Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 727
TEVBE SURESİ-7-8.AYET TEFSİRİ
24.08.2013
2455 Okunma, 0 Yorum

Tevbe Sûresi-5

بسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

كَيْفَ يَكُونُ لِلْمُشْرِكِينَ عَهْدٌ عِنْدَ اللَّهِ وَعِنْدَ رَسُولِهِ إِلَّا الَّذِينَ عَاهَدْتُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ فَاسْتَقِيمُوا لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ (7) كَيْفَ وَإِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ لَا يَرْقُبُوا فِيكُمْ إِلًّا وَلَا ذِمَّةً يُرْضُونَكُمْ بِأَفْوَاهِهِمْ وَتَأْبَى قُلُوبُهُمْ وَأَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَ (8)

*

كَيْفَ يَكُونُ لِلْمُشْرِكِينَ عَهْدٌ عِنْدَ اللَّهِ وَعِنْدَ رَسُولِهِ إِلَّا الَّذِينَ عَاهَدْتُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ فَاسْتَقِيمُوا لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ (7)

(KaYFa YaKUvNu LiLMuŞRiKIyNa GaHDun GıNDa elLAvHi Va GıNDa RaSUvLiHIy EilLay elLaÜIyNa GAHadTuM GıNDa MaSCiDi eLXaRAvMı Fa Ma iSTaQAvMUv LaKuM Fa iSTaQAvMUv LaHuM EinNa elLAvHa YuXıbBu eL MutTaQUvNa)

“Mescid-i Haram’ın dışında ahitleştiğiniz kimselerin dışında müşriklerin Allah’ın indinde ve resulünün indinde nasıl bir ahdi olabilir? Size verdikleri sözlerde istikamet ederlerse, siz de onlara verdiğiniz sözlerde istikamet edin. Allah muttakileri hubbeder.”

Bütün insanların güvenliğini sağlamakla Allah tarafından görevlendirilmiş bulunan müminlerin insan olan birisiyle ahitleri bozmaları ve onların güvenliğini sağlamaları özel durumdur. Haramlar kısas iledir. Ahitleri bozmuşlar, bizimle savaşmışlar ve yenilmişler. Doğal sonuç olarak onlara hayat hakkı tanınmayıp öldürülmeleri gerekir. Ne var ki İslâmiyet bunu kabul etmiyor. Ancak savaşırken öldürebilirsin. Esir edildikten sonra artık onu savaş suçlusu diye öldüremezsin.

Sözlerinde durup ahitlerine riayet edenlerle onları elbette bir tutamazsınız. Onlardan Müslüman olmalarını isteyeceğiz, yani hakem kararlarını kabul etmelerini isteyeceğiz. Cizye vermelerini isteyeceğiz. Bunu kabul ettikleri takdirde sorun yoktur.

Hakem kararlarını kabul etmeyen ve fiilen sözlerinde durmayan bu insanlara ne yapacağız?

Öldüremeyiz. Esir de edemeyiz. Çünkü savaşla değil, merkezdekilerin Mekke’yi teslim etmesiyle bunlar başsız kaldıkları için geziyorlar. İşte bunlar için konan ceza onları tehcir etmektir. Buna rağmen insanın fıtratı gereği bir verirsin iki isterler. Kendini savunmadıkça yeter demezler. Bunu yalnız kötü insanlar yapmaz, iyi insanlar da böyledir.

1967’de kooperatif kurduk. Enflasyonun doğuracağı haksızlıkları önlemek için de Demir-Çimento (DÇ) hesabını geliştirdik. On kilo demir bir torba çimentoyu değerlendirme birimi olarak kullandık. Arsalar aldık ve insanları ortak ettik. Arsa paylarına katıldılar. İnşaat yapmaya başladık. İslâmiyet’te zorlama olmadığı için hiçbir ortağı aidat vermeye zorlamadık. Demir-Çimento cinsinden arsaların değerini yükselttik. Dört misli yükselttik. Onlara yeni arsalarımızda yer verdik. Başka kooperatif olsa aldığı 5000 TL’den masraflarını keser, iade eder ve ortaklıktan çıkarır. Biz ise çıkarma yetkisini yönetim kuruluna tanımadığımız için çıkarmadık. Ortaklar arsa paralarını verdiler, ayrıca binanın yapılması için arsa parasının yirmi misli de ödeme yaptılar. Çünkü arsa %5’e mâl olmuştu. Bu kardeşlerimize 4000 TL verip çıkarma kanuni hakkımız iken, 16000 TL ödeme yapıyoruz. Bize dua etmesi gerekirken, benim hakkımı yiyorsunuz diyor. Şimdi orada arsalar %50’dir. İki hissem var, bir dairenin parasını vermeniz gerekir diyor. Bunu samimi Müslüman olan kardeşimiz söylüyor. Yani orada bugünün parası ile arsa dışında 100 000 TL’den fazla yatırım yapanların yerine kendisi yatırım yapmayacak, 8000 TL ile daire sahibi olacak!

Müşriklere yapılan müsamaha kimsenin yapamayacağı durumda iken, Mescid-i Haram’dan uzaklaştırılmasını da insanoğlu tereddütler içinde karşılıyor. Bundan sonra gelen âyetler bu tereddütleri gidermek ve onlara dair hükümleri netleştirmek için açıklamalar yapmaktadır. Bu dünyada denge, hakem kararlarını kabul edenler için çıkar paralelliği içinde yarışmaya, kabul etmeyenler için de çıkar çatışmasına dayanmaktadır. Çıkar çatışmasını seçenlere karşı kendi hükümlerini uygulamak zorundayız. Mademki sözlerinde durmuyorlar, biz de onlarla anlaşma yapmayacağız. Bundan başka yapabileceğimiz bir şey yoktur.

Sözlerinde durmayanlarla anlaşmanın yapılamayacağını bu âyet açık bir şekilde ifade etmektedir. Bir kanun çıkarırsınız. O kanunun uygulamasını yapmazsanız siz sözünüzde durmuyorsunuz demektir. Halka bir şeyler vaat edip iktidar olursunuz. Ondan sonra vaatleri unutursanız sözünüzde durmuyorsunuz demektir.

Mevcut düzende adalet olamayacağını, bu sebeple düzenin değişmesi gerektiğini öne sürerek partiler kurduk. Bunu vaat ederek iktidara geldik. Şimdi bu sözleri unutmuş olanlar kendi akıllarına göre devleti yönetiyorlar!

Bugünkü Müslümanlar için en büyük âfet ve bela sözde durma kaygısını kaybetmiş olmalarıdır. Verilen sözün hiçbir değeri kalmamıştır. Herkes lâ yusel yaşamaktadır.

 

إِلَّا الَّذِينَ عَاهَدْتُمْ

مِنَ الْمُشْرِكِينَ

ثُمَّ لَمْ يَنْقُصُوكُمْ شَيْئًا وَلَمْ يُظَاهِرُوا عَلَيْكُمْ أَحَدًا

 

فَأَتِمُّوا إِلَيْهِمْ عَهْدَهُمْ إِلَى مُدَّتِهِمْ

إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ(7)

 

إِلَّا الَّذِينَ عَاهَدْتُمْ

عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ

فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ

فَاسْتَقِيمُوا لَهُمْ

إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ(4)

İki istisna cümlesinde başta ahitleştiğiniz kimseler denmektedir. Sonunda Allah muttakileri sever ile bitmektedir. Üçüncü ve dördüncü ifadeler sözlerinde durdular siz de durun şeklindedir. İkinci cümleler ise müşriklerden ve Mescid-i Haram’dan söz etmektedir.

Önce cümleler aynı kalıpta söylenmiştir. Beşer bölümdür. Baş ve son aynıdır. İkisi mana itibariyle ayrıdır. Bir de iki zıt olan şey zikredilmektedir; Mescid-i Haram ve müşrikler. Bununla önemli bir hususa işaret etmektedir. Mescid-i Haram’a müşriklerin saygısı vardır. Onlar da haram aylara uyarlardı. Haram yerlere saygılı idiler. Orada söz vermişler ama sözlerinde durmamışlardı.

Avrupalılarla savaşmamak üzere Osmanlılar anlaşmışlardır. Kosova muharebelerinde Papa’dan fetva istemişler, Papa da ‘Müslümanlara verilen sözlerde durmak gerekmez’ şeklinde fetva vermiştir. Bugün de Avrupalılar hep çifte standart kullanmaktadırlar. Yani insanların çıkarları söz konusu olduğu zaman verilen sözün önemi kalmamaktadır.

İstisna cümlesi “Keyfe” ile başlamaktadır. İki cümle birbirinin izahıdır. Ahit Mescid-i Haram’ın indinde yapılmaktadır.

Roma’da resmi sözleşmeler vardır. Taraflar memurun karşısına çıkarlar ve akitlerini veya ahitlerini orada yaparlar. Bu gelenek zamanımıza kadar sürmektedir. Hâlâ nikâh ve tapu işlemleri resmi memurun huzurunda yapılmaktadır.

Burada akitlerin Mescid-i Haram’da yapılmış olmasını vurgulayarak orada yapılan akitlerin diğer yerlerde yapılan akitlerden farklı olduğu belirtilmektedir.

Bugün kanunlar resmi gazetede yayınlanmakla yürürlüğe girer.

“Adil Düzen”de ise başkanın cuma hutbesinde tebliği ile yürürlüğe girer. Yazılı olması yeterli değildir. Merkez bucaklardaki tebliğler taşra bucaklarda geçerli değildir. Taşra bucakta merkez bucaktaki tebliğ tekerrür ederse geçerli olur. Bunun gibi insanlığa ait tebliğler arefe günü Arafat’ta yapılır.

Uluslararası anlaşmalar Mescid-i Haram’ın indinde yapılır. O zaman tüm devletler o anlaşmalara göre hareket ederler.

Ahitlerde durmak istikamet olarak belirtilmiştir. Dördüncü âyette ise bu ahde bir şey noksan etmemek ve ahdin aleyhinde kimseye müzahir olmamak şeklinde açıklanmıştır. Önce açıklama sonra veciz ifade ile ifade etme veya önce ifade etme sonra açıklama. İkisi de usuldendir. Beyan kurallarındandır. Tevrat Kur’an’ın gelmeden önceki açıklamasıdır. Sünnet ise Kur’an geldikten sonra açıklamasıdır.

Ahitleri müddetlerine kadar itmam etmek de bizim sözümüzde durmamızdır. Öylece ifade edilmiştir. Âyetin tekrar edilmesi şunu ifade eder. Dördüncü âyette hüküm konmuş, burada hükmün hikmetleri açıklanmıştır. Burada dikkat edilirse temel dayanak kısas hükmüdür, eşitlik hükmüdür. Biz müminiz, biz galibiz, bize itaat etmeniz gerekir, biz Allah’ın halifesiyiz gibi bir muhakeme yoktur. Mademki verdikleri sözlerinde durmadılar, biz de onlarla yaptığımız anlaşmaları feshettik ama herkesinkini değil, sadece sözlerinde durmayanların. Sözlerinde duranlarla ilgili sözleşme hükümleri bakidir. Burada bir de cezanın şahsi olduğu ilkesi ortaya çıkar. Kimse kimsenin yükünü çekmez, çekemez.

Her iki âyette de “Allah muttakileri muhabbet eder” ifadesi ittikanın temelinin sözde durma olduğunu ifade etmiş oluyor.

Koskoca ilâhiyat kadrosu Ramazan ayında tüm basın ve yayını doldurdu. Kur’an’ın hiçbir yerinde yer almayan peygamber sevgisi ile saatler dolduruldu. Birileri çıkıp da söz vermek nedir, ahit nedir, sözde nasıl dururuz ki Allah sizi muhabbet etsin’i anlattı mı? Hazreti Peygamber’in İslâmiyet’te ruhbanlık hadisini kimse tekrar etti mi? Ruhban demek diyanet işleri teşkilatı demektir.

Bugünkü devlet örgütü ve dünya düzeni, halkı sömürü sermayesine sömürtmek için oluşmuş kuruluş olarak çalışmaktadır. Bu tabii olmayan durum devam edemez, etmeyecektir. Allah kendi var ettiği düzeni üç tane çapulcuya, sözünde durmayan sahte para babalarına bırakmaz, bırakmayacaktır da.

كَيْفَ يَكُونُ

(KaYFa YaKUvNu)

“Nasıl olur, nasıl yapılacak?”

Keyfe” nasıl anlamındadır. “Kem” adettir, “Keyfe” ise vasıftır, aynı zamanda soru edatıdır. “Key” için demektir. “Kevn”in “nun”u düşmüş ve soruya dönüşmüştür. Sonuna “mim” eklenerek “keyme” şeklinde de kullanılmıştır. “Mim” “fa”ya dönüşerek “keyfe” olmuştur. “Mâ” ne anlamındadır. “Keyfe” ise nasıl anlamındadır. “Mâ” olması gereği yani gelecekle ilgili gerekleri, “Keyfe” ise oluş için gerekleri sormaktadır.

Burada “Allah ne yaptı” demiyor da “nasıl yaptı” diyor. Yapış tarzını anlatmaktadır.

Hayatta zulüm yapanlar veya şeriat dışına çıkanlar beklenmedik sonuçlarla karşılaşırlar. Bu sonuçlar insanları uyarmalıdır.

Sorularda inkâr vardır. Türkçede desen, bunu nasıl yaparsın, nasıl gördün mü, nasıl olur? Yani olmaz anlamındadır. Bunu nasıl yapacaktır? Yapmaz demektir.

Müşriklerle ahit yapmazsınız, çünkü onlar sözlerinde durmuyorlar, yargı kararlarını da kabul etmiyorlar.

لِلْمُشْرِكِينَ عَهْدٌ

(LiLMuŞRiKIyNa GaHDun)

“Müşrikler için ahd”

İzafetler “Lam” veya “Min” ile yapılır. Sonra bunlar düşerek düz tamlama yapılmıştır. Tamlanan önce, tamlama sonra gelir. Bazı yerlerde “Min” ile tekrar edilir. Düz tamlamalarda ikisi ya nekredir veya ikisi marifedir. Marifeyi nekre ile veya nekreyi marife ile tamlayacaksanız, o zaman “Lam” veya “Min” zikredilir.

Ahd” burada nekredir, “Müşrikler” marifedir. Bunun için “Lam” izafet lamı olarak tekrar edilmiştir. Takdimi de caizdir. “Lam”ı lam-ı temlik olarak alabiliriz. O zaman onların ahit yapmaları caiz değildir denmektedir.

Burada bir soru ile karşılaşıyoruz.

Müşrikler bundan sonra ‘sözümüzde duracağız’ derlerse kabul edecek miyiz?

Hayır, bundan sonra hakem kararlarını kabul ediyoruz deseler yine kabul etmeyeceğiz. Müslim olup cizye vereceklerdir. Yani müşriklerin kâfir statülerini de kabul etmiyoruz.

Bu yorumu temlik lamı ile vermekteyiz. Yani onların böyle hakem kararlarını kabul etme dışında ahitleri söz konusu değildir. İzafet olarak alırsak, onların ahit ehliyetleri vardır ama onların ahitleri artık geçersizdir demek olur. Bu manasıyla da onların İslâm’a girmeleri kabul edilir demektir. Zaten bu husus bu âyetlerde açıkça ifade edilmektedir.

عِنْدَ اللَّهِ

(GıNDa elLAvHi)

“Allah’ın indinde.”

Buradaki “Allah” Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan insandır. Yani insanlık hakem kararlarını kabul etmeyenlerle ahit yapmaz; yapamaz da.

Topluluğu oluşturan sözleşmelerdir, anlaşmalardır. Topluluğu yaşatan yani sözleşmelerin güvencesi hakem kararlarıdır ve bunun bekçiliğini yapan müminler silahlı güçtür. Hakem kararlarını kabul etmeyen, bir de sözlerinde durmayan kimselerin Allah’ın halifesi olan insanlıkta yerleri yoktur.

İnde” topluluğun zimmetinde demektir. “Fîsebilillah” olarak gelmektedir. Bu ülke içinde anlamındadır. “İndellah” dendiğinde topluluğun nezdinde anlamını taşır.

“İndellah” nasıl belirlenir?

Eğer bir şeyi topluluğun fertleri ortak olarak düşünüyorlarsa bu indellahtır. Düşüncelerin mantıktaki çarpımıdır. Bu ortak düşüncenin dışında olmamak üzere onlara uyumlu bütün fertlere ait düşüncelerin toplamı da indellahtır. Toplulukta yasalar böyle oluşur. Herkesin kabul ettiği kurallar anayasadır. Bu topluluğun kurallarıdır. Bir de birbirlerinin sınırlarını ihlal etmemek üzere ve ortak kurallara aykırı olmayan kişilerin ayrı ayrı kuralları da Allah’ın kurallarındandır. Bunlar mantıksal toplamdır. Bu sınırı hakemler çizer. “İndellah”ı böyle anlamamız gerekmektedir.

وَعِنْدَ رَسُولِهِ

(Va GıNDa RaSUvLiHIy)

“Ve resulünün indinde.”

“İndellahi ve rasulihi” denmemiş de “inde” iade edilmiştir. Demek ki iki “inde” farklıdır. Buradan anlıyoruz ki burada Allah ve resulünden kasıt yargı değildir, topluluk ve yönetimdir. Yoksa beraattan sonra tekrar “onların indinde” denmiş olsaydı, “beraat” kelimesinin manası ile çelişki olurdu. Artık onlarla yargı değil kişiler ve yönetim ilgilenmektedir. Kur’an’da “Allah ve resul”, “Allah ve resulü”, “resul” ve “resulühü” olmak üzere dört şekilde ifade edilmektedir.

“Allah ve resuluhu” dendiğinde hakemlerden oluşan yargıyı, “Allah ve resul” dendiğinde geçici hakem olarak resul, “mutlak resul” dendiği zaman müminlerin başı, bürokratların başı resuldür, “resuluhu” dendiği zaman devletin başı resuldür.

Resul olarak görevlerini bürokratlara yürütür, resulü olarak ise doğrudan kendisi yürütür. Dış ilişkilerde başkan doğrudan muhataptır. Anlaşmaları kendisi yapar. Bu sebepledir ki valiler başbakanı temsil ettikleri halde, elçiler devlet başkanını temsil ederler. Büyükelçileri doğrudan devlet başkanı atar.

Bu yorumu ilk defa burada yapıyoruz.

Demek ki her yeni okuyuşumuzda Kur’an bize yeni şeyler öğretmektedir.

Buradaki “inde” doğrudan başkanın beyni içindeki düşünceler âlemidir. Toplulukların kişilikleri ile başkanlığın kişiliği şirket-i mufavada ile birleşmiştir. İnsan beyninde bir hücre vardır. Ruh onunla beyinle irtibat kurar. Şimdilik bu hücre bilinmemektedir. O halde insanı tek hücre yönlendirir. Toplulukta ülke ile halk arasında bağ kuran bir kişi vardır, o da başkandır. Hayat hücresi insanda ne ise toplulukta da başkan odur. Daha açık ifade ile onun beynindeki o tek hücredir. Başkanların kişilikleri ile topluluğun kişiliği birleşmiştir. Bu sebepledir ki başkanlara vâris olunmaz. Başkana kendisinden sonra gelen başkan vâris olur.

إِلَّا الَّذِينَ عَاهَدْتُمْ

(EilLay elLaÜIyNa GAHaDTuM)

“Ahitleştiğiniz kimseler.”

Hazreti Muhammed Hudeybiye dışında Mekke müşrikleri ile herhangi bir ahit yapmamıştır. Oysa burada “Mescid-i Haram’da ahitleştiniz” denmektedir. Mescid-i Haram indinde ahitleşmedik. Hudeybiye’de ahitleştik.

Kastedilen ahit nedir?

Mekke müşriklerinin de kendi törelerinde kabul ettikleri ahitlerdir.

Muhacirler Mekke’de herhangi bir isyan hareketinde bulunmamışlardı. Sadece Kur’an okuyor ve namaz kılıyorlardı. O halde haremlik kuralları içinde tüm Arap halkı Mescid-i Haram indinde ahitleşmiş idi. Haram yerlerde ve haram aylarda birbirlerine dokunmayacaklardır. İşte noksan edilen ahit bu ahittir. Bu manayı vermemiz için de “ilâ müddetihim” kelimesine nazar etmemiz gerekir. O takdirde burada kastedilen ahit Hudeybiye ahdidir. Mescid-i Haram indinde yapılmamıştır. Haram aylarında bütün topraklar haramdır. Demek ki, haram aylarında yapılan akitler ve yerel akitler de Mescid-i Haram’da yapılmış hükmündedir. Hudeybiye anlaşması Hac aylarında yani haram aylarında yapılmıştır. Mescid-i Haram’ın dışında yapılmış olsa bile Mescid-i Haram indinde yapılmıştır. Fi’l-Mescidi’l-Harami” denmeyip “İnde Mescidi’l-Harami” denmiş olması onun hükmen bulunduğu her yer demektir.

Bu âyet bize toplantılara uzaktan internet ağıyla da katılabileceğimizi ifade eder.

عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ

(GıNDa MaSCiDi eLXaRAvMı)

“Mescid-i Haram indinde.”

İki türlü Mekke vardır; Mekke ve Bekke.  Mekke bir il sınırıdır, ilçeleri de dâhildir. Bekke ise merkez ilçedir. Mescid-i Haram da ikidir; tavafın yapıldığı yer ve mescit olarak kullanılan Mescid-i Haram’dır. Burası kastedilecekse “inde” değil “fî” denir. “İnde” ise Mekke bucağını da içine alır. Her bucağın bir merkez ocağı vardır. O ocağın mescidi namaz kılınan yerdir. O ocak ise o mescidin ezan alanıdır. Yani orada oturanlar beş vakit namazlarını o mescitte kılarlar.

“İnde” denince merkez ocak anlaşılır.

“Fî” dendiği zaman merkez ocağın mescidi anlaşılır.

Bu sebepledir ki Hudeybiye de Mescid-i Haram indindedir. Hudeybiye harem içindedir. Medine’ye dokuz, Mekke’ye bir merhale uzaklığındadır. Mekke-Medine arası beşyüz kilometredir. Bu bilgi ışığında Hudeybiye anlaşması rahatlıkla Mescid-i Haram indinde yapılan anlaşma olarak kabul edilir. Mekke ilinin sınırlarını 250 kilometre olarak alabiliriz. Mekke bucağının sınırlarını da 50 kilometre olarak alabiliriz.

Kıta merkezlerini il büyüklüğünde değil de bölge büyüklüğünde alacaksak, o zaman Medine de merkez içinde olur yani insanlık yönetiminde olur. Hac yolu Medine’den geçeceği için yol olarak da Medine insanlığa ait olur. Yani Arabistan Araplarındır ama Mekke ve Medine insanlığındır.

Bucakların merkezi bir semttir. İllerin merkezi bir bucaktır. Ülkelerin merkezi bir ilçedir. İnsanlığın merkezi bir ildir. Kıta merkezleri de birer ildir. Yol şeritleri ile birlikte bölge olabilir.

O halde Mekke ili insanlığın merkezidir. Medine ili ile sınırlarını ortalar. Bir ilçe 100 apartmandır. Bir apartman 10 dönüm üzerinde kurulmalıdır. Bir ilçeye apartman sahası olarak bir kilometrekare yetmektedir.

فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ

(Fa Ma iSTaQAvMUv LaKuM)

“Size istikamet ederlerse.”

“Sözlerinde durdular” denmiyor da “size mustakim oldular” deniyor. Çünkü sözde durmak yeterli değildir. Bizim aleyhimizdekilere de müzahir olmamalıdırlar.

Burada önemli bir husus ortaya çıkıyor. Bir akdi veya işi şeklen yapmak yeterli değildir. O şeklin gayesini ve ruhunu da yerine getirmek gerekir. Şeklen akdi yerine getirirsiniz ama fiilen aksi durum doğuyorsa o zaman o şeklen gelme bir şey ifade etmez.

Dikta rejimlerde de seçim yapılmaktadır. Ne var ki baskı ile %99 oy alınmaktadır. Sadece sandıkta oy atmak seçim değildir.

Bunun gibi silahlı baskı yerine mâli baskı yapılırsa, onda da istikamet içinde olunmaz.

Evet, bugün eski Millî Görüşçüler yani gömlek çıkaranlar iktidarda, demokrasi iktidarda ama iktidarda olanlar istikamet üzere midirler?

“Millî Görüş” resmen askıya alınmış, “Adil Düzen”e karşı çıkılmış. O halde AK Partililer ahitlerinde durmamışlardır. Bizden ayrılmış ve kendileri onlarla bir olmuşlardır. Millî Görüşçüler de “Adil Düzen”i bırakmışlar, Millî Görüşü kerhen savunuyorlar. Erbakan Ailesine düşmanlık yapmaktadırlar. İşte bütün bunlar istikamet değildir.

AK Parti ne yapmalı idi?

1- AK Parti iktidara gelir gelmez ilk iş olarak seçim barajını %5’e indirmeli idi.

2- Devlet başkanı olarak uygun bir askeri, diğer partilerle uzlaşarak seçtirmeli idi.

3- İlleri bağımsız hâle getirip yerinden yönetimle ve yerel dillerle illerini yönetme imkânı sağlanmalı idi. Askerlerini taşra illerden merkez illere çekip iç güvenliklerini onlara sağlatmalı idi.

4- Merkezi hâkimlik sisteminin yerine hakemlik sistemini getirmeli ve tarafsız, bağımsız, etkin ve saygın yargı sistemini kurmalı idi.

5- Merkez Bankası’nı bağımsız kurum hâline getirtip karşılıklı para sistemini getirmeli idi.

6- Kamu görevlerinde ve yetkilerinde siyasi partilere nisbi sistem içinde etkin rol sağlanmalı idi. Devlete memur alınacaksa, siyasi partiler aldıkları oy nisbetinde kişileri yerleştirmeli idiler.

7- Polis rejiminden hukuk rejimine geçilmeli idi. Memurun dediği değil vatandaşın dediği olmalı, memur yargıya gitmelidir. Şimdiki düzende ise vatandaşın işine memur karar veriyor. Vatandaş mahkemelerde sürünüyor. Devletin hâkimleri de devleti koruyor, vatandaşı eziyorlar.

İşte, AK parti bunları yapmaya çalışsaydı istikamet içinde olurdu.

فَاسْتَقِيمُوا لَهُمْ

(Fa iSTaQAvMUv LaHuM)

“Siz de onlara istikamet ediniz.”

Birbirimize istikamet etmemiz demek, biz onların aleyhinde bir iş yapmayız, onlar da bizim aleyhimizde biri iş yapmazlar demektir. İhtilafımız olursa hakemlerden oluşan yargıya gideriz.

Akevler olarak biz diyoruz ki; Millî Görüş harekâtına birlikte başladık. Bizi dışladılar. AK Parti de Millî Görüşçüleri dışladı. Tayyip Erdoğan’a ve Mustafa Kamalak’a hakemler nezdinde dava açsam ve bize yaptıkları zulmü iddia etsem, hakem kararlarına razı olurlar mı? Olmazlar. O halde bizim için bu partilerin diğer partilerden, CHP’den, MHP’den, BDP’den ve diğerlerinden hiçbir farkları yoktur. AKP’liler, biz kendileriyle yeni anayasa üzerinde görüşmek istediğimiz zaman, ‘biz kooperatiflerle görüşmeyiz’ dediler! Ama hiçbir şey olmayan İsak Alaton’la görüştüler ve talimat aldılar! Evet, davacıyım. Hakemlere gitmek istiyorum. Mümin iseler kabul etsinler.

إِنَّ اللَّهَ

(EinNa elLAvHa)

“Allah”

Yukarıda geçen âyet tekrar edilmiştir. Kâinatın Rabbi olan Allah bizden muttaki olmamızı istemektedir. Muttaki olursak diğer kusurlarımıza bakmayacaktır. Çünkü sevenler artık bir daha onların kusurlarını görmezler. Muttaki olmamız için de verdiğimiz sözlerde durmamız gerekmektedir.

Evet, Adil Düzen Çalışanlarına benim tek tavsiyem vardır. Söz vermeyiniz ama söz verdiğinizde sözünüzde durunuz.

Ağzınızdan çıkan sözlerinizin eri olunuz.

İttikanız için bu yeterlidir.

يُحِبُّ

(YuXıbBu)

“Muhabbet eder.”

Muhabbet insanın içinde oluşan bir meyildir. Muhabbet eden karşı tarafın hiçbir kusurunu görmez. Onun her yaptığını hoş karşılar. Onun çilesine dayanır.

Bu durum sonuna kadar böyle devam etmez, bir gün gelebilir ki sevgi tam nefrete dönüşür. En çok sevilen, en çok nefret edilen kimse olur. Bazen karşılıklı sevgiye sahip olanlardan birinin sevgisi nefrete dönüşür. Biri diğerini sevdiği halde diğeri ondan o nispette nefret eder. En zor durum budur. Nefret edenler uzaklaşırlar. Sevenler yaklaşırlar. Sorun yoktur. Ama biri sever diğeri nefret ederse azap içinde yaşanır.

Biz Allah’ı sevsek bile eğer Allah bizi sevmiyorsa bu durum bizim için azap olur.

Allah bizi ne zaman sevmez?

Verdiğimiz sözde durmazsak, biz istediğimiz kadar Allah’ı ve onun resulünü sevsek de, O bizi sevmez ve bu durum bizim için azap olur. Allah’ın muhabbetini kazanmamız için sözümüzde durmamız gerekir. Hazreti Muhammed’i sevmemiz değil Hazreti Muhammed’e tâbi olmamız gerekir. Başkanımıza itaat etmemiz gerekir. İtaat hayatta olana olur. Ölülere ittiba edilir ama itaat edilmez. Çünkü o bizi görmüyor, bize emir vermiyor.

الْمُتَّقِينَ (7)

(eLMutTaQıYNa)

“Muttakileri.”

Sözünde duranlar muttakilerdir demektir. Sözünüzde durunuz, Allah muttakileri sever demekle ittikanın sözde durmakla olacağını teyiden ifade etmiş olmaktadır.

كَيْفَ وَإِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ لَا يَرْقُبُوا فِيكُمْ إِلًّا وَلَا ذِمَّةً يُرْضُونَكُمْ بِأَفْوَاهِهِمْ وَتَأْبَى قُلُوبُهُمْ وَأَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَ (8)

(KaYFa Va EiN YaJHaRUv GaLaYKuM LAv YaRQuBUv FIyKuM EilLan Va LAv ÜimMaTan YuRWUvNaKuM Bi EaFVAvHıHıM Va TAEBAy QuLUvBuHuM va EaKÇaRuHuM FaSıQUvNa)

“Nasıl olur. Eğer size zahir olurlarsa size ne ille ne de zimmede rukup olurlar. Sizi femleri ile irda ederler. Kalbleri ise iba eder. Ekserisi fasıktır.”

Sûrenin başında müşriklerden beri olduğunu ilan etmiş, sonra bunu tüm insanlığa duyurmuştur. Dört ay müddet vermiş, sözleşmeye uyanların ise müddetlerini doldurmaları istenmişti. Bu da on sene idi. Ondan sonra “Keyfe” diyerek müşriklerle neden ilgiyi kesmemiz gerektiği açıklanmış, bunun hikmetleri anlatılmıştır. Ne var ki onların durumlarını anlatmadan evvel sözlerinde duranlar istisna edilmiş, önce istisnalara ait hükümler konmuştur.

Şöyle izah edelim.

Bütün müşriklerden tebriye edilmiştir. Sözlerinde duranlar istisna edilmiştir ama onların hukuku önce korunmuştur. Yani sözlerinde durmayanların durumlarından önce sözlerinde duranların durumu açıklanmıştır.

Şimdi de sözlerinde durmayanların durumunu açıklayacaktır.

“Keyfe” kelimesi iade edilmiştir. Aradaki duranların durumu ara cümlelerle açıklanmıştır. Bu “Keyfe” ile oraya denilmiştir. Demek ki bu “Keyfe” yukarıdaki “Keyfe”nin bedelidir. Allah’ın indinde ve resulünün indinde ahitleri nasıl olabilir demektir. Cümle tekrar edilmemiş, sadece “Keyfe” tekrar edilmiştir. Böylece “Keyfe”ye de vurgu yapılmış, nasıl olur, nasıl denmiştir.

“Keyfe”den sonra “Ve” getirilmiştir. O halde yukarıdaki cümleler aynen tekrar edilmiş, bununla teyit edilmiş, ayrıca yeni gerekçe de getirilmiştir. Bu nedir? Mağlup oldukları için yeniden ahit yapmak istiyorlar. Galip gelseler de en küçük müsamaha yapmaz, yok ederlerdi. Şimdi yenildiler, biz onlarla dostluklara devam edecek miyiz?

1960’da askeri müdahale oldu. CHP’lilerle MHP’liler anlaştılar ve DP’yi indirdiler. MHP’liler yeni bir düzen kurma hususunda CHP’lilerle samimi olarak bir oldular. Ortaokul arkadaşım Galip Erdem’in MHP’lilerle yakın ilişkileri vardı. (Bugünkü MHP’liler ve Türkeşçiler o zamanki MHP’de yoktu.) Bana onların işin içinde olduğunu anlattı. MHP’liler kaybederler dedim. Çünkü CHP’liler fırsat bulduğunda tekmelerler, MHP’liler ise samimiyetle yola devam ederler dedim. Mutlaka bir gün CHP’liler yolun üst tarafına geçerler ve MHP’lileri uçuruma yuvarlarlar dedim. Sonra ne oldu? MHP’lileri devre dışı bıraktılar. Yine de Cemal Gürsel onları korudu, Hindistan’a gönderdi.

İşte bu âyette bu durum anlatılmaktadır. Fırsat bulunca seni uçuruma yuvarlayacaklarsa, onlarla işbirliği yapmayacaksın. Sen galip geldiğinde onları uçuruma yuvarlamayacaksın ama onlarla ilişkilerini keseceksin. Bunun dışında müminlerden bir şey istemez, onları saf bulup yok etmeyi tasarlarlar.

Kur’an müslümanların silahlanmalarını, savaşa hazır olmalarını ister. Hak için savaşmayı en büyük ibadet sayar. Zulmetmek için savaş ne kadar kötü ise adalet için de savaş o kadar iyidir. İslâmiyet’te ganimet için savaş en kötü durumdur, eşkıyalıktır. Barış için savaş ise en büyük ibadettir.

Sermaye hep savaş aleyhinde yaygara yapıyor ama durmadan silah üretiyor, yandaşlarını en ağır silahlarla donatıyor! Türkler için savaş kötü ama ABD’liler için iyi! İşte bu mantık onların mantığıdır. Kendilerinde atom bombası olacak, bizim ise olmayacak! İran atom suçlusu, onlar atom kahramanı!

Bakınız, Kur’an ne yapıyor? Onları serbest bırakıyor. Kendi topraklarınıza gidin diyor. Silahsızlanın demiyor. Biz sizi yendik. Gidin ülkenize, silahlanın, yenebilirseniz bizi yenin diyor. Ama artık sizinle barış içinde yaşamamız mümkün değildir. Biz sizden kokmuyoruz ama ihanetinizden korkuyoruz deyin diyor.

Peki, onları silahsız hâle getirip bir daha savaşmalarını önlemek daha doğru bir iş değil midir? Doğru değildir. Müşrikler mikroplardır. Vücut eğer yaşlanmışsa, hastalanmışsa, o vücudun ortadan kalkması gerekir. Biz güçlü isek, biz sağlam isek, bizim yaşama hakkımız vardır. Güçlü değilsek, hasta isek, iktidardan çekilmemiz gerekir. İşte bunu sağlayan da o müşrikler yani o mikroplar olacaktır.

Bu sebepledir ki bu anda suç işlemiyorlarsa, siz ileride suç işlersiniz diye onları cezalandıramayız. Dolayısıyla onları öldürmemiz caiz değildir. Ama onlarla ilişkiyi kesmemiz emrediliyor. Geçmişleri ile onları cezalandırma hakkımız yoktur ama onlardan uzak durmamız elbette hakkımızdır. Hakemliği kabul etsinler, savunma giderlerine katılsınlar, o zaman elbette bizden olacaklardır ama şirkleri içinde müşrikliklerine devam ettikleri sürece onların bizim topraklarımızda yerleri yoktur.

Sözleşmeyi sözlerinde duracaklarla yaparsınız. Sözlerinde durmayanlarla sözleşmenin bir kıymeti yoktur. Bunun dışında onların ihanetleri sebebiyle tehlikeli olmalarıdır, içlerinden gayz ve kin kusmalarıdır. Beşeri ilişkilere ve kurallara uymamalarıdır. Hak kavramını kabul etmemektedirler. Kuvvetli iseler ellerinden geleni yaparlar. Geçimlerini yağmalamakla sağlarlar. Cahiliye döneminde yaşamaktadırlar.

Kendilerinin töreleri vardır, kuralları vardır. Kendi içlerinde o kurallara uyarlar. Ama yabancılar için oluşturdukları kuralları yoktur. Kendi kurallarına da çoğu zaman uymazlar. Kurallara uymamanın güvencesi savaştır, öldürmedir, güçtür.

كَيْفَ

(KaYFa)

“Nasıl?”

Müşriklerin Allah’ın indinde ve resulünün indinde ahitleri nasıl olurdaki “Keyfe”nin tekrarıdır. Cümle tekrar edilmemiştir, tekit için söylenmiştir. “Keyfe” ile yetinilmiştir.

Bunu nasıl yaparsınız, nasıl dersiniz?

Manası belli olduğu için tekrara gerek görülmez.

“Ahmet geldi mi?” sorusuna sadece “Geldi” dersin, Ahmet’i tekrar etmezsin.

وَإِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ

(Va EiN YaJHaRUv GaLaYKuM)

“Eğer size zahir olurlarsa.”

“Batn” hayvanın alt tarafı, karın tarafıdır, “Zahr” da sırtıdır.

İnsanın karın tarafına da “batn” sırt tarafına “zahr” denir.

Güreşte karşı tarafın sırtını yere getirip üste çıkma “zahara alâ” ile ifade edilir, sırtı yere getirme demektir, yenmek demektir. Tarihte diller böyle uzun kullanımdaki değişmelerle yeni manalar kazanmıştır. İnsanın evrilmesi gibi kelimeler de evrilmiştir.

İnsanlar arasında iki türlü ilişki vardır. Birbirleri ile karşılaştıkları zaman selam verir, barış içinde işbirliğine girer, çıkar paralelliği içinde çalışarak yaşarlar. Bunlar topluluğu oluştururlar yahut birbirlerine kılıç çeker saldırırlar. Galip gelen diğerini öldürür veya esir eder. Onu yaşatır veya öldürür. Bir hayvan gibi onu istihdam eder. Bu durum sünnetullahtır.

Canlılar birbirinin besini olurlar. Bazıları birleşip çıkar paralelliği içinde yaşarlar. Bazıları çatışır, biri diğerine besin olur. Ne var ki besin zinciri vardır. Çatışma birinin saldırması, diğerinin savunması ile olur. Karşı saldırıya göre canlılar var edilmemiştir.

Yalnız en güçlü canlı olan insan karşı saldırı yapacak şekilde yaratılmıştır. Bir tür içinde birbirleri ile çatışan yalnız insandır.

Müslimler barış içinde yaşamayı tercih etmişlerdir. Aynı tür canlılar gibi çatışma değil dayanışma içinde olurlar. Bazıları ile ise çatışma içinde olurlar.

Müşrikler çatışmayı tercih edenlerdir. Dışa karşı bir olur ve dayanışma içine girerler, dış tehlike bitince aralarında kavga başlar.

Müslimler dış tehlikeye karşı birleşirler. İçte de nizaları çatışma ile değil hakem kararları ile çözerler.

İnsanlar önce ikiye ayrılırlar.

Bunlardan bir kısmı ehl-i haktır. Hak kavramını kabul ederler. Ben başkalarına karşı sorumluyum derler. Akrabalıktan, komşuluktan, emekten ve sözleşmelerden doğan haklar vardır, dolayısıyla görevler vardır derler.

Bir de ehl-i kuvvet vardır. Bunlar hak kavramını kabul etmezler. Kim kuvvetli ise haklı odur derler. Hayat mücadeleden ibarettir, kim galip gelirse o yaşar, diğeri ona köle olur veya ölür derler.

Ehl-i Hak da dört sınıftır.

a) Ehl-i Akl: Bunlar hakkı akılları ile bulacaklarına inanırlar, akıl yardımı ile hakkı ve bâtılı veya zulmü ayırırlar.

b) Ehl-i Kitap: Bunlar peygamberlere ve onların getirdikleri kitaplara inanırlar. Peygamberlerin gösterdikleri mucizelerle onların Allah’ın elçisi olduklarına kanidirler. Onlar için akıl kitapları anlama aracıdır.

c) Ehl-i Kur’an: Bunlar Kur’an’ın ilâhi kitap olduğunu akılları ile tesbit ederler, ilimle ispat ederler. Kur’an’ın getirdiği hükümleri hak kaynağı kabul ederler. Akıl ve Kur’an’dan önceki kitaplar Kur’an’ı anlamak için araçtır.

d) Ehl-i Sünnet ve’l-icma. Bunlar Kur’an’ı kabul etmekle yetinmezler. Kur’an’ın yorumu için müsbet ilmi araç olarak kullanırlar. İçtihatla Kur’an yorumlanacak, herkes kendi içtihadı ile amel edecek, icmalar ise topluluğun ortak dayanağı olacak.

Bunlar dört yolu da hak kabul ederler. Ancak diğer yolların eksik olduğunu iddia ederler. Yani tüm sorunları ancak Ehl-i Sünnet yolu çözer derler, diğerleri de haktır ama eksiktir derler.

Müşrikler ehl-i kuvvadır, ehl-i zulümdür. Onlarla savaşma emredilmiştir. Onları etkisiz hâle getireceğiz, kendi ülkemizde yaşamalarına izin vermeyeceğiz. Ama yeryüzünde onların da hakları vardır. Kendi haklarını biz yemeyeceğiz. Kendi topraklarında istedikleri gibi yaşayacaklardır. Halkımız onlarla ilişki kurar. Ne var ki onların yaptıkları zararlardan devletimiz sorumlu değildir.

لَا يَرْقُبُوا فِيكُمْ

(LAv YarQaBUv FIyKuM)

“Sizi gözetmezler.”

“Rakaba” boyundur. Hayvanın boynundan bağlanması sebebiyle rakaba bağlı anlamına gelir. Köle demektir. “Rakaba etmek” aynı zamanda borçlanmadır. “Boynuma borçtur derler.

Borçlu olduğunu kabul etmek, görevli olduğunu kabul etmek, sorumluluğu kabul etmektir.

Onlar galip gelirlerse sizdeki borçlarını kabul etmezler. Çünkü onlarda “hak” kavramı yoktur, “kuvvet” kavramı vardır.

إِلًّا وَلَا ذِمَّةً

(EilLan Va LAv ÜimMaTan)

“Ne illede ne de zimmede”

“İlle, Zimmet, Rakabet etmek” yalnız bu sûrede buralarda ikişer defa geçmektedir. “İll” kökünde başka kelime yoktur.

“İlle” nedir, “Zimmet” nedir?

Zimmet” kelimesini borç olarak kullanırız. Sizin bende bir malınız veya değeriniz varsa, o benim zimmetimdedir. Onu korumak ve gerektiğinde teslim etmek bana ait görevdir. Zimmet kavramı yani borçlu olma kavramı yalnız insanlara mahsustur. Diğer canlılarda böyle bir kavram yoktur. Sizin elinizde beş parmak vardır. Bu parmaklar müşahhastır, konkredir, somuttur. “Elde beş parmak vardır” dediğimiz zaman, buradaki parmaktan kastımız herhangi birinin eli değilse parmakları da değildir. Bu ise mücerrettir, abstredir, soyuttur. Böyle bir varlık yalnız insanda vardır. Kâinatta böyle bir varlık bulunmaz. Ahmet’in atı müşahhastır. At ise mücerrettir. İnsanlar konuşmalarının çoğunu soyut kavramlara dayandırırlar. Borç ve alacak ilişkisi de böyle bir kavramdır. Somuttur. Dışarıda karşılığı yoktur. Vermek ve almak müşahhastır ama verme ve almadan doğan borç mücerrettir.

İlle”ye gelinirse, buna akraba “ali” kelimesi vardır, o da “evl” kelimesine akrabadır. Geçmiş anlamındadır. Borç ve alacak ilişkisi yerine karşılıksız doğal ilişki, doğal borç ilişkisidir. Komşuluk ilişkisi, para ile değerlendirilmeyen her türlü ilişki ill’dir. İnsanların arasında ekonomik ilişkiler dışında sosyal ilişkiler de vardır. Arkadaşlık ilişkisi, amir-memur ilişkisi böyledir. Hayvanlarda zimmet ilişkisi yoktur ama ill ilişkisi vardır.

Aile içi ilişki zimmet değil ill ilişkisidir. Askeri düzenleme ill düzenlemesidir.

Zimmette mübadele vardır. Girdilere göre çıktılardan pay alınır. İll’de ise ihtiyaca göre bölüşme vardır.

يُرْضُونَكُمْ بِأَفْوَاهِهِمْ

(YuRWUvNaKuM Bi EaFVAvHıHıM)

“Ağızları ile sizi irda ediyorlar.”

Sizin onları sevmenizi istiyorlar.

Oysa onlar sizi sevmiyorlar.

Müminler herkesi severler, herkesin iyiliğini isterler. Buğuzları onların kendilerine değil, yaptıkları kötülükler üzerinedir.

AK Partilileri, Saadet Partilileri ve diğer partilileri seviyoruz. Onlara yaptığımız muhalefet onlardan nefret ettiğimiz için değil sevdiğimiz içindir. Onlar insin, biz o makamlara geçelim diye bir arzumuz ve isteğimiz yoktur. Mademki siyaset Allah tarafından onlara tevdi edilmiştir, oradaki o görevlerini doğru yapsınlar diyoruz. Bunun için yanlış yaptıklarını eleştiriyoruz.

Örnek olarak verelim, ne gibi yanlışlıklar yapıyorlar?

1- Askerleri sivil mahkemelerde muhakeme etmeleri yanlıştır.

2- Ülkeyi borçlandırarak sağlık, eğitim gibi hizmetlerde israf yapmaları yanlıştır.

3- Çalışmayanları sübvanse ederek köyleri boşaltmaları yanlıştır.

4- Yap işlet modeli ile ülkenin tarım ve sanayi alanlarını çökertmeleri yanlıştır.

5- Suriye’nin, Mısır’ın iç işlerine karışmaları yanlıştır.

Oysa bizden olmayanlar, AK Parti’nin iktidarda kalmasını ve buna benzer bunun gibi kötülüklere devam etmesini istemektedirler. Şimdi Tayyip Erdoğan’ın kendisini göndermek istiyorlar. Şimdiye kadar onların has adamı iken, eş başkan olarak atanmışken, şimdi istenmeyen kimse olmuştur.

Bir yarayı kaşırsanız hoşunuza gider. Oysa mikroplar kana karışır ve bütün vücudu hasta eder. Müşrikler yaraları kaşıyarak kişileri memnun etmek, sonunda tüm vücudu zehirlemek istemektedir. İşte, onların yaramızı kaşımasına izin vermemeliyiz. Hakem kararlarını kabul etmeyen herkes müşriktir.

İran’ın atomuyla uğraşıyorlar. Hakemlere gitsinler. Bakalım, acaba İran’ın atom bombasını yapma hakkı yok mudur? Hayır, öyle yapmıyorlar. Güney Kıbrıs’ı bile Birleşmiş Milletler’de devlet olarak alıyorlar. Onun kaldıracağı parmakla istediklerini mahkûm ediyorlar. Biz güçlüyüz, o halde bizim veto hakkımız var diyorlar.

Bunların hepsi şirktir.

Hakemlere gidilir, hakem kararlarına uymayanlar Güvenlik Konseyi’nce tedip edilir.

وَتَأْبَى قُلُوبُهُمْ

(Va TAEBAy QuLUvBuHuM)

“Ve kalbleri ise iba etmektedir.”

Biz müminler içimiz ne ise dışımız da odur. Herkesin iyiliğini isteriz. İnsan olduğu için onu severiz. Ama yanlış yapmalarına da karşı çıkarız. Yanlış yapıp yapmadıkları hususunda bizim kişisel kanılarımız değil, hakemlerin verdiği kararlardır. Hakem kararlarına uymayanlardan uzak dururuz. Saldırırlarsa da derslerini veririz.

Bundan daha adil, bundan daha iyi bir düsturu bilenler varsa, buyursunlar getirsinler, onlara uyalım. İnsan hakları diye Tevrat ve Kur’an’dan arakladıkları hükümleri yutturup Avrupa insan hakları diyorlar. Sahtekârlar. Siz ne zaman bu hakları icat ettiniz? Biz “insan hakları” diyoruz, siz “Avrupa hakları” diyorsunuz.

Mustafa Kemal inkılâplar yaparken Avrupa’nın dayatmalarını Türkiye’ye getirmişti ama “Avrupa medeniyeti” dememiş, “muasır medeniyet” demiş, sonra da “muasır medeniyetin fevkine çıkacağız” demişti. Mustafa Kemal’in 1933’te ortaya koyduğu bu hedefi seksen sene sonra ağzımıza bile alamıyoruz. Onlar Mustafa Kemal’e tapıyorlar ama onun doğru yaptıklarını ise payimal ediyorlar.

Biz ise tüm insanları severiz. Onların iyi veya kötü insan olduğuna biz karar veremeyiz. Onları var edene aittir hesap sormak. Biz iyi işlere sahip çıkarız, kötü işlerden uzak oluruz.

Şimdi burada önemli husus ortaya çıkmaktadır.

Münafıklara karşı durumumuz ne olacaktır?

Biz kimsenin kalbini yarıp okuyamayız. Münafık da olsa, suç işlemedikçe cezalandırmayız. Hakem kararlarını kabul ettiği müddetçe, şerrinden dolayı hakemlere gideriz. Ama müşrikler gibi hakem kararlarını kabul etmeyenlerden uzak dururuz. Saldırırlarsa onları yenecek gücümüze inanıyoruz. Yoksa buralarda kalma hakkımız yoktur. Ölürüz ama yenilmeyiz.

وَأَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَ (8)

(Va EaKÇaRuHuM FaSıQUvNa)

“Ve ekserisi fasıktır.”

“Fısk” “fıtk” gibi yarılmak, parçalanmak ve dışarıya fırlamak demektir.

Bardağın içinde bulunan bir çay bardağın dışına çıkmadıkça varlığını korur ama bazen bardağını kırar ve bardağını mahveder, kendisi de saçılıp kaybolur.

İnsanları bir arada tutan ve topluluğu yaşatan şeriattır, sözleşmelerdir, kurallardır. Biz kurallar sayesinde birlikte yaşıyoruz. Kuralların kaynağı da sözleşmelerdir. Sözleşmelerin dışına çıktınız mı o fısk olur; ittikanın zıddıdır.

Toplulukların kendi düzenleri vardır, kendi kuralları vardır. Bu düzene korkulduğu için uyulur veya bu düzene istenerek ve severek uyulur.

İslâm düzeninde korkuya dayanan bir düzene yer yoktur. Hicret demokrasisi sağlanmıştır. Topluluğun kurallarını beğenmeyenler yani içinde bulundukları bardaktan hoşlanmayanlar diğer bardağa geçebilmekte, böylece istedikleri toplulukta yaşamaktadırlar.

Topluluk içinde kaldıkça o topluluğun kurallarına uyanlar muttakidirler. Topluluğun içinde kalıp da o topluluğun kurallarına uymayanlar veya o topluluğun yönetimine saygı göstermeyenler ise fasıktırlar. Bu topluluk demokratik topluluk olabilir. Yani halkın kendilerinin oluşturduğu yöneticileri tarafından yönetilirler. Bu topluluk antidemokratik olabilir.

Diyelim ki Suriye böyledir, Mısır böyledir. Orada yaşayanlar o düzen ve o yöneticilere uyuyorlarsa muttakidirler. Ama oradan ayrılmadıkları halde oradaki kanunlara uymuyor ve oradaki yönetime itaat etmiyorlarsa, işte onlar da fasıktırlar.

Bugünkü orduya muhalefet eden Mısırlılar yarım asırdan fazladır onları ezen iktidara karşı neden isyan etmediler? Ordu durup dururken müdahale etmedi. İktidar güvenliği sağlayamayınca müdahale etti. O halde sokağa dökülenler fasıktırlar.

İhvan-ı Müslimin “Adil Düzen”i yani İslâm düzenini öğrenmedikçe, hiçbir zaman iktidar olamaz ve orada kalamaz. AK Parti gibi irtidat ederse, “Adil Düzen” gelinceye kadar belki iktidarda kalabilir. İhvan-ı Müslimin olanların kendi durumları sonucunda olduğunu daha düşünemiyor bile. Türkiye onların yanında yer alıyor, Batı ise kalplerinde olanı kusuyor.

Müşriklerin kendi düzenleri vardır. O düzen antidemokratik olabilir ama o düzende olanlar ona uyarlarsa yaşama şansları olur. Ama onların içinde barış düzenini kabul etmedikleri yani hakemlik düzenini kabul etmedikleri gibi kuvvet düzenine de saygıları yoksa onlar fasıktırlar.

Bu âyet, bizim içinde bulunduğumuz düzen zulüm düzeni olsa da, orada kaldığınız müddetçe o düzene uymazsanız, oranın yetkililerini dinlemezseniz fasık olursunuz demektedir. “Ekserisi fasıktır” demek, fasık olmayan müşrikler de vardır demektir. Yani muttaki müşrikler vardır demektir. Kendi düzenleri içinde düzenlerine sadık müşrikler muttakidirler.

Biz onların içinde kimin fasık kimin muttaki olduğunu bilmediğimiz için, hakem kararlarını kabul etmedikleri için onları dışlıyoruz ve ülkemizde serbestçe dolaşmalarına izin vermiyoruz. Kendi topraklarında istediklerini yapma serbestliğine sahiptirler.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3465 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2658 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2630 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2528 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2279 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2170 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2588 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1985 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2287 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2426 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2429 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2439 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2398 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2436 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3039 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2987 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2748 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2954 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3139 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3029 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3427 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5479 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3549 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3074 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3865 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3714 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3421 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3871 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3833 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4109 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4624 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3018 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3113 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3967 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3841 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2943 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3955 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7718 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5605 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3575 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4447 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4743 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4665 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4818 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4551 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3396 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5175 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3855 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5150 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5009 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4934 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3478 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3693 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5151 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4206 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5419 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4088 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4418 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4768 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5315 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5261 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4381 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4594 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4118 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4098 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4087 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4541 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5649 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9820 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4647 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3705 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3853 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3356 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3749 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5706 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4246 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler