Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 647
MÂİDE SÛRESİ TEFSİRİ -83-86.AYETLER
28.01.2012
1353 Okunma, 0 Yorum

MÂİDE SÛRESİ TEFSİRİ - 55

 

(Va EiÜAv SaMIyGUv)

“Sem’ ettiklerinden”

“Biz Nasarayız” diyenler, Havarilerin devamı olan Hıristiyanlar, Pavlusçu olmayan Hıristiyanlar, işte bunlar, işittiklerinde bir mü’min nasıl davranacaksa öyle davranıyorlar. Onlar meveddette mü’minlere en yakın olan kimselerdir. Çünkü onlarda kıssis ve ruhbanlar vardır ve onlar istikbar etmezler.

Buradaki “Ve” harfi bundan önceki “LaYestekbirûn”a atfetmektedir. Demek ki bundan sonra anlatılacaklar istikbar etmenin dışındadır. Onunla ilgilidir ama o değildir.

“İstkibar” ile “sem’ etmek” arasında ne ilişki vardır?

Önce müstekbirler kendilerini büyük görürler ve çevredekilere kulak vermezler, onları dinlemezler, başka insanları kendilerinden aşağı görürler.

Osmanlı medreselerinde İslâmî ilimler okunuyordu ama Batı’daki gelişmelere kulak tıkamışlardı. Sonunda yıkıldılar. Bugünkü Avrupa da bundan 500 sene öncesinde Arapçadan aktarmalar yapıyordu, şimdi hâlâ onları okumaktadır. Ne var ki bugün Türkiye’de olan “Adil Düzen”e kulaklarını tıkamıştır. Helâk olup gidecektir. Üniversitelerimiz bin sene önceki İslâm uygarlığını ve yüz sene önceki Batı uygarlığını ezberletmektedir ama bizim çalışmalarımıza kulaklarını tıkamışlardır. İstikbardan dolayı işleri ileri gitmemektedir.

İstikbarın ikinci türü ise söylendikten sonra duymuşsa bile siz söylediniz diye onu yapmamaya uğraşıyorlar. AK Parti şimdi için için Millî Görüş’ün söylediklerini yapmaya çalışmaktadır ama baştan “Ben Adil Düzen’e karşıyım, ben Millî Görüş gömleğini çıkardım” demişlerdir. İşte bu istikbardan gelebilir. Kenan Evren Erbakan’ı hapse koydu ama onun dediklerini yaptı. Bugün de AK Parti herkesi dinliyor ama Akevler’i dinleyemiyor. İşte sem’ ile ikinci ilişkisi de budur. Ne var ki sem’ ile istikbar arasında aynılık yoktur. Mü’min olan Nasara ise istikbar etmediği gibi sem’ ettiklerini de değerlendirir.

Şart cümlesi şartsız fiil cümlesine atfedildiğinde hâl cümlesi olarak da alınabilir. O takdirde işittiklerinde böyle yaparak istikbar etmezler anlamı da çıkar.

Nasarayız diyen Hıristiyanları özel olarak yüceltmektedir. Bu bize ne büyük müjdedir. Hıristiyanlar “Adil Düzen”de bizi destekleyecekler, bize yardım edeceklerdir demektir. Bu yalnız Hıristiyanlar için söylenmiş olmaz, kıyas yoluyla Budistler de Hindular da böyle yapacaklar, “Adil Düzen”i destekleyeceklerdir.

(MAv EuNZiLa EiLay elRaSVvLi )

“Resule inzâl olunana”

Bundan önce “Allah’a, nebiye ve ona inzâl olunana” denmişti.

Resule inzâl olunana” denmektedir. Yani burada Allah’a ve resule değil de, sadece resule denmektedir. Halbuki yukarıda “Allah’a ve nebiye ve ona inzâl edilene” denmişti.

Kur’an’dan önce nebiler, resuller vardı. Kâinatı var eden Allah şeriatı koyardı. Kur’an’dan sonra şeriatı vazetme yetkisi O’nun yeryüzündeki halifesi olan topluluğa verildi. Onların seçtikleri ilim adamları nebilerin yerine geçtiler. Resuller de onların seçtiği başkanlar oldular. İster nassın delaleti ile ister kıyas yoluyla bugünkü durum budur. “Adil Düzen”in nasıl oluşacağı anlatılmaktadır.

İnsanlık Mekke’ye veya İstanbul’a ilim adamlarını gönderecek, bir insanlık meclisi oluşacaktır. Bunun için biz İstanbul’da bin hanelik bir site kurarız. On katlı yüzer dairelik on apartman yaparız. Bir vakıf kurar ona bunu yaptırırız. O vakfın galliyesi olur. Onunla o çalışmalar finanse edilir. Tüm insanlığı buraya ilim adamlarını göndermeye davet ederiz. D8’ler, D60’lar, D160’lar devreye girmiş olabilir. “Bin Dil Üniversitesi” içinde bunu yapabiliriz. İşte bu üniversite insanlığı temsil eder. Bu ilim adamları da âlimleri temsil ederler. İşte bunlar Erbakan benzeri birini ortaya çıkarırlar. İşte o da resul olur. Biz Nasarayız diyenler ona inzâl olunanı duyanlardır. O ilim meclisinin ortaya koyacağı “Adil Düzen”dir. Bizim bu çalışmalarımız o zaman gelişecek ve insanlığın “Adil Düzen”i olacaktır.

Burada yeri gelmişken bir hususu açıklamamız gerekir.

  1. Yeni peygamber gelmeyecektir. Yeni kitap inmeyecektir. Ama her asırda âlimler gelecek, içtihat ve icmaları ile insanlığı hidayete götüreceklerdir. Bunların imamları olacaktır. O imam o asrın imamı olacaktır. Buna mehdi deniyorsa bir diyeceğimiz yoktur ama buna peygamberlerin üstünde bir yer veriliyorsa bunu kabul etmiyoruz. O da mesela Bediüzzaman gibi bir âlimdir.
  2. Sonra her asırda bir siyasi lider ortaya çıkacak, kavmini, bazen bütün insanlığı hak yola götürecektir. Erbakan işte bunlardan biri idi. Bundan sonra da böyle bir görevli gelecektir. Mehdi resulden kasıt bu ise buna bir şey demiyoruz ama olağanüstü güce sahip birisini beklemeyi abes kabul ediyoruz.
  3. Hazreti İsa dirilmeyecektir ama Hıristiyanlık yirminci yüzyılın çöküntüsünden kurtulacak ve yeniden dünyaya ışık saçacaktır. Bu anlamda Hazreti İsa’nın dirilmesi yani mü’minlerle Hıristiyanların bir olup insanlığı ateizmden kurtaracakları görüşü Kur’an’ın anlattıklarıdır. Biz o görüşteyiz.

Burada “Mâ” gelmiş olması, “Ellezî” gelmemiş olması sebebiyle anlıyoruz ki, kastedilen Kur’an veya İncil değil tüm ilâhi kaynaklardır, bugün anladıklarımızdır.

(TaRAy EaGYuNaHuM)

“Aynlarını re’y edersin.”

Re’y” bizim gözlerimizle karşı tarafı görmemizdir. Karşı tarafın gözlerini görmeden bahsetmektedir. İnsanlarda uzuvlar vardır. Her uzuv bir görev görür. İnsanlarla anlaşmak için ağız ve kulak kullanılır. Bizim icad ettiğimiz kelimelerle konuşup anlaşırız. Kulak sosyal organdır. Göz ile çevremizi, doğayı görürüz. Bununla beraber kulaklarla doğadaki sesleri duyar ve onların davranışlarını biliriz, gözle görerek de anlaşma yaparız. Bugün görerek anlaşma daha ileri gitmiş durumdadır. Göz doğrudan sosyal bir organ değildir, yazıyı görerek sosyalleşir.

Biz birisine bir şey söylediğimiz zaman gözlerine bakarız, o da bize bakar, konuşmadan onlarla duygusal anlaşmalara varırız.

Birine bir şey anlattığımızda sevincinden gözlerinden yaş gelir. Türkçede buna “gözleri yaşardı” deriz. Kur’an’ı Hıristiyanların okuyup anlamaları kolay değildir. Bizim bu âyetleri onlara anlatmamız gerekecektir. Bir de Hıristiyanlar hakka iman etmede ileri topluluklardır. Bugün Avrupa halkı, hattâ yöneticileri bilerek kötülük yapmamaktadırlar, bilmeden kötülük yapmaktadırlar. Hakkı aramaktadırlar. Kur’an’daki hakkı onlara ulaştırdığımızda onların sevinçten gözleri yaşaracaktır.

Erbakan bu işleri öyle yaptı, toplantılar düzenledi, Avrupa’da dünyadaki ilim adamlarını topladı. Onlar para alarak geldiler. Her sene böyle toplantılar yapıyor, orada “Adil Düzen”i anlatıyordu.

Buradaki “Terâ”nın anlamı budur. Siz onlara anlatacaksınız, onların gözleri yaşaracak ve siz göreceksiniz demektir. “Terâ” kelimesi bize vazife de vermektedir.

Erbakan örneğinde olduğu gibi; biz bunu nasıl başaracağız?

Nasıl yapacağız da tüm insanlığa “Adil Düzen”i anlatacağız?

Kooperatifler kuracağız. Kooperatifler vakıflar kuracak; Bin Dil Vakfı, Âlimler Vakfı. İşte biz orada “Adil Düzen”i onlara anlatacağız. İstanbul Kredileşme Kooperatifi kuracağız. Ekonomik ilişkilerle onlara “Adil Ekonomik Düzen”i anlatacağız.

Bugün Afrika’da birçok İslâm devletleri vardır. Mesela büyük bir Nijerya devleti vardır. Bugün Güneydoğu Asya’da büyük İslâm devletleri vardır. Endonezya bunlardan biridir. Buralara İslâm orduları değil Müslüman tüccarlar gitmişlerdir. Dünyada Medine’den sonra ilk kurulan cami Çin’deki camidir, Hazreti Muhammed’in hayatında kurulmuştur, orada hâlâ ibadet edilmektedir. Bu fetihleri Müslüman tüccarlar yapmışlardır.

Bugün insanlığın en büyük sorunu işsizliktir. Biz kooperatiflerle bunları çözdüğümüz zaman dünyaya “Adil (Ekonomik) Düzen”i anlatmış olacağız ve onların gözleri yaşaracaktır.

(TaFIyWu MiNa elDaMGı)

“Demden feyezan eder.”

Demden feyezan eder. Bu cümle aynın hâlidir. Marifeye nekre olan cümle gelince sıfat olamaz, hâl olur. Gözleri yaştan akar görürsün.

Kur’an’da hep bediî sanat vardır, ince mânâlar içerir. Gözden yaşlar akar yerine yaştan gözler akar denmektedir. Buradaki feyezan çevreye saldığı mânâlardır. Onların gözlerinde hakkı görürsün. Göz göze geldiğinizde birbirinize bir şeyler anlatırsınız. Gözünden çıkan ışık onun gözüne, onun gözünden çıkan ışık sizin gözünüze girer. Işıklar haberler götürüp getirir. Değişik durumlarda gözlerde değişiklik olur. Siz o değişiklikle karşı tarafın duygularını anlarsınız. Sevinçli gözler, üzüntülü gözler, korkulu gözler. Bu durum gözlere gelen değişik sıvılarla sağlanmaktadır. Bu sıvıların kaynağı yaştır. O halde burada gözlerin yaşarması değil de yaşaran gözlerin ifade ettiği mânâlar anlatılmaktadır. Gözleriniz yaşarmıyor diye üzülmeyin, hakkı anladığınızda gözleriniz fal taşı gibi açılıyorsa, o zaman bu âyetin müjdesine ulaşırsınız. “Ea’yun” çoğuldur, müennestir; bu sebeple “Tefîydu” denmiştir.

Dem’ ” Kur’an’da iki defa geçmekte, ikisinde de “Tefîydu” ile geçmektedir. Diğerinde “Hazenen” kelimesi ile gelmiştir. Orada üzülmüşlerdir. Burada ise süruren anlamındadır. “ Dem’ ” gözden gelen göz damlası veya sızıntıdır. Topraktan çıkan sızıntı hâlindeki sulara “dem” denmektedir.

Kur’an’da “Fayd” kelimesi dokuz defa geçmektedir, “Favd” kelimesi ise bir defa geçmektedir. Toplamı 10 eder. Ayrıca “F” harfi ile başlayan kökler de 64’tür. Yani “Favd” ayrı köktür, “Fayd” ayrı köktür. Kur’an’da geçen kökler baş harflerine, orta harflerine ve son harflerine göre sıralandığında seçkin sayılar ortaya çıkar. “Kur’an’a bir harf ilave edilemez, tenkis de edilemez” ifadesi tamamen doğrudur. Aksi halde sayılar mucizesi bozulmuş olur. 19 mucizesi sayılar mucizesinin bir cüzüdür, doğrudur. Batı Kur’an’ın bu büyük mucizesini kapatmak için bu mucizeyi bulan kimseyi öldürtmüş, sonra da ona birtakım uydurma cümleler izafe etmiştir. Kur’an’ın iki âyetini inkara varan uydurmalar yapılmaktadır.

(MinMAv GaRaFUv MiNa eLXaqQı)

“Haktan urf ettiklerinden dolayı.”

“Tefîydu” fiiline burada “Min” ile iki mef’ul getirilmiştir. Bir fiile aynı mânâda iki mef’ul gelmez. O halde bunlar farklı mânâlardadır. Tefsirciler değişik şekilde yorumlamışlardır. Onların yorumlarını Âlûsî Tefsiri’nde (Rûhu’l-Meânî fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Azîm ve Sebi’l-Mesânî) okuyabilirsiniz.

Ben biraz farklı yorum yapacağım. Gözlerin feyezan etmesi yaşlardan gelmektedir, yaşarması ise hakkı örtmesinden gelmektedir. “Ekeltü min hubzin min hintetin” dediğinizde, buğdaydan olan ekmeği yedim demiş olursunuz. Cinsin cinsi veya baz’ın baz’ı veya baz’ın cinsi, cinsin baz’ı olabilir.

” burada masdar “Mâ”sı olabilir, o zaman örf etmesinden dolayı fiilden dolayı  gözler feyezan etmiş olur. Yahut ism-i mevsul da olabilir, dolayısıyla öğrendikleri hak onları mesrur etmiş olabilir.

“Alimû” değil de “Arafû” denmiş olmasının sebebi; “Arafe”de bildiğini bulmaktır, “Alime”de bilmediğini öğrenmektir. Siz daha önce bildiğiniz kimseyi fark ettiğinizde tanımış olursunuz. Onlar da zaten Tevrat ve İncil’den bildiklerini burada bulunca gözleri feyezan etmektedir. Bu suretle kendilerinin hak dinde olduklarını öğrenmiş oluyorlar.

Kur’an Hıristiyanlık ve Yahudilik için en büyük dayanaktır. Çünkü onların kitapları mucize olmadığı için kitapta olanların ilâhi olup olmadığını ancak babalarının onlara anlattıkları ile bilebilmektedirler. Oysa Kur’an kendisi mucize olduğu için Kur’an’ın Allah sözü olduğunu biz yaşayarak bilebiliriz.

Dr. Mete Firidin Arapçayı da birlikte öğrenerek Kur’an’ın mucizelerini keşfetmektedir. Kur’an ona kendisini inandırmaktadır. Her kim olursa olsun, -Arapça bilmesi şartı yoktur,- Kur’an’ı peşin hükümsüz incelemeye başladığı zaman, o kendisinin ilâhi söz olduğunu kanıtlar. Bu yeterli mucizedir.

İşte, bir Hıristiyan da Kur’an’ın kendi kitabını teyit ettiğini görünce imanından emin olur ve sevincinden ağlar. Papalığın en büyük kanıtı Kur’an olacaktır. Bu âyetler bize bunu göstermektedir. Hıristiyanlar Hıristiyan kalacaklardır ama Kur’an’a inanacaklardır. Hıristiyan kalacaklardır, çünkü “Biz Nasarayız” demeye devam edeceklerdir. Allah nasıl bir dinde değişik mezhepler ortaya koyarak rahmet etmişse, insanlığa da dört dini teşri etmekle onlara rahmet etmiştir. Burada “din” deyince geniş mânâda yani Kur’anî mânâda söylüyorum, “düzen” anlamında söylüyorum.

(YaQUvLUvNa RabBaNAv)

“Rabbimiz derler.”

Adil Düzen Çalışanlarının bir tek işleri vardır. Hakkı anlatacaklardır. Kur’an düzenini ve imanını insanlığa anlatacaklardır. Yahudi öğretisi içinde değil İslâm öğretisi içinde anlatacaklardır. Önce “İslâm düzeni”nin çağımızın çıkmaz sorunlarını nasıl çözdüğünü anlatacaklardır.

Biz şimdi ne yapıyoruz?

İstanbul Yenibosna’daki çalışmalarımızda para sorununu çözüyoruz. Kur’an’ın para düzeni nedir, ona çalışıyoruz. Esenler’deki çalışmalarda da işsizlik sorunu üzerinde duruyoruz. Bunlar seminerler şeklinde oluyor, kısmen yayınlanıyor.

Para sorununu nasıl çözüyoruz?

Tedayün âyetindeki selem üretim senediyle çözüyoruz. Mala karşı senetler çıkacak, senetlere karşı da para çıkacak. Karşılıksız para olmayacak. Mal emekle elde edilir. Demek ki para emek karşılığı çıkacaktır. Batı’nın “faiz karşılığı parası” yerine Kur’an “emek karşılığı para” öneriyor. Marx da bunu teklif etmişti ama mekanizmasını kuramamıştı. “Bin Dil Üniversitesi”ni kurar da insanlığa bu çözümleri anlatırsak, “Mala-Mal Marketleri”ni kurar da tüm insanlığa gösterirsek, o zaman bugünkü Avrupa uygarlığını göğüsleyen Hıristiyanlar yanımızda yer alacaklar ve insanlık çok kısa zamanda “Adil Düzen”e ulaşmış olacaktır.

Bunlar “Rabbenâ” diyorlar. Bize değil rablerine diyorlar. Yani gösteriş için değil, hatır için değil, inanarak söylüyorlar. Papa Benedict buna inananlardan biridir; daha Papa olmadan yazdığı makalede İslâmiyet’i benimseyen mahiyette makale yazmıştır. Yahudiler bunu bahane ederek saldırıya geçtiler, Müslümanlarla Hıristiyanların arasını açmaya çalıştılar. Papa cevap vermedi. Ama ilk ziyaretini memleketi olan Almanya’ya yaptı, ikinci ziyaretini de Türkiye’ye yaptı. Ayasofya’yı ziyaret etti, orada dua etmedi ama Sultan Ahmet Camii’ne geldi ve Mekke’ye yönelerek ellerini kaldırıp dua etti. Sonra kendisine neden orada dua ettiğini sorduklarında; “Semavat ve arzın rabbine dua ettim” dedi. Bundan önceki Papa da “Türkler İbrahimî dindendir” dedi ve Kur’an’ı tasdik etti. Kur’an bunları haber veriyor.

Jan Jak Russo en büyük din düşmanı bir düşünürdür ve bu düşünür şöyle demiştir: Ben Tanrı’yı kabul etmiyorum ama kabul etseydim Müslümanların Tanrı’sını kabul ederdim. Müslümanların başka Tanrı’sı yok, Hz. İsa’nın Tanrı’sı Müslümanların Tanrı’sıdır. Pavlus’un tanrısı başka tanrıdır. Batı’nın dinsiz filozofları düşünceleri ile İncil’in ve Kur’an’ın Tanrı’sına yaklaşmaktadırlar. Tarih, tarih olmuştur. Hıristiyanlar 2000 sene Pavlus’un öğretileri ile yaşadılar. Takdir-i ilâhidir, bundan dolayı kimseye karşı olmamız gerekmez, onları kötülememiz de gerekmez. Artık Hıristiyanlar Hazreti İsa’nın öğretilerine dönmelidirler. Hazreti İsa’nın öğretilerini de Kur’an’dan öğrenebilirler.

(EAvMabNAv)

“İman ettik. Emin olduk.”

Hakkı görünce, bildiğimiz hakkı söylediğini görünce biz onu tanıdık ve onun hak olduğuna iman ettik, yahut bizim dinimizin hak olduğundan emin olduk diyecekler.

Avrupa Hıristiyanlığı 1500 sene evvel kabul etmiştir. Bin sene evvel Avrupa’da Hıristiyan olmayan putperest kalmamıştır. Büyük uygarlıklarını kurmuşlardır. Ne var ki 500 senedir Yahudilerin fitnesi sebebiyle şüpheye düşmüşler, papalık gittikçe zayıflamış, geri çekilmiş ve Vatikan’a sıkıştırılmış, Sovyetlerde ise hepten yasaklanmıştır. Bugünkü Batı’nın durumu hâlâ budur. “Avrupa müktesebatı” diyerek sömürü sermayesinin empoze ettiği batıl içindedirler. Pavlus Hıristiyanlığını bırakmış ama henüz Hazreti İsa Hıristiyanlığına gelememiş bulunuyorlar. Son yarım asırdır Hıristiyanlık yavaş yavaş kıpırdamaya başlamıştır. Protestan olan Almanya Papa çıkarmıştır. Ölen Papa’nın cenazesine tüm dünya katılmıştır. Artık Avrupa Hıristiyanlığa doğru yol almaktadır. Bu Hıristiyanlık Pavlus’un değil Hazreti İsa’nın Hıristiyanlığı olmaktadır. Bu Hıristiyanlık “Nahnu Ensarullah” diyenlerin Hıristiyanlığı olacaktır. “Adil Düzen” kendilerine iblağ edilince sevinecekler ve “İman ettik” diyecekler. Rabbena diyecekler. Bugün onlardan ilim sahipleri diyorlar. Ama onların halkı da diyecektir. Erbakan “Adil Düzen”i kurduğunda gayesinin Avrupa karşısına güçlü olarak çıkayım, ondan sonra AB ile birleşerek ateizmi ve Siyonizmi yenelim diye çıktım demiştir. Bunu D-8’le başaramadı ama AK Parti Avrupa Birliği’ne girme çabası içine girince Avrupalıların İslâm düşmanlığı sona erdi. AK Parti’nin Avrupa Birliği’ne yönelmesi askerlerin isteği idi. ABD’den ümitlerini kesince yeni dost arama ihtiyacını duydular. Avrupa Birliği onların teşviki ile istendi. Sonra 1 Mart (2003) Irak tezkeresi geçmeyince Almanya ve Fransa bizimle oldu. Rusya ve Çin de onları izledi. Sonra da Obama başkan oldu. Böylece siyasi olarak sermaye yenilmiş, Hıristiyanlar bizimle olmuşlardır. Şimdi ekonomik baskılarla sermaye Avrupa Birliği’ni dağıtmak istemektedir.

Bu durum Avrupa’yı “Adil Düzen”e daha da yaklaştıracaktır.

Bizim elimizde “Adil Düzen Planı” vardır, “Adil Düzen Projesi” yoktur. AK Parti’nin de eli boştur. Bizim elimizde bir şey olsa AK Parti’ye vereceğiz, o da Avrupa’ya ve dünyaya verecektir. Hıristiyanlar “Âmennâ” diyeceklerdir.

(FaKTuBNAv MaGa elŞAvHiDIyNa)

“Bizi şahidlerle beraber ketbet.”

Buradaki “Fa” harfi emir sigasını haber sigasına atfetmektedir. Birinci cümlede verilen bir haber inşayı gerektiriyorsa “Fa” harfi ile atfedilir. Madem ki iman ettik, mü’min olduk, asker olduk; o halde bizi de şahidler listesine ekle.

Artık onlar da bizim gibi “Adil Düzen” için çalışacaklardır. Kitaplar yazacak, yorumlar yapacak ve “Adil Düzen”i dünyaya tanıtacaklardır. “Adil Düzen” dünyaya yayılacaktır. Bunları yayanlar Adil Düzen Çalışanı mü’minler ile “Biz Nasarayız” diyen Hıristiyanlar olacaklardır.

Burada “şahidlerin içine idhal et” denmemiş, “şahidlerle beraber ketbet” denmiştir. Burada beraber saymadır. Yani onların içlerine katma şeklinde değildir. Yani Hıristiyanlar ve Adil Düzen Müslümanları bir olacaklar anlamında olmayacaklardır. Onlar da buna kendiliklerinden katkıda bulunacaklardır demektir.

Bir araya gelip bir iş yapma vardır. Bir üretim yapmak için buna gerek vardır. Bizim “Adil Düzen Çalışmalarımız” böyledir. Kooperatif kurarsınız, parti kurarsınız, vakıf kurarsınız; bunlar birlikte iş yapmaktır. O takdirde “Fi” harfini kullanırsınız ben de onlara katılayım demiş olursunuz. Oysa eğer siz de onların yaptığı işe kendiliğinden katılır da hizmet ederseniz beraber iş yapmış olursunuz. Birçok kooperatifler kurulur da bunlar işsizliği yok ederlerse, bu beraber iş yapmadır. Yani Kur’an “Mea” kelimesini bu hususta kullanmaktadır. Bunun anlamı şudur ki; Hıristiyanlar kendiliklerinden “Adil Düzen”i benimseyecekler ve ona şehadet etmeye başlayacaklardır. Adil Düzen Çalışanları ellerinden gelen gayreti göstereceklerdir. Sonuç almak ise onlara ait değildir. O Allah’ın işidir; beklenmedik yerden gelmesi veya getirilmesi gerekeni getirir.

***

(Va MAv LaNa LAv NuEMıNu BilLAHi)

“Ve Allah’a iman etmemiz olmaz.”

” sual “Mâ”sı olabilir. İnkar mânâsından sual olarak biz ne için iman etmeyelim şeklinde mânâ verebiliriz. Yahut nefy “Mâ”sı olur, (Mahzuf En takdiriyle) bizim Allah’a iman etmemiz olmaz mânâsı çıkar.

Ve” harfi neye atıftır?

“Yekûlûne”ye atfetmiş olunabilir. Ve makul içinde olmaz. Öyle dediler ve böyle dediler anlamına gelebilir. “Ve” harfi ile ayırmasının sebebi; biri Allah’a demiş olmaları, diğeri ise kendi kendilerine veya muterizlere demiş olmalarıdır. Bu takdirde “Ve Yekûlûne” şeklinde denmesi gerekir gibi geliyorsa da gerçekte dememiş olması, sadece düşünmüş olması nedeniyle böyle zikredilmiş olabilir. Yahut bundan evvel mahzuf cümle vardır, ona atfetmektedir. Yani onlar bunu söyleyince diğer Hıristiyanlar itiraz ettiler, bunları onlardan vazgeçirmeye çalıştılar. Onlar imanlarında ısrar ettiler. Cevaplar verdiler ve bu cevapların içinde böyle demeleri de vardır.

Yani buradaki “Ve” bu işin çok tartışmalı olacağını ifade eder.

Yahudiler dünyayı ikiye ayırdılar, Birinci ve İkinci Cihan Savaşlarını yaptırdılar.

Avrupalılar ve Sovyetler bu oyunun farkına vardı. Sovyetler şimdi yeniden yaptıkları hataları düzeltmek istemektedir. Avrupalılar da Avrupa Birliği’ni kurdular. Bu birlik ABD’ye karşı kurulmuştur; Amerikan halkına karşı değil de Amerika’daki sermayeye karşı kurulmuştur. Türkiye sorun olmaktadır. Avrupa’da iki grup var; birileri Türkiye’yi birliğe alsınlar tarafı, diğeri de Türkiye’yi devre dışı bırakma tarafı.

İşte buradaki “Ve” harfi bu çatışmayı içermektedir.

Onlardan havarilerden olan Hıristiyanlar Müslümanlarla birlik istemektedirler.

Pavlus Hıristiyanları ise buna karşıdırlar.

(Va MAv CAvEaNAv MiNa EL XaqQı)

“Ve Hak’tan bize ciet edene.”

Daha önce Allah’a nebiye ve ona inzal olunana iman etselerdi denmişti. Burada da iman edenlerin bulunduğunu haber vermektedir. İfade biraz farklıdır. Allah’a iman tekrar edilmiştir. “Nebi ve ona inzâl olunan”ın yerine “Haktan bize gelen” denmiştir.  Nebi ve ona inzâl olunan Hak’tan bize gelendir. Bizim görevimiz şuna buna iman etmek değildir. Biz Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya veya Hz. Muhammed’e iman etmiyoruz, biz Hak’tan gelene iman ediyoruz; bütün peygamberler haktır, onun için onlara iman ediyoruz; bütün kitaplar haktır, onun için onlara iman ediyoruz; yani biz yalnız Allah’a iman ediyoruz, onlara da hakkı getirdikleri için iman ediyoruz.

Buradaki “Min” harfi ibtida için olur. O zaman Hak’tan murad Allah olur. Allah kelimesine zamir göndereceğine diğer ismi kullanmış olur. Böylece O’nun ikinci ismini kullanarak onu tavsif etmiş olur. Yani Hak olduğu için iman edilmektedir.

Biz Allah’a hak olduğu için ve müsbet ilimlerle varlığı sabit olduğu için iman ediyoruz. Kur’an’a da Allah sözü olduğu için iman ediyoruz. İslâmiyet’in diğer dinlerden farkı müsbet ilmin verilerine iman etmiş olmasıdır. Hıristiyanlar da bu anlayışa gelecekler ve kitaplarını buna göre yorumlayacaklar, imanlarını buna göre yenileyeceklerdir.

(VaNaOMaGu)

“Tama’ etmeyelim.”

Tama’” belirip düşmeyen damla demektir. Damlanın düşmeye çalışması, düşmeyi istemesi gibi tama’ eden kişi onun olmasını ister. Yapamazsa da eğer onu yapmak isterse, onun için çaba gösterirse, tama’ etmiş olur. Tama’ kalbî fiildir.

Türkçede “tamahkâr” derler.

Arapçadaki mânâsı farklıdır.

Tama’ iyi şeye de kötü şeye de yapılır.

Burada yapamazlarsa yapmak için gayret göstereceklerini ifade etmektedir.

Adil Düzen Çalışanlarının “Adil Düzen”e tama’ etmeleri gerekir; gelip gelmeyeceğine, olup olmayacağına bakmamalıdırlar.

(EaN YuDPiLaBAv RabBuNa MaGa eLQaVMi elWAvLiPIyNa)

“Rabbimizin bizi salih kavm ile beraber idhal etmesine”

İdhal etmesine tama’ etmeyelim.

Yukarıda, “Bizi şahidlerle beraber ketbet” demişlerdi. Burada, “Rabbimiz bizi salih kavm ile beraber idhal etmesine tama’ etmeyelim” demektedirler.

Bu âyetlerde “Fi’s-Salihîn” denmektedir. Orada da “idhal edilmeleri” getirilmiştir. “Salihlerin içine idhal edilmesi” başka, “salihlere idhal edilmesi” başkadır. Bizi salihler listesine yaz da bizi cennete veya “Adil Düzen”e birlikte idhal et. Bizim de “Adil Düzen”de olanlarla beraber olmamızı istememizin sebebi ne olabilir diyorlar.

Burada “Kavm” kelimesi getirilmiştir ve marifedir.

O halde bu kavimden kasıt nedir?

Salihlerle beraber demektedir. Salih kavimden bahsetmektedir. Salih kavim cins için olabilirdi. O zaman salih kavim içine idhal etme demek, onları Allah’ın salih kavmi yapması demek olurdu. O takdirde “Mea” kelimesi gelmezdi. Çünkü cins ortaklığı kabul etmez. Çoğalmayan bir etkidir. Böyle olunca da kavimdeki lam istiğrak için gelmiş ise de yine de “Mea” kelimesi uygun olmaz, “Fî” kelimesi uygun olur. Buradan anlaşılıyor ki burada lam ahd içindir.

Peki, bu kavim kimdir?

İşte bu kavim “Adil Düzen”i getirecek halktır. Takdir-i ilâhi ile Türkiye halkıdır. Hıristiyanlar da onlarla beraber olmayı istemektedirler; isteyeceklerdir.

Salih kavim ne demektir?

Salih demek, aralarında iş bölümü yapmış ve uygun topluluk oluşturmuş kavim demektir. İşleri ayrı ve birbirinden uzak kavim olabilir. Salih olmaz, muttaki olur.

Önceki âyette işhaddan bahsetmiştir. Burada ise idhalden bahsetmektedir. Orada sözleşmeyi, taahhüdü ifade etmektedir, orada yükümlülüğü ifade etmektedir. Burada ise yükümlülüğün fiilen getirilmesini ifade etmektedir. Orada kavlî fiil vardır. Burada ise amelî fiil vardır.

Batı’nın ilim adamları çok ileri bir ilmî anlayışa sahiptirler. Bu başarılarını tekniklerinde görüyoruz. Matematikte, muhasebede, bilgisayarda, teknikte çok ileri keşiflerde bulunmuşlardır. Bizimle beraber olurlarsa, fıkıhta ve yönetimde de çok ileri adımlar atmamıza vesile olabilirler.

Kur’an böyle yapacaklarını bize bildirmektedir.

***

(Fa EaÇaBaHuMu elLAvHu)

“Allah onlara isabe etmiştir.”

“Sevb” elbise demektir.

“Libas” da elbise demektir.

Burada sevbin lebs edileceğinden bahsedilmektedir. Zırhtan bahsederken de libastan bahsetmektedir. Elbisenin iki görevi vardır. Biri, insan vücudunu örtüp içeriden dışarıya kaçacak sıcaklıktan korumaktır. Diğeri de, dışarıdan gelen etkilere karşı olmadır. “Libas” dış elbisedir, “Sevb” ise iç elbisedir. “Libas” kelimesi karıştıran, yanıltan anlamına geldiği halde, “sevab” ise karşılık demektir. İf’al bâbında karşılığını verme anlamındadır. Allah onlara giydirecektir, verecektir. Sevab istihkak edilen bir ücret değildir. İyi bir alet yapılmıştır, ücret dışı verilendir. İkramiyeye veya ödüle benzer. Buradaki sevab bu dünyadaki nimetler değildir. Buradaki sevab âhiretteki nimettir. Bundan sonra zikredilenler bunun delilidir.

Topluluk var.

Kişi var.

Topluluk bu dünyadaki varlığını korumayı hedef edinir. Bütün çabası diğer canlılar gibi kendi varlığını yaşatmaktır. İnsanların yani kişilerin ise bu dünyadaki çabaları kendi varlıklarını yaşatma değildir, âhiretini kazanmadır. Âhireti kazanması için yaşaması gerekmektedir, onun için nefislerini de korurlar.

Âhiret nasıl kazanılacaktır?

Allah insanlara büyük ikramda bulunmuştur: Topluluğunu yaşat. Onun karşılığında sana âhirette cennet vereceğim diyor. “Adil Düzen” demek; kişi insanların huzuru, refahı, saadeti ve selameti için çalışırsa, Allah da âhirette ona buna karşılık cennetleri ita edecektir. Bu bizim de huzurumuz, refahımız, saadetimiz ve selametimiz olacaktır. Ama bazen bu dünya da bizim için ıstırap kaynağı olabilir. Sevab da buradadır.

(BiMAv QavLUv)

“Kavl ettiklerinden dolayı.”

Burada dikkat edeceğimiz hususlar vardır. “İman ettiklerinden dolayı” demiyor, hattâ “Amel ettiklerinden dolayı” demiyor; “Kavl ettiklerinden dolayı” diyor.

Kavil fiil midir yoksa zikir midir?

Kavl eğer başkalarına etkili ise o fiildir. Kendi kendine söylemek ise fiil değildir.

Neden “kavl ettiklerinden dolayı” denmektedir?

Çünkü sevab bu dünyada işlenen fiillerdendir. “Adil Düzen”i getirdikleri için değil, “Adil Düzen”i söyledikleri için denmektedir. O halde Erbakan “Adil Düzen”i dünyaya duyurmuş olmasından dolayı Allah’ın sevabına ulaşacaktır.

Şimdi kıyas yoluyla şunu söyleyebiliriz. Biz “Akevler Adil Düzeni”ni söyledik. Kur’an’ı insanlara duyurduk. Erbakan onu benimsedi ve dünyaya duyurdu. O bunun sevabını aldı. “Mea” ile bahsetmesi eşit seviyede olduklarını ifade eder.

Yani “Adil Düzen”i çalışanlarla “Adil Düzen”i dünyaya duyuranların eşitlik içinde sevaba nail olacaklarını ifade eder.

Birinci uygulama tamamlanmıştır.

“Adil Düzen” uygulaması dört safhada olmaktadır.

1- Birinci çıkış İslâmiyet’in bir düzen olduğunu dünyaya duyurma şeklinde idi. Erbakan’la birlikte 1969 yılı seçimlerinde bağımsız adaylıklarını koyanlar bu çıkışı yaptılar. Allah nasip etti, iktidara ortak oldular.

2- İkinci çıkış ise “Adil Düzen” çıkışıdır. İslâm düzeninin ne olduğu anlatıldı. Prensipler kondu. Dünyada toplantılar, konferanslar, seminerler düzenlenerek duyuruldu. İnsanlık Hak “dini”nin aynı zamanda “düzen” de olduğunu öğrendi. Anlatıldı ama gösterilemedi. Bunun da sevap için yeter olduğunu bu âyet göstermiştir.

3- Erbakan üçüncü adımı da atmak istedi. Ömrü vefa etmedi. Demek ki o onun görevi değildi. Millî Görüş’ün görevi değildi. Bu üçüncü safha örnek gösterme safhasıdır. Üçüncü safha için henüz hazır değiliz. İstanbul Yenibosna’daki faaliyetimiz bunun içindir. Bu çalışmalarımıza İzmir’den, Ankara’dan, Bursa’dan, Mardin’den, Türkmenistan’dan çalışmalarla katılmaktadırlar. İstanbul’da Ümraniye ve Esenler’de de devam edilmektedir.

4- Bundan sonradır ki dördüncü safha gelecektir. Bu safhada da siyasi iktidar “Adil Düzen”i kabul edecektir. “Adil Düzen” gelecektir. Hazreti Muhammed zamanında Cebrail bu işi yapıyordu. Bu dönem 10 senede tamamlandı; içtihatlarla düşünürsek 400 senede tamamlandı. Bu uygulamanın tamamlanması iki üç asır sürecektir. Bizim görevimiz bize düşeni yapmaktan ibaret olmalıdır. (83. âyet tefsirinin sonunda şöyle demiştik: Adil Düzen Çalışanları ellerinden gelen gayreti göstereceklerdir. Sonuç almak ise onlara ait değildir. O Allah’ın işidir; beklenmedik yerden gelmesi veya getirilmesi gerekeni getirir.)

(CanNAVTin)

“Cennetleri”

Cennet” bahçedir. Ağaçlı bahçelerdir. Yahut çevreden korunmuş bahçelerdir.

“Cennet”in aslı “cenyat” olabilir. “Ceny” devşirmek anlamına gelir. Meyvelik demek olur. Daha doğrusu cennet ormanlık, meyvelik demektir. Sonra cin mânâsına yani kapalı mânâsına gelmiştir. Cin kelimesinin etimolojisi ormanlık, görmezlik mânâlarındadır.

Cennât” nekre gelmiştir, kurallı dişi çoğul gelmiştir.

İnsanın muhtaç olduğu besinler bir meyvede yoktur. Değişik meyvelerde değişik maddeler vardır. Öyle meyve grubu vardır ki oradaki meyveler tam besini sağlamaktadırlar. Bütün bu ağaçları içeren meyvelik cennâttır. Yeryüzü cennâttır. Tüm canlılar kendilerine yetecek miktar ve türde besinler üretirler. Kuşlar kuzey kutbundan güney kutbuna her yıl gidip gelirler, yoldaki tohumları ve besinleri bir yerden diğer yere taşırlar. Ayrıca denizlerde de balıklar kıtalardan kıtalara göç ederler. Yumurtalarını Amerika’da bırakır, kendileri Avrupa’da yaşarlar. Kuşlar balıkları avlarlar. Balıklar da sinekleri avlarlar. Yani besin zinciri içinde tüm canlılar devrededirler. Âhiretteki cennette de benzer şeyler olacaktır.

Burada cennâtın nekre getirilmesi, âhirette cennâtın çok olduğunu gösterir. Belli alanlarda tüm besinleri içeren cennetler olacaktır. Belki de bir insanın cennetinde böyle yeter besinleri olan meyvelikler olacaktır.

(TaCRİy MiN TaPTiHa eLEaNHARu)

“Tahtından nehirler cereyan eder.”

Sular doğada açık akar. İnsanlar ise bunları borulara ve kanallara aldılar ve evlere kadar götürdüler. Burada “içinde” demeyip “altında” demiş olması, toprakta gömülü olması demektir. Toprağa künkleri koyar da içine su doldurursanız, bitkilerin kökleri künkleri sarmakta ve besini künklerin sızıntısından almaktadır. Sulama böyle yapıldığı takdirde tarlayı otlar sarmaz, ayrıca çamur da yapmaz.

Sonra burada nehirlerden bahsetmektedir. Kur’an’ın başka yerinde baldan, sütten, hamrdan olan nehirlerden bahsetmektedir. Gelecekte evlerimize sütten ve baldan borular gelebilir, biz istediğimiz sütü doldurup içeriz.

Enhar” kelimesi marife gelmiştir. “Tahtiha” kelimesi de marife gelmiştir. Demek ki belli nehirler belli yerlerden geçecektir. Nehirlerin belli olması diğer surede sayılan nehirler olabilir. Orada nehirler nekre sayılmıştır. “Fiy Tahtiha” denmeyip “Min Tahtiha” denmesi belli yerlerden geçecektir anlamındadır. Yani künk veya borulardan geçecektir.

Âhirette de besin yani rızık olduğu, elbise olduğu açıkça Kur’an’da ifade edilmiştir. Bu dünya hayatında bunlar güneş ve yer sistemi içinde ve özel iklim şartlarında oluşmaktadır.

Âhirette güneş, ay ve yer olacak mıdır?

Kur’an’da kıyamet günü bunların olmayacağı ifade edilmektedir. Cennette bu hususta nasıl olacağı hakkında bilgi edinmemiz için cennet ve cehennem âyetlerinin yorumlanmaları gerekmektedir. Biz ahkâm âyetleri ile meşgul olduğumuz için bunlara vaktimiz olmamaktadır.

Âhiret fiziği ile dünya fiziği arasında fark olacak mıdır?

Yoksa âhiret fiziği ile dünya fiziği aynı mıdır?

İnsan aynı insan olduğuna göre fizikte değişiklik olmayacaktır. Yani atomlar aynı sayıda olacaktır. Atomlar arasındaki ilişki kanunları aynı olacaktır. Misli ve benzeri verildi denmektedir. Entropinin büyümesi kanunu ne olacaktır? Entropi olmayacaktır. Çünkü entropi demek yukarıdan aşağıya düşmedir. Entropi olursa orası ebed olmaz, halit olmaz. Enerjinin kullanılması için entropinin büyümesi şarttır. Biz diğer canlıları yeyip yaşayacağımıza göre entropinin küçülmesi olacak. Zaman zaman yeniden şarj edilecek demektir. Nasıl biz saati kuruyoruz, bitince tekrar kuruyoruz. Pil koyuyoruz, bitince tekrar pil koyuyoruz, yahut boşalınca şarj ediyoruz. Entropisi büyüyünce yeniden küçültülmektedir. İnsan bedeninin zarar görmeyeceği alan içinde bu şarjlar yapılmaktadır. Pil de tahrip edilmeden şarj edilmektedir.

(PAvLiDIyNa FIyHAv)

“Orada halid kalacaklardır.”

“Halidîne Fîhâ” dendiğine göre bu sevap âhiret sevabıdır. Demek ki biz Nasarayız ve Hıristiyan kalacağız diyenler de cennete gidiyorlar, onlar da bizimle kalacaklardır.

Cenneti yalnız kendileri için gören insanlara şaşmak gerek. Allah insanları cehenneme koyayım diye mi yarattı? Cehennemin yeri bizim yeryüzündeki hapishaneler kadardır. Yer alabildiğine geniş ama dolu, boş yer yok. Oysa cehennem bomboş. Yok mu, yok mu, biraz daha gönder diyecekler; cehennem yöneticileri.

(Va ÜAvLiKa CaZAVEu el MUXSiNIyNa)

“Ve bu muhsinlerin de cezasıdır.”

Muhsinlerin cenneti de bu cennettir. Kavl edenlere verilen cennet ihsan edenlere de verilecektir. “Muhsinîn” marifedir. “Ceza” da marifedir. Diğer âyetlerde muhsinler tarif edilmiştir. Onlara vaad edilen cennet ile bunlara vaad edilen cennet arasında fark olmadığı ifade edilmiş olmaktadır.

Burada nasaranın asker olması gerekmemektedir. Yani bedelli kalarak da “Adil Düzen”e şahitlik yapabilirler demektir. Mü’minlerin dereceleri yüksek olacaktır ama ayrı cennet olmayacaktır anlamını da verebiliriz. Sadece o cennetten yararlanma farklı olabilir.

Bütün bunlar hakkında kesin kanaate varmak için Kur’an’ın bununla ilgili âyetleri üzerinde durmak gerekir. Şu kadarını kesin olarak biliyoruz ki; oradaki hayat buradaki hayattan daha basit olmayacak, daha yüksek olacaktır. Evrim teorisini göz önüne getirelim. Canlılar tek hücreden başlamış, evrimleşmiş, en yüksek seviyeye ulaşmış. Kâinat da patlamış, bugün ileri seviyeye ulaşmış. Âhiret bu dünyadan daha ileri kâinat olacaktır. İnsanlar da bugünkü insandan daha ileri daha gelişmiş kimseler olacaktır. Şu sorulur: DNA’larımızda değişiklik olacak mıdır? DNA’larımızda sadece ömürle ilgili yerlerde değişiklik olacaktır, acı ile ilgili değişiklik olacaktır. Ama insan aynı insan olarak kalacaktır.

***

(Va elLaÜIyNa KaFaRUu)

“Ve küfretmiş olan kimseler ise”

Ve” harfi ile atfedilen cümleler arasında mutlaka bir ilişki vardır. Bunlardan bazılarında benzer durumlar olur.

“Hasan geldi, Ahmet de” dediğimizde o da gelmiştir. Ahmet Hasan’dan farklıdır ama ortak iş yapmışlardır. “Ahmet geldi, Hasan ise gelmedi” dediğimizde aralarında zıtlık vardır. Türkçede bu “ise” bağlacı ile kullanılır. Arapçada yine “ve” harfi ile ifade edilir. “Ahmet ayakta konuşurken Hasan yatakta uyuyordu” dediğimiz zaman da Araplar “ve” harfi ile cümleleri bağlarlar. Bu da hal vavıdır. “Ahmet konuşuyor Hasan yazıyordu” dediğimizde ise Türkçede bir bağlaç kullanmayız. Arapçada ise burada da “ve” harfi getirilir.

Bundan önce Biz Nasarayız” diyen Hıristiyanların iyi hallerini anlattı. Mü’minlerle “Adil Düzen”le olan ilişkilerden bahsetti. Şimdi de ona zıt durumda olanlardan yani Havarilerin değil de Pavlus’un Hıristiyanları olanlardan bahsetmektedir. Ne var ki getirilen cümle yalnız Hıristiyanlardan kafirleri içermemektedir, bütün kafirleri içermektedir. O zaman cins veya istiğrak için gelmiş olur. Yahut da “Ellezî” ahd için gelmiş olur. O takdirde şimdi dünyada mevcut İslâm düşmanı Hıristiyanlar ifade edilmiş olur.

Kur’an ehli olmayanlar cehenneme gidecekler inancı burada açıkça belirtilmiş olmaktadır. Biz “Bin Dil Üniversitesi’ni kurar da tüm insanlığa Kur’an’ı ulaştırırsak tebliğimizi tamamlamış oluruz. Buna karşı insanlar dört grup olacaklardır:

  1. Kendi dinlerinden vazgeçmeyecekler ama Kur’an’ı tasdik edecekler, daha önce anlatılan Hıristiyanlar gibi olacaklar, cennete gidecekler.
  2. Kendilerine tebliğ ulaştığı halde gerçekleri inkar eder karşı çıkarlarsa, onlar da bile bile Hakkı inkâr ettikleri için kafir olacaklar ve cehenneme gideceklerdir. “Adil Düzen”e karşı olan Kur’an ehlinin durumu da bunlardan farksızdır.
  3. Tebliğ ile ilgilenmeyip öğrenmeyenlerin ve ne karşı çıkıp ne de tasdik edenlerin durumu ise Allah’a kalmıştır. Allah onları “dâllîn” olarak vasıflandırmakta, ne var ki “mağdubun aleyhim”lerden ayırmaktadır.
  4. Kendilerine henüz tebliğ ulaşmayanların durumu ise mazur sayılmaktadır.

Burada tebliğ ulaştıktan sonra tekzib edenlerden bahsetmektedir.

(Va KazZaBUv BiEAvYAvTıNAv)

“Ve âyetlerimizi tekzib etmiş olan kimseler.”

Burada yalnız küfredenlerden bahsetmiyor, yalnız tekzib edenlerden bahsetmiyor; küfredip tekzib edenlerden bahsediyor. Bunların cehim halkından olduğunu ifade ediyor.

Bizim görevimizi tamamlamamız için tebliğ işini tamamlamamız gerekir.

Tebliği dört safhada tamamlamış oluruz.

  1. Önce Kur’an’ı baştan sonuna kadar gece-gündüz çalışarak anlamamız gerekmektedir. Bunun için klasik Arapçayı ve müsbet ilimleri de öğrenip Kur’an’ı öyle anlamamız gerekmektedir. Akevler bu çalışmayı yürütmeye devam etmektedir. Tüm insanları bu çalışmaya katılmaya davet ediyoruz. Ensar arıyoruz.
  2. Sonra bir semt kurarak, bir bucak kurarak, örnek uygulama gösterip Kur’an’ın mucizesini ortaya koymamız gerekir. Bunun için Akevler Kooperatifi’ne bedenen katılmak gerekmektedir.
  3. Ondan sonra “Bin Dil Üniversitesi”ni kurup, “Adil Düzen Dergisi”ni çıkarıp, “Adil Düzen Televizyonu”nu kurup insanlığa duyurmamız gerekmektedir.
  4. Sonunda siyasi partileri “Adil Düzen”e zorlayıp devletimizi “Adil Düzen”e getirmemiz gerekmektedir. İşte o zaman tebliğ görevimizi tamamlamış oluruz.

Bunun zamanını biz belirleyemeyiz.

Burada âyetler dişi kurallı çoğulla getirilmiştir. Kur’an’ın 25 âyetine yani mucizesine işaret etmektedir. 250 sahife kadar yazdığımız bunları anlatan “Kur’an Mucizeleri” kitap çalışmamız “www.medhaldergi.com” sitesinde yayımlanmaktadır.

(EuLAEiKa EaÖXAvBu eLCaXIyMı)

“İşte bunlar cehim ashabıdır.”

Cümle mübtedanın haberidir. “Ülâike” fasl zamiri değildir. İsim cümlesi haber yapılmıştır. Küfredenler cehim halkıdır. Bütün Hıristiyanlar değil anlamına gelir. İşaret ederek hükmü tahsis etmiş olmaktadır. Buradaki tahsis mutlak tahsis değil yalnız daha önce bahsedilenlerden tefrik içindir.

Cehim ve cehennem fırın anlamındadır. Biri madenlerin izabe edildiği fırındır. Burada madenler cüruflardan temizlenir. Cehennem bu mânâda fırındır. Diğeri ekmeğin pişirildiği fırındır. Burada yemekler olgunlaştırılır. Cehennem, insanları günahlardan temizleyen ve onları cennete hazırlayan fırındır.

Kur’an’da “cehennem, cehim, sair ve nâr” olarak geçmektedir. “Nâr” yakıcı anlamındadır. “Sair” ise ısıtıcı anlamındadır. Burada marife gelmiştir. Kur’an’da mezkur cehennemdir. Cehimlik onun vasfıdır.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org   (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3465 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2658 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2630 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2528 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2279 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2170 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2588 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1985 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2287 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2426 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2429 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2439 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2398 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2436 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3039 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2987 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2748 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2954 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3139 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3029 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3427 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5479 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3549 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3074 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3865 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3714 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3421 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3871 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3833 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4109 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4624 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3018 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3113 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3967 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3841 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2943 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3955 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7718 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5605 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3575 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4447 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4743 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4665 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4818 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4551 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3396 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5175 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3855 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5150 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5009 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4934 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3478 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3693 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5151 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4206 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5419 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4088 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4418 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4768 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5315 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5261 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4381 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4594 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4118 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4098 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4087 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4541 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5649 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9820 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4647 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3705 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3853 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3356 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3749 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5706 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4246 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler