ADİL DÜZEN 472
“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)
“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” S. KARAGÜLLE
Haftalık Seminer Dergisi 16 Ağustos 2008 Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!
BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR... ÇOĞALTABİLİR... DAĞITABİLİRSİNİZ...
*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 472. SEMİNER
“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)
“İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)
Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ, Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL Tel: (0212) 452 76 51
Bu dersin tamamı Yenibosna’da C.tesi günü 18.00–21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...
-DEĞERLİ ADİL DÜZEN ÇALIŞANI; BUGÜN ALLAH İÇİN YANİ ADİL DÜZEN İÇİN NE YAPTIN? BU HAFTA KAÇ KİŞİYE TEBLİĞ YAPTIN?-
Gayemiz ve Hedefimiz; Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunması, değerlendirilmesi, anlaşılması ve uygulanmasıdır. Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL
***
*İŞLETME SEMİNERLERİ; 24. SEMİNER
SELEM SİSTEMİ ve
KOOPERATİF MARKETİ
*
İŞLETMEDE SERMAYE KÂRI
***
*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ / YORUMLARI;
EKONOMİ DOKTRİNLERİ VE EKONOMİ
ERGENEKON VE SORUŞTURMA!
SAVAŞIN KURALLARI, ERGENEKON
VE BİR PARTİNİN KAPATILMASI
***
YORUMLAMA USÛLÜ
1- Bir metni yorumlarken ilk çözülecek zamirlerin nereye raci olduğunu bulmaktır. Zamirin yanında renkli rakam yazılır. Zamirin raci olduğu kelimenin yanına aynı rakam renksiz yazılır. İsmi işaretler de değerlendirilmelidir.
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وكم ارسلنا2 من نبي7 فى الاولين 1 (6)
وَجَعَلُوا1 لَهُ2 مِنْ عِبَادِهِ2 جُزْءًا إِنَّ الْإِنسَانَ لَكَفُورٌ مُبِينٌ(15) أَمْ اتَّخَذَ2 مِمَّا يَخْلُقُ2 بَنَاتٍ وَأَصْفَا2كُمْ1 بِالْبَنِينَ(16) وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُ3هُمْ1 بِمَا ضَرَبَ3لِلرَّحْمَانِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ3 مُسْوَدًّا وَهُوَ3 كَظِيمٌ(17) أَوَمَنْ4 يُنَشَّأُ4 فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ4 فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ(18) وَجَعَلُوا1 الْمَلَائِكَةَ5 الَّذِينَ هُمْ 5عِبَادُ الرَّحْمَانِ إِنَاثًا أَشَهِدُوا1 خَلْقَهُمْ5 سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُم1ْ وَيُسْأَلُونَ1 (19) وَقَالُوا1 لَوْ شَاءَ الرَّحْمَانُ مَا عَبَدْنَا1هُمْ5 مَا لَهُمْ1 بِذَلِكَ9 مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ 1إِلَّا يَخْرُصُون1َ(20) أَمْ آتَيْنَا2هُمْ1 كِتَابًا6 مِنْ قَبْلِهِ7 فَهُمْ1 بِهِ6 مُسْتَمْسِكُونَ(21) بَلْ قَالُو1ا إِنَّا1
وَجَدْنَا1 آبَاءَنَا18 عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِمْ8 مُهْتَدُونَ(22) وَكَذَلِكَ 9مَا أَرْسَلْنَا2 مِنْ قَبْلِكَ9 فِي قَرْيَةٍ10 مِنْ نَذِيرٍ13 إِلَّا قَالَ مُتْرَفُو11هَا10 إِنَّا11 وَجَدْنَا11 آبَاءَنَا11=12 عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا11 عَلَى آثَارِهِمْ 12مُقْتَدُونَ11 (23) قَالَ13 أَوَلَوْ جِئْتُكُمْ11 بِأَهْدَى مِمَّا13 وَجَدْتُمْ11 عَلَيْهِ13 آبَاءَكُمْ11 قَالُوا11 إِنَّا11 بِمَا14 أُرْسِلْتُمْ بِهِ14 كَافِرُونَ11 (24) فَانتَقَمْنَا2 مِنْهُم11ْ فَانظُرْ9 كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ(25)
1- Bize burada evvellerin hallerini anlatmaktadır. Bunların halleri aklı olmayan düşüncelere saplanmalarıdır. Tanrı’ya oğul isnat etme, melekleri Tanrı’nın kızları kabul etme, geleneklere sıkı sıkıya bağlanma ve kadercilik gibi düşüncelerdir. Çağımızda ise bu tür düşünceler olmadığı için onların ilkel düşüncelerini bize anlatmaktadır. Yani insanlık önemli aşama geçirmiştir. İlkel düşüncede olanlar ve müsbet düşüncede olanlar. Ne yazık ki müsbet düşüncede olanlar ilkel düşüncede olanlardan daha kâfir olmaktadırlar.
2- Konuşan “biz” veya “ben” der. Konuşan Allah olduğu için kendisinden önce işaret edilen bir kelimeye gerek yoktur. Konuşan biz diye söz etmektedir. Bu Allah’tır. Zaman zaman “biz” “o”ya yani gayba dönüşmektedir, “Nâ” yani biz isim gibi olmaktadır.
3- Evvellerden birine racidir. Onlardan herhangi birine işaret etmektedir.
4- İnşa olunan mene racidir. Kızlar kastedilmektedir.
5- Meleklere racidir. Melekleri kız yapıp Allah’a ca’lettiler.
6- Daha önce verilen bir kitaba işaret edilmektedir.
7- Evvellinlere gelen nebiden önce onlara başka bir kitap mı geldi? Demek ki buradaki zamir nebiye raci olmaktadır.
8- Evvelkilerin babalarına racidir.
9- Buradaki “K” okuyucuya racidir. Senden önce veya sen okuyucu veya dinleyici denmektedir. Kur’an’ı Hazreti Muhammed’e gönderip kendilerini külfet dışında tutmak isteyenler ona irca ederler. Biz ise bize hitap etmiş olarak kabul etmişizdir. Tabii ki Kur’an nâzil olduğu zaman ona hitap ediyordu. Klasik müfessirlerden bizi ayıran husus budur.
10- “Karyey”e racidir. Evvelinlerin yanında şimdi de “karyetin” diyor. Bu karyelere evvelîn olmayanlar da dahildir. Hâlâ ataların izinden veya Avrupalıların izinden gitme hastalığı devam etmektedir. Atatürkçülük de budur.
11- “Mürtefiler”e racidir. Mütrefiler sermaye sahipleridir, zenginlerdir, sömürücülerdir.
12- Mütriflerin babaları veya onların ümmetidir. Çağımızdakiler kastedilmektedir.
13- Babaların bulunduğu şeye racidir. Gelenek kastedilmektedir.
14- İrsal olunan şey demektir. O irsal olunan peygamberlere gelen Kitaptır, Kur’an’dır.
15- Nebinin yanındaki cemaat kastedilmektedir. Böylece nebinin cemaat oluşturduğu anlaşılmaktadır. Nebi müfred olduğu halde “tüm” çoğul olmuştur.
كم Burada “Kem” ismi mevsul “ellezî erselnâ” anlamındadır. Kesreti ifade etmek için “Kem” gelmiştir. Evveller içinde de nice resuller irsal ettik. Cümle-i iptidaiyedir. Bu bir yere vasl etmemektedir.
مِمَّا يَخْلُقُ : Halk ettiklerinden. Yani mahlukattan. İsmi mef’ul yerinedir. Burada “Mâ” mâyı umumidir. Yani halk ettiği bütün varlıklardan kızları mı seçti olur. “Mâ” eşyaya vasleder. Hem eşyaya hen akıllılara vasleder. “Men” yalnız akıllılara vasleder. Bunun için “men” gelmiştir.
بِمَا ضَرَبَ: Burada “darbettiği” ismi mef’ul yerine gelmiştir. Medrubun bih demektir. Kız olmasıdır. Erkeklik ve kızlık eşyadan olduğu için “Mâ” gelmiştir. Darb ettiği şey anlamında oldu gibi, darb etmesi anlamına da gelir ki, o zaman “Mâ” ma-i masdariye olur. Onun için “Mâ” gelmiştir. Çünkü “Men” masdar olmaz.
مَنْ يُنَشَّأُ İnşa olunan ismi faildir. Naibi fail olarak gelmiştir. Mef’ul anlamındadır. Kastedilen kızlardır.
الَّذِينَ İsmi mevsuldür, meleklerin sıfatıdır.
مِمَّا وَجَدْتُمْ Vecd edilen. bulunan şeydir. İsmi mef’uldür. Bir yere vasl etmemektedir.
بِمَا14 أُرْسِلْتُمْ بِهِ14 Naib-i ismi faildir. Bir yere vasl etmemektedir.
. بِذَلِكَ Burada işaret edilen Allah isteseydi biz şirk koşmaz, başkalarına ibadet etmezdik sözleridir.
Zamirlerden sonra ismi mevsullerin nerelere vasıl olduğu veya ne kastettiği. Onların bu hususta ilimleri yoktur denmektedir. Bunu söylerken akıllarına geldiğinde söylemektir. Allah dileseydi elbette ibadet etmezlerdi. Ama Allah onları dilemelerinde serbest bıraktı. Bunu kavrayacak güçleri de yoktur.
وَكَذَلِكَ Burada işaret edilen evvelkilerin babalarını neyin üzerinde buldularsa ona ibadet etmeleri demektir. Bu söz sonrakiler için de geçerlidir.
وكم 1ارسلنامن نبي7فى الاولين (6)
2- Bir metni yorumlarken ikinci adım atıf harflerinin neyi neye atfettiğini bulmaktır.
انا 1جعلناه
0و كم ارسلنا من نبي فى الاولين
وما يأتيهم من نبي الا كانوابه يستهوئون
1وَ9جَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهِ جُزْءًا2 إِنَّ الْإِنسَانَ لَكَفُورٌ مُبِينٌ(15) 3أَمْ اتَّخَذَ 5 مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ 4وَأَصْفَاكُمْ بِالْبَنِينَ(16) 5وَ إِذَا بُشِّرَ 6أَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَانِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا6وَ هُوَ كَظِيمٌ(17) 7أَوَمَنْ يُنَشَّأُ فِي الْحِلْيَةِ 8وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ(18) 9وَ13جَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَانِ إِنَاثًا 10أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ11 سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ 12وَ يُسْأَلُونَ(19)13 وَقَالُوا16 لَوْ شَاءَ الرَّحْمَانُ مَا عَبَدْنَاهُمْ 14مَا لَهُمْ بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ 15إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ(20) 16أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِنْ قَبْلِهِ 17فَهُمْ بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ(21) 18بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَى أُمَّةٍ 19وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ(22) 20وَكَذَلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَى أُمَّةٍ 21وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ(23)قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُمْ22 بِأَهْدَى مِمَّا وَجَدْتُمْ عَلَيْهِ آبَاءَكُمْ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ(24)23فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ 24فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ(25)
0- “Ve Kem Erselnâ”yı “İnnâ celnâhu”ya atfetmektedir. Kur’an ve peygamberleri birbirine atfetmektedir. Tüm peygamberler Kur’an’ın hükümlerini uyguladılar.
1- “Ve caalu”yu “İnnâ caalnâhu”ya bağlamaktadır. Kur’an eski halkların irrasyonel düşüncelerine son veren kitaptır. Atfın mânâsı budur.
2- Eğer harfi atıflardan biri gelmese fasıldır. Kemali infisal varsa fasledilir. “İnsan kefurdur” sözü onların değil de Allah’ın sözü olduğu için fasl edilmiştir.
3- “Em” munkatıdır. Ben sana geleceğim, yoksa istemiyor musun? انا ساتك ام انت كاره به Burada “Em” soruyu içermektedir. Aynı ve de olduğu gibi hâli de içermektedir. Onlar öyle dediler diyor. Sonra hepimize, bütün insanlara soruyor. Yaptıklarını anlatıyor. Sonra da onların yaptıklarının yanlışlığını göstermek için bize soruyor.
4- “İsfa etti”yi “ittihaz”a atfetmektedir. Kızları kendisi ittihaz etti erkekleri size mi ayırdı diyor.
5- “Ve” hâl vavıdır. Bundan sonra gelen cümleyi ittihaz edene hâl yapmaktadır.
6- Hâl vavıdır. Bundan sonra gelen cümle birisi yani ehaduhum hâl yapmaktadır.
7- Hâl vavıdır. “Men”den sonra gelen cümleyi benatın yahut mesel olarak darbedilenin veya bizzat meselin hâli olabilir.
8 -Hâl vavıdır. Cümleyi yüneşşeudaki naibi failin hâlini göstermektedir.
9- Atıf vavıdır. İki ce’lettileri birbirine bağlamaktadır.
10- Onların hikâyesini bırakıp bize sual tevcih ettiği için fasletmiştir.
11- “Şahit mi oldular” ile “yazacağız” arasında biri soru diğeri haber, biri mazi diğeri muzari, biri cem’ biri müfret, biri zîakl diğeri gayrizîakldır, bunun için fasl edilmesi vacip oldu.
12- Atıf vavıdır. Sual olunmayı ketbedilmeye bağladı. Se harfinde birleştirdi.
13- Atıf vavıdır. Kavlettileri melekleri ca’letmeye atfetmektedir. Melekler Allah’ın kızlarıdır onun için onlara ibadet ediyoruz dediler. Bürokratlara tapma anlamınadır.
14- Onların bu hususta ilimleri yoktur cümlesi hâl değil haber cümlesidir. Muhatap biziz. Onun için fasl edilmiştir.
15- Onlar arzularına göre atıyorlar anlamındadır. İlimlerinin olmayışının beyanı olduğundan atfedilmemiştir. İlimsizlikleri böyle açıklanmıştır.
16- Yukarıdaki inkârı istifhamdır. Buradaki inkârı şarttır. Kavlettilerdeki failin hâlidir.
17- Fa-i şartiyyedir. Em şartının cevabıdır.
18- Bel iki kavlettileri atfetmektedir. İkinci kavilleri birinci kaville geçersiz kılmaktadır. Allah’ın istemesine değil, babalarının adetlerine göre ibadet ediyorlar.
19- Atıf vavıdır. Biz onların eserlerine iktida ediyoruz. Biz babalarımızı bir ümmette bulmaktadır atfetmektedir.
20- Buradaki ve atif harfidir. Evvelde irsal olunanlara diğer irsalleri atfetmektedir. Evvelkilerde irrasyonel düşünce hakim idi. Sonrakilerde ise rasyonel düşüncede de yani küfürlerine devam etmektedirler.
21- Atif vavıdır. Vecd ettiğimize eserlerini atfetmektedir, evvelkilerin söylediklerini sonrakiler de söylemektedir. Atatürkçülük budur. Değiştirilemez maddeler budur. İslâmiyet’te değiştirilemez hüküm yoktur. İcma da icma ile değişir.
22- Nebinin mahzuf kavline atfetmektedir. Biz nebi irsal ettik. Onunla ittihaz ettiler diyor. Orda ne konuştuklarını söylemiyor. Ama burada atıf harfi ile konuşmalarını diyalog şeklinde anlatıyor.
23- Burada “Fa” fa-i taliliyedir. Olaylar anlatılıyor. Son olay üzerinde intikam ortaya çıkıyor. Tüm olaylar sebeplerdir. Son olay illettir.
24- Buradaki “Fa” fa-i tahkimiyedir. Yani o illetten dolayı sen de nazar et. Sebep, illet ve hüküm. Burada bize kıyas öğretilmektedir. Akıbetlerine bak da benzerlerinin akıbetlerinin de aynı olacağını gör.
25- İstisna edatı atıf harfi değildir. Ancak kavram olarak atıf harfi gibidir. Menfiden istisna edilince tamim için gelmiş olur. Nebinin gelmesinden istihza etmelerini istisna etmektedir. Ancak birincinin olumsuzluğu ikincisini olumlu kılmaktadır. Nebi gelmedi değil de istihza edilmeyen nebi gelmedi anlamındadır.
26- İni nafiyeden sonra gelmiştir. Yalan söylemelerini teyit ve tamim etmesi içindir. Hazfedilen kavl ediyorlardan istisna etmektedir. Yalandan başka bir şey söylemiyorlar denmiş olur. Mahzuftan istisnadır. Yahrusunda da hum mahzuftur. Çünkü fiilden hazf olunmaz, isimden hazf olunur.
27- Karyeden herhangi birine irsal etmedik ki irsal olunanların mütrifleri red etmesin. Burada mütrefiler inzar olunanlardan istisna edilmiştir. Menfi olduğu için de teyit etmiştir.
3- Bir metni yorumlarken üçüncü olarak yapacağımız iş o metinde geçen harfi cerlerin alâkalı olduğu yerleri belirlemektir.
انا 1جعلناه
و كم ارسلنا 0من نبي 00فى الاولين
وما يأتيهم 000من نبي الا كانوا0000 به يستهزئون
وَجَعَلُوا 1لَهُ 2مِنْ عِبَادِهِ جُزْءًا إِنَّ الْإِنسَانَ لَكَفُورٌ مُبِينٌ(15) أَمْ اتَّخَذَ 3 مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَأَصْفَاكُمْ 4بِالْبَنِينَ(16) وَ5 إِذَا بُشِّرأَحَدُهُمْ 6بِمَا ضَرَبَ 7لِلرَّحْمَانِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّاوَ هُوَ كَظِيمٌ(17) أَوَمَنْ يُنَشَّأُ8 فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ 9فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ(18) وجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَانِ إِنَاثًا أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَ يُسْأَلُونَ(19) وَقَالُوا لَوْ شَاءَ الرَّحْمَانُ مَا عَبَدْنَاهُمْ مَا 10لَهُمْ11 بِذَلِكَ 12مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ(20) أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا13 مِنْ قَبْلِهِ فَهُمْ14 بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ(21) بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا 15عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا 16عَلَى آثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ(22) وَكَذَلِكَ مَا أَرْسَلْنَا 17مِنْ قَبْلِكَ 18فِي قَرْيَةٍ 19مِنْ نَذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا 20عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا 21عَلَى آثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ(23) قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُمْ 22بِأَهْدَى 23مِمَّا وَجَدْتُمْ 24عَلَيْهِ آبَاءَكُمْ قَالُوا إِنَّا 25بِمَا أُرْسِلْتُمْ26 بِهِ كَافِرُونَ(24) فَانتَقَمْنَا 27مِنْهُمْ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ(25)
0 Nebiy erselnanın mef’ulünün başındadır. Teb’iz için gelmiştir, ona taalluk eder.
00 “Fî” “Erselnâ”nın mekân zarfıdır. Ona taalluk eder.
000 “Min” “Nebiyyin Ye’tîhim”in ismi mef’ulüdür. Teb’iz için gelmiştir, ona taalluk eder.
0000 “Bihi” kendisinden sonra gelen “yestehziûn”a mütealliktir. İstihza, sarsmayı istemektir. Bi ile taaddi etmiştir.
1- “Lehu”daki “lam” “caala” fiiline taalluk eder. “Caale” iki mef’ul alır. “Evi vakıf ca’letti” dediğimizde, ev birinci mef’ul, vakf ikinci mef’uldür. Li Ahmede desem, evi Ahmet’e vakf ca’letti olur.
2- “Min” de yine “caale”ye taalluk eder. Birinci mef’uldür. “Min” burada teb’iz için gelmiştir. Rahmana ibadını cüz ca’lettiler demektir. Ama bütün ibadını ca’letmedikleri için “min” gelmiştir. İbadinden bir kısmını ca’lettiler demek olur.
3- “İttahaza” kendini ahzetme anlamında olduğu gibi kendine ahzetme yani kendisi için ahzetme anlamına da gelir. O zaman müteaddi kalır. “Min” ile ikinci mef’ula taaddi etmiş olur. O zaman buradaki min tadiye için olur. Cinsin beyanı veya teb’iz için olabilir. Mânâsı halk ettiklerinden bir kısmını kendisine benat ittihaz etti anlamında olur. Ya da mimma halaka benatin zarfı olur. Mânâsı halk ettiklerinden benatı kendisine ittihaz etti olur.
4- “Bi’l-Benîn” “Esfâ”nın mef’ulü olabilir. Benîni size saf kıldı, size sadece benîn verdi mânâsında olur. Bu en uzak mânâdır. Sizi benînlerle saf kıldı, siz yalnız benin oldunuz anlamı çıkar. “Bi’l-benîn” halde olur. O zaman “küm”ün hâli olur. Sizi saf benîn mi kıldı, benîn olarak mı kıldı? anlamına çıkar.
5- “İzâ” zaman zarfıdır. Cümlenin başına geldiği zaman vücuba şart olur. “Zalla”nın zarfıdır. İsmi mevsule de benzer. Tebşir edince tebşir izânın sılası hükmündedir, izânın şartıdır denir.
6- Tebşir sevindirmektir. Buradaki “bi” ona taalluk eder, onunla tebşir edildiğinde, onunla sevindirildiğinde. Buradaki bi âlet anlamındadır.
7- Buradaki “darabe”ye taalluk eder. “Kale”deki “Lam”a benzer, ona söylediğinde, ona darbedildiğinde anlamındadır. Araplar onun için söylendiğinde, onun için darbedildiğinde derler.
8- “Fî” zarfı mekândır. İnşa olunana taalluk etmektedir. O hilye içinde inşa edilmiştir. Erkek değildir o.
9- Burada “Hüve”nin hâlidir. Hüve müfreddir. Hısam da hâldir. Yani hasımlaşmakta beceriksizdir.
10- “Mâ” leyseye müşabih bir harftir. Bunun ismi ilimdir. Buradaki “lam” “mâ”ya taalluk eder.
11- “Bi” Mznın ismine gelmiştir. “Leyse”de olduğu gibi.
12- “Min ilmin” “Mâ”nın ismidir. Teb’iz için veya taklil için gelmiştir.
13- Zaman zarfı içindir. “Âteynâhum”a taalluk eder. Senden önce ita etmedik.
14- “Bihî” kendisinden sonra gelen müstemsikuna şibhi fiile taalluk eder.
15- “Alâ Ümmetin” de “İnnâ vecednâ”ya taalluk eder. Hâli ifade eder.
16- “Alâ âsârihim” kendisinden sonra gelen “muhtedûn”a taalluk eder. Şibhi fiile taalluk ediyor, zarfı mekân için gelmiştir.
17- “Min Kablike” zaman zarfıdır. “Erselnâ”ya taalluk eder. Senden önce irsal etmedik.
18- “Fî Karyetin” mekân zarfı içindir. “Erselnâ”ya taalluk eder. Bir karye içine irsal etmedik.
19- “Min Nezîrin”deki “min” teb’iz içindir. “Erselnâ”nın mef’ulün bihidir. Ona taalluk eder.
20- “Alâ Ümmet”in “Vecednâ”nın mekân zarfı olabilir, “Hum”un hâli olabilir.
21- “Alâ Âsârihim” kedisinden sonra gelen “Muktedûn”un mekân zarfıdır. Şibhi fiile taalluk eder.
22- Burada “Bi” tadiye harfidir. “Citukum”a taalluk eder.
23- “Mimmâ Vecettüm” “Ehdâ”ya taalluk eder. İsmi tafdilde kıyas harfidir.
24- “Aleyhi” “Vecedtüm”ün mekan zarfıdır. Ona taalluk eder. Mahzuf abaena raci humun hâlidir.
25- “Bimâ Ursiltüm”deki “Bi” kendisinden sonra gelen “Kâfirûn”a taalluk eder. Kefera, nankörlük etti demektir. Kefera Bihi, kapattı demek olur. Tadiye için gelmiş olur.
26- “Bihî” “Ursiltüm”a taalluk eder. İkinci mefula taaddi kılar.
27- “Onlardan intikam aldık.” Nikmet, sıkıntı demektir. İntikam, kendi kendisini sıkıntıya sokmak demektir. “Min” ile gelince taaddi eder. Onları sıkıntıya sokmak demek olur. Bize verdikleri sıkıntıya karşılık biz de onlara sıkıntı verdik anlamında olur.
Harfi cerler isimlerin başına gelirler. Ya bir ismin sıfatı veya hâli olurlar, ya da bir fiilin zarfı olurlar. İsmi mef’ullerle gelerek mevludun lehde olduğu gibi isim üretirler.
4- Dördüncü olarak ele alacağımız marife, nekre ve müfrede cemdir. Müennes ve müzekkerleri zamirlerde ele almamız gerekir.
Cins insanlar vardır. Bunların ortak özelliklerini taşıyan hayali bir varlık düşünüyoruz. Buna cins diyoruz. Özelliklerinin çarpımını ifade eden varlık. Bunun çoğulu olmaz. Bu tek varlıktır. Bu sayılamaz.
İstiğrak: Cinsin özelliklerini taşıyan tüm varlıkların hepsini içine alır. Bunların sayıları bellidir Ama her an değişmektedir. Yenileri gelir kimileri gider. Ama bir anda saysak sayıları bellidir.
Marife: Bir cinsin istiğrakından belli kısımlarını ayırıp onları ayrı küme yaparsanız bu marife olur. Marifelerin de sayıları bellidir. Değişir şeklinde de olabilir değişmez şeklinde de olabilir. Çoğullarda her ikisi olabilir.
Nekire: Bir cinsin istiğrakından istediğimizi alabiliriz. Sayıları bellidir. Ama içlerinden hangilerinin olacağı belli değildir. “Bize iki çatal getir” dediğimiz zaman buradaki çatallar nekiredir. Çünkü oradaki çatallardan istediğini getirebiliriz. Bunu sağ eline al dersem el marifedir. Ama bunu eline al dersem el nekire olur. Çünkü sağına da alabilirsin soluna da.
Marife ve nekire sayı ile ilgili olduğu için birlikte ele almak gerekmektedir.
Çoğullar da şöyle tasnif olunurlar:
a) Kurallı erkek çoğullar. Yalnız akıl sahipleri için kullanılırlar. Topluluğu ifade ederler. Kişileri ayrı ayrı ifade etmezler. Birlikte olanların adıdır.
b) Kurallı dişi çoğullar. Akıllı ve akılsız varlıklar için olur. Sistemi yapıyı ifade eder. Birlikte oluşturdukları kuruluşun adıdır. Tek tek varlıkları ifade etmezler. Nasıl araba tekerleği ayrı olduğu zaman araba değilse, bunlar da ayrı olduğu takdirde o kümeyi ifade etmezler.
c) Kıllet çoğulu üçten fazla olanlar için söylenir. Ondan fazlasına da delalet edebilir.
d) Nedret çoğulu ondan yukarıdakilere delalet eder. Ondan fazla olabilecek ondan azdakilere de delalet ederler.
e) Çoğulların çoğulu kümelerin çokluğunu ifade eder.
f) Kayıtsız marifede nekirelik hiç yoktur. Ahmet kayıtsız marifedir. Ahd için gelen elde nekrelik yoktur. Ahdi haricde ise cüz’i nekrelik vardır.
Kayıtlı nekreler de vardır. Tavsif edilmiş nekreler kayıtlıdır. Bir kelimeyi marife veya nekre olarak ayırmamız için sıfat ile mevsuf arasında kesin uyum olmalıdır. Hiçbir marifeye nekre sıfat olmadığı gibi, bir nekre marifeye sıfat olamaz. Diğer mübteda haber olma gibi özelliklerde ise kayıtlı olup olma ile değişir.
1انا جعلنا1ه2
و 3كم ارسلنا من 4نبي فى 5الاولين 2العزيز الحكيم
وما يأتيهم 5من 6نبي الا كانوا5 به6 6يستهوئون5
وَجَعَلُوا5 لَهُ2 مِنْ 7عِبَادِهِ 2 8جُزْءًا إِنَّ 9الْإِنسَانَ 9لَكَفُورٌ 9مُبِينٌ (15) أَمْ اتَّخَذَ 2مِمَّا10 يَخْلُقُ2 11بَنَاتٍ وَأَصْفَا2كُمْ 5 بِالْبَنِينَ12(16) وَ إِذَا13 بُشِّر14أَحَدُهُمْ 5بِمَا15 ضَرَبَ14
لِلرَّحْمَانِ15 مَثَلًا16 ظَلَّ 14 17 وَجْهُهُ14 18مُسْوَدًّاوَ هُوَ14 19كَظِيمٌ (17) أَوَ20مَنْ يُنَشَّأُ فِي 21الْحِلْيَةِ وَهُوَ 20فِي 22الْخِصَامِ 23 غَيْرُ مُبِينٍ (18) وجَعَلُوا24 5 الْمَلَائِكَةَ 25الَّذِينَ هُمْ24 25عِبَادُ الرَّحْمَانِ 26إِنَاثًا أَشَهِدُوا5 27خَلْقَهُمْ24 سَتُكْتَبُ28 شَهَادَتُهُمْ 5 وَ يُسْأَلُونَ5 (19) وَقَالُوا 5لَوْ شَاءَ 29الرَّحْمَانُ مَا عَبَدْنَا5 هُمْ24 مَا لَهُمْ5 بِذَلِكَ 30 مِنْ 31عِلْمٍ إِنْ هُمْ 5إِلَّا يَخْرُصُونَ5 (20)أَمْ آتَيْنَا1هُمْ 31 5كِتَابًا مِنْ قَبْلِهِ 4 فَهُمْ5 بِهِ 32 31مُسْتَمْسِكُونَ 5 (21) بَلْ قَالُوا 5إِنَّا 5وَجَدْنَا5 33آبَاءَنَا5 62عَلَى 33أُمَّةٍ وَإِنَّا5 عَلَى 34آثَارِهِمْ 34 33 مُهْتَدُونَ 5
(22)وَكَذَلِكَ 35 30مَا أَرْسَلْنَا1 مِنْ35 قَبْلِكَ30 فِي 36قَرْيَةٍ مِنْ37 نَذِيرٍ إِلَّا قَالَ 38مُتْرَفُوهَا 36 إِنَّا38 وَجَدْنَا38 39آبَاءَنَا عَلَى 40أُمَّةٍ75 وَإِنَّا38 عَلَى 41آثَارِهِمْ42 مُقْتَدُونَ38 (23)قَالَ4 أَوَلَوْ جِئْتُكُمْ38-4 بِأَهْدَى43 مِمَّا 44وَجَدْتُمْ عَلَيْهِ44 45آبَاءَكُمْ 38قَالُوا38 إِنَّا38 بِمَا 46أُرْسِلْتُمْ47 بِهِ46 48كَافِرُونَ38 (24) فَانتَقَمْنَا1 مِنْهُمْ38 فَانظُرْ30 49كَيْفَ كَانَ 50عَاقِبَةُ 51الْمُكَذِّبِينَ (25)
1 انا “İnnâ” zamirdir. Mütekellime aittir. Kur’an’ı gönderene işaret eder. Sığası çoğuldur. Raci olduğu kimse ne bir ne de çok olduğu için biz sığası ile de kendisini ifade etmektedir. Mütekellim zamirlerin raci olduğu lafız yoktur. Tam marifedir. Metinde geçen tüm zamirler buna racidir. Zamir olduğu için marifedir.
2-1 جعلناه “Caalnâ”daki “Nâ” zamirdir. Mütekellimi ifade eder. Kitabın münziline raci olmaktadır. Allah ne bir ne de çoktur. Bundan dolayı ben de biz de demektedir. Tam marifedir. Hu zamiri Kur’an’a raci olmaktadır. Tekildir. Kur’an nekire olmakla beraber zamir ahdi haricine raci olduğundan tam marifedir.
3 كم “Kem” nice demektir. Nekredir. Çokluğu ifade eder.
1 ارسلنا “İnnâ” zamirdir. Mütekellime aittir. Kur’an’ı gönderene işaret eder. Sığası çoğuldur. Raci olduğu kimse ne bir ne de çok olduğu için biz sığası ile de kendisini ifade etmektedir. Tam marifedir.
4 من نبي “Nebiy” tekildir. Tam nekredir. “Min” ile nekreliği takyit edilmiştir. Nebilerden belli özellikleri olanlar kastedilmektedir.
5الاولين فى “Evvelîn” kurallı erkek çoğuldur. İsim olmuştur. Buradaki “lam” istiğrak içindir. Çoğul ayrı ayrı toplulukları ifade eder. “El” onların istiğrakını ifade eder. Tam marifedir. “Fî” ile bu marifelik takyit edilmiştir. Onların içinde değişik topluluklar sözkonusudur. Terkip nekire olmuştur.
6- من نبي “Nebi” nekiredir. Nekreden sonra gelen nekre birbirinden ayrı olduklarını ifade eder. Ancak eğer ikinci cümle hâl ise sadece tekid için gelmiş olabilir. Dolayısıyla biz zamirleri 6 değil de 4 e gönderdik. İkincisi tekilden izhar edilmiştir.
عِبَادِهِ 7 “İbad” “abd”ın çoğuludur. İzafetle marifedir. İbad, görevliler demektir. Allah melekleri kâinatı yönetmek üzere görevli kılmıştır. O’nun yarattıklarıdır. Doğa kanunlarının istenilen istikamette düzenlenmesini onlar sağlarlar. Kur’an’ı onlar Allah kelamından Arapçaya çevirdiler. Canlılardaki DNA’ları onlar dizdiler. İnsan beynini onlar programladılar. Yerin ekseninin dönüş hızını onlar ayarladılar.
8 جُزْءًا “Cüz’en” nekredir. Müfrettir. Ona yani aziz ve hakim olana onun görevlileri ona cüz’ yaptılar. Yani görevlileri devlete parça yaptılar. Devlet görevlilerin üstündedir.
9الْإِنسَانَ “İnsan” cins isimdir. Marifedir. Tekildir.
9 لَكَفُورٌ مُبِينٌ “İnne”nin haberidir. “Lâ” ile tekit edildiği için mübin ikinci haber değildir. “Le”nin tekrarı gerekir. “Mübin” “kefur”un sıfatıdır. İkisi de nekiredir. Kefurun nekreliği kısıtlanmıştır. Sıfat nekreyi takyid eder. İkisi de müfreddir. Açıkça nankör olmak demektir.
مِمَّا يَخْلُقُ10 Halk etmekte olduğu şeyleri. Mevsul olan “Mâ” kayıtlı nekiredir. İsmi nekredir, fiili marifedir. Yani burada halk edilenler nekredir, halk etmesi ise marifedir. Nasıl yaratıldıkları bellidir. Melekler bâtınî âlemin ışık hızına yakın varlıklarıdır. Bu durumları ile cinlere akrabadırlar. Bâtınî âlemde oldukları için ruhlarla da akrabadırlar.
بَنَاتٍ11"Benatin” dişi kurallı çoğuldur. Nekredir. Bürokrat teşkilatı kızlardan mı oluşturdu? Eskiden bürokratlar kölelerden oluşurdu. Bürokratlar hakir görülürdü. Kadınları da köle olarak görürlerdi, kadınların bürokrat olmasını uygun görmekte idiler.
بِالْبَنِينَ12 “İbn”in kurallı erkek çoğuludur. Marifedir. “Benat” nekredir. Harfi cerle gelmiştir. “Benin” istiğrakında “Bi” ile tahsis getirilmiştir. “Bi” ile birlikte marifedir. Beninler ile sizi ısfa mı etti? Kayıtlı nekire olur. “El-Benin”deki el istiğrak el’i olabilir.
إِذَا13 “İzâ” zaman zarfıdır. Şartı da içerir. “Zâ” el ile marife olmaktadır. İsmi işaret olarak marife, ismi mevsul olarak nekredir Olacak olan marifedir. Ama zaman nekredir. Kayıtlı marife veya kayıtlı nekredir. Araştırılması gerekir.
أَحَدُهُمْ14 “Ehad” izafetle marifedir, tekildir. Müfreddir. “Ahad” da “vahid”in çoğuludur. Bunun çoğulu yoktur. Birdir ama sayılardan bir değildir.
5بِمَا15 “Mâ” ismi mevsuldür. Vasl etmemektedir. Hem müfret hem cem olabilir. Kayıtlı nekredir. İsim nekre, ismin yaptığı fiil marifedir.
15 لِلرَّحْمَانِİsmi fail anlamında sıfatı müşebbehedir. Tekildir. Harfi tarifle marifedir. Lamla beraber kayıtlı nekredir. Marifeye hâl olur, sıfat olmaz.
16 مَثَلًا" “Mesel” isimdir. Tenvinle nekredir. Müfrettir.
17 وَجْهُهُ “Vech” müfrettir. İzafetle tam nekredir. Zalla’nın failidir.
18 مُسْوَدًّا “Zalla”nın mef’ulüdür. Nekredir. İsmi mef’uldür. Tekildir.
19كَظِيمٌ “Huve”nin haberidir. Tekildir. Nekredir. Sıfatı müşebbehedir.
20 مَنْ يُنَشَّأُ İsmi mevsuldür. Akıl sahipleri için kullanılır. Akıl sahibi olmayanlar dahil olmazlar. Kayıtlı nekredir. İsim nekre, fiil marifedir. İnşa şekli maruftur. İnşa olunanlar maruf değildir.
21 فِي الْحِلْيَةِ “Hilye” süs demektir. Tatlılık anlamına da gelebilir. Marifedir. Tekildir. Fî ile marifeliği takyit edilmiştir.
22ِ فِي الْخِصَام “Hısam” mufaale bâbının mastarıdır. Müfrettir. “Lam”la marifedir. “Fî” ile marifelik kısıtlanmıştır.
23 غَيْرُ مُبِينٍ “Gayr” nekreye muzaftır, kayıtlı nekre olur. Ancak marifeyi nekre yapar. Gayrı’l-beyt nekreye yakındır, sıfat olabilir. Mübin nekredir. Gayr da nekredir.
24 الْمَلَائِكَةَ “Melek”in cem’idir. Harfi tarifle marifedir. Tarifeliği kayıtlıdır.
25الَّذِينَ Kurallı erkek çoğuldur. Sıladır. Hem isim hem de fiil marifedir. Tam marifedir. “Melaike”nin sılasıdır.
25عِبَادُ الرَّحْمَانِ “İbad” izafetle marifedir. “Er-Rahman” “lam”la marifedir. Rahman müfrettir. İbad da abd’ın cem’idir. Bilinen Rahman’ın bilinen kulları demektir.
26إِنَاثًا “İnas” “ünsa”nın cemidir. Dişi demektir. Çoğuldur nekredir. Üçten fazlasına delâlet eder. Hukukta ikisine de delalet eder.
27خَلْقَهُمْ Masdardır. İzafet ile marifedir. Müfrettir. Masdarların cemi olmamaktadır. Türkçede de gelmekler olmaz.
28شَهَادَتُهُمْ İzafetle marifedir. Masdardır. Tekildir.
29الرَّحْمَانُ Sıfatı müşebbehedir. İsimleşmiştir. “Lam”la marifedir. Ahdi haricidir. Tekildir.
30 بِذَلِك “Zâ” ismi işarettir. Muşarun ileyh, sana demektir. Marifedir. Tekildir. Buradaki sen zamiri dinleyene racidir. Metinde geçmesi gerekmez.
31عِلْمٍ “İlmin” tenvinle nekredir. Yektir. İstigrak mânâsı olduğu için kayıtlı nekredir.
31 كِتَابًا “Kitaben” tenvinle nekredir. Müfreddir.
31مِنْ قَبْلِهِ İzafetle marifedir. Tekildir. Min ile nekreleşmiştir.
32 مُسْتَمْسِكُونَ Kurallı çoğuldur. İsmi faildir. Nekredir.
33آبَاءَنَا İzafetle marifedir. Çoğuldur.
34آثَارِهِمْ İzafetle marifedir. Çoğuldur.
34 مُهْتَدُونَ İsmi mef’uldür. Kurallı erkek çoğuldur. Nekredir.
35 كَذَلِكَ Benzetilen marifedir. Ama benzeyen nekredir. Tekildir.
35 قَبْلِكَ İzafetle marifedir. Min ile nekreleşmiştir. Gerisin geriye başlama bellidir ama olayın nerede cereyan ettiği belirsizdir.
36قَرْيَةٍ Nekredir. Tekildir.
37 نَذِيرٍ Nekredir. Tekidir.
38مُتْرَفُوهَا İsmi mef’uldür. İzafetle marifedir. Çoğuldur.
39آبَاءَنَا İzafetle marifedir. Çoğuldur.
40أُمَّةٍ Nekredir. Tekildir.
41آثَارِهِمْ İzafetle marifedir. Çoğuldur.
42مُقْتَدُونَ İsmi faildir. Kurallı erkek çoğuldur. Nekredir.
43 بِأَهْدَى İsmi tafdildir. Nekredir. Tekildir.
44 مِمَّا “Mâ” kayıtlı marifedir. “Min”le nekre tamamlanmış olur. Tekil ve çoğul olarak kullanılır.
45آبَاءَكُمْ İzafetle marifedir. Sizin bilinen babalarınız demek olur.
46 بِمَا “Mâ” kayıtlı marifedir. “Min”le nekre tamamlanmış olur. Tekil ve çoğul olarak kullanılır.
46 مِمَّا “Mâ” kayıtlı marifedir. “Min”le nekre tamamlanmış olur. Tekil ve çoğul olarak kullanılır.
48كَافِرُونَ İsmi faildir. Kurallı çoğuldur. Nekredir.
50عَاقِبَةُ İzafetle marifedir. Tekildir.
51الْمُكَذِّبِينَ Kurallı erkek çoğuldur. “Lam”la marifedir. Ahd içindir.
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-472/ADİL DÜZEN DERSLERİ-302 İstanbul, 16 Ağustos 2008
EKONOMİ DOKTRİNLERİ VE EKONOMİ
Küresel sömürü sermayesi dünyayı tek sermaye devletine dönüştürüp ele geçirmek için günü geldiğinde gerekli ekonomi teorilerini üretmekte veya ürettirmekte ve uygulamakta veya uygulatmaktadır.
Yakın geçmişi hatırlayalım. Dünya “tarım ekonomisi dönemi”nden “sanayi ekonomisi dönemi”ne geçmeye başladığı zaman Adam Smith çıkmış, faizi meşrulaştırmış, devletin ekonomiye müdahale etmemesi gerektiğini önermişti. O zamanın yegane parası olan altın ve gümüş böylece tekel sermayenin elinde toplanmıştı. O arada “kâğıt para” icat edilmiş ve enflasyonist politika izlenmişti. Devlet enflasyonun altında kredileri büyük sermayelere veriyor, onlar da iş yapıyordu. Böylece enflasyondan doğan gelir tekel sermayeye aktarılıyordu.
Bununla yetinmeyen tekel sömürü sermayesi daha sonra Friedman’ı fikirleriyle ortaya çıkardı ve devleti ekonomiden uzak tutmak istedi. Dünya ülkelerindeki Merkez Bankaları bağımsız olacak, IMF yoluyla Amerikan sermaye tekelinin Merkez Bankası’na bağlanacak, devlet ekonomik değil, hukuki ve siyasi işler yapacaktır, eğitim yapacaktır, kamu yatırımlarını yapacaktır. Devletler bunları Merkez Bankalarının devletlere verecekleri kredilerle yapacaklardır.
Tekel sömürü sermayesi ürettiği teorilerindeki hedefine ulaşması için yüksek ve ağır vergi politikalarını uygulatmış, böylece küçük ve orta ölçekli işletmeleri ortadan kaldırmak istemiştir. Ancak sermaye bunda başarılı olamamıştır.
Halk yani küçük ve orta ölçekli işletmeler ne yapmıştır? Halk yani bu işletmeler kayıtsız yani “kayıt dışı ekonomi”ye kayarak kendilerini korumuşlardır. Demokrasinin etkisiyle devlet bunların üzerine gidememektedir. Bu durum tekel sermayenin merkezî banka operasyonlarını işlemez hâle getirmiş ve istenen sonuçlar alınamamıştır.
*
Türkiye’deki uygulamaları hatırlayalım.
Başlangıçta ANAP’a ihale edilen bu taşeronluk yani Türkiye’de küçük ve orta ölçekli müteşebbisleri ortadan kaldırma işi, Turgut Özal’ın tüm özel ve özenli çabalarına rağmen başarılamamıştır.
Ondan sonra DYP yani Tansu Çiller bu görevi üstlenmiş, benzer ekonomi politikalarını yürütmüş, halkın aleyhine olan her türlü ekonomik atraksiyonları denemiş ama o da başarı gösterememiştir.
Onların ardından Ecevit hükümetleri döneminde -özellikle ABD’den görevli olarak bu amaçla gönderilen Kemal Derviş formülleri ile- Türkiye ekonomisini istenilen yerlere götüremeyince; en sonunda bu görev AK Parti’ye havale edilmiştir...
‘Babalar gibi satarım!’ cümlesiyle özdeşleşen “özelleştirme” uygulamaları, bu politikaların sadece bir örneğidir; Türk halkının yüz yıllık varlıkları sömürü sermayesine peşkeş çekilmektedir... Dış ve iç borçlar beş yüz milyar dolar sınırına dayanmış; bu borçların sadece faizlerini ödemek bile ülke bütçesine mâl olmaya başlamıştır…
*
Ancak, son beş-altı yıllık “AKP genel siyaset ve ekonomi politikaları” çerçevesinde yürütülen uygulamaları, onların planladığı ve öngördüğü ölçüde sonuç vermemiş, halk işletmeleri bertaraf edilememiştir.
İşte, günümüzdeki “AK Parti’nin kapatılması davası” ve “Ergenekon soruşturma ve davaları” ile bunlardan önceki “başörtü davaları” hep bu amaçlıdır.
Hedef, Türk ekonomisini tekel sermayeye teslim etmek ve halk ekonomisini bitirmektir. “Özelleştirme” adı altında yapılan operasyonların ana hedefi de budur; halkın varlıklarına el koymak, Türkiye’yi halkı ve devleti ile birlikte güçsüz hâle düşürmek...
*
Tekel sömürü sermayesi ekonomi politikalarını oluşturan ekonomi bilim adamlarından söz ettik.
Adam Smith’in ekonomi politikalarında para gani, faizler serbest, ‘bırakınız yapsınlar’ felsefesi temel ilke...
Keynes’in ekonomi politikalarında ise parayı devlet çıkarıyor ve sermayeyi alabildiğine destekliyordu.
Fridman’ın ekonomi anlayışında ise durum değişiyor; o parayı Merkez Bankası çıkarsın diyor, o da para bağımsız olsun diyor, yani dünya tek devleti oluşsun diyor.
Bütün bu tarihî oluşumlar ve gelişmeler “Adil Düzen”e giden yolda yapılan hazırlıklardır. Dünyada ve Türkiye’de bu olumsuzluklar olacak ki “Adil Düzen” gelsin.
*
“Adil Ekonomik Düzen”de parayı kim çıkaracaktır?
“Adil Ekonomik Düzen”de parayı insanlığın denetiminde halk çıkaracaktır.
-Kuyumcular halktan altını alacak ve bunun karşılığında “uluslararası altın para” çıkaracaktır.
-Komisyoncular taşınmazların hisse senetlerine istinaden “ulusal toprak para” çıkaracak.
-İnşaat malzemeleri satan depolar malzeme alacak ve karşılığında “demir para” verecektir. Bu para illerin parası olacaktır.
-Halk o yıl tüketeceği yıllık siparişlerini verecek, karşılığında “buğday parası”nı kredi olarak alacaktır.
Böylece parayı devlet basacak ama işletmeler borçlanarak parayı piyasaya sürebileceklerdir.
*
Vergiler gelir üzerinden değil de servet üzerinden veya ciro üzerinden bir pay olarak alınacaktır. Paranın vergisi para olarak, diğer malların vergisi resmi fiyatlar üzerinden hesaplanarak para olarak alınabilecektir. İsteyen vergisini mal olarak da verebilecektir.
Mallar ortak ambarlarda bulunacak, halk ve devlet ambarlardaki bu malların makbuzlarını alacak, piyasada bu makbuzlar yani “mal senetleri” satılacaktır. Senedin hamilleri ambarlardan istedikleri zaman malları çekebileceklerdir.
Ambar masrafları bir defaya mahsus olmak üzere mal ambara verilirken alınacak, ondan sonra zamanla masraflar artmayacaktır. Bunun benzeri bir uygulamayla nakliye masrafları baştan alınacak, malların uzakta veya yakında satılması malların değerine etki etmeyecektir. Çünkü uzak mesafelere giden mallarda da aynı masraflar dayanışma içinde karşılanacaktır.
Böylece faiz ve gelir vergisi uygulamadan kalkınca, ambar ve nakliye masrafları kamuca karşılanınca, halk kendi isteğiyle ambara malını getirecektir.
Böylece “kayıtsız (kayıt dışı) ekonomi” sona erecektir. Para piyasaya satılacak değerler karşılığı sürülmüş olacağından yani halkta ne kadar para varsa arzda da o kadar mal olacağından, dolayısıyla arz ile talep eşit olacağından fiyatlar dengede olacaktır.
Sermaye faiz karşılığı kazanmayacak, kâr olarak kazanacaktır. Sermaye, serbest rekabet içinde çok devir yapacağından, senelik kazancı faizli sistemden daha iyi olacaktır.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-472/ADİL DÜZEN DERSLERİ-302 İstanbul, 16 Ağustos 2008
ERGENEKON VE SORUŞTURMA!
Kur’an bize nasıl davranacağımızı öğretmiştir.
Tekel sermaye kendi sömürüsünü sürdürmek için insanlara güya daha iyi yol göstermiştir. Adaletin gerçekleşmemesi için ne gerekiyorsa onları sisteme yerleştirmiştir. Artık hukuk düzeni kalmamıştır.
Bunlardan sadece dört tanesini zikredelim.
a) O kadar çok kanunlar ve diğer mevzuatlar üretmektedirler ki, vatandaşların bunların tamamını okuyup öğrenebilmesi imkânsız hâle gelmektedir. Bırakınız sade vatandaşlar, bunları hakimler, savcılar ve avukatlar da okuyamamaktadırlar.
b) Çok yasalar ve ispat usulleri, soruşturma teknikleri geliştirilmiştir. Bu muhakeme usulü sayesinde davalar onlarca sene sürmekte, suçlular cezalandırılamamaktadır. Geciken veya hiç gerçekleşmeyen adalet sebebiyle suçsuzlar ve mağdurlar cezalanmaktadır.
c) Suçlar şahsilikten çıkarılmakta ve kolektifleştirilmektedir. Kamuya karşı işlenmiş suçlarla kişilere karşı işlenmiş suçlar birbirine karıştırılarak benzer usuller uygulanmaktadır. Bu şekilde hukuk usulü ile ceza usulü iç içe girmektedir.
d) Sorumlulara yetkiler verilmemektedir. Soruşturmayı yapan polis, takdir yetkisi ise hakimin! Bu da istenen sonucu vermemektedir.
Kur’an bize ne söylemiş?
a) Kur’an’a göre kanun yoktur, onun yerine sözleşmeler vardır. Bir de bucak icmaları vardır. Herkes kendi yaptığı kanunları bilmek zorundadır. Çükü mukaveleyi kendisi yapmıştır. Seçimlerde de oyu doğrudan kendisi vermiştir. Yani özel hukukta sözleşmeler geçerlidir. Kamu hukukunda ise bucak icmaları geçerlidir.
b) Kamu yasakları çok azdır. Zina, hırsızlık, yol kesme, iftira ve bunların ispatı çok zordur. Cezası ağırdır, affı caiz değildir. Bunun dışında cinayetler vardır. Bunlar kısas hükümlerine tâbidir. Kısasta takdir kanunla değil hakemlerce yapılmaktadır. Cinayetlerde de kısas için ağır ispat külfeti getirilmiştir. Kesin ispat yapılmazsa da diyete mahkum edilir. Böylece cinayetlerde bir taraftan kamu hukuku işletilmekte, diğer tarafından özel hukuk hükümleri işletilmektedir. Mağdurların affı ile kısas diyete dönüşmektedir. Hata da diyetle karşılanmaktadır. Hatada bedeni ceza verilmemektedir.
c) Fiil beraber işlense bile ceza davası her suçlu için ayrı açılır ve her biri için ayrı soruşturmacılar soruşturup ayrı şehadet ederler. Kolektif suç olmadığı için cezada davaların tevhidi yoktur. Ergenekon davası bu muhakeme sisteminin iflas ettiğini açıkça ortaya koymuştur.
d) Soruşturma olayın cereyan ettiği yerde soruşturmacılar tarafından yapılır. Hakemler soruşturmacının soruşturmasını yetersiz bulup şahitliklerini reddedebilirler. Ama hakimler soruşturma yapamazlar. Sübutta takdir soruşturmacılara aittir.
Söylediklerimizde hata mı var?
Buyursunlar, tartışalım…
Ama hayır, kimse tartışamaz; çünkü sömürü sermayesi onların boğazlarını sıkmış, konuşamıyor ve tartışamıyorlar.
Bu dava ne zaman başladı? 2000’li yılların başında başladı. Daha soruşturması bile bitmedi. Sorun burada bitmiyor. Devlet bir kurum kurmuş. Müslümanları suçlayabilmek için örgüte suç işletmiş. Şimdi bunlar ortaya konuyor. Ne olacak? 25 sene sonra Madımak Oteli’nin suçluları beraat edecek. Cezalarını çektikten ve öldükten sonra hak tecelli edecek!
Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı tarihî olayları ortaya çıkarmak için mi vardır?!.
Gelin, ey insanlar, bu şer güçleri bünyenizden atın. Sizi gayya kuyusuna götüren şeytanın partisinden çıkın. Göz göre göre uçurumlara kendinizi atmayın.
Kur’an şöyle diyor: “Sonra onlara gökler ve yer ağlamadı.” (Duhân,44/29)
Kendinize yazık ediyorsunuz. Kendi zulüm düzeniniz sizi boğacak, helâk edecektir.
Gelin, bırakın o peşine takıldığınız şeytanı.
Sizi yaratan Rabbinize, tüm âlemlere rahmet eden O Yaratıcıya ve Yetiştiriciye dönün. Aklınızla O’nu bulun.
Biz size mucize gösterip bize inanın demiyoruz. Aklınıza inanın, kendinize inanın, çünkü sizin DNA’larınızla İsrail Oğullarının DNA’ları arasında fark yok; Türklerin DNA’sı ile İsrail Oğullarının DNA’ları arasında fark yok…
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-472/ADİL DÜZEN DERSLERİ-302 İstanbul, 16 Ağustos 2008
SAVAŞIN KURALLARI, ERGENEKON
VE BİR PARTİNİN KAPATILMASI
Savaşın kuralları vardır. Sivil hayatta o kurallar kullanılmaz. Savaşta ya galip gelirsiniz ve haklı olursunuz, ya da mağlup olup yok olursunuz. Bu sebepledir ki askerler geleceği düşünmezler, ânı kurtarırlar,o ânın sorunlarını o anda çözerler. İlerisini ve ilerideki sorunları ileridekilere bırakırlar. Yine askerler galip gelmek için her yolu meşru görürler. Hedefe varan muzaffer olmuştur. Kullandığı yöntem ve usulün ne olduğunu düşünmezler, meşruluğunu ve hukukiliğini aramazlar. Bu askerliğin gereğidir. Doğa kanunudur.
Bunlara uymayan ordular yok olurlar, devletlerini de yok ederler.
Türk ordusunun bazı davranışlarına akıl erdirmeyişimizin sebebi budur.
AK Parti’nin takip ettiği yol kendisini de ülkeyi de uçuruma götürüyordu. Parlamento ilga olmuş. Mevcut yasalar keenlemyekün olmuş. Cumhurbaşkanı sanık sandalyesine oturtulmuş. Hükümet iskat edilmektedir. Partiler varlıklarını yitirmiş durumda. Türkiye’nin hâli 19 Mayıs 1919’u andırır halde.
30 Temmuz 2008’de alınan kararla ülke uçurumun kenarından döndü.
Nasıl oldu da böyle bir dönüş gerçekleşti? Olaylara nüfuz edebilmemiz için bazı kurallara baş vurmamız gerekmektedir.
a) Askerlikte kim evvel davranırsa o yaşar, diğeri ölür. Tetiğe kim önce basarsa galip odur.
b) Askerlikte ikinci kural; beklenmedik bir darbe, nerden geleceği bilinmeyen darbe, bilinmeyen silahla yapılan darbe, bilinmeyen taktik zaferin teminatıdır.
c) Askerlikte önemli olan doğru davranmaktan çok birlikte davranmaktır. Tek ani yumruk düşmanı yok eder.
d) Planlı darbe. Düşman tarafından bilinmeyen ama planlanmış ve buna göre eğitilmiş bir birlik diğer birliği kolayca yener.
Bir olayda askerlerin parmağı olup olmadığını anlamak isterseniz bu dört kritere bakarsınız. Eğer olayların akışı bu dört ilkeyi taşıyorsa, o askerlerin planladığı olaydır. Bunlar yoksa, uzak hedefler gözetilmişse, tedrici başarı hedeflenmişse, tartışılarak açıklık içinde olaylar yürüyorsa, darbeci değil de uzlaşmacı tavır varsa, o iş sivillerin işidir.
O halde biz şimdi bu iki olayı, Ergenekon davası ile AK Parti davasını ve kapatılmamasını bu kriterlerle irdeleyelim.
1- Ergenekon davası yıllardır planlı bir şekilde oluşturulan bir davadır. Askeri mantıkla ilgisi olamaz. Kesin sonuç alma diye bir hedefi yoktur. Sadece didişmeyi sürdürmeyi hedeflemektedir. Bu askerlere yakışmaz. Meşru hukuk kaideleri içinde hareket edilmemektedir. Haklı haksız ortaya çıkarılmaya çalışılmamaktadır. Eski defterler karıştırılmaktadır. Askeri taktikte bunlar yoktur. Askerlikte günün sorunları çözülür. Hâsılı, Ergenekon’u hangi yönden tahkik edersek edelim, askeri planlama içinde değildir.
2- AK Parti’ye açılan davaya baktığımızda, beklenmedik zamanda açılmıştır. Hiçbir hukukî ve mantıkî dayanağı yoktur. Yetki sınırları tamamen çiğnenmiştir. Geçmiş veya gelecek düşünülmemiş, o anki galibiyet üzerine oturtulmuştur. Her hâliyle herkesi şaşırtmıştır. Demek ki AK Parti’nin kapatılma davası askeri planlama ile açılmıştır, askerlerin işidir.
3- AK Parti’nin kapatılmaması husus da aynı acayiplikleri içermektedir. AK Parti kendisini savunmamıştır. Her sanık, hele kapatılma tehlikesinde olan her sanık davayı uzatmak ister. Başörtüsü kararı ile de AK Parti’nin kapatılması meselesine kesin gözü ile bakılıyordu. Erdoğan’ı Askeri Şura’ya sokmamak için bir an evvel işine son verilmek isteniyordu. Ne oldu da birden değişti? Görünürdeki hezimet zafere dönüştü. Kararın askerin etkisi ile alınmadığı karar biçimi ile de açıktır. Partinin kapatılmaması ile yetinilmiş ama aslında devleti kökünden yıkan bir kural da tescil edilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin her şeye muktedir olup yasamanın ve icranın üstünde olduğu tescil edilmiştir. Asker onu düşünmez, yarın toplanacak Şuraya sağlam bir başbakanın başkanlık etmesi onun hedefidir. İlerisi ise ilerideki Genelkurmay Başkanlarının işidir. Demek ki partinin kapatılması tamamen askeri plan sonucudur.
4- Şimdi şu soru ile karşı karşıya kalırız: Bu askeri planları kim yaptı?
a) Her iki planı Amerika yapmış olabilir. İki tarafa uygulatır. Böylece bugünkü hükümetin elini kolunu bağlar, bu yolla Irak’a saldırmaya zorlamış olur. Genellikle bu olaylar böyle yorumlanır. Ama 2002’den beri Türk ordusu CIA’dan kopmuştur. Kendi planlarını kendisi yapmaktadır. Bu şık biraz zayıflamaktadır.
b) Her iki plan da Türkler tarafından hazırlanmıştır. CIA’nın oyunları ile Ergenekonculara dava açılmıştır. Ergenekoncular da kendilerini savunmak için AK Parti’yi kapatma davasını açmışlar, bu sefer ordu da ülkenin selameti için kapatmayı önlemiştir. Şimdilik görünen budur. Ben şimdi görüşümü koruyorum.
c) Kapatma davasını Amerika’daki askeri mahfiller hazırlar, Türk ordusu da buna karşı kapatmama planını yapar ve galip gelir. Bu da çok büyük olasılıktır.
d) Parti kapatmayı Ergenekoncular hazırlar ve uygular, kapatmama planları ise Amerika’da hazırlanır. Strateji ortağa verilir. Biz bu ihtimali çok zayıf görüyoruz. Çünkü uygulanan usul Amerikan usulü değil de Türk usulüdür. Bunları onlar düşünemez.
Sonuç olarak Adil Düzenciler en az iki sene daha zaman kazanmışlardır.
Bu durumdan istifade etmeli ve çalışıp sorunları çözmelidirler...
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92