Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 484
A’LÂ SÛRESİ TEFSİRİ 14-17.AYETLER
8.11.2008
3145 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜNYA DÜZENİ484

“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

“ADİL DÜNYA DÜZENİ YENİ BİR MEDENİYET PROJESİDİR.”

Haftalık Seminer Dergisi             08 Kasım 2008                        Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR... ÇOĞALTABİLİR... DAĞITABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 484. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da C.tesi günü 18.00–21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

 

Gayemiz ve Hedefimiz; Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunması, değerlendirilmesi, anlaşılması ve uygulanmasıdır.    Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL

***

 

*İŞLETME SEMİNERLERİ; 32. SEMİNER

MUHASEBE + DERGİ ÇALIŞMASI - 1

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ / YORUMLARI;

SAADET PARTİSİ NE YAPMALIDIR?

AKEVLER, SP ve NUMAN KURTULMUŞ

 

***

 

A’LÂ SÛRESİ TEFSİRİ - 5

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

سَبِّحْ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى(1) الَّذِي خَلَقَ فَسَوَّى(2) وَالَّذِي قَدَّرَ فَهَدَى(3) وَالَّذِي أَخْرَجَ الْمَرْعَى(4) فَجَعَلَهُ غُثَاءً أَحْوَى(5) سَنُقْرِئُكَ فَلَا تَنسَى(6) إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ وَمَا يَخْفَى(7) وَنُيَسِّرُكَ لِلْيُسْرَى(8) فَذَكِّرْ إِنْ نَفَعَتْ الذِّكْرَى(9) سَيَذَّكَّرُ مَنْ يَخْشَى(10) وَيَتَجَنَّبُهَا الْأَشْقَى(11) الَّذِي يَصْلَى النَّارَ الْكُبْرَى(12) ثُمَّ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيَا(13)

قَدْ أَفْلَحَ مَنْ تَزَكَّى(14) وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّهِ فَصَلَّى(15)

بَلْ تُؤْثِرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا(16) وَالْآخِرَةُ خَيْرٌ وَأَبْقَى(17)

إِنَّ هَذَا لَفِي الصُّحُفِ الْأُولَى(18) صُحُفِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى(19)

 

14- Arınan esenlenmiştir. 15- Ve o Yetiştirici’nin adını anıp pişmiştir. 16- Evet siz yakın yaşayışı etkilersiniz. 17- Sonra olan daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

14- Tezekkî eden kimse iflah etmiştir. 15- Ve o Rabbini zikredip sılıy etmiştir. 16- Evet siz dünyaya isar edersiniz. 17- Âhiret ise daha hayırlı ve daha ebkâdır.

 

قَدْ  “Kad”

Kad” kelimesi bir harftir. Fiillerin başına gelir. Mâzi üzerine geldiği zaman fiilin hâlen devam ettiği anlamına gelir. Türkçede geleceği hâle getiririz, “geliyor” deriz. Araplar geçmişi hâle getirirler, “kad” ile söylerler. Tezekkî edenin felahı kesilmeksizin devam eder anlamına gelir. Sûrede tesbih emri verilmiş, sonra tezkir emri verilmiştir. Ve harfi getirilmeden tesbih edip tezkir edenin dünyadaki durumu ele alınmıştır. “Kad” kelimesi ile emri yerine getirenlerin felaha erdikleri bildirilmiştir.

-Tesbih et.

-Sana kıraat edeceğiz.

-Sana yüsrü müyesser edeceğiz.

-Tezkir et.

“Kad”             -İflah olmuştur.

“Bel”  -Dünya hayatını isar/tesir edersiniz.

“İnne”             -Eski sahifeler de vardır; İbrahim ve Muasa’nın sahifeleri.  

“Kad” kelimesi ile “İnne” kelimesi aynı anlama gelmektedir. İkisi de tekit içindir. Biri isim cümlesini, diğeri de fiil cümlesini teyit etmektedir. “Bel”de tashih ve tekit vardır.

أَفْلَحَ  “İflah etmiştir.”

Felaha” kelimesi “feraha” kelimesiyle akrabadır. Ferah, bir sıkıntıdan kurtulmadır, maddi refaha ermedir. Refah kelimesi ile de akrabalığı vardır, darlıktan çıkmıştır demektir.

Felah” sürülmüş tarla demektir. Tarla sürenlere “fellah” denir. Kişi bunu meslek edinmiştir. Tarla sürer ama ekin ekmeyebilir. “Falaka” yani yaran kelimesi ile de akrabalığı vardır. Burada mecazi manâsına gelmiştir.

Tarımda değişik şekilde ferahlık vardır. Diğer mesleklerde rızık garantili değildir. Oysa tarımcılıkta rızık garantilidir, sigortalıdır. Tarımcılar hayvan da beslerler. Belli mevsimlerde belli işleri yaparlar. Yıllık mahsulleri alırlar. Hayatları hesaplıdır. Hayatları başkalarının yardımlarına bağlı değildir, kendi imkanları ile hayattadırlar. Bugün de biz onların ürettikleri ile yaşıyoruz. Kentlerdekiler olmasa da kırlardakiler yaşar, ama kentlerde olanlar kırlarda/köylerde olanlar olmadan yaşayamaz.

İflah etmek” ifrah etmektir. İflah kelimesi aslında müteaddidir. İf’al bâbı tadiye için gelir. Ama Kur’an’da kullanılan anlamı ile lazım fiil olmuştur. İflah edenin elde ettiği sonuç kendisini bir yere getirdiği için sonunda müteaddi fiil lazım fiil olmuştur. Her ziraatçı sonunda refaha ermekte olduğu için, o ekti demek, refaha erdi demek olur. Buna beyan ilminde sebep-sonuç ilişkisi denir. Sebebini söylersin, sonucu kastedersin. Kelimeler mecazi manâda kullanıla kullanıla anlam değiştirirler ve mecazi manâlar hakiki manâ olur. Eski manâsını da korursa ona menkul denir, korumazsa mürtecel denir.

Ekonomide refahın tarifi şöyle yapılır. Bir insanın günlük yiyeceği 2500 kalori kadardır. Bu ortalamasıdır. Bu kadar kaloriyi alacak kadar besin miktarı günlük yiyecektir. Buna “fitre” diyoruz. Kur’an “fidye” diyor. Bu kadar miktarı üretmek için harcanan emek yaşama emeğidir. İnsan günde 6 saat çalışır. Altı saat çalışma saatidir. Bir fitrenin üretildiği zamana bölersek bir sayı çıkar. İşte bu sayı o yerin refahını gösterir, hattâ kişinin refahını gösterir. Kişinin gelirini iki kilo buğdayın fiyatına bölerseniz o yerin refahını yahut o kişinin refahını bulmuş olursunuz.

Batılılar fert başına düşen dolar miktarını hesaplarlar; gider değil de gelir olarak hesaplarlar, mal olarak değil de paradaki miktarla hesaplarlar. 

Biz ise “felah” kelimesine dayanarak refahı tarım ürünleri ile hesaplıyoruz. Az emekle ne kadar çok yiyecek elde edilebiliyorsa, o ülke o kadar refahtadır diyoruz.

مَنْ تَزَكَّى  “Tezekkî eden kimse.”

Men”de fail nekredir, fiil marifedir. Demek ki buradaki tezekkî bilinen tezekkîdir. Tezekkî eden ise nekiredir. Kim olursa olsun anlamındadır. Din ve ırk gözetmeksizin kim tezekkî ederse o iflah olmuştur. Burada âhirette tezekkî eder demiyor, mutlak olarak tezekkî etmiştir diyor. Gerçi sonra “bel” kelimesi ile dünya ve âhiretten bahsetmektedir. O halde “tezekkâ” kelimesi içinde iman ve amel-i salih şartı vardır.

O halde “tezekkâ” kelimesinin manâsı nedir?

Zekât, çölde tümsek görünümlü olarak büyüyen bitkidir. Bitki üzerine konan tozları ve pislikleri her gün üzerinden atarak temiz ve canlı kalır. Hem temizlenir hem de büyür. İnsan da kendisine bulaşan pisliklerden arınırsa tezekkî etmiş olur. Tesbih eden kimse tezekkî etmiş olur. Yahut zekât veren kimse kendisini tezekkî etmiş olur.

Zekât nedir?

Zekât, kazanılan mallardaki başkalarının hakkıdır. Yeryüzü insanlar için var edilmiştir. Siz çalışıp bir şeyler kazandıkça, iktisap ettikçe, diğer insanların topraklarında ve çevrelerinde kazanmaktasınız. Dolayısıyla sizin kazancınızda başkalarının hakkı vardır. O hakkı ilgililere verdiğinizde malınızı temizlersiniz ve kendiniz de temizlenmiş olursunuz.

Bu âyet ve bu sûre Mekke’de ilk nâzil olan sûrelerdendir. Istılahî manâsı ile namaz ve zekâtı anlatmaktadır. Ancak o zaman ıstılahî manâsı bilinmediği için sadece edebî manâsı anlaşılmıştır. Zamanla uygulamalara geçilince, sonraları bu manâlar anlaşılmıştır. Bu da gösteriyor ki, Kur’an sonradan akla gelen şeyler değildir. Mükemmel bir planın tedricî olarak uygulamasıdır. Atölyeye mühendis olarak iş verdiğiniz zaman tüm projeyi vermez, parça parça ve tedricî olarak verirsiniz. Böylece inşaat ortaya çıkar. Kur’an da 23 senede peyderpey yürürlüğe konmuştur. Hattâ Kur’an’ın manâsı da peyderpey anlaşılmaktadır.

Kur’an Mekke’de okundu. Medine’de Cebrail’in talimi ile uygulandı. Sahabeler zamanında istişare ile uygulandı. Emeviler zamanında fıkıhla yorumlandı. Abbasiler zamanında felsefe ve hikmetle yorumlandı. Türkler zamanında tasavvufla vaizle yorumladı. Bugün ilimle yorumlanıyor. Kur’an’ın yeniden anlaşılması kıyamete kadar devam edecektir.

Tezekkî etmek” zekâta, helal rızka karışmak demektir.

Yapılan inşaatın beşte biri o sitenin dışarıdan gelen altyapısına, yoluna, suyuna, elektriğine, telefonuna harcanır. Beşte birinin beşte biri bucak, beşte biri il, beşte biri ülke, beşte biri de insanlık altyapısına harcanır. İnsanlık yollardan ve tüm diğer altyapı tesislerinden karşılıksız yararlanır. Paralı yollar olmayacaktır.

Yeryüzünde iki görüş vardır.

Sosyalistler her şeyi kamuya yaptırırlar ve halkı bedava yararlandırırlar.

Kapitalistler her şeyi özel sektöre yaptırırlar ve halkı para ile yararlandırırlar.

Yapma işi ayrı bir husustur. Kamu sektörü yapar veya özel sektör yapar. Asıl sorun yararlanma şeklidir. Parası olan yararlanır. İhtiyacı olan yararlanır.

Böylece demek dört çeşit ekonomi doğmaktadır.

1)      Özel sektör yapar, halk parası ile yararlanır. (Kapitalizm)

2)      Özel sektör yapar, halk karşılıksız yararlanır. (Liberalizm)

3)      Kamu yapar, halk parası ile yararlanır. (Sosyalizm)

4)      Kamu yapar, halk karşılıksız ihtiyaca göre yararlanır. (Komünizm)

İşte rejimler böyle oluşmaktadır.

Bunun yanında karma rejimler vardır.

İslâmiyet’te ise bunların hepsi vardır. Ama karma değil, sektöre göre değişik sistemler uygulanır. Kişi kendi tarlasında kendisi üretir, kendisi tüketir. Tarlanın kirasını kamu payı olarak verir. Savaş kamu tarafından yapılır, halk karşılıksız güven içinde yaşar. İşletmelere genel hizmet kamu tarafından verilir. Genel hizmeti alanlarca karşılık ödenir. Halk ise kamu hizmetlerini karşılıksız alır.

وَذَكَرَ  “Ve zikretti.”

Tezkir etmek” başkasına anlatmaktır. “Zikretmek” ise anlamaktır. Namaz zikirle ifade edilmiştir. Tesbih etmenin namaz kılmak anlamına geldiğini yukarıda zikretmiştik.

Kur’an namazın değişik vasıflarını sayarak bize tarif eder. Burada da namazdan önce Rabbinin isminin zikredileceğini bildirmektedir. Namazın içinde ise tesbih yapılacağını anlatmaktadır. Namazdan sonra da tezkir yapılmasını emretmektedir. “Kıyamda, kuudda ve cenblerinde Allah’ı zikrederler.” (Âl-i İmrân, 3/191) denmektedir. Burada ise Allah’ın ismini zikretmekten bahsetmektedir. Yukarıdaki “tezekkâ” kelimesi abdest alırlar, yıkanırlar, temizlenirler ve temizken namaza gelirler manâsını da içermektedir. Böylece temizken namaz kılarlar manâsı çıkmaktadır. Tekrar “tezekkâ” kelimesine dönersek:

a)      Mallarını haram şeylerden temizleme, yani haram olanları mallarına katmama.

b)     Zekât vererek malları ekonomik hayatını temizlemek.

c)      Yıkanarak, abdest alarak temizlenmek.

d)     İnsanın kendi nefsini kötü düşüncelerden, kinden, hasetten temizlemesi.

Hâsılı, kötülüklerden uzak durma tezekkî olarak yorumlanır. O zaman zikretme de öğrenme anlamına gelir. Rabbinin isimlerini zikretme, öğrenme demektir. Sonra da pişme, olgunlaşma, amel-i salih işleme.

Namaz insan hayatının bir özüdür. Namaz vesilesiyle bir araya gelinir, çalışmanın ve yaşamanın eğitimi yapılır. Orada hayat öğrenilir, sonra herkes kendi hayatını yaşar. İnsan öyle davranır ve çalışır ki, bir taraftan topluluğun yararına iş yapmış olur, bir taraftan da kendi yararına iş yapmış olur. Bunu ibadetler sağlıyor.

Bilhassa namaz ve zekât insan için kalb ve beyin demektir.

Namaz insanın beyni mesabesindedir. Yani baştaki kalbdir.

Zekât ise insanın kan taşıyan kalbi mesabesindedir. Bunlar merkezdir.

Buralardan geçerek kan ve sinyaller temizlenmiş olur.

Kanda pislikler var, onlar kalb aracılığı ile ciğerlerde temizlenir. İnsanın ruhunda ve bedeninde de böyle pislikler vardır. Namazda temizlenir. İnsanın kazancında ve mallarında da pislik vardır, bunlar da zekâtla temizlenir.

اسْمَ رَبِّه  “Rabbinin ismini anar.”

İnsan düşünen bir varlıktır. Beyninde bazı fikirler geçer. Sonra onu söyler. Kendi kendine ifade eder. Sonra da onu yapar. Burada işini bitirmez, sonra başkalarına anlatır.

Düşünmek, söylemek, yapmak ve anlatmak.

İşte bunlar insan hayatını dolduran olaylardır.

Burada “Rabbinin ismini anar” denmektedir.

“Elhamdülillâh” dediği zaman ismini anmış olur.

“Allahu Ekber” dediği zaman ismini anmış olur. Manâsını düşünmeden söylerseniz bu zikir olmaz. Çünkü zikir anlamadır. O halda “sübhanellah” dendiği zaman manâsını da bilmek gerekir. Kişinin namazda geçen tesbihleri bilmesi gerekmektedir.

Allah: Kâinatı var eden ve her zaman hazır ve nâzır olarak onu faal halde bulunduran, zaman ve mekân dışı, vacibu’l-vücud tek varlık.

İsmi: O’nun doğa kanunları ve şeriatıdır. İçtihat ve icmalarla sabit olur. Sözleşmelerle ortaya çıkar.

Bismillah: O’nun doğa ve sosyal kanunlarına dayanarak, O’nun adına hareket etmek demektir. Allah’la söyleşmeyi yenilemek veya hatırlamak demektir.

Rahmân: Var edip yaşatan demektir. Bizim katkımız olmadan O bize birçok nimetleri ihsan etmektedir. Topluluk da halkını yaşatmak zorundadır. Çalışsalar da çalışmasalar da onların yaşamasını sağlamakla yükümlüdür. Rızıkları kamunun üzerindedir.

Rahîm: Çalışmanın karşılığını vermesidir, çalışanla çalışmayanı bir tutmasıdır. Toplulukta da her çalışana iş verilmelidir, herkes istediği zaman çalışmalıdır. 

Hamd: Bir emek karşılığı olmadan, başkalarına iyilik edenin iyiliğini anlatmak demektir. Böyle olan kimselere hamd edilir. Dille hamd edilir.

Kur’an’a göre herkes ne yaparsa yapsın Allah’a yani topluluğa karşı sorumludur. Ona çalışmış ve ücreti ondan/topluluktan istemiş olur. Dolayısıyla hesabı da ona verir. Aldıklarını, verdiklerini, yaptıklarını bir belgeye yazıp muhasibe vermekte, muhasip de onları ortak hesaba geçirmektedir. Herkes topluluğa borçlanmakta ve topluluktan alacaklı olmaktadır.  Bu sebepledir kamu onun borç ve alacaklarını takip etmektedir. Ben Ahmet’e borç veriyorum. Ahmet bunu ödemiyor. Mahkemeye gidiyorum, ‘alacağım var’ diyorum. Devlet alacağımı tahsil edip bana veriyor. Devlet bunu niye yapıyor? Ona ne? Çünkü ben Ahmet’ten alacaklı değilim. Ben devlete verdim, devlet de Ahmet’e verdi.

İşte burada Batı mantığı ile bizim mantığımız ters düşüyor. Biz diyoruz ki, devlet mahkeme harcı isteyemez. Hattâ daha da ötesi var; devlet ondan alsa da almasa da bana alacağımı verir. Sonra onu tahsil eder yahut etmez. Herkese borçlanma limiti tanınır. Ondan fazlasını vermemek gerekir, yoksa devlet karışmaz. 

İşte “Rabbinin ismini zikretmek” hukuk bakımından bu manâyı taşır.

فَصَلَّى  “Salât etti.”

Salât etti” namaz kıldı demek olur. Buradaki “Rabbinin ismini zikretti” demek, “Allahu Ekber” deyip tekbir aldı demektir. Bu âyet uygulamada tekbir almayı emretmektedir.

Namazın her rekâtı bir salât olarak alınabilir. Sılıy “Y” harfi ile bittiği zaman pişmek anlamındadır. Salat “V” harfi ile geldiğinde atın eğitilmesidir, yani atın pişirilmesidir. Şöyle, at normal olarak uygun koşmayı bilmez, üzerindeki kişiyi aşağı atar. Oysa eğitilmiş at hem çok süratli koşar, hem de taşıdığı kimsenin rahatsız olmasını önler. Buna yorga atı denir. Salât eder demek, aynı zamanda yorga atı gibi hareket eder demektir. Her rekât bir salât olur.

O zaman her rükünde “Allahu Ekber” demiş olur.

Tekbir alır, kıyama gider.

Tekbir alır, rükua gider.

Tekbir alır, secdeye gider.

Bu sebepledir ki rükudan doğrulurken tekbir almamaktayız. Çünkü orada salât yoktur.

“Salâtı ikame edin” dendiği zaman, toplantı yapın denmiş olur.

“Salât edin” dendiği zaman da, rükuları ile secdeleri ile namaz kılın demektir.

Her rükünde tekbir getirilmesiyle salâtın kişi için değil, Allah için olduğunu ifade eder. Bu sebepledir ki imam halka dönük değil, kıbleye dönüktür. Çünkü biz imam için namaz kılmıyoruz, Allah için namaz kılıyoruz. Tüm insanlığın ortak merkezi olan Kâbe’ye dönüyoruz. İnsanlığa hizmet ediyor, yaratanımıza ibadet ediyoruz. Rükuda ve secdede imama uymamız Allah’a birden gitmemizin sağlanması içindir. Yol arkadaşıyız.

Başkanlıkta ve hayatta da böyledir. Başkanlar da kurallara yani şeriata uyar. Birlikte mevzuatı uygularız. Başkan bize hükmetmez, biz ona uyarız. Bu sebepledir ki cezalandırma yetkisi başkanlara değil hakemlere aittir.

Salât” kelimesi inme çıkma şeklinde olduğunu ifade eder. Kur’an’ın diğer âyetleri ile “salât” kelimesi yorumlanır. Burada kısaca salâtı 24’lük içinde hatırlayalım.

a) Ezan okunur. İnsanlar toplanır. Kamet getirilir, insanlar safa geçerler. Tekbir alınır, namaza girilir. Tekbirlerle rükünler icra edilir. Namaz iki ve dört rekat olarak eda edilir. Akşam ve vitir üçer rekâttır. Selam verilerek namazdan çıkılır. Burada emredilen bu tekbirlerdir. Ezandaki tekbirler de bu emrin içine girmiş olur. İsmi zikretmek tekbir almaktır. Kur’an’ı zikretmek manâsını anlamaktır.

b) Toplantı bir zaman içinde, belli yerde, giyinilmiş olarak ve temizlenerek yapılır. Bunlar toplantı şartıdır, yani salâtı ikame etme şartıdır.

c) Kıbleye yönelme, sıraya geçme, imam olma, imama uyma da salâtın şartıdır. İmam, imam olduğuna niyet eder, cemaat de imama  uyduğuna niyet eder. Burada biat olayı olur.

d) Fiili rükünler dört tanedir. Kıyam ayakta durmak, rüku eğilmek, secde yerlere kapanmak, kaade oturmak. Secde iki defa yapılır, çünkü secde doğrudan Allah’a yapılan özel ibadet şeklidir. İnsanın karşısında durulabilir, ama secde edilemez. Bir de kade her rükuda tekrarlanmaz, iki rekatta bir veya namazdan çıkarken yapılır.

f) Kelâmî rükünler de dört tanedir: Okumak, dinlemek, anlamak ve dua etmek. Kur’an’ın manâsını anlamak da farzdır. Bu sebeple Arapça bilmeyenler için namazdan önce Kur’an’dan mealler okunmalıdır. İki sahife kadar meal okunarak zikir emri yerine getirilir.

e) Dört çeşit tesbih söz konusudur: Sübhanellah, Elhamdülillah, Allahu Ekber, Estağfurullah. Allahu Ekber, tekbirler şeklinde ayrı rüknü ifade eder.

Bu şekilde kılınan namazlar, insana nasıl yaşayacağını ve nasıl çalışacağını öğretmiş olur. Sabahleyin işe gitmeden önce iki rekat namaz kılınır. Öğleyin dört rekat kılınır, işten çıkılır. İkindi dört rekat kılınır ve akşam mesaisine başlanır.

Gündüz namazları 2+4+4=10 şeklinde 10 rekattır. Ayrıca öğleden önce 4, öğleden sonra 2, ikindiden önce de 4 olmak üzere 10 rekat sünnet vardır, yani tek başına kılınır. Kılınmasa günahı yoktur. Akşam 3, yatsı 4, vitir 3 olmak üzere gece namazları da 10 rekattır. Vitir sabah uyanınca evde cemaatsiz kılınır, diğerleri mescitte cemaatle kılınır. Akşamdan sonra 2, yatsıdan önce 4 ve sonra 2, vitirden sonra sabahtan önce 2 olmak üzere gece sünnetleri de 10 rekattır. Böylece toplam namazlar 40 rekattır, yarısı farz yarısı sünnettir, yarısı gece yarısı gündüz kılınır.

Bunun dışında Cuma günü öğle namazı 2 rekat olarak kılınır, 2 rekat yerine de hutbe okunur. Bayram namazları da Cuma gibi kılınır, hutbe namazdan sonradır. Cumada hutbe öncedir. Cuma ile bayram çakışırsa hutbeler birleştirilir.

Bir de rükusuz namaz vardır, o da cenaze namazıdır. Tekbir alınarak namaza girilir, selam verilerek çıkılır. Birinci tekbirden sonra Allah tesbih edilir. İkinci tekbirden sonra cemaat için dua edilir. Üçüncü tekbirden sonra ölü için dua edilir. Tekbir alınarak çıkılır.

Sel, zelzele, yangın, kuraklık benzeri âfetlerde de toplanılır, kıyasen namazlar kılınır.

Ay tutulması, güneş tutulması, saldırı ve hırsızlık da toplanma için vesiledir. Havf namazlarına kıyas edilerek namaz kılınır.

بَلْ  “Bel”

Bel” kelimesi “Lakin” kelimesine benzer. “Lakin” eskisini nesh eder, yenisini teyit eder. “Attığın zaman sen atmadın, lakin Biz attık”da, remy edenin yani atanın kişi olmadığını, Allah’ın remy ettiğini ifade eder. “Bel”de ise eskisini nefy etmez, daha şiddetlisini belirtir. “Onlar hayvan gibidirler, hayır daha eşeddirler” demekle, hayvanlık ortadan kalkmıyor, daha da fazla hayvan oluyorlar.

Araplar, ağızdan hatalı bir söz, kastetmediği bir söz çıkarsa, onu düzeltmek için “bel” sözünü söylerler. “Üç gün sonra, af edersiniz iki gün sonra geleceğim” der. “Af edersiniz” yerine “bel” kelimesi kullanılır.

Kur’an’da böyle hatalar olmayacağı için bu manâda “bel” getirilmemektedir.

Şimdi burada “Tezekkî eden felaha ermiştir” âyetinden ve izahlardan sonra daha da ileri gidilmiştir. Sen yalnız felaha ermeyeceksin. Aynı zamanda dünya hayatına tesir edeceksiniz. Âhiret ise daha hayırlıdır deniyor.

تُؤْثِرُونَ   “İsar edeceksiniz.”

Sûrede buraya kadar “sen” olarak hitap etmiş, müfret emirler verilmiştir. Burada ise çoğul sigası kullanarak “tesir edeceksiniz” veya “tesir etmektesiniz” deniyor. Çoğul sigası getirildi. “İsar etmek” tercih etmek anlamındadır. Bir şeyin üzerine damga vurarak onu başkasının malı haline getirmek demektir. “Aserte ala’l-cemeli isme’l-Hasani” demek, devenin üzerine Hasan’ın ismini damgaladı demektir. Dünya hayatını kazanıyorsunuz. Dünya hayatı fiillerinizin güdücüsü oluyor. Dünya hayatını fiillerinizin gayesi yapacaksınız veya yapıyorsunuz. Burada iki manâ ortaya çıkıyor.

a)      Siz ayrı ayrı kendi içtihadınızla hareket ettiğiniz zaman Rabbinizin ismini zikreder ve namaz kılarsanız. Ayrı ayrı her biriniz kendi içtihadınızla hareket ederseniz, felaha erer ve doğru yolu bulursunuz.

b)      Eğer içtihat etmeden, doğru yolu aramadan, akıntıya uyar giderseniz, o zaman dünya zevk ve eğlencelerine dalarsınız, sonunuz uçurum olur. Buna da topluluğun akıntı halindeki gidişi zem edilmiş olur.

Bunun yanında siz dünya hayatında da iz bırakacaksınız. Orasını düzeltecek ve yüceleceksiniz. İmar edecek ve gelecek nesillere daha gelişmiş bir dünya bırakacaksınız. Ne var ki bunun için de her biriniz ayrı ayrı içtihatlar yapacak ve ona göre hareket edeceksiniz. Her biriniz kendi içtihadı ile amel etmekle mükelleftir. Sûrenin bundan önceki kısmı bunu ifade etmişti.  Bununla beraber içtihatlarınızda birlik meydana gelecek, her biriniz ayrı ayrı aynı sonuca varacaksınız. İşte bunlar icma edilenlerdir. Böylece icmalar sizi birleştirecek ve bir topluluk yapacaksınız, o zaman da dünya hayatına tesir edecek ve dünya hayatını emrinize alacaksınız.

Bu âyetler çok net olarak hidayet yolunu göstermektedir. İçtihat yapmadan, doğruyu ve yanlışı ayırmadan topluluk eğer bir modaya veya söylentilere uyarsa, o topluluk helâk olur. Çünkü o topluluk ilme ve akla göre değil de, gelişigüzel söylentilerin peşine koşmuş olur. Ama topluluğun fertleri her biri ayrı ayrı araştırmalar yapar, kendi gidecekleri yolları kendileri çizer ve yaşarsa; ama icma hâsıl olan yani ittifak edilen hususlarda birlik teşkil ederlerse; ondan sonra da icmaların peşine gidilirse, işte o zaman hidayete erilmiş olur ve o topluluk dünyayı yönetmeye başlar.

Dünya hayatını isar ederler.

İçtihat etmeksizin ittifak helâk olmaktır.

İçtihattan sonra elde edilen ittifak hidayettir.

İslâmiyet’te hak/hidayet ile dalâlet arasında kıl kadar bir ayırım vardır. Bıçak sırtına benzer. Bir tarafı dalâlet, bir tarafı hidayettir. Kesilmiş hayvanın eti helaldir, kendiliğinden ölmüş hayvanın eti haramdır. Sirke helal, şarap haramdır. Nikah helal, zina haramdır. Topluluğun yaptığını yapmak haram, topluluğun içtihadî ittifaklarına uymak hidayettir.

Kur’an’ın emrettiği düzende daima insan aklı başta yer alır. Önce herkes içtihadını yapar ve aklının emrettiği hareketleri ifa eder. İçtihat yapmadan amel edilse bâtıl olur; isabet etmiş olsa da bâtıl olur.

Misal verelim: Bir kimse yolcu iken yolda dursa ve suyun var olup olmadığını araştırmadan teyemmüm edip namaz kılsa. Sonra yerli biri gelse, orada gerçekten su olup olmadığını sorsa, yerli ‘yoktur’ dese, o kimse yeniden teyemmüm edecek ve namazını kılacaktır. Çünkü içtihat etmeden namazını kılmıştır. Ama bir kimse suyun olup olmadığını araştırdı, sağa baktı sola baktı, olmadığına kanaat getirdi ve namazını kıldı. Sonra yerli kişi geldi ve ona sordu, o da ‘şurada pınar var’ dedi. Yeniden abdest alıp namaz kılmayacaktır. Kıldığı namaz geçerlidir.

O halde içtihatsız yapılan bir iş, isabet edilmiş olsa da fasittir. İçtihatla yapılan bir iş, hata edilse bile sahihtir. İadesi gerekmez. Bu hüküm kişi için ve kişinin ameli için böyledir.

Topluluk için ise benzer sistem vardır. İcma olmadan bir topluluğun bir anlayış içinde kişileri zorlaması dalâlettir. İçtihatların birleştiği icmalarda mutlak hidayet vardır. Bu sebepledir ki icmaların tesbit edilmesi ve halkın icmalardan ayrılmaması gerekir.

Bu sûrede önce kişiye hitap etmiştir. Sonra cem yani çoğul sigası ile getirmiştir. Buradan bu hükmü âyetle teyit etmiş oluyoruz.

الْحَيَاةَ الدُّنْيَا  “Dünya hayatı”

Dünya hayatı” yakın hayat demektir. “Âhiret hayatı” ise son hayattır, öte hayat demektir. “Dünya” kusva, uzak karşılığı kullanıldığı gibi zaman için de âhiret kâinattan sonra anlamında kullanılmıştır. Burada hem dünya hem âhiret hayatı marife olarak gelmiştir. Yaşadığımız yer ve göklerin hayatıdır. Âhiret ise sonraki hayattır.

Kısaca dünyamızı tanıyalım.

Bundan 13.7 milyar yıl önce kâinat bir yumurta büyüklüğünde idi. ‘Ondan evvel ne idi?’ diye sorsanız, ondan evveli yoktu, zaman da yoktu. 13.7 milyar yıl önce bir patlama oldu. Işık hızıyla kâinat büyümeye başladı. Bir şeyin büyüyebilmesi için kendi dışında mekânının olması gerekir, o da dört boyutlu uzaydır; Kur’an’daki adı “kürsi”dir. Kürsi demek kürrî demek, yani yuvarlak demektir. Bizim üç boyutlu kâinatımız top benzeri yuvarlak olduğu gibi kürsi de top benzeri yuvarlaktır. Bunun anlamı şudur ki, kâinat büyümektedir ama bu büyüme bir gün duracak ve küçülmeye başlayacaktır.

Kâinat doğmuştur, genişlemektedir. Küçülecek ve ölüm ortaya çıkacak. Kâinat dağılacak ve toplanacaktır.

Bunlar dünya hayatıdır. İnsanlık bu dünya hayatına etki etmektedir. Güneş sisteminde Ademoğlu etki ediyor. Diğer yıldızlarda da başka Adem’in oğulları etki ediyorlar. Ama kâinatın emaneti insanın üzerindedir.

Dünya hayatının en önemli özelliği ölümlü olmasıdır; yani doğmakta, büyümekte ve yaşamaktadır…

 

 

 

Bu dünya küre şeklindedir. Dünyamız büyümekte ve sonra küçülmektedir. Dolayısıyla fanidir. Oysa âhiret bir simit şeklinde kalmaktadır. Dolayısıyla ölümlü değildir. Entropi büyümeden hayat mümkün değildir. Ama entropinin devamlı büyümesi ölüme gitmek demektir. Âhirette nasıl hayat olacaktır? Bu hususta ilim henüz yeteri kadar çözümler vermemiştir. Kur’an da bu hususta henüz yeteri kadar incelenmiş değildir.

Ani olarak entropi büyüyecek, yeniden hayat devam edecek. Şekildeki sarı renklerde olan bizim zamanımız sıfırlanacak. Her seferinde yeniden yüksek hayata başlayacağız. Saatinize pil takar gibi zamanımız şarj olacak, bitince yine şarj olacaktır. Şarj zamanını biz uykuda veya tayyi zamanda geçirebiliriz.

Âhiret hayatı hakkında birtakım teoriler üretebiliriz. Bunu geometride ve fizikte üretmiş olacağız. Gerçekte âhirette hangisinin olacağını ise Kur’an’ın âyetleri ile bileceğiz. Bu hususta Kur’an âyetleri üzerinde yeteri kadar durmuş değiliz.

وَالْآخِرَةُ (Va eL-EaHiRaTu)  “Âhiret ise”

Âhir” son demektir. Harfi tarifle gelmiştir. Bu hayat dünya hayatından sonraki hayattır. Dünya hayatının ötesinde bir hayattır. Kâinat yeter derecede büyüdükten sonra başlayacak hayattır. Kur’an’da âhirete girişe ait pek çok tasvir vardır. Bugünkü  astronomi de onu teyit etmektedir.

“Âhiret hayatı” Kur’an için önemli bir kavramdır. Kur’an’a göre insanlar dünyaya imtihan için getirilmişlerdir. Hayatları geçicidir. Sonra dünyanın ömrü bitecek, insanlar tekrar kıyam edecek, öldükleri yerden hayata başlayacaklardır. O hayat ölümsüz hayattır. Cennette olanlar da ölmeyecek, cehennemde olanlar da ölmeyecektir. Beş boyutlu uzayın varlığı devam edecektir. Yani yaratılan hiçbir şey yok olmamaktadır. İnsanlar da yok olmayacaklardır.

Âhiret hayatını nasıl ispatlıyoruz?

1)      Üç boyutlu uzayın yanında dört boyutlu uzay vardır. Hiçbir şey yok olmamaktadır. Sadece biz görmez oluyoruz. İstanbul’dan Ankara’ya hareket ettiğimizi düşünün. Yolda birçok varlıkların ortaya çıkıp kaybolmakta olduğunu görürüz.  Eğer bizim arkaya dönüp bakma imkanımız olsaydı, onların var olup yok olmadıklarını görürdük. Onlar hep duruyorlar, ama biz onları göremez oluyoruz. Kâinatta hiçbir şey yok olmuyor, sadece biz yerimizi değiştiriyoruz. Görmediğimiz için onlar yok olmuyor, sadece görünmüyor. Gerçekten fizik ve varlık hep vardır. Yok olmuyor. Bizim ruhumuz da vardır. Ölümle yok olmuyor, sadece bedenimizi terk ediyor. Bu şoförün arabayı terk etmesi benzeridir. Bedenden ayrıldıktan sonraki hayat berzah hayatıdır. Tekrar dirildiğimiz zaman âhiret hayatıdır. Marife ile gelen âhiret hayatı budur.

2)      Bedenimiz yok olmamaktadır. Aynı şekilde ruhumuz da yok olmamaktadır. O halde ölümle ruhumuz yok olmuyor, sadece bedenimizi terk ediyor. O halde ölüm yok olma  demek değildir. Sadece gitmedir. Gelmesi olmayacağı anlamına gelmez. Hattâ bedenimizi terk eden ruhumuz başka bedene de girebilir. Buna tenasüh denmektedir. Olabilir ama bazılarımızın geçmişimizi hatırlamamız gerekir. Hiçbir kimse geçmişi hatırlamadığına göre böyle bir durum söz konusu değildir. Sonra birbirimize haklar geçmektedir. Hesaplaşmak zorundayız. Dolayısıyla hep birden hareket etmek durumundayız. Bu sebepledir ki cennete veya cehenneme gidiş ertelenmiştir. Cennete veya cehenneme girdikten sonra tenasüh mümkün olabilir.

3)      Dirilmemizin delillerinden biri de, ölümün daha üstün hayat için olmasıdır. Sonbaharda yapraklar dökülür, ilkbaharda yeni yapraklar ortaya çıksın diye. Biz de ölüyoruz, daha üstün hayata kavuşalım diye. Bu evrim kanunudur. Kâinatta devamlı evrim vardır. Çünkü Allah âlemlerin Rabbidir. Rablik sıfatı hep devam edecektir.

4)      Âhiretin başka bir delili de, tüm insanların tekrar dirilmeyi istemesi, yaşamanın orada devam edeceğine dair olan arzu ve istekleridir. Allah hiçbir zaman gereksiz duygular vermez. Bir şeyi istiyorsanız ona ihtiyacınız var demektir ve o size verilecektir. Madem ki Allah insanlara, bütün insanlara bu duyguları vermiştir, öyleyse âhiret hayatı vardır.

5)      Beşinci olarak, kâinatta abes bir şey yoktur. Her şeyin maksadı var, gayesi var, işi var. Kâinatın maksatsız yaratıldığı iddia edilemez, savunulamaz. O halde bu dünyadan sonra da hayat vardır. Bu dünyanın gayesi o dünyadır. Bu gerçek çağımızda çok sarih olarak anlaşılmıştır. Kâinatta gereksiz hiçbir şey yoktur.

6)      Âhiretin varlığını çok açık bir şekilde ispatlayan diğer bir unsur da peygamberlerdir. Peygamberler mucizeler gösterdiler ve âhireti bildirdiler. Kur’an mucizedir, Allah’ın sözü olduğu ilmen sabittir, dolayısıyla onun verdiği haber yalan ve yanlış olamaz.

خَيْرٌ   “Hayırdır. Daha iyidir.”

Değişik âyetlerde âhiret hayatını kanıtlayan deliller getirilmektedir. Burada da âhiretin  daha hayırlı olduğu bildirilmektedir. Bu evrim kanunu gereğidir. Bizim ilimlerimiz vardır, ilmin metotları, ilmin usulleri vardır. Onları biz koyarız ama sonra uyarız.

Evrimin varsayımlarından biri de, ölümün daha üstün hayat için olmasıdır. Doğada gayesiz bir şey bulunmadığı gibi, evrime uymayan bir olay da yoktur. Yok olma, daha iyisini var etme anlamına gelir. Bu da âhireti kanıtlar.

Evrimi tekrar hatırlayalım. En mükemmelini ortaya koymayıp uzun zaman içinde diğer varlıkların, canlı varlıkların onu olgun hâle getirmesi, sonra hayatının sona ermesidir. Çünkü yeni nesil gelecek ve onlar daha ilerisini değiştirip yeni hizmetler vereceklerdir.

İnsanın günlük hayatında evrim vardır, sosyal evrim vardır. Topluluk daha üstün düzene kavuşmaktadır. Uygarlıklar içinde evrim vardır. Sayalım: Mezopotamya-Mısır, İbrani- Yunan, Hıristiyanlık-Roma/Bizans, İslâmiyet-Avrupa . Bu uygarlıklar peş peşe gelmiştir.

Ve uygarlaşma budur.

a) Hazreti Nuh zamanında site devletleri kuruldu.

b) Mısırlılar ulus devletini kurdular.  

c) İbraniler federe devlet oluşturdular. Siteler kaldı ama ortak bir de devletleri oluştu.

d) Yunanlılar site devletleri ile uygarlığı Akdeniz çevresine taşıdılar, beşerî bir uygarlığı oluşturdular. Hıristiyanlar dinleri lâiklik ilkesi içinde beşerileştirdiler.

e) Romalılar insanlığa lâik hukuk hediye ettiler. İslâmiyet demokratik, lâik, liberal, sosyal hukuk düzenini getirdi. Müslümanlar şeriata, İslâmiyet’e dayalı adil ve hak düzeni kurdular.

f) Batılılar insanlığa ileri teknolojiyi hediye ettiler, bu sayede III. Bin Yıl Hak Uygarlığının kurulmasına imkân sağladılar.

Yeni uygarlık gelince eski uygarlık çöküyor ama yok olmuyor. Yeni uygarlık onların üzerinde daha gelişmiş olarak kuruluyor. Yani cansız âlemde değil, canlı âlemde evrim vardır. Ama uygarlıklarda da evrim vardır. Evrimin olmadığı bir saha bulunmaz.

O halde, madem ki kâinat evrim içindedir, evrimsiz bir şey yoktur, kendi varlığı da abes veya durağan olamaz. Bu durumda âhiretin bu dünyadan daha hayırlı olması gerekir. İşte Allah bunu bildirmekte, “âhiret daha iyidir, daha hayırlıdır” demektedir.

وَأَبْقَى  “Ebkâdır.”

“Bâkidir” demiyor da “Ebkâdır” diyor. Dünyadan daha bâkidir, yoksa bâki değildir. Âhirette de evrim vardır. Cennet ve cehennemden daha gelişmiş bir düzen olacaktır. Bu bakımdan da biz cennette çalışacak ve daha üstün makamlar elde edeceğiz. Yani eğitim bitmeyecek. Ne var ki orada acı olmayacak, sınıfta kalma olmayacaktır. Her zaman sınıf geçilecektir. Ancak geçilen sınıfların dereceleri olacaktır. Cennet ebedidir ama bâki değildir. Cennetten daha üstün cennetler olacaktır.

Âhiret hayatı böylece tasvir edilmektedir.

Demek ki;

-Mü’minler önce tezekkî edecekler...

-Sonra zikredecekler…

-Ve sonunda dünya hayatında müessir olacaklar...

-Ayrıca âhirette de yüce dereceler alacaklardır.

Kur’an bunu tarihten misaller getirerek anlatmaktadır.

a)      İlk uygarlığı kuran Hazreti Nuh aleyhisselâm olmuştur. Mezopotamya’da Sümerler arasında kurulan bu uygarlık etkisini Hazreti İsa’ya kadar sürdürmüş, 3000 yıl etkili olmuştur. Hattâ zamanımıza kadar gelmiş ve etkisini sürdürmektedir.

b)      İkinci uygarlık Milattan 2000 yıl önce İbraniler tarafından kurulan uygarlıktır. Bu uygarlık de üç bin yıldır insanlığa etkili olmaya devam ediyor.

c)      Üçüncü uygarlık Hazreti İsa tarafından kurulmuş, iki bin yıldır insanlığı aydınlatmaktadır. Musa İbraniler’e, İnciller insanlığa aydınlık getirmiştir.

d)     Kur’an ise son peygamberli uygarlığın kurucusudur. Kur’an bundan sonra kıyamete kadar kurulacak yeni uygarlıkların kaynağı olacaktır. Sosyal evrim devam edecektir.

Bu uygarlıkların işi âhiretteki cennet ve cehenneme asker yetiştirmektir. Cennetin sakinleri bunlardır, cehennemin sakinleri de bunlardır.

Dünyada müessir olan Kur’an ehli olacaktır.

Kur’an’ın 1400 sene önce söylediği bu sözler Birinci Kur’an Uygarlığına kaynak olmuştur. Bu sûre Mekke’nin ilk dönemlerinde nâzil olmuştur.

Bundan sonra neler oldu?

a)      Bu sûre nâzil olduktan sonra Hazreti Ömer Müslüman oldu ve Müslümanlar açıkça tebliğe başladılar. Artık İslâm’ın etkisini göstermeye başladılar.

b)     Medine’ye geçtiler ve tüm Arabistan’ı fethettiler.

c)      Dört halife döneminde Atlas Okyanusu’ndan Çin ve Japonya’ya kadar ülkelerde İslâmiyet  müessir oldu.

d)     Emeviler zamanında FIKIH ilmi gelişti.

e)      Abbasiler zamanında KELAM ilmi gelişti.

f)      Türkler zamanında TASAVVUF ilmi ve tarikatlar gelişti.

Müslümanlar Batıya etki ederek bugünkü Avrupa uygarlığı doğdu.

“Dünya hayatına müessir olacaksınız.” âyetinin söyledikleri tahakkuk etti.

g)      Şimdi “Adil Düzen” içinde Kur’an müsbet ilme göre yorumlanıyor ve Üçüncü Bin Yıl Uygarlığı kurulacaktır. Bu âyetin bize olan müjdesi gerçekleşecektir.

Biz olmuşları söylüyor, olacakları istidlâl ediyor, dünyanın geleceğini belirliyoruz.

Ankara’da yaptığımız bir görüşmede gelecek hakkında herkes bir şey söyledi: 

- Dünyada kriz var, sömürü sermayesi yararlanacaktır...

- Dünyada kriz var, sermaye Türkiye’yi merkez yapacaktır...

- Dünyada sosyal tufan olmadan sermaye sömürüsü sona eremez...

- Ortadoğu sermayesi maalesef küresel tekel sermayenin sömürü aracıdır...

Baktım, kimse Kur’an’a dayanarak herhangi bir kehanette bulunmuyor.

Ben ise şunları söyledim:

a)      Müslümanlar ve Hıristiyanlar birleşecek ve III. Bin Yıl Uygarlığını, Hak uygarlığı olarak kuracaklardır.

b)      İsrail devleti İslâm yönetimine girecek ve devletleri olmayacak. İsrail oğulları Filistin’de toplanacak, uygarlık içinde yerlerini koruyacak, ilimde ve ekonomide yine insanlığa hizmet edecekler ama artık insanlığı fazla sömüremeyecekler, ilmi de sömürü aracı olarak kullanamayacaklar.

c)      Gelecek III. Bin Yıl Uygarlığının kurucu halkı Türkler olacak, “Adil Düzen”i dünyaya Türkler yaygınlaştıracaklardır.

d)     Mekke insanlığın beyni olacak, insanlığın meclisi orada olacaktır. Ama insanlığın kan damarlarını besleyen kalbi İstanbul’da olacaktır. Bu uygarlığın kurulmasında Budistlerin ve Brahmanistlerin de katkıları olacaktır. Dinler arası barış oluşacak, III. bin yıl dindarlarla dinsizler arasındaki savaşlarla geçecek ve dinsizler hezimete uğrayıp tarih olacaklardır.

IV. Bin Yıl Uygarlığı karaların değil denizlerin uygarlığı olacak, orada ne olacaklarını ancak orada o devirde yaşayanlar bileceklerdir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-484/ADİL DÜZEN DERSLERİ-314   İstanbul, 08 Kasım 2008

 

SAADET PARTİSİ NE YAPMALIDIR?

1-     Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM) Başkanlığına siyasi olmayan bir profesörü getirmelidir. Türkiye’nin on iki bölge merkezinde teşkilatlanmalıdır. Bunu bir ay içinde başarmalıdır.

2-     ESAM, Akevler’in sekreteryasında bir ilim heyeti oluşturmalıdır. Yüz anayasa maddesini tartıştırıp Erbakan’ın redaktesi ile son şeklini vermelidir. Akevler hazırlayacak, yüz ilim adamı gerekli önerilerde bulunacak, son olarak Erbakan redakte edecektir. “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası” gerekçelerleriyle ortaya çıkacaktır.

3-     Saadet Partisi, bölge merkezlerinde kurslar teşkil ederek birinci derecede “Adil Düzen”i tanıtacak ve bilenleri yetiştirecektir.

4-     Bunlar da ilçelerde konuşmacılar yetiştireceklerdir.

5-     Seçime bir ay kala tüm kadro “Adil Düzen”i halka anlatmış olmalıdır. Böylece biz tebliği yapmış olacağız.

6-     Diğer tüm partileri de kendi düzenlerini anlatmak üzere ortaklığa davet edeceğiz. Yani partiler AK Parti düşmanlığından vazgeçecekler, ne yapacaklarını ortaya koymadıkça kendi kadrolarını diğerlerinden üstün görmeyecekler. Tenkitlerle vakit geçirmeyecek, çözümleri anlatacaklar. Farklı çözümlerle seçime gireceğiz. İnsanları kötülemek ve övmek yerine, her parti kendi çözümlerini anlatacak. Biz çözümü olmayan partileri muhatap almamalıyız. 

7-     Sonra diğer partilerle anlaşmalıyız. Mesela; İstanbul Belediyesi Saadet Partisi’nin, İzmir Belediyesi Cumhuriyet Halk Partisi’nin, Ankara Belediyesi Milliyetçi Hareket Partisi’nin olacaktır. DTP, DSP, DYP, ANAP ve GP’ye büyük şehir belediyeleri verilmelidir. Sonra bütün belediyeler AK Parti dışında bölüşülmelidir. Tek muhalif aday ile çıkılmalıdır.

8-     Tüm diğer partiler AK Parti karşısında birleşmelidir. Bunun ne yararı vardır?

a)      Birleşen partiler artık şahıs partisi olmaktan çıkarlar, fikir partisi olurlar.

b)      Millî bir anayasanın ortaya çıkmasını sağlarız. Tüm Türkiye millî anayasayı tartışmış olur. Oylar da halkın hangi anayasa lehine olduğunu belirler.

c)      AK Parti böylece belediyeleri kaybedince, gelecek seçimin tehlikeye girdiğini görür ve kendisini toparlayarak o da şahıs partisi olmaktan çıkıp fikir partisi olur. Böylece Türkiye’de gerçek demokrasiye geçilmiş olur.

d)     Başka bir yararı da, her partiye küçük de olsa bir belediyenin yönetimi verilerek başarısı ile kendisini göstermiş olur.

 

Bu işleri ancak Saadet Partisi başarabilir.

Çünkü bu hususta diğer partilerin deneyimleri yoktur.

Bilinen malum gerçek şudur; savaşa giden askerler ölümden korkmamalıdır, yoksa muzaffer olamazla. Siyaset yapanlar da kapanmaktan korkmamalıdır, yoksa başarılı olamazlar. Parti kapatma devri kapanmıştır. Ama yine de var olduğunu farz edelim, bundan kokmamalıyız. Kapanırsak yenisini kurarız ve daha güçlü oluruz.

Samimi amacımı söylüyorum: 28 Şubat’tan sonra Erbakan Akevler’i çağırıp istişare etseydik, AK Parti’nin yerine Adil Düzene gelirlerdi. Ülkenin bugünkü duruma düşmesi sözkonusu olmayacaktı.

Erbakan’ın geçen seçimlerde söyledikleri doğrudur. AK Parti iktidarı çok çok tehlikelidir. Ama iki hata vardı; bunun suçlusu AK Parti değildi, çaresi Saadet değildi.

Ne yapılacaktı?

“Adil Düzen”le seçime girilecekti. Ekseriyet sistemi değil, nisbî sistem vaat edilecekti. Bütün partilere verilecek haklar baştan belirtilmeli idi. Erbakan’ın anlattıkları işte o zaman anlatılmalı idi. “Millî Mutabakat Hükümeti” vaat edilmeli, onun  çalışma şekli anlatılmalı idi. AK Parti’ye giden kadro çağrılmalı ve onlara gidecekleri yol gösterilmeli idi. Recai Kutan kadrosunda ısrar edilmemeliydi. Erbakan bu gerçeği şimdi anlamış, Numan Kurtulmuş’un gelmesini onaylamıştır. Oysa bu gerçek on sene önce görülmeli idi.

Takdir böyle imiş, on sene beklememiz gerekiyormuş. Recai Kutan da bunu en başarılı şekilde yapmış, günü gelince de görevi devretmiştir. Numan Kurtulmuş başarıya ulaşırsa, bunun onurunu tarih Recai Kutan’la paylaştıracaktır. Çünkü bunlar kendi istediklerine değil, Millî Görüşçülerin istediğine iktidarı devrettiler. Üniversiteden beri yakın arkadaşımız olan Recai Kutan’ı candan tebrik ederiz.

Sayın Erbakan da Hazreti Ebubekir benzeri hizmetler yapmıştır.

Kendisine duacıyız.

İnşaallah Numan Kurtulmuş da Hazreti Ömer misali hizmetler yapar.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-484/ADİL DÜZEN DERSLERİ-314   İstanbul, 08 Kasım 2008

 

AKEVLER, SP ve NUMAN KURTULMUŞ

Akevler, 1967’de İzmir’de kurulan bir kooperatiftir. Hem kanunlara, hem de İslâm şeriatına uyarlanabilecek bir model geliştirmeyi denemiştir. İslâmiyet’e karşı olmayan bütün kuruluşlarla diyalog kurmuştur. Ortakları alırken onların sadece sözleşmeye sadakatini istemiştir. Millî Görüşçüler ve Nur şakirtleri ile yakın ilişkilerde olmuştur.

Akevler Millî Görüşe her zaman sadık kalmıştır. AK Parti’ye de asla cephe almamış, eleştirilerini sadece hak bildiği yönde yapmış, asla onların makamlarına göz dikmemiştir.

Akevler ilmî çalışmalarına devam etmektedir. Halka hizmet eden her türlü kuruluşları da desteklemektedir.

Akevler’in İzmir’de yakından ilgilendiği bir ilçe vardır: Kemalpaşa. Buranın belediye başkanı Akevler’de yetişen Adil Düzenci bir AK Partilidir. Belediye Meclisi’nde yalnız iki partinin üyeleri vardır; AK Parti ve Saadet Partisi. Türkiye’de başka bir yerde böyle bir ilçe yoktur.

Akevler; Saadet Partisi’nden önce, Akyazılı Vakfı’ndan (F. Gülen cemaatinin İzmir’de kurdukları ilk vakıf) önce kurulmuş bir kuruluştur. Hedefi, Türkiye Cumhuriyeti mevzuatı içinde legal çalışmaları ile Türkiye’de gerçek lâik düzeni getirmektir. Yani Müslümanların kendi istekleri ile Müslümanlığı doya doya yaşamasıdır.

Bu yolda başlatılan çalışmalar sayesinde son yıllarda Anayasa ekseriyeti ile -bir zamanlar bu görüşü benimseyen arkadaşlarla- iktidar olunmuştur. Ne var ki gömlek çıkartıldığı zaman hiçbir şeyin yapılamayacağı açıktır. İktidar sahiplerinin iyi niyetli olduklarında şüphe yoktur, ne var ki beceriksiz oldukları da kesindir.

Tarih kendi akışı içinde akar. 1997’de Türkiye ve dünya Millî Görüş iktidarını hazmedecek durumda değildi. Millî Görüşün kenara çekilerek beklemesi gerekirdi. Millî Görüş hareketi, Muhterem Recai Kutan başkanlığında bu işi başarı ile tamamladı. Saadet Partisi’nin bu sabırlı beklemesi meyvelerini vermiştir. Yurt dışında önemli olaylar olmuştur. Avrupa Birliği İslâm düşmanlığından vazgeçmiştir. Jean Paul II; bunlar İbrahimî dindendir, AB’ye alalım diye fetva vermiş, Avrupa Parlamentosu üçte iki ekseriyetle Türkiye’nin alınması doğrultusunda karar almıştır. Yeni Papa Benedict ise İstanbul ziyaretinde Sultan Ahmet Camii’nde dua etmiştir.

ABD’de büyük değişiklikler olmuş, hâlen de olmaya devam etmektedir. Zenci bir Müslüman çocuğu başkan seçilmek üzeredir. Seçilmese bile, oraya kadar çıkması büyük olaydır. Son krizler göstermiştir ki faizli sistem bir yere varmayacaktır; artık faizsiz sistemin zamanıdır, tarih ve dünya oraya doğru akmaktadır.

Yurt içinde de büyük gelişmeler olmuştur. Asker artık parlamentoya ve hükümete itaat etmekte, onları korumaktadır. Üniversitelerdeki çatlak sesler yavaş yavaş azalmaktadır. Siyaset arenasına bakıldığında, Millî Görüş kaçkınlarından oluşan AKP ve onların tek alternatifi olan Saadet Partisi’nden başka iktidara namzet bir parti ortada görülmemektedir. Artık şartlar “Adil Düzen”in iktidar olması için olgunlaşmış ve vakit gelmiştir.

Millî Görüş Hareketi’nin temsilcisi Saadet Partisi’nde beklenmedik olaylar olmuştur.

İkinci Büyük Kongre’de çatışma benzeri faaliyetler varken, beklenmedik şekilde anlaşma olmuş, üç rakip aday kongre tarafından yazdırılıp sıralanmış, Recai Kutan birinci, Numan Kurtulmuş ikinci, Mete Gündoğan üçüncü olmuştur.

Üçüncü kongrede ise daha büyük olay cereyan etmiştir. Recai Kutan görevi bırakma kararı vermiştir. Çünkü onun görevi tamamlanmıştır. Artık “bekleme” değil “hamle/atılım” ve “açılım” zamanıdır. Yeni başkan gelmelidir. Recai Kutan’ın bizzat kendisi bunu takdir ederek ayrılmak istemiş, Sayın Erbakan da buna rıza göstermiştir. Yüksek İstişare Kurulu da onun yerine Numan Kurtulmuş’u getirmiştir. Tek aday olarak çıkma kararını vermiş, diğerleri de buna rıza göstermiştir.

Bu seçim Hazreti Ebu Bekir’in Hazreti Ömer’i seçtirmesi gibidir. Numan Kurtulmuş’un Hazreti Ömer gibi hizmet edeceğine alâmettir. Millî Görüş çizgisinin devam edeceğini ifade etmektedir.

Sayın Kurtulmuş’u bekleyen sorunlar vardır. Akevler’in Numan Kurtulmuş’tan beklediği hususları onları temsilen ben açıklamış olayım:

a)      Numan Kurtulmuş’un ilk görevi Muhterem Erbakan’ın çizgisinden ayrılmamaktır. Erbakan ailesine ve çalışma arkadaşlarına olan saygısını sürdürmeli, onlarla diyalog içinde olmalıdır.

b)     Numan Kurtulmuş partinin tüm kadrosunu değiştirmelidir. Ancak bu değiştirme dışarıdan yenileri almaktan çok, şimdi kenarda duran kadro yeniden iş başına gelmelidir. Mevcut kadro da faal halde partide kalmalıdır. Bunun sadece nöbet değişikliği olduğu bilinmelidir. Yeniden iş başına gelenler eskilerine saygılı olmalıdır.

c)      Numan Kurtulmuş, aynen Erbakan gibi Akevler Adil Düzen Çalışanlarının çalışmalarından yararlanmalı, Adil Düzen tekrar ana hedef olmalıdır. Artık Millî Görüş sloganı ile değil, Adil Düzen sloganı ile dünyaya hitap edilmelidir. Millî Görüş, her milletin kendi sorunlarını kendisinin çözmesi görüşüdür. Adil Düzen ise tüm insanlığın ortak çözümleridir.

d)     Numan Kurtulmuş’un en zor ama çok önemli dördüncü görevi vardır, o da diğer partilerle diyalog kurmadır. Kur’an diyor ki; “Birr (iyilik) ve takvada yardımlaşın, ism (kötülük) ve udvanda (düşmanlıkta) yardımlaşmayın.” (Mâide, 5/2) İktidar muhalefet ayırmaksızın birr ve takvada her parti ile beraber olunacaktır, ism ve udvanda her partiden uzak olunacaktır. Adil Düzende ekseriyet sistemi yoktur. Tüm partilere teklifler gitmelidir. Uzlaşma içinde nisbi sistemde bütün partiler birlik yapmalıdırlar. Partimiz ne iktidar ne de muhalefet yanlısı olmalıdır, partimiz hak ve adalet yanlısı olmalıdır.

Saadet Partisi’ne yeni yolda, hak yolunda Cenabı Allah’tan başarılar dilerim.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3464 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2626 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2526 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2169 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2586 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1984 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2285 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2425 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2437 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2393 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2669 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2952 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3134 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3422 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5478 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3541 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3072 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3857 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3710 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3420 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3870 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3832 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4108 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4618 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3012 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3112 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3965 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3822 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2942 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3950 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7713 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5602 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3574 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4443 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4741 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4663 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4815 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4547 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3395 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5173 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3853 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5148 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5007 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4933 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3477 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3688 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5150 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4205 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5418 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4087 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4417 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4429 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4765 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5314 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5260 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4380 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4590 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4112 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4097 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4086 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4540 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5648 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9814 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4645 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3703 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3852 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3355 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3741 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5696 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4244 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler