Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 477
BAKARA SURESİ 183-184. AYETLER(ÖZEL)TEFSİRİ-ORUÇ-2
20.09.2008
2969 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜNYA DÜZENİ477

“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

“ADİL DÜNYA DÜZENİ YENİ BİR MEDENİYET PROJESİDİR.”

Haftalık Seminer Dergisi             20 Eylül 2008                        Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR... ÇOĞALTABİLİR... DAĞITABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 477. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da C.tesi günü 18.00–21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

 

Gayemiz ve Hedefimiz; Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunması, değerlendirilmesi, anlaşılması ve uygulanmasıdır.    Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL

***

 

*İŞLETME SEMİNERLERİ; 30. SEMİNER

(Ramazan sebebiyle bu hafta seminer yapılmadı!)

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ / YORUMLARI; 

YABANCI İŞÇİLER VE EKONOMİ

TARAFSIZ GAZETE, YAZAR, YARGI…

 

***

 

O  R  U  Ç   -   2

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

أَيَّامًا مَعْدُودَاتٍ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ

“Sizden biri mariz (hasta) veya sefer üzerinde olursa ahar günlerden iddet vardır.”

(Bakara, 2/184)

 

SEFER

Bu ifade iki defa geçmektedir. Biri, sayılı günlerden sonra “Fa” harfi ile gelmektedir. Diğeri ise Ramazan ayından sonra gelmektedir, orada “Va” harfi ile gelmiştir.

“Sayılı günler” nekire gelmiştir. Ancak “hasta veya sefer” tahsis edildiğine göre,  demek ki belli günlerdir. Bu durumda nekrelik nasıl izah edilecektir?

Eyyâm” “yevm” kelimesinin cemidir. Başında harfi tarif gelmediği halde marifedir. Marifelik buradan gelir. Yahut “Ma’dudât” dendiğinde sayılı olanlar marife olmuş olur. Şöyle ki, üç gün oruç tutun dendiği zaman üç gün sayılıdır. Peş peşe tutulmalıdır. Birlikte tutulmalıdır. Çünkü “size farz kılındı” denmiştir. Nekrelik o günlerin belirsiz olmasıdır. Ama tutulmağa başlandığı için belirli hâle gelmesidir.

Burada “Fa” harfi getirilmiştir. Her başlanan şeyde hastalık veya sefer benzeri engeller çıktığında diğer günlerden sayılacaktır. Tamamı değil, tutulmayan günler tutulacaktır. Ramazan’dan istisna ederken “Ve” harfi kullanılmıştır. Orada genel kural değil de, Ramazan ayına mahsus kuraldır. Kıyas yoluyla bu hükümler geçerli olacaktır. Belli bir şeyde tahsis “Ve” ile, genel olandan tahsis “Fa” ile yapılmış olmaktadır.

“Ahırdaki koyunları dışarı çıkarın, koçlar kalsın” derseniz, burada “Ve” ile tahsis edersiniz. Erkek kuzuların çıkarılıp çıkarılmayacağı çıkarma illetine bağlıdır. Dişi koyunları rahatsız etmesinler diye dışarı çıkarıyorsanız erkek kuzular da çıkarılacaktır. Çünkü kuzular koyunları rahatsız etme illetini taşımazlar. Ama “koyunlardan koçlar ayrılacaktır” dendiğinde, artık illet aranmaksızın koçlar çıkarılır. Husyeleri alınmışsa da çıkarılır.

Kur’an’ın nelere delâlet ettiği ancak olaylar cereyan ettikçe anlaşılır. Biz bu yazılarımızda Kur’an’ın yorumundan çok Ramazan hakkında bazı bilgiler vermeye çalışacağız. İki husus yeniden açıklamaları zorunlu kılmaktadır.

Biri, orucun hikmetleridir. İlimler ilerledikçe, diğer ibadetler gibi orucun hikmetleri de ortaya çıkmıştır, daha da çıkacaktır. Onları anlamamız ve anlatmamız gerekir.

Diğeri, yeni dünya ortaya çıkmıştır. Orucun sorunları çözmesi gerekir. İbadetlerde içtihat olmaz deniyor. İbadet diye bir şey yok, amel-i salih vardır. Onlar üzerinde kıyamete kadar içtihat yapılacaktır. Değişmeyen içtihat değil Kur’an’dır, Allah’tır. Başka bir şey değildir. O’nun vechinden başka her şey fanidir. O’nun vechi de Kur’an’dır.

Oruçta bizim fıkıhçılardan ayrıldığımız temel nokta seferdir. Onlar seferin illetini “meşakkat” olarak kabul etmişlerdir. Biz ise illeti “yabancılık” kabul ediyoruz, yani evde olmamayı kabul ediyoruz. Ben burada uzun uzun illet tercihini tartışmayacağım. Siz ilerde tartışacaksınız.

Bize göre seferiliğin illeti olarak neden “yabancılık” alınmıştır?

Oruç yılın bir bölümünde tutulacaktır. Onluk sistemden hareket ederek yılın onda birinde oruçlu olmamız gerekir. Nitekim Ramazan âyeti inmeden önce Hazreti Peygamber bunu böyle anlamış, orucu ayın ortalarında her ay üç gün tutmuşlardır. Kur’an bunu birleştirmiş ve on ikide bire indirmiştir.

Orucun beraber tutulması emredilmiş olmaktadır. Seferde olunca beraberlik kalkıyor. O takdirde orada mükellefi o günlerde tutmaya zorlamanın mânâsı yoktur. Buradan Allah bize bir kural öğretmektedir. Hikmeti olmayan illetin de illetliği düşer. Yani anlamını kaybeden bir fiil artık yapılmaz.

Kur’an iki istisnayı getirmiştir: biri sefer, diğeri maraz yani hastalık. Kur’an’da aynı illete ve hükme sahip iki şeyden bahsedilmez. Daima bir misal verir. Üzüm içkisi bütün haram içkileri, domuz eti bütün haram etleri temsil eder. Burada iki ayrı örnek vermiş olmasının sebebi, birinde oruç bozmanın ruhsat, diğerinin vücubu ifade etmesidir. Bu husus bütün özürlerde böyledir.

Kur’an oruçta ve namazda sefer ve marazı beraber ele almaktadır. Bu iki durumda hükümler değişir. Çok önemlidir. Çünkü insanlar sözleşmelerine göre mükellef olurlar. Başka beldede bulunduğunuz zaman o beldenin hükümlerine mi, yoksa sizin beldenin hükümlerine mi tâbi olacağınız sorunlar oluşturur. Sefere ait hükümler getirmekle nelerle mükellef olunacağını bize öğretmektedir. İlleti yabancılık kabul edişimizin sebebi budur. Bugün artık ulaşım ve haberleşme o denli yayılmıştır ki, hemen her gün bucak değiştirirsiniz. Kur’an düzeninde içtihat sistemi, dolayısıyla yerinden yönetim esas alındığından her bucağın kendine has kamu hukuku vardır. Her bucak kendi kamu hukukunu uygular. Gelenlerden de bunları ister. Kişi eğer kendi bucağının hükümlerine tâbi olursa sorunlar çözülmez. İşte, sefer ruhsatı bu zorunluluğu ortadan kaldırır.

Meşakkat iftar için illet değil midir? Meşakkatin tanımı maraz ile yapılmıştır. Meşakkat da iftar için illettir. Ancak bu seferde değil marazdadır. Orada hüküm ruhsat değil vücûbdur. Böyle yaptığımızda meşakkatin sınırı da belirlenmiş olur.

Seferde illetin sınırı nedir?

Bize göre kişi ilini değiştiriyorsa misafirdir. Misafirlik bucağının sınırından başlar. İlki içinde misafir olmaz. Bir yere gidip yerleşirse, misafirliği Ebu Hanife’ye göre on beş gündür. Bu da Ramazan ayının yarısıdır. Biz bunun bir ay olarak alınması taraftarıyız. Yani, bir kimse eğer bir aydan fazla başka bucakta ikamet edecekse o bucağın kamu hükümlerine tâbidir. Bununla beraber üç gün de esas alınabilir. Ülkelerarası yolculuklarda bir ay, ülke içinde üç gün alınabilir.

İşte, bize göre seferin illeti yabancılık olunca, mânâsını kaybetmeden üç günlük mesafe ve 90 kilometre sorunları da çözülmüş oluyor. Mucize şurada ki, mesafe konusunda âyet olmadığı gibi hadis dahi yoktur. Sadece Hazreti Peygamber’in fiili esas alınarak illet aranmış ve ihtilaflı mesafeler ve günler koymuşlardır. Kur’an bu suretle de ilâhi söz olduğunu kanıtlıyor.

Demek ki seferin illeti meşakkat değil yabancılıktır. Meşakkat illeti maraza aittir. Hükmü de ruhsat değildir. Sefer il değiştirilecekse yapılır. Bucağı geçtikten sonra başlar. Ülke içinde üç gün orada kalacaksan oranın hükümlerine tâbi olursun. Ülkeler arası bu kalma müddeti bir aydır.

 

MARAZ/HASTALIK

Hastalık orucun hikmetini ortadan kaldırmaktadır. Orucun hikmeti, sağlam vücudu zorlayarak hastalığa mukavim hâle getirmektir. Eğer vücut hasta ise o zaman bu zorlama işe yaramamaktadır. Dolayısıyla oruç tutma mânâsını kaybetmektedir. O halde bir mükellefiyet istenen gayeye götürmüyorsa onu yapmanın anlamı yoktur, artık yapılmamalıdır.

Çok önemli iki kaide konmuştur. Biri, eğer bir fiilde hikmet ortadan kalkıyorsa artık o illet de illet olmaktan çıkar. Bu hususu iyi anlamamız için illet ile hikmeti bilmemiz gerekmektedir. Hikmet, bir işten beklenen sonuçtur. Ya iyiliktir ya da kötülüğün def’idir. Fiilden sonra gelir. Ancak hikmete ulaşmak için onu doğuracak bir sebebe ihtiyaç vardır. Bu fiilden öncedir. Buna illet denir. Demek ki illet fiilin sebebidir. Hikmetin vasfı illet olma sebebidir. İlletin illetliği ancak hikmete götürüyorsa devam eder. Yoksa o illet illet olma vasfını kaybeder. Dolayısıyla fiiller hikmete götürmüyorsa hüküm de ortadan kalkar. Oruç sağlık içindir. Hasta iken oruç sağlığa götürmez. O halde hasta iken oruç tutmak caiz değildir.

 

HAYIZ: Hayız hastalık olarak kabul edilmiştir. Kur’an onu eza olarak tanımlamıştır. O halde ne kadar hasta olursam oruç tutmayacağım? Bir kadının hayızlı olduğu zamanki hastalık derecesi oruç tutmaya mânidir. Tıbben tesbit edilecek husus budur. Hastalık derecesi mukayese edilecek ve derecesi onunla belirlenmiş olacaktır. Nezle de oruç tutmaya mânidir demektir. Orucun sağladığı yararı sağlamamaktadır.

 

Süt verme: Orucu tutmamanın illetini meşakkat olarak almak ayrı şeydir, hasta iken orucun faydasızlığını, hattâ zararlı olduğunu almak ayrı şeydir. Biz hastanın oruç tutmamasını meşakkat diye zararlılık şeklinde alıyoruz. Meşakkat ile zarar arasında ilişki vardır. Bazı meşakkatler vardır ki zararlı değil yararlıdır. O takdirde oruç tutulacaktır. Ama bazı meşakkatler vardır ki zararlıdır. İşte o zaman oruç tutulmayacaktır. Zararlı meşakkatlerden biri de, çocuğuna süt veren annenin sütündeki eksilme zararlı meşakkattendir. Kur’an’da zararlı meşakkate örnek bulabiliriz. Ama buluncaya kadar istihsanen çocuğuna süt veren annenin meşakkatidir diyebiliriz. Böylece oruç bize zararlı meşakkat kavramını da öğretmiş olmaktadır.

 

İmsak: Oruç ayrı ayrı tutulur. Ortak oruç tutulamaz. Ancak oruca birlikte başlanmalı, birlikte bitirilmelidir. Bu sebeple başlama ve bitme saatleri ezanla ilan edilmelidir. Herkes ezana uymalıdır. Kendi saati ile veya içtihadı ile iftar yapamaz, imsak da yapamaz. Bu hususu her bucak kendisi yapar. “Ey iman edenler” olarak başlamaktadır. Buradaki hitap Cuma cemaatinedir. Dolayısıyla her bucağın kendi vakit saatleri olacak ve o uygulanacaktır.

İşte oruç ile ve namaz ile bu vakit saatlerini de tesbit etmiş oluyoruz.

Vakit tariflerini yapalım.

a)      Yerin güneş etrafında bir donanımını tamamladığında güneş yılı geçmiş olur. Gün uzarken gece ile gündüzün birbirine eşit olduğu zamanda güneşin Mekke üzerinden geçtiği günün ertesi günü yeni yıldır. Demek ki gece ile gündüz eşit olacak. Başka bir deyişle gölgenin en kısa olduğu günün ertesi günü yeni yılın başlangıcıdır.   

b)     Ay yılı on iki aydır. On bir gün kadar kısadır.

c)      Yeni ay ile güneşin öğleyin Mekke’de üst üste geldiği andan bir gün sonra başlar. Zevalden evvel üst üste gelirse ertesi gün yeni hilâl ayıdır. Zevalden sonra gelirse daha sonraki gün hilâl ayıdır. Zeval müddeti günün 32’de biridir.

d)     Gün her yere göre değişir. Her bucak kendi gününü kendisi hesaplar. Bucağa göre iftar yapılır. Ezanı kendi saatlerine göre okurlar.

 

İftar: Günün sonu güneşin ufuktan tam olarak kaybolması ile olur. Bunun hesabı astronomide kolayca yapılır. Gündüz geceden bu sebeple daha uzundur.

 

İmsak: Güneş ışığının yerin ışık tabakasına girmesi ile başlar. Bu ekvatorda ve gece ile gündüzün bir olduğu zaman 18 derecedir. Yani günün onda biri kadardır. Demek ki bir saatten biraz fazladır. Ama kutuplara doğru uzar. Gece gündüz değiştikçe fecir güneş arası uzar. 18 derece neye tekabül eder? Buna göre astronomik formüllerle fecir vakti belirlenir.  

 

Yevm: Yevm 24 saattir. Leyl ve nehara ayrılır. Nehar fecirden başlar, gruba kadar devam eder. Leyl de kalan yevmdir. Kur’an’da enhar-ı uhar denmemiş de eyyam-ı uhar denmiştir. Bu başta tutulmayan günlerin peş peşe tutulacağını ifade eder. Bu hususta da fıkıhçılardan ayrılıyoruz. “Enhar” demeyip “eyyam” demesinin başka özelliği de vardır. Hiç gece olmayan yerlerde de oruç tutulacaktır, hep gündüz olan yerlerde de oruç tutulacaktır. Böyle yerlerde yevm ne zamandır? Eğer fecir kaybolmuş ise tulu ve gurubu nehar kabul ederiz. Kolaylık olsun diye gece veya gündüzün uzunluğu birden aşağı düştüğü zaman artık gece ve gündüzün hesabında güneşin batışı esas alınır. Güneş en çok ufka vardığı zaman gece başlar. Veya gece ufkumuzdan güneş en çok uzaklaştığı zaman gece başlar. 26 saat gündüz 22 saat gece kabul edilerek oruç tutulur. Herkes kendi boylamına göre oruç tutar. Kutuplarda Mekke saati esas alınır. Şu sorunun da çözülmesi gerekir. Tolerans ne olmalıdır? Gün günde 1 derece yapmaktadır. 1 derecelik sapmayı tolerans olarak kabul ederiz. 99 derece içinde kalan kutup sayılır. 111 kilometrelik bir yay kutup sayılır. Yahut onda bir alabiliriz. O zaman 10 kilometrelik yarıçap esas alınır. Bucaklar arasında da bu esas alınır. Yeryüzünden çıkılıp uzaya gidildiğinde artık Mekke günü esas alınır ve ona göre ibadetler yapılır. Bunlar çağımızın fıkhî sorunlarıdır.

 

Ay: Ay olarak Mekke ayı esas alınır. Sadece ayın başladığı saat ayın ilk günüdür. Mekke’nin batısında olanlar Mekke’den sonra güne başlarlar, Mekke’nin doğusunda olanlar Mekke’den önce başlarlar. Gün akşamüzerinde değişir, gece yarısında değişmez. Mekke’nin arkasında enlemi doğusunda olanlar bir gün evvel güne başlarlar. Bunları ise şöyle izah edebilirim.

Mekke arkasında akşam olacak gün başlayacak, 12 saat sonra Mekke’de akşam olacak, 24 saat sonra doğudaki gün bitecek, Mekke’de ise sabah olmuş olacaktır. Mekke arkasında olanların günü doğudakilerden bir gün sonra başlar.

 

 

 

Bu sadece günün tarihine etki eder. Günün başlama ve bitiş saatlerine etki etmez. Yani doğudakilerin günleri aynı saatte biter, sadece biten günlerin adı ayrı olur.

Ay tüm insanlık için aynıdır. Ramazan ayında yeni yılın hazırlığı yapılır. Kurban bayramında ilan edilir. Aleyhlerine dava açılabilir. Hakem kararları ile Kurban bayramına kadar kesinleşir. Bütün kararlar başkan tarafından hutbede ilan edilir. Yazılı hâle gelmiş olur.

 

KIRAAT: Kur’an 30 cüzdür. Her cüz 20 sahifedir. Vakit namazlarındaki farz rekâtlarda birer sahife, günde 20 sahife okunarak Ramazan’da Kur’an hatmedilir. Namazdan evvel meali ile Kur’an dörder sahife okunur ve böylece Kur’an hatmedilmiş olur. Kolaylık olsun diye isteyenler beş vakit namazlarda kısa kıraat ederler. Akşamdan sonra bir araya gelir, iki sahife mealle beraber okur ve iki rekât namaz kılarlar. Böylece Kur’an’ın her cüz’ünü teravihte çözerler. Bu farzdır. Bugün teravih kılınmakta ancak Kur’an mealiyle namazlar arasında okunmamaktadır. Mü’minler bu okumaya başlayacaklardır, başlamalıdırlar. Kur’an da bu ay nâzil olduğunu söylemektedir. O halde biz de bir yıllık Kur’an okumasını ayrıca bu ayda da yapmak durumundayız. İmtihanlar Ramazan ayında yapılır. Notlar Ramazan ayında verilir. Bu imtihanlar hac aylarında değerlendirilerek Kurban bayramından sonra herkesin ilmî, meslekî ve siyasî dereceleri tevcih edilir.

 

Zekât: Herkes zekâtın beyanını yapar, gelecek yılın bütçesi Ramazan’da yapılır. İlân edilir. Kurban bayramına kadar itirazlarla hakemler tarafından düzeltilir. Kurban bayramından sonra uygulamaya geçilir. Demek ki Ramazan ayı bütçenin hazırlandığı aydır.

İnsanların en çok anlamadıkları husus, hemen hemen bütün semavi dinlerde ibadet ayları olarak gökteki aylar seçilmiştir, hafta olarak da 7 gün seçilmiştir. Bunun sebebinin ne olduğunu merak edenler vardır. Bunu yanlış bulup düzeltmeye kalkışanlar vardır. İslâmî olmayan doğum haftasını icat ettiler, onu güneş takvimine göre ayarladılar.

Mekke mukaddes yerdir. Biz ona doğru dönüp namaz kılarız. Kutsiyeti Allah’ın ona onu vermesinden dolayıdır. Yoksa Kâbe bir taş yığınından ibarettir. Biri kalkıp Medine de büyük yerdir, orada Hazreti Peygamber’in naaşı vardır, bazı namazları da ona doğru kılalım derse kâfir olur. Mevlidi takdis etmek de, hiç çekinmeden küfürdür diyorum. Hazreti İsa’nın doğumu mukaddestir, çünkü onun doğumu özeldir. Ayrıca, Kâbe nasıl mekânda başlangıç noktası ise, Hazreti İsa’nın doğumu da zamanda başlangıçtır. O sebeple o gece mukaddes gecedir. Mukaddesliği Hazreti İsa’nın kutsiyetinden gelmemektedir, Allah’ın o zamana kutsiyet verdiğinden ileri gelmektedir. Hazreti İsa mukaddes değildir. Zaman âyettir. Ha Medine’yi veya Çankaya’yı kıble yapmak, ha Hazreti Muhammed’in doğumunu mukaddes yapmak, hepsi de aynı şeydir. Şirktir, küfürdür. Böyle yapanlara bu gerçeği duyurmamız mümkün değildir. Ama hiç olmazsa Adil Düzen Çalışanları bunu duymalıdırlar.

Şimdi Allah’ın orucu neden yıl içinde dolaştırdığını sizlere anlatacağım. Bunları daha önceleri de anlattım. Ama şimdi de anlatacağım. Çünkü en çok soru buna gelmektedir.

Bunu anlamanız için sizlere önce rezonansı anlatacağım.

Bir salıncağa çocuğu koyun ve size doğru geldikçe itin. Ne yapar? Gittikçe açılır ve sonunda devrilir. Niçin açılır? Her seferinde güç toplanır toplanır ve devredilir. Bunu başka şekilde evinizde deneyebilirsiniz. Bir ip alın ve ona çeşitli uzunluktaki ipte boncuklar asın. İpi gerin ve onlardan birini sallayın. Aynı uzunlukta olan ip de sallanır. Diğerleri sallanmaz.

 

 

 

Her cismin öz titreşimi vardır. Öz titreşimleri aynı olanlar birbirini titretir, besler ve sonunda devrilme, patlama olur.

1950’lerde Demokrat Parti Ankara’da bir stadyum yaptırdı. Başbakan da açılışa katıldı ve oyun oynandı. Tıklım tıklım dolu olan stada bir şey olmadı, herkes dağıldı. Gece stat çöktü ve yığın hâline geldi. Sorun neydi? Gece vantilatörler açık unutulmuştu. Bina pervanelerle rezonansa geldi ve çöktü.

Tekniğin en zor çözdüğü sorun rezonansı önlemektir. Gemi dalga ile rezonansa gelirse denizin ortasında paramparça olur. Hattâ füze bile patlar.

Allah canlıyı öyle yaratmış ki, canlıların vücutları rezonans hâle gelemez. Ağacın yapraklarına bakın, rüzgâr esince her biri ayrı titreşimle titrer ve ağaç ayakta durur. Yoksa yerinden sökülür ve yıkılıp giderdi. Bugün insanlar böyle makineleri yapamıyorlar.

İşte, eğer oruç ayları gezmeseydi, hac ayları gezmeseydi, bütçe ayları gezmeseydi, o zaman vurgular hep aynı mevsimde olur ve düzen devrilirdi. Nitekim 1930’ların krizleri böyle rezonans sebebiyle olmuştu. Eğer onlar gökteki aylara göre bütçeler yapsalardı, o krizler öyle olmazdı. Her mevsimin kendine göre meşgalesi vardır. O aylar aleyhine belli aylar hakim oluyordu. Diğer mevsimde iş erbabı gadre uğrardı.

Bu sözlerim size basit gelebilir ama mühendisler bunu çok iyi bilirler. Bilgisayarın vidaları gevşer, elektrik frekansı ile devreye girer ve ötmeye başlar. Devam ederseniz ısıdan yanar. Arabanızı sürerken eğer yerin engebesi ile rezonansa gelirseniz aksınız çatlar.

Oruçta olaylar olduğu kesin, bunun bir mevsimde olması o mevsimin aleyhinde veya lehinde olacağı kesindir. O mevsimde iş yapan insanlar için leh ve aleyhte olacağı da kesindir.

Şimdi toplanalım ve diyelim ki, orucu güneş aylarına alacağız! Böyle bir durumda ne yapmak isteriz? Orucu kış günlerine almak isteriz. O zaman güney yarımküredeki insanlar isyan eder. Mart ayına alsak da öyle, çünkü oralarda sonbahar olacaktır.

Orucun yararlarını da zararlarını da bütün mevsimlere yayabilmek için orucun gökteki aya göre seçilmesi mutlaka gereklidir.

İlk bakışta doğada yanlışlıklar görülür. Ama iyice tetkik ettiğimizde hikmetli olduğu anlaşılır. Allah’ın emrettikleri ilk bakışta hatalı gibi görülür. Ama tetkik edildiğinde doğruluğu anlaşılır. Mesela boşanmayı zorlaştırmak boşanmalara sebep olmaktadır. Kolaylaştırmak ve külfet yüklemek boşanmaları asgariye indirir. Çok evliliği kaldırmak fuhşu davet eder, evlilik müessesesini yıkar. Oysa çok evlilik eğer kadın erkek sayısı eşitse herkesi tek evli yapar. Erkekler serbest cinsi ilişki kuramadıkları için mecburen evlenirler. O zaman da iki kadın bulmak mümkün olmaz. Nitekim Hıristiyanlarda boşanma yok, tek evlilik var ama zina yaygınlaşmış, evlenmeyenler çoğalmış ve nüfus azalmaktadır.

Eskiden insanlar Allah’ın yanlış işler yaptığını sanmışlardır. Mesela kışı, yahut yılanı, ya da hastalığı gereksiz görmüşlerdir. Şimdi anlıyoruz ki her şeyin hikmeti veya hikmetleri vardır. Yanlış yapılan bir şey yoktur. Yapılan her şeyin en ideali yapılmıştır.

 

Biat (seçim): İslâmiyet’te sandıkta gizli seçim vardır. Biat vardır. Biat alenidir. Herkes ilmî dayanışmasını seçecektir, çünkü özel hukukta onun içtihatlarına tâbidir. Ayrıca siyasî dayanışmasını da seçecektir, çünkü onun emir ve komutasına girecektir. Meslekî ve dinî seçimler de vardır. Kişi istediği zaman dayanışma sorumlularını değiştirir. Yürürlüğe Ramazan bayramında girer. Bazı maddeler Ramazan bayramında uygulamaya konur. Ayrıca herkes 25 genel hizmetlisini seçmektedir. Bunlar da Ramazan bayramında belirlenmiş olur.

Demek ki İslâmiyet’te seçim yok, biat vardır. Dayanışma ortaklıklarını ve hizmetlilerini seçersiniz. Değişimler yılsonunda yapılır, Ramazan’da yapılır, Kurban bayramında yürürlüğe girer.

İslâmiyet’i beğenmeyebilirsiniz, onu kabul etmeyebilirsiniz. Ne var ki onu anlamanız gerekir. Batılıların günahı İslâm olmama değildir, Batılıların günahı İslâmiyet’i anlamama çabasıdır. Batılılar İslâmiyet’i tetkik etmiyorlar mı? Elbette ediyorlar. Ama bin sene önceki İslâmiyet’i, dedelerinin ve atalarının İslâmiyet’ini.

Günümüzün yegâne İslâmiyet’i “Adil Dünya Düzeni”dir.

Onu tetkik ediyorlar mı?

Hayır!

İşte onların günahları burada.

Niçin tetkik etmiyorlar?

Etmiyorlar, çünkü öğrendikten sonra onu kabul etmemek mümkün değildir. Ancak küçük bir azınlık reddedebilir. Batı kendi varlığını cehaletle koruyor. Bu böyle devam edecek ve Batı sonunda batıp gidecektir.

Aynı durum Türkiye’deki lâikler için de söylenebilir. Biz onlardan dindar olmalarını istemiyoruz. Biz onları biliyoruz. Onlar da bizi bilmek zorundadırlar. Bir arada ancak böyle yaşayabiliriz. Ama onlar bilmemekte ısrar ederek; kursları kapatmak, başörtüsü yasağı koymak, öğrenmeyi yasaklamakla varlıklarını sürdürebileceklerini sanırlar. Biz ise onlar istese de istemese de öğreneceğiz. Onlar da Batılılar gibi yok olup gideceklerdir. Onları biz yok etmeyeceğiz, kendileri yok olacaklardır.

 

Teşri: İslâmiyet’te bir araya gelip ortak kanunlar yapma yoktur. Karar alma şekillerinde dört yol vardır. Biri, herkes kendi içtihadını yapar, içtihadını ilân eder ve bu içtihadına göre amel eder. İçtihadını değiştirebilir. Ancak içtihadı değiştirdiğini Ramazan Bayramı’ndan önce bildirmesi gerekir. Kurban bayramından sonra yürürlüğe girer. Sözleşmelerde tek taraflı sona erdirebilir. Ancak Ramazan bayramından önce bildirmesi ve Kurban bayramında yürürlüğe girmesi gerekir. İcmalar da birer sözleşmedir. Usulcüler buna teemmül müddeti diyorlar. Başkan uygulama kararlarını hafta içinde alır. Ama ortak vekil olarak aldığı istişarî kararlar ve ittifaklar yine Ramazan bayramından önce alınır, Kurban bayramından sonra yürürlüğe girer.  Hakem kararlarından geri dönülmeyen kararlar için de teemmül müddeti uygulanır. Kol kesme veya kısas yapmalar gibi. Kararlar Ramazan bayramından önce alınır. Kurban bayramına kadar ertelenir. Bu arada affedilebilir. Yahut hakemler aleyhine açılacak davalar beklenebilir. Hakem veya şahitler mahkûm olurlarsa kısas uygulanmaz, ağır diyete dönüşür. Diyeti de hakemlerin âkileleri öderler. Yanlışlıkla karar verilse bile diyet ödenir. Kasameye gidilmez. Görülüyor ki Ramazan aynı yılın sonudur, ama başlangıç ise Kurban bayramından sonraki aydır. Aradaki süre itirazlar dönemidir. Çünkü İslâmiyet’te yargı hakemlerden oluşur. Yargı kararları kesindir. Yargı kararlarının denetimi yargıya aittir. Karar bozulmaz. Hakemler veya şahitler mahkûm olurlar. Âkileleri öder.

 

GEMİDE: Taşra bucaklarında oturanlar kendi bucaklarının hükümlerine tâbidirler. Bucaklarından ayrıldıklarında sefere gitmiş olurlar. İl veya ilçe bucaklarında oturanların hukuku il merkez bucağının hukukudur. Dolayısıyla bunlar merkez ilçe bucaklarının sınırları dışına çıkınca misafir olurlar. Bir ilin ilçelerini değiştirmekle misafir olmazlar. Çünkü il merkez bucaklarının hukuku birdir. Bunun gibi, bir ülkenin merkez illerinin merkez il ve ilçe bucaklarında oturanlar taşra bucaklarına geçmedikçe misafir olmazlar, çünkü tek hukuka tâbidirler. İnsanlık merkez bucaklarında oturanlar ancak ülke bucaklarına girdiklerinde misafir olurlar. Şimdi bu sistemin içinde bucak içinde çalışan sürücüler misafir olmazlar. Bucak dışına çıktıklarında misafir olabilirler. İş için de, serbest olanlar da il dışına çıkmadıkça misafir olmazlar. Ülke içinde kaptanlık yapanlar da ülke dışına çıkmadıkça misafir olmazlar. İnsanlık araçlarını sürenler hiçbir zaman misafir olmazlar. Uluslararası gemide kaptanlık yapanlar ailelerini yanlarına alabilirler, dolayısıyla kendi gemilerinde bulundukları müddetçe misafir olmazlar. Bizim delilimiz, seferdeki illetin meşakkat değil de yabancılık olduğunu kabul etmekle bu hükümleri çıkarıyoruz.

 

Vardiye: Bazı işler vardır ki devamlı çalışılması gerekir, durdurulamaz. Mesela, elektrik santralı tatil edilemez. Hatlara bakmak böyledir. Bekçilik böyledir. Buralarda nöbet tutulur. Askerlik de böyledir. Bu durumda oruç tutan dengesini yitirmiş durumdadır. Bunların mukimlerin nöbetlerini tutması caiz ve mümkün olmaz. Sağlık bakımından da yararlı olmaz.

Peki, bunlar ne yapacaklardır?

Eğer bunlar geçici olarak vardiye tutuyorlarsa erteleyecekler ve başka zamanlarda tutacaklardır. Bunların statüleri değişmiştir. Meşakkat ilkesi içinde hastalığa kıyas ederiz. Oruçlarını ertelemelerine izin veririz. Vardiye saatleri gecenin yarısını işgal ediyorsa o ay orucu tutmazlar. Buradan şu sonuca varıyoruz. Vardiye saatleri ay olarak değişecek ve gökteki ayı takip edecektir. Böylece vardiyede zulüm edilmemiş olur. Vardiye saatlerini tanzim ederken de ona göre ayarlamamız gerekir. Akşam saatleri esas alınacak ve ona göre nöbet tutulacak. Akşamüstü tatil edenler oruç tutacaklar, diğerleri tutmayacaklardır. Burada kıyas hastalığa yapılmış olduğu için vardiyede olanlar isteseler de oruç tutamazlar, çünkü oradaki iş aksar. Yine biz bunu hastalığın zararlı meşakkat ilkesine bağlamamız sebebiyle içtihat etmiş oluyoruz.

Ekvatorda gece ile gündüz daima birbirine eşittir. İki defa yaz olur, iki defa kış olur, ama günlerin uzunluğu değişmez. Kuzey tarafına gittikçe yazları günler uzar, kışları geceler uzar. Belli bir kısalmaya kadar fecir ve guruba uyarız. Günün çok kısalması hâlinde orucun mânâsı kalmaz. Günün çok uzamasında da iftara vakit kalmaz. Bu durumda orucumuzu gündüz-gece ilkesine göre tutamayız.

Kur’an Ramazan’ın vücubuna ayı sebep kıldı, dolayısıyla ay geldiğine göre oruç bize farz değildir diyemeyiz. Ramazan ayına girmekle bize oruç farz kılınmış olur. Fecir veya gurub orucun sebebi olsaydı, o zaman fecir olmayınca oruç tutmayabilirdik. Mart ve Eylül aylarında normal günler olur. Ama kutupta bu da olmaz, altı aydan fazla gündüz olur. Hiç güneş batmaz veya fecir durumu olmaz. Diğer zamanlarda hiç ışık ortaya çıkmaz, sabah aydınlığı olmaz. Orada Ramazan’ı 26 saat gündüz, 22 saat gece ilkesine göre güneşin batım saatine göre ayarlayıp tutarız. Müşkil olan, Ramazan’ın mart ve eylüle rastlamadığı yerlerde 26-22 sistemi ile mi tutacağız, yoksa erteleyip mart veya eylül ayında mı tutacağız?

Kur’an Ramazan ayını oruç için emretmiştir. Fecri ise imsak için alamet yapmıştır. İmsak sebep değildir. Şehr ise sebeptir. Alamet ile sebep tearuz ettiğinde sebep tercih olunur. Örnek verelim. Duman yangın için alamettir, ateş ise sebeptir. Sebep var da alamet yoksa su sıkarız, ama duman var ama ateş yoksa su sıkmayız. O halde sebep ile alamet tearuz ettiğinde sebeb tercih olunur. Demek ki fecr alamet olduğu için sebep olan ayı tercih edecek, eylüle veya marta orucumuzu ertelemeyeceğiz.

Şimdi bir soru daha ortaya çıktı. Ramazan ayının bazısında gün belli, bazısında belli değilse ne yapacağız? Gündüzümüz 6 saatten aza düşmeyecek, gecemiz de 4 saatten kısa olmayacak.  Gecenin yarısı diyor. Günün yarısı olarak alırsak 12, üçte bir, 8 saat ve 16 saat esas alınacaktır. 2 saati gündüze eklersek, gündüz 6 saatten, gece de 6 saatten kısa olmamalıdır. Bu şartlara uymuyorsa oruç 26 ve 22’ye göre tutulur.

 

Uzayda: Uzayda eğer altı aydan kısa kalınıyorsa misafir hükmündedir. Daha fazla kalıyorsa mukimdir. Orada orucu Mekke gününe göre ve 26-22 ilkesine göre tutarlar. Oruç orada da tutulmaktadır, Ramazan ayı orada da yaşanmaktadır. Kur’an’da “şehide” kelimesi gelmektedir. “Reâ” denseydi o zaman görme şartı olurdu. Oysa Kur’an “şuhud” demektedir ve bu çağdaşı olan demektir.

 

Merhamet: İradenin kişi üzerindeki yararları dört tanedir. İradesini terbiye eder, merhamet duygularını geliştirir, aşı etkisini yapar, depoları yeniler. İrade üzerinde daha önce durulmuştu. Şimdi de biraz merhametten bahsedelim.

Merhamet, insanda oluşan karşılığı beklenmeksizin duyulan yardım hissidir. Size yolda birisi yol sorarsa siz ona yol gösterirsiniz. Oysa o adama artık bir daha rastlamayacaksınız. Peki, siz acaba neden ona yol gösterme arzusunu duyuyorsunuz?

İnsan bunun sebebini şuur altında bilmektedir. Bugün ben buna merhamet göstermezsem, yarın başkaları bana göstermez.

Merhamet duygusu hemen hemen tüm insanlarda vardır. Eşkıyalar ve teröristler bile merhamet duygularına sahiptirler. İnsanlarda çeşitli duygular mevcuttur. Mesela, kin de insanın bir duygusudur, tahakküm de insanın bir duygusudur.

Merhamet de insanın duygusudur. İnsandaki merhamet duygusu, kendisi sıkıntıya girmişse, kendisi çile çekmişse gelişir. Kendi başına gelenleri düşünerek kendisi kurtulduğu gibi başkasını da kurtarmaya çalışır. Bu sebepledir ki tarikatlar çile eğitimi yaptırırlar. Belli sıkıntılara katlanan kimseler artık olgunlaşmış olurlar. Dişiler erkeklere naz yaparlar, çile çektirirler, kaçarlar. Onların kovalamalarını isterler. Bu sıkıntı erkeği olgunlaştırır, merhametli yapar. Zor elde ettiği eşini korumak durumunda kalır. Kolay elde ettiği şeyin değerini bilmez, ona karşı merhamet duymaz.

İşte, oruçta da açlık ile çile çektirilmektedir. İftara zorluklar içinde ulaşılmaktadır. Böylece onda merhamet duyguları gelişmektedir. Nimetin kadrini bildiği gibi evliliğin de kadrini, arkadaşlığın kadrini, barışın kadrini, huzurun kadrini bilmiş olur. Zenginlik veya makam onu şımartmaz. Çünkü oruç tutarken onların yararı olmaktadır.

Namaz kılan insan gelip halkın safları arasına girince kendisinin de onlardan biri olduğunu anlar. Oruç tutunca da sonunda sıkıntının ne olduğunu bilir.

İbadetleri yapan topluluklar saadet içinde olurlar. Her türlü sıkıntılara birlikte göğüs gererler. Mutlu hayat yaşamaktadırlar. Kur’an onları her gün biraz daha olgunlaştırmaktadır. Beş vakit namazları cemaatle kılacaklar. Zekâtları ile sosyal güvenliklerini sağlayacaklar. Oruç tutup merhametli olacaklar. Birlikte seyahatle bu merhamet ve sevgi gelişecek. Askerlik ve kardeşlik olacak.

Oysa ibadetlerini yapmayanlar kendilerini yalnız hissedip herkesi kendilerine düşman görürler, herkesin kendilerine saldırdığını sanırlar. Dünya onlara düşmandır. Karısından, çocuğundan, yakınlarından şüphelenmektedir. Arkadaşından nefret etmektedir. Yahut dengesiz olarak birisine taparcasına bağlanmakta, onlardan biri küçük ve kötü davranışlar yapınca da ondan nefret etmektedir. Oysa ibadetlerini yapan kişi huzur içindedir. Kedisine bir kötülük geldiği zaman onu kendi yaptıklarından dolayı olduğunu bilir. Hatalarını araştırır ve düzeltmeye çalışır. Düzelttikçe de mesut olur. Eğer benim eşim kötüyse, Allah bana bunu musallat etti; ya ‘ben kötüyüm, ceza veriyor, sabrediyorum, mükâfatlanacağım’ diyor, ya da ‘Allah beni çilelerle eğitiyor, daha üst makama getirecektir’ diyor. Hâsılı, kişi her seferinde daima kendisinde kusur arıyor ve kusurlarından kurtulmak için gerekenleri yapıyor. Kusurlarından kurtulunca da saadete eriyor.

Bundan sonra yine bilmeniz gereken husus orucun insan sağlığı için çok gerekli müessese olduğudur. Kur’an’da, ‘Oruç tutmanız sizin için hayırlıdır’ diyor. Hazreti Peygamber bizim anlayacağımız dile tercüme ediyor ve ‘Oruç tutunuz sıhhat bulursunuz’ diyor. Orucun sıhhatle ilgisi nedir? Oruç iki bakımdan sıhhate etki etmektedir. Bunlardan biri orucun aşı etkisini yapmasıdır, diğeri ise depoları yenilemesidir.

 

Aşı: Bütçemizin üçte birini ordumuza harcıyoruz. Niçin? İlerde çıkacak savaş veya savaşlarda kendimizi savunalım diye. Buna ne gerek vardır? Eskiden olduğu gibi savaş olunca askeri çağırır, toplar ve o zaman savaşırız. Ancak çağımızda bu mümkün değildir. Savaş eğitimine gerek vardır. Orduları olmayan ve savaş eğitimlerini yapmayanlar yok olurlar.

Bunun için de vücudumuzda ordular vardır. Akyuvarlar bu işi görür. Bunlar devamlı hazır durumdadır. Hastalık olunca ona göre çoğalırlar ve hastalığa karşı ona göre donanırlar. Vücutta savaş başlar. Mikroplar galip gelirse ordu yenilir ve hasta ölür. Ordu galip gelirse sağlığa kavuşur. Ekseriyetle önce ordu yenilmeye başlar ve hastalık tüm vücudu sarar. Ama o arada ordu gerekli hazırlığı ve eğitimi yapar ve hasta iyileşir. Çünkü her hastalık için ayrı eğitim gerekir, her hastalık için ayrı silah, ayrı cephane gerekir.

Hasta olmamak için yeni bir korunma metodu geliştirilmiştir, o da aşıdır. Aşı demek, mikrobu vücuda sokmak demektir. Az miktarda zayıf mikrop vücuda sokulur. Vücut düşman saldırdı der. Ona göre eğitimini yapar, ilacını geliştirir ve sağlam mikroplar geldiği zaman da hazırlıklı olduğu için mikroplar tepelenir. Böylece insan hasta olmaktan kurtulur.

Binlerce hastalık var. Binlerce hastalığa karşı aşı olmak da imkânsız olduğu için yine de insanlar hasta olmaktadır.

Şimdi de başka bir şeyi öğrenmemiz gerekiyor. Akyuvarlar bazı mikropları büsbütün yok edemezler. Onların bir kısmını etkisiz hâle getirirler. Böylece vücudumuzda bazı hastalıkların baskılanmış formları vardır. Eğer açlık olursa veya soğuk olursa veya üzüntü olursa, bazı vitaminler eksik olursa, mikropların baskılanmış formları aktifleşir ve hastalık yaparlar. Hastalığın dışarıdan gelmesine gerek yoktur.

İşte oruç böylece devreye girmektedir. Orucu tuttuğunuz zaman açlık sebebiyle vücut mukavemetini kaybeder. Mikropları baskılayan hücreler zayıflar ve mikroplar devreye girerler. Ne var ki tam bizim istediğimiz olur. Hangi mikroplar o sene tehlike teşkil ediyorsa onlar ortaya çıkar, dolayısıyla biz onlara karşı eğitim yapmış oluruz. Yani hangi hastalıklara karşı aşı yapacaksak onlar ortaya çıkmış olur. Oysa sağlık bakanlığı bunu bilmediği için bize gelişigüzel hastalıklara karşı aşı yapar. Oruç ise her kişiyi ayrı ele alır ve onu bekleyen tehlikeye karşı aşı yapmış olur. İkincisi ise bir günlük açlık çok az olarak mikropları devreye sokar. Akşamüstü yemek yediğimizde bunlara karşı ilaç üretmiş ve eğitimimizi yapmış oluruz. Oruç peş peşe tutulacak ki bu aktifleşmeler olsun ve sahura kalkılacak ki gerekli tedbirler alınsın.

Böylece demek oluyor ki oruç tüm hastalıklara karşı gerekli tedbirleri alır. Hastalıklar mevsim mevsim nüksederler, yaşa göre nüksederler. Oruç gökteki aya göre geçince de her mevsim ve her yaşa göre aşı yapılmış olur. İnsan nesli oruçlu olarak üç defa mevsimleri dolaşır ve sağlıklı hâle gelir.

İşte, Hazreti Peygamber’in ‘Oruç tutun sıhhat bulursunuz’ sözü bunu ifade eder.

Bu benim teorik içtihadımdır. Şimdi siz oruç tutanlar ile tutmayanların hangi hastalıklara ne kadar yakalanma ihtimali vardır, istatistikle kolayca tesbit edebilirsiniz. Değişik dinlerdeki oruçları mukayese edebilirsiniz.

İşte, Kur’an’ı ilimle yorumlama budur.

III. Bin Yıl Uygarlığı bunu bekliyor.

 

Yenileme: Dolabınıza yiyecek koyarsınız, yedek olsun diye. Tarım döneminde her evin böyle kileri vardı, orada bir yıllık yiyecekler bulunurdu. Bugün ortak ambarlar oluşmuştur.

İnsanın vücudunda da böyle ambarlar vardır. Değişik maddeler değişik yerlerde depolanmaktadır. Dışarıdan gelen mallar yetmediği zaman depodakiler kullanılmakta ve sonra doldurulmaktadır. Ne var ki ambarınızdaki malları zaman zaman temizlemez ve yenilemezseniz orada bozulur. Bu bozulma fazla ise artık temizleyemez hâle gelir. O zaman onun etrafını çevirir, kapatır ve diğer besinleri bozmasın diye ayrı tutarsınız. Vücut da böyle yapmaktadır.

Besinleri, örnek olarak yağları depo etmekte, şeker yetmediği zaman yağları depodan alarak şekere çevirip kullanmaktadır. Uzun zaman gerek görülmezse yağlar orada bozulur. Vücut artık onları temizleyemez, onun üstünü örter ve vücudunuz işe yaramayan yağlarla depolanmış olur. Buna şişmanlık diyoruz. Eğer siz senede bir ay oruç tutarsanız bu eski yağları, hiç olmazsa bozulmuş olan tarafları atarsınız. Her sene yenilersiniz. Böylece vücudunuzda gereksiz yağ birikmez.

Bu yalnız yağ için değil, insanda kullanılan bütün maddeler için böyledir.

Öyleyse oruç öyle bir şeydir ki; zayıflara kilo aldırır, kilolulara da kilo verdirir.

Bunun için çocukluktan itibaren oruç tutmanız gerekir.

Eğer uzun seneler oruç tutmamış iseniz o zaman ne yapılacaktır?

Oruçları çoğaltacaksınız. Bir taraftan oruç tutacak, diğer taraftan bahçenizde çapa yapacak veya yaya gezeceksiniz. Namazlara devam ederek hareketli olacaksınız. Bu şekilde bir gün o depolanmış yağlar temizlenebilir. Ancak dikkatli olacaksınız. Bazen o zehirli yağlar bedene karışır ve sizi öldürebilir. Üç aylar bunun için iyi aylardır. Demek ki şişmanlık veya sağlıklı iken zayıflık hastalığına tutulanlar üç ayları tutmalıdırlar.  

 

İMSAK

Ekl

Şurb

Cidal

Cima

YEVM

SEFER

Emzirme

Hayız

MARAZ

ORUÇ

İrade

Merhamet

Yenileme

Aşı

ŞEHR

KIRAAT

Zekat

Biat (seçim)

TEŞRİ

İFTAR

Gemide

Vardiye

Kutupta

Uzayda

 

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-477/ADİL DÜZEN DERSLERİ-307   İstanbul, 20 Eylül 2008

 

YABANCI İŞÇİLER VE EKONOMİ

Olması gereken ve yapılması istenen, bütün dünya ülkelerinin ekonomide eşit hâle gelmesidir. Bunun gerçekleştirilmesi için ülkemize de görevler düşmektedir.

Bu nasıl sağlanır?

Üretimde girdiler vardır. Üretimdeki bu girdiler nelerdir? Tesis, emek, ham madde ve organizasyon. Eskiden ham madde sermaye tarafından alınır, Avrupa fabrikalarına götürülür, işlenir, mamul madde olarak tüm dünyaya satılırdı.

Burada bazı zorluklar vardı. Ticaret tek elde olduğu için üreticilerin imkanlarına ve tüketicilerin ihtiyaçlarına göre değil de, tüccara maksimum kâr getirecek şekilde ayarlanmakta idi. Bu da sosyal ve ekonomik krizlere neden olmaktadır.

Adil ekonomi sisteminde ise yine tüccar vardır ama tüccar artık üretime karışmamaktadır. Üretim halk tarafından yapılmaktadır.

a)      Artık ham madde Avrupa’ya taşınmıyor. Ham madde nerde varsa tesisler orada kuruluyor. Çünkü ham maddenin taşınması çok maliyetlidir. Tarla gibi bazı girdiler taşınamaz da. 

b)     Diğer girdiler yani makineler, yarı mamul maddeler ve emek, ham maddenin olduğu yere gelmektedir. Üretim, en ucuz üretim nerde yapılacaksa orada yapılıyor.

c)      Bu yerinde üretim sisteminin gerçekleşmesi için emek, mal, sermaye ve bilgi hareketi serbest bırakılıyor, gümrükler, kotalar, vizeler, ikamet sorunları kalkıyor.

d)     Devletler ve diğer kamu kuruluşları kamu görevlerini yaparlar, genel hizmetleri ifa ederler, karşılığında vergi alırlar. Ekonomik hareketlere, fiyat ve ücretlere, alış ve satışlara asla müdahale etmezler.

Başka bir olay da şudur. Bir çevrede üretimin yapılabilmesi için o çevrenin doğa kaynakları o işi yapmaya elverişli olmalıdır. Mesela, petrol varsa çıkarırsınız, yoksa icat edemezsiniz. Tarlanız varsa ekersiniz. Buna doğa imkânları diyoruz.

İşte, Adil Düzende, Adil Ekonomik Düzende, doğa imkânları olan yerlere sermaye, emek ve bilgi serbestçe gelir ve imkânları insanlığın yararına sunar. Dışarıdan işçi ve emeğin girmesi önlenirse, doğa imkânları heder olup gider. Ekilmeyen tarla, boşa akan akarsu bir daha geri gelmez. Geçen zamanla birlikte beşerî imkânlar kaybolur.

Türkiye’miz ise çok geniş doğa imkânlarına sahiptir. 400 milyon insana iş verebilecek durumdadır. Hollanda ile kıyas edebilirsiniz. Biz ise 70 milyonu çalıştıramıyoruz. Yapacağımız iş çok basittir. Öyle ayları, yılları gerektirmez. Sermaye ve kredilere gerek yoktur.

Bugün Türkiye’de yaygın ücret ortalama 500 dolardır. Asya ülkelerinde, eski Sovyetlerde ve Çin’de ise 50 dolardır. Eğer Türkiye bunlara kapılarını açsa, gelin Türkiye’de çalışın dese, Türkiye’ye belki 50 milyon işçi gelecektir. Geldiklerinde bunlara ne iş vereceğiz? Köylerimiz boşalmış, tarlalarımız ekilmiyor, tarımımız ölmüş. Bu insanların karınlarını doyurursak, 100 dolara, 200 dolara çalıştırırız. Böylece çok ucuz tarım ürünleri elde ederiz. Dünyaya çok kolay pazarlarız. Hem bizim iş yerlerimiz faaliyete geçer, kiramızı almış oluruz, hem de onların maaşlarını üç-dört misli yükseltmiş oluruz. Ayrıca çeşitli olumsuzlukların heder ettiği ekilmemiş yerler de insanlığa kazandırılmış olur.

Yapacağımız şey nedir? Çok basit bir iş: Yabancılar Kanunu çıkarmak.

a)      Yabancılar -aynen bizim Avrupa’ya ve diğer ülkelere gittiğimiz gibi- Türkiye’ye gelip çalışabilirler. Ancak bir işverenin onları davet etmesi gerekir.

b)     Yabancılar kooperatifler kurar ve isterlerse kendilerini orada sigortalatırlar. Bunun dışında sağlık masrafları işverenler tarafından karşılanır. Başkaca bir sosyal güvenlik aranmaz. Asgari ve azami ücret sınırlaması yoktur.

c)      Yabancı işçilere YTL ödenir. Onlar isterlerse dolara veya dövize çevirirler, isterlerse ülkemizden mal alıp götürürler.

d)     Türkiye’de işsizlik sigortası oluşturulur. İş bulamayan Türk vatandaşları işsizlik sigortasından yararlanır, evde oturup maaş alırlar. Türk işletmelerine getirdikleri vergileri oranında faizsiz kredi verilir. Devlet kâğıt vermektedir. Bir masrafı yoktur. Vergi almakta demek, yapılan işe kredi vermektedir demektir.

Biliyorum, böyle yaparsak bu küresel sömürü sermayesinin işine gelmez.

‘İnsan hakları’ der, ‘sosyal güvenlik’ der, ‘asgari ücret’ der…

Engel olmaya çalışır.

Ama bugün bize saldıracak gücü yoktur. Biz güçlüyüz, güçleniyoruz, yarın daha da güçleneceğiz, hiç saldıramayacaktır. Artık onun gücü gün geçtikçe tarih oluyor. Yeter ki biz harekete geçelim, ekonomik ve sosyal kanunların gereğini yapalım.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-477/ADİL DÜZEN DERSLERİ-307   İstanbul, 20 Eylül 2008

 

TARAFSIZ GAZETE, YAZAR, YARGI…

Aydın Doğan Hürriyet’in tarafsız olduğuna inanıyor. Düşündüm. Haklı, çünkü bu husustaki bilgi ufku bu kadar. Belki de Mehmet Ali Birand da böyle inanıyor. O zaman kusurlu olanlar onlar değil, biziz. Çünkü biz bunları onlara anlatamamışız.

Şimdi benim bu yazdıklarım Zaman’da yer alacak mı? Hayır! Yeni Şafak’ta yer alacak mı? Hayır! Millî Gazete’de bile zor alacak. Bu durumda suçlu olan biziz.

Aydın Doğan’a ulaşmamız mümkün olmaz ama Mehmet Ali Birand’a veya diğer tarafsız yazarlara ulaşılabilir. Okuyucularımızdan biri ulaştırsın. Hürriyet gazetesi yazarlarına tarafsızlığın ne olduğunu öğretsinler. Patronlarına bildirsinler.

Ama hayır, bunlar olmayacak.

O halde Adil Dünya Düzeni Çalışanları örnek olarak öğrensinler. Yarın tarafsız gazete çıkarsınlar, tarafsız televizyon yayını yapsınlar.

Avrupa’daki Deniz Feneri yardım toplamış. Kimden toplamış? Türk halkından toplamış. Felaket sahiplerine ulaştırmak üzere başbakana vermiş. Erdoğan da onu değerlendirmiştir. Sorun kimle kim arasında? Parayı verenler, bakan ve felaketzedeler arasında. Onların dava açma yetkileri vardır. Ama Alman savcının dava açma yetkisi yoktur. Vatandaş çalışmış, kazanmış, vergisini vermiş, parasını da istediği yerde kullanmaya sahip olmuş. Alman Devleti Türk işçisinden ‘sen çalışacaksın ama Markı Almanya’da harcayacaksın, Türkiye’ye gönderemezsin’ diye taahhüt mü almış?

Ne hakkı var Almanya’daki Türk vatandaşının parasına müdahale etmeye.

Hürriyet gerçekten tarafsız bir gazete olsaydı, önce bunu yani bu hakkı savunurdu.

Alman savcı dava açmış. Haksız ve yetkisiz yargı ne iddia ediyor? Almanya’da toplanan para Türkiye’ye aktarılmış, Erdoğan’a verilmiş, suç işlenmiş.

Bunun suçu nerede?

Vatandaş kendi parasını, vergisini ödeyerek kazandığı parayı başbakana vermiş. Başbakan yerinde kullanmamışsa ona ne? Biz paramızı nerede kullanacağımızı Alman savcısına mı soracağız? Tarafsız Hürriyet gazetesi Alman yargısının bu yanlışına karşılık ‘dur, ne yapıyorsun’ diyebilmiş mi? 

Diyelim ki, halktan yardım edeceğiz diye para topladılar ve bu para ile Türkiye’de AK Parti’yi iktidar ettiler. Bu Almanya’daki vatandaşlarımızı kandırmaktır. Ayrıca, yapılan Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına aykırıdır. Bu konu Alman savcısını ilgilendirmez ama Türk savcısını ilgilendirir.

Diyelim ki, Hürriyet gazetesi de bu olayı ortaya çıkarmak, kandırılmış vatandaşları aydınlatmak ve suçlu AK Parti’yi de yargı önüne çıkarmak istiyor. Burada yayın organı mal bulmuş mağribi gibi söylentileri yayınlamaz. Çünkü bu büyük iddiadır. Bir hayır işini baltalamadır. Tarafsız gazete bunu böyle haber yapmaz, tarafsız yazar bunu böyle yazmaz. Bunu ancak pusuda bekleyen ve kin kusan taraflı bir gazete ve taraflı yazarlar yapar. Hürriyet gazetesinin ve yazarların tarafsız olmadıkları bu yayın ve yazırları ile bellidir.

Hürriyet ne yapacaktı?

Önce Alman savcının delillerini alıp teker teker inceledikten sonra itham edilenlere gidilmeliydi. Onlara muhabir gönderip savunmalarını almalı idi. Belgeleri toplamalı ve dosyalamalı, sonra bilirkişi ve hukukçulara inceletmeli idi. Bizzat Erdoğan’a sorulmalı idi. Çünkü bu küçük ve basit bir olay değildir. Sadece muhabirle geçiştirilecek bir olay değildir. Ondan sonraki yayınında savcının iddiaları ile muhabirlerin huzurunda yapılan savunmalar birlikte değerlendirilir ve yayınlanırdı.  Burada muhabirler ne yapar: Erdoğan’ı ne aklar ne de suçlar. İthamlar ve savunmalar birlikte yayınlanırdı.

İşte ‘tarafsız yayın’ budur.

Sözde ‘tarafsız gazete’ ne yapmıştır? 

Başbakanı Alman mahkemesi çağırıp ifade alamaz. Zaten alması da mümkün değildir. Ama muhabirler itham edilenlere savunma imkanı tanır. Böylece gazete gerçekten tarafsız ise yargıya da yardım etmiş olur, taraflı ise onu adil karar vermeye zorlar.

Hürriyet, muhabirleri ve yazarları ile öyle gazete olur, halk ona o kadar çok inanır ve güvenir ki, ‘o yazdı mı doğrudur’ der. Mahkeme kararından daha sağlam görür.

İşte ‘tarafsız gazete’ budur.

‘Tarafsız Hürriyet’ ise ne yapıyor? 

Büyük manşetlerle Almanya’daki savcının iddialarını gerçekmiş gibi hem de tahrif ederek yayınlıyor. Sonra savunmaları hiç yayınlamıyor. Geçmişteki yüzlerce örnekten biliyoruz, daha sonra beraatları ya küçük bir haber yapıyor veya hiç yayınlamıyor. Ve bu gazete Türkiye’deki en büyük ‘tarafsız gazete’ oluyor!

Birand ve diğer yazarlar ile okuyucular; ‘Hürriyet böyle yapmıyor’ diyebilirler mi?

Müslim Gündüz ve Ali Kalkancı’yı İslâm şeyhi olarak ne kadar yayınladınız. Sonra bunların ahlâksız provokatörler oldukları ortaya çıktı. Sözde tarafsız gazetenizde onların böyle olduklarını yazdınız mı? Şimdi o haberlerinizi yalanlıyor musunuz?

Bu durumda siz tarafsız değilsiniz, provake sözcüsü ve yaygaracısınız.

‘Hayır, değiliz’ diyebiliyorsanız, buyurun hakemlere gidelim. Biz muhakemeye hazırız deyin; siz bir hakem seçin, ben bir hakem seçeyim, baş hakem seçelim ve hakemlerin kararlarına uyalım. 

Hürriyet gazetesine başbakan dayanmıyor. Belki de istifa edip gidecektir. Tansu Çiller gitti, Bülent Ecevit gitti. Başbakanlar başta olmak üzere, Türkiye’de herkes Hürriyet’in şerrinden korkuyor, ‘ya başbakana yaptığı iftira kampanyasını bana da yaparsa’ diyor. Zahit Akman şimdi çırpınıyor. Böylece Türkiye’yi Tayyip Erdoğan değil, Aydın Doğan idare ediyor, hem de şantajla ve de korkutarak, seçim ve demokrasi ile değil...

Size çok daha acı bir haber vereyim. Hürriyet Aydın Doğan’ın değildir. Aydın Doğan görünen bir heykelden başkası değildir. Hürriyet çok daha derinde olan bir gücün gazetesidir, Ergenekon’dan da daha derindir… 

Bu durumda yapılacak tek iş vardır. Biz AK Parti iktidara geldiği günden beri Türkiye’nin dört temel sorunu vardır diyorduk: İşsizlik, dış borç, yargı bağımsızlığı ve tarafsız basın. Bize kulaklarını tıkadılar.

Şimdi AK Parti’ye karşı yeni bir savaş başlatıldı. Bu savaş partiyi kapatmadan da beterdir. Şimdi Hürriyet’ten herkes korkacak, bizzat Aydın Doğan da korkacak ve Türkiye’yi Erdoğan’dan kurtaracaklardır…

Tevbe kapısı hâlâ açıktır. Avrupa sokaklarında AB peşinde sürünüp putlardan medet umacağına, gel bir zamanlar beraber yürüdüğün Adil Düzencilerle iş yap, putlardan değil Allah’tan medet um. Başka çıkar yolun yoktur.

Aydın Doğan da senin gibidir, zavallıdır. Sen nasıl onarın desteğiyle geldin ve şimdi sana saldırıyorlarsa; Aydın Doğan da onların desteğiyle geldi. Şimdi seninle savaştırıp onu da yiyecekler, seni de. İkiniz de uyanın ve Adil Düzene gelin, Allah sizi kurtarsın.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3464 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2526 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2169 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2586 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1984 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2285 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2425 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2437 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2393 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2669 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2952 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3134 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3422 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5478 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3541 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3072 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3857 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3710 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3420 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3870 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3832 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4108 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4618 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3012 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3112 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3965 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3822 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2942 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3950 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7713 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5602 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3574 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4443 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4741 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4663 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4815 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4547 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3395 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5173 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3853 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5148 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5007 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4933 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3477 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3688 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5150 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4205 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5418 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4087 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4417 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4429 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4765 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5314 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5260 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4380 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4590 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4112 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4097 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4086 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4540 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5648 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9814 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4645 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3703 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3852 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3355 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3742 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5696 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4244 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler