Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 468
ZUHRUF SÛRESİ TEFSİRİ 66-73.AYETLER
19.07.2008
2489 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN 468 

“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” S. KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi             19 Temmuz 2008                        Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR... ÇOĞALTABİLİR... DAĞITABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 468. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL       Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da C.tesi günü 18.00–21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

 

-DEĞERLİ ADİL DÜZEN ÇALIŞANI; BUGÜN ALLAH İÇİN YANİ ADİL DÜZEN İÇİN NE YAPTIN? BU HAFTA KAÇ KİŞİYE TEBLİĞ YAPTIN?-

Gayemiz ve Hedefimiz; Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunması, değerlendirilmesi, anlaşılması ve uygulanmasıdır.    Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL

***

 

*İŞLETME SEMİNERLERİ; 21. SEMİNER

AKEVLER KREDİLEŞME ORTAKLIĞI

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ / YORUMLARI; 

YENİ DÖNEMİN PARASI “KAYDİ PARA”

ABD, HÜSEYİN OBAMA VE EKONOMİ

***

 

ZUHRUF SÛRESİ TEFSİRİ - XI. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ(66) الْأَخِلَّاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ(67) يَاعِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمْ الْيَوْمَ وَلَا أَنْتُمْ تَحْزَنُونَ(68) الَّذِينَ آمَنُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِمِينَ(69) ادْخُلُوا الْجَنَّةَ أَنْتُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ(70) يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ وَأَنْتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ(71) وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ(72) لَكُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ كَثِيرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ(73)

 

هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ (HaL YaNJuRUvNa EilLav elSAGaTi) 

“Saatten başkasını mı nazar ediyorlar?”

Nazar etmek” görmek için bakmaktır. “Görme” senin isteğin olmadan da olur. “Nazar”da ise sen görmek istersin, o tarafa bakarsın, araştırırsın. Türkçede nezaretli olarak kullanılır. Kur’an nazar etmeyi beklemek, gözetlemek anlamında da getirmektedir.

Onlar ne olacağını bekliyorlar. Sadece saati bekliyorlar.

Burada “hel” sorusu ile gelmiştir. “Kad” anlamındadır. Yani başka bir şey olmayacak, onlar saati beklemektedirler diyor.

“Zulüm etmiş olanlar için elim azab vardır” beyanından sonra, arada atıf harfi getirmeden “Bundan başkasını mı bekliyorlar?” denmektedir. Yani elim azabı açıklamaktadır.

Kur’an’ın değişik ifadeleriyle şunları öğreniyoruz. 

a)      İnsanlar gaflet ve dalalet içinde ısrarda bulunurlarsa onun da bir saati gelir. Mü’minler kurtulur, diğerleri helâk olur. Yeni düzen kurulur. Bizim asıl üzerinde duracağımız saat budur. Bugün dünya bu saati beklemektedir. Nuh Tufanı’na benzeyen bu saat “sosyal tufan” hâlinde ortaya çıkmaktadır. Çevre kirliliği, yok edici silah stokları, hastalıklarla neslin dejenere olması ve terör olaylarının sonuçları beklenen saatte olacaklardır. Nitekim bu sonuçlar belli ölçülerde bugün de kendilerini göstermektedir. Bunların asıl büyük sonuçları, mesela atom bombalarının sonuçları bu bombalar patlamaya başladığı zaman görülecektir. Hastalıkların her tarafı sardığı ve artık hastahanelerin yetmediği zaman asıl saat gelmiş olacaktır.

b)     Bir de kâinatın sona varması sonucu oluşacak saat vardır. Artık tüm insanlık ve canlılar o saatte yok olmuş olacaktır. Bugün böyle bir saatin gelmesi için çeşitli delillerimiz vardır. Hattâ zamanını bile hesaplayabilmekteyiz. Entropi büyümektedir. Bu kâinatın ölüme gitmesi demektir. Yıldızlar ve güneş yağlarını eritip azaltmaktadır. Bir gün soğuk olacak ve artık dünyayı ısıtamayacaktır. Galaksiler kendi etraflarında dönmekte, sürtünme kuvvetleri sebebiyle gittikçe birbirine yaklaşmaktadır. Şimdiden kara deliğe düşmeler olmaktadır. Kâinatın çapı büyümektedir. Belli büyüklüğe varınca küçülmeye başlayacaktır. Tekrar eskisi gibi minnacık olabilecektir. Bu husus henüz ispat edilmemiş ise de iki üç alternatiften biridir.

c)      Buraya kadar söylenen saatler yirminci yüzyılın ilimleri ile ispatlanmıştır. Ama Kur’an’da bundan başka saat de zikredilmektedir, o da yeniden yaratılmadır. Bundan 13.7 milyar yıl önce kâinat var edildi. Bu kâinat büzülüp tekrar kara delik veya delikler içine tıkandıktan sonra bir daha patlamış olacak ve yeni saat oluşacaktır. Herkesin hesabı orada görülecektir. Bu saat muhasebe saatidir. Ondan sonra da cennetliklerin cennete, cehennemliklerin cehenneme gittikleri saattir ki, o ebedidir. Burada saat marife/belirli gelmiştir, bunlardan biri kastedilmektedir. 

d)     Aşağıdaki âyetlerden anlıyoruz ki burada beklenen saat âhiretteki saattir, insanların dirilmesi saatidir. İnsanlar bu dünyaya gelecek, yaşayacak, iyilikler ve kötülükler yapacaklardır. Değişik şekilde ölümlerle öleceklerdir. Ama bir gün aniden dirileceklerdir. Uykudan uyanır gibi uyanmış olacaklardır.

Hazreti Musa ile Hazreti İsa’dan bahsettikten ve bu dünyadaki olayları anlattıktan sonra, şimdi de öldükten sonraki hayatı anlatmaktadır. Bu dünyanın boş yere yaratılmadığına, bir gayesi olduğuna işaret edilmektedir.

أَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً (EaN TaETıYaHuM BaĞTaTan) 

“Saatin onlara bagteten gelmesini bekliyorlar.”  

Bu cümle saatin bedelidir. O saati açıklayan fail saattir.

Onlar saatin ansızın gelmesinden başkasını mı bekliyorlar?

Saati bekliyorlar, onun ansızın gelmesini bekliyorlar. Nitekim şimdi dünyada olan olayların beklenmedik şekilde ansızın oluştuğunu bu günlerde yaşıyoruz.

Âhiretteki oluşun ansızın olması ne anlama gelir?

Herkes ayrı ayrı zamanlarda ölmekte, öldükleri andan itibaren onlar için zaman durmakta, adeta onlar için zaman geçmemektedir. Sonra birden, hep birden yeni kâinata gelmiş olacağız. Dört boyutlu uzay içinde bıraktığımız yerden hayata devam edeceğiz. Öldüğümüz an ve yer geri gelmiş olacaktır.

Bu nasıl olacaktır?

Bir filim seyrediyorsunuz. Birden filmi durduruyorlar ve sizi alıp götürüyorlar. Gecenizi başka yerde filim seyretmeden geçiriyorsunuz, uyuyorsunuz. Sonra uyanıyorsunuz. Ne kadar uyuduğunuzu bilmiyorsunuz. ‘Haydi gidelim’ diyorlar ve tekrar filmi bıraktığınız yerden seyrettirmeye başlatıyorlar. Ama artık bundan sonraki sahneler eskisine benzemiyor.

İşte her insan için âhiret hayatına başlamak bagteten olacaktır.

Genellikle ölüm de bagteten olmaktadır.   

وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (Va HuM La YaŞGuRUvNa) 

“Onlar şuurunda olmazlar.”

Neyin şuurunda olmazlar?

Saatin geleceğinin şuurunda olmazlar.

Burada tamamen âhiretteki dirilişimiz anlatılmaktadır. Ölümden sonra geçen zamanın şuurunda olmadığımız ifade edilmektedir.  Birden gelmiş olacağız.  Bu her insan için zamanın durdurulması ile olmaktadır. Bunu kavrayabilmemiz için zamanı tarif edelim.

Bir zil durmadan ses çıkarır. Susar çalar, susar çalar, susar çalar. Böylece her ses çıkarışı bir saniye kabul ediniz. Zaman zilin çıkardığı ses sayısı ile ölçülmektedir. Zaman durmadan çalan bir zil gibidir. Bunun dışında zaman ölçüsü yoktur. Kelâm âlimleri bunu Kur’an’a dayanarak açıklamışlar ama bu gerçek ilmen ancak yirminci yüzyılda kuantum teorisi ile ortaya çıkar. 

Şimdi biz dünyada birlikte yaşarken bizim zilimiz belli aralıklarla sesler çıkarmaktadır. Dolayısıyla eş zamanı yaşıyoruz. Oysa öldükten sonra bizim zilimiz çok yavaş çalacak ve dünyada yaşayanlar için geçen bir sene bizim belki bir saniyemiz olacaktır. Biz 0 zamanında şuursuz, 1 zamanlarında yani ses çıkarırken şuurluyuz. O halde benim için bir saat başkaları için milyon sene olabilir. Bu izafiyet nazariyesi ile ispatlanmıştır.

Aslında dünyada da benzer olayları yaşarız. Bazen sıkıntılı günümüz olur, saatler geçmez. Bazen de sevinçli anımız olur ve birden biter. Ne kadar zaman geçtiğinin farkında olmayız. Uyku vakti rüya görmüyorsak zaman içinde  değiliz demektir. Rüya görüyorsak da başka zamanı yaşıyoruz. Nitekim birkaç saniyelik rüyada bazen günleri yaşamış olabiliriz.

İşte âhirete varışımız böyle olacak, ansızın kendimizi mahşerde bulacağız. Allah bizi birlikte diriltecektir. Çünkü birbirimize verecek hesaplarımız vardır. Nesiller kesintisiz geldikleri için tüm insanlar bir anda mahşerde dirilmiş olacaklardır. Herkes dördüncü boyut uzayında kalkacağı için aynı yerden pek çok insan kalkacak ama yerleri hep ayrı olacaktır.

Şa’r” kıl demektir. Beynin ince anlayışına şuur, bilinç denmektedir. İlim fikirdir. Bilgisayarın baytlarında yazılabilmektedir.

Şuur” ise onları müşahede edip bilmektir. Bilgisayara yazılmamaktadır. Görüntü kaydedilir de gören kaydedilmez.

الْأَخِلَّاءُ (EaLEaPilLAEu)  “Haliller.”

Halil” araya giren demektir. İki kişi bir konuda konuşurken veya tartışırken herhangi bir hususta anlaşamadığı zaman bir aracı arar. Öyle bir aracı bulur ki karşısındaki onun sözünden çıkmaz. Böylece insanın sözünden çıkamadığı, onu kıramadığı kimseler olur ki, buna “halil” denir; bunun çoğulu “ehillâ’”dır. Hattâ “Halil”in çoğulu “hulelâ”dır. “Şehid”in çoğulunun “şühedâ” olması gibidir. Bu çoğulun çoğulu da “ehillâ’”dır.

Halil” gruplar anlamındadır. Sosyal gruplar oluşur ve ortak siyaset güderler.

Mesela, Türkiye Avrupa Birliği veya ABD ile ortak siyaset gütmektedir. Bir iş yaparken, bir karar alırken insanlığın çıkarı nedir, Türkiye’nin çıkarı nedir diye düşünmez, ABD ne istiyor, AB ne istiyor diye düşünür. İşte bu davranışta bulunan kimselerin ehillâsı bu ülkelerdir veya bunların halklarıdır.

Bugün geçici çıkarlarla birbirine ehillâ’ olanlar yarın birbirinin düşmanı olurlar.

Allah bu dünyayı öyle yaratmıştır ki azab veya saadet bu dünyada başlar. Allah rızası için davranan kimse şehit olduğu zaman bile saadet içindedir. Oysa bu dünyaya dalan kimse zafer kazandığı zaman dahi korku ve üzüntü içindedir. ‘Ya ben bu iktidarı kaybedersem!’ der. Kendisini uçurumun kenarında hisseder.

İnsan için ceza da saadet de ruhidir. Benim parmağıma iğne battığı zaman parmağım acımaz, beynimdeki bilgisayar ruha haber verir, acı duyan ruhtur. Elmayı ağzıma aldığım zaman tadını dilim veya beynim değil, ruhum almaktadır.

Bir albay binbaşı yapılırsa üzülür. Bir yüzbaşı binbaşı yapılırsa sevinir. 

İşte, iman etmiş olan kimselerin, Allah’a teslim olan kimselerin dünyada çektikleri eziyet âhiretlerinin saadeti olacağından onlara azab olmaz. Ama kâfirlerin ise dünyadaki varlıkları gidici olduğundan onlar için azaptır. Nitekim birçok servet sahipleri intihar ediyor.

Beş vakit namaz farzdır. Bu namazın içinde tesbih ve istiğfar vardır.

“Sübhanellah” demek; Allah her şeyi iyi yapmaktadır, o kötülük yapmaz demektir.

“Elhamdülillah” demek; bana gelen sıkıntılara da şükrediyorum çünkü ben onlar sayesinde Allah’ın rızasını kazanıyorum. İmtihan oluyorum, sınıfımı geçeceğim demektir.

“Allahu Ekber” demek; ben O’na teslimim, O’nun dışında benim başvuracağım kimse yok, lütfunda rahmetin, kahrında rahmetin var demektir.

“İstiğfar etmek” demek; kendi kusurlarını bilmek demektir.

Namazda tekbirleri rükünden rüküne alırız. Girişte, rükua giderken, secdeye giderken, secdeden kalkarken, tekrar secdeye giderken, secdeden kalkarken, tekrar kıyam ederken tekbir getiririz.  İki yerde tekbir getirmeyiz. Rükudan doğrulurken tekbir almayız, “semiallahu limen hamide” deriz. Çünkü doğrulma da rükuun devamıdır. Rükuda “sübhanerabbiyelazim” ve secdede “sübhanerabbiyela’lâ velekelhamd” deriz. Üç defa söyleriz. İki secde arasında rükudan doğrulunca üç defa “nastağfirullah” deriz. Ayrıca namazdan sonra da tesbih ve istiğfar yapabiliriz. Bunlar tek başına yapılmalıdır. İmamla birlikte yapılmamalıdır.

İşte namazlarını kılmayan, bu tesbih ve istiğfarlarını yapmayan kimseler dünyada azab içindedirler. Oysa namaz kılan ve ibadetlerini yapan kimseler eziyette iken de mesutturlar.

Batılıların peşinde koşarak ehillaları tarafından saadete ereceklerini zannedenler kısa zamanda akıbetlerini göreceklerdir; nitekim görmektedirler...

يَوْمَئِذٍ (YaVMaEıÜın)  “O gün.”

O günden kasıt saat günüdür, âhiret günüdür.

Bununla beraber bu dünyadaki sıkıntı zamanında da, çöküş zamanında da durum böyledir. Mesela Celal Bayar ile Adnan Menderes çok yakın dost idiler. Başlangıçta birlikte iktidar oldular. Ondan sonra Menderes’in asılmasında Bayar’ın haberi vardı. Çünkü artık ehillâ’ yani birbirlerine düşman olmuşlardır.

Mü’minler şehit olurken, darda iken birbirlerinin dostu olurlar.

Kâfirler ise dar günlerde birbirlerine düşman olurlar.

بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ  (BaGWuHuM LıBaGWın)  “Birbirlerine”

Ba’d” but demektir. Hayvan etinin bir parçası anlamındadır. Bir bütünün parçasına, topluluğun fertlerine “ba’d” denir. Bir kişi için de çoğul için de kullanılır. Erkek ve te’nis için kullanılır. O gün dünyada birbirlerinin ehillası olan kimseler düşman olacaklardır.

عَدُوٌّ (GaDuvVun)  “Düşman olurlar.”

Udve” vadinin bir yakasıdır. Düşmana karşı cephe kurulur. Herkes vadiye çıkıp savunmaya geçer. Düzlüğe inip karşılaşırlar.

Adavet” düşmanlıktır. Ancak bu şahsi düşmanlıktan ziyade grup düşmanlığıdır.

Topluluklar kendi aralarında itaate meyillidirler, karşılıklı fedakarlık yaparlar. Yabancılara karşı ise düşmanlıkları vardır.

Adavet” kişisel düşmanlıktan ziyade cephe düşmanlığıdır. Bir topluluğun diğer topluluğa karşı duyduğu yabancılıktır. Savaşların kaynağı budur. Ordular bunun için beslenmektedir. Eğer insanlar selim tabiatlı olsaydılar bugün millî bütçelerin üçte biri savaşa ayrılmazdı. Gençler askere alınmaz, boşa zaman heder etmezlerdi. Ama o zaman da evrim olmaz, her topluluk tutuculuk içinde yaşardı.

Şimdi her topluluk ister istemez kendisini savunmak zorunda olduğu için değişmek ve gelişmek zorundadır. Halil olanlar dayanışma içinde, aduvv olanlar cepheleşme içindedir.

إِلَّا الْمُتَّقِينَ (EılLav eLMUtTAQIyNa) 

“Sadece muttakiler böyle değildir.”

İşte muttakilerin durumu tam tersinedir. Tehlike geldiği, yıkılış olduğu zaman topluluk birbirine daha çok kenetlenir ve düşmanı yenerler.

Biz İstiklâl Savaşı’nı böyle kazandık. Ülke işgal edildiğinde Anadolu’nun yarısı Müslüman değildi. Diğer yarısı da değişik mezhep ve kavimlere bölünmüş halde idi. Tüm dünya Anadolu Hıristiyanlarının yanındaydı. Bize Sovyetlerden olduğu gibi çok küçük yardımlar geliyordu. Değişik mezhep ve ırklardan oluşan Anadolu halkı yek vücut olup İstiklâl Savaşı’nı kazandı.

Ondan sonra inkılaplar bahane edilerek milletin dinine saldırıldı. Gaye olarak ordusu ile ulusun arasını açıp İstiklâl Savaşı’nda yapamadıklarını yapmak, bu sefer de halkı kendi ordusuna kırdırmak istemişlerdir. Sonuç olarak yine milletin sabrı ve azmi sayesinde ülkenin böyle bir felakete sürüklenmesi önlenmiştir. Elli altmış yıldır da Türk Milleti demokratik savaşını vermekte, seçimlerde yek vücut olup hep bir partiyi iktidar etmektedir. Seçimden vazgeçirmek için darbe teşebbüsleri ortaya çıkmakta ama başarılı olamamaktadırlar.

Muttakiler zor zamanlarda yek vücut olanlardır.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal iki defa imtihanı kaybetti. 28 Şubat’ta Erbakan’ın demokrasiyi kurtaralım önersine ‘kendi bozduğun işi kendin düzelt’ dedi. Sonu ne oldu? Bir defa kendisi Meclis dışında kaldı. Sonra da Millî Görüş anayasa ekseriyeti ile iktidar oldu. Şimdi de aklın ve mantığın kabul etmediği cephede yer alıyor. Bir parti lideri 367 oylama mantığını hangi düşünce ile kabul eder? Bir laik vatandaş, hele bir parti lideri başörtüsü serbestliğine nasıl karşı çıkabilir? Hakimlerin parlamentoya, hükümete ve cumhurbaşkanına el koymalarına nasıl katılabilir? Ama o kabul edebilir, karşı çıkabilir, katılabilir; çünkü Baykal kötü günün dostu değil, tam tersine kendisine düşman bir zavallıdır.

يَاعِبَادِ  (YAv GıBAvDı)  “Ey abdlerim.”

Burada muhatap muttakilerdir. Hatip ise bu kitabın Münzili, “Biz isteseydik sizden melekler yapardık.” diyen kimse, yani Allah’tır. “Yevmeizin/o gün” dendiğine göre, saat günü hitap ettiği anlaşılmaktadır. Yani âhirette Allah muttaki olanlara diyecek.

Burada mahzuf olan nedir? “Nekulu yevmeizin” mahzuftur. Âyet tek başına okunduğu zaman genel olarak doğrudur. Bu sebeple “Nekulu yevmeizin” hazfedilmiştir.

Ya İbadi” diye hitap edilen kullar kimlerdir? Kimler Allah’ın abdidir? Allah’a ibadet etmek ne demektir?  Kimilerine göre Allah’a ibadet etmek namaz kılmak, zekat vermek, oruç tutmak ve hacca gitmekten ibarettir. Bu namazın, orucun, zekatın, haccın mânâlarını da düşünmeden ve mahiyetlerini bilmeden bazı fiilleri yapmaktır.

Şunu belirtmek isterim. Ben dahil hepimiz, yaptığımız ibadetlerin onda bir bile hakkını veremiyoruz. Mesela, Hazreti Peygamber aleyhisselâm diyor ki; cemaatle kılınan namazın münferit kılınan namaza nisbetle 27 kat sevabı vardır. O halde benim kıldığım namaz 27’de bire iniyor demektir. Cemaatle kılınan namazlar da cemaatle kılınmamaktadır, sadece bir arada kılınmaktadır.

Ne demek istediğimizi biraz açalım.

a)      Namaz, insanın tüm vaktini nasıl geçireceğini öğreten bir okuldur. Temizlikten, toplanmaktan, saf olmaktan, başkan seçmekten, başkana itaatten başlayıp; her türlü davranışlarımızı denetim altına alan bir müessesedir. Ben böyle namaz kılamıyorum.

b)     Zekât, çalışıp kazanmamızı ve adil bölüşmeyi bize öğreten müessesedir. Bir apartman giderlerinden ve gelirlerinden tutunuz, devletlerin, hattâ bütün insanlığın bütçesini tanzim eder. Bunun içinde faizsiz kredileşme vardır. Karzı hasen müessesesini kurmak için yıllardır hayal ettik ama yanına bile yaklaşamadık. Namazımız 27’de bir ise zekâtımız 270’te birdir.

c)      Oruç, ibadetimizi belki yüzde elliden fazlasıyla gerçekleştiriyoruz, hamd olsun.

d)     Hac ibadeti kongredir. Birlikte seyahat eğitimidir. Bugün yapılan haccın bunlarla ilgisi yoktur. Vize olan yerlerde hacılık geçersiz olduğu ve gidecek bir parayı da hiçbir zaman biriktirmediğim için hacca gitmedim. Eğer bir imkan bırakırsam, “Adil Düzen” geldiği zaman torunlarımdan birinin benim adıma hac yapmasını vasiyet ediyorum. Torunlarım yapamazsa başkaları da yapabilir.

Kaldı ki ibadet sadece bunlardan ibaret değildir. Bunlar ibadetin yapılması için müesseselerdir. İbadet Adil Düzen Topluluğunu oluşturmak için çalışmaktır. Zulüm düzeninden kurtulma cihadıdır. Namaz, zekat, oruç ve hac ise oraya yani o düzene gitmek ve orada kalabilmek için birer araçtır. Nasıl otobüse binmeden Ankara’ya gidemezsen, ibadetlere binmeden de “Adil Düzen”e gidemezsin. Hedef gitmektir, yolda oyalanmak değildir.

Kul kimdir? Kim Allah’a ibadet ediyor?

Size bunun kesin formülünü vereyim.

Kim Kur’an’ı devamlı okuyor, üstünde düşünüyor ve hareketlerini, amellerini Kur’an’a göre ayarlıyorsa, işte o Allah’ın abdidir.

Bunun başka ifadesi şöyledir.

Kur’an’a dayanarak içtihat yapıp amel eden sevap alır. Kur’an’a dayanmadan kendi heva ve hevesine veya ondan bundan duyduklarına göre amel eden ise, isabet etse de sevap almaz. İçtihat yaptıktan sonra namazı kıbleye dönmeden kılsa geçerlidir. İçtihat yapmadan isabet etse de namazı iade etmek gerekir.

لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمْ (Lav PaVFun GaLaYKuM)  “Size havf yoktur.”

İşte hayatlarında ‘Kur’an ne diyorsa ben onu yapayım’ diyenler Allah’ın ibadıdır ve onlara o gün havf yoktur, korku yoktur, endişe yoktur.

Ben bu yazdıklarımla işte bunu yapmaya çalışıyorum...

Siz bunları redakte edenler, çoğaltanlar, okuyanlar, okutanlar ve uygulamaya gayret edenler; sizler de işte bunu yapmaya çalışıyorsunuz...

Kur’an’a ne kadar yaklaşırsanız, başarılarınız o kadar fazla olur. Dünya ve âhiret saadetine erersiniz. Bizim başarısızlığımız Kur’an’a yeterince ulaşmayışımız olmuştur.

الْيَوْمَ (EaLYaVMa)  “Bugün”

İnsanlar mahşerde bir araya geldiği zaman böyle hitap edilecek. Ama herkes acaba ben ibaddan mıyım diye düşünmeye başlayacak. Bugün burada neler yaptığını hep hatırlayacak.

Kur’an’a uyduğu yerler gelecek, görünecek, sevinecek...

Kur’an’ı unuttuğu günleri görecek ve endişe duymaya başlayacak...

İşte o gün o beklemeli saatleri rahat geçirmek isteyenler şimdi Kur’an ile amel etmeyi esas almalılar. Bunun için neler yapacaksınız?

a)      Kur’an’ın Arapça olarak okumasını Kur’an kurslarından ve Kur’an okumayı öğreten CD’lerden öğreneceksiniz. Çocuklarınızın da öğrenmesini sağlayacaksınız.  

b)     Sonra değişik mealleri alarak her gün en az on sayfa okumalısınız. Her namazdan sonra okumalısınız. Önce âyetlerin mealini okuyacak, sonra Arapçasını okuyacaksınız.

c)      Bu okumalar birlikte kılınan beş vakit namazlarda yapılacak. Tesbihler ve dualar bir tarafa bırakılıp birlikte bu tür Kur’an okumaları beşikten mezara kadar devam edecektir.

d)     Bu arada takıldığınız âyetlerde tefsirlere bakacaksınız; çağımızın yorumu ile gelişecek tefsirlere bakacaksınız.  Bu hususta ilk denemeyi Bediüzzaman yapmıştır. Muhammed Yazır tefsiri de iyidir. Bizim yaptığımız tefsir tamamen günümüz sorunları ile ilgilidir. Bir müddet sonra bu tür tefsir yazanlar çoğalacaktır. Nasıl bugün mealler çoğalmışsa, yarın günümüzün sorunlarını çağımızın ilmi yardımıyla Kur’an’dan yararlanarak tefsir yapma ve sorunları çözme mü’minlerin tek yolu olacaktır.

Göreceksiniz ki sizin beyninizde İslâmiyet oluşacak, kendiniz için kısa zaman sonra müçtehit olacaksınız. Artık başkalarının fetvası ile değil, kendi içtihadınızla amel edeceksiniz.

İşte bu duruma geldiğiniz zaman O’nun ibadı arasına girersiniz.

Hiç korkmayın. Siz buna niyet edin, Allah sizin önünüzü açacak, Kur’an’ı doğrudan anlamaya başlayacaksınız. Artık sizinle Allah arasında kimse kalmayacaktır.

İşte o zaman O’nun ibadı olacaksınız.

Bediüzzaman “tefsirler perdedir” diyor. Ben de bu görüşe iştirak ediyorum.

Bizim tefsirlerimiz sizi Kur’an’la tanıştıracak, onun dilini öğretecektir. Sonra siz Allah’la doğrudan konuşacaksınız. Artık kendinizi mesut hissedeceksiniz. Çünkü artık Allah sizin yanınızda, siz O’ndan ayrılmıyorsunuz, O sizinle görüşüyor, konuşuyor...

وَلَا أَنْتُمْ تَحْزَنُونَ (VaLAv EaNTuM TaPZaNUvNa) 

“Mahzun da olmayacaksınız.”

“Havf” gelecekte olacak tehlikelerden dolayı duyulan kuşkudur. Ya aç kalırsam, ya kurt yerse, ya cehenneme gidersem korkudur.

Hüzün” ise geçmişte cereyan eden bir olaydan üzüntü duymuştur. Yakınınız ölmüştür, üzüntüdesiniz.

Cennette böyle olmayacaktır, âhirette böyle olmayacaktır. Orada korku olmayacak, hüzün olmayacaktır.

Dünyada çok sevdikleriniz var. Onlardan ayrılmak zorunda kalıyorsunuz, siz cennete gidiyorsunuz ama onlar cehenneme gidiyor. Ne olacak?

Evet, siz Allah’ın ibadı içinde iseniz, dünyada Kur’an’dan başka bir yol aramadıysanız, Avrupa sokaklarında sürtünmemişseniz, zinaları meşru yapmamışsanız, Kur’an ehli olmuşsanız... Firavun gibi kendi kavminizi istihfaf etmemiş veya onların peşine takılmamış iseniz, Allah’ın abdi olmuşsanız…

Bu durumda Allah sizi üzmemek için o cehennemlikleri de affedecek, sizi üzmemek için sizinle beraber onları da cennete getirecektir. Böylece cehennem boşalacak, cehennem ağlamaya başlayacak, ‘burada kimse kalmadı,  biraz kimilerini gönder’ diyecek.

Ama öyleleri olabilir ki, onların cennete gelmesi cennettekileri üzer. Çünkü hayatta o kadar kötülük yapmışlardır ki, artık onlarla birlikte oturmak istemeyeceklerdir. Allah yine o mü’minleri üzmemek için onları cehenneme gönderecektir. Yakınlarına ise öyle kalb verecektir ki üzülmeyecekler.

İşte bu âyetler bize bunları müjdeliyor.

الَّذِينَ آمَنُوا بِآيَاتِنَا (elLaÜıYNa  EaMaNUv BiEaYAvTıNAv)  

“Onlar âyetlerimize iman ettiler.”

Bu “Ellezî” muttakilerin sıfatı olabilir, ibadın sıfatı da olabilir. Âyetlerimize iman etmiş olan muttakiler hariç, yahut âyetlerimize iman eden ibadım da olabilir. “Ellezîne âmenû” eğer harfi cersiz gelirse, o zaman müslimlerden mü’min olanları ifade eder. Ama harfi cerle gelirse lugat mânâsıyla söylenmiş olur.

Âyetlerimize iman etmek” demek, âyetlerle kendisini ve diğer insanları güven altına almak demektir.

Allah “bizim âyetlerimize” demektedir.

Peki, bu Allah’ın âyetleri nelerdir?

Allah’ın âyetleri iki çeşittir.

Bunlardan biri doğal kanunlardır, sosyal kanunlardır. Müsbet ilim çalışmaları ile bu âyetler ortaya çıkar. Siz o âyetlere uyar yani doğal ve sosyal kanunlara uyarsanız, Allah’ın âyetleri ile kendinizi ve topluluğu güven altına almış olursunuz.

Ve ikinci âyetler ise Kur’an’ın âyetleridir. Burada da insanlara uymaları anlatılan doğruluğu yine ilmen sabit gerçeklerdir. Mesela, kimse kimsenin günahını yüklenmez. Kimse başkası için cezalandırılmaz. Yahut zan ile ceza verilmez.

İşte bunlar Kur’an’ın âyetleridir.

Tüm insanlık bunları kabul etmiştir ama kâfirler küfürlerinden dolayı uymazlar.

Herkes bilir ki, dokunulmazlığı olduğu için ve anayasa mahkemesi kişileri taraf kabul edemeyeceğinden, partiyi kapatıp milletvekilliğini düşürme meşru değildir. Ama sözkonusu olan Millî Görüş partileri olunca bu kural unutulur, sözde Avrupa mahkemeleri de unutur.

Geçmişte bu zulmü Millî Görüş partilerine yaptılar.

Şimdi aynı zulmü AK Parti’ye yapıyorlar.

İşte, Kur’an’ın öğrettiği ve insanlığın bildiği kurallara uymayanlar âyetlere küfretmiş olurlar. Böyle değil de iman edip ona göre amel edenler, işte bunlar cennete girecektir.

Demek ki “Ellezîne Âmenû”nun iki hâli vardır. 1) Muttakinin sıfatıdır. 2) İbadın sıfatıdır. Yahut “cennete girin”in muhatabını tayin eden isimdir. Mübteda veya münada olabilir.

وكَانُوا مُسْلِمِينَ (VaKavNUv MuSLiMIyNa) 

“Ve müslimler olurlar.”

İslâm” kelimesi mânâsını en çok değiştirmiş kelimelerden biridir. “İslâm” teslim olmak, inkıyat etmek anlamında değildir. Barışmak anlamındadır. Barışmakta eşitlik vardır. Türkçede ise teslim, inkıyat etmek anlamında mânâsını bozmuştur.

Müslim oldular” demek barıştılar demektir. Kiminle barıştılar? Toplulukla, Allah’la barıştılar demektir. Hakemlerin kararlarını kabul ettiler. Zorlamayı kabul etmediler demektir.

Diğer bir hata da, İslâm dininin sadece Kur’an ehline verilmesini kabullenmedir.

Burada barışçı olmak anlamındadır. Yani hakemlerin kararlarını kabul etmektir. Savaşırken hukuka uyulur. Savaş da karşı tarafı yenmek için değil, onu barışa ikna etmek için yapılır. Savaş barış içindir. İslâm imanın şartıdır.

Müslim olmayan mü’min olamaz. Mü’min olmayan müslim olabilir.

Cümle hâl cümlesidir. Müslim iken mü’min olanlar cennete girecekler. Böyle olan muttakiler, böyle olan Allah’ın ibadı cennete gireceklerdir.

Sünnetin öğretileri ile bildiğimiz şeyler Kur’an’da teyit edilmektedir.

ادْخُلُوا الْجَنَّةَ (EuDPuLUv eLCanNaTa)  “Cennete dahil olun.”

Cennet” bahçeler demektir. “Cehennem” de fırın demektir. Ama cennet sadece meyveler demektir. Bütün iyiliklerin toplandığı, insanların sıkılmadan ebediyen yaşayacağı yerlerdir. İnsan adım adım geliştirilerek cennete götürülecektir.

İnsan anne karnında bir hayat yaşadı.

Burada yani dünyada da bir hayat yaşıyor.

Cehenneme gitmeyenler, arafta kalmayanlar cennete gidecekler, o ibadlar cennete gidecekler, onlara “cennete dahil olun” denecektir.

أَنْتُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ (EaNTuM Va EaZVACuKuM)  

“Siz ve ezvacınız  cennete dahil olun.”

Burada yine bir soru ortaya çıkıyor; ya zevcelerden biri cehennemlik diğeri cennetlikse? Allah eşleri birbirinden ayırmamak için cehennemlik olanı da cennetlik yaparak birlikte cennete götürecektir. Yeter ki birbirlerini sevsinler, orada bir arada olmayı istesinler.

Cennete gidecekler başka mü’minleri üzecekse, o zaman o eşten artık onu özleme duygusunu alacaktır.

Bir de kadının birden fazla eşi varsa yani bir defadan fazla evlenmişse, âhirette kimin zevcesi olacaktır? Kadın istediğini seçebilir. Ama diğer kocası ile uzak olması gerekmez. Kardeşi gibi onunla birlikte olabilir. Yakınlık devam edebilir.

تُحْبَرُونَ (TuXBaRuvNa)  “İhbar olunursunuz.”

Hubr” esmerimsi renktir. Bir bitkinin adı ve onun sıvı rengi olabilir. Sonraları mürekkep olarak kullanılmıştır. Kur’an burada “ihbar” kelimesini kullanmaktadır. Başla bir yerde de “İman edip ameli salih işleyenler ravzada ihbar olunacaklardır.” demektedir.

Maddi refah sürurdur. Manevi refah ahbar veya hıbrdır.

Tarihte ilim adamları asılmışlar ama onlar görüşlerinden vazgeçmemişlerdir. İlim insanı o derece bağlar ki, insanlar görüşlerini gizlemeyi ölümü tercih etmektedirler. İnsan çözemediği bir sorunu çözdüğü zaman büyük zevk duymaktadır.

Âhirette insanlar yeni şeyleri öğrenecekler, yeni problemleri çözecekler. Bunu yapmak onlara büyük zevk verecektir. Hayatlarını yeni bilgiler edinerek yaşayacaklardır. Orada canın sıkılması yoktur.

İşsiz kalan, arkadaşsız kalan insanın canı sıkılmaktadır. İşi olanlar ise bu dünyada ve âhirette sohbet edecek arkadaşı her zaman bulacaklardır. Herkesin zekası açık olacak, değişik insanlar buluşup yeni bilgiler üzerinde birlikte çalışacaklar. Bu onlara büyük zevk verecektir.

İşte bu ihbardır.

يُطَافُ عَلَيْهِمْ (YuOAFu GaLaYHıM)  “Onlara tavaf olunur.”

Bu dünyada olduğu gibi âhirette de ihtiyaçlarımız vardır. Âhiretteki düzen de bu dünya düzeni cinsinden olacak; yemek, içmek, giyinmek, serinlemek ihtiyacımız olacaktır. Bu bedeni yaşayacağız. Ancak ihtiyaçlarımızı kendimiz çalışarak değil, bizim için çalışanlar yapacaklardır. Biz önemli işlerle yani ilimle uğraşırken, onlar da bize hizmet ederler. Ne ihtiyacımız olursa giderirler. Bugün lokantalarda garsonlar hizmet etmektedir. Orada da kapların içine yemekleri koyarlar, altından tabaklara koyarlar. Dolaşırlar ve ne istiyorlarsa orada sofraya onu verirler.  Cennette görevliler vardır, onlar insanlara hizmet ederler. Huriler ve gılman kimselerdir bunlar. İnsanlar ise ilimle meşgul olmaktadır.

Şimdi şu soru sorulabilir:

Âhirette insanlar ilimlerini artıracaklar.

Acaba dünyadaki buluşlar gibi orada da buluşlar olacak mıdır?

Eğer âhirette de Kur’an’da “Rabbimiz” diye hitap ediyorsa, evrim devam edecektir demektir. Cehennemlikler için “Rabbiniz” geçmektedir. Onlar evrimleşip cennetlik olacaklardır. Ama cennetlikler evrimleşecekler midir, daha ileri hayata gidecekler midir?

Kur’an’daki “Rab” kelimesi üzerinde durmamız gerekmektedir. Biz burada bir görüşe sahip olup kendimize delil aramayız. Bu Kur’an’ı kendimize uydurmak olur. Ama biz soru sorar ve cevap alırız. Ne çıkarsa onu kabul ederiz. Bu Kur’an’a uymadır.

“Rab” kelimesi üzerinde Kur’an’da tarama yapınız. Allah rab sıfatı olarak cennette de tecelli ediyorsa, evrim yoksa da cehenneme kıyasla vardır denebilir.

بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ  (Bı ÖıXAFın MıN ÜaHaBın)  “Altından tabaklar.”

Altın paslanmayan bir madendir. Yemeklerin bunlarla taşınması bozulmamalarını sağlamadır. Asrımızda yapılan tahlillerde görülmüştür ki eser yani çok az mahiyette de olsa her kaptan yemeğe madde geçmektedir. Mesela cam çeşitli maddelerden oluşur, zararlı olabilir. Altın yemeğe geçse bile, birleşik yapmadığı için ya bağırsaklardan geçmez ya da geçse bile zarar vermez. Demek ki altın tabaklar ile yemek meşrudur. Haramlık sözkonusu olmamaktadır. Asgari olarak altın kaplama kap kaçak helaldir.

وَأَكْوَابٍ (Va EaKVABın)  “Kaplarla.”

Ekvab” tencereler, kaplar anlamındadır. Tabak ve tencereler. Yemek tencerelerde pişirilir ve taşınır. Tabaklara konur ve dağıtılır.

Burada şu bildiriliyor. Tabak ve tencereyi insanlar yaratıldıklarından beri kullanmaktadır. Âhirette de kullanılacaktır.

Bu durum aynı zamanda ortak üretim ve özel tüketimi ifade eder. Nasıl yemeği ortak tencerede pişirip özel tabaklarda yersek, aynen bunun gibi üretimi kolektif olarak yapar, sonra onu bölüşerek tüketiriz. Bunu bu dünyada sağlayan paradır. Âhirette para yerine muhasebe geçecektir, kaydi para geçecektir. Borçlu olunmayacak ama alacaklı olunacaktır.

وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنفُسُ (Va FIyHAv MAv TaŞTaHıHı elENFuSu)  

“Orada nefsin iştah ettiği vardır.”

Bu âyet bize âhiret hakkında daha açık bilgiler vermektedir. Cehennemde acı duymak yoktur ama iştiha duymak vardır. Yani insana ihtiyaçlarını bildiren melekeler olacaktır. Tuvalete gitmek, acıkmak, üşümek gibi hislerimiz olacaktır. Sadece ıstırap ve azap mahiyetinde acılar olmayacaktır. İnsan yine insan olarak kalacaktır. Arzuları yerine getirme son derece kolay olacağından ıstıraba gerek kalmayacaktır.

Bütün bunlar bize âhiretin daha üstün hayat olduğunu göstermektedir. Yani biz âhirette daha yüksek hayata ulaşacağız demektir.

Yüksek hayat nedir?

Kâinat vardır. O bilinir ve yapılır. Bir de onu bilen ve yapan vardır, kullanan vardır. Kâinat onlar için yaratılmıştır. Bir de evrim vardır. Farklılaşan insanların arasında işbölümü ve dayanışmanın ortaya çıkmasıdır. Bugün biz evrimleşiyoruz, sosyal evrim yaşıyoruz. En büyük evrim 20’inci yüzyılda olmuştur.

Bu evrimleşme yani daha ileri bir organizasyon âhirette devam edecek midir?

Bunu şöyle açıklamaya çalışayım. Ben topluluğun ferdi hâline geldikçe benim özgürlüğüm kısıtlanıyor. Çünkü o topluluğun kurallarına uymak zorunda kalıyorum. Onlarla işbirliği yapmak zorunda kalıyorum. Oysa ben tek başıma kaldığımda hürriyetim sonsuz ama bir şey yapma kabiliyetim sıfırdır. Ben otomobile veya uçağa bindiğim zaman hareketlerim kısıtlanıyor ama binmediğim zaman da bir yere gidemiyorum.

Demek ki ilk bakışta topluluk içinde insanın hürriyeti kısıtlanıyor gibi görünür ama aslında topluluk sayesinde insan hür olmaktadır. Evrim insanın daha çok topluluklaşması ve daha çok hürleşmesi anlamına gelmektedir.

Allah canlıları başlangıçta tek hücre olarak var etti. Ağaç kovuklarında meyve yiyen insan şimdi füzelerle göklerde dolaşabilmektedir. Bu evrimdir.

Soru şudur: Cennette de bu tür evrim devam edecek midir? Daha çok birleşecek ve daha çok hür olacak mıyız, yani daha güçlü olacak mıyız?

Bu konudaki cevabı sizlere bırakıyorum.

“Rab” kelimesinin tetkikinden bu anlaşılacaktır.

وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ (VaTaLaüÜu eLEaGYuNu)  “Aynler telezzüz eder.”

Lezzet” tat demektir. Dil ile alınmaktadır. Kur’an gözlerin de lezzetinden bahsetmektedir. Sanat insana lezzet veren bir olaydır. İnsanın beyni vardır. Bu bilgisayardan ibarettir. Ama insanın bir de ruhu vardır. Bu bilgisayarı kullanan operatöre benzer. Tuşlara o basar, gözleri ile o görür. Bu bilgisayarın parçası değil, bilgisayarı kullanandır.

İnsanın ruhu da beynimizdeki bilgisayarı kullanmaktadır.

Ona karşı şu dört melekesini kullanmaktadır.

1. Bunlardan biri şuurdur, yani insan kendisini veya olayları bilmektedir. Bu beyinde değil ruhta gerçekleşmektedir. Beyin sadece ruha araç olmaktadır. Ekrana baktığım zaman nasıl ben görüyorum, ekran kendi kendisini göremiyorsa; insan beyni de kendi kendisini bilememekte, ruh onu bilmektedir.

2. Bir diğeri de zevktir, yani oluşlardan insan hoşlanmakta veya üzülmektedir. Benim parmağıma iğne battığı zaman parmağım acımaz. Parmağımdan çıkan elektrikî uyarılar beyne gider. Orada da acımaz. Oradan ruha gider. Acıma ruhta meydana gelir. Nitekim insanı morfinledikleri zaman acı durur.

3. Üçüncü zihni olay da insanın zekasıdır. Ben ne yapacağıma kendim karar veririm. Buna bilgisayar karar vermez. Mesela ben tuşlara basarsam program oluşur. Bilgisayar kendi kendine tuşlara basmaz. Bilgisayar baştan yapılmış programları çalıştırır ama kendisi program yapamaz. Programı yapan program yapılamaz. Programı insanın zekası yapar ki bu da ruhta mevcuttur, o yapar.

4. Bir dördüncü meleke ise diğer insanlarla kurulan diyalogdur. Böylece ruhlar arasında birlik oluşmaktadır. Bu diyalog mekanik değildir. O anda o iki kişinin arasında kendilerinin oluşturduğu bir gelişmedir.  Yani onların yapmalarıdır. Yeni uygulamalardır ama birlikte yapmalarıdır.

İşte insan psikolojisinin bu melekelerinden lezzet bir zevktir.

Kur’an’da kullanılan bu kelimeleri tasnif ederek psikolojiyi öğreniriz.

Âhirette de zevkin olacağı bildirilmektedir.

Zevk niçin olmaktadır?

Zevk o insanın ihtiyaçlarını haber verir. Tatmin oldukça zevk alınır. İnsan gözleri ve kulakları ile zevk almaktadır. Bunun nedeni nedir? İnsan topluluk içinde yaşayacak şekilde yaratılmıştır. Sanat insanları ortak duygulara getirir ve onları birlikte yaşatır.  Bunu sağlayan da gözlerde ve kulaklardaki zevktir, lezzettir. Eşler arasındaki sevgi de böyledir.

وَأَنْتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (Va EaNTuM FIyHAv PAvLıDUvNa) 

“Ve siz orada halidsiniz.”

Buradaki “ve” harfi hâl vavıdır. Orada halid olduğumuz halde kalacağınız cennete girin denmiş olacaktır. Aslında biz bu dünyada da halidiz. Şöyle ki, biz ölsek bile tekrar geleceğiz. Nasıl uyku uyumakla yok olmuyorsak, ölmek de yok olmak demek değildir, biraz fazla uyumadır. Cennette de değişmeler olabilir. Oradan daha başka âleme, daha ileri âleme geçebiliriz. Evrim devam ediyorsa değişebiliriz. Dolayısıyla orada halid olmak demek, oradan çıkıp başka yere gitmek demek değildir. O halde bu dünyadan farkı nedir?

Biz bu dünyada zaman içinde hapsolmuş bulunuyoruz. İlerimizi göremiyoruz. Gerimize bakamıyoruz. Üç boyutlu uzay gemisine binmişiz, nereden gelip nereye gittiğimizi bilmeden, çevremizde neler olduğunu bilmeden yürüyoruz. Anne karnındaki çocuğa benziyoruz. Dünyadan haberi yok. Âhirette gözümüz açılacak, zamanın dışına çıkabilecek, geçmişimizi ve geleceğimizi göreceğiz. Dört boyutlu uzay içinde rahatlıkla seyahat edeceğiz.

İşte âhirette bilgi sahibi olacağız. Artık bizde ölüm korkusu olmayacak. Orada ölüme benzer bir şey olsa bile uyku gibidir. Uyandığımızda tekrar hayata döneceğimizi bile bile uyanacağız. İşte “hâlid” kelimesinin mânâsını böyle anlamamız gerekir. Cehennemdekiler de hâliddirler. Ama onların halleri değişmeyecek anlamında değildir. İnsan robot olmayacaktır.

وَتِلْكَ الْجَنَّةُ  (Va TıLKa eLCanNaTu)  “Ve bu cennet”

Yukarıda “Ey iman etmiş ibadım” demiş ve cennete girmelerini söylemişti. O cennet iman ve ibadet karşılığı cennettir. Yani mü’min olmanın karşılığı verilen cennettir. Onlar dünyada “Adil Düzen”i getirip yaşatacak kimselerin cennetidir. Bunlar asker olur ve yeryüzünün güvenliğini yüklenirler.

Eskiden bu görev İsrail oğullarına verilmişti.

Kur’an’dan sonra ise bu görev gönüllülere verildi.

Her insan ben asker olacağım dediği zaman asker olur. Nöbet tutmaya başlar. Asker olmak istemeyenler de bedel verir ve asker olmazlar. Zorla asker etmek yoktur.

Asker olanlar hakemlerin kararlarına uymak suretiyle icrayı adalet ederler. Onların görevi yargı kararlarını infazdır. Yargı da tarafsız, bağımsız, etkin ve saygın hakemlerden oluşan yargıdır. İşte bunlar için yukarıda tavsif edilen cennet vaat edilmiştir.

Bunun dışında ayrıca “va” harfi ile atfederek yeni cennet vaat etmektedir. Bu ikinci cennettir. Bu aynı zamanda müslimlerin cennetidir. Bu cennetteki yerimiz amel-i salihle ilgilidir. Herkes orada yer alacaktır. Demek ki bizim iki yerde köşkümüz olacak; mü’minlerin cennetinde ve müslimlerin cennetinde. Mü’minler müslimlerin cennetine gelecekler, mü’minlerin cennetine de gidecekler. Ama müslimlerin yeri müslimlerin cennetinde olacaktır.

İşte bu mertebeye ulaşanlar askerlerdir. Adalet için, İslâmiyet için savaşanlardır. Yani demokrasi ve laiklik için savaşanlardır.   

الَّتِي أُورِثْتُمُوهَا (elLaTIy EuRiSTuMUvHAv)  “Sizi ona vâris kıldığımız.”

Mirasçı olmak” sahipleri tarafından terk edilip başkalarının onun yerine geçmeleridir. Ataların bıraktıklarını çocukların almalarıdır.

Burada miras, cennet mirası nereden gelmektedir?

Bu dünyadaki insanların geliştireceği teknoloji o seviyeye çıkacaktır ki artık insanlar cennet hayatını yaşar hâle gelmiş olacaklardır. Burada oluşan cennet insanların ulaştığı cennet olacaktır. Kara deliğe girip çıkılacak ama onlar yok olmayacak. Dördüncü ve beşinci boyutta korunmuş olacaktır.

O cennetin başka zevki vardır. O cennette çalışarak karşılığını almaktasın. Onun için mü’minler hem müslimlerin cennetinde hem de kendi cennetlerinde yerlere sahip olacaktır.  

بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (BıMAv KuNTuM TaGMaLUvNa) 

“Amel ettiklerinize karşılık.”

“Amel ettiklerinize karşılık” veya “amel ettikleriniz” anlamlarına gelir.

Orada dünyadaki amele göre pay alınacaktır. Farklı hayat olacaktır. Orada da amel edilerek derece yükseltilecektir. Belki onlar da amelleri ile mü’minlerin cennetinde köşk edinebileceklerdir. Ama mü’minler o cenneti dünyada kazanmış olacaklardır. Çünkü mü’minler mallarını ve canlarını vererek o cenneti satın almışlardır. Halbuki müslimler cennetlerini amelleri ile satın almışlardır. Tümü ile değişmemişlerdir. Mü’minler ise bununla beraber amelleri de ayrıca değerlendirilecek ve müslimlerin cennetinde de yerleri olacaktır.

Kur’an okundukça ve düşündükçe bilgilerimiz gittikçe netleşmektedir.  

لَكُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ كَثِيرَةٌ (LaKUM FIyHAv FaKiHaTun KaÇIyRaTun)  

“Sizin için orada birçok meyveler vardır.”

Mü’minlerin cennetinde insanlar iştihaları olan her şeyi bulup yiyorlar. Yemekli sohbetler yapılmaktadır. Daha çok zevkle ilgili nimetler vardır. Günlük ihtiyaçlar ise müslimlerin cennetinde karşılanacak ve orada besleneceklerdir. Yani mü’minlerin cennetinde daha üst hayat için olanlar olacak. Müslimlerin cennetinde ise yaşamamız için gerekli şeyler olacaktır.  

مِنْهَا تَأْكُلُونَ(73) (MıNHAv TaEKuLUvNa)  

“Onlardan ekledersiniz.”

Yani insanların karınlarını doyurmak için müslimlerin cennetinde meyveleri ve diğer gerekli gıdaları bulacaklardır.

İnsan meyve yiyecek bir varlık olarak yaratılmıştır. Yeryüzünün meyvesi yetmediği için diğer et ve tahıl gibi yiyeceklere gitmiştir. Âhirette ise böyle yer darlığı sözkonusu olmayacağı için meyveler yetecektir. Bol meyveler insanları doyurmak için kâfi gelecektir.

Bununla beraber mü’minlerin cennetinde pişirilmiş yemekler de sözkonusu olacaktır.

 

BUGÜNKÜ DERSİMİZİ ÖNEMLİ HATIRLATMALARLA BİTİRELİM:

Kur’an’ı anlama bilgimiz zamanla gelişiyor...

Sonra da okuyup anlayacak vaktimiz kalmıyor.

Benim hiçbir şey için baştan bunu niye yapmadım diye hayıflandığım bir şey yoktur. Ama ben neden Kur’an’la başlangıçtan beri böyle meşgul olamadım? İşte buna hayıflanıyorum.

Bu tür sürekli tefsire 10 yıldır başlamış oluyoruz.

Oysa bu derslere 70 yıl önce başlayabilirdik.

Sizlere şunu tavsiye ederim: Artık benim gibi vakitlerinizi boşa geçirmeyin. Kur’an’la doğrudan ilgilenmeye zaman kaybetmeden başlayın.

Birinci işiniz bu olsun.

Diğerleri günlük nafaka için olsun.

Dünyada ne kadar ilim ve amel sahibi olursanız, âhirette o kadar kazançlı olursunuz. Buradaki amelin karşılığı oralarda yüzlerce katı olacaktır.

Vesselâm…

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

  

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-468 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-298 İstanbul, 19 Temmuz 2008

 

YENİ DÖNEMİN PARASI “KAYDİ PARA”

Tarihte uygarlıklar gelip geçmiştir. Her uygarlığın kendine özgü parası olmuştur. Toplayıcılık döneminde kuru yemiş, avcılık döneminde deri, çobanlık döneminde yün ve koyun, tarım döneminde tahıl para olarak kullanılmıştır. Pazar dönemine gelindiğinde bakır ve gümüş gibi madenler para olarak kullanıldı. Ticaret döneminde altın para oldu. İşçilik döneminde banknot kâğıt para olarak kullanılıyor.

Şimdi III. bin yıl uygarlığına geçiyoruz. Artık “işçilik dönemi” sona eriyor, “ortaklık dönemi” başlıyor; “merkezi tekel ekonomi” yerine “rekabetli halk ekonomisi” devreye giriyor. Yeni dönemin yeni parası olacaktır. Yeni para olmadan yeni döneme geçilemez.

Kapitalizmi yaşadık; sorunlarıyla birlikte hâlâ yaşıyoruz…

Komünizmi veya sosyalizmi de bütün zalimlikleriyle yaşadık…

Görüldü ve anlaşıldı ki, sosyalizm de yeni bir uygarlık değildir, sadece işçilik döneminin bir versiyonudur. Oysa “Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen” ileri uygarlıktır.

O halde şunu soracağız:

-Yeni dönemin, yeni uygarlığın parası ne olacaktır?

Yeni dönemin parası “kaydi para” olacaktır.

-Kaydi para ne demektir?

Günümüzde kaydi para uygulaması kısmen başlamıştır.

-Akbil bir kaydi paradır.

-Banka kartları kaydi paradır.

-Taksitli satışlar kaydi paradır.

-Bakkalın veresiye defteri kaydi paradır.

Gelecek dünyanın parası böyle kaydi para olacaktır.  Günümüzde kısmen uygulamaya başlanmış bulunan ama henüz kanunlarla gerektiği gibi düzenlenmemiş olan “kaydi para” geleceğin tek parası olacaktır.

Kaydi paranın çalışabilmesi için bazı şartlar gerekecektir.

a)      Bir kişi yalnız bir kredileşme kooperatifine ortak olacak ve herkesin yalnız kredileşme kooperatifinde bir kredileşme hesabı olacaktır. Bankalarda kişilerin değil kooperatiflerin hesapları olacaktır.

b)     Kooperatif ortaklarına bir kredi limiti tanıyacaktır. Bu limit dâhilinde olmak üzere her ortak kimden alırsa alsın kooperatiften almış olacak, bu kişiye kooperatif dayanışma ortaklığı ile kefil olacaktır. Kooperatif ayrıca bu limit için bir taşınmaz ile teminat alacaktır. Bir taşınmaz ancak değerinin yüzde sekseni ile teminat olacaktır.

c)      Kişilerin bu limitler altında kalan meblağları ya elektronik kartlarla veya muhasebe hesapları ile kayda geçecektir. Muhasebe kaydına geçemeyen değerler devlet tarafından teminat altına alınmayacaktır.

d)     Halkın fiyatlandırmayı ve ücretlendirmeyi rahatça yapabilmesi için senetler çıkarılacaktır. Bunlar hisse, sipariş, mal ve altın karşılığı ihraç edilen senetlerdir. Bunların karşılıkları ortakların birbirine verdikleridir. Ama bu borç dayanışma ortaklıkları tarafından teminat altına alınmıştır. Karşılığında gayrimenkul ipotek edilmiştir. Sonunda muhasebe kayıtları ile hile ortadan kaldırılmıştır. 

İşte gelecek dünyanın parası budur. Piyasada dolaşan karşılıksız kâğıt paralar yerine, kayıtlar... Muhasebeye geçirilen hesaplar...

Karşılıksız para yeni dönemde ortadan kalkacaktır...

Mal senetleri çıkarılacak, işletme senetleri çıkarılacak, bunlar buğday, demir, toprak ve altın senetleri ile yani paraları ile alınıp satılacaktır. Sonunda bütün senetler taşınmazlarla teminat altına alınacak ve altınla değiştirilebilecektir. Bütün bu paraları sınırlayan toprak ve altın miktarı olacaktır. Ne toprak ne de altın dolaşmayacak ama onların senetleri dolaşacak, daha doğrusu kayda geçecek.

Peki, bu uygulamalara kimler başlayabilir?

a)      Birleşmiş Milletler böyle bir mevzuat ortaya koyar ve tüm insanlık birden buraya geçmiş olur. Ekonomik ve sosyal tufan olmadan böyle bir girişimi beklemek mümkün değildir. Çünkü BM dâhil uluslararası pek çok kuruluşa hükmeden sömürü sermayesi böyle bir şeye izin vermez.

b)     Bağımsız devletlerden mesela İran, mesela Çin, mesela Rusya kendi ülkesinde böyle bir para sistemini getirebilir. Ancak bu devletler de ilim adamlarının değil, siyaset adamlarının yönetimindedirler. İlim adamları henüz bunlara etki edememektedirler. Dolayısıyla bunlardan böyle bir yönetime geçmeleri beklenemez.

c)      “Adil Düzeni, Adil Ekonomik Düzeni” benimseyen bir belediye başkanı çıkar da cesur olursa, böyle bir mübadele sistemine geçilebilir. Bu bir belde belediyesi bile olabilir. Bunun için bu başkan veya başkanların “Adil Düzeni, Adil Ekonomik Düzeni” bilmeleri gerekir. Ama günümüzde maalesef bilenler değil de cahiller başkan oluyorlar. Dolayısıyla şimdilik onlardan da bir sonuç beklemiyoruz.

d)     Peki, kimler yapacaktır? Halk kooperatifleri yapacaktır. Halk kooperatifler kuracak ve onlar kaydi para sistemini ortaya koyacaklardır. Kırk yıllık Akevler Kooperatifi bunun hazırlığını yapmaktadır. Şimdi yeniden hazırlanmaktadır. 

Halk ekonomisi adım adım gelmektedir...

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-468 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-298 İstanbul, 19 Temmuz 2008

 

ABD, HÜSEYİN OBAMA VE EKONOMİ

Amerika’daki gelişmeleri takip etmiş ve yorumları da yazmıştık.

Amerika’da sermaye ile CİA arasındaki kavga Clinton zamanında başladı. Olay şöyle cereyan etti.

Erbakan başbakan olunca Amerikan Büyükelçisini çağırarak bir öneride bulundu. Biz Amerika’nın dünyadaki rolünü biliyoruz. Biz buna karşı değiliz. Ancak Çelik Güç PKK’yı destekliyor. Bundan vazgeçin ve söz verin. Ben de size söz vereyim ve Çekiç Güç ile ilgili tezkereyi Meclis’ten altı aylığına son defa geçireyim. Onlara böyle dedi. Söz verdiler ve hiç sıkıntı olmadan Çekiç Güç’ün son defa altı ay daha kalması Meclis’ten çıktı. Erbakan böyle yaptı. Oysa Ecevit yirmi günlüğüne zor çıkarmıştır.

Ondan sonra Clinton ve Amerikan resmi yönetimi siyasetini değiştirdi, Müslümanlarla iyi geçinmeye ve işbirliği yapmaya karar verdi.

Siyasetini değiştirdi de ne yaptı?

Beyaz Saray’da Müslümanlara iftar yemeği verdi.

Başkan Clinton artık tüm dinlere karşı Beyaz Saray’ı açtı.

İşte bundan rahatsız olan sömürü sermayesi Monika hikâyesini uydurdu ve uzun bir mücadeleden ve mahkeme safahatından sonra Clinton’a bir şey yapamadı. Böylece sömürü sermayesinin Amerika Birleşik Devletleri üzerindeki hükümranlığı sarsılmaya başladı...

Sonra seçimler oldu.

Bush seçimleri kaybettiği halde, mahkeme kararı ile iptal edilen oylar sayesinde başkan oldu. Bu arada Irak Savaşı ve işgali başladı. Irak işgalinde CIA Bush’u desteklemedi yahut Bush onlara görev vermedi. Onlar da hapishane fotoğraflarını medyaya aktardılar. ABD’nin Türklerle ile arası açılsın diye çuval hikâyesi ortaya çıktı.

Başkan Bush ikinci seçimde de kaybetti, yine mahkeme kararı ile başkan seçildi.

Ama ikinci seçimdeki yeni olay şuydu. ABD’nin denizde kıyısı olan eyaletlerde Bush kaybetti. İç tarafta dünyadan habersiz yerlerde yaşayan Amerikalılar Bush’a oy verdiler. Bunun anlamı şudur ki, bu seçimde artık ülkenin iç kesimlerindekiler de uyanmış olacak ve Cumhuriyetçiler büyük ekseriyetle kaybedeceklerdir. ABD’de artık mahkeme kararı ile başkanlık koltuğuna oturmak mümkün olamayacaktır. Türkiye’de olduğu gibi ABD’de de halk artık oyunların farklında ve sömürü sermayesinin oyunlarını boşa çıkarıyor...

Sömürü sermayesi yeni bir oyuna girişti.

Demokratların başkan adaylarını öyle kimselerden getirtti ki, halk onlara oy vermesin.

Adaylardan biri kadındı, eski Başkan Clinton’un eşiydi. Amerikan halkı kadınların başkanlığına fazla inanmaz. Dolayısıyla halk kadına değil erkeğe oy verecek ve böylece Cumhuriyetçi aday kazanacaktı.

İkinci aday da Amerikalıların hiç kabul etmeyeceği biri, bir zenci idi ki; kimi ABD’liler zencilerle aynı sokakta yürümeyi bile kabul etmiyorlar. Diğer taraftan Barack Obama sadece zenci değildi, aynı zamanda zenci bir Müslümanın çocuğu idi ve adı da Barack Hüseyin Obama idi.

Hesap ve plan şuydu: Yıllardır anarşist hüviyeti ile tanınan Barack Obama’ya halk oy vermez. Cumhuriyetçi aday kazanır. Barack Obama’yı yıpratmak için şimdiden tam olarak harekete geçmemiştir. Seçimde son gücü ile zenci aday her yönüyle kötülenecek ve sömürü sermayesi medyası yoluyla yapacağı baskı ve yönlendirmelerle Cumhuriyetçi adayı ABD başkanı yapacak, sermaye de şimdiki politikalarını devam ettirecektir.

Hesap ve plan budur.

Bu hesap, plan ve oyun tutacak mıdır?

Emareler öyle gösteriyor ki, tutmayacak.

ABD’de yapılan halk oylamaları Barack Obama’yı ilerde ve önde göstermektedir. Obama’nın Clinton’u yenmesi de Amerikan halkının Obama’ya alerjisi olmadığını  gösteriyor.

Başka bir emare de; dünya ekonomisi ile ülke ekonomilerinde gerçekleştirilen sarsıntılar da eskisi gibi etkili olmamakta, olamamaktadır.

Mesela, Türkiye’yi ele alalım. Dünyada ekonomik krizler var. Mortgage, petrol, enerji, gıda fiyatları ile dünya sarsılmış durumda. Türkiye’de anayasa, parti kapatma, ekonomi ve Ergenekon krizleri var. 28 Şubat olayları ile mukayese ettiğimizde, Türkiye’nin çoktan yıkılmış olması gerekirdi. Ama öyle olmuyor. Borsa düşüyor ve çıkıyor ama dolar ve euro, hattâ altın fiyatları normal dalgalanma seyri içinde! Ülkede herhangi bir panik yok. İşsizlik var ama korkusu yok! Kimse endişelenip de işinden gücünden olmuyor, herkes mütevekkil bir şekilde yapabildiği ile iktifa ediyor…

Allah canlılara savunma refleksleri vermiştir. Mikroplar vücuda girer ve istila eder. Hasta yataklara düşer. Ama biraz sonra vücut karşı zehirleri üretir ve hasta iyi olur.

Sömürü sermayesinin şimdiye kadar oynadığı oyunlara karşı insanlık ekonomide panzehirler üretmiştir. Artık ülke Merkez Bankalarının kararları ekonomiye fazla etki etmemektedir. Bunun önemli bir sebebi de piyasanın dolara doymasıdır. Piyasada o kadar fazla dolar vardır ki, Merkez Bankası’nın çıkaracağı yeni dolar veya piyasadan çekeceği dolar etki etmez hâle gelmiştir. Artık para ve enflasyon ile piyasalara etki edilememektedir.

Sömürü sermayesinin elinde bir silahı vardır; FAİZ. Onunla piyasaya etki etmektedir. Türkiye’de, dünyadaki en yüksek faiz oranlarının asıl sebebi de işte budur.

Ancak insanlık artık şunu öğrendi, asıl kazanç reel kazançtır.

Faiz ise sanal ve hayali bir kazançtır. Reel ekonomi ve gerçek üretim ile ilgisi yoktur. Aslolan üretimdir. Üretim olmadan ekonomi olmaz.

Dolayısıyla artık kimse faizi fazla diye kabul edip de eskisi gibi faize para yatırmıyor. Dünya piyasaları faiz zehrine karşı da bağışıklık kesb etmeye başlamıştır. Faiz politikalarının da bir ömrü vardır ve bu politikalar yavaş yavaş ömrünü tamamlamaktadır.

Hâsılı, 2008 yılı sömürü sermayesinin artık istediklerini eskisi gibi yapamayacağının belgelendiği yıl olacaktır.

Obama’nın seçimi kazanması veya kaybetmesi çok önemlidir.

Kaybetmesi demek, insanlığın sömürü sermayesinden bir müddet daha çekeceği var demektir.

Son bir hatırlatma daha: Bununla beraber ben Obama’nın her yönüyle iyi bir insan olduğunu ve sermayeye sadık olmadığını söylemiyorum.

Önemli olan Obama’nın kim olduğu değil, Amerikan halkının ne düşündüğüdür.

Bilmem anlatabildim mi?

İnşaallah anlaşılmıştır.

Kur’an diyor ki:

“Ve mekerû ve mekerallah, vallahu hayrul makirîn. / Onlar plan yapar ve Allah da plan yapar, Allah plan yapanların hayırlısıdır.” (Âl-i İmrân, 3/54)

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3622 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2763 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2730 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2279 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2622 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2658 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2399 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2286 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2305 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2701 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2582 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 2081 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2461 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2417 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2523 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2589 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2381 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2528 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2504 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2736 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3185 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2808 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 3113 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2760 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2857 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 3046 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3296 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3137 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3565 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5690 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3663 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 4013 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3895 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 4240 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3987 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3960 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4239 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4791 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3131 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3219 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 4115 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 4001 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2978 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 3058 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 4083 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7965 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5785 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4323 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3720 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3838 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4909 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4615 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4904 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4803 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4945 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4686 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3512 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4617 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3719 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5311 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3954 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5292 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5160 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 5078 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3646 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3569 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3783 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5327 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4329 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5583 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4220 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5413 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4664 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4546 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4696 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4896 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5472 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4224 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5402 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4635 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3970 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4508 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4725 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4217 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4190 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4165 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4662 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5778 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 10094 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4753 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3792 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3952 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3439 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3453 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3813 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5825 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4369 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3517 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler