Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 674
TESBİH
4.08.2012
1899 Okunma, 0 Yorum

 

T E S B İ H

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا            وَمِنْ آنَاءِ اللَّيْلِ       فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ  لَعَلَّكَ تَرْضَى

(130)20

فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ          وَمِنَ      اللَّيْلِ       فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَارَ  السُّجُودِ

39-40)) 50

Kavl ettiklerine sabret. Rabbinin hamdi ile tesbih et. Şemsin tuluundan önce ve gurubundan önce. Leylin anainde de O’nu tesbih et ve neharın etrafında. Umulur ki razı olursun.

İki âyet arasında:

a) 20’de onun gurubundan önce dendiği halde 50’de guruptan önce denmiştir.

b) 20’de leylin anaında dendiği halde 50’de sadece leyde denmektedir.

c) 20’de ikinci tesbih et mutlak olduğu halde’50 de onu tesbih et denmektedir.

d) 20’de neharın etrafı dendiği halde 50’de sücudun edbarı denmiştir.

e) 20’de razı olursun dendiği halde 50’de bir şey zikretmemiştir.

Kur’an’da bir âyet tekrar edildiği zaman teyit için midir yoksa ayrı emir midir?

Biri birine “bana 5 kalem al” dese, sonra “bana 5 kurşun kalem al" dese, ikinci emir birincinin izahı mıdır yoksa ayrı emir midir? Yani 5 kalem mi alacak, yoksa 10 kalem mi alacak? Teyemmüm âyetlerinden öğreniyoruz ki ikincisi sadece izah veya teyittir, yoksa su bulunmadığı zaman her namazda iki defa teyemmüm etmemiz gerekirdi. Oysa her namaz için yalnız bir teyemmüm alınacağında icma vardır. Sünnet ve icma elimizde olmasa bu hususta bir karar veremeyiz.

O halde Kur’an’da emirler tekrar ediyorsa o teyit ve izah içindir, ayrı ayrı yapılması için değildir.

Beyanda eğer tekrar varsa tekrar edilir. Sabahleyin tesbih et deniyorsa, akşamleyin tesbih et deniyorsa, demek ki ayrı ayrı zamanlarda tesbih edilecektir. Yahut atıf harfi ile aynı yerde emir tekrar ediliyorsa iki defa yapılacaktır demektir.

Âyetleri anlamamız için “sebeha” kelimesi üzerinde durmamız gerekmektedir.

Su üzerinde hareket ederek duran “sebh”dir, batan ise “gark”dır.

Sebeha” kelimesi hareket ederek düşmemek demektir. Uçmak ve yüzmek böyledir. Yüzmek suda hareket edip su yüzünde kalmaktır. Uçmak ise havada hareket ederek havada kalmaktır. Kur’an ayrıca gök cisimlerinin de sebh ettiklerini söylemektedir.

İki cisim birbirini çekerler, birbirinin etrafında dönerek uzakta kalırlar. Yerçekimi kanunu bir denge kanunudur. Kur’an’da, “Güneş kendi dengesi için sebh etmektedir” denmektedir. Sonra hepsinin yani bütün gök cisimlerinin kendi dengeleri için hareket ettikleri yani uçtukları bugün kesin olarak bilinmektedir. Atomun yapısı da böyle sebhe dayanarak istikrar kurmaktadır.

إِنَّ لَكَ فِي النَّهَارِ سَبْحًا طَوِيلًا (7)73

“Senin gündüzleri tavil sebhin vardır.”

Sebh” burada meşgale yani iş olarak ifade edilmiştir.

Sebh” çabalamak demektir.

Bir hayvan batmamak için nasıl çabalarsa insan da hayatını sürdürmek için çabalamak zorundadır.

İnsan yüzmeyi öğrenmek için sıkıntı çeker ama sonra artık hiç sıkıntı duymadan o çabayı, o hareketleri yapar.

“Sübhan” kelimesi Allah’ın sıfatı olarak zikredilmektedir. “Rahman” gibi yalnız Allah’ın sıfatı olmaktadır. Bunun anlamı şudur: Bir kimse yüzmeyi bildikten sonra nasıl hiç zorlanmadan yüzebiliyorsa, Allah da kâinattaki işleri böyle yapmaktadır. Yaptıklarını bilmektedir ama asla zorlanmamaktadır.

“Sübhan” kelimesini yorumcular “O her türlü eksikliklerden uzaktır” şeklinde yorumluyorlar. Bu yorum sonuç olarak doğrudur. Ancak asıl manâsı zorlanmadan her istediğini eksiksiz bir şekilde yapmaktır, kâinatın varlığını dengede tutmaktır.

Kâinat olayların dengesi üzerindedir. Her şey gerektiği kadar ve gerektiği şekilde olmaktadır. Allah’ın kendisi sübhandır çünkü kâinatta ne varsa O’nu tesbih etmektedir yani O’nun işlerini yapmaktadır.

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَوَاتُ السَّبْعُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ وَإِنْ مِنْ شَيْءٍ إِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

وَلَكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا (44)

“Yedi gök, yer ve onların içinde olanlar O’nu tesbih eder, her şey hamdı ile O’nu tesbih eder ama siz onların tesbihini fıkh edemezsiniz. O halimdir rahimdir.”

Bu âyette her şeyin O’nu tesbih ettiğini zikretmektedir. Sonra “onların tesbihi” diyerek her şeyi şuurlu varlık olarak isimlendirmektedir. Bunun açık manâsı her zerrenin bilincinin olduğudur. Bilinçsiz yani ruhsuz hiçbir şeyin olmadığıdır. Bunun böyle olmaması için bir sebep yoktur. Ne var ki onların bilinç şeklini bizim idrak etmemiz mümkün değildir yani onlar bizimle konuşmamaktadırlar. Her biri kendi işini yapmaktadır.

Benim bedenim var, hücrelerden oluşmuştur. Her hücre ayrı bir canlıdır. Onların da kendilerine göre bilinçleri ve ruhları vardır. Biz onlardan yalnız belli bir hücre ile irtibattayız. Yerin ve göklerin durumu da böyledir. Gerçek olan şudur ki bizden başka da cin, melek ve ruh olarak bilinçli varlıklar vardır. Kâinat bilinçle dolmuştur.

Bu durumda “tesbih etmek” demek kâinat dengesi içinde gerekeni yapmak demektir. Allah kendisi sübhandır. Bir çaba göstermeden her şeyi yapmaktadır. Ne var ki bunları o yarattığı şeylerle yapmaktadır.

“Tesbih” tef’il bâbındandır. Devamlı olarak tekerrüren yapılanlardır. “Sübhan” ise sülasidir. Allah için zaman geçmemektedir. Varlığı ile sübhandır. Kendisi zaman ve mekân içinde değildir ama zamanı ve mekânı, maddeyi ve enerjiyi o var etmiştir.

Her şey Allah’ı tesbih etmektedir. İnsan da Allah’ı tesbih etmektedir yani kendisine verilen görevleri yapmaktadır. Diğer varlıklar tesbihlerini eksiksiz olarak İlâhi kanunlar içinde yaparlar. İnsan ise cüz’î iradeye sahip kılınmıştır. Tesbih işinde aksatmalar yapabilmektedir. Yani bilgisizlikten veya güçsüzlükten dolayı tesbih işinde başarısız olmaktadır.

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا

وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

“Biz semavat ve arzın emanetini göklere, yere ve cibale arz ettik, onu hamletmekten iba ettiler ve çekindiler. İnsan ise onu hamletti. O zalum ve cehul bulunmaktadır.” (72)33

İşte insan görev olarak göklerin bile kaldıramayacağı sorumluluk yüklenmiştir. Tesbih görevini almıştır ama diğer taraftan hem bilgisi yoktur hem de gücü yoktur. Mazlumdur, ezilmektedir.

İnsanı bu cehaletten kurtarıp güçlü hâle getiren namazdır. Namaz bir taraftan insanları bilgili hâle getirmekte diğer taraftan topluluk içinde güçlü hâle getirmektedir.  Bu sebepledir ki tesbih edin ifadesi namaz kılın anlamındadır. O halde tesbihin iki manâsı vardır. Biri hayatta yaşarken Allah’ın bize yüklediği görevi yapmak, emanetini yerine vermektir.  Diğeri ise bu görevi yapabilmemiz için bir araya gelip birbirimizden bilmediklerimizi öğrenmek ve sonra dayanışma içinde güçlenerek görevimizi lâyıkıyla yerine getirmektir.

Dağ başında bulunan bir insan sağa sola iki ayağı ile gidebilir. Ağaçtan meyveler toplar ve yer. Ama kuşlar gibi kanatları yok ki uçsun. Ağaçtan ağaca atlayamamaktadır. Elleri ve çenesi ile tek başına yaşama imkânına sahip değildir. Cehul ve zalumdur. Ne var ki 60 bin sene evvel böyle yaratılan insan bugün Ay’a gidebilmektedir. Yaptığı yollarla ve su boruları ile yeryüzünü hükmü altına almıştır.

Bütün bunları ne ile yapmaktadır?

Atalarının yaptıklarını onlardan öğrenmekte, sonra birlikte yapmaya devam etmektedir. Bugün ben A tuşuna basıyorum ekranda A çıkıyor, yazıcıya gönderiyorum A yazılıyor. Bu nasıl başarılıyor? Hazreti Âdem peygamberden öğrendikleri dil sayesinde bugüne kadar tüm buluşlar nesilden nesile aktarılmıştır. Onların bulduğu ateşi şimdi biz bilmeseydik ben bu bilgisayarda yazı yazamazdım.

O halde namaz nedir?

İnsanlığın mirasını öğrenmek ve onlarla işbirliği yaparak daha ilerisine gitmedir. Allah aynı zamanda rabdır, terbiye edendir, sürekli olarak geliştiren ve evrimleştirendir.

Hazreti Âdem’den sonra evrim işi insana verilmiştir. Biyolojik evrim durmuştur, sosyal evrim başlamıştır, insan eliyle başlamıştır.

Hamd bir arada olmanın sağladığı imkânlardır. Bir masayı tek başınıza kaldıramazsınız ama bir araya geldiğinizde birlikte çok kolaylıkla kaldırabilirsiniz. İşte insanların bir araya gelerek dayanışma içinde olmaları hamd etmeleri demektir. Doğan imkânlar da topluluğundur. İnsanlık olarak da işte bu güç sayesinde Allah’ın tahmil ettiği emaneti taşıma imkânına sahibiz. Rabbini hamd ile tesbih etmek bu demektir.

Kur’an’da en çok önem verilen görev namazdır. Namaz sayesinde insanlar cehul ve zalum olmaktan kurtulmuşlardır. Namaz birlikte yaşayan insanların zaman zaman bir araya gelerek birlikte Rablerini hamd ile tesbih etmeleridir. Ne var ki insanlar bir araya gelmek istememektedirler, on beş yaşını dolduran genç bağımsız olmayı istemektedir ve kendisine yeni topluluk aramaktadır. Evlenmesi de onu yeni topluluklara götürmektedir. Bu dağınıklık hâlinden kurtulmaları için insanlara namazı emretmektedir. Bu namazlarla bulundukları yerlerdeki insanlarla birleşmeyi emretmektedir. Emir kişilere ayrı ayrıdır ama emrolunan birlikte olmadır. Yani topluluğa insanları yaka paça tutup getirin şeklinde değil de, insanlara siz kendiniz kendi isteğinizle katılın demektir.

Biz şimdiye kadar yaptığımız yorumlarda namazın cemaatle kılınmasının farz olduğunu belirtmiş, Kur’an’daki âyetlerle bunu kanıtlamıştık. Rükû edenlerle rükû edin, bir namazı birlikte ikame edin denmektedir.

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ كُلٌّ

قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ (41)24

“Semavat ve arzda olan kimselerin ve kuşların saf saf Allah’ı tesbih etmekte olduklarını re’y etmiyor musun? Hepsi salâtını ve tesbihini bilmektedir. Allah onların fiil ettiklerinin âlimdir.”

Burada “re’y etmiyor musun” sözü ile tesbihlerini ve salâtlarını görüyoruz demektir. “Tesbihlerini fıkh edemezsiniz” âyeti ile anlaşıldığından biz her şeyin tesbihini bilemeyiz. Ama bazı tesbihleri bilebiliriz.

Burada “salât” ayrı “tesbih” ayrı zikredilmiştir. Birbirine “ve” harfi ile bağlanmıştır. Öyleyse salât ile tesbih farklıdır. Biz namaz vakitlerini tesbih vakitleri ile birleştiriyoruz. Bu âyetle nasıl telif edeceğiz? Evet, cemaatle kılınan namaz salâttır. Tek başına kılınan namaz tesbihtir. Şimdi bu yeni varsayımla Kur’an’daki salât âyetlerini yeniden ele almamız gerekmektedir. Salât ve tesbih kelimeleri bir arada yalnız bu âyette geçmektedir.

Demek ki namazlar aslında tesbih olarak her birimize ayrı ayrı emredilmiştir. Hepimize teker teker farzdır. Ne var ki bu farzımızı birlikte ifa etmemiz emredilmiş olmaktadır. Namaz vakitlerini de böylece kişiler kendileri için tesbit ederler, birlikte kılmak için birleştirirler.

İnsan topluluktan öğrenecektir, onlarla işbirliği yapacaktır, böylece zalum ve cehul olmaktan kurtulacaktır. İşte bu kural insanlığın kuralıdır, demokrasinin kuralıdır. Herkes kendi istediği gibi çalışacak ve istediği gibi yaşayacaktır. Kendisi tesbih edecektir. Ne var ki insan tesbihini kendi başına başaramadığı için topluluk oluşturacak ve topluluğa katılarak tesbihini salâtı içinde yapacaktır.

Demek ki tesbih etmek demek insanın kendisine verilen görevi yerine getirmesi demektir. Her kişi ayrı ayrı bunu yapacaktır. Ne var ki bu görevi yapabilmesi için bilgi alma bakımından topluluğa ihtiyacı vardır. İşi yapabilme bakımından topluluğa ihtiyacı vardır. Kendisi istediği topluluğa katılma özgürlüğüne sahiptir. On beş yaşından sonra hiçbir kimse babasının veya anasının topluluğu içinde kalmak zorunda değildir. Evlenir ve yeni topluluklara katılmış olur. Topluluğa katılma zorunluluğu vardır ama şu veya bu topluluğa katılma zorunluluğu yoktur. Her zaman topluluğunu değiştirme imkânı da bulunmaktadır.

İnsan zaman içinde yaşar. O halde ilk yapacağı iş ne zaman ne yapacağına karar vermesidir. Tesbih vakitlerini belirleyerek başlayacaktır. İlk işi budur. Kur’an da tesbihi vakitleri ile anlatmaktadır. Bu âyet bunu yapmaktadır. Önce günlük hayatımıza bakalım.

Sabahleyin kalkarız, işe gideriz, sonra öğle dinlenmesini yaparız ve tekrar işe gideriz. Akşam olur komşularımızla buluşur sohbet ederiz ve yatarız. Bu bizim tabii hayatımızdır. Allah bizi böyle yaratmıştır. İşte yaşama durumumuzu değiştirdiğimiz zaman bu öğrenme ve birlikte olma işini yapmamız gerektiğini Kur’an bildirir.

Bunun hikmeti nedir?

Bu zamanlarda herkes aynı işi yapıyor. Ancak bu zaman içinde bir araya gelebiliriz. Diğer zamanlarda herkesin işi farklıdır. Dolayısıyla oralarda herkes kendi işi ile meşgul olacaktır.

Hazreti Muhammed’in bize öğrettikleri ve icma ile sabit olan bu vakitler şöyledir.

Bugünkü saatle ifade edecek olursak:

1- Saat dörtte ezan okunur. Herkes kalkar, temizliğini yapar. Üç rekât vitrini kılar, kahvaltısını yapar. Bu salât değil tesbihtir.

أَقِمِ الصَّلَاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا (78)

وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَكَ عَسَى أَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا (79)17

“Salâtı şemsin dulukünden leylin ğasakına kadar ikame et ve fecir Kur’an’ını. Fecrin Kur’an’ı meşhuddur. Leylde ise sana nafile olmak üzere onu teheccüd et. Rabbin senin mahmud makama ba’sedebilir.”

“BiHi”deki zamir Kur’an’a raci olmaktadır. Fecre raci olamaz çünkü leylin cüz’ü değildir. Salâta da raci olamaz çünkü müzekkerdir.

2- Herkes mescide gelir, fecir namazını o zaman kılarlar ve işe giderler. Fecirden sonra sünnet ve nafile namazı kılınmaz.

3- Öğle olunca ezan okunur. Herkes işi bırakır ve mescitte toplanılır. Öğle namazı kılınır. Zevalde nafile namazı yoktur.

4- İkindiye kadar istirahat yapılır. İkindide toplanılır ve ikindi namazı kılınır. Herkes öğleden sonraki işe gider.

5-Akşam olunca ezan okunur, herkes işi bırakır, akşam namazı kılınır.

6- Akşamdan sonra mescitte toplanılır, sohbet edilir. Yatsı zamanı gelince ezan okunur, namaz kılınır ve yatılır.

İcma ile sabit olan bu husus Kur’an’da bu âyette ifade edilmiştir. Salât olarak değil de tesbih olarak ifade edilmiştir. Çünkü eğer başka birisi yapmıyorsa sen kendin yapacaksın. Bu vakitlerde kalkacak ve ezan okuyacak, evinde vitrini kılacaksın. Kendin mescide geleceksin. Kimse yoksa da kendi başına güneş doğmadan evvel ezan okuyacaksın, tesbihini yaptıktan sonra işe gideceksin. Öğleyin de öyle yapacaksın, ikindi ve akşamleyin, yatsının hepsinde ezan okuyacak ve tesbihini mescitte yapacaksın.

Hazreti Muhammed mescit civarında cemaatsiz namaz yoktur demiştir.

Fukaha bu görevleri yalnız erkeklere vermekte, kadınlar için teşri etmemektedir.

Bizim onlardan ayrıldığımız husus şudur. Beş vakit namaz için kadın erkek ayrımı yoktur. Hazreti Meryem’e rükû edenlerle rükû edin denmektedir. O halde görevde eşitlik olduğuna göre yetkide de eşitlik vardır. Beş vakitte kadının imameti caizdir. Böyle bir hadis de vardır. Böyle olunca kadın da erkek gibi ezan okumakla mükelleftir. İmameti de caizdir.  Bu benim reyimdir. Kadın olmadığım için de amelde icma muhalefetim söz konusu değildir.

Namaz kılmak ve namaz içinde tesbih etmek herkese ayrı ayrı farzdır. Bundan dolayı müfret olarak emredilmiştir. Tef’il bâbı teksiri ifade eder. Dolayısıyla rükû ve secdelerde üçer defa tesbih ederiz. Bunu sesli birlikte değil de sessiz ve hepimiz ayrı ayrı yaparız. Birlikte tesbih emri de vardır. O da cemaatle olan namazlarda ayrı ayrı tesbih edeceğimize delâlet eder.

Kur’an’da alâ Rabbini tesbih azim Rabbini tesbih et denmektedir. Ayrıca Rabbini hamd ile denmektedir. Rükûlarda “sübhane rabbiyel ala velekel hamd” secdelerde de “sübhane rabbiyel azim ve lekel hamd” olarak söylenmiştir. Fıkıhta sünnet olarak rükûda “azim” denmekte, secdede “ala” denmektedir “ve leke’l-hamd” eklenmemektedir. Bizim görüşümüz azimi tesbih âyeti daha çok olduğu için secdede onu söylemeliyiz. Sonra emredilen hamdi ile tesbih edilmelidir ve leke’l-hamd denmektedir. İstiğfar ise iki secde arasında ve rükûdan doğrulduktan sonra “estağfurullah olarak yapılmalıdır. Her rüknün değişmesinde “Allahuekber” diyerek emirleri yerine getirmiş oluruz.

Burada bir hususa daha işaret etmemiz gerekir. Tef’il bâbı teksir içindir ama vücubu değil haseni ifade eder. Dolayısıyla bir defa “sübhanellah” demek yeterlidir. Namaz geçerlidir.

سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى (1)87

فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ (7496,)56(69)59

“Ala Rabbinin ismini tesbih et.”

“Azim  Rabbinin ismiyle tesbih et.”

“İsim” kelimesinden sözle tesbih anlamı çıkarılabilir. Yahut O’nun sünneti ile O’nun kanunları ile görevi yerine getir anlamı çıkar. Yani toplantılarda öğren, ondan sonra öğrendiklerini yap anlamı çıkar.

İnsanın yaşayışında yapması gereken işler vardır. Giyinmelidir. Temiz olmalıdır. Bunlar namazın şartları içinde öğrenilir. Kur’an bunları namazın şartları arasında emretmiştir. Namaz için temiz olunması gerekir. Bu namazın şartıdır. Bir de insana yapması gerekeni hatırlatan fiiller veya sözler vardır. Allah Kur’an’da bunu da namazda emreder. Örnek olarak “siyabını tahir et ve Rabbini tekbir et” âyetinde iki şey emrediliyor. Elbisenin temiz olması. Bu insanın daima temizlik içinde olması gerektiğini bildirmektedir. Namazın şartıdır. Rabbini tekbir et emri de böyledir. Demek ki Kur’an’daki emirler ya namazın şartlarıdır ya da namazın rükünleridir. Her zaman yapılması gerekenler şarttır. Zaruret hallerinde terk edilir. Zaman zaman yapılacaklar da namazın içinde yer alır. Hayat böylece düzenlenmektedir.

Bu şekilde kendilerini ittika içine almayanlar, işte onlar tesbihlerini yapmamış olurlar. Tesbih eden insan en yükseklerdedir. Tesbih etmeyen insan en aşağılardadır. En yükseklerdedir çünkü kendi iradesi ile tesbih etmiştir. En aşağılardadır çünkü insandan başka tesbih etmeyen yoktur.

فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ

“Kavl ettiklerine sabret.”

Bundan önceki âyette

لَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَكَانَ لِزَامًا وَأَجَلٌ مُسَمًّى

“Rabbinden bir kelime geçmeseydi ve müsemma ecel olsaydı gereken olurdu.”

Allah bu dünyanın kanunlarını böyle işaret ediyor. Olaylar sünnetullaha göre cereyan edecektir. Masada duran bir paketi çekerseniz, bırakırsanız durur. Sürtünme kuvveti olmasaydı bıraktığınız paket gitmeye devam ederdi. Bize zorluk çıkaran ve yük olan sürtünme aslında Allah’ın en büyük nimetidir. Sosyal olaylarda da böyledir, sürtünme kuvvetleri vardır. Bir şey yapmak istediğiniz zaman o yeniliği ve o ileriliği istemeyenler çıkar. Buna gerek vardır. Yoksa ilerilik durmaz, hiçbir şey yapamazsınız.

İşte bu fren bu sürtünme kuvveti halkın dedikodusudur, konuşmasıdır. Siz onlara asla kulak vermeyecek yolunuza devam edeceksiniz. Çünkü o sözler gereklidir, yapılacak yeniliklerin istenen şekilde olabilmesi ve yeniliklerin zamanla oluşması ancak o sözlerin sağlayacağı frenler sayesinde mümkündür. Bu ifade ile başlamaktadır. Karşı tarafın sözlerine cevap yetiştirmekle uğraşmayacaksınız. Sizin aleyhinize bir şey söylendiğinde birisine bir defaya mahsus olarak cevap vereceksiniz. Doğrusu ne ise ifade edeceksiniz. Olayı olduğu gibi aktaracaksınız. Ama olayları ispatlamaya kalkışmayacaksınız. Aksine söylediklerine sabredeceksiniz. Bir defa yaptığınız beyan inananları ikna eder. İnsanlığa doğru bilgi vermiş olursunuz. Bu görevinizdir ama kendinizi savunma göreviniz değildir. Size siz kötüsünüz dendiği zaman; gerçekten öyleyim, istiğfar ediyorum ve seyyielerimi gidermek için bu haseneleri yapıyorum, sizi bana yardıma davet ediyorum diyeceksiniz. Sözlere söz yetiştirme değil, emredilen sözlere sabretmedir. Çünkü biraz sonra gerçekler ortaya çıkacaktır. Bu dünyada çıkmasa bile âhirette her şey belli olacaktır. Size iftira edenler sizin derecenizi yükseltmektedirler. Gerçeği söylüyorlarsa da cezanızı hafifletmektedirler.

Bu arada “Mâ” kelimesi getirilmiştir. Ne söylerlerse söylesinler, senin için kötü söyleseler de sabret, onların kötü demesiyle kötü olmazsın. Senin için iyi söyleseler de sabret. Ben iyi değilim diye kendini teşhir etmeye kalkışma, ona da cevap vermemekte sabret. Her iki durumda olanı olduğu gibi beyan et ama ispatlamaya kalkışma.

وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ

“Rabbinin hamdi ile tesbih et.”

Rabbinin gücü ile Rabbinin sana verdiği görevleri yerine getir. Sürekli olarak getir. Buradaki tesbih namaz içindeki tesbih değil, namazın dışında dışarıda yapılan tesbihtir. İsmi ile tesbih et denmemektedir. Namazlarda isim ile tesbih ederiz. Buradaki tesbih hayatta yapacaklarımızı ifade eder. Böyle anlaşıldığı takdirde rükû ve secdede “ve leke’l-hamd” deme emredilmiş olmaktadır. Fukahanın reyi böyledir.

Rabbinin hamdi ile yani kâinatı yaratmış ve Rab sıfatı ile onu evrimleştirmiş, sonra canlıyı yaratmış, onu Rab sıfatı ile evrimleştirmiş. Sonra insanı yaratmış, yine Rab sıfatı ile onu uygarlaştırmış. Bu sayede insanlıkta büyük imkânlar doğmuştur. Bu imkânlar geçmişteki insanların ayrı arı yaptıkları ile değil, onların birlikte çalışmaları sayesinde mümkün olmuştur. İşte o imkânları kullanarak sen de şimdi sana düşen görevi yap ve Allah’ı tesbih et. Böylece senden sonra gelenler daha uygarlaşmış imkânlar bulsunlar.

Bu şekilde manâlandırmamıza mâni bundan sonra gelen “kable tului el-şemsi” ifadesidir. Tuludan evvel dışarıda iş yapmıyoruz. Dışarıda işi güneş doğduktan sonra yapıyoruz. O halde burada “hamd ile tesbih et” emri “namazın içinde hamd ile tesbih et” olmuş olur. O takdirde rükû ve secdede tesbih ederken hamd kelimesini de ziyade etmeliyiz.

Bununla beraber namaz dışı tesbih de ikiye ayrılmaktadır. Biri birlikte yaptığımız üretim işidir. Diğeri ise ayrı ayrı yaptığımız tüketim işidir. O takdirde güneş doğmadan önce de namaz dışı tesbih yapmış oluruz. Her iki şekilde manâlandırma da doğru olur.

“Rabbike” kelimesi ile bizim yapacağımız tesbih uygarlığa katkı nisbetinde olacaktır. Onun Rab sıfatının tecellisi için gerekeni yaparız. Her insan doğar, yaşar, benzerini meydana getirir, ondan sonra ömrünü tamamlar. İnsanlığı bir adım daha ileriye götürmede katkıda bulunur. Hedefin uygarlaşma olduğunu belirtmek için “Rabbinin Hamdi” demektedir. Hamd kelimesi uygarlaşmayı da tarif etmektedir. Bir araya gelip işbölümü yaparak daha az emekle daha çok insanın yaşamasını sağlamaktır.

Bir insan çalışmakta, ürettikleri ile beş kişi yaşamaktadır. Ayrıca fazlasını üreterek insanlığın uygarlaşmasını sağlamakta, nüfusun artmasına imkân vermektedir. Bu topluluk sayesinde mümkün olmaktadır.

قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ

“Şemsin tuluundan önce.”

Şems bize ışığını göndermektedir. Yerimiz ve madde yerden sağlanmakta, oysa enerjinin tamamı Güneş’ten sağlanmaktadır. Güneş dünyaya doğudan tulu etmektedir. Her yerin meşrıkı başkadır. Güneş’in hareketinden çok Güneş’in kişilere görünmesi esas alınmıştır. Güneş’in doğduğu yer ayrıca meşrik olarak ifade edilmektedir. Mesela Japonya meşriktedir. Buradaki meşrik ve magrib Mekke’ye göredir. Mekke’nin batısında olanlara magrib, doğusunda olanlara meşrik denmektedir. Yani burada zikredilen yere göre tuludur. Her yerde değişecektir. Yani bizde şemsin tuluu altıda oluyorsa doğudakilerde daha önce olmaktadır. İnsanlar mesai saatlerini kendi bulundukları yerin tuluuna göre düzenleyeceklerdir.

Önce bu vakitler kuruluşlara göre mi yoksa merkezlere göre mi düzenlenecektir? Her ülkenin, ilin, bucağın ayrı saati mi olacak, yoksa her semtin, beldenin, medinenin ve mısrın ayrı saati mi olacaktır? Sonra Güneş doğmaya başladığı zaman mı, yoksa tamamen doğduğu zaman mı? Güneş’in çapı yarım derece olarak görünür. 60 km içinde Güneş doğup batar. Bu da bir il büyüklüğü olarak alınabilir. O halde bir il aynı saati kullanır. Vakitlerin başlangıcı en batıya, bitişi de en doğuya göre tanzim edilirse şeriatın kuralları içinde kalınmış olur. Bugün her ülkenin saati farklı olmaktadır. Şeriata göre her ilin saati farklı olacaktır. İl namaz ve oruç saatleri hesaplanırken başlangıç saati ilin en batıdakine göre alınacaktır. Bitiş saati de en doğuya göre alınacaktır. Başka bir ifade ile Güneş’in doğmağa başladığı saat başlangıç saatleri olacaktır. Güneş’in battığı saat bitiş zamanları olacaktır. Bugün de böyle hesaplanmaktadır.

Sabah namazı kılındıktan sonra işe başlanacaktır. O arada artık başka namaz kılınmaz. “Kable” kelimesi ile sabah namazı farz olmuştur. Güneş’in doğmasına bitişik olacaktır manâsı verilemez çünkü ölçülendirme çok zordur. O halde “kable” kelimesinden kastedilen o namazla Güneş doğması arasında namaz kılınmazdır. Böylece sünnetle sabit olan âyetle teyit edilmektedir. Sabah namazının da Güneş doğmadan önce tamamlanması gerekir.

Fecir namazı başka yerde emredilmiş orada illeti gösterilmiştir. Burada ise Güneş doğmadan önce başka namazın kılınmayacağını ifade etmektedir.

Bunun hikmeti açıktır. İnsanlar daima ucuzdan geçinmek isterler. Güneş’in sıcağında çalışmaktansa mescidin gölgesinde dua etmekle geçinmeyi tercih ederler.

Allah bu çeşit oyalayıcı ibadetleri haram kılmıştır.

وَقَبْلَ غُرُوبِهَا

(Va QaBLa ĞuRuvBiHAv)

“Ve gurubundan önce.”

İki mesai saati vardır. Güneş’in doğuşundan öğleye kadar mesai saatidir. Bu dönemde namaz kılınmaz. İnsanlar ya iş ile ya da ilimle meşgul olurlar. Diğeri de ikindi ile Güneş batıncaya kadar geçen zamandır. Bu zamanda da namaz kılınmaz. Bu iki zaman namazın yasaklandığı vakitlerdir. Ne var ki bu yasak vakitleri geçirmeden tesbih etmek gerekmektedir. Yani sabah namazı kılmak gerekir, ikindi namazı kılmak gerekir.

Kable” kelimesinin manâsını tam olarak tesbit etmediğimizden akşamdan önce namaz yok ki deriz. Oysa akşamdan önce ikindi namazı var ve aralarında namaz olmadığı için akşamdan öncedir. Burada zamirle işaret edilmiş ve Güneş izhar edilmemiştir. Hâlbuki 50/40’de zamirle değil de harfi tarifle getirilmiştir. İki söyleniş arasında mutlaka bir fark vardır. İki âyet de farklı durumları açıklamaktadır. Bunu şöyle izah edebiliriz. Cemaatle kıldığımızda tesbihimizi salât içinde yapmış oluruz. Kendi başımıza kalmışsak o zaman salât içinde olmayan tesbih yapmış oluruz. O halde âyetlerden biri salât içindeki tesbihi, diğeri ise salât dışındaki tesbihi ifade edecektir. Acaba hangisi hangisini göstermektedir?

Bu hususun tespitini ileriye bırakarak zamirle veya harfi tarifle söylenmesi arasında ne fark vardır?

Zamirle söylendiği zaman daha öncekine işaret eder. Harfi tarifle söylendiği zaman istiğrakı içerir. Bir de iki durum vardır, kısa günlerde tek mesai yapılır, öğle ile ikindi bir arada kılınır, akşam beklenir. Uzun günlerde ise öğle tatili yapılır.

Âyetlerden biri kısa mesai zamanlarına ait hükümleri içerebilir. Âyetlerden diğeri ise çift mesainin yapıldığı günlere ait olmuş olabilir. Zamirle olan tek mesai olduğu zamanı göstermektedir diyebiliriz. Bu namaz vakitlerinin uygulanma yeri çok farklıdır.

a) Ekvatora yakın olan yerlerde yaz kış fark etmemektedir. Buralara âyetleri uygulamak kolaydır.

b) Orta kuşakta yaz kış gece gündüz farkları vardır. Bununla beraber gece ve gündüz belirgindir. Bu âyetler ancak cem uygulanması ile uygulanabilir.

c) Kutup bölgelerinde ise gece ile gündüz birleşmektedir. Artık fecr ile gasak-ı leyl ayırt edilememektedir. Tulu ve gurub yoktur. Ancak Güneş’in en yüksek yere çıktığı ve en aşağı yere indiği durumlar vardır. Mesai saatleri bunlardan önce alınabilir. Güneş tepeye gelmeden önce 6 saat iş yapılır, 3 saat ara verilir. Güneş en aşağıya inmeden önce de 3 saat mesai yapılır. Böylece mesai saatleri yine Kur’an’a göre düzenlenmiş olur.

d) Uzaya çıktığımız zaman artık bunlardan hiç birisi söz konusu değildir. O zaman da Mekke saati ile hareket ederiz. Kable Tului Şems Fî Mekke şeklinde yorumlarız.

فَسَبِّح وَمِنْ آنَاءِ اللَّيْلِ

(Va MiN EAvNAEi elLaYLı Fa SabBıX)

“Ve leylin analarında tesbih et.”

Burada tesbih kelimesi tekrar edilmiştir. Yani sabah ve ikindi vakitlerinde yapılan tesbih ile diğer vakitlerde yapılan tesbih ayrılmıştır. Biri mesai saatlerinin başlaması ile ilgili namazdır. Bir araya gelinecek, namaz kılınacak ve işe gidilecektir. Dolayısıyla buralarda artık sünnet namazları kılınmayacaktır. Oysa diğerleri mesailerin bittiği zamanlara rastlayacaktır. Rahat zamanlarda başlayacaktır. Burada salâtın yanında ayrıca tespih de yapılabilir. Bunu şöyle açıklayalım. Salât farzdır. Salât içinde de tesbih farzdır. Salât eda edilmezse tesbih tek başına yapılacaktır. Sabah ve ikindide salât ikame edildiğinde artık ayrıca tesbih yapılamaz. Ama diğer zamanlarda tesbih yapılır.

Burada geceyi öne aldı. Çünkü gündüz daha önce zikredilmişti. Şimdi geceyi öne aldı. Yahut bu âyet salât içinde olmayan tesbihi anlattığı için öne almıştır. İkinci âyette ise ayrıca gündüzden bahsetmemektedir. Burada ise gecenin inalarında ve neharın taraflarında denmektedir.

İna” kap demektir. İçine yemeğin konduğu tabak, sahan inadır. “Ânâ’” “İna”nın çoğuludur. Akşam vaktinden yatsıya kadar bir inadır, yatsıdan vitre kadar bir inadır. Vitirden fecre kadar da üçüncü inadır. Bu üç kabın birer cüzlerinde de tesbih et denmektedir.

Burada başka namazlar yasaklanmamaktadır. Salât içinde yapılan tesbihlerin dışında salât dışında kişi kendisi kendi başına da tesbihler yapabilir, hattâ bunlar vitir namazına kıyasla sünnettir.

Şimdi rekâtların sayısına bakalım.

Kur’an seferde iken namazı kısalt demektedir. Demek ki yarılanabilmektedir. Sonra havf zamanında namaz cemaatlere taksir ediliyor. O halde yine de yarılanmaktadır. Bu durumda namaz aslen dört rekât olmalıdır. Normal olarak 5 salât ve 6 tesbih vardır. Farz olan rekâtlar 20 olmalıdır. Onlu sistem uygulanıyor.

Yarısını geceye yarısını gündüze ayırabiliriz.

10 sayısı iki şekilde üçe bölünebilir.

4+4+2=10 eder.

3+4+3=10 eder.

Gündüz iki vakit uzun bir vakit kısadır. 4, 4, 2 ayırımını gündüze bırakırız. Sabah 2, öğle 4, ikindi 4 olur. Gece için de akşam 3, yatsı 4, vitir 3 olur. Böylece 20 rekât farz olmuş olur. Vitir tahfifen cemaat dışına alınmış olur.

Bunun dışında sünnet namazlarının kılınabileceği vakitler de belirlenmiş olur.

Öğleden sonra 2, akşamdan sonra 2, yatsıdan sonra 2, bunlar sünnettir. Umre benzeri yapılan tilavettir. Hac birlikte ifa edilir. Orada menasiki bilerek gitmek gerekir. Kişiler teker teker umreye giderler ve nafile olarak haccın nasıl yapılacağını öğrenirler. Sonra hac yaparlar. Kur’an’da bu husus teşri edilmiştir. Bu diğer bütün tespihlerde de yapılır. Namazlarda sünnet namazları vardır. Oruçta sünnet orucu vardır. Zekâtta da sadaka ve kurban vardır.

Kıyasen sünnet namazlarını 20 rekât olarak kabul edersek, 12 rekât daha sünnet kılınabilir. Ezan okunduktan sonra cemaati beklemek için farz kadar namaz kılınır. Sabahtan önce 2, ikindiden önce 4, öğleden önce 4, yatsıdan önce 4, 14 eder; toplam 20 eder. Akşamdan önce kılınmaz, çünkü güneşin batmasını herkes bildiği için beklemeye gerek yok.

وَأَطْرَافَ النَّهَارِ

(Va EaORAFa elNaHARı)

“Ve neharın etrafında.”

Taraf” uç demektir. Zamanın iki ucu olduğu halde çoğul getirilmiştir. “Ânâ”ya kıyasen söylenmiştir. Leyl için “ina” nehar için “taraf” söylenmiştir. Çünkü leylde boşluk yoktur, üç bölüm vardır. Üç gözeli tabak gibidir. Oysa gündüzde yasaklar vardır. Onların arasında kenarlarda tesbih yapılacaktır. Bu da vitir, öğle ve akşamdır. Vitrin 2 defa zikredilmesini çıkarırsak o zaman sabah namazının iki rekâtı da vacip olmuş olur. Böylece bu âyetler bize namazların vakitlerini sünnetleri ile birlikte bildirmektedir.

Âyeti sünnetle sabit olan ahkâmla yorumladığımız zaman Kur’an kolay anlaşılmaktadır. Böyle yapmayıp da sünnet dışı yorumlamaya kalktığımız zaman bir türlü manâları anlaşılmaz olur.

Gecenin kabları ne demektir?

Gündüzün çok tarafı ne demektir?

Bunları başka türlü açıklama imkânı zordur. Bu âyetlerde yine müteşabih taraf kalmaktadır. Çünkü biz şimdi orta kuşaktayız, orta kuşak içinde düşünüyoruz. Kutuplarda ve uzayda ne yapacağımızı ve oradaki sorunların ne olacağını bilmiyoruz. Bu âyetler dünyanın o bölgelerine gittiğimizde daha iyi anlaşılır hâl alır.

لَعَلَّكَ تَرْضَى (130)

(LaGalLaKa TarWAy)

“Razı olasın diye böyle yap.”

“Li Terda”, “Key Terda”, “Asa Terda” ve “Lealleke Terda” talil için kullanılan kelimelerdir. Gelecekte olmasını amaçlar. “Li” o işin hâsıl olması amacı ile söylenir, razı olman için tesbih etmen gerekir. Tesbih edersen razı olursun. Tesbihin başka amacı yok anlamındadır. Burada öyle değildir. Gaye senin rızan değildir. Tesbihte senin başka amaçların vardır. Kendini yetiştirme ve sonra birlikte görevini yapma ama bunun sonucunda sen aynı zamanda razı olacaksın.

Savaşta gayemiz ganimet elde etmek değildir ama sonunda ganimet de elde etmiş oluruz. Tesbihte gayemiz razı olmamız değil razı etmemizdir. Onun için “Lealle” gelmiştir. “Key Terda” senin razı olman başkasının amacı ise onun isteği ise o zaman da “Key” kullanırsın. Amaç kendin içinse “Li”, amaç başkalarına aitse “Key” getirirsin. “Asa” ile “Lealle” arasında da benzer fark vardır. “Asa”da başkaları o işi yapar anlamındadır yani senin rızanı başkası sağlar anlamı çıkar. “Lealle”de ise sen kendin onu yaparsın demektir.

“Lealle” kelimesinin başındaki “Le” tekit lamıdır. “GLL” ise bizim kullandığımız talil köküdür. “GNY” kökü ile akrabadır. Manâ olarak Türkçede kullanmaktayız. Eğitmenin amacı öğrenilenin yapılmasıdır. Tesbihin amacı da kavlî tesbihin fiilî tesbihe dönüşmesi içindir. “Tıp fakültesini bitir ki hastayı tedavi edesin” demen için “huz itibbe lealleke teşfi” dersin. Burada da tesbihten maksat razı olmandır. Ama bu rıza amel ile elde edilecektir.

Sözle yapılan tesbihlerin insan beyninde ve insan bedeninde maddî yararı vardır. Masanıza tırnağınızla vurduğunuz zaman gelen sesten onun tahta veya demir olduğunu anlarsınız. Çünkü her cismin kendine has sesi vardır.

İnsanın bütün bedeninde ve hücrelerinde böyle kendine göre titreşme özelliği vardır. Gelen sese göre titreşirler. Titreşme canlılar için hayat kaynağıdır.

Değirmenlerde tahıl koyarlar, oluktan akmaz. Oluğu titreştirirler, o zaman tahıl muntazaman akmaya başlar. Vücut içindeki hücreler içi ve hücreler arası sürekli akımlar vardır. Bunların akışlarını kolaylaştırmak ancak özel seslerle mümkündür.

Bir ormana gittiğiniz zaman ses cümbüşü vardır. Rüzgâr eser özel ses çıkar. Sular akar özel ses çıkar. Bunun dışında çeşitli hayvanlar durmadan öterler. Bunların görevi bitkilerdeki akışları sağlamadır.

İnsanın müzikten hoşlanması da buradan gelmektedir. “Müzik ruhun gıdasıdır” derler, eksiktir; müzik bedenin gıdasıdır. İşte insanın namaz vakitlerinde muntazaman tesbih etmesi bedenin bu titreşim ihtiyacını gidermiş olur.

Bir odada olduğunuz zaman odanın havası kirlenirse acı duymazsınız ama sizde bir sıkıntı başlar, kapıyı açtığınızda rahat edersiniz. İşte sizin gerek bedenin hücrelerinde gerekse sinir hücrelerinde bir aksaklık olursa farkına varmadan sıkıntıya uğrarsınız. Eğer tesbih ederek bu tıkanıklıkları açarsanız ferahlarsınız. Sıkıntınız gider.

İşte buradaki “Terdâ” kelimesi bunu ifade etmektedir.

Ruh devamlı bedenle beraberdir. Bir arabada meydana gelen arıza nasıl şoförü sıkarsa, bedenimizde meydana gelen bir aksaklık da ruhumuzu sıkar. Bunun giderilmesi de ancak tesbih ile mümkündür.

Sinir hücrelerinde bir sürü dallar vardır. Onlar birbirine eklenerek elektrik devreler oluşur. Zaman zaman yer yer kontaklar ayrılır, oralardan devreler geçmez. Eğer dürterseniz uyarırsanız kontaklar birbirine değer ve akım geçmeye başlar. Böylece uykudaki adamı uyandırırsınız. Ses de titreşimler yaparak değmeyen kontakları değdirir ve devreler devreye girer. Sizi dinlemeyen kimseye bağırırsanız dinlemeye başlar.

Eğitimin dört mertebesi vardır. Biri görmektir. Bir topluluğa katıldığınız zaman siz farkına varmadan birçok şeyi duyar ve görürsünüz, böylece eğitilmiş olursunuz. Dil böyle öğrenilir. Bunun dışında bu beraberlik kişiye güç kazandırır ve yapmak istediklerinin çoğunu bu sayede yapar. Bir şey yapınca da insan zevk almaya başlar yani razı olur yani tesbih sonunda insanları mesut eder. Tarikat ehlinin birbirlerine bağlılıkları bu tesbih sayesinde olmaktadır. Biz de böyle tesbihlere başlasak beşikteki çocuk da buna katılır, kendimizi eğitmiş oluruz.

Burada bir yanlışı düzelterek çalışmamızı bitirelim. Halk tesbihe zikir diyor. Oysa zikir anlamdır, manâ üzerinde düşünmedir. Kelimelerin tekrarı ise zikir değil tesbihtir. Zikir tesbihten daha öncedir. Dolayısıyla zikir yapamayanlar vakitlerini tesbihle geçirmelidirler. Sünnet namazlarını kılmalıdırlar. Zikir yapanlar zikir yapmalıdırlar. Yani Kur’an’ın manâsı üzerinde çalışmalıdırlar.

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ (45)

“Kitaptan sana ne vahyolundu ise onu tilavet et. Salâtı ikame et. Çünkü salât fahşa ve münkerden nehy eder. Allah’ın zikri ekberdir. Allah sun’ ettiklerinizi bilmektedir.”

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org  (0532) 246 68 92

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3465 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2658 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2630 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2528 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2279 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2170 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2588 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1985 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2287 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2426 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2429 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2439 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2398 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2436 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3039 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2987 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2748 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2954 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3139 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3029 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3427 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5479 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3549 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3074 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3865 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3714 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3421 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3871 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3833 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4109 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4624 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3018 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3113 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3967 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3841 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2943 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3955 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7718 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5605 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3575 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4447 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4743 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4665 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4818 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4551 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3396 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5175 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3855 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5150 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5009 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4934 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3478 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3693 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5151 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4206 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5419 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4088 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4418 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4768 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5315 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5261 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4381 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4594 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4118 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4098 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4087 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4541 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5649 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9820 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4647 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3705 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3853 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3356 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3749 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5706 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4246 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler