Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 476
BAKARA SURESİ 183-184. AYETLER(ÖZEL)TEFSİRİ-ORUÇ-1
13.09.2008
2642 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜNYA DÜZENİ476

“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

“ADİL DÜNYA DÜZENİ YENİ BİR MEDENİYET PROJESİDİR.”

Haftalık Seminer Dergisi             13 Eylül 2008                        Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR... ÇOĞALTABİLİR... DAĞITABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 476. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da C.tesi günü 18.00–21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

 

Gayemiz ve Hedefimiz; Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunması, değerlendirilmesi, anlaşılması ve uygulanmasıdır.    Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL

***

 

*İŞLETME SEMİNERLERİ; 29. SEMİNER

Ramazan sebebiyle bu hafta seminer yapılmadı!

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ / YORUMLARI; 

TÜRKİYE VE DIŞ BORÇLARIMIZ veya

“10 (on) SENE SONRA TÜRKİYE YOK!”

HAFTANIN YORUMU: DÖRT OLAY… 

 

***

 

O  R  U  Ç   -   1

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ

(Oruç tutmanız size hayırdır.)

(Savm etmeniz size hayırdır.)

صوم اتمه نز سزه حيردر

(Bakara Sûresi, 2/184)

    فليصمه                     

                                                         ORUÇ

و ان تصوموا خير لكم    Va EaN TaÖUvMUv PaYRun LaKüM

 

 

 

 وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ

Ve” harf-i atıftır.

Orucu tutunuz, oruç tutmanız size hayırdır.

Burada “Fa” değil de “Va” harfi ile atfetmiş olmasının iki sebebi vardır. Biri, böyle görünürde zararlı gibi görünen bazı şeylerde hayır vardır. Hepsinde hayır olsaydı “Fa” kullanırdı. Yani bu ifade ta’lîl ile ta’mîm edilir. Kurban kesme de bunun gibidir. Savaş da bunun gibidir. Savaşa gitmesek hepimiz öleceğiz. Fitneden öleceğiz. Savaşa gidersek kimimiz ölürüz ama diğerlerimiz yaşarız. Gemide olsak, gemimiz batacak olsa, bazımız denize atılsak, diğerlerimiz kurtulacaksa bazımız denize atılırız.

İşte buradaki “Va” harfine dayanarak birçok hükümleri kıyasla çıkaracağız. Ne var ki savaşta ölenler veya gemide denize atılanlar için de bir hayır olmalıdır. Savaşta ölenlerin ganimetteki payları iki misli olmalıdır. Ayrıca çocukları, yetişenler faslından pay almalıdırlar. Bu da onlar için hayırdır. Çünkü savaşmasaydılar yine öleceklerdi ama kimse onlara bir pay vermeyecekti. Denize atanlar da kısastan kurtulurlar ama diyetini ödemeleri gerekir; ağır diyet ödemelidirler. Denize atılmasaydılar diyetlerini kimse ödemez, hepsi boğulup giderlerdi.

 وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ

EaN” masdar enidir. “Sizin savm etmeniz” denmektedir. Mastardan farklı olarak burada fail ve mef’ul bellidir. Zaman bellidir. Masdarda ise zaman belli değildir. Zamanda fiil marife değildir.

Burada kastedilen Ramazan orucudur. “Onu tutmanız sizin için hayırdır” deniyor. Topluca yapılacak ama herkes kendisi yapacaktır. İman etmiş olanlara emredilmektedir. Müslimler kıyas yoluyla muhatap olurlar.

Oruç tutmayan mü’minler zorlanabilir ama müslimler zorlanamaz. Onlar kendi mezheplerine göre amel ederler. Oysa mü’minlerin de mezhepleri vardır, ancak başkana yani bucak başkanına tabidirler. İçtimaa gelmek zorundadırlar.

Orucun topluluk için yararları vardır ama asıl yararları herkesin kendisine aittir. Onun için “oruç tutmanız sizin için hayırdır” denmektedir. Nafile oruçların da hayrı vardır, ancak nafile oruçlar kıyasen hayırdır.

وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ

Savm” “Saime”den gelen kelimedir. “Saime” demek, ahırda yem yemeyen, gündüzleri otlayan hayvan demektir. “Savm” ise gündüzleri yemeyen kimse demektir. Zıddiyet alâkası vardır. “Sin” “Sad”a dönüşmüştür.

Allah insanlara senede bir ay oruç tutmayı emretmiştir. Bunun sosyal yararlarından çok kişisel yararları vardır. Oruç insanın iradesini eğitmektedir. Her insan acıkır ama oruçlu acıktığı halde yemez. Yaşarken ve çalışırken birçok ihtiyacımız olur. Ama eğer şeriat ona izin vermiyorsa biz onu yapmayız. İrademiz ona mâni olur. Yine birçok yapmak istemediğimiz şeyler vardır. Ama gerektiğinde irademizi galip getirir ve onu yaparız. Yani hislerimiz bize başka şeyler yapmamızı ister. Halk bizden başka şeyler yapmamızı ister. Ama şeriat onu yasaklamıştır. Biz onu irademizle yapmayız. İnsanı hayvandan ayıran özellik budur.

Hayvanlar da bazı şeyleri yapmazlar ama yine de onu hislerine bağlı olarak yapmazlar. Korkarlar ve onun için yapmazlar yahut içgüdüleri ile yapmazlar. İnsan da hayvandır, elbette o da hisleri ile hareket edecektir. O da korkacak ve korunacak, o da yavrusunu sevecek. Ama sevmediği bir yetimi de kendi yavrusu gibi büyütecektir. Şeriat emrediyorsa onu yenecek ve korkuyu cesarete çevirecektir. Bu meleke yalnız insanda vardır.

Böylece insan kendi iradesi ile iyilik yapan varlık hâline gelmiştir. Dolayısıyla meleklerden de üstündür. Kendi iradesiyle kötülük yapmaktadır, dolayısıyla bu yönüyle hayvanlardan da aşağıdır. İnsanı meleklerin üstüne çıkaran da yine kendi iradesidir, insanı hayvanların altına indiren de kendi iradesidir. Böylece insan demek irade demektir.

İşte, iradenin eğitimine “savm/oruç” demekteyiz.

Emir çoğuldur. Mef’ul tekil olursa o zaman hepimiz birlikte yaparız, hepimize birlikte yararı olur. Ama mef’ul çoğulsa, o zaman hepimiz ayrı ayrı yararlanırız demektir. Yine birlikte yaparız ama herkes kendi payını alır demektir.

Bunu bir örnekle açıklayalım: Birlikte yol yaparız. Sonra hepimiz ondan yararlanırız. Ama bu senin şu benim demeyiz. Yol birdir. Ondan hepimiz istifade etmekteyiz. Ama yolu birlikte inşa ettiğimiz için çoğul kullanılmıştır. Ama bir fabrikada çalışıyorsak ortak üretim yaparız. Birlikte ürettiğimiz için fiil çoğul sigasıyla gelmiştir. Ama ürün hepimize ait olursa, aramızda bölüşürken o zaman ürünü çoğul olarak kullanırız.

Oruç birlikte tutulmaktadır. Ramazan ayında tutuyoruz. Aynı saatte imsak yapıyor, aynı saatte iftar yapıyoruz. Bunları beraber yapıyoruz, çünkü beraber yaparsak yararı vardır. Fabrikada nasıl birlikte üretim yapıyorsak, burada da birlikte üretim yapıyoruz. Ama sonunda yarar kişilerimize ayrı ayrı olmaktadır.

Savm” irade terbiyesidir. Bütün kavimlere farz kılınmıştır.

Acaba bizim orucumuz mu farz kılındı, yoksa her kavmin orucu var mıdır?

Kur’an savmı/orucu marife olarak getirmektedir. Bütün oruçlar benzer olmalıdır. Alevilerin on güne indirmeleri, başka günlere götürmeleri gibi; onlar da böyle yapmış olmalıdırlar. Araştırma yapılarak Kur’an teyit edilmelidir. Yahut bizim görüşümüz tashih edilmelidir.

Kur’an sükût orucundan bahsetmektedir. Oysa bize böyle bir oruç emredilmemiştir.  Buna göre değişik kavimlerin değişik oruçları olabilir. İllet olarak iradenin terbiyesi alınmaktadır. Dolayısıyla iradeyi terbiye eden ve günah olmayan her şey sevaptır. Bizim şeriatımızda farz değildir. Ama nezr edersek farz olur. Ben günde yüz defa ‘estağfurullah’ diyeceğim der de nezr edersen, artık o sana farz olur. Çünkü orada irade terbiyesi vardır. İrade terbiyesi ibadettir. Nezr edince farz hâline dönüşür. Nezr bir defa yapılmış olur. Sürekli yapılması kastedilmişse, uygun sayıya kadar mükellefiyet ifade eder. İnsanın şeriat vaz etme yetkisi olmadığı için sürekli nezirler geçersiz olur.

İnsan Allah’ın halifesidir. Kendisi O’nun adına  ‘şeriat’ yapar ve sonra ona kul olarak uyar. İnsanın halife olarak şeriat yapmasına batılılar ‘demokrasi’ diyorlar. İnsan kişi olarak devletin görevlisidir. Onun isteğine uygun şeriat yapacaktır. Bu sebepledir ki yapılana ‘içtihat’ denmektedir. Bir kimsenin lâ yusel kendi kendisini yönetmesi imkânsızdır. Böyle bir şey yaparsa, o zaman topluluk içinde olmaması gerekir. Diğeri ise topluluk içinde, topluluk ile kendi çıkarlarını birleştirerek kurallar üretmesi, içtihat yapmasıdır. Gerçek olan budur. Bu da ancak istisnasız yargı denetimini kabul ile sağlanır. Yargının diğerlerinin üstüne çıkarılabilmesi ancak hakemlerden oluşması şartı ile mümkündür. Bütün bunlar hep bizim irademizle gerçekleşiyor. Hakemleri biz seçiyoruz. Hakemlerimiz iradeleri ile karar veriyorlar.  Biz irademizle amel ediyoruz. O halde tüm hayat iradenin istimalidir. O iradenin eğitimi de “savm”dır, “oruç”tur.

Öyle bir imtihan aracı seçilmiş ki herkes ona tâbidir. Acıkmayan kişi olmaz. O halde oruç en adil bir eğitim aracıdır.

 وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ 

“HaYRun” size hayırdır.

Bizi bu dersimizde/yazımızda meşgul edecek konu “hayır” kelimesidir.

Hayır” ne demektir ve oruç nasıl oluyor da hayır oluyor?

Asıl onun üzerinde duracağız.

Malum, Bakara Sûresi’nin tamamının tefsirini yaptık ve Bakara Sûresi’nin tefsirinde bu konu incelenmiştir. Ne var ki Ramazan vesilesiyle bu konu tekrar tekrar ele alınacaktır, alınmalıdır. Bu haftaki seminerimiz ve onunla ilgili notlarımız orucun hayrı üzerine tahsis edilecektir. Çünkü orucun yararını bilmeyenler ondan zor yararlanırlar, yani oruç tutmazlar yahut tutsalar bile zor tutarlar.

Hayr” şer karşılığı gelmektedir. Şer, şerareden gelir. Ne zaman, nasıl, ne kadar geleceği bilinmeyen ve çarptığı zaman yakıp yıkan şerdir. Hayr ise nasıl, nerden, ne zaman geleceği belli, ölçülü hâlde gelen ve kendisinden yararlandığımız şeydir.

Önce şunu bilmemiz gerekir ki, her şeyde kötülük de vardır, iyilik de vardır. Eğer biz onun hakkında bilgiye sahipsek, aniden gelmiyorsa, her zaman onu bize “hayr” yapabiliriz. Ama onun hakkında bilgimiz yoksa gelişi bizim tedbir almamıza mâni olacak kısa sürede ise, ona “şer” diyoruz. Ateş bazı durumlarda kötüdür, yangın olursa kötüdür. Ama odamızı ısıtırsa iyidir, yemeğimizi pişirirse iyidir. Yani, biz eğer onu irademizle alır ve istediğimiz tarafa yöneltirsek hayırdır. Biz ona hâkim olamazsak şerdir.

وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ

“Oruç tutmamız bize hayırdır.” (Bakara Sûresi, 2/184)

Çünkü gerek beynimizi gerekse bedenimizi onunla irademiz altına alır, onları şer olmaktan çıkarır, hayra dönüştürürüz.

Baraj yaparsanız akan su enerji olur, elektrik olur ve odamızı aydınlatır. Baraj yapmazsanız sel olur ve ortalığı mahveder. Baraj nedir? Baraj, suların emrimize alınması yani irademize tâbi olmasıdır. İşte tüm hayatımızı irademize tâbi tutmak baraj yapmak demektir.

Oruç bize baraj yapmayı öğretmektedir. Nefsin taşkınlığına karşı barajın nasıl kurulup nûr hâline dönüştürüldüğünü öğretmektedir.

Haram cinsi ilişki felakettir, AİDS’tir, hastalıktır, çöküştür. Ama nikah bir barajdır. Onu aile hâline getirir. Meyvesi yeni nesildir, çocuklardır. Bu nasıl başarılır? Ancak irademizle başarılır. O halde oruç bizim aile müessesesini yaşatan bir kurumdur. Bizi biz yapan bir kurumdur. Şerleri ve baskınları hayırlara dönüştüren bir kurumun başlangıcıdır.

Hayrın başka mânâsı; gelir getiren servettir, işletmelerdir, sermayedir. Tasarruf ederseniz o sayede işletmeler oluşur ve onlar da işyerleri olur, siz ve çevreniz yararlanır. Oruç da bir tür tasarruftur, sermayedir. Vücudunuza besin depo edersiniz, sonra onu kullanırsınız. Nefsin arzularına gem vurursunuz, sonra onu en gerekli yerde kullanırsınız. Eşinizle o arzuları giderirsiniz. İsraf yapmazsınız, sonra o sermaye olur.

O halde oruç bir tür birikim kaynağıdır, bunun için hayırdır.  

Demek ki orucun teşri edilmesinin temel sebebi, insanı irade sahibi yapmaktır. Hislerle veya baskılarla değil, aklına ve şeriata uygun olarak kişiyi yetiştirmektir. İnsanı vahşilikten kurtarıp ehlileştirmektir. Artık insanlardan kaçmayan, ona uyum sağlayan varlık hâline getirmektir. Taşı yontup duvara uygun hâle getirmektir. Taştan farkı, burada insanın kendi kendisini yönetmesidir. Kıymeti de buradadır.

İnsan kendi kendisini yetiştiren bir varlıktır, bazı değerleri kendi kendine var etme gücüne sahip bir varlıktır. Bunu iradesiyle yapmaktadır. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik budur. Tanrı ile insanın ortak özelliğidir. Bu sebeple mukaddes kaynaklarda Tanrı’yı insan gibi gösterirler. Elbette Tanrı insan değildir. Ama insan iradesi ile Tanrı’ya benzemektedir. Adeta insanın da yaratıcı olmasıdır. Tasavvufçular bunu insanın tanrılaşması şeklinde açıklarlar. İnsan elbette Tanrı olmaz ama iradesini ne kadar terbiye ederse o kadar O’na benzemiş olur. Fotoğraf insan değildir ama ona benzer tarafı vardır. İnsan da Tanrı değildir ama O’nun fotoğrafıdır. Biz Allah’ı göremeyiz ama insana bakarak O’nun benzerini görmeye çalışırız. İnsandaki diğer özellikler diğer canlılarda da vardır. Ama irade yalnız insanda vardır. Allah’ın bu sıfatını yalnız insanda görürüz. Dolayısıyla hâlik olan Allah bununla Tanrı olmuştur. Bu vasıf da insanda tecelli etmektedir.

Oruç işte bunun eğitimidir. İnsanı Tanrı’ya daha çok benzer hâle getirendir, oruç. Resmi daha çok aslına aksettiren hâle getirmektedir.  

 وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ 

“LaKuM” size hayırdır. 

“Lam” burada temlik içindir. Size hayırdır. Hayrı size aittir.

İzafetle olsaydı sizin yaptığınız hayır olurdu. “Lam”la gelince, size olan hayırdır demektir. Oruç sizin için iyidir anlamı çıkar.

Allah insanı eksik yaratmış. İnsan zelûmdur, cehûldur. İnsanın eksiği eğitimle kapatılmaktadır. Bu sayede insan evrimleşmektedir.

İnsan çıplak yaratılmış, yapraklarla örtünmeye çalışmıştır. Ama bugün kendisine yaptığı elbiselerle uzaya gidebilmektedir. İnsan daldan dala atlayamıyor ama uçabiliyor.

İşte bütün bunlar evrimle olmaktadır. Yani, insan sosyal evrim yapan varlıktır. Bu evrim de insanın iradesiyle gerçekleşmektedir.

İnsanın kendisini eğitmesi gerekmektedir. Bu irade eğitimini oruç yapmaktadır. İnsanın eksikliği kendisine hayır olmaktadır.

 

İNSAN VE ORUÇ  

Orucu anlayabilmemiz için insanı biraz tanımamız gerekmektedir.

İnsanda ruh vardır, beden vardır. Beden atomlardan olduğu halde, ruh atomlardan oluşmamaktadır. İnsan bilinçli varlıktır. Tanrı onu yaratmıştır ama kendi tarafına almıştır. Kâinat kör kanunlardan oluşur, kendi varlıklarından kendilerinin haberleri yoktur. İnsanda mevcut olan dört özellikten hiçbirini taşımazlar. Bununla beraber insan bedeni canlıdır, yani özel şekilde dizilmiştir. Nasıl televizyonumuz cansızdır ama özel şekilde atomlar yer aldığı için ekranda biz onları seyrediyorsak bitkilerin ve insanların bedeni de böyledir. Televizyondan üstünlüğü, kendi benzerini meydana getirebilmesidir. Bir armut ağacı kendine benzer armut ağacını meydana getirmektedir. İnsan da bir canlıdır. Kendi benzerini oluşturmaktadır. Ne var ki bu canlılık onun atomlardan oluşmasını önlememektedir.

Şimdi öbür tarafa geçelim. İnsanın beyni vardır. Bu bizim bilgisayarımız gibidir. Ama farkı onun kendi programını kendisinin yazabilmesidir. Yani bilgisayarı yalnız yazılan program çalıştırabildiği halde, beynimiz kendi programını kendisi yazabilmektedir. Bilgisayarımız da böyle meydana gelmiştir.

İşte beynimizin program yazabilmesi iradesi sayesinde olmaktadır. Bunu sadece atomlarla değil, ruh ile beraber yapabilmektedir. İşte insan oruçla ruhun beynimize hâkim olma eğitimini yaptırmaktadır. Bu sayede insan kararlar alarak yeni dünya oluşturmaktadır.  

Beynimiz nedir?

Beynimiz bir kâğıttır. Biz onu kâinattan gelen işaretlerle işler ve kâinatın haritası yaparız. Sonra onun üzerinde deneyerek projeler çizeriz. Sinir vasıtasıyla kaslara emrederiz ve hareket yaparız. Onlar da makinaların düğmelerine basar ve bugünkü mamur dünya oluşur. Önce dışarıdan bilgiler alırız ve onları beynimizde düzenleriz. Sonra beynimizde keşifler yaparız, hesaplar yaparız. Sonra bedenimize emirler veririz. Bedenimiz de dediklerimizi yapar ve olması gerekenler yapılmış olur.

İşte biz bu işlemleri ancak ve ancak irademizle yaparız.

Oruç bu irademizin eğitimini yapmaktadır.

Hayvanlarda hazır programlar vardır, onlar çalışır. Kendileri program yapamazlar. Program yapan tek varlık insandır. Tabii melekler de program yapmaktadırlar.

Burada ‘melekler var mıdır?’ diye sorabilirsiniz.

Bundan üç milyar yıl önce canlı yoktu. Canlı da bilgisayar gibi programlanmıştır. Onlar DNA’larla programlanmıştır. Bilgisayarımız ise elektrik devreleri ile programlanmıştır. Yani canlı bedeniyle programdır. Bilgisayar ise sadece devreler ile programdır. Nasıl ‘bilgisayar kendi kendine oldu’ diyemiyorsak, ‘canlılar da kendi kendine oldu’ dememiz mümkün değildir. Öyleyse canlılarda DNA’ları dizen varlıklar vardır. Bunlar meleklerdir. Bunlara bu adı veriyoruz. Nasıl ‘ruhlarımız var’ diyorsak, ‘melekler de var’ deriz. O halde ne ruh ne de melekler ilim dışı varlıklar değildir. Müsbet ilmin metotları ile varlıkları sabit olanlardır. Onlar da program yapan varlıklar, yani iradeleri olan varlıklar demektir.

İnsanlar görünüyorlar, onlar görünmüyorlar, yaptıkları işler görülüyor.

Bir fabrika düşünün, orada birçok makineler, odalar ve eşyalar vardır. Bu bedendir. İçinde çalışanlar vardır, insanlar vardır. Bu da ruhtur. İnsansız bir işletme tasavvur edilebilir mi? Evet, bir ağaç insansız yani ruhsuz işletmedir. Ama ağacın DNA’larını dizen ise melektir. Çünkü ağaç program yapamaz, yapılan programla çalışır.

İnsanda mevcut olup hayvanda olmayan melekeler vardır. Hayvanlarda fikir melekesi hiç yoktur. Onlar düşünüp plan yapmazlar. Onların bizde olduğu gibi sabit hafızaları yoktur. Biz bilgileri kodlarız ve depo ederiz. Gerektiğinde çağırıp kullanırız. Oysa açık hafızada depolama yoktur, ne görünüyorsa o vardır.

İnsanın iradesini kullanabilmesi için hafızaya gerek vardır. Plan ve projeler ona göre yapılabilmektedir. Nasıl biz kâğıtta arazinin haritasını çıkarır, onun üzerinde yol çizer, sonra onu uygularsak, beynimiz de bunları yapmaktadır. Önce haritasını çıkarmakta ve bellekte saklamakta, sonra da üzerinde yapacaklarını planlamakta ve proje oluşturmaktadır. İşte bütün bu safhalarda hep iradesini kullanmaktadır.

Doğru karar almak demek, sağlıklı irade sahibi olmak demektir.  

Önce şurasını belirtelim ki, fikir melekesi his melekesi ile dengelenmektedir. Hayvanlarda yalnız hisler vardır. Fikir demek irade demektir. Çünkü siz kendiniz karar alıyorsunuz, böyle olsun diyorsunuz. Oyunuz var. İşte bu oy iradedir.

Oruç bu iradenin eğitimini yapmaktadır.

İradenin sağlamlığı beynin sağlamlığına bağlıdır. Sağlam olmayan beyin iradeli olmaz. Beynin sağlamlığı yetmez, ruhun da sağlam olması gerekir. Ruhun eğitimi de oruçla yapılmaktadır. Bu bakımdan oruç yalnız aç kalmak değildir. Sizde aynı zamanda insanlık duygularını harekete geçiren bir şeydir. Siz aç olduğunuz zaman duyduğunuz ıstırabı diğerlerinin ıstırabı ile paylaşırsınız. İnsanlar kendilerine gelen sıkıntılı anlarda birbirlerine yaklaşır ve birbirlerini daha çok severler.  

İnsanın iradesi ile ilgili dört meleke vardır. Bunlardan birincisi şuurdur. Ben benim varlığımı biliyorum. Bende bir ene vardır. Bu hiç değişmiyor. Beş yaşında iken de benim, seksen yaşında da benim. Bende birlik vardır. Değişmiyorum, başkalaşmıyorum. Geçmişte aldığım kararlardan ve yaptıklarımdan şimdi sorumlu oluyorum veya mükâfat görüyorum. Bu insana hastır ve iradesi sebebiyledir. İnsanın iradesi olmasaydı insan sorumlu olmaz, mükâfatı da olmazdı. Oruç bizim bu irademizi terbiye etsin diye emrolunmuştur.

Şunu diyebilir misiniz; oruç gerçekten iradeyi terbiye eder mi?

Terbiye ederken imtihan da olmaktasınız. Mademki gündüzün yemediniz, o halde siz irade sahibisiniz. ‘Bu kadar basit şeyle imtihan olur mu?’ diyebilirsiniz. Ama birçokları bu orucu tutamıyor. Gündüz akşama kadar aç kalmayı göze alamıyor.

İnsanın iradesi ile ilgili diğer husus da zevktir. Bilinç tarafsızdır, yani bir şeyi bilmek onun lehine veya aleyhine karar vermesini gerektirmiyor. Ama insanın hisleri ile ilgili zevkleri vardır. Önce şehevi hislerimiz vardır. Hayvan olduğumuz için o hisleri taşıyoruz. O hislerimizi irademizle köreltiyor ve isteklerini yerine getirmiyoruz. Burada zevkler iradeye karşıdır. Ama iradeyi destekleyen zevkler de vardır. Aklımızla hareket edip görevimizi yerine getirdiğimizde zevk alırız. İşte irade eğitimi budur. Gündüz oruç tutup akşamüzeri çocuklarla ve torunlarla sofraya geldiğimizde zevk alırız. Sofrayı hazırlayan anne de sevinç içindedir. Çünkü o da onları doyurmuştur.

İnsanda bir de sosyal yönseme vardır, yani insan topluluğa uyma ihtiyacını hisseder. Eğer topuluğa yararlı işler yaparsak zevk alırız. Bizim irademizi dengeleyen bir melekedir. Biz bir şey yapmak isteriz ama topluluk bize mâni olur. Bununla beraber topluluk irademizin güçlü olmasını ister. Böylece oruç sosyal müessese hâline dönüşmektedir. Biz istesek de orucu bozamıyoruz. Şeytan taifesi ise istese de oruç tutamıyor.

Böyle baskıcı bir yönetimden insanları kurtarma ancak hicret demokrasisiyle mümkündür. Hicret de bir irade işidir, kendine güvenme işidir.  

İnsanın en önemli melekesi zekâdır. Doğrudan iradesinin çalışmasıdır. Karar alan zekânın buluşlarıdır. Bir şey düşünürken aklımıza birden bir fikir gelir, buluş olur. İşte bu fikirler bizim irademizin kaynağıdır. Aklımıza gelen fikirlerden kimilerini tercih ederiz. En kötü şartlarda da olsa irademiz karar verir. Bu iradenin eğitilmesi gerekmektedir.

Buluşlar hep zekâ sayesinde olmaktadır. Bugünkü uygarlık zekâ ile ilgilidir. Ne var ki zekânın da eğitime ihtiyacı vardır.

 

İnsanın iradesini iyi kavrayabilmemiz için size sekizyüzlüde insanı anlatmamız gerekmektedir.

 

 

RUH

Şuur

Zeka

Diyalog

Zevk

 

FİKİR

Muhakeme

Arzu

HİS

İNSAN

Karar

Uyumluluk

Hüküm

Adet

 

İRADE

Hareket

Söz

ÜNSİYET

NEFİS

Hafıza

Fiil

İfade

Algı

 

İNSAN

İnsan ruh ve bedenden oluşur. Bedenin DNA’lardan oluşan hayatı vardır. Ruhla ilişkiyi onlarla kurar. Ruhun da 01’lerden oluşmuş beyni vardır. Ruh beyinle irtibat kurar, beyin de hayat yoluyla bedenle irtibat kurar. Bedenden bilgiler alır. Sonra karar verir ve bedene yaptırır. Beyin bir harita gibidir. Ruh harita üzerinde çalışır. Beyin nefsi temsil eder. Böylece insan yaşar. (Ruh-beden ilişkisi düşey eksende yer alır.)

Böylece insanda dört meleke oluşur:

“His” melekesi iyiyi kötüden ayırır.

“Fikir” melekesi doğruyu yanlıştan ayırır.

“İrade” melekesi yararlıyı zararlıdan ayırır.

“Ünsiyet” melekesi ise adli zulümden ayırır.

-His ne yapılacağına karar verir.

-İlim nasıl yapılacağına karar verir.

-İrade ne zaman yapılacağına karar verir.

-Ünsiyet ise sonuçlardan yararlanmayı düzenler, diğer insanlarla paylaşır.

İnsan beyni beden aracılığı ile bilgileri toplar. İşitme, görme, koklama, tatma, dokunma dışında, insan uzuvları konumları bilir. İhtiyaçlarını hisseder, bozulmaları acı olarak haber verir. Bunlara algı diyoruz. Hisler bunları algılarken ruh acı-tatlı olarak tavrını koyar. Hoşuna gider veya gitmez. Böylece hisler sonucu üç yoldan başka organlara bildirir.

1) Hemen yapılması gerekenler varsa refleksle iradeye iletir.

2) Eğer diğer insanlarla paylaşılacak bir şey varsa yine hemen ünsiyete bildirir.

3) Ne yapılacağı belli değil, sorun çözülecekse, arzu şeklinde araştırmaya iletilir.

İşte bu meleke hayvanlarda yoktur.

Araştırma gerekli bilgileri toplar, hesapları kitapları yapar ve fikre bildirir. Fikir hafızadan aldığı bilgileri ve araştırma bilgilerini ruha arz eder. Böylece ruh tarafından verilen karar fikre iletilir. Fikir bunu karar şeklinde iradeye veya ünsiyete bildirir. Yani, hayvanlardaki hislerin yanında insandaki fikir melekesi araştırma sonunda aldığı kararları iradeye veya ünsiyete iletir. Böylece devamlı çözümler üretilip hafızaya yerleştirilir.

Sosyal evrim olur.

Hayvanlarda böyle bir şey yoktur.

İrade gerek hislerden aldığı emirleri, gerekse fikirden aldığı kararları ruhla irtibat kurarak zekâ sayesinde uygun zamanda harekete geçer. Bunun sonunda fiil ortaya çıkar. Fiil ile hareket arasındaki fark, fiilde dışarıdaki oluş dâhildir. Hareket ise sadece bedenle ilgilidir.

Diğer taraftan ünsiyet de yine diyalog, muhavere veya görüşme dediğimiz meleke ile ruha danışır. Aldığı emri söz hâline getirir ve ifade eder. Kavil olur, yani cümle olur. Cümle ile söz arasındaki fark, cümle artık topluluğun olmuştur. Yani fiil gibi kişinin dışına çıkmıştır.

İşte insan budur.

İnsanını bu işleri yapabilmesi için eğitilmesi gerekmektedir.

İşte, İslâmiyet eğitim müesseselerine “ibadet” demektedir.

İbadetler birer eğitim müessesesidir.

Eğitim iki şekilde olmaktadır. Ya beynin eğitimi sözkonusudur, yani beynin sağlıklı ve başarılı olması için eğitim yapılır, ya da bedenin eğitilmesi söz konusudur.

Beynin eğitilmesi okumakla olur. Allah insanlardan okumayı istemektedir. Ondan sonra ikinci eğitim ise bedenî eğitimdir, bedenin eğitilmesidir. Bunlar kefaret şeklinde düzenlenmiştir.

Diğer taraftan eğitimin iki veçhesi vardır. Biri iyi işler yapma eğitimidir. Bunun bedenî olanı namazdır, mâlî olanı ise zekâttır.

Bir de insanı kötülüklerden koruyan eğitim vardır. Bunlardan kişinin kendisini kötülüklerden koruyan eğitim oruçtur. Toplulukta zararlı olmasını koruyan eğitim ise hacdır.

Demek ki oruç insanı yani kişiyi kötü davranışlardan koruyan bir eğitim müessesesidir. Oruç irade eğitimini yapar, yani insanı bilinçli davranmaya götürür. Fikir ile his arasında dengeyi kuran bir eğitimdir. Hisler başka bir şeyi, fikirler başka bir şeyi isteyebilir. İnsan iradesiyle fikri hisse galip getirir, fikrin dediğini yapar. Böyle yaparsa kurtulmuş olur. İnsanın hislerin emrinden fikirlerin emrine girmesi irade sayesinde olmaktadır. Oruç iradeyi terbiye eden bir kuruluştur.

 

 

 

OKUMA

Namaz

Oruç

Hac

Zekât

Kefaret

İSLÂM

İman

Hicret

KITAL

FIKIH

Nafaka

Miras

Başkanlık

Hakemlik

Tazir

NİKÂH

Kölelik

İcar

BEY’

YASAKLAR

Kısas

Celd

Kat’

Diyet

 

Kişi doğuştan bilgisizdir. Beşikte iken öğrenmeğe başlar. Önce topluluğun bildiklerini öğrenir. Topluluğun ferdi olur. İnsanlık sosyal evrim içindedir. O da evrime katılır. Ölünceye kadar topluluk yeni gelişmeler kaydeder. O da onları öğrenerek takip eder. Bu gelişme aşiretinde ve bucağında olur. Ömrünün sonuna kadar eğitimle meşgul olur.

Eğitimin ikinci safhası ise kişi eğitimidir. Bazı hareketler yaptırarak kişi eğitimini tamamlar. Bunlardan biri de oruçtur. Sonra tedip gelir. Baba çocuğunu, hoca talebesini, komutan erini ve bucak başkanı halkından kabahatli olanları tedip edebilir. İslâm fıkhında buna tazir denmektedir. Son eğitim ise kişinin hukuken korunmamasıdır. Yaptığı iş kötüyse hukuk o işi korumaz, yani dava açamaz. Bununla beraber kişi korunmuştur.

 Eğitim müesseselerinden dördü vardır. Namaz insanların yaşama ve çalışma saatlerini düzenler, nasıl yaşanacağını öğretir. Zekât insanların çalışmalarını düzenler, nasıl kazanacaklarını öğretir. Oruç insanın sağlığını düzenler. Hac ise topluluk ilişkilerini düzenler.

Haramların çoğunun cezası yoktur. Sadece hukuk onu korumaz. Bazılarının cezası vardır. Bunlardan biri sopadır (zinanın cezası), aile müessesesini korur. Diğeri kol kesmedir, mülkiyeti korur. Kısas vardır, hayatı korur. Diyet vardır, kısası tahfif eder.

Aile hukuku vardır. Kölelik de burada incelenir. Alışveriş hukuku vardır. İcar da burada incelenir. Vatandaşlık hukuku vardır. Herkes hakem kararlarına uyar. Kişinin hakları korunur. Ayrıca isteyenler askerlik yapar ve fiilen güvenliği sağlar. Diğerleri yani askerlik yapmayanlar bedel verirler. Anlaşamayanlar ocaklarını, bucaklarını, illerini ve ülkelerini değiştirirler. Hicret demokrasisi vardır. Nihayet savaş düzeni de fıkıhta incelenir.

Nafaka vardır. Miras vardır. Başkanlık vardır. Hakemlik vardır.

İşte, insanın hayatı fıkıhta böylece ele alınır ve incelenir.

Oruç da bu yirmi beş hizmetten biridir.

Diğerleri ile karşılaştırırsak:

a)      Oruç ibadetlerden biridir. Oruç, hac ve kefaret aynı düzlemdedir. Bunlar yasakları içerir. Oysa zekât, kefaret ve namaz da aynı düzlemdedir. Hayır işlerdir.

b)     Oruç aynı zamanda aile ilişkileridir. Çünkü aile yasağa dayanır, serbest cinsi ilişkinin yasağına dayanır, zina yasağına dayanır. Kölelik de aynı yerde yer alır. Temeli kölenin de eğitimidir.

c)      Oruç aile saadetinin temelidir. Oruç tutan aile fertleri birlikte sahura kalkarlar, birlikte iftar ederler. İnsan aile içinde doğar, aile içinde büyür, gelişir ve yaşar. Ramazan aile fertlerini birbirlerine daha çok yaklaştırır. Zina yapmayan anaya çocuklar saygı duyarlar, zina yapmayan babaya çocuklar saygı duyarlar. Çocukları için nefsini tutanlar o çocukların verdiği saadeti kazanırlar. Sonra onlar da böyle aile kurarlar.

d)     Oruç aile bağlarını kuvvetlendirdiği gibi aynı zamanda eğitimin de merkezinde oturur. Çünkü Ramazan’da herkes Kur’an okur. Bir topluluk kitabını okursa o topluluk gelişir. Tarihte bunun çokça misalleri görülür. Tevrat, İncil, Kur’an, Avestalar, Vedalar bunun örneği olduğu gibi, Risale-i Nurlar da günümüzün yaşanan örneğidir. Tarihte ilk olarak Yunanistan’da kurulanlar Akademya ve Likyalardır.

Mü’minler Ramazan’da Kur’an’ı okur ve hatmederler, böylece ortak dil doğar, ortak kültür doğar. Bütün bunlar insanları birbirlerine yaklaştırır.

Ben sizlere bunları niçin anlattım?

Şunun için anlattım: Oruç tek başına bir ibadet müessesesi değildir. Barış düzeninin tümünde bir uzuvdur. Nasıl lastik tek başına araba değilse, aks tek başına bir şey değilse, oruç da tek başına bir ibadet değildir, tüm İslâmiyet içinde bir parçadır. Onsuz İslâmiyet olmaz, ama o da İslâmiyetsiz olmaz.

Kimileri sadece oruç tutarak ibadet yapmak istemektedirler. Oruç tüm İslâmiyet benimsendiğinde işe yarar, insanlara zevk ve huzur getirir. Biz kimsenin orucuna karışmayız, ama bizi okuyanlara tavsiyemiz, oruç bizi tam Müslüman yapmalıdır. Mesela, sigara içiyorsak bırakmalıyız. Aile içi veya topluluk içi huzursuzluk varsa, oruçla bu huzursuzluğu huzura çevirmeliyiz. Başkalarına düşmanlığı bırakıp herkesi sevmeyi denemeliyiz. Bizi sevmeyenleri de sevebiliyorsak, o zaman biz Kur’an’ın emrettiği oruçları tutmuş oluruz.

 

  

  

Oruç, Ramazan ayının ilk akşamında görülen hilâl ile başlar, bayram hilâli ile son bulur. Bir aylık oruçtur. Gündüz imsak edilir, gece yenir. Gecenin yenmesi de orucun içindedir. Dolayısıyla hiç iftar yapmadan iki gün üst üste aç kalan bir gün oruç tutmuş olur. Başka gününü kaza eder.

Orucun vakti bir gün değildir, orucun vakti bir aydır. Gündüz yenmeyecek, gece yenecektir. Tutulamayan günler başka günlerde eda edilecektir. Fıkıh kitaplarında parça parça tutulacağı zikredilmektedir. Bize göre birlikte tutulmayan oruç sonra birlikte tutulacaktır. Nitekim kefaret orucu için de “mütetabiat” deniyor. İki ay ara verilmeden tutulacaktır.

Kur’an’da baştan sayılı günlerde emir gelmiştir. Hazreti Peygamber bunu onda bir ile tefsir etmiş ve her ayın üç günü 13, 14 ve 15’inci günlerinde oruç tutmuştur. Kur’an sonra bunu değiştirerek yılda bir ay yapmıştır. Onda bire tamamlanması için de 6 gün münferiden tutulan oruç olmuştur. Muharrem ayında tutulur. Böylece Şiilerle olan ihtilafımız da kalkmış olur. Artık onlar da Ramazan orucunu tutarlar.

Nasıl iftar oruç için şart ise, bayram da oruç için şarttır ve bayram günü oruç tutulmaz. İmsak da yemek, içmek ve cinsi ilişkilerden oluşmaktadır. İçmek kelimesi ile sigara ile de oruç bozulmuş olur demektir. Kur’an’da ekl ve şurbun yani yeme ve içmenin ayrı ayrı zikredilmesi, alınan hava veya yüzmek ve benzeri şeylerle alınan sular orucu bozmaz. İradi olarak alınan su ve diğer maddeler orucu bozar. Cinsi ilişki ise başlangıçta geceleri bile yasaklanmış iken, sonraları müsaade edilmiştir. Karı koca birbirlerinden uzak kalırlarsa birbirlerine hasret duyar ve birbirlerine daha çok bağlanırlar. Yıkanma külfeti bunu da sağlamaktadır. Orucun bu yararı da vardır. Oruçlu iken cinsi ilişki cinayet kabul edilmiş ve cezası iki ay üst üste oruç tutma şeklinde ifade edilmiştir. Bu hususta Kur’an’da âyet yoktur. Bununla beraber, geceleri dahi ruhsatla izin verdiğine göre cezası olmalıdır.

 

Bu üç yasağın dışında bir yasak daha vardır, o da cidaldir. Cidal, kendini haklı çıkarmak için karşı tarafla münakaşa etmektir. Yanlış da söylese, karşı tarafa yanlıştır demeyeceksiniz. Sizin görüşünüz benden iyi olabilir, ancak ben de şöyle düşünüyorum diyeceksiniz. Hatalı iş yapsa bile, böyle de yapabiliriz. Böyle ahsen olabilir diyorsunuz. Hacda cidal yoktur. Oruçta da cidal yoktur. Ancak cidal orucu bozmaz, itikâfı bozar.

 

Orucun ertelenmesine izin verilmiştir. Kur’an’da iki yer zikredilmektedir; sefer ve hastalık. Bunların illetini bulup kıyas etmemiz gerekir. Hayızlı olan da eklenir. Çünkü hayızlı iken orucun yararı yoktur. Kur’an da zaten hayzı bir tür hastalık saymıştır. Sefere kıyas yoluyla ekleyebileceğimiz diğer bir şey, görevi yapamaz olmasıdır, bu da çocuğa süt vermesidir. Süt vermediği zaman çocuk zayıflar, kendisi de zayıflar. Bunlara icma yoluyla izin verilmiştir. Hayızlının orucu da icma yoluyla geçersizdir. Hastanın da öyledir.

 

Ramazan yalnız oruç ayı değildir, aynı zamanda Kur’an okuma ayıdır. İçtihatların ilân edildiği aydır. Zekâta ait beyanın verildiği aydır. Bir de biat ayıdır. Kişiler hicretlerini bu ayda yaparlar. Tarikatlarını ve mezheplerini bu ayda değiştirirler. Yani, Ramazan aynı zamanda seçim ayıdır. Bunlar Ramazan Bayramı’ndan önce biter, Ramazan ayında biter. Kurban Bayramı’ndan sonra ise Muharrem ayında uygulamaya geçilir. Aradaki zaman teemmül ve itirazlar zamanıdır.

 

Oruç fecirle başlar.

O ülkede o mevsimlerde fecir olmuyorsa oruç ne olacaktır, yani kutuplara yakın yerlerde oruç nasıl tutulacaktır? Ayrıca uzayda iken oruç ne olacaktır? Devamlı gemide kaptanlık yapan kimse orucu ne yapacaktır? Yahut vardiye tutanlar nasıl oruç tutacaklardır?

Bütün bunlar orucun yeniden ele alınması gereken konularıdır.

İbadetlerde içtihat olmaz diyenler, ibadetleri hayattan soyutlayarak söylüyor. İbadetler hayatı düzenler. Her gün evrim vardır. Her gün içtihat yapmak zorundayız. Kur’an’a dayanmayan istidlâller lâik istidlâllerdir.

 

Kur’an’da ayrıca Ramazan’ın dışında sayılı oruçlar ele alınmıştır. 60 gün, 10 gün, 3 gün veya denk gün. Bunların günümüz hayatına uyarlamalıyız ve kefaret cezalarını böyle düzenlemeliyiz. Ayrı ayrı sayıldıklarına göre, işlevleri ayrı ayrıdır. Bunları bulup kıyaslar yapmalıyız.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-476/ADİL DÜZEN DERSLERİ-306   İstanbul, 13 Eylül 2008

 

TÜRKİYE VE DIŞ BORÇLARIMIZ veya

“10 (on) SENE SONRA TÜRKİYE YOK!”

Türkiye 1950’lerde borçlanmaya başladı.

10 (yazıyla on) sene içinde 30 milyar dolar borçlandı.

O dönemde büyük işsizlik olduğu için çok verimli sonuç alındı ve Türkiye tarım döneminden sanayi dönemine geçti.

Türkiye borçlanmaya ve kalkınmaya devam etti...

1997’ye gelindiğinde Türkiye’nin borcu 80 milyar dolardı.

Refah-Yol Hükümeti borçlanmadan büyük hamle yaptı ve ülkemiz gelişti.

Bir ülke makine parkına sahip değilse o ülkenin dışarıya borçlanması o ülke için kârlı olabilir. 1997’ye kadar olan durumu böyle kabul edebiliriz.

Ama özellikle ondan sonra Türkiye neden borçlanmıştır?

2002 yılına gelindiğinde Ecevit Hükümetleri beş yılda 70 milyar dolar borçlanmıştı ama ülkeye bir çivi bile çakılmamıştı.

Aslında böyle bir borçlanmaya da hiç gerek yoktu.

Şimdi 2002’de 150 milyar dolar borçla yönetimi devralan ‘bir parti’ vardır ve beş yıl sonra yani 2008’in başında ağır dış borç yükü ile karşı karşıya kalmıştır.

150 milyar dolar devraldığı borçtu.

Bunun beş yıllık faizi ile bugünkü miktarı:  

B=150*(1.115^5)=302 milyar dolardır.

Günümüzdeki toplam dış borç 302 milyar dolardır.

Buna KİT’lerin 50 milyar dolarını da eklersek:

350 milyar dolar dış borca batmıştır.

Bu arada yapılması gerekenlere ve yapılabileceklere göre bakıldığında, bu partinin de ülke yararına bir çivi çaktığı iddia edilemez.

Bu partinin kendisi beş senede ne yaptı, ne kadar borçlandı, şimdilik bilmiyoruz.

Ama biz bu partinin de en az 50 milyar dolar daha borçlandığını kabul edelim.

Bu durumda Türkiye’nin 400 milyar dolar dış borcu vardır.

Bu borç 5 (beş) sene sonra ne olacaktır?

Hesap edelim bakalım:

5 (yazıyla beş) sene sonra bu borç aynı formülle 800 milyar dolar etmektedir!

10 (yazıyla on) sene sonra bu borç aynı formülle 1600 milyar dolar etmektedir!

Türkiye’de 16 milyon aile olduğunu kabul edersek:

Aile başına borç yükü 100 bin dolar olacaktır!

Her aileye yılda 12 bin dolar faiz yükü gelecektir!

Yani,

Her aile ayda 1000 (yazıyla bin) dolar faiz ödeyecektir!  

Bu arada her ailenin yaşayabilmesi için de ayda en az 2000 dolar kazanması gerekir.

Elbette on sene sonrasında geçinme şartları da böyle kalmalıdır.

Peki, bu gidişatla böyle bir şey mümkün müdür?

Tesbit ettiğimiz bu durum, bundan sonra yani önümüzdeki on yılda Türkiye’nin yeni borç almadığını farz edersek böyledir.

Sonuç:

Demek ki 10 sene sonra Türkiye yoktur!

Kanser olan hastaya biçilen ömür gibi ömür hesaplıyoruz.

Yanlışımız varsa, biri çıksın da bize izah etsin.

Ama ağızlarını bile açamazlar.

 

Bu borç belasının, bu musibetin çaresi nedir?

Çaresi, ulusumuzun uyanmasıdır. Uyuyanların yaşama hakları yoktur.

Allah’ın sizlere Akevler çalışmaları ile bildirdiklerine kulak vermelisiniz.

Başka çare ve çıkar yolunuz yoktur...

Türkiye 800 bin kilometre karedir. Yarısı meskun olsa, 400 bin kilometre karesi boştur. Bunun dörtte biri ayrılıp ‘dinlenme siteleri’ yapılabilir. 

Önce Türkiye devleti 100 bin kilometre karelik arazisini ayırıp turizm sektörüne vermelidir. Haritada bunlar çizilmelidir. Bunlar daha çok ormanlık alanlar olacaktır.

Biz ormanlara dokunmayacağız, sadece birer dönümlük parsellere ayıracağız. Bu birer dönümlük parsellerle bir milyon “ahşap dinlenme evi” eder. On bin liralık mütevazı ahşap evlerle dinlenme yeri olur. Arazileri de on milyon lira olarak kredilesek, devlete gelecek miktar tam 1000 (yazıyla bin) milyar dolardır.

Demek ki Türkiye borçlarını bir yıl içinde ödeyebilir.

Biz bu yerleri dünyaya şöyle satacağız:

24 bin dolar ver, sana Türkiye’de üç odalı bir dinlenme yeri verelim. İstediğin kadar otur. İstediğin zaman da 20 bin dolarını al ve çık git! Biz de istersek 24 bin doları verir ve seni çıkarırız. 

Dolar faizsiz…

Dinlenme yeri kârsız...

Bir aylık dinlenmen için 2 000 dolar vermen yeterli.

Böylece biz dünyanın her yerine Türkiye ormanlarındaki bu dinlenme evlerini çok kolaylıkla pazarlayabileceğiz.

Mesela Orta Doğu, Arap ülkeleri, Avrupa ülkeleri, Orta Asya, Rusya, Çin, Hindistan, Japonya, Malezya, Bangladeş, Afrika, Güney Amerika bizim müşterilerimiz olacaktır.

Türkiye bu evlerde her sene 12 milyon turist ağırlayacak.

Dünya nüfusu 6 milyar kabul edilirse, gelen turist sayısı binde birler civarında olacaktır. Dünyanın merkezinde olmamız, iklim şartlarımız ve tarihî misyonumuz ile biz bunu bir-iki sene içinde sağlarız.

Bir sorunumuz var; o da bu dinlenme sitelerine ulaşım nasıl sağlanacaktır?

İşte, bunun çözümünü de sizlere arz ediyoruz.

Bir ‘helikopter şirketi’ kuruluyor. Türkiye’nin on iki bölge merkezinde yapılanıyor. Bu dinlenme sitelerine saatte bir servis yapılıyor.

Bir sitede bin aile otursa, toplam helikopter sayısı bin kadar olacaktır. Her bölgede 100 helikopter olacaktır. Saatte bir gidip gelebilir.

Biz bir ‘helikopter şirketi’ kuracağız. Helikopterleri Rusya verecek ve bilet başına kâr alacaktır. Diğer eski Sovyet ülkeleri de ortaklığa katılabilir. Çin bile katılır. İran petrol verecek ve bilet başına para alacaktır. Türkiye hava meydanlarını verecektir. Askerler de işletecektir. Yer, araç, yakıt ve işletmeci; bilet parası dörde bölünecektir.

Bu yetmez.

Ayrıca bölgeler arası uçak servisleri yapılacaktır.

Aynı şirket aynı usulle bu ‘uçak şirketi’ni de çalıştıracaktır.

Ayrıca uluslar arası aynı şekilde çalışan servis de olacaktır.

Turizm Bakanı Akevler’le anlaşsın. İran ve Rusya’yı bu konuda ikna etmede biz yardımcı olalım...

‘Bin çalış, bir kazan’ diyor, AKP.

Kendileri gibi soba veya masa başında uyumakla yaşanır mı?

Türk milletini bu şirketi kurmaya dâvet ediyorum.

Uyanmak ve ülkeyi kurtarmak sizin elinizde…

Uyumak ve bir daha uyanmamak da sizin elinizde...

Seçim sizin, nasıl isterseniz öyle yapın; her şey sizin elinizde… 

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-476/ADİL DÜZEN DERSLERİ-306   İstanbul, 13 Eylül 2008

 

HAFTANIN YORUMU: DÖRT OLAY… 

AK Parti’nin kapatılmamasından sonra bir durgunluk dönemi vardı. İçte ve dışta ses seda yoktu. Bu durgunluk döneminden sonra, bu hafta dört olay üst üste cereyan etmiş ve sessizlik bozulmuştur.

Suriye’de dörtlü zirve yapılmış ve İsrail yetkilisi istifa etmemiş, Türkiye’ye övgüler yağdırılmıştır.

Cumhurbaşkanı Ermenistan’a gitmiş, Türkiye-Ermenistan maçı gerçekleşmiştir.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Necmettin Erbakan’ı affetmiştir.

En önemlisi, ordu Ergenekon’a müdahale etmiştir.

Bu dört gelişme ve dört olay da “Adil Dünya Düzeni”nin bütün dünyaya gelmekte olduğu müjdesini vermiştir.

Biz dört olayı da son derece müsbet karşılamaktayız.

a)      Suriye-İsrail yakınlaşması demek, artık İsrail’in gerçekleri görmeye başlaması demektir. Ortadoğu’da tutunmak istiyorsa barışmak zorundadır. Yoksa yaşayamaz. Tekel sermayesi onu yaşatamaz. ABD de anlamıştır ki tekel sermayenin jandarmalığını yapmakla varlığını sürdüremez. Bu zirvenin önemi Fransa’nın da zirveye katılmasıdır. Artık AB bizimle beraber sorunları çözmeye niyetlidir. Mesele şudur. Tekel sermaye Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmekte ve kendisi bu yolla dünyayı sömürmektedir. Artık bu oyuna dünya ve Ortadoğu gelmemelidir.

b)     Türkiye-Ermenistan durumu da aynıdır. Tarih boyunca sömürü sermayesi Hıristiyanlarla Müslümanları savaştırmış ve bu yolla dünyayı sömürebilmiştir. Şimdi de aynı şeyi yapıyor. Ermeniler bizim küçük kardeşlerimizdir. Şımarıklıkları olmuştur ve olacaktır ama biz onları korumalıyız. Tarihî ağabeyliğimizi yapmak zorundayız Ne Ermeniler ne Rumlar bize bir şey yapamaz. Onları düşmanlarımızın kucağına atmamalıyız. Merkezleri Türkiye’de olan ve Katolik olmayan bu mezheplerin din adamlarına çok şey düşmektedir. Onların da her türlü dinî ve ilmî faaliyetlerine sonuna kadar imkân vermeliyiz.

c)      Erbakan’ın affı ise küçük ama çok anlamlıdır. Bugün dünya üzerinde eğer barış rüzgarlar esiyorsa, bu Erbakan’ın yaktığı mumun aydınlığı sayesindedir. Kusurları, eksikleri, hattâ suçları olabilir ama haseneler seyyieleri götürür. Sadece Türkiye değil, dünya Erbakan’a medyun-u şükran olmalıdır. Kendisini aklamalıdır. Erbakan’ın son senelerinde siyaset yapmasına izin verilmelidir. Dünyanın buna ihtiyacı vardır.

d)     Ergenekon davası, Türkiye’yi yıkmak için sömürü sermayesinin yıllar yılı planladığı bir tezgahtır. AK Parti derhal genel af çıkararak Ergenekon davasına son vermelidir. PKK savaşı sona erdirilmelidir. Aftan sonra “Adil Düzen Anayasası” ile bu tezgah sonlandırılabilir. Askerler müdahale ettiler ve partiyi kapattırmadılar. Askerler şimdi de Ergenekon’a müdahale ettiler. Anayasa devlet için vardır. Devlet elden gittikten sonra, anayasa ve hukuk ne işe yarayacaktır. Başbuğ’u tebrik ediyorum. Türkiye’yi köpeksiz köy sananlar gördüler ki, Türkiye aslanlı köy imiş.

Askerlerin bir eksiği vardır, o da askerlikten başka bir şey bilmiyorlar. Konuştukça acayiplikler oluyor. Ama ben askerlerin sözlerine değil yaptıklarına bakarım. Söylenen sözleri duymam. Sayın Başbuğ’a bir şey öğretmek isterim. Ben ondan yaşlıyım ve ben sivil olarak onun kadar bu ülkeye hizmet etmiş biriyim. Benin bu öğretmenliğimi makul bulsunlar.

Anayasa Mahkemesi’nin kanunları, hele hele anayasayı yorumlama yetkisi hiç yoktur.

1924 Anayasası’nda kanunları yorumlama yetkisi Meclis’e aitti. Çünkü kanunları yorumlamak onları yapmaktan daha önemlidir. Kanunda yazılanlar değil, yorumlar uygulanır.

1961 Anayasası bunu kaldırdı.

Demokrasinin gereği kanunları herkes kendisi yorumlar ve uygular. Başka türlü demokrasi olmaz. Yanlış yorumlarsa yargı önünde hesap verir. Yargı da ancak karar verirken yorumlar. Bir başkasını, bir başka olayı, gelecekte olacak olayı bağlamaz. Hattâ yorumlayan bir dakika sonra başka türlü yorumlar.

Sayın Orgeneral Başbuğ! Eğer kanunların yorumunu biz uygulayıcıya bırakmazsak, o zaman devlet hukuk devleti değil polis devleti olur. Çünkü yorumlayanların kararlarını da yorumlamak gerekir. Böylece bu talimata kadar iner. Kanunlar yapılır. Herkes kendi içtihadı ile uygular. Hesabını yargı önünde verir. Yargı yasa koyucu olmadığı gibi, yasa yorumlayıcısı da değildir. Sadece kararlarında herkes gibi o da kendi yorumunu uygular.

Ben hatalı söylüyorum sanıyorsanız, hukukçularınıza sorun.

Ben askeri hakimlerin adaletine her zaman inandım ve hep onlar sayesinde beraat ettim. Halkıma yapacağım tavsiye; askerin dediğine bakmayın, yaptığına bakın. Ordunuza güvenin ve onu sevin. Çünkü başka türlü yaşama şansımız yoktur.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3464 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2526 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2169 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2586 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1984 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2285 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2425 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2437 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2394 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2669 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2952 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3134 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3422 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5478 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3541 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3072 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3857 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3710 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3420 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3870 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3832 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4108 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4618 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3012 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3112 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3965 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3822 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2942 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3950 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7713 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5602 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3574 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4443 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4741 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4663 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4815 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4547 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3395 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5173 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3853 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5148 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5007 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4933 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3477 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3688 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5150 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4205 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5418 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4087 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4417 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4429 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4765 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5314 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5260 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4380 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4590 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4112 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4097 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4086 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4540 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5648 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9814 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4645 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3703 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3852 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3355 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3742 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5696 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4244 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler