Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 481
A’LÂ SÛRESİ TEFSİRİ 2-5.AYETLER-BİGBANG
18.10.2008
2629 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜNYA DÜZENİ481

“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

“ADİL DÜNYA DÜZENİ YENİ BİR MEDENİYET PROJESİDİR.”

Haftalık Seminer Dergisi             18 Ekim 2008                        Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR... ÇOĞALTABİLİR... DAĞITABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 481. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da C.tesi günü 18.00–21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

 

Gayemiz ve Hedefimiz; Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunması, değerlendirilmesi, anlaşılması ve uygulanmasıdır.    Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL

***

 

*İŞLETME SEMİNERLERİ; 29. SEMİNER

İSTANBUL; YENİDEN YAPILANMA

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ / YORUMLARI;

İSTANBUL’UN SORUNLARI

ADİL DÜZENDE PARTİLER

 

***

 

A’LÂ SÛRESİ TEFSİRİ - 2

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

سَبِّحْ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى(1)

الَّذِي خَلَقَ فَسَوَّى(2) وَالَّذِي قَدَّرَ فَهَدَى(3)

وَالَّذِي أَخْرَجَ الْمَرْعَى(4) فَجَعَلَهُ غُثَاءً أَحْوَى(5)

سَنُقْرِئُكَ فَلَا تَنسَى(6) إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ وَمَا يَخْفَى(7) وَنُيَسِّرُكَ لِلْيُسْرَى(8) فَذَكِّرْ إِنْ نَفَعَتْ الذِّكْرَى(9) سَيَذَّكَّرُ مَنْ يَخْشَى(10) وَيَتَجَنَّبُهَا الْأَشْقَى(11) الَّذِي يَصْلَى النَّارَ الْكُبْرَى(12) ثُمَّ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيَا(13) قَدْ أَفْلَحَ مَنْ تَزَكَّى(14)وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّهِ فَصَلَّى(15) بَلْ تُؤْثِرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا(16) وَالْآخِرَةُ خَيْرٌ وَأَبْقَى(17) إِنَّ هَذَا لَفِي الصُّحُفِ الْأُولَى(18) صُحُفِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى(19)

2- O yaratıp düzenledi. 3- O ölçümlendirip yola koydu.

4- O otlağı çıkarıp 5- onu verimli çöp yaptı.

2- O halk edip tesviye etti. 3- O takdir edip hidayet etti.

4- O merayı ihrac edip 5- onu ehva olan gısa’ yaptı.

2- elLaÜIy PaLaQa FaSavVAy   3- Va elLaÜIy QadDaRa FaHaDAy 

4- Ve elLaÜIy EaPRaCa eLMaRGAy   5- FaCaGaLaHu ĞuÇAEan EaXVAy 

او خلق ادب تسويه اتدى 2   او تقدير ادب هدايت اتدى 3

اومرعايى اخراج ادب 4   اونو احوى اولارق غثاء يابدى 5

الَّذِي   “O ki”

Ellezî” Türkçede olan anlamındadır. Dört türü vardır. “Ellezî”de fail veya mef’ul marifedir. “Men”de fail nekire, fiil marifedir. İsmi fail veya mef’uldeki “el”de fail marife fiil nekredir. Nekre ismi fail veya mefuldeki fail de fiilde nekredir.

Burada hem fail yani yaratan hem de fiil yani yaratma marifedir. Ellezî burada a’lâ olan Rabb’e sıfat olmaktadır. O a’lâ olduğu gibi aynı zamanda şunları yapan kimsedir. Rab izafetle takyid edilmiştir, a’lâ ile tavsif edilmiştir. Ayrıca iki sıfatla tavsif edilmiştir. A’lâ ayrı sıfattır. Sonraki üç âyet de ayrı sıfattır. Çünkü arasına “ve” getirilmemiştir. Ama sonra gelen üç âyet ise tek bir sıfattır. “Ellezî”ler tekrar edilmiştir. İlk “Ellezî”nin “ve”siz getirilmesi, sonrakilerin “ve” ile atfı, bu “Ellezî” ile yapılan tavsıfın ayrı olması, olanın ayrı olmasıdır. A’lâ sıfatı rablikteki dereceyi ifade eder. Burada sayılan sıfatlar ise ona Rabb’in yaptıklarını anlatıyor. Burada ise o Rabb’in yaptıklarını anlatmaktadır. Üç safha vardır. Biri halk etmedir. Halkın hemen arkasından tesviye etmiştir. Sonra onu takdir edip zaman içinde her birine yapacaklarını bildirmiştir. Sonra da evrimi gerçekleştirmiştir.

Fesat ile evrim gerçekleşmektedir. Merayı ihrac edip sonra ehva yapmakta, fena ile rubuvveti bir arada ifade etmektedir. Bunlar aşağıda anlatılacaktır.

Burada Rabb’in üç “ellezî” ile tavsifi, birincisinde “ve”nin getirilmemesi, diğerlerinde ise aralarında “ve”nin getirilmesi açıklanmıştır. En yüksek rütbede herkese Rab olması birinci âyette anlatılmış, sonraki âyetlerde ise bu rübüvvetin gerçekleşme safhaları zikredilmiştir. “Ellezî” tekrar edilmiştir, çünkü her üç olayın ayrı kuralları ve yapılış tarzı vardır. “Ve” harfleri ile bağlanmıştır, çünkü Rab olan tektir ve bunlar birlikte rablığı tamamlar.

خَلَقَ  “Halk etmek.”

Halk etmek, çamuru yoğurup şekil vermek manâsındadır. Yahut kumaşı elbise yapmak üzere biçmek demektir. Burada rabvet yoktur, yani tedrici oluşma yoktur. Bir elbise yapılıp dikilmeden önce, mesela bir pantolon yahut ceketin bir kolu bir işe yaramaz.

Allah kâinatı halk etmiştir. Allah neyi halk etmiştir?

Üç tane çubuk alınız, bunların uçlarını ikişer ikişer birleştiriniz.

a)      Eğer iki çubuğun uzunluk toplamı üçüncüden büyükse bir üçgen meydana gelir. Buna görünür üçgen diyoruz.

b)     İkisinin uzunluğu toplamı üçüncüye eşitse buna eksik üçgen diyoruz.

c)      İkisinin toplamı üçüncüden kısa ise buna görünmez üçgen diyoruz.

Şimdi elimize bir üçgen ve üç çubuk alalım. Çubukların bir uçlarını üçgenin köşelerine yerleştirelim. 

a)      Üç uç birleşir havada kalır. Buna dörtlü veya prizma diyoruz.

b)     Üç ucun birleştiği yer üçgenin içine kalır. Buna düzlem üçlü diyoruz. 

c)      Hiç bir uç diğeri ile birleşmez. Yahut ikisi birleşir, üçüncü birleşmez. Buna görünmez dörtlü diyoruz.

Şimdi de bir dörtü ele alıp dört köşesine bir çubuk birleştirelim.

a)      Ya dördü bir araya gelir. O zaman bu beşli dörtlüdür denir. Çünkü beş noktası aynı dörtlü içindedir.

b)     Ya da uçlar üst üste gelmez, kısa kalır. Buna eksik dürlü içinde beşlik diyoruz.

c)      Yahut üçü birleşir ama dördüncüsü uzun olur.

Şimdi bunun üzerinde biraz düşünelim.

Eğer uzayımızın dışına çıksaydık görünür bir beşli elde edecektik.

Ama biz buna “dört boyutlu uzay” diyoruz.

Kur’an buna “kürsi” diyor.

Eğer beşlinin beş ucuna birer çubuk koysak, dördün ucu bir yere gelecektir.

Beşincisi uzun ise buna da “beşli prizma” diyoruz.

Kur’an buna “arş” diyor.

Bir üç boyutlu kâinatımız beş boyutlu içinde belirlenen dört boyutluyu kat ediyor. Geçmişi ve geleceği ile güzergahı belirlenmiştir.

İstanbul’dan Ankara’ya giden yolcunun nereden geçtiği ve nereden geçeceği bellidir. İstanbul-Ankara yolu kürsi ise, araba da yaşadığımız dünyadır. Bu uzayın arabası sadece ruhtur. Bedenler ise yoldur. Sinemadaki film gibi bir alandan başka alana aktarılıyoruz.

Şimdi şu sorulur; Acaba arş ne işe yarar?

Arş da yeryüzüdür.

Eğer helikopterle seyredecek olursak, İstanbul’dan Ankara’ya giderken düz yolu takip ederiz ama istersek sağa istersek sola gider, mesela Eskişehir’e uğrayabiliriz. Demek ki beş boyutlu uzay yani arş insanın iradesini gerçekleştirmesi amacıyla var edilmiştir.

İşte Allah önce arşı halk etti. Ne var ki o durumda zaman yoktu. Arş halk edildiğinde zaman henüz halk edilmemişti. Dolayısıyla önce ne idi diyemeyiz. Önce zaman dışı idi. Arş beş boyutlu uzaydır. Görünen tarafı vardır, görünmeyen tarafı vardır.

Sonra kürsüyü yani dört boyutlu uzayı halk etti, o beş boyutlu uzay içinden ayırıp kürsüyü oluşturdu.

O kürsi huni gibidir. Bir huninin başlangıç noktası vardır. Bizim bilgimiz o huninin tepesinden başlar günümüze kadar gelir. İşte bu kürsiyi belirlemek de ikinci hilkattir.

Şimdi o huninin bir yerindeyiz. İşte bu huninin belirlenmesi hilkattir. Bizim o huni içinde seyretmemiz rabvettir. Burada seyredip nereye gidiyoruz? Başka bir huniye doğru yolculuk yapmaktayız.

Dört boyutlu güzergahımıza zaman yön vermektedir. Yani bizi sağa sola,  yukarı aşağı yönlendirip güzergahımız şekil almaktadır. Yani kürsümüz değişmektedir. Sonradan yapılan düzenlemelerle de hilkat oluşmaktadır. Kâinat belli kurallarla halk edildikten sonra yeryüzü sonardan düzenlenmiştir. Bu düzende planlı olduğu için hilkattir.

Bundan sonra canlının yaratılmasına gelmektedir. Moleküllerin özellikleri kâinat halk edildiği zaman belirlenmiştir. Ama bu moleküllerin canlı olacak şekilde dizilmesi ise sonradan yapılan bir hilkattir. İlk hücre var edildi. O hücrede gelecekteki canlılar yer almıştı, onların genleri ona göre dizilmişti. Ondan sonra rabvet olarak bu genler zamanı sürdürmektedirler. 

Bu konuyu iyi anlayabilmek için DNA’nın -Kur’an buna “hame” diyor- ve kromozomun -Kur’an buna “salsal” diyor- konularını bilmek gerekir.

Kimyada çekirdek asitleri vardır. Bunlar dört kolludur. İki kol ile birbirine bağlanarak zincir oluştururlar. Kollardan ikisi açıktır. Kollardan biri eşleşme koludur. Eşiyle onunla kenetlenir. Kollardan diğeri de kalıp oluşturmak için vardır. Herhangi üçü bir araya gelirse belli bir azot asidini yakalayıp tutar. Üç parmakla el gibidir.

İki çift çekirdek asidi vardır. Bunlar birbirleri ile eşleşirler. A G ile T C ile eşleşir. Her canlının kendine özel zinciri vardır. Bunlar canlının her hücresinde yer alırlar. Çoğalacakları zaman zincirler ayrılır. Bir çift kollu zincir tek kollu zincir olur. Her çekirdek asidi kendi eşini suda erimiş olarak bulur ve tek zincir çift zincire dönüşmüş olur. Böylece bir hücre içinde iki çift zincir oluşmuş olur. Sonra da hücre bölünür ve iki hücre olur. Böylece cansız toprak canlı hâle gelir. Bu bütün canlılarda aynıdır. DNA’ları kullanırlar.

İşte böyle her canlı için bir zincir oluşturma hilkattir. Bir hücrenin döllenip ilk hücre hâline gelmesi hilkattir. Bundan sonra canlı gelişir. O da rabvettir. Allah önce yaratır. Sonra onu geliştirir. Halk etti, arkasından tesviye etti diyor. Canlı eşleşir. Anadan gelenlerle babadan gelenler bir hücrede toplanmış olurlar. Buna döllenme diyoruz. Döllenmeden sonra hilkat oluşmuştur. Artık çift zincirli hücreler oluşmuştur. Her canlının kendisine özgü ve sayıda kromozomu, salsalı, zinciri vardır. Canlının rabvetini o sağlar, döllendikten sonra bu zincir değişmez.

فَسَوَّى  “Tesviye etti.”

İnsanda anneden gelen yumurtaya babadan gelen nutfe sperm girince artık ilk hücre oluşmuştur. Hemen eşleşirler. Faaliyete başlarlar. Önce birbirinden ayrılır ayrı ayrı ikişer çiftler oluşturur. Hücre de bölünür. Hücrelerden birinde artı diğerinde eksi elektrik oluşur. Eksi elektriğin artı kutbu olur. Artı elektriğin eksi kutbu olur. Hücre derisi bunları yalıtır. İkisi öyle kalırlar. Bu hücreler arası farklılaşmayı sağlar. Tesviye eşleştirme anlamını taşır.

İlk olarak parçacık var edildiği zaman ne kadar artı parçacık yaratılmışsa o kadar da eksi parçacık yaratılmıştır ve o zamandan bugüne kadar onların sayıları artıp eksilmemiştir. Hücrede ilk yaratıldığı günde yaratılan DNA’larda hâlâ onlar vardır, onlar çoğalmıştır. Elektrik parçaları ve hücredeki DNA’lar hep çifttir. Ve birbileri ile eşleşmiştir.

Tesviye etti” demek, düzenledi demektir.

وَالَّذِي قَدَّرَ  “Ve o takdir etti.”

Kıdr” kazandır. Kazana pişirilecek maddeleri koyma takdir etmedir, ölçümlendirmedir. Gelecekte olacakları planlama demektir. Bir insanın ceninden başlayıp ölümüne kadar geçen hayatı değişik safhaları içerir. Onun oluşması takdir edilmiştir. Yani baştan sonuna kadar nerelerden geçip sonunda nerelere varacağı belirlenmiştir.

Bu yalnız insan için değil, insan nesli için de böyledir. Doğmuştur, çoğalmıştır. Bugünkü duruma gelmiştir. Yaşlanacak, çökecek ve ölecektir. İnsanın her hücresinin de böyle ömrü vardır. İnsanın hücrelerinden çok kısadır. Canlılar âlemi de bundan iki milyar yıl önce doğmuş, gelişmeye başlamış ve en son insan meydana gelmiştir. Yaşlanmaktadır ve sonunda inkıraz edecektir. Kâinat da doğmuş, gelişmiş ve bugünkü hâlini almıştır.

Doğada hep benzer olaylar cereyan eder sanılır. Oysa hiçbir şey geri dönüşümlü değildir. Hep yenilenmekte, ama eski duruma dönmemektedir. Bir çocuk her yılını yaşamaktadır. Bir taraftan gelişmekte, daha güçlü ve daha kuvvetli olmaktadır, ama diğer taraftan da yaşlanmaktadır. Onun için çizilmiş bulunan kaderi yaşamaktadır.

Bu nedir?

Bir taraftan gelişmek, diğer taraftan yaşlanmak. Olgunlaşmak ama ölüme gitmek. Bu yalnız insan için çizilmiş bir kader değildir. Tüm doğa olayları böyledir. Doğarlar, yaşarlar, gelişirler, yaşlanırlar ve ölürler.

Büyük kader bundan 13.7 milyar yıl önce başlamış, altı dönemde tamamlanmıştır.

1- İlk patladığı zaman artı ve eksi elektrikle ikisinin birleşmesinden oluşan ışık parçacıklarından oluşmakta idi. Sıcaklık çok yüksekti. Kâinat ışık hızı ile genişliyordu ve soğumaya başlamıştı. Hidrojen atomları meydana geldi. Soğuma devam edince diğer atomlar da oluştu. Kâinat bulut hâlinde idi. 

2- Kâinat gaz gruplarına ayrıldı. Yığılmaya başladı ve parça parça oldu. Her parça  birleşiyor ve kendi etrafında dönüyordu. Lavaboda su bir delikten akarken nasıl kendi etrafında dönerse, kâinat da dönmeye başladı ve sıkıştı. Dönme merkezkaç kuvveti oluşturdu. Böylece yıldızlar oluştu. Yıldızlar sıcak gazlardan oluşuyordu. Çevrelerinde gezegenler oluşmaya başladı. Bu ikinci evrim idi. Gezegenlerin özel şekilde yerleşmeleri gerekiyordu. Bugün milyarlarca galaksi ve her galaksi içinde de milyarlarca yıldız vardır. Yıldızların çevrelerinde de gezegenler vardır. Güneşin çevresinde on kadar gezegen vardır. Bu gezegenlerden yalnız yeryüzünde hayat mevcuttur. Güneş gezegenleri gelişigüzel serpiştirilmiş değildir. Yani bir deredeki taşlar gibi konmamıştır, bir duvarcının yerleştirmesi gibi yerleştirilmiştir.

 

 

ARA

Uzaklık

 

 

Güneş

0

1

 

 

1.

3

4

 

 

2,

3

7

 

 

3.

3

10

 

 

4.

2*3=6

16

 

 

5.

4*3=12

28

 

 

6.

8*3=24

52

 

 

7.

16*3=48

100

 

 

8.

32*3=96

196

 

 

9.

 

300

 

 

10.

64*3=192

388

 

 

 

İlk ikisinin uydusu yoktur. Dünya üçüncüdür. Dünyadan öncekiler 3 ve 3 olarak aralıklaşmış, sonrakiler üçün ikili katları ile aralıklaşmıştır. 3 ve 7 on sayısının asal sayılarıdır. Kur’an’da bu taksim vardır. Cemi  kıllet ve kesret bununla belirlenir. Yani dünyanın sistem içinde özel yeri vardır. Hayat da orada mevcuttur.

Bu sayılarda yaklaşıklık vardır. Mesela yer elips çizmekte, uzaklığı değişmektedir. Sapmaları ortalama olarak yüzde 5 kabul etsek, 20 aralık mevcut demektir.  (½)^10=10^3  ve 10^10  13 eder. Bu da kâinatın yaratılış yaşıdır. Bunun kendi kendine olması demek, bir yıl içinde kâinatın yok olması ihtimali demektir.

İşte kâinatta her şey ölçümlendirilmiş ve düzeltilmiş, yani dengeye getirilmiştir. Ölçülendirme uyum sağlamak içindir. Bir baltaya sap takarken önce ölçüye uygun sap yapılır, sonra sap geçirilir. İşte sap yapma ölçümlendirmedir. Sapı kulpuna geçirme ise hidayettir.

Kâinat belli ölçüler içinde yaratılmıştır. Gelişigüzel, kendiliğinden olma diye bir şey yoktur. Bazı şeylerin hesabını biz bilmekteyiz. Yani biz onu hesaplayabiliriz. Yarın saat sekizde güneş batacaktır; bunu bilmekteyiz. Bazı şeyleri ise tam bilemeyiz. Mesela, ektiğiniz bir tarlanın kaç kilo buğday vereceğini tam bilemezsiniz. Bunu sadece Allah tam olarak bilmektedir. Gaybî olması Allah için onun bilinmemesi anlamına gelmez. İnsan için ise böyle değildir. Bazı konularda kendisi karar verir ve yapar.

Bu ara yerde iki dönem geçirmiştir. Bir yerin gezegen olarak yerleştirilmesi ve ekseninin belirlenmesi, dönme zamanının ayarlanmasıdır. Yer soğumaya ve karalar oluşmaya başlamıştır. Yerin içereceği maddeler baştan belirlenmiştir. Yani yer öyle maddelerle doldurulmuştur ki sonunda hayat mümkün olsun. Yere verilen ilk hareket de böyledir. Çevresine gezegen yerleştirilmiştir. Gezegen ilk yaratılışta yerleştirilmiştir. Eskiden astronomlar sonradan ayın başka gezegenlerden gelip katılması ile olduğunu iddia ediyorlardı. Oysa Kur’an ayın yerle beraber yaratıldığını belirtiyordu. İnsanlar aya gidince aydaki taşların yaşını ölçtüler, yerin taşları ile aynı çıktı. Yapısında da büyük fark yok. O halde ayın da yerle birlikte yaratıldığı sabit olmuştur.

Müsbet ilimlerle ilgilenmeyen bazı İslâm âlimleri vardır. 1400 yıl önceki bilimle Kur’an’ı anlamağa çalışıyorlar. Kur’an eğer insan sözü olsaydı bu doğru olurdu; bin sene sonra oluşacakları böyle bir Kur’an nerden bilecektir. Oysa Kur’an Allah’ın sözüdür ve Allah her şeyi bilmektedir; geçmişi de geleceği de bilmektedir. Zaten biz Kur’an’ın Allah sözü olduğunu böyle biliyoruz.

Evrimin bu iki döneminde yer göklerle beraber evrimleşmiştir. İki gün ortaktır. Bundan sonra yerdeki evrim söz konusu olacaktır.

Son dört yevm yani devir canlıların var edilmesinden sonra geçen dönemdir.

Birinci yevmde/devirde canlılar suda yaratıldılar, tek hücre olarak var edildiler. Bölünme başladı; biri hayvanları oluşturdu, diğeri ise bitkileri oluşturdu. Bitkiler üretici, hayvanlar temizleyicidirler. Yalnız hayvanları da temizleyecek, onların bedenini de tekrar toprağa çevirecek canlılara ihtiyaç vardır. İşte bundan dolayı ilk canlı dejenere edildi ve bakteriler doğdu. Bunlar çürütücü varlıklardır. Onları da toprağa çeviren varlıklara ihtiyaç vardır. Bakteriyi parçalayan ama kendi kendine de hayatta kalamayan varlıklar yaratıldı. Bunlar özel kromozomlar idi. Bunlar dışarıya çıktıkları zaman yaşamamaktadırlar. Besin alamamakta ve çoğalamamakta, sadece cansız birer varlık olarak varlıklarını sürdürmektedirler. Eğer bunlar bir yol bulur da canlının bir hücresi içine girerlerse, kromozom gibi hücreden hücreye geçmektedirler. Hücre zayıflayınca hücre içinde çoğalıp hücreyi parçalamaktadır. Diğer hücrelere girmekte, böylece canlıyı ortadan kaldırmaktadır.

Bundan sonra canlılar denizde çoğaldılar ve tüm denizleri kapladılar. Denizde hayanlar, bitkiler, bakteriler ve virüsler denge kurdular. Birlikte yaşayıp gitmekte idiler. Çeşitlenmeye başlamışlardı. İşbölümü içinde denizde daha çok canlı yaşamaya başladı. İşte bu yerin ikinci yaratılışının dördüncü dönemidir.

Bundan sonra iki dönem daha vardır. Bu dönemler karada geçer.

Bitkiler yapraklarını su dışına çıkarak havada yaşamaya alışmaya başladılar. Diğer taraftan bazı hayvanlar hem karada hem de denizde yaşama imkanlarını aradı. Sonunda karalar da çiçekli bitkilerle doldu. Hayvanlardan memeliler ve sinekler ortaya çıktı. Bunlar ahenk içinde yaşamaya başladılar. Çiçekli bitkilerle böcekler birlikte yaşamak zorundadır. Çünkü böcekler çiçeğin ürettiği bal özü ile yaşarlar. Bitkiler de onlar sayesinde döllenirler. Bitkiler erkek hücreleriyle dişi hücrelerini aynı zamanda olgunlaştırmaz, farklı zamanda oluşurlar. Dolayısıyla iç dölleme olmaz. Yoksa akraba eşleşmeleri ile nesil hemen dejenere olur. İşte bu tozlaşmaları sağlamak için arılar çiçekten çiçeğe konar, erkek hücreler dişi hücreleri aşılar. Böylece Allah karadaki canlılara da ne yapacaklarını öğretmiştir.

İşte bu beşinci dönemden sonra altıncı dönem gelmiştir ki o da insanın var edilmesi dönemidir. İnsandan önce canlılardaki değişiklikleri hep melekler yapmışlardır. Meleklerin öğretisi ile canlılar karalara çıkabilmiştir. Canlılar kendileri bir şey yapacak durumda değildirler. İnsan yaratıldıktan sonra evrim durmuştur. Bununla beraber canlılar âleminde de bazı yenilikler görülmektedir, yahut hücrelerde düzenlemeler olmaktadır. Yani yeryüzünde melekler hâlâ görevlerine devam etmektedirler.

İnsan ise melekler gibi yeryüzünde işler yapmakta, sosyal olarak evrimleşmektedir.

فَهَدَى  “O ölçümlendirip yola koydu. O takdir edip hidayet etti.”

Bütün bunlar takdir ile olmaktadır. Varlıklar ne yapacaklarını bilmekte, ona göre her şey kendi görevini yapmaktadır. Allah değişik canlıları yarattı. Her canlıya başkalarına vermediği bir görevi verdi. Böylece tüm canlılık âlemi bir makinenin parçaları gibidir. Birlikte hareket etmek suretiyle canlılık âlemi varlığını sürdürmektedir.

Bütün bunlar insan için yapılmaktadır. Onun için insanın O’nu tesbih etmesi gerekir. Yani o da kendi vazifesini bilmelidir. Her varlık kendi görevini bilmekte ve yapmakta, ancak bunun bilincinde olmamaktadır. Bir bitki kendisine düşeni fazlasıyla yapmaktadır ama bunun farkında değildir.

Buna karşılık dört tür varlık yaratılmış, bunlar yaptıklarının bilincinde olan varlıklardır. Allah onlara ilham eder, onlar da ona göre hareket ederler. Bunlar ruh, melek, cin ve insandır.

Bir zeytin ağacı meyve verir. Bu ağaca kuş konar ve o meyveyi yer, kursağına indirir. Midesinden ve bağırsaklarından geçirir. Zeytinin yumuşak yeşil kısmını sindirir ve kendisine besin yapar. Kuş uçarak o besinle uzak yerlere gider ve orada onu pisler. Çekirdek bir kaya parçasına pisliklerle yapışır. Mevsimi gelip yağmur, ışık ve sıcaklık uygun olunca çekirdek çatlar, sıvı çıkararak kayayı eritir ve onun içine kök salar. Havaya doğru da filizini uzatır. Böylece o da zeytin olur. Kuşun bağırsakları ve midesi öyle yaratılmıştır ki zeytin tanesinin çekirdeği bağırsaklara zarar vermez. Zeytin çekirdeği de bağırsaklarda ve midede erimez.

İşte bu uygunluğu ve düzeni koyan senin Rabbindir.

Sen önce görürsün ve onu tanırsın. Bu yenir, bu yenmez diye bilirsin. Sonra eline alırsın. Onun yiyecek olup olmadığını bilirsin. Burnuna yaklaştırırsın, kokusu ile de kontrol edersin. Eğer besin bozuksa hemen kötü kokusu ile anlarsın. Sonra ağzına alırsın, lezzeti ile sağlığa zararlı olup olmadığını anlarsın. Ağzınla çiğnersin. Mideye yük ve zarar olmayacak hâle getirirsin. Tükürük bezleri yardımı ile yiyecek lokma hâline gelir ve yemek borusundan mideye iner. Orada parçalar, eritir ve ince bağırsağa gönderirsin. İnce bağırsaklarda emici kıllarla emilir. İşe yaramayanları bağırsaklar yoluyla dışarıya atarsın. Bazen zehirli bir şey yemişsen mide onu anlar, kusarak ağızdan geri atarsın. Kana karışan besin gerekli yerlere gider ve kullanılır. Yakılır ve dışarıya atılır. Külü de böbrek ve ter aracılığı ile dışarıya atılır.

Demek ki insanın ağzına aldığı bir zeytin tanesi de uzun maceralardan sonra tekrar toprağa döner. O tanenin oluşmasını zeytin ağacında takip edebiliriz.

Allah insan, ruh, melek ve cinlere de benzer şekilde yol göstermiştir. Ne yapacaklarını bilmektedirler. Çocuk anne karnında oluşur. Dışarıya tamamen özel ve teknikle çıkar. Sonra çeşitli safhalar geçirerek büyür. On beş yaşına geldiğinde kendi kedini yönetir hâle gelir. Ona Allah yol göstermektedir.

a)      İnsan anne baba ve çevreden gördükleriyle ne yapacağını, nasıl yaşayacağını öğrenmektedir.

b)     İnsan kendisi çevreyi tetkik ederek, görerek, düşünerek yaşama yollarını bulmakta ve görevlerini öğrenmektedir.

c)      Eskiden yazılmış kitaplar vardır, onları okuyarak ders almaktadır. Yaşama şeklini ve çalışma şeklini o yolla bilmektedir. Bunları hep dışarıdan öğrenmektedir.

d)     İnsanda önemli bir meleke vardır. Kendisi düşünerek icatlar yapabilmektedir.  Beyinde kurduğu sistemlerle yeni keşifler ve planlar yapmakta, sonra onları hayata geçirmektedir. Böylece diğer canlılarda olmayan bu melekelerle yolunu bulmaktadır.

İnsanın beyni tek başına bir bilgisayardır. Bilgisayarlar arasında göz veya kulak yolları ile irtibat kurularak insanlar birleşip  topluluk oluşturmaktadır. Yazı ve bilgisayarlar sayesinde hem uzaktakilerle hem de gelecekte olanlarla irtibat kurmaktadır. Geçmişi öğrenmektedir. Yaşayan insanlar bir bütün oldukları gibi geçmiş ve geleceği ile de tüm insanlar bir varlık hâline geliyorlar. Ne yapacaklarını, nasıl yaşayacaklarını biliyorlar.

Allah insanı yarattı, ona nasıl uygarlaşacağını öğretti. İnsanlar bugünkü uygarlığa ulaştılar. İnsan önce iki ayağı üzerinde yürüyebiliyordu. Sonra ata binmeye başladı ve o şekilde dünyaya yayıldı. Sonra araçlara bindi. Gemilerle ve arabalarla denizleri ve karaları gezdi. Şimdi uçakla göklerde uçmakta, ayrıca füzelerle aya gitmektedir.

İşte bu insanlığa hidayettir. Ona gideceği yerler gösterilmiştir.

Melekler, cinler ve ruhlar da ne yapacaklarını bilmektedirler. Canlılardaki DNA zincirlerini dizenler onlardır. Kur’an’ı Allah kelamından Arapçaya çevirenler onlardır. İnsan nasıl görünür âlemde görevlerini ifa ediyorsa; melek, ruh ve cinler de kendi âlemlerinde görevlerini ifa ediyorlar.

وَالَّذِي أَخْرَجَ   “O ihraç etmiştir.”

Toplayıcılık döneminde toplanan meyvelerden bir kısmını ayırıp kabile reisine verirlerdi. Buna “haraç” denmektedir. Sonra bir yerden bir şeyi ayırıp dışarıya çıkarmaya “ihraç” denmiştir. “Harçlık” böyle ayrılıp harcamak için kişiye verilen bir miktardır. Zamanla bu kelime dışarıya çıkma anlamını kazanmıştır. Zıddı “dehale-girdi”dir.

Buradaki manâsı topraktan çıkarmaktır. Toprakta dağınık halde olan molekülleri ayıklayarak çıkarırlar ve özel şekilde dizerek bitki olurlar. Sonra onlar da hayvanlara yem olur. Onlar yararlanmış olurlar.

İşte burada bu ihraçtan bahsetmektedir.

Bu ihracın önemi şudur. Doğada her şey bozulmaya gider. Bir duvar zamanla yıkılır. Kendiliğinden düzelmez, bozulur. Toprakta olanlar da bozulurlar, çürürler, dağılırlar. Bitki köklerinden topraktaki molekülleri ayırarak damarlarına alır. Bunu su içinde eriterek alır. Havadan da karbondioksiti alır. Yapraklara gelen güneşle ve havadan aldığı dumanı birleştirerek şeker yapar. Canlı için gerekli şeyleri üretir. Sonra biz onu yer ve yaşarız. Tekrar havaya ve toprağa döner. Canlılık tek varlıktır, aralarında işbölümü vardır.

Olay şudur:

Işık + Taş                    Isı + Toprak

Canlı, taşı toprağa çeviren bir varlıktır. Güneşten gelen ışığın yararlı verisini harcar. Işık ısı olur. Bununla kayalığı parçalayarak toprak hâline getirir. Toprak yeni canlıların oluşmasına hizmet eder. Suda ise dağınık olan molekülleri birleştirerek canlının kullanacağı moleküllere çevirir.

 

 

 

Yaş

Canlı doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Her canlının ömrü vardır. Bu ömür uzamaz, kısalmaz. Onun çevresinde fertler yaşarlar.

Canlı güneşten aldığı ışığı kullanır. Enerji elde eder, onu depolar. Sonra gerektiği yerde kullanır ve ısı olarak dışarıya atar. Böylece boşa gidecek ışığı değerlendirmiş olur. Başlangıçta yalnız suda hayat vardır. Şimdi karaları da kaplamıştır. Gelecekte diğer gezegenlerde hayat olacak, ileride uzayda hayat olacaktır. Hidrojeni kullanacaklardır.

Canlı kayaları parçalar. Onunla organik maddeleri üretir. Sentez yapar. Böylece yeni canlı üretilmiş olur. Sonra parçalar ve onu toprak hâline iade eder. Topraktan yararlanan yeni canlılar ortaya çıkar. Böylece ışık ısıya dönüşürken kaya da toprağa dönüşmüş olur.

Canlılar eşleşerek nesilleri dejenere olmaktan korurlar. Hücreler bölünerek çoğalırlar. Bitişerek farklılaşırlar ve işbölümü yaparak yeni canlıları meydana getirirler.

Canlılar elenerek ayıklanır. İşe yaramayanlar ortadan kaldırılır. Ya da tek hücreli canlıları çok hücreli canlılar parçalayıp ortadan kaldırır, bu arada kendileri de ortadan kalkarlar. Buna hastalık diyoruz.

Canlılar kendi vücutlarını değiştirerek çevre ile uyum sağlarlar. Tür içinde bunu ayıklama yoluyla yaparlar. Yahut çevreyi değiştirip kendilerine yarayacak şekle sokarlar. Bunu insanlar en iyi şekilde yapmaktadırlar.

Canlılar bir taraftan evrimleşerek daha ileri canlıları oluştururlar. İnsan bunlardan biridir. Bununla beraber zamanla evrimleşmiş türler yaşlanarak inkıraz ederler. Böylece dengeler oluşturulur. Allah bunun için sübhandır. İnsan bunun için tesbih ile emredilmiştir.

الْمَرْعَى  “Merayı çıkardı.”

Mera” hayvanların yayıldığı bir sahadır, otlaktır. 

Canlıların en basiti virüslerdir, canlı bile sayılmazlar. Ondan sonra bakteriler gelir. DNA’ları dağınık bir şekildedir. Çekirdekleri yoktur. Sonra en gelişmiş hücre olan bitkisel hücre gelir. Hayvansal hücre bitkisel hücre kadar gelişmiş değildir. Çünkü kendi kendine yaşayamamakta, özümleme yapamamaktadır.

Demek ki başlangıçta bitkisel hücreler var olacak ve sonra diğer daha basit hücreler oluşacaktır. Çünkü sadece bitki hücreleri güneş enerjisini kullanırlar. Kendiliğinden evrim teorisini iptal eden kesin mantıki delillerdir. Son zamanlarda yapılan kazılarda en altta bulunan hücrelerin magnezyumlu hücreler olduğu görülmüştür. Demirli hücreler olmamıştır. Demek ki mantıki olan denemelerle, araştırmalarla, kazılarla kesinleşmiştir.

Bitki gibi ilkel canlının hücreleri en ileri hücrelerdir. İnsanın ilkel hücresi en ileri hücredir. Bölündükçe hücre evrimleşmez, dejenere olur, ama vücut tekâmül eder, insan olur. Demek ki doğada entropinin büyümesi yani bozulması ile evrim olmaktadır. İlk enerji ışık enerjisidir, yüksek enerjidir. Sonraki enerji ısı enerjisidir. Bu sayede evrim olmaktadır. Yüksek enerjiden düşük enerjiye düşerken madde düşük seviyeden yüksek seviyeye çıkmaktadır. Canlılardan yükselen hücrelerden düşük hücrelere gidilir ama canlılık yüksek seviyeye ulaşmaktadır. Böylece denge kurulmuştur.

Burada canlılar âlemini “mera” ile ifade etmesi bu sebepledir. Karaya çıkma ise yosunlarla başlar. Çünkü kayaları çürüten yosunlardır. Yeryüzü canlılarla kaplanmış bulunmaktadır. Çok azı çöllerle ve kutuplarda veya dağların başlarında karla kaplıdır. Oralarda bile hayat vardır.

“Mera” kelimesinin getirilmesi çok önemlidir. Mera hayvanlar âlemini de içine alır. Çünkü mera hayvanların otladığı alandır. Hattâ insanı da içermektedir. Bitkilerin, hayvanların ve insanların bir arada canlı canlı yaşadıkları yerlerdir. Üçü bir arada hayatı tam olarak ifade eder. Ne kadar beliğ bir ifade.   

فَجَعَلَهُ غُثَاءً أَحْوَى(5)  “Onu ahva olan gusa’ yaptı.”

“Fa” harfi ile getirilmiştir. Merayı çıkardı. Bitkileri, hayvanları ve insanları çıkardı. Bu çıkarma devamlı sürerken, büyürken ve sonunda pislik yapmaktadır. Yani hayvanlar yemekte, sonra o otlaklar tekrar toprak olmaktadır. Ancak tekrar toprak olan eski topraktan farklıdır.

Bunu iyice kavrayabilmek için biraz daha üzerinde duralım. Yerden alınan toprak bitkilerde organik yapı oluşmakta, ondan sonra çürütülerek tekrar toprağa dönülmektedir. Ama alınan topraktan farklı olarak organik moleküller karışmaktadır. Organik hücreler karbon veya azot içerirler. Yalnız sağ molekülleri içerirler. Bu moleküller canlılar âleminde canlılar yaratılmadan önce yoktu. Canlıların çürükleri ve atıkları bu molekülleri içermektedir. Bu moleküllerin oluşması için canlının var olması gerekmektedir. Canlının var olması için de bu moleküllere ihtiyaç vardır. O halde ‘yumurta mı tavuktan çıkar, yoksa tavuk mu yumurtadan’ sorusu ile karşı karşıya geliriz. Onun için halika/yaratıcıya ihtiyaç vardır. İlk olarak hücreyi melekler meydana getirdiler. Öyle bir hücre meydana getirdiler ki onun salasalı kromozomları, zincirleri tüm hayatı içermektedir. Bütün canlılar ondan oluşmuştur.

Bir döngüden bir şey oluşuyorsa o zaman “Fa” harfini kullanırız. Değirmenin döndüğü ve unun oluştuğu ortaya çıkar. “Dare ettahune fahasala eddakik    "دار الطاحون فحصل الدقيقda deriz. Demek ki mera oluşması sürerken aynı zamanda “gusaen ahvayı” da üretirler, yani toprağı gübrelerler.

Ehvâ” siyah esmer demektir. Efale kalıbı renklerde ismi tafdili değil, sadece rengi ifade eder. Havi, karışık demektir. Karışan bir şeyin rengi ikisi arasında olur, buna “ehvâ” denir. Boz renk demektir. Atıklar sonunda siyahlaşmakta, sonra da humuslu toprak olmaktadır. Toprağı biraz kazdığınız zaman kırmızı veya beyaz toprağa erersiniz. Canlılar var edilmeden oluşan topraktır. Onun üstünde esmer renkte toprağa ulaşırsınız ki bu canlıların artıklarını içerir. Devamlı olarak siyah toprak üretilmektedir. Canlılık adeta siyah toprak üreten yerdir. Güney kutba götürüp bir toprak sersek, yazın eksek, yeşerir. Kışın canlı kalabilir veya kardelenler sayesinde orası da toprak hâline gelir.

Demek ki yeryüzü “güsaen ehva” ile doldukça canlılık da o kadar güçlü olmaktadır. İleride uzaya gittiğimiz zaman orada da “gusaen ehva” olacaktır.

Topluluklar da bitkiler gibi doğar, gelişir, yaşar, yaşlanır ve yıkılırlar. Ama bir kültür birikmesi olur, onu yeni topluluklara iletirler. Böylece uygarlık oluşur. Tarih, işte böyle eski uygarlıkların artıkları üzerinde oluşa oluşa bugünkü hâle gelmiştir. Avrupa dün İslâm uygarlığı üzerinden gelişti. Bugün de yeni uygarlık Batı uygarlığı üzerinde gelişmektedir. Yeryüzü bu sayede mamur hâle geldiği gibi insanlar da uygarlaşmaktadır.

Bu âyetleri aynı şekliyle topluluklar için de yorumlayabiliriz. Buna göre eski kültüler “gusaen ehva” olmaktadır.

Eski uygarlıklar veya yabancı uygarlıklar aynen alınmaz, ama onlar sindirilerek alınmadan da yeni uygarlık oluşmaz. Biz dünyadaki bütün uygarlıkların miraslarını almalıyız, ama sindirerek yani kendimize uydurarak, kendimizin yaparak almalıyız. Batı kanunlarını tercüme etmek bunun için yanlıştır. Batı kanunlarından yararlanmalıyız ama kendi kanunlarımızı kendimiz yapmalıyız.

Türkiye’de bin yıl önceki şeriatla Türkiye’yi idare etmek isteyenler vardır. Türkiye’yi Batı’dan tercüme edilen kanunlarla idare etmek isteyenler vardır. Bunların ikisi de hatalıdır. Yapılacak iş; bin sene önceki şeriatı ele almalıyız, Batı kanunlarını ele almalıyız, ama onları analiz edip kendimiz yeni şeriatı sentez etmeliyiz.

İşte Akevler’in kırk seneden beri yapmak istediği budur. İşte “Adil Düzen” budur.

Kâinat bir olan Allah’ın eseridir. Doğa kanunları ne ise sosyal kanunlar da odur. Allah’ın birliğine inanmak demek, bu kanunları kavrayıp uygulamak demektir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-481/ADİL DÜZEN DERSLERİ-311   İstanbul, 18 Ekim 2008

 

İSTANBUL’UN SORUNLARI

Her parti İstanbul’un sorunlarını tesbit etmelidir.

Yardımcı olmak için biz Akevler olarak bu sorunları tesbit ediyoruz.

 

TRAFİK SORUNU

Sorun 1- İstanbul’un en önemli sorunu trafik sorunudur. Hemen herkes günde en az iki saatinden fazla vaktini trafikte geçirmektedir. Oysa en çok yarım saat içinde gideceği yere gitmeli ve trafik sorununu çözmelidir. 15 dakika gidiş, 15 dakika dönüş. İstanbul’da 6 milyon işçi varsa, günde 2 saat, haftada 12 saat, senede 600 saat harcamaktadır. 3600 milyar saat boşa geçmektedir. Saati 2 YTL kabul edilirse 7.2 milyar YTL boşa geçmektedir. Sadece trafik sorununu çözmekle İstanbul’da harcanan petrol, yıpranan arabalar ve çalışmayan şoförler eklendiği zaman, en aza 10 miyar dolar tasarruf etmiş olacağız.

 

DEPREM SORUNU

Sorun 2- İstanbul’un dörtte üçü ruhsatsız yapılaşma ile oluşmuştur. Sonradan ruhsat verilmiştir. Dörtte biri de sağlıklı ruhsatlarla oluşmamıştır. Tapular hâlâ arsa tapularıdır. Bu yapılardan zelzeleye mukavim olanlar bilinmiyor. Yeni imar da tamamen kayırma üzerinde yürümektedir. Belli kişilerin elinde olmayan arsalar üzerinde inşaat yapamıyorsun. Tam bir arsa yolsuzluğu vardır. Sağlıklı inşaat piyasası oluşmamıştır. Yapılan inşaatın sağlıklı olmaması demek, her yıl yapılan inşaat kadar zarar ediyoruz demektir. Çünkü yarın İstanbul’u sağlıklı imara kavuşturmak için bunların tamamını yıkacağız demektir. 

 

KAÇAK İŞYERLERİ SORUNU

Sorun 3- İşyerleri kolay ruhsat alamadıkları, verginin altında ezildikleri için kayıt dışı çalışmayı tercih etmektedirler. Bu durum hesaba kitaba dayanmayan bir ekonominin oluşmasını zorunlu kılmaktadır. Bu da üretimi en aza, yarıya düşürmektedir. Böylece İstanbul’un iş kaybı yarıya yakın olmaktadır. Bu sorun çözülürse İstanbul’un üretimi iki misli artacak, kalitede de iki misli yükselecektir. Bunu günde dört saat olarak alırsak, yılda 20 milyar dolar kaybımız var demektir.

 

İŞSİZLİK SORUNU

Sorun 4- İstanbul sadece sanayi ile geçinmektedir. Eskiden krediler İstanbul’a verildiği için Anadolu yoksullaşmış, İstanbul sürekli göç almıştır. Anadolu tarım ürünlerini İstanbul’a satar, İstanbul’dan sanayi ürünlerini alırdı. Bu sömürü ekonomisi sürüp giderdi. Avrupa İstanbul’u, İstanbul da Anadolu’yu sömürüyordu. 28 Şubat’tan sonra İstanbul Anadolu’ya mal göndermedi, Anadolu kendi çaresine bakmaya başladı. Anadolu sanayileşti. AK Parti iktidar olunca İstanbul artık Anadolu’yu sömüren ekonomisini kuramadı. Bu sefer ihracata yöneldi. Bugünkü İstanbul ekonomisi ihracata dayanmaktadır. Dünyadaki kriz Anadolu’ya etki etmez ama İstanbul’u çökertir. Zelzeleden daha tehlikeli bir durum vardır. İstanbul Belediyesi buna çözüm bulmalıdır. İstanbul Anadolu’ya entegre bir ekonomiyi geliştirmek zorundadır.

 

SOSYAL ÇÖZÜLME SORUNU

Sorun 5- Topluluklar örf ve âdetleri ile yaşar. Örf ve âdetlere uymayanlar topluluklardan dışlanırlar. Dolayısıyla örf ve âdetlere uymak zorunda olurlar. Bu da bir hukuk düzeni demektir. Ahlâka dayanmayan hukuk olmaz. Hukuku uygulayanlar insanlardır. İnsanlar ahlâklı değilse hukuku uygulamazlar. Keyfî idare doğar ve anarşi olur, terör olur. Küçük yerelde sosyal baskı vardır. Oysa İstanbul’da bu baskı yoktur. Anadolu’dan gelen halk hâlâ birbirleri ile ilişki kurmaktadır. Dolayısıyla henüz örf ve âdetlere saygısızlık yaygınlaşmamaktadır. Bir nesil bile geçmeden Anadolu’daki örf ev âdetler kaybolacaktır. İstanbul’da da örf ve âdetler doğmayacaktır. Böylece İstanbul yaşanmaz şehir hâline gelecektir. Birbirinden uzak yaşayanlar arasında eski örfler etki etmez olur ve sorunlar başlar. Bu sorun da çözülmelidir. İstanbul, Anadolu örf ve âdetlerinin kaybolmasından önce, yeni örf ve adetler doğmalıdır. Halk bu soruna sahip çıkmalıdır. Kişi dışlanmaktan, toplum dışına atılmaktan korkmalıdır.

 

Biz şimdi İstanbul için bu beş sorunu tesbit etmiş bulunuyoruz.

Herkes kendine göre sorunları tesbit edip partisine bildirmelidir.

Bize de bildirebilir.

İstanbul’un sorunlarını tesbit ettikten sonra çare ve çözümleri aramalıyız.

Bize göre terör sorunu demek, örf ve âdetler sorunu demektir. Sadece polisle terör önlenemez. Çünkü polisin halkla işbirliği yapması örf ve âdet ile sağlanır. Ahlâk yok olunca sosyal yapı kalmaz. Sosyal yapısı olmaya bir topluluk yaşayamaz.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-481/ADİL DÜZEN DERSLERİ-311   İstanbul, 18 Ekim 2008

 

ADİL DÜZENDE PARTİLER

Bugün batı modeli demokraside siyasi partiler vardır. En çok oy alan kimse başkan olmakta, ülkeyi o idare etmektedir. Bir adamın gücü milyonların yükünü yüklenmektedir. Siyasi partiler vardır. Her parti kendi yöneticisini tanrılaştırmakta, onun iktidara gelmesi ile sorunların çözüleceğini iddia etmektedir. Her parti karşı partileri sadece kötülemekte, ne kadar iyi iş yaparsa yapsın onun yaptığını küçümsemektedir. Her parti mensubu kendi partisini ve yöneticisini hata yapmaz kabul etmekte, devamlı olarak methetmekte, savunmakta ve en kötü işleri de iyi göstermektedir. Her partinin kendi basını var, yayını var, yurtları var, dershaneleri var. Sanki ayrı devletler imiş gibi birbirleriyle görüşmemeyi ve konuşmamayı esas almışlardır. Hattâ okullardaki öğretmenler ve profesörler asla ilmî konuları görüşüp tartışmaz, herkes öğrencilere bildiklerini ezberletir. Tarikatlar kendi şeyhlerinin dışındakileri Müslüman bile kabul etmezler. Biri iktidar oldu mu diğerleri ona hasım kesilir, tüm medya veya sosyal gruplar iktidara saldırıp onu indirmekle uğraşır ve iş yaptırmazlar.

 

Adil Düzen demokrasisi bundan tamamen farklıdır.

Önce herkesin bir ilmî partisi vardır. Yani kendisinin bağlandığı öğretmeni vardır. Onlardan aldığı mülahazalarla (fetvalarla) hareket eder ve onun dayanışması içindedir. Herkesin bir siyasi partisi vardır. Onun emrindedir. Ona itaat eder. Ayrıca mesleki ve siyasi dayanışmaları vardır.

Meclisler ilmî dayanışmalardan oluşur. Bakanlar ilgili dayanışmanın temsilcileri tarafından atanırlar. İlgili şuralar uzlaşarak kanunlar yaparlar. Herkes görüşleri ortaya getirir. Görüşler sentez edilir. Yanı görüşler arasında çatışma değil uzlaşa aranır. Sonunda uzlaşma yoluyla kararlar alınır.

Seçimlere giderken…

Herkes çözümler üretir. Programlar yapar. Böyle böyle yapılmalıdır der. Herkesin kendi programı olur. Her belediye başkan adayı İstanbul için dört yıllık program yapar. Onunla seçime gider. Halk kişileri değil programı seçer. Çünkü uygulamayı parti değil görevliler yapacaklardır. Görevlileri denetleyen de siyasi partiler olacaktır. Ama hakemlere gitme şeklinde denetleyeceklerdir. Halk beğendiği programa oyunu verir. Yani biz halkımızın ne istediğini seçimde öğreniriz. Halk hangi programa oy verirse onu istiyor anlamı çıkar.

Kimse karşı tarafın programını kötülemekle meşgul olmaz. Kimse karşı tarafın yöneticilerini kötülemez. Hattâ kimse kendi partisinin yöneticilerini methetmekle vakit geçirmez. Her parti kendi partisinin programını anlatır ve oy ister. Halk iyi programı getiren partiye oyunu verir. Partiler seçimde programları ile yarışırlar. Boş vaatlerle uğraşmazlar.

Bu programlar neleri ihtiva edecektir.

a)      Programlar yuvarlak laflarla vaatlerde bulunmazlar. Programlar ne yapacaklarını anlatmayacaklar. Yapılacaklar bellidir. Anayasamız ve millî bilinç bunları ortaya koyacaklardır. Hangi parti ben borçları artıracağım der. Hangi parti ben enflasyon yapacağım, işsizliği yaygınlaştıracağım, faizi yükselteceğim der. Demek ki yapılacak işler bellidir. Bunun anayasa ve kanunları belirler.

b)     Partiler nasıl yapacaklarını ortaya koyarlar. İşsizliği nasıl önleyecekler. Dış borçları nasıl tasfiye edecekler. Yargıyı nasıl bağımsız, yansız, etkin ve saygın kılacaklar. Ülkenin ve ulusun bölünmezliği nasıl sağlanacak. PKK nasıl önlenecek.

c)      Şimdi yerel seçimler olmaktadır. Her belediye başkanı ekibini belirlemeli ve o belediyenin sorunlarını tesbit etmelidir. Sorunlar şunlardır, şunlardır demelidir. Muhtarlıklardan başlayarak büyük şehir belediyesine kadar bütün belediyeler sorunları tesbit etmelidir.

d)     Ondan sonra da her parti kendi programında bunların çözümlerini üretmeli, seçime öyle gitmelidir.

İktidar olduklarında partiler tartışarak uzlaşacaklardır. Ve uzlaşma sonucu  ortaya çıkan program nisbi sistemlerle görevi bölüşerek bütün partiler oyları nisbetinde belediyeleri idare etmelidirler.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3464 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2526 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2169 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2586 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1984 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2285 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2425 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2437 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2394 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2669 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2952 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3134 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3422 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5478 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3541 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3072 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3857 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3710 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3420 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3870 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3832 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4108 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4618 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3012 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3112 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3965 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3822 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2942 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3950 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7713 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5602 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3574 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4443 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4741 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4663 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4815 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4547 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3395 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5173 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3853 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5148 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5007 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4933 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3477 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3688 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5150 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4205 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5418 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4087 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4417 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4429 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4765 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5314 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5260 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4380 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4590 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4112 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4097 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4086 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4540 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5648 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9814 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4645 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3703 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3852 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3355 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3742 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5696 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4244 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler