya alınmıştır. Yani kıyamet yaklaştıkça yeryüzünün düzeni de fesada gitmeye başlar.

Osmanlıların yıkılmasından önce eşkıyalar türemişti. Osmanlı eşkıyalar türediği için yıkılmadı, yıkılacağı için eşkıyalar türedi. Bu önemli kanun burada izah edilmiş olmaktadır. Doğal âfetler insanlar azdığı için olmaz, doğal âfetler olacağı için insanlar azar. Kur’an bu âfetlere karşı insanların tedbir almalarını ve kendilerini Kur’an’a sığınarak kurtarmalarını ister. Biz zelzeleyi önleyemeyiz ama zelzeleden korunacak tedbirleri alabiliriz. Allah’ın insanlardan istediği budur. Böyle yapanlar kurtulmuş olurlar.

وَإِذَا الْبِحَارُ سُجِّرَتْ (Va EiÜav eLBıXaRu SucCıRaT)  “Ve denizler kaynatıldığı zaman.”

Güneşte yakıt tükenince artık güneş ışığı neşrolmaz. Atmosferin çevresindeki ozon tabakasını güneş ışığı dengede tutmaktadır. Güneş ışığında ozonu oluşturan ışık kalmayınca delinmiş olur. Hava uzaya akar. Atmosfer basıncı düşer ve denizler kaynamaya başlar. Yeryüzüne ilk etkisi böyle olacaktır.

Kaynatılma iki şekilde olur. Ya ısıtırsınız su kaynar, yahut atmosferin basıncını azaltırsanız kaynar. Güneşin yeryüzünü istila etmesindeki kaynama basıncın azalmasıyla olur. Ama güneş buralara kadar gelince o zaman ısınarak kaynamaya başlar. Her iki halde de kaynama devam eder.

Secer” “şecer” kelimesi ile akrabadır. Fırına ısıtmak için ağaç dalları konunca ‘fırın tescir edildi’ denir. Köpeğin başına ağaçtan sopa bağlanınca ona da “şacir” denir.

Denizler ağaçlandığı zaman dendiğinde, parçalandığı zaman anlamına gelebildiği gibi, sellerin getirdiği ormanlarla dolduğu zaman denmiş olmaktadır. Sular kaynayıp da seller çıkartınca karada bitkiler kalmaz, hepsi denizlere sürüklenir.

وَإِذَا النُّفُوسُ زُوِّجَتْ (Va EiÜan elNuFUSu ZuvVİCaT)  “Nefisler tezvic edildiğinde.”

Buraya kadar anlatılanlar, dünyanın sonunun olması meselesini tasvir etmektedir.

Yunan filozofları kâinatın başı sonu yok derlerdi. Oysa  İncil ve Kur’an yeryüzünün sonu olacağını bildirmişlerdir. Bu âyetler onu tasvir etmektedir. Son iki asra kadar tartışmalı olan bu konular vuzuha kavuşmuş ve 20. yüzyılın sonunda kesin olarak ilimce kâinatın başlangıcının olduğu tesbit edilmiştir. Ayrıca termodinamiğin ikinci kanunu ile kâinatın sonunun olduğu ilmen kesin olarak ortaya konmuştur. Kur’an’ın bu âyetleri tamamen ilim ile teyid ve tafsil edilmiştir. Nitekim biz de size böyle olacak dediğimiz zaman astronomi ilminin verdiği sonuçları anlatmış oluyoruz.

Bundan sonraki âyetler ise âhireti ve orada olacak olayları anlatmaktadır.

“Nefisler tezvic edildiği zaman.” Kişiler eşleştirilecektir.

Bu ne demektir?

Bazı âyetler vardır ki peygamberler tarafından açıklanmamıştır. Şimdiye kadar da kitaplarda ele alınmamıştır. Önce baştan başlayalım. İnsanlardaki erkeklik ve kadınlık ruhta mıdır, yoksa bedende midir? Erkek ve kadın olmak bedeni bir olaydır. Yoksa insanların ruhları ve nefisleri birdir. Kadın ruh veya kişi, erkek ruh veya nefis yoktur.

Kur’an bunu çok açık olarak Nisa Sûresi’nde ifade etmektedir. “Sizi tek nefisten halk etti” diyor. Demek ki insanın ruhu erkek veya kadın değildir. Sadece bedenleri hayvan bedeni olduğu için erkek ve dişidir. O da dünyada çoğalmaları için böyledir. O halde âhirete vardığımızda erkeklik ve dişilik sözkonusu olmamalıdır. Çünkü orada çoğalma yoktur. O halde cinsi ilişkiler de yoktur. Çünkü anlamı yoktur. Bununla beraber bir arada olmak insanların zevk almaları için bir vesile olacaktır. Orada artık bedenler değil nefisler tezvic edilecektir. Erkek-dişi olmayacak ama iki erkek arkadaş, iki kadın arkadaş gibi arkadaşlar olacaktır. Kur’an burada bunu ifade etmektedir. Dünyada ne zevkler varsa onların daha üstünü orada da olacaktır. Dolayısıyla cinsi ilişki olmayacak ama eşler arasındaki meveddet ve muhabbet en üst seviyede olacaktır. Âhirette karı-koca arasındaki yakınlık devam edecektir. Ancak bu artık işbölümüne dayanan ve maddi ortaklık şeklindeki bir aile anlayışı yerine, arkadaşlık anlayışı ve eşitlik içinde bir anlayış olacaktır. Yani bu dünyada bedenler eşleşmiştir, âhirette ise nefisler eşleşecektir. Bedenlerde erkeklik dişilik olduğu halde, nefislerde erkeklik dişilik olmayacaktır. Dünyada eşler arasında karşılıklı işbölümü yaptıkları halde, âhirette aynı işte işbirliği yapacak, aynı işleri yapacaklardır. Bedenlerdeki eşleşmede bir kadın iki erkekle eşleşemez. Ama ruhlardaki eşleşmelerde böyle bir engel sözkonusu değildir. Dolayısıyla dünyada bir erkek nasıl iki kadınla eşlik yapabiliyorsa, âhirette de nefis bazında bir kadın iki erkekle eşlik yapabilecektir.  

Başka bir yorumla da herkesin âhirette nefsî arkadaşı olacaktır. Bu, bu dünyadaki insanlardan değil, âhiretteki yaratıklardan olacaktır. Onlar da insan olacaklar ama onlar dünyaya gelip imtihandan geçmiş ve dönmüş kimselerden olmayacaktır. Belki de orada imtihan edilen ve onların sonraki âlemin cennetine hazırlanan kimseler olacaktır. Dünyadan gelen insanlar yardımcı olacaklardır. Huri ve gılman anlayışını böyle yorumlayabiliriz.

Hâsılı, âhirette nefisler tezvic edilecektir.

وَإِذَا الْمَوْءُودَةُ سُئِلَتْ (Va EiÜav elMaVEUvDaTu SuEiLaT)  

“Mev’udeye sual olunduğunda.”

Mev’ude” diri diri gömülen kızın adıdır. “VED” kökünden gelmektedir. “VXD” kökünden dönüşmüş olur.

Kız çocuk dünyaya geldiğinde, eğer onu diri bırakmak isterlerse onunla yakından ilgilenir, sever ve beraber dolaşırlardı. Eğer onu öldürmeye karar vermiş iseler, onunla ilgilenmez, onu sever sonra öldüremeyiz diye yalnız bırakırlardı. Kız evde sevgi görmeden büyürdü. Bu sebeple ona “mev’ude” denirdi. Yahut “vaıd”dan gelen dönüşümdür. Çocuk kız doğduğunda onu öldüreceğini babası vaad ederdi. Altı yaşına gelince götürüp toprağa gömerdi. Mev’ude manâsında olabilir. Kimi dilciler “EVD”den geldiğini söylemektedirler.

“EVD” bir şeyi bastırmak için konan ağırlıktır, yüktür. Toprağı kazar, kabir gibi yapar. Çocuğu annesine giydirtir, götürür, ‘bak burada ne var’ der. Çocuk çukura bakarken onu iter, üstüne toprağı doldururdu. Bu sebeple mev’ude denmiştir. Üstüne ağırlıklar atılan demektir.

İnsanlarda böyle vahşice ve izahı mümkün olmayan âdetler vardır. Asil aileler kızarlını asil ailelere vermek için böyle hareket ederlerdi. Kızları büyütmek asil olmayan ailelerin işi olurdu. Kadınlarda asalet aranmazdı. Çünkü onların hepsi aynı idiler.

Çağımızda da kız çocuklar erkek çocuklar kadar makbul görülmez.

Bunun dışında İslâmiyet’te savaş vardır ama barış için savaş vardır. Savaş yalnız silahlı askerler arasında yapılır. Kılıçla veya okla, en çok tabanca ve mermi ile yapılır. Savaşta alınan esirlerden sadece silah kullananlar öldürülebilir, o da çarpışma esnasında. Eğer teslim olmuşsa artık o öldürülmez, esir alınabilir. Ama sonra onlar vatandaş hâline getirilir. Kitle imha silahları ile kentlere saldırıp savaşmayan kadınları, çocukları, yaşlıları, rahipleri öldürmek yoktur. Birinci ve İkinci Cihan Savaşları, tahrip edici silahlar, atom bombası vs meşru savaş araçları değildir. Savaşta iki ordu karşı karşıya gelir ve savaşır. Kazanan galip olur. Böyle bir savaş insanlık için gereklidir. Nüfusun  dengelenmesi, sağlam neslin yetişmesi için bu savaşlara gerek vardır. Ama kitle imha silahları ile yapılan savaşlar ise vahşettir, canavarlıktır. Bugün Filistin’de olanlar, Irak’ta olanlar, terörist olaylar, intihar bombaları; bütün bunlar İslâmiyet’in meşru saymadığı savaşlardır. Bu savaşlarda ölen kimseler mağdur durumda âhirete gelecek ve kendilerini öldürenlerden hak isteyebileceklerdir. 

بِأَيِّ ذَنْبٍ قُتِلَتْ (Bi EayYi ZaNBın QuTıLaT)  “Hangi zenbden katl edilmişlerdir.”

Kur’an, “bir kişiyi öldüren tüm insanlığı öldürmüş olur” diyor.

Sadece hak etmişse öldürülür. Saldıran öldürülür, hak etmiştir.

Ama haksız yere öldürülen insanın hakkı sorulacak. Savaşta veya başka bir sebeple öldürülen insana sorulacaktır: Sen öldürülmüşsün, bak buraya yaralı geldin, ne suç işledin, söyle bakalım günahın ne idi? Kişi suçlu değilse, çocuksa, yaşlıysa, kadınsa; işte amel defterim, bir suçum yok diyecek. Ondan sonra onu öldürenlere sorulacak. Savaşta bomba yağdıranlara, intihar bombaları patlatanlara sorulacak; bunların günahı neymiş diye sorulacak. İşte o zaman, dünyayı fitneye veren sömürü sermayesi, savaşı çıkaran sömürü sermayesi sahipleri dahil tüm katiller ve failler hesaba çekileceklerdir. Onlara, tüm insanları nasıl imha etmeye çalıştınız diye sorulacak. PKK’ya destek verenler, PKK’ya katılanlar, onları gizli örgütlerle kışkırtanlar, suç işetenler hep sorguya çekilecek. Yaptıklarını hep göreceklerdir.  

Kutilet” burada meçhul gelmiştir. Çünkü çocuğu çukura atan baba sorguya çekilerek işi bitmeyecektir. Bu tür vahşeti destekleyen topluluğun fertleri de sorgulanacaklardır.

Bugün AKP’yi kapatma kararını verip bu kadar insanı üzen yalnız başsavcı sorguya çekilmeyecek. Onu destekleyen, bile bile alenen küfür içinde olan kimseler de sorguya çekilecektir. Kendi makamlarını korumak için belki ben kurtulurum diyerek kendilerine verilen iktidarı adil bir şekilde kullanmayanlar da neden görevinizi yapmadınız diye sorulacak. Başsavcıya; suç işlemişse şimdiye kadar neden dava açmadın, işlememişse neden şimdi dava açtın denecek.

Demek ki bu âyet bize şunu söylemektedir. Siz sanmayın ki herkesin işlediği zulmü kendisine kalacak. Miskale zerre de olsa hesabını vereceklerdir. Size düşen nedir? Size düşen böyle zerre kadar günah işlememektir.

Ben 3 Kasım 2002 seçiminde AK Parti’ye oy verdim, anayasa ekseriyetini alsın diye. Anayasayı değiştirmesi için imkan sahibi olsun istedim. Allah duamızı kabul etti, anayasa ekseriyetini aldı. Anayasayı demokratik yoldan uzlaşarak değiştirin dedim. Dalga geçtiler. Sonra 22 Temmuz 2007 seçiminde onlara vermedim. Çünkü onlar bu halleri ile zulmün aracı olmaktadır. Sorunlar çözmüyor, birçok insan diri diri toprağa gömülüyor. İşte onlara oy verenler yarın o mev’udenin günahının hesabını vereceklerdir. Bu acizlere neden oy verdin diye sorulacaktır. Yani bu mev’ude sorgulaması basit bir sorgulama değildir. Hepimizi düşündürecek sorgulamadır. Toplulukta yapılan her zulümden hepimiz sorumluyuz.

وَإِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْ (Va EiÜav elÖuXuFu NuŞiRaT)  “Sahifeler neşrolunduğunda.”

Sahife” ne demektir? Üzerinde yazı yazılan kitap hâline gelmiş yaprakların her yüzü sahifedir. Yüz demektir, derinin bir yüzü demektir.

Neşretmek” demek, kapalı iken açmak demektir. Kitap kapalıdır, sahifeler görünmez. Ama açarsanız sahifeler görünür. Bilgisayardaki ekran sahifedir. Bilgisayardaki cip ise kitaptır. Sahifenin her biri kapalı iken yapraktır.

İnsan dünyada ne yaparsa, nasıl hareket ederse, ne söz söylerse, hepsi günahı ve sevabı ile değerlendirilerek yazıcı melekler tarafından kaydedilir. İnsanın içinden geçebilir, bundan sorulmayacaktır. Ama o kötülük eğer söze dönüşmüşse veya eyleme dönüşmüşse, mutlaka değerlendirilip borç ve alacak hanesine yazılacaktır. Herkese kendi hesap defteri verilecektir. Belki bu bir disket olacak. Herkes kendisine yapılan her haksızlığın karşılığını Allah’tan isteyecektir. Bu dünyada da devletten isteyebilecektir. Yapılan iyiliklerin karşılığını da isteyecektir.

Mev’udeye defter verilecek, o defterde kendisine yapılan zulümler yer alacaktır. Ona o zulmün yapılmasına sebep olanlara da defterleri verilecek, defterlerine bakıp savunmalarını yapmaları istenecektir. Böylece herkes hesabını verecektir.

İşlerine geldiği gibi beyanat veren kimseler kesin olarak hesaba çekileceklerdir. Anayasa mahkemesi hakimleri de, karakoldaki polisler de, kapıcılar da davranışlarının hesabını tek tek vereceklerdir. Kimse unutulmayacak; bombada can veren çocuk unutulmayacak; mermi satan fabrikatör unutulmayacak...

İnsan bunları okudukça, bu dünyadan çekilmiş, sanki âhirete bir pencereden bakar gibi olmaktadır. Dünya gaileleri arkada kalmış gibidir. Ne var ki o bizim sahifelerimizde de yazılıdır. Geriye dönüp hazırlık yapmalıyız.

وَإِذَا السَّمَاءُ كُشِطَتْ (Va EiÜay elSaMAEu KuŞıTaT)  “Sema küşt edildiğinde.”

Bu dünya fani dünyadır. Hidrojen gazı olarak yaratılmıştır. Hidrojen gazı yanmakta, helyuma dönüşmekte ve bu sayede elde edilen enerji ile hayat mümkün olmaktadır. Bundan sonra yakıt bittiğinde ne olacağını ilk âyetlerde okuduk.

Sonra, bir de âhirette toplandığımız zaman hesap günü anlatıldı. Bundan sonraki âyetlerde arasattan sonra gidilecek yerler anlatılacaktır. Bunlar da cennet ve cehennemdir.

Şu soru varittir. Bu dünyada güneş var, yer var. Yer kendi etrafında ve güneş etrafında dönmekte ve bizim hayatımız mümkün olmaktadır. Gökte yüz milyarlarca yıldızlar ve yüz milyarlarca galaksilerde hayat hep aynı kurallara tâbidir. Dünyadaki yakıtlar bitince âhiret hayatına geçilecektir. Depoya yakıt yeniden doldurulacaktır. Bu da kara delikler bütün cisimleri yuttuktan sonra tekrar patlama ile oluşacaktır. Ancak yeni oluşan kâinat bizim kâinattan farklı olacaktır. Fani değil baki olacaktır.

Baki olan bir kâinatta enerjiden yararlanmak nasıl olacaktır? İşte burası tetkik edilmeye değer konulardandır.

Kâinatın genişlemesinde bir genişleme faktörü vardır. k birden büyük, küçük veya sıfır olması ile başka dünyalar ortaya çıkar. Şimdi biz kömürle oksijeni birleştiriyoruz da enerji elde ediyoruz. Öyle bir kâinatta kömürle oksijeni birbirinden ayırarak enerji elde ederiz. Yani havadan aldığımız CO2’yi ayrıştırır ve yaşarız. Bitkiler de oksijenle karbondioksiti  birleştirir ve bize verir. Şimdilik böyle bir kâinatın fiziğini ortaya koymuş değiliz ama nasıl konacağını biliyoruz. Kur’an bize ip uçları vermektedir.

“Sema keşt edildiğinde” deniyor.

Keşt” kelimesi Türkçedeki keçe kelimesine yakındır. Ağaçlardan soyulan kabuğa “keşt” denir. Yahut sert derili hayvanlardan soyulan deriye “keşt” denir. “Keşt etmek” soymak demektir. Ağacın kabuğunu soymak, hayvanın derisini soymak.

İşte, hesap görülüp artık insanlar cennet veya cehenneme sevk edilmeden evvel sema kabuk olarak soyulacaktır, yani sema kalmayacak demek olur.

Semasız cennet veya cehennem nasıl olacaktır?

Cennet ve cehennemde meyvelerden ve ağaçlardan bahsedilmektedir.

Bunlar enerjiyi nerden alacaklar? Oranın hayatı nasıl olacak?

Henüz keşfedemediğimiz sorular. Kur’an’ın âhiret âyetleri üzerinde çalışmak gerekir.

Ben bunlar üzerinde çalışamadım. Çünkü sosyal sorunlar çözülecektir. III. bin yılın anayasası hazırlanacaktır. III. bin yılın fıkhı hazırlanacaktır. Onlar üzerinde çalıştım.

Ancak imanı olmayan topluluk o düzeni kuramaz, “Adil Düzen”i kuramaz.

İmanın dayanağı da âhiret inancıdır. Bu sebeple âhiretle ilgili âyetleri de ara ara yorumlama ihtiyacını hissettim. Sizler ileride zaman bulacak ve daha derinlemesine inceleyeceksiniz. Filmlerle o hayatı canlandıracaksınız.

Arasat meydanı sema perdesi kalktıktan sonra o kadar kötü alan hâline gelecek ki cehennemden daha beter olacak. Nasıl suçlular yedikleri dayaktan kurtulmak için bir an önce hakimin karşısına çıkmayı isterlerse, hapishane ve karakol cennetse, âhirette de sema keşt edildikten sonra arasat da öyle yaşanmaz hal alacak. Cehenneme kaçmayı bile kurtuluş olarak göreceklerdir.

“Küşitet”in mahiyeti şimdilik bilinmemektedir.

وَإِذَا الْجَحِيمُ سُعِّرَتْ (VaEiÜay eLCaXIyMu SugGıRaT)  “Cehim tes’îr edildiğinde.”

“Cehennem” kirecin yakıldığı fırındır. “Cehim” ise yemeğin pişirildiği fırındır. Nasıl biz yemek fırınını yemek pişireceğimiz zaman ısıtırız, boşuna elektrik kaybolmasın diye boş zamanda soğuk tutarız. Cehim de böyledir. İnsanlar oraya gönderileceği zaman ısıtılır. İşte burada ifade edilen budur. Sadece insanları pişirmek için ısıtılır. Çünkü orada başka iş yapılmaz. Oysa cehennem ateştir.

Şimdi size cin ile insan arasındaki farkı açıklamaya çalışalım.

Bir babanın dört oğlu olsa, beş altın miras bıraksa, çocukların başka servetleri olmasa, birer altını bölüşürler. Bir altın da ortak kalır. Altın kimde duruyorsa diğerleri ondan alacaklı olur. Altın el değiştirse de bu dört kardeş yerlerini terk edip gidemezler. Çünkü altın bölüşülemiyor.

Allah atomlar arasındaki çekim kuvvetlerinde böyle küsuratlı altın bırakmıştır. Bunlar sayesinde birbirlerinden ayrılmamaktadırlar. Güneşteki çekim kuvvetleri böyledir. Ama çekirdekler arası böyledir. Yani güneşte atomlar birbirlerine çok çok daha yakındırlar. Oysa bizim aramızdaki çekim uzaktandır. Biz sıcak yerlerde dayanamayız. Oysa cinler sıcak yerlere dayanırlar. Ama yapılarımız aynıdır.

Cehenneme gidecek insanlar önce cehime götürülürler. Cehim sıcaktır ama ateş yoktur. Burada da beden cehenneme dayanacak şekilde eğitilir. Nasıl ipek böceği kurtken kozada kelebek olursa, bunun gibi cehenneme gidecek insanlar cehimde kozaya alınır ve arada gömlek değiştirirler. Ateşe dayanıklı hâle gelirler. Ondan sonra cehenneme alınırlar.

İşte Kur’an burada buna işaret etmektedir. Başka âyetlerde de Kur’an, orada ne ölür ne yaşar demektedir. Yani krizalit devrede olurlar.  

وَإِذَا الْجَنَّةُ أُزْلِفَتْ (VaEiÜav eLCanNaTu EuZLiFeT)  “Cennet izlaf edildiği zaman.”

Bütün dinlerde öldükten sonra hayat olduğu, iyilerin iyi bir yere, kötülerin de kötü yerlere gideceği inancı vardır. Kur’an bunlara “cennet” ve “cehennem” adlarını vermiştir.

“Cehennem” kirecin yakıldığı fırındır. Ateşli fırındır.

“Cennet” ise meyvelik yüksek ağaçların bulunduğu bahçedir.

Bu kelimelerin seçilmiş olması, oradaki hayatı kastettiği gibi insanlara kolay anlatma şeklinde de ortaya çıkar. Bazı kimseler, Arabistan sıcak yerdir, onun için cehennemden bahsediyor. Sibirya’da gelseydi buzlardan bahsederdi diyorlar.

Bunlara şöyle cevap verebiliriz.

a) Kur’an sadece korkutan bir kitap değil, olanları anlatan kitaptır. Eğer âhiret azabı soğukluk şeklinde olsaydı Kur’an buzlardan bahsederdi.

b) Soğuk ölümdür, hareketsizliktir. Oysa sıcak aşırı hareketliliktir. Hareketsizlikte hayat olmaz ama aşırı harekette hayat olabilir. Âhiret hayatı varsa sıcak hayat olmalıdır. Yoksa dondurucu soğuk hareketsizliğe götürür. Ateşin de molekülleri parçaladığı bilindiğine göre sorun nedir? İşte bugün güneş enerjisinin tahlilinden anlıyoruz ki güneşte atomlar vardır. Moleküller oluşmaktadır. Kur’an müsbet ilimle izah edilen açıklamalar yapıyor.

c) Eğer gerçekten hayat buzlar arasında olsaydı, o zaman da Kur’an’ı Sibirya’da indirir, orada buzlardan bahsederdi. Yahut çöllerin yüksek dağlarında da kar yağmaktadır. Mekke’de yüksek bir dağ dikilebilirdi. Allah duruma göre Kur’an’ı indirmemekte, Kur’an’a göre durumu oluşturmaktadır.

c) Allah dünyada yalan söylememiş ki âhirette yalan söylesin. Neden gerçekleri saklasın ki, neden insanları kandırmak istesin ki. O halde cennet izlaf edilecektir.  

Mekândaki yakınlık kurbettir, zamandaki yakınlık zülfadır. Cennetin gelmesi de yakınlaştığı zaman semanın açılması ile cehim kaynar, cennet yaklaştırılır.

Cehennem hayatı cinlerin çekirdek hayatıdır. Cennet ise moleküler hayattır. Dolayısıyla bir bekleme zamanına, geçişe gerek yoktur. Oluşur ve kapılar açılır. Uzun hayat macerasından sonra yeni yurtlara yerleşilmiş olur.

Cennet hayatına ait bazı bilgileri verebiliriz.

a)      Cennette bu bedenimizle dirileceğiz. Bu hayatımıza benzer hayat yaşayacağız. Nasıl arabasız şoförlük olmazsa, bedensiz de insan olmaz.

b)      Cennette bu dünyadaki zevklerden daha fazlasına kavuşacağız. Derecelerimizin yükselmesi için çalışacağız. Dünyada elde ettiğimiz derecelere orada daha fazlasını katacağız. Boş kalıp canımız sıkılmayacak. Cennettekiler cehenneme gidip onları ziyaret edebilecektir ama onlar cennete gelemeyecektir.

c)      Cennette ölüm yoktur, hastalık yoktur, açlık yoktur. Korkuya dayanan sıkıntılar çekilmeyecektir.

d)     Biz şimdi üç boyutlu uzayda yaşıyoruz. Cennette ise dört boyutlu uzayda yerimizi değiştirerek tekrar dünyamızı ziyaret edebiliriz.

Böylece bu sûrede dünya anlatılmadı, dünyanın sonu anlatıldı; bu sûrede cennet ve cehennem anlatılmadı, oranın başlangıcı anlatıldı. Demek ki bu sûrenin konusu bu dünyadan öbür dünyaya geçiştir.

عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا أَحْضَرَتْ(14) (GaLiMaT NaFSun MAv EaXWaRaT) 

“Nefis hazırladığını bilir.”

Allah insanı kendi iradesi ile, kendi çalışması ile yükselen ve gelişen bir varlık yapmıştır. Bu dünyayı yaratmış ve âhiret için ona hazırlanma imkanı vermiştir. Her ne amel ederse melekler onun yaptıklarını yazıyorlar. İnsanın sağında iyilikleri kaydeden melek vardır, solunda kötülükleri kaydeden melek vardır. Bunlar ihtilafa düşerlerse hakemlik yapacak üçüncü melek daha vardır. Kur’an böyle diyor. Âhirete gidildiği zaman sınıfını geçen cennete gidecek, geçemeyen ikmale kalmış olacaktır.  

Bu iddia bütün mukaddes kitaplarda vardır. Onlar ne söylemişlerse o öyle çıkmıştır. Kur’an’ın Allah sözü olduğu da müsbet ilmin metotları ile sabit olmuştur. Ondan sonra  Kur’an ne söylüyorsa onu doğru bilmek zorundayız. Bu dünyada ne yapmış isek onun hesabını vereceğiz. Buna böyle inanıp hareket etmek zorundayız.  

Varsayalım ki Kur’an yalandır, Tevrat yalandır. Tüm insanlar on binlerce senedir yalana yanlışa inanıyorlar. O halde doğrusu nedir? Biz yoktuk, kâinat yoktu. Peki, bunları kim yarattı? Niçin yarattı? Amacı neydi? Yaratıldığımız gibi yok da olacağız. Neden geldik, neden yok olacağız? Bunlara en küçük bir açıklama getirebilen var mıdır? Mukaddes kitapların varsayımları dışında hayatı açıklayan bir teori mevcut mudur?

Kıdem nazariyesi ile izah etmeye çalıştılar, olmadı. Sonra seleksiyon nazariyesi ile izah etmeye çalıştılar, tutmadı. Her nazariye daha iyi nazariye gelinceye kadar doğru kabul edilir. Başka türlü hayat mümkün olmaz. 

Kur’an bize ne haber veriyor?

İnsan dünyada ne hazırlamışsa onları bilecektir.

Hazırlayacak, hatırlayacak ve puanlarını da öğrenecektir.

Nitekim biz de bir çalışma yaptık ve Kur’an’ın İlâhi söz olduğunu ispatlamak üzere 25 delilden her delile onar misal vererek 250 sahifede açıkladık.

Sorun müsbet ilme inanıp inanmamadır. Peki, ilme inanmayacağız, insanlığın on binlerce senedir hisleri ile de olsa inandığı duygulara inanmayacağız da neye inanacağız? Sorun çıkar, olabilir. Benim işime ne geliyorsa onu yaparım diyebiliriz. Ne var ki, sadece fayda nazariyesi ile de alsak en iyi yolu yine Kur’an göstermektedir. Sonunda ben kimden korkarsam ona inanırım, güce inanırım diyebilirsiniz. O güç de sonunda Kur’an’a inanlardan geçmektedir.

İşte, Kur’an’a inanmanın ötesinde başka herhangi bir yol bulmak mümkün değildir.

İnsanlar para kazanmakla uğraşıyorlar, zafer kazanmakla uğraşıyorlar. İyilik ediyorlar, kötülük ediyorlar. Allah yoksa, âhiret yoksa, o zaman bu didinmeler neden? Herkes şuur altında Allah’a ve âhirete inanmaktadır. Yoksa bir yakınımız öldüğünde neden üzülelim, nasılsa yok olmuştur. Anıtkabirde saygı duruşu yapıyorlar. Ölmüş ve yok olmuşsa ne için saygı duruşu yapıyorsunuz? Komünistler bile Lenin’e anıt mezar yapmadılar mı?

Ey insan; şimdi sen eğer reybde isen, sana bir tavsiyem olacak. Bir araya gelin ve namaz kılmaya başlayın. Göreceksin, gönlün açılacak, reybden kurtulacaksın.

Kur’an âhirete geçişi anlatmaktadır. Bugünkü müsbet ilimler bunları tesbit etmiştir. O halde ne hazırlanmışsa o da orada bilinecektir, o tesbit edilmiştir.

Haydi, artık yarına götüreceğimiz şeyleri hazırlamaya başlayalım. En iyi hazırlık da “Adil Düzen”e yapacağınız katkıdır. Çünkü “Adil Düzen” demek, insanlığı aydınlatacak hak düzen demektir. Küfrün, inkârın, ümitsizliğin kalktığı düzendir. İnsanlığı dinsizlik batağına sürükleyen sömürü sermayesinin Kur’an tarafından mağlup edilmesi savaşıdır. Allah bizden yardım istiyor; bize sevap yazsın diye. Haydi gelin de “Adil Düzen”e bir katkıda bulunun ve sizin için hazırlanan cennete girin.

“Adil Düzen” nedir?

Demokratik (şeriat), lâik (islâm), liberal (adil) ve sosyal (hak), hukuk (ahkâm) düzenidir. Gelin bunların tanımlarını birlikte yapalım, onları yaşatmak için çalışalım ve cennete gidelim. Avrupalılardan değil, bizi yaratan Allah’tan korkalım. O onlardan çok güçlüdür. Kim “Adil Düzen”i isterse biz onlarla bir olalım. Onun dışında başka hiçbir tutunacak dal yoktur.  

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

  

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-456 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-286 İstanbul, 26 Nisan 2008

 

KOMİSYONCULAR KOOPERATİFİ ve …

Dünyada ekonomik savaş vardır. Karşılıksız kâğıt para ile dünyayı sömüren güç tüm ekonomiyi tekeline almakla yetinmiyor; dinî, ilmî ve siyasî gücünü de birleştirip tüm dünyayı tek devlete götürmek istiyor. Bu büyük güce karşı hiçbir devlet, din veya başka kuruluşlar dayanamıyor. Bugünkü Ergenekon davası, Ak Parti’nin kapatılması davası hep ABD’deki otel odalarında planlanmıştır. İktidarda olanlar oynanan bu oyunda ve bu savaşta taraf bile olamamaktadır. Bu savaş kazanılacaktır ama bu savaşı “örgütlenmiş halk” kazanacaktır. Halk pek çok yönden sıkıştıkça, ekonomileri bozuldukça “Adil Düzen”in dediklerini yapmak zorunda kalacaktır. Bugün işte o sıkışıklıklardan birinden söz etmek ve sizlerle çözümlerimizden birini paylaşmak istiyorum.

*

İstanbul’da arsalar bitmiş, emlak komisyoncuları artık iş yapamaz hâle gelmişlerdir.

Sömürü sermayesinin planında şu vardır: İstanbul’da krizler meydana getirmek ve halkı ellerindeki taşınmazları ucuz fiyatla elden çıkarmak zorunda bırakmak. Böylece sömürü sermayesi tüm İstanbul’u satın alarak insanlığın merkezine konmak hevesindedir. Halka kredi verilmekte, 25 senelik ödemelerle bunun itfa edileceğini söylemektedir. Oysa birkaç sene sonra ödenemeyen krediler sebebiyle bunlar bedavaya alınacaktır.

Halkın bu saldırıya karşı örgütlenmesi gerekmektedir. Bu örgütlenmeyi yapacak olan da “İstanbul’un gayrimenkul komisyoncuları” olacaktır.

a)      Komisyoncular evleri kiralayacaklar; kiraladıkları evleri kiraladıkları bedelle müşterilere kiralayacaklardır. Topladıkları kiraları yalnız kiraya verdikleri ev sahiplerine değil, kiralamadıkları ev sahiplerine de kiradan pay olarak vereceklerdir. Kiralanacak evler azaldıkça kiralar yükseltilecek, boşalan kiralık evler çoğaldıkça kiralar azalacaktır.

b)     İstanbul’da komisyonculuk yapanlar birleşerek bir “kooperatif” kuracaklar. Bunlar aynı zamanda bir “anonim ortaklık” kuracaklar. Kira olarak anonim hisse senedi verecekler, kira olarak da onu isteyeceklerdir. Kooperatif anonim ortaklığının hisse senetlerini para ile alıp satacaklardır. Kiralar hisse senedi cinsinden değişmeyecek, hisse senetlerinin değerleri değişerek denge oluşacaktır. İstanbul bu şekilde çalışan on civarında komisyoncular ortaklığı kuracak, bunlar birbirlerine rakip olacaklardır. Halk bunlarla pazarlık yaparak gayrimenkullerini kiraya verecektir. Kişi her zaman evini kiraya verebilecek ve her zaman ev kiralayabilecektir. Çünkü işletme senetleri semtlere göre değer kazanacaktır. Her zaman boş ev bulunacaktır.

c)      İsteyenler evlerini işletme senedi ile satacaklar ve o senetle istediği yerde aynı komisyon ortaklığından daire alacaklar. Daireyi işletme senedi ile satacak, ancak komisyoncu satıncaya kadar kirasından yararlanacaktır. Hisse senedini nakde ancak o zaman çevirebilecektir.

d)     Sonunda İstanbul’daki tüm taşınmazlar işletme senetleri ile likidite kazanmış olacaktır. Komisyoncuların ortak senedi ile tüm İstanbul taşınmazları artık senetle değerlendirilmiş olur.

Bu senetlerden sağladığımız yararlar nelerdir?

1)     Dünyada kriz olsa, dışardan dolar gelse veya gitse, Merkez Bankası para bassa veya ve çekse, İstanbul’daki gayrimenkullerin işletme senedi cinsinden değerleri değişmez. Dolayısıyla kriz inşaat sektörünü fazlaca etkilemez.

2)     İmar senedini kredi olarak vererek büyük inşaat şirketlerinin faaliyette olmasını her zaman sağlarız. İşçilerin yevmiyeleri azalır, arsalar ucuzlar, çimento ucuzlar ama daireler de ucuzlar. Dolayısıyla satın alma gücü aynı kalır. İstanbul’a kriz etki etmez.

3)     Komisyoncuların imar senetleri ile arsaları ve yapıları kolayca satın alırız. Müteahhitlere veya kiracılara kolayca kiralarız. Nakde ihtiyacınız olmadan İstanbul inşaat sektörünü canlı tutarız.

4)     Müteahhitlere imar senedini kredi olarak veririz ve İstanbul’da inşaatların devam etmesini sağlarız. İmar senedinin ucuzlaması demek, İstanbul’da taşınmazlar ucuzluyor demektir. O zaman İstanbul’a göç başlar ve yapılar pahalanır. Yapılar pahalanır demek, İstanbul’a göç gelmiyor demektir. Bu durum da İstanbul nüfusunu doğal olarak kontrol etmiş olur.

Akevler İstanbul Konut Yapı Kooperatifi, muhasebe programını oturttuktan sonra bu tür organizasyon için girişimlerde bulunacaktır.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-456 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-286 İstanbul, 26 Nisan 2008

 

TÜRKLER, TÜRKİYE VE DÜNYA   

Nuh’un Gemisi karaya çıktığında Nuh’un üç oğlu yanında idi. Sam yerinde kaldı, bugünkü Araplar ile Afrikalılar Sam’ın çocukları tarafından uygarlaştılar. Ham Batıya gitti, bugünkü Latinler ile Germenler Ham’ın çocukları tarafından uygarlaştırıldı. Yafes ise doğuya gitti, bugünkü Çinliler ile Moğollar Yafes tarafından uygarlaştırıldı.

Germenler Moğollarla karıştı, İskitler ortaya çıktı. İskitler Germenlerle karıştı, Slavlar ortaya çıktı. İskitler Moğollarla karıştı, Türkler ortaya çıktı. Yeryüzünde ilk kurulan uygarlık Sümer uygarlığıdır. Bu uygarlığı kuzeyden gelen Türklerin bir kolu olan Sümerler kurmuşlardır. Türkler Doğu Avrupa ortasında İskitler olarak göçebe devleti kurdular. Gezginciliğin verdiği güçle dünyayı istila eden imparatorluklar kurdular. Hunlar, Avarlar, Cengizler, Oğuzlar tüm eski dünyayı birleştirmişlerdir. 

Türkiye bu uzun tarihin son güçlü temsilcisidir. Türkiye aynı zamanda tarihten gelen Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Haz. Muhammed’in temsil ettiği peygamberlerin kurdukları uygarlıkların da son ve güçlü temsilcisidir. Türkler son iki büyük uygarlığın, İslâm ve Batı uygarlıklarının da birleştiği bir ortak vâristir. Bunun dışında Türkiye dünyanın merkezindedir. Doğudan batıya ve batıdan doğuya Türkiye’den gidilmektedir.

Bu sebepledir ki Türkiye ile herkes ilgilenmektedir.

Dünya Batı’nın sömürü emperyalizminde inlemekte ve kurtuluş aramakta, ümit aramaktadır. Bütün insanlık halkları kurtuluş ümidini Türkiye’ye bağlamaktadır. Halkta olan bu bekleyiş iktidarları kuşkulandırmakta, bütün dünya ülkeleri İslâmiyet’ten ve onu uyandıracak Türkiye’den kuşku duymaktadırlar. Aralarında anlaşamadıkları için şimdilik Türkiye’yi yaşatmaktadırlar. Ancak son derece dikkatli bir şekilde Türkiye üzerinden ortak emellerini sürdürmektedirler. Bundan dolayı;

1-     Türkiye dinsizleşmelidir; Türkiye için biçilen birinci gömlek budur. Çünkü Türkiye dindar olur, bir de muasır medeniyetin üstüne çıkarsa, o zaman İslâm âlemi bir başa kavuşur ve o zaman onları durdurmamız mümkün olmaz, dünya yeniden İslâm hakimiyetine girer. O halde buna karşı yapılacak iş Türkiye’nin dinsizleştirilmesidir. Böylece Türkiye İslâm âleminden kopar ve başsız kalan İslâm âlemi de dağınık halde sömürülerek yaşarlar.

2-     Türkiye için biçilmiş ikinci gömlek de fakir kalması, yoksul olması, ekonomisini düzeltmemesi, borçtan başını kaldırmamasıdır. Böylece Türkiye yoksulluk ve yokluk içinde diğer devletlere örnek olamaz, önder olamaz, böylece tehlike kalkar. Türkiye’de on senede bir yapılan müdahaleler hep bu sebepledir. Kalkınmaya başlayan Türkiye’ye bir darbe indirilmeli ki kalkınamasın.

3-     Türkiye için biçtikleri üçüncü gömlek de halkları birbirine düşürüp iç savaşları çıkarmak ve Türkiye’yi bölmektir. Türkiye’deki lâik-anti lâik, Türk-Kürt, Sünni-Alevi, ilerici-gerici bölünmeleri ve çatışmaları bu sebeple körüklenmektedir. Bu bölünmelerin tamamı, Kürtçülük dahil hep Türkiye Devleti’nin resmi uygulamaları ile oluşturulmuştur. İktidarda olanlar gaflet ve dalâlet, hattâ hıyanet içinde bunları hep yapmaktadır. Cumhuriyet kuruldu kurulalı bölücülük resmen devletin resmi politikaları sonunda oluşmuştur. Hepsinin kaynağı din düşmanlığına dayanır.

4-     Türkiye için biçilmiş dördüncü gömlek ise komşuları ile savaştırmak ve boğuşturmaktır. Araplar Cihan Savaşı’nda bizi arkadan vurdular, onlara güvenilmez; düşman olacaksınız. İranlılar Şii; onlardan uzak durmak, onlarla savaşmak gerek; atom yapıyor, engel olun. Kafkasya Sovyetlerin kalıntısı, tarihî Ermenilerin olduğu düşman yer. Bulgar ve Yunanlılar zaten düşman. Türkiye bunlarla hep kötü yapılacak.

Türkiye şimdilik yaşatılıyor. Ama bitkisel hayatla yaşaması isteniyor. 

Türkiye’nin buna karşı uygulayacağı politika ne olmalıdır?

1-     Türkiye ‘yurtta sulh dünyada sulh’ ilkesiyle kendi toprakları ile yetinmeli, asla toprak ilhakına kalkışmamalıdır. Dünyayı hiçbir ülkenin topraklarında gözü olmadığına inandırmalıdır. Türkiye toprakta değil uygarlıkta ileri gitmelidir.

2-     Türkiye bu topraklarını güçlü ordu ile korumalıdır. On iki savunma ordusu ile Türkiye en büyük savunma gücüne sahip olmalıdır. Tüm dünya biz karşı birleşse bile ordumuz dayanabilmelidir. Türkiye asla saldırı ordusuna sahip olmamalıdır. Dünya Türkiye’den korkmamalıdır ama Türkiye’yi korkutacak gücü de kendilerinde bulamamalıdırlar. Böyle bir orduya ulaşabilmemiz için askerlik dönemini biraz daha uzatmalıyız. Orduyu barış zamanında üretici hâline getirmeliyiz. Ordunun oluşmasında demokratik yol izlemeliyiz. Asker ordusunu ve komutanını kendisi seçmeli, ast üstünü kendisi seçmeli ama ondan sonra kesinlikle üstüne itaat etmeli, komutan ‘öl’ derse ölmelidir.

3-     Türkiye serbest bölge hâline gelmeli, vizeler ve gümrükler kalkmalı, tüm dünya Türkiye’den serbestçe yararlanabilmelidir. Türkiye’yi herkesin kolayca gelip gittiği yer hâline getirmeliyiz.

4-     Türkiye demokratik, lâik, liberal ve sosyal bir hukuk devleti olmalıdır. Osmanlıca terimleri ile ifade edecek olursak; Türkiye şeriata dayalı, İslâmî hukuku tesis eden adil bir ahkâm devleti olmalıdır. Aynı manâları ifade eden kelimeler arasında savaştırma yerine barıştırma anlayışlarına kavuşmalıdır.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3464 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2526 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2169 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2586 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1984 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2285 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2425 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2437 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2393 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2669 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2952 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3134 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3422 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5478 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3541 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3072 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3857 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3710 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3420 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3870 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3832 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4108 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4618 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3012 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3112 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3965 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3822 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2942 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3950 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7713 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5602 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3574 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4443 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4741 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4663 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4815 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4547 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3395 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5173 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3853 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5148 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5007 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4933 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3477 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3688 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5150 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4205 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5418 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4087 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4417 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4429 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4765 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5314 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5260 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4380 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4590 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4112 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4097 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4086 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4540 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5648 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9814 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4645 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3703 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3852 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3355 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3742 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5696 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4244 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler