Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 642
MÂİDE SÛRESİ TEFSİRİ -75-76.AYETLER
24.12.2011
2273 Okunma, 0 Yorum

MÂİDE SÛRESİ TEFSİRİ - 50

Ma eLMaSIyXu iBNu MaRYaMa

“Meryem oğlu Mesih değildir.”

“Mâ” nefy edatıdır, ‘değildir’ anlamındadır. “Lâ” da aynı mânâdadır. “Lâ” geleceğe vurgulayarak nefy eder, “Mâ” ise geçmişe vurgulayarak nefy eder. Her ikisi hâli de (şimdiki zamanı da) içine alır.

Hazreti İsa’nın tanrı olmadığı, Tanrı’nın oğlu olmadığı da ifade edilmiştir.

Allah kâinatı yaratmış; kâinatı şuurlu varlıklar olan insanlar, melekler, ruhlar ve cinler için yaratmıştır. Bu dört varlığın yapıları aynıdır. Kâinatın zâhiri var, bâtını vardır. Her varlığın kendi hızı var, bir de dalgasının hızı vardır. Suda yürüyen geminin bir kendi hızı var, bir de dalgasının hızı vardır. Varlıkların da kâinatta kendi hızları ve dalgalarının hızları vardır. Dalga hızı varlık hızından daha fazla olabilir. Arabanın önce sesini duyarız, sonra arabanın kendisi gelir. Halbuki denizde giden gemi öndedir, dalgaları yana ve arkayadır.

Kâinatta da böyle iki çeşit varlıklar vardır. Kendi hızları dalgalarının hızlarından daha yavaş olanlar vardır. Bunlar cinler ve insanlardır. Bazılarının kendi hızları dalga hızlarından daha fazladır. Bunlar da melekler ve ruhlardır.

Doğanın değişmez kanunu vardır. Dalga hızı ile varlık hızının çarpımı sabittir. Işık hızına eşittir. Işıkta dalga hızı ile kendi hızı eşit olmuştur.

Bunun dışında hızları ışık hızından az olan varlıklar vardır. Bunlar insanlar ve cinlerdir. Işık hızına yakın olanlar vardır. Bunlar melekler ve cinlerdir. Yani kâinatta dört çeşit şuurlu varlık vardır. Bunlardan başka bir varlık olarak yalnız Allah vardır.

Bunu niye anlattım?

Bütün insanların yapıları aynıdır. Cinlerin de kendi aralarında aynıdır. Ruhların da kendi aralarında yapıları aynıdır. Meleklerin de kendi aralarında aynıdır. Meryem oğlu Hz. İsa da böyledir, son nebi Hz. Muhammed de böyledir. İnsandır. İnsan canlıdır. Düşük hızda zâhir âlemde canlıdır. Sadece bâtın âlemdeki düşük hızda olan ruhla birleşmiştir. Bütün insanların ruhları Tanrı’dandır. Bütün insanların bedenleri maddedendir.

(EilLAv RaSUvLun)

“Resulden başkası değildir.”

Resul” sarkık, salınmış anlamındadır. Bir ipin ucundan tutar da akan dereye bırakırsanız, ipin bir ucu sizde olur, diğeri ise suyun akıntısına uyar. Gönderdiğiniz elçi bir taraftan size bağlı kalır, diğer taraftan gönderilen kimse ile bağlantısını kesmez.

Allah insanları yaratmıştır. Onlarla konuşmaktadır. Biz nasıl ağzımızla konuşuyorsak, Allah’ın ağzı da diğer insanlar olmaktadır. Allah benim beynime bir şeyi ilham eder, ben de onu size söylerim. Sizin beyninize bir şey ilham eder, siz de bana söylersiniz. Şimdi konuşan ben ve seniz ama bize söyleten ise O’dur. Nasıl ben ağzımla söylüyorsam, Allah da benim ağzımla sizin ağzınızla söylüyor demektir.

Topluluklar da başkanlarının ağzı ile söylerler. Bir toplantıda başkan konuşur, diğerleri dinler ses çıkarmazlarsa, onlar söylemiş olurlar. O halde başkanlar topluluğun resulüdürler.

Kur’an gelmeden önce bazı topluluklara başkanlarını kâinatı var eden Allah atıyordu. Bunlara “Allah’ın resulü” denmektedir. Bugün ise artık Allah kendisi resuller atamamaktadır. Halk biat yoluyla veya seçim yoluyla başkanlarını seçmektedir. İnsan zaten Allah’ın halifesi olarak yaratılmıştır. Allah hak ve görevlerini topluluğa havale etmiştir. Topluluk da elçisini seçmektedir.

Âlemlerin rabbi Allah’ın görevlendirdiği başkanlar halka resul olduklarını ispatlamak için mucizeler göstermişlerdir. Kimi ateşte yanmamış, kimi ölüleri diriltmiş, kimi değneği yılan yapmış. Hazreti Muhammed’e ise Kur’an mucize olarak verilmiştir. Kur’an mucizedir. Böylece bize de mucizedir. Hazreti İsa’nın mucize gösterdiğini de Kur’an’dan öğreniyoruz. Artık şüphemiz kalmıyor. Kaldı ki iki milyar insan ataları ile 2000 sene onun gösterdiği yoldan ilerlemiştir. İnsanlık onun sayesinde bugünkü seviyeye ulaşmıştır. Bu durum dahi onun hak peygamber olduğunu ispat etmeye yeterlidir. Hıristiyanların en büyük delilleri Kur’an’dır. Çünkü Kur’an onların resullerini tasdik etmiştir. Kur’an da kendisinin İlâhi söz olduğunu ispatlamaktadır. Bu yalnız Hıristiyanlar için söz konusu değildir, Budistler ve Hindular için de doğru olan bir şeydir.

Resul” nekredir. Mürsel mânâsınadır. Mürsel ism-i mef’ûldür. Resul ise sıfat-ı müşebbehedir. Yani bir kimseyi bir iş için gönderirsiniz, bu mürseldir. Bir de devamlı elçi tayin edersiniz, onların içinde kalır, bu da resuldür. Bu anlamda vali resuldür. Merkezden atanan müfettiş ise mürseldir.

Allah insanı bebek olarak yaratır. Anne babasına görev verir, onu on beş sene eğiterek yetiştirirler. Ondan sonra delikanlı olarak artık kendi hayatını kendisi yaşar. O zamana kadar anne babasının emrinde olduğu halde, ondan sonra kendi yolunu kendisi çizer. Suç işlerse ceza görür, çalışırsa kendisi kazanır. Bu yalnız insanlara has bir şey olmayıp tüm canlılar böyledir. Civciv anne babasının hazırladığı yumurtadaki besinleri yiyerek yumurtadan çıkar. İnsanda bu eğitim yaşı en uzundur.

İnsan diğer canlılardan farklı olarak kendi türünde uygarlaşmaktadır, yani devamlı olarak gelişmektedir. İnsan yaratılmış, bebeklik ve çocukluk devrelerini geçirmiştir. İnsanlar kendi başlarına yaşama kabiliyeti olmayan bir varlık idiler. İşte bu sebeple Allah onlara peygamberler gönderdi. Melekler geldi, ne yapacaklarını öğretti. Böylece geliştiler ve on beş yaşına geldiler. Sonra olgunluk çağına geldiler. Kur’an nâzil oldu ve nebilik sona erdi.

Artık melek gelmiyor, insanlara ne yapacaklarını öğretmiyor. Onbeş yaşını dolduran çocuğun artık velisi olmaz. Velilik yapmak istese bile artık çocuklar onları dinlemez.

Bugün resuller gelse bile, insanlar kendi akılları ile sorunlarını çözdükleri için onları dinlemezdi. Hattâ bu sebepledir ki peygamberleri inkâr modası yaygınlaşmıştır. İnsanlar; biz biliyoruz, yapıyoruz diyorlar. Şaşkınlar; size bu bilmeyi ve bu yapmayı kim öğretti? Sizden öncekiler bilmiyordu, yapamıyordu da siz niye biliyor ve yapabiliyorsunuz?

Hazreti İsa da bunlardan bir resuldür. Genetik yapısı ve kromozomları diğer insanlardan farksızdır. Bütün resuller bizim gibi birer beşerdir. Sadece melekler gelip onlara bazı özel bilgiler vermekte, onlar da o bilgileri çevreye aktarmaktadırlar.

Şimdi şu soru ile karşı karşıya kalırız: Allah neden her birimize ayrı ayrı hitap edip konuşmamaktadır, neden aramızdan seçtiği bazı kimseleri resul yapmaktadır?

Biz bir araya gelip de birlikte yaşadığımızda içimizden birini başkan yaparız. Böylece birliği sağlarız. Hepimiz başkan olamayız. Bir kovanda milyona yaklaşan sayıda arılar vardır ama bir ana arı vardır, kovanı o yönetir. Peteklerde anaç arı için gözeler vardır. Eğer anaç arıya bir şey olsa hemen bir gözeyi harekete geçirirler ve yeni anaç arı ortaya çıkar. Çıkmazsa milyona yakın arı birkaç gün içinde dağılır ve ölür. Peteklerin gözelerinde birden çok anaç arı yumurtası vardır. Eğer ikinci arı ortaya çıksa arılar derhal onu öldürürler. Çünkü iki anaç arı olursa kovan dağılır. İşte, insanlar arasında birlik sağlanması için içlerinden birini resul yapıyor ve ona hitap ediyor.

Başlangıçta haberleşme ve ulaşım imkanları olmadığı için çok resuller gelmiş, her kavme resuller gelmiştir. Şimdi ise haberleşme ve ulaşım imkanı sağlandığı için tek kitaba ve tek peygambere indirilmiştir. Hazreti Muhammed tüm insanların resulüdür ve Kur’an da tüm insanlığın kitabıdır. Eskiler nesh edilmemiş, onlar teyid edilmiştir. Değişik kitaplar Kur’an’da birleştirilmiştir. Kaybolanların doğrusu getirilmiştir. Allah diğer kitapların tahrifine de bu sebeple izin vermiştir. Onlar tahrif edilmeseydi yeryüzünde birden fazla kitap olacaktı. Böyle bir durum da birliği bozardı.

Görülüyor ki vücudumuzda her şey ölçülü olarak yerli yerindedir. Ne fazla ne eksiktir. Fazla olursa kanser olur, eksik olursa helâk olur. Bunun gibi sosyal yapıda her şey ölçülü ve gerekli miktarda vardır. Hepsi takdiri İlâhi ile olmaktadır.

Evet, Hıristiyanlığı Pavlus bozmuştur ama Pavlus’un Hıristiyanlığı bozmasına Allah müsade etmiştir.

Neden?

İnsanlık Allah’a inanmaktadır ama aynı zamanda putlara da tapmaktadır. Hıristiyanlık bozulmasa insanlar onu kabul etmeyecekler, putperest kalacaklardır. Şimdi eksik de olsa tek Tanrı’ya inanmaktadırlar. Böylece Hıristiyanlık kolayca dünyaya yayılmıştır. Şimdi insanlığı bâtıl inanıştan vazgeçirmek kolay olacaktır.

Gelecekte ne olacaktır?

Gelecekte ya papalık/patriklik mensupları bu yanlış inanıştan vazgeçecekler, Hıristiyanlar papalarına uyarak küfür ve şirkten vazgeçecekler, ya da Protestanlık gibi yeni mezhepler ortaya çıkacak, halk o mezheplere geçecektir. Bu bâtıl inanış devam edemez. Bu sebepledir ki Avrupa’da kiliseye gidenlerin sayısı yüzde 5’lere inmiştir. Kilise’nin canlanmaya başlaması Kur’an’a yaklaşması ile olmaktadır. Kur’an’a yaklaşmak demek İncil’e yaklaşmaktır. Göklerin ve yerin rabbine dua etmenin mânâsı budur.

(QaD PaLaT MiN QaBLiHi ElRuSuL)

“Onun kablinde resuller geçmiştir.”

Bu söz Kur’an’da iki peygamber için geçmiştir. Bunlardan biri Hazreti İsa’dır, diğeri de Hazreti Muhammed’dir. Bu ifadede peygamberliğin sona erdiğine dair işaret vardır. Şöyle ki, “resuller” ahd için olabilir. Kur’an’da sayılan resuller kastedilmiş olur. Yahut Tevrat’ta geçen resuller olabilir. Bu takdirde burada işaret edilen yalnız Tevrat’ta adları geçen peygamberlerden haber verilmiş, geçmeyenlerden söz edilmemiş olur. Nekre olarak gelseydi, üç dört resul geçmiş olurdu. Bu mânâ verildiğinde şu soruya cevap bulmakta zorlanırız. Neden yalnız Hazreti İsa ile Hazreti Muhammed hakkında bu sözler söyleniyor da diğer peygamberler hakkında bu ibare kullanılmıyor?

Buna cevap olarak şu söylenebilir.

Tanrılaştırılan peygamberler yalnız Hazreti İsa ve Hazreti Muhammed’dir. Onun için bunlar hakkında bu ifade kullanılmıştır. Eğer harf-i tarif istiğrak için ise o zaman bunların son peygamber olduklarını ifade etmiş olur. Olardan önce bütün peygamberler geçmiş demektir. Eğer resul müfret olsaydı, istiğrak için geldiğinde bütün peygamberler kendilerinden önce geçmiş olacaktır. O zaman kendisi peygamber olamayacaktır. Nerden peygamber olacaklar, kendilerinden önce peygamberlerin hepsi gelip geçmiş olur. Resulü marife olarak çoğul kullandığında ahd için gelirse bilen kimseler kastedilmiş olur ve bunlar ikiden çoktur. Eğer istiğrak için ise bütün peygamberlerden söz edilmiş olur ama içlerinden 1 veya 2 peygamber hariç bırakılmış olur. Çünkü çok için istigrak var. 1 veya 2 çok içinde değildir.

İşte, Hazreti İsa için bu ifade iki resul hariç onun dışındaki bütün resuller ondan önce geçmiştir denmiş olur. Bu iki resulden biri Mesih olan İsa’dır, diğeri de Mehdi olan Muhammed’dir. Bu ifade Hazreti Muhammed için de getirilmiştir. Anlamı kendisinden başka bütün peygamberler geçmiştir denmiş olur. Yani Hazreti Muhammed bu halv etmiş olan resuller içinde değildir.

Bu şekilde mânâlandırdığımızda Hazreti İsa’dan sonra ne doğuda ne batıda nebi bir resul gelmiş değildir. Yani kadiyanilerin iddia ettiği gibi Hz. İsa’dan sonra vahiy almış resuller yoktur. Hazreti İsa’dan sonra yalnız Hazreti Muhammed gelmiştir. Dışarıda kalan yalnız iki peygamber olabilir.

Hazreti Adem’den Hazreti Muhammed’e kadar nebiler ve resuller gelmiştir. Nebiler Allah’tan vahiy almışlardır. Melek onlara gelmiş ve tebliğler yapmıştır. Bunlardan bazıları resul olmuştur. Bunlar resullerdir. Mucizeler göstererek insanlığı Allah’ın kitabına çağırmışlardır. Kur’an’dan sonra artık meleklerin vahiy getirdiği nebiler yoktur. Nebi olan resuller de yoktur. Nebilerin yerini âlimler almışlardır. Resullerin yerini de başkanlar almışlardır.  

(Va EumMuHUv ÖıdDIyQaTün)

“Ve annesi de sıddıkadır.”

Fiil cümlesinden sonra isim cümlesi gelmiştir.

Buradaki “Ve” hâl vavıdır.

Hazreti Meryem Hazreti İsa’nın annesidir. Kendisine vahiy gelmiştir. Peygamberliği beraber icra etmişlerdir. O da nebidir. Burada “annesi de sıddıkadır” denmektedir. Sadıkadır denmemiştir. Sadıka olunca iffetlidir anlamı çıkabilirdi. Oysa “sıddıka” kelimesi sıfatı müşebbehedir. Bir rütbeli meslektir. O halde sıddıklık da resullük gibi, nebilik gibi bir rütbedir. Nebilikten ayrı rütbedir. Hz. Yusuf, Hz. İbrahim ve Hz. İdris için getirilmektedir. Nebi sıddık denmektedir. Ayrıca nebiler ve sıddıklar diye bahsetmektedir. Demek ki sıddık nebiden başka bir rütbedir. Ayrıca sadık kelimesi de getirilmektedir.

Hazreti Meryem sıddıka idi. Sıddıka aynı zamanda yakın dost demektir. Örnek olarak ele alalım. Bir kimse bir işe giriştiği zaman ona katılan yakınları olur. Onlar sıddıktırlar. Hazreti Muhammed’in eşi, sıddıkası idi. Hazreti Ebubekir ve Hazreti Osman da onun sıddıkları idi. Hazreti Ali de sıddıkı olmuştu. Mustafa Kemal’in sıddıkları vardı; İsmet (İnönü) Paşa, Fevzi (Çakmak) Paşa ve Kazım (Karabekir) Paşa. Hazreti Meryem de Hazreti İsa’nın sıddıkası idi.

İnsan bir işe giriştiği zaman eğer sıddıkları varsa başarıya ulaşır. Nitekim Hazreti Muhammed’in resullüğünü eşi Hazreti Hatice ile arkadaşı Hazreti Ebubekir çevreye kabul ettirmişlerdir.

Biz İzmir’de Akevler’i kurmaya başladığımızda beş kişi merkez idik: Ahmet Tahir Satoğlu, Ahmet Bülbül, İhsan Emci, Osman Eskicioğlu ve Süleyman Karagülle.

Şimdi de İstanbul’da böyle sıddık arkadaşlarla beraberiz.

Herkes ben sıddıklardan mıyım değil miyim diye kendisi karar versin.

Artık şimdi Allah’ın atadığı resul yoktur. Sıddıklar bir araya gelecekler ve kendilerine resul seçeceklerdir. Bunlar sıddıklardan olacaklardır.

Kur’an’da sıddıklar, nebiler, şehidler diye zikredilmektedir. Nebilerle sıddıkları kurallı çoğulla getirdiği halde, şehidleri kuralsız çoğulla getirmektedir. Nebiler ilim üretenlerdir. Alimler planlama yaparlar. Bunların birbirlerine olan dayanışması bilgi bakımından yani haber verme bakımındandır. Sıddıklar ise birbirlerine ilim vermez, birbirlerini fiilen desteklerler. Kur’an’da  nebiler ve sıddıklar ayrı ayrı çoğul olarak getirildiğine göre bunlar ayrı ayrı kuruluşlar olacaktır. Meclisler ayrı, yöneticiler ayrı topluluklardır. Meclisler şeriatı ortaya koyarlar. Bunlar nebilerdir. Hükümet ise uygular, bunlar sıddıklardır. Şüheda ise yargıyı temsil eder. Böylece bugünkü üç kuvvet ortaya konmuş olmaktadır.

(KAvNAv YaEKuLAvNı elOaGAvMa)

“Onlar taamı ekl ediyorlardı.”

Hıristiyanlar, Tanrı üçün birleşmesidir diyorlar. Hazreti Meryem’i Tanrı’nın eşi kabul ediyorlar. Bunu açıkça söylemiyorlar, onu kutsal ruh olarak görüyorlar.

Burada “ikisi de yemek yiyorlardı” denmektedir. Buradan anlıyoruz ki Hıristiyanlar Hazreti Meryem’i de tanrı kabul etmektedirler. Her gün yemek yiyen birisi nasıl tanrı olur? Göstermelik yiyorlardı derseniz, o zaman sahtekar oluyorlar. Nereden bakarsak bakalım, ne Hazreti İsa ne de Hazreti Meryem tanrı değildir. Nedense insanlar bir türlü Tanrı’ya inanmamakta, kişilere inanmayı yeğlemektedirler.

Tanrı kendisi güçtür. Ne yaparsa yapsın bir besinle beslenmez. Oysa Tanrı’nın dışındakiler bir iş yaptıklarında kendilerinin emrine verilmiş olan gücü harcarlar. Anahtarı çeviren kişi lambayı yakar ama lambayı yakan elektriktir. Elektrik de barajdan gelmiştir. Barajdaki suyu da güneş oraya çıkarmıştır. Güneş ışığı yanan hidrojenden gelmektedir. Hidrojeni O yaratmış. Verdiği zaman enerji verme özelliğini vermiştir. Birleşir ve enerji üretir. Yani güneş de beslenmektedir. Hâsılı, kâinatta beslenmeden herhangi bir iş olmaz.

Yalnız bu dünyada değil, âhiretteki durum da böyledir. Orada da yiyeceğiz, orada da besleneceğiz, elbiseler giyeceğiz ve öyle yaşayacağız. Melekler ve cinler için de durum bundan başkası değildir.

Tanrı kendiliğinden var olan, kimse tarafından var edilmeyen varlık olduğu gibi, kendiliğinden güçlü olan ve besine ihtiyacı olmayan varlıktır. O’nun dışındaki varlıkların hepsini birisi var etmiştir. Yaptıkları işleri de kâinatta bulunan potansiyel enerjiyi harcayarak yapmaktadırlar. İş yapmak için enerjiye ihtiyacı olanlar mahluk, ihtiyacı olmayan haliktır.

Hazreti İsa ve annesi yediklerine göre enerji harcıyorlardı. O halde onlar tanrı değildir.

Kur’an burada Tanrı’yı en ileri bir şekilde tarif etmektedir. Kâinatta mevcut parçacıklar vardır. Onlar ilk yaratıldığından beri aynı sayıdadır, artıp eksilmemektedir. Bir de parçacıkların hızları vardır. En büyük hız ışık hızıdır. Değişik şekilde dağılmış hızlar vardır. Kâinattaki hızlar karesi toplamı da artıp eksilmektedir. Yaratıldığı tarihten bugüne kadar hep aynı kalmıştır. Değişen dağılıştır. Başlangıçta düzgün iken zamanla dağılmaktadır. Kâinat ışıktan ısıya doğru gitmektedir. Tam ısıya dönüştüğü zaman kıyamet olmuş olacaktır.

(uNJuR)

“Nazar et”

Nazar etmek” bakmak demektir. Başını o tarafa çevirerek gözleri oraya doğrultmaktır. Delilleri değerlendirmek de nazardır. Yani dışarıda çıkan olaylardan hükümler çıkarmak da nazardır. “Rey” insandaki kavramlarla değerlendirmedir. “Nazar” ise görünenleri değerlendirmedir.

Mesela, hayvanları sayıp “burada on koyun var” denirse, bu saymadır. “İki koyun kaybolmuş derseniz, bu nazar etmedir. “Koyunlar canlıdır, bunlar da koyundur, o halde bunlar da öleceklerdir” derseniz, bu yalnız “nazar” değildir, burada “rey” de vardır. Koyun kavramı, canlı kavramı, ölüm kavramı hep reylerden ibarettir. “Bunlar koyundur” demek nazardır.

Hazreti İsa ve Hazreti Meryem’in yemek yemeleri rey değil nazardır. Yemek yiyorlar, o halde bunlar tanrı değildir demek de rey kabilindendir.

Nazar etme” bir şeyi gözetmek anlamındadır. Nazar eden ne olacağını merak eder. Olacağı beklemek de nazardır. Burada “nazar et” denmektedir.

“Söyle, ondan sonra da bekle” denmiş olmaktadır.

(KaYFa NuBayYıNU LaHuM)

“Onlara nasıl beyan ediyoruz.”

Onlara nasıl beyan ettiğimize nazar et.

Yukarıdaki ifadeler gaip zamiri ile getirilmiştir. Burada onlara beyan edildiği ifade edilmektedir. Demek ki bize verilen haberleri onlara ulaştırmamız gerekmektedir.

Evet…

Kur’an tüm insanlara ulaştırılmalıdır, hem de tüm bu açıklamalarımızla...

“Kul/söyle” emri müfrettir, yani tekildir. Her mü’min bunu yapmalıdır. “Bin Dil Üniversitesi”ni kurup söylemeli ve oraya insanlar getirip eğitmeliyiz. Onlardan mü’min olanlar Kur’an’ı onlara ulaştıracaklardır.

Kimileri bizim anlattıklarımızı masal, hikâye, ütopya kabul etmektedirler. Kur’an düzeni gelecektir. İnsanlar artık ilâhi düzeni kuracaklardır. Allah insanları var etmiş, onları başıboş bırakmamıştır. Böyle dönemler hep gelmiş ve geçmiş, ondan sonra İlâhi düzen gelmiş, büyük uygarlıklar oluşmuştur. Bizim görevimiz İlâhi vahyi insanlara ulaştırmaktır. Önce yapmak, yani yaparak göstermek, sonra yapılanları ve görünenleri anlatmak...

Bugün Adil Düzen çalışanlarının ümitleri hemen hemen hiç yoktur...

Benim de 1960’larda son derece ümidim kırılmıştı...

Ben o zaman şunu yaptım. Ben Allah’ın dediğini yapayım, ondan sonrası bana ait değildir dedim. O zaman cihada girişenlerin hemen hepsi böyle idi. Çok kısa zamanda kooperatifi kurduk. Partiyi kurduk, beklenmedik hızla siyasete hakim olduk. Hep büyüdük. Hiç küçülmedik. Bizi kapattılar ama daima fiilen biz galip geldik. Kenan Evren müdahaleyi bizim lehimize yaptı. Turgut Özal bizden yana iktidar oldu. Bugün AK Parti bizim devamımız gibidir. Müslimler artık kendilerinin de diğerleri kadar başarılı olabileceklerini biliyorlar. Şimdi tek eksiklikleri vardır, “Adil Düzen”in ne olduğunu bilmiyorlar.

Onlar yaşlandılar, yeniden öğrenme imkanları yoktur. Gençlerin öğrenmeleri gerekir. Gençler de İngilizce öğrenme, Amerika’da mastır yapma, orada doktor olma peşindeler. Oysa Kur’an okuyup Allah’ın beyanlarını öğrenmeleri gerekir.

Beyan etme” kelimesi açıklama şeklinde tercüme edilmektedir. Arapçada beyan ispatlama demektir. Yani delilleri ortaya getirerek bir şeyi kanıtlamadır. Nitekim burada da Hazreti İsa ve annesinin tanrı olmadığı ispatlanmaktadır. Delili yemek yemeleri olarak ortaya koymaktadır.

(EaLEaYAvTi)  

“Âyetleri”

Âyetleri nasıl ispatladığımıza bir nazar et.

Âyet” yollara konan levhalardır, işaretlerdir. Onların doğru olduğu ispatlanmaz; konur, halk da ona inanır, ona göre hareket eder, sonunda istediği yere varır.

Allah’ın gönderdiği kitaplar birer âyettir. Naklî olarak olayları ve yapılacakları bildirmektedir. Âyet nedir? Tek olan ilâhtan başka tanrı yoktur. Hazreti İsa Allah’ın oğlu değildir. Bunlar kesin sözlerdir. Çok açık ifadelerdir. Sonra bu sözler delillerle ispat edilmektedir. O delil de onların yemek yemeleridir.

Bizim görevimiz Kur’an’ın âyetlerini müsbet ilmin verileri ile ispatlamaktır. Allah’ın gösterdiği ispat yollarını kullanmaktır. İşte bunlardan birini Allah yapmıştır. “Onlara” demekle bizim bu usulleri öğrenip onlara katmamız gerekmektedir. Kur’an’ın âyetlerini, Kur’an’ın kesin ifadelerini, muhkem beyanlarını müsbet ilmin verileri ile ispatlayıp onlara aktarmamız gerekmektedir.

“Âyât” kurallı dişi çoğuldur. Kur’an bir bütündür. Kur’an bir projedir. Beyanımız da o bütünlük içinde olmalıdır.

Yemek yiyenlerin Tanrı olamayacağı ilkesi Tanrı ile mahluk arasındaki farklılığı da ortaya koymaktadır. Filozoflar ve kelamcılar Tanrı’nın vacibu’l-vücud olduğu üzerinde çokça durmuşlardır, mutlak iktidarı üzerinde durmamışlardır. Kur’an’da “muktedir” kelimeleri geçmekte, hepsi Allah’ın sıfatı olarak geçmektedir. Tanrı muktedirdir. Biz ise mukaddiriz. Yani biz güneş enerjisini kullanarak iş yaparız. Allah ise kendi kendine kudret sahibidir. İftial bâbı kendi kendine iktidarı ifade eder. Yani Allah başka bir enerjiyi harcayarak iş yapmaz. Biz ve bütün diğer canlılar ise mevcut olan bi’l-kuvve enerjiyi harcayarak iş yapabilir. Oysa Tanrı başka bir yakıt kullanmadan iş yapar. Halikın binefsihîdir.

Tanrı’nın varlığını ispata bu yoldan gidilebilir.

Bir üniversitenin hocaları ilan etmişler ve demişler ki; biz de canlı yaratıyoruz! Artık Tanrı ile yarışıyoruz! Karşı olanlar görmek için toplanmışlar. İddia sahiplerinden biri sahneye çıkmış, canlıyı nasıl yarattıklarını anlatmaya başlamış… “Maddeyi alırız ve …” der demez, karşı taraf kalkmış, “Allah’ın maddesini kullanmayın, kendiniz madde üretin!” demiş. Yarışma veya gösteri de orada bitmiş.

Biz yalnız maddeyi kullanmıyoruz, aynı zamanda enerjiyi de tüketiyoruz.

Kâinat ölümlüdür.

(ÇümMa)

“Sonra”

Yani nazar edip onlara ulaştırdıktan, onlara gerçekler anlatıldıktan, ispat edildikten sonra demektir. Bu “Sümme” kelimesi nazardan sonra, bir şeyler yapıldıktan sonra demektir. Yani “Sümme” yalnız zaman sonrasını ifade etmez. Aradan başka olaylar geçtikten sonra demektir. Arada geçen olay hazfedilmiştir. Biz onu takdir ederiz. Buradaki hazfedilen takdir, nazar ettikten ve onlara tebliğ ettikten sonra ifadesidir.

(UnJuR)

“Nazar et”

Bir daha nazar et.

Nazar” kelimesi tekrar edilmiştir.

Nazar edilen yer farklı ve başka, nazar şekli de farklıdır.

Biri Allah’ın âyetlerini ispat şeklini öğrenmek ve onlara anlatmak, ispatlamak şeklindedir. Diğeri ise onların nasıl davranacaklarını gözetlemektir.

İki bakış arası ifade edilecekse, birinci nazar ile ikinci nazar farklı olduğu için tekrar edilmiştir. Ayrıca fiillerde zamir gönderilmez, sadece “ve” harfi ile fail veya mef’ul atfedilir. Eğer fail ve mef’ul hazfedilecekse o zaman fiil tekrar edilir. Bu sebeple burada “Unzur” kelimesi tekrar edilmiştir. Yukarıda Allah’ın ispat şekline nazar et diyor. Burada ise onların yaptıklarına nazar et deniyor.

(EanNAv YuEFaKUvNa)

“Nereden ifk olunuyorlar.”

Fek” alt veya üst çene demektir. Kapanarak yakalayan tuzaklara “ifk” denmektedir. Tuzak anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Alt ve üst çenenin birleştiği yerdir. Mastar olarak ters çevirmek mânâsı almıştır.

İfk” kelimesi yanıltma anlamındadır. “Ufuk” kelimesi ile akrabadır. Göğün ufukta birleştiği zannedilir ama oraya varınca öyle olmadığı anlaşılır. Herhangi bir olay karşı tarafı kandırmak için yapılırsa bu ifk olur. Doğrudan yalan söylemezsin ama öyle hikâyeler anlatırsın ki o başka bir şeye inanır. Onu hile ile kandırmış olursun. Bu ifktir.

Ennâ” nereden demektir. “Eyne” nereye demektir. Tercümelerde hem nasıl diye tercüme ediyor hem de meçhul fiile malum mânâsını veriyorlar, nasıl dönüyorlar şeklinde tercüme ediyorlar. Bunlar hatalı tercümelerdir. Tefsirlerde de buna benzer mânâlar görülür. Oysa “nerden kandırılıyorlar” anlamındadır. Bunlar samimidirler ancak geçmişte kandırılmışlardır, hâlâ bu kandırılmışlığın içindedirler demektir.

Yani biz onlara gerçekleri anlatacağız. Hazreti İsa’nın sadece resul olduğunu, tanrılıkla ilgisi olmadığını anlatacağız, bunu delillerle ispat edeceğiz. Onlar yine de bizim söylediklerimize inanmayacaklar, anlamayacaklar. Biz bu sefer onların bu hatalara nasıl düştüğüne bakacağız, onların sosyal ve psikolojik durumlarını değerlendireceğiz.

“Nazar et, nazar et” diyerek bunun üzerinde çokça durmamız gerekmektedir.

Bugün yeryüzünde Müslümanlar mânen Hıristiyanlar da maddeten hakim durumdadırlar. Dünyada biz anlaştığımız takdirde Budistler ve Hindular da yanımızda yer alacaklardır. O sebeple onlarla özel olarak ilgilenmemiz gerekmektedir. Bu sebepledir ki onlar nasıl kandırılıyor, o hususa bakın deniyor.

Bu kandıranlar kimlerdir?

İsrail oğullarıdır. Onları müsbet ilimlerden uzak tutarak kendileri onları dinsizleştirme fitnesinde tutmuşlardır. Bu hususu onlara iyice anlatmamız gerekir.

Tanrı bu kâinatı yaratmıştır. O halde Allah’ın kitabında kâinatla çelişen bir şey olabilir mi? Yanlış olanı yine ilmî metotlarla ispat etmeliyiz. İspat edemiyorsak, onlar ispat ediyorsa, artık bizim reddetmemiz mümkün olmaz.

Avrupa üniversitelerini İsrail oğulları kurdular. İslâmiyet’ten aldıklarını Batı’ya aktardılar. Kilise bunlara karşı çıktı. İsrail oğulları haklı oldukları için galip geldiler. Avrupa’yı dinsizleştirmeye başladılar. Yüzde 95’i Hıristiyanlıktan vazgeçmişlerdir. Ama Papalık artık ilme muhalefeti bırakmıştır. İslâm düşmanlığını bırakmışlardır.

Şimdi onları hak inanışa getirmemiz gerekir.

Yalnız ilmî ispat yetmez. Bu durumlarını siyasi yönden de düşünmeliyiz, siyasi tedbirler de almalıyız. Önce “Bin Dil Üniversitesi”ni kurmamız gerekmektedir. Dünyanın değişik ülkelerinden getirdiğimiz insanlar burada eğitilir. Televizyon neşriyatı yaparız. Okullar, üniversiteler kurarız. Efkarı umumiye artık olgunlaşır. O zaman da Papalık inkılap yapar, 2000 senelik bâtıl inanış ortadan kalkar. Şiilerin de böyle bâtıl inanışları vardır. Humeyni buna karşı çıkmadı ama naibi imam nazariyesi ile fiilen bunu aşmıştır. İnsanlık artık bâtıl inanışları aşıp ilâhi kaynaklardan yararlanma seviyesine çıkmalıdır.

***

(QuL)

“Söyle”

Hazreti İsa’nın tanrılığı meselesi örnek gösterilerek tüm putperestliklerden vazgeçilmesi gerektiği anlatıldı.

İsrail oğullarına “Ey Beni İsrail” diye hitap etmiş ve onları doğrudan muhatap almış olduğu halde, Hıristiyanlara karşı “Kul” emriyle bizi aracı yapmıştır. Bu suretle Hıristiyanlarla Müslümanların bir olduğu kabul edilmiştir. Hazreti İsa’ya; sana tâbi olanları kıyamete kadar kâfirlerin üstüne çıkaracağım vâdi ile maddi gücün onlarda olacağı ifade edilmiştir. İslâmiyet’ten önce Hıristiyanlık süper güç olmuştur. İslâmiyet’ten sonra Hıristiyanlık ikinci güç olarak varlığını sürdürmüştür. Haçlı Seferleri ile en parlak dönemlerinde Müslümanlara saldırdıklarında bile, İslâm âlemi onları mağlup etmişlerdir. Bugün de güçte Müslümanlar Hıristiyanlardan geridirler. Ne var ki maddî varlık onlarda, manevî varlık Müslümanlardadır. III. bin yıl uygarlığı bunların birliktelikleriyle sağlanacaktır. İsrail oğulları ise ayrı bir kavim olarak kendi varlıklarını sürdüreceklerdir. Bize “onlara söyle” denmiş olmasından anlıyoruz ki; bizim onlarla işbirliği yapmamız ve onları hakka çağırmamız emredilmektedir.

Hıristiyanlık Batı’da henüz başarılı bir durumda değildir. İnsanlar sosyal ahlâklarını korumakta iseler de kişisel ahlâkları son derece bozulmuştur. Aile müessesesi neredeyse yok olacak duruma gelmiştir. Zina kutsallaştırılmaya başlanmıştır. Çocuk yapmamaktadırlar. İnkıraz etmektedirler. Faiz onlar için tek kazanç aracı hâline gelmiştir. Sömüren ülkeler arasında yaşamaktadırlar. Sömürülen kalmayınca varlıkları da sona erecek fecaat içindedirler.

Bu durumlarından kurtulmak için ahlakta İncil’e, düzende ise Kur’an’a sarılmalıdırlar. Komünizme sarıldılar oldu da, Kur’an’a sarılsalar ne olur.

Bu “Kul”u kim söyleyecek?

Bir vakıf kurmalıyız. Hıristiyanların, Hinduların ve Budistlerin katıldığı bir vakıf kurmalıyız. Bu vakıfta ilmî araştırmalar yapılmalıdır. Kitaplar yeniden ele alınmalı ve asılları tesbit edilmelidir. Ona göre yorumlanmalıdır. Sözler değiştirilmese bile anlamları ilme göre yorumlanmalıdır.

Kur’an’da Hazreti Muhammed’den, Hazreti Musa benzeri bir resul olarak bahsedilmektedir. Yani Hazreti İsa’nın yerine değil Hazreti Musa’nın yerine gelmiştir. Tarikat peygamberi değil şeriat peygamberidir.

İnsanlık tek şeriat üzerinde olacaktır ama tek tarikat üzerinde olmayacaktır. Bizim Yahudilikten alacağımız bir şey yoktur ama Hıristiyanlıktan öğreneceğimiz şeyler vardır. Yalnız Hıristiyanlık değil; Hinduizm de Budizm de tarikat dinleridir. Şeriat dinleri değildir. Şeriat dini olarak Tevrat ve Kur’an vardır. Tevrat Kur’an’ı yorumlama bakımından yararlanacağımız kitaptır ama şeriat hükümleri günümüzün icma ve içtihatları ile ortaya konacağı için de füruda bizim ona ihtiyacımız yoktur. Kur’an ise icma ve içtihat müesseselerini getirdiği için tek dayanağımızdır. Sünnet ve Kur’an’ı anlamada bize yardımcı olacaktır.

(Ea TaGBuDUvNa MiN DUvNı elLAvHi)

“Allah’tan başkasına mı ibadet edersiniz?”

Hıristiyanların Mesih Allah’tır veya Allah üçüncüdür demelerini ele almış, bunun küfür ve şirk olduğu anlatılmıştır. Hazreti İsa ve annesinin birer insan olduğu açıklanmış, delillerle ispat edilmiştir. Sonra da onların nasıl kandırıldıkları ifade edilmiştir. Onlara tarihî gelişme anlatılmıştır. Önce Pavlus Hıristiyanları Hazreti İsa’ya taptırmaya başlatmış, sonra da batılı düşünürler Marks’a varıncaya kadar onları dinsizleştirmek istemişlerdir.

Onlara ne yapılmıştır?

Ya peygamberlere ya da diktatörlere taptırılmışlardır.

Allah’ın halifesi olan insanlığa hizmet edeceklerine, kapitalizmde sermayeye, sosyalizmde siyasilere taptırılmıştır. Bu iki güç de İsrail oğullarının gücü idi, çeneleri veya kolları idi. Bugün hâlen onların emrinde insanlığı ateşe vermektedirler.

Demokrasi sayesinde siyasi güçlerini kaybettiler ama mâli güç hâlâ onların emrindedir. Hâlâ faiz parası ile biz şimdi tuvalete gidebiliyoruz. Tüm dünyayı tahsildarsız emrine almış, kendisine taptırmaktadır.

Allah Hıristiyanlara, Hintlilere, Çinlilere bu gerçekleri anlatmamızı bize emretmiştir. Sözü söylemelerden yapmalara getirmiştir. İbadet etmek demek köle olmak demektir, O’ndan başkasına iş yapmamak demektir. Köle ile işçi arasındaki fark birinin geçici olmasıdır. Bugün gidersin, kişinin işini yaparsın, ücretini alırsın. Oysa köle isen hiçbir yere gidemezsin. Bugün karşılıksız dolar tabanlı para tüm insanlığı emrine almış, ona ibadet ediyoruz. Elimize aldığımız banknotun bize ne zararı ne de yararı vardır. Ama biz ona ibadet ediyoruz.  İnsanlığa ve topluluklara değil, ekonomik veya siyasi sömürünün aracı olan kâğıt parçasının esiri durumunda kölelik yapıyoruz. Ayetteki siz, bizi de içerisine aldığı için (tağlib) Allah’tan başkasına mı ibadet edeceğiz? Sermayeye ve siyasete mi tapacağız? Biz insanlığa yani Allah’ın halifesine ibadet etmeliyiz.

Açık ifade ile hareket edecek olursak, Allah para olarak altın ve gümüşü var etmiştir. Karşılıksız para değil, karşılığı olan para kullanmalıyız. Bizim paramız altın olmalıdır. Her şey altına dayandırılmalıdır. Küçük paralar gümüş olmalıdır. Altın paranın gümüşle olan değeri altının gümüşle olan değeri hâline gelmelidir.

İstanbul’da bir kredileşme kooperatifini kurmalıyız. Kooperatifin kuyumcu üyeleri “altın bonosu” çıkarıp kooperatife vermelidirler. Altın bonoyu getirenlere altını vermelidirler. Sonra altın bono gümüşle alınıp satılmalıdır. Bunun dışında ülkelerde çalışma kooperatifleri kurulmalı, “imar bonosu” çıkarılmalıdır. Sonra illerde hizmet kooperatifleri kurulmalı, “demir bonosu” çıkarılmalıdır. Bucaklarda işletme kooperatifleri kurulmalı, “buğday bonosu” çıkarılmalıdır. Mübadele aracı bunlar olmalıdır. Bunlar da işletme senetleri karşılığı çıkarılmalıdır. İşletme senetleri de ambara giren mal karşılığı çıkarılmalıdır. Dolayısıyla para ambara konmuş mallar karşılığı olmalı yahut yapılan yapılar karşılığı olmalıdır. İşte bu para karşılığı olan paradır. Allah’ın halifesi olan insanın emeğiyle ürettiği değer karşılığıdır. Bunu yapmak Allah’a tapmaktır. Karşılıksız para ile yaşamak ise sermayeye veya siyasete tapmaktır, onlara ibadet etmektir.

Biz her gün sadece ve sadece karşılıksız paraya hizmet ederek yaşamıyor muyuz? Bu yaptığımız işlerden sonunda sömürü sermayesi yararlanarak dünyayı sömürmüyor mu?

Sermaye devletlere altın karşılığında para çıkaracağını vaat etti. 1970’lere kadar sözünde durdu. Ondan sonra adeta tanrılığını ilan ederek karşılıksız dolar çıkarmaktadır. Doların ve ona bağlı paraların borçlusu yoktur, karşılığı da yoktur. Bu Tanrı’ya ortak olmaktır. O parayı kabul edenler yani bizler de müşrikiz. İşte şimdi Kur’an bize bunu söylüyor. Bizim böyle söylememizi emrediyor, böyle düşünmemizi emrediyor.

(MAv LAv YaMLiKu LaKuM)

“Sizin için hiçbir güce sahip olmayana”

Burada “Men” değil de “” getirilmiştir. Yani insanlar görünürde Hazreti İsa’ya ibadet ediyorlar, gerçekte ise karşılıksız dolara hizmet ediyorlar. Hıristiyanlar kandırılmış, aldatılmış ve karşılıksız para onlara para olarak kabul ettirilmiştir. Evet, altınla değiştireceğiz dedikleri halde şimdi değiştirmiyorlar. Bizi kandırdılar, şimdi putlara taptırıyorlar.

Buradaki “” karşılıksız para anlamına geldiği gibi haç işareti anlamına da gelmektedir, heykeller ve resimler anlamına da gelmektedir. Kendilerine kutsiyet verilerek heykellere ve resimlere saygı göstermek putperestliktir. Ölmüş insanların mezarlarına gidip medet ummak putperestliktir. Onların bize ne yararı ne de zararı vardır.

(WarRan Va LAv NaFGan)

“Ne zararı ne de yararı olan”

Evet, önce ölü olan kimselerin bize ne yararı ne de zararı vardır. Onların ne heykelleri, ne resimleri, ne de mezarları bize ne zarar verir ne de yarar verir. Anıtkabiri ziyaret etmek ve Mustafa Kemal’e saygı duruşu yapmak ne kadar putperestlikse, haç çıkarmak Eyüp Sultan’ı ziyaret etmek de böyledir. İşte insanlığın böyle bâtıl inançlardan ve onlara tapmaktan, onlara iş yapmaktan kurtulması gerekmektedir.

O halde ne yapmalıyız?

Bugün TL kullanmazsak ekmek alıp yiyemeyiz.

Peki, parayı kullanmayalım mı?

Cebindeki 20 liranın bugünkü değeri bellidir. Dolayısıyla 20 liranın içinde gerçek değerler vardır. Onun ne olduğu bellidir. Bugün bu parayla kuyumcuya gittiğiniz zaman, bunun karşılığında size şu kadar gram altın veririm diyor. Ancak onun yarın veya daha sonra değerinin ne olduğu bilinmemektedir. O halde alışverişi TL üzerinden yapacağız ama borçlanmayı altın veya gümüş üzerinden yapmalıyız. Tasarruflarımızı ortak hesaplarda birleştirip altın hesabına yatırmalıyız.

Kur’an bunları bize emrederken yalnız Müslüman olarak değil tüm büyük dinlerin mensubu olarak emretmektedir. Faiz yalnız bize değil İsrail oğullarına da haramdır. Onlar da artık sömürüden ve Tanrı’ya ortak koşmaktan kurtulmalıdırlar.

Ölmüş insan Hazreti İsa da olsa, artık bize bir zararı ve bir yararı yoktur. Getirdikleri ise onun değil Allah’ın bize olan tebliğidir. Dolayısıyla sünnete uymak şirk değildir. Çünkü onun öğrettikleridir. Ama Allah’ın emirleridir. Şirk olan onun şahsından istimdattır. Biz Hazreti Muhammed’den imdat istemeyiz. Biz onun için dua ederek onun imdadına koşarız. Mezarlara gidip onlardan şefaat istemek şirktir. “Ya Rasulallah!” demek şirktir. Çünkü o duyamaz. Bu sebepledir ki Ehli Sünnet Kur’an okuduğu zaman ruhlarına hediye eyledik sen vâsıl eyle ya Rabbi diye dua ederler. Sen kabul eyle ya Muhammed demezler. Hıristiyanlar ise Hazreti İsa’ya dua ederler. Müslümanlar arasında da bütün şirk ifadeleri kullanılmaktadır. Dikkat ederseniz insanlar hayatlarında değil de öldükten sonra putlaştırılıyor. Mustafa Kemal’e hayatında kimse tapmıyordu. Mustafa Kemal’e tapma işi kendisinden sonra başlamıştır. Hayatında ise korkusundan itaat ediliyordu.

İslâmiyet’te doğum günleri ve ölüm günleri kutlanmaz. Hazreti İsa’nın doğum günü yılbaşıdır. Onun doğumu mucizedir. Onu bayram günü yapabiliriz. Ramazan Bayramı vahyin başladığı gündür. Kurban Bayramı vahyin tamamlandığı gündür. Bizim için mukaddes olan günler onlardır. Cuma günleridir. Onun dışında doğmak ve ölmek adi olaydır. Bütün din mensupları Kur’an’ı esas alarak bâtıl inançlardan kurtulmalıdırlar.

(Va EalLAHu HuVa elSaMIyGu eLGaLIyMu)

“Allah semi’ ve alîmdir.”

Haberler nekre geldiği zaman o özelliğin mübtedada olduğunu ifade eder. Ama haberleri marife gelince o zaman haberin yalnız mübtedada olduğunu ifade etmiş olur. Burada şu deniyor. Bilen ve işiten yalnız Allah’ın kendisidir. Başka bilen ve işiten yoktur. Her şeyi bilen ve işiten yalnız O’dur. Ölülere dua etmeyiniz, yani ölülere hitap etmeyiniz, çünkü onlar duymaz ve işitmez.

Bundan önceki “Allah” kelimesine O’nun halifesi olan topluluk mânâsını verdik. Burada ise kâinatın var edicisi Allah mânâsını veriyoruz. Bunun için izhar edilmiştir. Fiil cümlesinden sonra geldiği için bu isim cümlesi hâl cümlesidir. Yani işiten yalnız Allah, bilen yalnız Allah olduğu halde, biz bize zararı ve yararı olmayanlara mı ibadet edeceğiz? Deftere ya defter deyip onu muhatap mı almalıyız? Bizi şimdi Mustafa Kemal değil Abdullah Gül idare ediyor. Geçmiştekilere tapmak demek şimdikileri saymamak demektir.

Hüve” zamiri gelmiştir. Üç tane marife kelime yan yana gelmiştir. Ortadaki mübteda ile de beraber olabilir. Haber ile de beraber olabilir. Haberle beraber olduğunu göstermek için Türkçede kişi anlamında bir “Hüve” getirilmiştir.

Haberleri ayrı ayrı atıfsız da gelebilir, atıfla da gelebilir. İkincisi birincinin sıfatı da olabilir. Burada iki şekilde mânâ verilebilir. Allah işiten olan kimsedir. Bilen olan kimsedir. Yahut Allah bilip işiten kimsedir. Yani ya Allah’ın iki vasfı vardır veya bir birleşik vasfı vardır. Burada duracağımız konu bilen ve işitendir ifadeleridir. Allah’tan başkasına mı ibadet edeceğiz, işini yapacağız dedikten sonra işiten sıfatını ortaya koymuştur. Amelde yalnız fiil vardır. Kavil yoktur. İbadette ise hem fiil vardır hem kavil vardır demektir. Kavillerinizi işitir, fiillerinizi bilir demektir. Görür yerine bilir denmiş olması, kalbî fiillerimizi de yani düşündüklerimizi de bilir anlamındadır.

Bu âyet bize Hıristiyanlarla bir olup ölülere tapma hastalığından kurtulmamızı ve Altın bono çıkarmamızı emretmektedir. Kur’an’ı yorumlarken hepsi sonunda Allah bize bunları niçin anlattı, ne yapmamız gerektiğini düşünmeliyiz ve sorunlarımıza çözüm bulmalıyız. Şarkı dinler gibi Kur’an’ı dinlememeliyiz.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org   (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3465 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2658 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2630 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2528 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2279 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2170 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2588 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1985 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2287 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2426 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2429 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2439 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2398 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2436 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3039 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2987 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2748 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2954 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3139 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3029 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3427 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5479 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3549 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3074 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3865 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3714 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3421 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3871 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3833 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4109 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4624 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3018 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3113 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3967 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3841 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2943 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3955 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7719 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5605 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3575 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4447 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4743 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4665 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4818 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4551 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3396 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5175 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3855 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5150 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5009 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4934 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3478 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3693 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5151 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4206 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5419 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4088 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4418 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4768 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5315 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5261 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4381 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4594 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4118 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4098 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4087 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4541 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5649 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9820 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4647 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3706 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3853 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3356 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3749 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5706 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4246 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler