Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 628
MÂİDE SÛRESİ TEFSİRİ -53.AYETLER
10.09.2011
2181 Okunma, 0 Yorum

MÂİDE SÛRESİ TEFSİRİ - 36

 

(Va YaQUvLu elLaÜIyNa EaMaNUv)

“İman etmiş olanlar kavl edecekler.”

Burada iki kıraat vardır.

Biri ötre ile okunmaktadır, bizim Kur’an’larda böyle harekelenmiştir.

Diğeri ise üstünlü kıraattir.

İkisi de mütevatirdir.

Ötreli olarak kıraat edildiğinde buradaki atıf bundan önce geçen “kalblerinde hastalık olanlar derler” ifadesine atfedilmiş olur. Kalblerinde hastalık olanların kötülük yapmalarından korkuyoruz derler, iman etmiş olanlar ise bunlar da sizinle beraberiz diyenler midir derler. Yani onlar değildir.

Evet, takiyye olsun diye yasaları okumadan Meclis’ten geçirenler için mü’minler bunlar da tam samimi olarak biz sizinle beraberiz dememişlerdir derler. Yani “Adil Düzen”e gerçekten inananlar şunu bilirler ki; geçmişte biz “Adil Düzen” taraftarıyız diyenler bunu gerçekten kalbleri ile dememişlerdir. Ya susmuşlar, ya da raporlar tanzim etmişlerdir.

Buradaki hemze inkâr hemzesidir. Sen mi dedin? Hayır sen demedin. Bunlar mıdır? Hayır bunlar değildir. Bunlar öyle bir şey dememişlerdi. Dolayısıyla şimdi böyle yapmalarını irtidat kabul etmeyiz.

AK Partililer ve İlâhiyatçılar baştan bizimle olmamışlardır. Dolayısıyla onlar mü’min değildirler. İrtidat da etmemişlerdir. Ama Sadet Partililer bizden olduklarını, “Adil Düzen”i benimsediklerini, cehde eymanları ile kasem ederek söylemişlerdir. Dolayısıyla onlar mü’mindirler. Onlar eğer “Adil Düzen”den vazgeçerlerse irtidat etmiş olurlar.

“Vav”sız kıraat vardır. Bunu sahih kıraat kabul edip etmeyeceğimizi harf sayısı ile karar verebiliriz.

Vو1  Uو4   Mم9  Bب3  Fف1=18       Dudaktan çıkan harfler

Eئ9  Hه6   Xح2  Gع2   Pخ1 =20      Boğaz harfleri

Qق2   Kك1   Cج1   Yي2 = 6             Arka kameriye      Iى3

Lل10  Nن7  Rر1 = 18   Titrek harfler

Üذ2 Sس2 Oط1 Öص1 Tت1 Dد1 = 8 Orta harfler        Aا2        Aا 5

Dudak harfleri 18’dir. “Vav” harfini yok sayarsak 17 eder. Bu sayı bizim standart sayılar içinde değildir. Kaldı ki burada titrek harfler de 18’dir.

Toplam 70 harf vardır. “V” eksik olursa 69 eder. Bu da standart sayı değildir. O halde “Ve Yekulu”daki “Ve”siz kıraat mucize olmadığı için Kur’an’dan saymıyoruz. Dolayısıyla ona göre manâ vermiyoruz. Harfleri sayarak siz de kontrol ediniz.

Burada imanın mef’ulü hazfedilmiştir. Eğer “Bi” harfi ile Allah veya âhiret veya resul gelmiş olsaydı, o zaman kendilerini ve kendileriyle beraber olanları güven altına alanlar denmiş olurdu. Geçmiş müfessirlerin verdikleri manâ çıkardı.

Mutlak olarak “âmenû” ya güven altına alanlar anlamı verilir. “Allah mü’minlerden cennet karşılığı mallarını ve canlarını satın almıştır” demekle, mü’minlerden maksat insanlığın güveni için savaşanlardır, cihat edenlerdir. Zaten mütevatir emretmesindeki hadis de bunu açıkça ifade etmektedir.

Mü’minleri, tüm insanların mallarını ve canlarını kendilerine emanet ettiği kimselerdir diye tanımlamıştır. Müslimleri ise diğer müslimlerin kendisi ile barış içinde olan kimseler olarak tanımlamıştır.

Bugün “mü’minler” kimlerdir?

Bu sorunun cevabı iki şekilde verilecektir. Biri bugün asker olup yurdun güvenliği için olanlar mü’mindir. Fitne çıkaranlara karşı savaşanlar mü’mindir.

Buna cevap olarak denebilir ki; bugünkü devlet İslâm devleti değildir ki orada asker olanlar mü’min olsun ve ölenler şehid olsun.

İnsan haklarına saygılı her devlet mü’min devlettir. Yargının kararı olmaksızın saldırmayan devlet hukuk devletidir. O devletin güvenliği için savunması için savaşanlar mü’mindir.

Amerika Irak’ı işgal etmiştir, Amerikan askerleri de mü’min midir?

Eğer hakem kararlarına uyarak savaşmışlarsa mü’mindirler.

Türkiye Devleti ne yapacaktır?

Uluslararası saldırıda o ulusun seçeceği bir hakem ve bizim seçeceğimiz bir hakem ve hakemlerin seçeceği bir başhakem o ülkeye saldırmaya hakkımız olduğuna karar verirse saldırırız. Askerlerimiz mü’mindir ve şehittir. Karşı taraf hakem seçmezse o zaman karşı tarafın hakemini de bizim hakem seçer. İkisi baş hakem seçer ve onların kararı bizim saldırmamızı meşru kılar. Osmanlılar bunu şeyhülislâmın fetvası ile yapıyorlardı. Olay anlatılır, o da ‘el-cevap; savaş caizdir’ derse savaş olurdu.

Yurt içinde ise kişiler adları ile tesbit edilir. Onların karakola gelip ifade vermeleri istenir. Buna her bucak için bucak başkanı karar verir. Onun gelmesi istenir. Âkilesine duyurulur, yoksa yakınlarına duyurulur. Gerekirse ondan hakem seçmesi istenir. Artık bundan sonraki durum hakem kararına bağlıdır. Gelmezse ve geldikten sonra hakemlerin kararlarına uymazsa onun kanı heder olur. Herkes onu topraklarımızda öldürebilir.

İşte bu öldürme görevini yüklenenler mü’mindir.

Hâsılı, devletimizdeki silahlı güç mensupları yani polis ve askerler mü’mindir. Bunların hareketi yargı denetiminde olmalıdır. Yargı da hakemlerden oluşmalıdır.

Bunun dışında İslâm düzeninin olmadığı bir ülkede İslâm düzenini getirmek isteyen insanlar da mü’mindirler. Mü’min olup olmadıklarına kararı kendileri verirler. Allah mü’min olmayanlardan İslâm düzenini getirmelerini istememektedir, kim mü’min olmak istiyorsa onlardan İslâm düzenini getirmelerini istemektedir.

Biz şimdi buradaki âyetleri yorumlarken İslâm düzenini getirmek isteyen gönüllülerden bahsedecek, onların ne dediklerini inceleyeceğiz.

Önce şunu söyleyeyim ki mü’min olup olmama insanın kendisine bırakılmış bir karardır. “İnşaallah mü’min olacağım” diyen mü’min değildir. “Allah isterse ben mü’min olacağım” diyenler mü’min değildir. “Ben mü’minim” diyen mü’mindir.

Allah herkesin mü’min olmasını istemektedir, ne var ki isteyen herkesin mü’min olmasını istememektedir. Ben şimdi diyorum ki; “Ben mü’minim. Huzurunuzda ilan ediyorum. Artık bende imanımın gereği herhangi bir noksanımı görürseniz hatırlatın.”

Bunu tam olarak anlatabilmemiz için size Asr Sûresi’ni hatırlatacağız.

Asra güvence: Bulunduğunuz, yaşadığınız asrın güvencesi size delil olsun. Eğer orada mü’minler varsa güvence vardır, terör yoktur. Orada mü’minler yoksa terör vardır. Bunu yaşayarak ve görerek bilirsiniz. Bu gerçek herkes tarafından açıkça bilinmektedir. Ordular, emniyet teşkilatı bunun için vardır. Bu konuda fazla bilgi vermeye gerek yok.

Gerçekten insan: Kişi olarak, topluluk olarak tüm insanlık, uluslar, iller, bucaklar ve ocaklar; herkes çöküş içindedir, ziyan içindedir.

Çökmektedir: Hüsran” zarar etmek anlamına geldiği gibi yıkılmak, çökmek anlamına da gelir. İflas eden hüsrandadır. Bir alışverişte zarar eden başka alışverişte kazanıyorsa hüsranda değildir. Bugünkü dünyamız böyle değil midir? Gelişigüzel savaşlar. Libya’da, Suriye’de, Rusya’da, Çin’de önce halk kışkırtılıyor, sokaklara dökülüyor. Sonra devlet güçleri onların fitnesini bastırınca da uluslararası güç hareket ediyor ve orasını talan ediyor. Bu tür müdahalelerin hangisi başarıya ulaşmıştır? Ama aynı bahaneler ve aynı yağmalamalar devam ediyor. İşte insanlık bundan dolayı, bu düzensizlikten dolayı çöküş içindedir, sosyal tufan içindedir.

Ancak: Yani yukarıdaki genel ifadeden istisna yapılmaktadır. Sadece tek reçete verilmektedir. Bunlar olursa çöküş olmaz. Hangi topluluklarda bunlar olursa çöküş olmaz? Şimdi şu soru ile karşı karşıya kalırız. Bu istisna edilen topluluklar ne kadar çoklukta olmalıdır. Bunun için en küçük topluluk yeterlidir. Ne kadar yeterlidir? On aile yani bir ocak yeterlidir. Bir bucak yani bin aile yeterlidir. Bir il yeterlidir. Bir ülke yeterlidir.

İnsanlık da ancak aşağıda anlatacağımız şu dört şeyle  çökmekten kurtulur.

a) İman etmiş kimseler: O ocakta, o bucakta, o ilde, o ülkede en az onda bir iman etmiş olan varsa, diğerleri onları destekliyorlarsa, işte o topluluk çökmekten kurtulur. Devletimiz geçici olarak bizi korumaktadır. Ama anarşi önlenemiyor, sosyal âfetler önlenemiyor. Biz kendi içimizde bir araya gelerek önce kendi ocağımızı, sonra kendi bucağımızı, sonra kendi ilimizi terörden, anarşiden, işsizlikten, borçtan kurtarmalıyız. Buna inanmış kimselere ihtiyaç vardır. Silahla koruma devletimize aittir. Ama silahlı güçlere biz destek olursak bizim ocağımıza, bizim bucağımıza, bizim ilimize anarşi giremez, işsizlik giremez. Bunun için bizde yeterli mü’minlerin olması gerekmektedir. İsmet İnönü demişti ki; bir memlekette namuslu kimseler namussuzlar kadar cesur olmadıkça o ülke yaşamaz.

İman edenlerin vasıflarını burada sayabiliriz.

1- Onlar mallarını ve canlarını cennet karşılığı Allah’a satmışlardır. Cenneti kâinatın rabbi verecek. Hizmeti ise topluluklarına yapacaklardır. Demek ki mü’min olmanın birinci şartı topluluğun güveni için malını ve canını vermeye hazır olmaktır.

2- Onlar her söze kulak verirler, en iyisine uyarlar. Yani içtihatla amel ederler. İhtilaf hâlinde hakem kararları ile hareket ederler. Güvenlik işlerinde de kendilerinin seçtikleri imamlara kayıtsız şartsız itaat ederler.

3- Onlar iyilikte tüm insanlarla işbirliği ve dayanışma içinde olurlar. Onlar kötülükte kimseye arka olmazlar.

4- Başkaları onları sevmese de onlar tüm insanları severler. Onlar savaşı mazlumları korumak için yaparlar. Onlar karşı tarafı yok etmek için değil, zulümden vazgeçirmek, ıslah etmek, müslim yapmak için çarpışırlar. Onlar geçmişin intikamı için değil, geleceğin güvencesi için cezalandırırlar.

5- Onlar hükmettikleri zaman adaletle hükmederler. Hükmederken söz konusu olan yakınları da olsa taraf tutmazlar.

İşte böyle birisi iseniz mü’minsiniz demektir, bunu da kendiniz beyan edeceksiniz.

b) Uyumlu işler yapmak: Bugün artık insanlar tek başına veya küçük topluluklar hâlinde üretim yapmamaktadır. Bugün herhangi bir iş yapmak için elektrikten yararlanmaktasınız ama elektriği siz üretmezsiniz. Anahtarı çevirdiğinizde elektrik gelir. O anahtarı siz üretmediniz, o motoru siz üretmediniz, şebekeye elektriği siz doldurmadınız. Böylece gerisin geriye gittiğiniz zaman sizin bugün yararlandığınız elektrik nimetini 60 000 seneden beri tüm insanlığın birlikte çalışması sonunda ve bugün de tüm insanlığın emeği ile elde edebiliyorsunuz. İşte böyle ortak üretimin oluşması için aramızda işbölümüne ihtiyaç vardır. Birbirimize uyumlu olarak iş yapmamız gerekir. Nasıl ben tüm insanlığın ürettiği imkanları tüketerek yaşıyorsam, benim ürettiğim imkanlardan tüm insanlık yararlanmalıdır, hem de kıyamete kadar yararlanmalıdır. Ben beş kilo patates üretirsem onunla beş kişi doyar. Onlar iş yapar. Onlar çocuklar yetiştirir. Böylece tüm insanlara katkım olur.

İşte salih amel budur. Bunu nasıl sağlarız? Bu da ücret ve fiyatla sağlanır. Dengeli ücret ve dengeli fiyatla arz ve talep kanunlarına uyarak amel etmek salihat-ı amel etmektir. Bunun için gerçek para çıkarılmalıdır. Karşılıksız faiz parası salih ameli önler. Çünkü fiyat ve ücret dengesini bozar, arz ve talep kanunlarını bozar. İnsanlığın hüsrandan ve çöküşten kurtulması için insanların faizsiz ekonomik düzeni kurmaları gerekir.

Biz kendimizi soğuktan ve sıcaktan korumak için evler yaparız, klimaları çalıştırırız. Yüz hanelik semtler kendilerine ekonomik yapılar yapmalı, faizli anarşik düzenden kendilerini korumalıdırlar. Sonra ilçeler, sonra bölgeler, sonra da kıtalar Avrupa Birliği benzeri ülkeler kooperatifler kurarak salihat-ı amel edecek düzene geçmelidirler.

İnsanlık ancak semtlerden başlayarak faizsiz düzeni yaygınlaştırarak hasardan, hüsrandan, çöküntüden kurtulur. Biz ne diyoruz? Karşılıksız faize dayalı olarak çıkarılan para “fiyat-ücret dengesi”ni kuramıyor, arz ve talep kanunlarını çalıştıramıyor. Bu da işbölümünü önlüyor. Bunun sonucu işsizlik ve açlıktır. Onun sonucu da anarşidir, terördür.

Biri çıksın da bize desin ki; hayır, yanlış söylüyorsun, öyle değildir. Buyursun bizimle tartışsın. Ama onlar yalnız kör ve sağır değildirler, aynı zamanda dilsizdirler. Bu âyetin icazını şimdi anladık, Kur’an onlara neden dilsiz diyor şimdi anladık. Evet, biz kırk senedir “Adil Düzen”i anlatıyoruz ama tek ses yok, gözleri göremiyor ve kulakları duyamıyor ama dilleri de söyleyemiyor, onlar aynı zamanda dilsizdirler.

Hüsrandan kurtulmak, çöküşten kurtulmak için daha başka şeyler yapmamız gerekir.

c) Hakkı öğütleşenler: Mü’minler birbirlerine hakkı tavsiye edeceklerdir. Siz bana ben size hakkı tavsiye edeceğim. Burada dikkat edilirse hakkı tavsiye ederler demiyor, hakkı tavsiyeleşirler diyor. Bunu birbirlerine yaparlar. Mü’min olmayanlarla ilgilenmezler. Biz Saadet Partilileri ve AK Partilileri mü’min kabul ettiğimiz için hakkı tavsiye ediyor, hep onları eleştiriyoruz. Sonra Akevler’deki kendi arkadaşlarımızı eleştiriyoruz. Onların irtidatından bahsediyoruz. Çünkü onlar cihat yapıyorlar, hapishanelere giriyorlar. Başörtülerini açmayarak makamları terk ediyorlar. Eğer yazdıklarımızdan rahatsız oluyorlarsa, bize ‘biz müslimiz, mü’min değiliz, daha kalplerimize iman girmemiştir’ desinler, o zaman onların adlarını ağzımıza almayız. Hayır, onlar gerek lisanları ile gerekse lisanı halleri ile biz mü’miniz diyorlar. Öyleyse onlar bizim tavsiyelerimize kulak vermelidirler. Biz de onların tavsiyelerine kulak vermeliyiz. Ama onlar da sağır, dilsiz ve kör olmaya devam ederlerse, biz onlarla ilgilenmekten vazgeçip özel tebliği yapmayı terk etmeliyiz. Biz eğer isim zikrediyorsak, onları mü’min kabul ettiğimiz için zikrediyoruz. Evet, böyle olduğu içindir ki dördüncü şart getirilmiştir.

d) Sabrı tavsiyeleşirler: Bir taşın duvara yerleştirilmesi için onun yontulması gerekir. Hattâ makine parçaları sürte sürte alıştırılır. İnsanların da topluluk içinde imanları ve amelleri ile yer alabilmeleri, birlik oluşturabilmeleri için hakkı tavsiyeleşmeleri gerekir. Ne var ki bu nefsin yontulmasıdır, çiledir. İşte buna dayanamayanlar er meydanını terk ederler. Yani mü’min olmaktan çıkıp irtidat ederler. İşte ben kardeşlerime bu sebepledir ki zaman zaman irtidat ettiniz diyorum. Akevler dergisinde yazı yazmaya başlayıp sonra bırakanlar irtidat ettiler. Bir kısmının adlarını geçen seminerde yazdım. Sabredenler imtihanı kazandılar. Şimdi de M. Zübeyr Erol, Mehmet Hikmetumut ve Mücahit Günindi’ye söylüyorum. Dolap imalatı yapmamakla irtidat ediyorsunuz. Bakınız, bunu Serdar Turan’a söylemiyorum. O baştan beri bizimle mü’min olarak değil müslim olarak çalışmaktadır. Onlar bu sözlerime sabretmelidirler. Ben de onların cevaplarına sabretmeliyim.

İşte yukarıda bahsettiğimiz vasıfları taşıyan mü’minler derler diyor. Fiil-i muzari getirmiştir. Dediler demiyor. Derler veya diyecekler anlamında söylenir. Arapçada hâl, istikbal ve geniş zaman sigası vardır. Müşterektir. Karine ile manâ verilir. Biz “diyecekler” diye manâ veriyoruz. Buradaki diyeceklere karine cümlesi bu âyetin sonundaki “hasirîn” ifadesidir. Yani ne zaman ki yukarıda söylenen mü’minler ortaya çıkmamış, onları desteklememiş, Müslümanlar bulunamamış, onlar hüsrana uğrayacaklardır. Adil Düzene göre aşiretlerini kuramamış aşiretler helâk olacaklardır. Adil Düzene göre bucaklarını kuramamış bucaklar helâk olacaklardır. Adil Düzene göre illerini kuramamış iller helâk olacaklardır. Adil Düzene göre devletler kuramamış olan devletler helâk olacaklardır. İşte o zaman mü’minler diyeceklerdir. Bu sebeple “diyorlar” değil de “diyecekler” diye tercüme ediyoruz. Karine yoksa “Se” veya “Sevfe”  harfini ziyade yaparız, varsa buna gerek görülmez.

(Ea HAEuLAEi)

“Bunlar mı?”

Buradaki “E” inkar hemzesidir, yani “bunlar değildir” anlamındadır. Bizimle beraber olduğuna yemin edenler bunlar değildir. AK Partililer değildir. Çünkü onlar bizimle beraber olmuşlardır ama “Adil Düzen”e katılmamışlardır. Onlar cari düzende bizimle beraber olmuşlardır. Onların bizimle beraber olmaları mü’min olmalarından değil müslim olmalarındandır. Kendileri İslâmî hayatı yaşayamadıkları için bizi desteklemişlerdir. Güç elde edince de cari düzen onları destekleyerek “Adil Düzen”i önlemeye çalışmaktadır. Bu sebeple biz onlara mürted dememekteyiz. Mürted olanlar bizimle beraber İslâm dininin yanında İslâm düzenini de getirmek istediklerine yemin eden kimselerdir. Çünkü irtidat eden onlardır. Mü’min olmamak suç değildir ama irtidat etmek suçtur.

Neden suçtur?

Biz savaşa gidiyoruz, siz bize katılıyorsunuz. Bir güç oluşturuyoruz, mücadele ediyoruz, ondan sonra siz yoldan dönüyorsunuz. Bizi ateşe attıktan sonra siz çekiliyorsunuz.

İşte bu yapılan iman edenlere ihanettir.

Demek ki biz AK Partilileri destekliyoruz, zaman kazanmak için destekliyoruz. Bize saldıranlar iktidarda olacaklarına bize saldırmayanlar iktidar olsunlar diyoruz.

Ama Sadetçilerle işimiz bu kadar basit değildir. Onlar bizimle beraber “Adil Düzen” savaşını vermişlerdir. Şimdi ise yan çizmektedirler. Onlar mürtettirler. Bizim “din” değil de “düzen” açısından asıl tekfir edeceğimiz kimseler AK Partililer değil Saadet Partililerdir. Bununla beraber onlar da Millî Görüşe katıldıkları zaman İslâm düzenini getirelim diye katılmadılar, sadece İslâm dinini yaşayalım diye katıldılar. Dolayısıyla onların da çoğu mü’min değildirler. Müslimdirler. Dolayısıyla biz onları mürted kabul etmiyoruz. Bizi desteklediler, “ Adil Düzen”i dünyaya duyurdular.

Dolayısıyla asıl suçlu olanlar, asıl mürted olanlar İstanbul Akevler’deki, İzmir Akevler’deki arkadaşlarımızdır. Biz esas onların davranışlarını asla tasvip etmiyoruz. Onlar da şahıs olarak bunun cihadını başlatanlardır. Bizi hep desteklediler. Dolayısıyla ben onların dönemini Hazreti İsa’nın dönemi olarak görüyorum. Pavlus’a katılanlar ne ise Akevler’e katılanlar da öyle olmuştur. Ticareti ve çalgı sesini duyunca bizi ayakta bırakmışlardır.

Daha yakına gelelim. Markete başladık, bir müddet işlettik, sonra Özket ailesi terk etti. Dolap imalatına başladık, M. Zübeyr Erol, Mehmet Hikmetumut, Mücahit Günindi terk etti.  Bunların yaptıkları irtidattır. Ne var ki bunlar inanarak bu işe başlamadılar. Müslim olarak başladılar. Serdar Turan’ın bırakması ile bunların bırakmasını aynı kabul ediyorum. Dolayısıyla onları da mürted kabul etmeyeyim.

Bu âyet biz mü’minlere şunu diyor. Bunlar sizinle beraber olduklarına dair imanın cehdi ile kasem etmediler. Bunlar sadece sizi dışarıdan desteklediler. Cihad yaparken destekleyenleri hesaba katmayacaksınız. Gerçekten iman edenlere dayanarak hesap yapacaksınız.  Müslimlere dayanarak bir işe kalkışırsanız sonu başarısız olur.

Aslında ben bunun böyle olduğunu Akevler’i İzmir’de kurarken bilmekte idim ama bunları yapmasaydım, bu denemeleri yapmasaydım bu ilmim olmazdı. Başarmayacağımızı bile bile deneylere giriştim. Ortaklara zarar vermemek için de iki şey yaptım.

Birincisi, taşınmazlar aldım, beklettim, zarar etmedi, hepsi kazandı.

İkincisi, küçük pay sahibi ortaklar aldım. Zarara katlandılar.

Şimdi Yenibosna’da 100’er TL toplanıyor. Bu yardım değil ortaklık payıdır. Kooperatif kazanırsa bunlara sahip olacaklardır, kazanamazsa zarar ederler. Onun için herkesin payı muhasebeye girmeye başlamıştır.

(elLaÜIyNa EaQSaMUv Bi elLAvHı)

“Allah’a iksam etmiş olan kimseler”

Bu sözlerin manâsını tam kavrayabilmemiz için “Kasem” kelimesinin, “yemin” kelimesinin, “cehd” kelimesinin manâlarını bilmemiz gerekir; bir de “halef” kelimesi vardır.

Yemin: Sağ el demektir. Yahut güney demektir. İnsanlar yaşamalarına devam etmek için önce söz söylerler. Bu sözlerin çoğu tahmindir. Kişi doğru sandığı şeyi söyler veya yapmak istediğini söyler. Ama insan her zaman doğrusunu bilemez ve insan her zaman verdiği sözü tutamaz. Her sözün başında hazf edilmiş ‘bildiğim kadarı ile bu böyledir’ demektir, ‘yapabilirsem böyle yapmak istiyorum’ demektir. Eğer bu şekilde bir söz söylemişse, bir vaatte bulunmuşsa, bundan dolayı kişi sorumlu değildir. Yapabilirsem yapacağım demektir. Bildiğim doğru ise böyledir demektir. Bu söze dayanarak ve bu vaatlerle kimse bir iş yapmağa kalkışmasın. Yahut o da ona göre anlaşsın.

Bu tür sözlere ve biatlere ihtiyacımız vardır. Bunları yapmazsak bir iş yapamayız. Sonra da karşı taraf sözünde durmadı, yalan söyledi diye itham edemeyiz. Biz de imkanımız olmadığı zaman onu yapmazsak sorumlu olmayız.

Mesela, Ankara’da bir merkez (ADAM; Adil Düzen Araştırmaları Merkezi) alma girişimim böyle olmuştur. Azmetmiştim ama karar vermiş değildim.

Bununla beraber eğer bütün yaptıklarımız böyle müeyyidesiz olursa o zaman işlerimiz aksar. Sözleşme yapar, yazar, altına imza atarsak, o zaman artık o sözü yerine getirmek zorundayız. Çok büyük mazeret olmadığı takdirde sözümüzü yerine getirmezsek sorumlu oluruz. Bu da ancak imzalanmış belge için geçerlidir.

Yukarıda açıkladığımız gibi; bizim Adil Düzen çalışmalarına imzalanmış bir belge ile kimse katılmadığı için kimse sorumlu değildir. İstanbul Yenibosna’daki çalışmalarımız için de bunu söyleyebiliriz. Ama eğer imzalamış ve ona göre hareket eder de onu yapmazsak sorumlu oluruz. Sözleşmeler bir tür güvencedir. Yemindir. Mukaveleler imzalandıktan sonra herkes onu yerine getirmekle mükelleftir. Mazeretsiz yerine getirmezse verdiği zararı tazmin eder. Ne var ki mazeretle yerine getiremezse yine sorumlu olmaz.

“Yarın ben sana 1000 TL vereceğim” diye sözle taahhüt etse, yarın pişman olduğu halde vermezse sorumlu olmaz, çünkü sözlü taahhüt etti. Eğer “ben sana yarın 1000 TL vereceğim” dese ve ertesi gün geldiği zaman para bulamazsa, kendisine yapılan yazılı vaadi yerine getiren olmazsa, o zaman mazereti var, sorumlu olmaz. Ama yazılı taahhüt ediyor, parası da var ve vermiyorsa, o zaman sorumlu olacaktır. Zararı tazmin eder.

Cehdli yeminde ise durum tam kesindir. Cehdli yeminle “yarın borç vereceğim” dese ve onu ertesi gün her ne sebeple olursa olsun ödemezse, verdiği zararı tazmin eder. Tazmin etmezse iflas eder. Müellefler şifahi söz verenlerdir. Sözlerini yerine getirmedikleri zaman sorumlulukları yoktur. Müslimler yazılı söz verenlerdir. İmkanları olup yerine getirmezlerse tazmin ederler. Mü’minler ise yeminli söz verenlerdir. Söz verdiler mi mutlaka yerine getirirler. Bu sebepledir ki mü’minler dayanışma içindedirler. Mü’min bir söz verdi de yerine getirmedi mi, diğer mü’minler o sözü yerine getirme durumundadırlar.

Şimdi bizim “Adil Düzen” çalışmalarımıza katılanlar demek ki üç grup olacaklardır.

1) Müellefler bizi desteklerler ama herhangi bir taahhütleri yoktur. Sandığa gittikleri zaman oy atarlar. İstedikleri zaman toplantılara katılırlar. İstedikleri kadar destek verirler.

2) Müslimler ise söz verirler. Sözlerini de imkanları varsa yerine getirirler.

3) Mü’minler ise sözlerini mutlaka yerine getirirler. Kendilerinin gücü yetmezse o zaman da dayanışma ortaklıkları bu sözü yerine getirirler.

Mesela, Hakan (Kandal) hangi sınıftandır? Müellef sınıfındandır. İstediği zaman istediği kadar katkıda bulunur. Mehmet Hikmetumut hangi sınıftandır? Müelleftir. İstediği zaman istediği kadar gelir ve katılır.

Müslim ve mü’minler ise kendi beyanları ile müslim ve mü’min olurlar. Ben müslimim derse o “Adil Düzen” çalışmalarına katılmıştır. Ama mazereti dolayısıyla her zaman bu katkısını sınırlandırır.

Müellef hiç haber vermeden toplantılara katılmaz.

Müslim haber vererek toplantılara katılmayabilir.

Mü’min ise ancak izin alarak toplantılara katılmama imkânına sahibidir.

Mü’min kimden izin alacaktır?

Kim ile anlaşma yapmışsa ondan izin alacaktır.

Muhasebe çalışalım dendiği zaman müellef olarak katılanlar olur, müslim olarak katılanlar olur, bir de mü’min olarak katılanlar olur.

Yemin etmenin kendi kökünden fiili yoktur. Ya “halef etmek” ya da “iksâm etmek” fiilleri ile getirilmektedir. Bu ikisi arasındaki farkı tam olarak belirleyebilmemiz için daha çok çalışma yapılması gerekmektedir. Genel olarak “halef etmek” geçmişte cereyan eden bir olayın doğruluğunu ifade etmek için getirilmektedir; “iksâm etmek” ise gelecekte olacak hakkında yemin etmedir. Biz sizinleydik diye yemin etmek haleftir. Biz sizinle beraberiz ve bundan sonra da beraber olacağız diye yemin ederlerse bu iksâmdır.

Burada mü’minlerin demesi gereken şudur. Çevremizde olan ve bizi destekleyen kimseler mü’min olarak değil müslim veya müellef olarak desteklemektedirler. Dolayısıyla onların yaptıklarından dolayı onlara karşı bir şey söylememize gerek yoktur. Onların müellef olarak, müslim olarak desteği Allah’ın bize in’amıdır, O’na şükretmeliyiz, bizi destekleyenlere de dua etmeliyiz. Yani mü’minler müslim ve müelleflerin desteklerini kesmeleri hâlinde diyeceklerdir ki; bunlar mü’min değildirler, bu kadarına da hamd olsun ve Allah onlardan razı olsun. Evet, Adil Düzen mü’minleri bizi destekleyenlere, hattâ bize karşı olmayanlara karşı da merhametli olmalıdır. Kalbleri onlara karşı sevgi dolu olmalıdır.  Müslim ve müelleflerin hatalı davranışlarıyla da biz fazla ilgilenmemeliyiz.

(CaHDa EaYMAvNıHıM)

“Yeminlerinin cehdi ile yemin etmediler.”

Biz bir belge tanzim ettiğimizde muhasibe veririz. Üzerinde şunu yazmalıyız. İkrâmen bin TL borçluyum.  Burada sadece isterse yapar isterse yapmaz. Yapmadığı zaman biz ondan bir tazminat talep etmeyiz. Sadece bu kimselerin senetlerini sözlerinde durmazlarsa muteber saymayız. Bu bir deyndir, borçtur. İmkanı olursa yerine getirmek zorundadır. İmkanı olmazsa, imkanı oluncaya kadar mühlet verilir. Bu kimsenin borçlanma ehliyeti kalkar. Borcunu yerine getirdi mi borçlanma ehliyeti iade edilir. Bu teminatlı borçtur denirse ve kimse o borcu yerine getirmezse, dayanışma ortaklığı yerine getirir. İşte muhasebeye bu şekliyle işlenir.

Cehd” erik ağacının meyvesidir. Onunla karın doyurma zar zor olmaktadır. Asgari geçim miktarına “cuhd” denmektedir, vasat geçim miktarına “nisab” veya “afv” denmektedir. “Afiyetler olsun” söylemi buradan gelmektedir. “Ne infak edeceklerini soruyorlar. Afv de diyor.” Yani vasat geçim standardından fazlası varsa infak edeceksin.

Kime infak edeceksin?

Bu standarda ulaşamamış kimselere.

Yani bu yükümlülüğü asgari geçimin üstündeki şartlarla yerine getiririm. Sadece yeminimi ise afvın yani vasat gereksinimin üstündeki şartlar içinde yerine getiririm demektir. Yazılı olaylarda ise o gün de bugünkü görüşte isem yerine getiririm demektir.

(EinNAHuM La MAGaKuM)

“Onlar sizinle beraberdir.”

“Sizinle beraberiz” derler.

Sizinle beraber olduklarını hiçbir zaman söylememişlerdir. Sadece partiyi kendileri kurmuş kabul ederek kendileri bizden oy istemişler, destek istemişlerdir. Hiçbir zaman siz de gelin bizimle olun dememişlerdir...

Ne Saadetçiler ne AK Partililer dememişlerdir...

İzmir Akevlerdekiler kendilerine emanet edilen Akevler’i yönetmişler emanete ihanet etmemişlerdir. Ama emanetleri yerlerine teslim ederek görevlerini bitirmiş olacaklardır. Bu sebeple onlar da iman etmemişlerdir ki irtidat etsinler. Onları bizim suçlamamız mümkün değildir. Allah onlara âhirette de azap edecek değildir, yaptıkları amel-i salihleri, “Adil Düzen”e katkılarını mecur edecektir. Onların görevleri mü’minlerin görevleri değildir. Onlar mü’minlere hüsna karşılığı yardım etmektedirler.

O halde onlardan fazla bir şey beklemememiz gerekir. Onlara dua ederiz. Partimiz yoksa onlara oylarımızı veririz. Partimiz varsa onlarla seçim ittifakı yaparız. Milletvekillerimiz olursa onlarla koalisyon yaparız. Ancak onların “Adil Düzen” getireceklerini sanmak, buna inanmak safdillik olur. Onlar “Adil Düzen”i kerhen ağızlarına alıyorlar, bir kısmı ise ya inanmıyor veya yasaklıyor!

Bu âyet mü’minlerin onlar hakkında ne düşünmeleri gerektiğini açıkça ifade ediyor. Mü’minler olarak biz onları “müslim, müellef, bize karşı zararsız insan grupları” içinde toplayacağız ve onlarla iyi geçineceğiz.

Evet, bizim için en başta Saadet Partililer dostumuzdur. AK Partililer ikinci derecede dostumuzdur. Milliyetçi Hareket Partililer dostumuzdur. CHP’liler dostumuzdur. BDP’liler dostumuzdur. Bize karşı olmayan herkesle dostuz. Hepsinin “Adil Düzen”e yatkınlıkları ve yakınlıkları derecesinde bizde yerleri vardır.

Diğer yüzde 1’den aşağı oy alan partililere tavsiyemiz vardır. Bu partilerden birine katılın, birleşin, bir parti olun. Altmış parça ne işe yarar. Biz Adil Düzen Partimizi kurduğumuz zaman da bizimle beraber siyaset yapın. Sizi aydınlığa çıkarırız. Bizim seçim sisteminde bir kişi bile Meclis dışında kalmaz. Yüzde beşten fazla oy alanlar Meclise girerler. Ondan az oy olanlar oylarını istedikleri diğer partilerle birleştirirler.

Evet, mü’minler birbirlerine derler ki; onlardan biz söz aldık mı, yeminli söz aldık mı, onlar bizimle beraber olacaklarına söz verdiler mi?

Gürsoy Erol ve Hasan Hacıbektaşoğlu böyle bir katılmayı yaptılar ve hâlen de devam ediyorlar. Gürsoy Erol yeniden milletvekili oluncaya kadar Ümraniye’de (ve Üsküdar’da) haftalık seminerlere eksiksiz katılıyordu. Reşat kırk yıl önce gençken katılmıştır, hâlâ devam ediyor. İstanbul Yenibosna çalışmalarımızın müdavimleri var, aksatmadan devam ediyorlar.

Bunlar mü’mindirler.

Biz bunlarla istişare edeceğiz.

Bunların irtidat etmemeleri için hakkı tavsiye edeceğiz.

Diğerleri ise ya müslimdirler ya müelleftirler. Onlara bir şey söylemek bize düşmez.

Bu tasnifi bize göre yapıyoruz. Bize göre mü’min olmayanlar bizim cemaatin mü’mini değildirler diyorum, yoksa kendi cemaatleri için elbette bizden çok ileri derecede olabilirler.

Allah bu görevi sadece bize vermedi. Hayırda yarışıyoruz. Kimler Kur’an’a dayanarak çağımızın sorunlarını daha iyi çözerlerse, diğerleri onlara tâbi olur. Biz, bizden daha başarılı  olanlara tâbi olmaya her zaman hazırız. Bizden daha fazlasını istemiyoruz, bizim kadar Kur’an’ı çağımızın sorunlarını değerlendirecek kadar çözsünler, o zaman biz onlara tâbi oluruz. Ama Kur’an’a göre değil de, tarikat şeyhlerinin ilhamlarıyla hareket eden Saadetçilere veya Avrupa Birliği’nin peşinde koşan AK Partililere tâbi olma durumumuz elbette söz konusu değildir. Ne var ki biz bu kardeşlerimizin cari düzende yanındayız. Oylarımızı onlara veririz. Biz AK Parti’nin veya Saadet Partisi’nin şimdi iktidar olmasını istiyoruz. Ama işte zamanın cevabını biz değil, Kur’an’da bildirdiği gibi Allah verecektir.

(XaBiOaT EaGMAvLuHuM)

“Amelleri hubut etmiştir.”

Bu söz mü’minlerin sözü de olabilir. Mü’minler kendi aralarında konuşmaktadırlar.

Biz Akevler’den kesin söz almadık... Biz Saadetçilerden kesin söz almadık... Biz AK Partililerden kesin söz almadık... Biz Risale-i Nur şakirtlerinden kesin söz almadık... Biz tarikatlardan kesin söz almadık…

O halde onlar bunu niye yapıyorlar deme hakkımız yoktur.

Onların destekleri Allah’ın desteğidir. Allah onlardan razı olacak, biz de Allah’tan razı olacağız. Ne var ki onlar bu gidişle ve bu yaptıklarıyla başarıya ulaşacaklar, iyi işler yapacaklar, “Adil Düzen” getirecekler; bu tamamen yanlıştır. “Adil Düzen” çalışmalarımıza katılan kardeşlerimizin, mü’min kardeşlerimizin yanıldıkları nokta buralardır. Onlardan kurtuluş beklemek, “Adil Düzen” getirmelerini beklemek hatalıdır.

Benim görevim, bir mü’min olarak “Adil Düzen”i Kur’an’dan istidlâl etmek için hâdi olmak, yani yol gösteren olmaktır. Erbakan’ın görevi de bu suretle ortaya konan “Adil Düzen”i yalnız Türkiye’ye değil dünyaya duyurmak olmuştur.

Akevler’i böyle değerlendirmeniz, Millî Görüşü de böyle değerlendirmeniz gerekir.

Gerek Millî Görüşün gerekse İzmir Akevler’in görevleri tamamlanmıştır.

Bundan sonra İstanbul Akevler Adil Düzen Çalışanlarının yeni görevi başlamıştır. Dr. Lütfi Hocaoğlu bu görevi yüklenmiştir. Biz ona ve çalışma arkadaşlarına bilgilerimizi aktarıyoruz. Başka bir görevimiz yoktur.

AK Parti’nin ve Saadet Partisi’nin, İzmir Akevler’in ve diğer holdinglerin bundan sonraki amelleri hubut edecektir. Yani çürüyecek ve bir işe yaramayacaktır.

O çürüyen, hubut eden nedir?

1900’larda İslâm düşmanlığı başlamıştır. Bu durum 1933’e kadar sürmüştür. Mustafa Kemal o yıl din düşmanlığına son vermiş, müsbet ilmi meşale yapmıştır. Bu hususu da iyi anlamamız gerekmektedir.

Dünyada hak din vardır. Bu din tek dindir. Bir de fasit dinler vardır. Baştan hak oldukları halde sonra bozulmuş dinler vardır. Bunlar bugünkü Yahudilik, Hıristiyanlık, Hinduluk, Brahmanlık dinleridir. Uygulamada İslâmiyet de böyledir, ne var ki Müslümanların elinde Kur’an vardır, bozulmamış şekli ellerindedir. Müslümanlar her zaman asıl olana dönebilirler, hattâ bu hususta diğer dinlere de yardımcı olabilirler.

Bir de bâtıl dinler vardır. Bunlar ise doğrudan putperestliktir. Marksizm böyle bir dindir, dinsizlik dinidir.

Şimdi şu soru sorulacaktır: Bir dinin hak olup olmadığını nasıl bileceğiz?

Bunun miyarı müsbet ilimdir. Müsbet ilme uyan din hak dindir. Müsbet ilimlere uymayan dinler bâtıl dinlerdir. İşte Mustafa Kemal bunun için elimizde tuttuğumuz meşale müsbet ilimdir demiştir. O halde İslâmiyet eğer müsbet ilme uyuyorsa hak dindir. Sorun yoktur. Uymuyorsa fasit veya bâtıl dindir.

Böylece 1933’de din düşmanlığı bırakılmış, dinlerin eleştirisi dönemi gelmiştir. Bu dönem de 1967’ye kadar devam etmiştir. Bunun son noktasını Makine Profesörü Necmettin Erbakan koymuştur.

Evet, İslâmiyet ile müsbet ilim arasında hiçbir çatışma ve çekişme yoktur tezini ortaya koymuştur. İşte “Adil Düzen”in 33 senelik mücadelesi bunun mücadelesi olmuştur.

Bu mücadeleyi biz din düşmanlarıyla yapmadık, Hıristiyanlarla yapmadık; Kur’an ehli ile yaptık... R. Tayyip Erdoğan’ın baş çektiği İstanbul grubu ile yaptık… Esat Coşan’ın baş çektiği tarikatçılarla yaptık... Fethullah Gülen’in baş olduğu Nur şakirtleri ile yaptık...

Nur şakirtleri esasta bizden farklı düşünmüyorlardı. Onlara göre, bize muhalefet etmeleri için iki sebep vardı. Biri; daha zamanı gelmemiştir. Mekke devrindeyiz. Medine dönemine geçme erken ötmedir. Diğeri de; bunu yapacaksa yalnız Risale-i Nur şakirtleri yapar. Siz kendiniz bu yaptıklarınızla mescid-i dırar çalışması içindesiniz.

Biz ise bir kooperatifin kurulması ve orada İslâm düzeninin uygulayarak öğrenilmesi gerektiği görüşünde idik. İzmir “Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi”ni kurduk. Dinî faaliyetin de olması gerektiği görüşünde idik, Risale-i Nur şakirtlerini hep destekledik...

Siyasetin yapılması gerektiği görüşünde idik, Millî Görüşçüleri hep destekledik... İlmin yapılması gerektiği görüşünde idik, ilâhiyatçıları hep destekledik...

Daima bunu savunduk, bunların yaptıkları hizmetler birer hazırlıktır dedik. Bunlar “Adil Düzen”i, İslâm düzenini getirmezler. Bediüzzaman yalnız cihet-i imaniye bakımından Kur’an’ı ele almıştır. Diğerleri ise Kur’an’la hiç ilgilenmemiştir. Oysa Akevler cihet-i şer’iye noktasında, fıkıh noktasında Kur’an’ı ele almaktadır. Alınması gerektiğini savunmuştur. Akevlerdekiler cari sistemdeki ekonomi konuları ile meşgul olmamışlardır. Şimdi ise İstanbul Akevler faaliyeti ile “Adil Düzen” ilmî bir şekilde yeniden oluşmaya başlamıştır.

İlmin yapılabilmesi için uygulama yapılmaktadır. Zarar edilmektedir ama her deneme zararla biter. Allah razı olsun, bizi amelen desteklemektedirler. Cengiz Demirci, Mehmet Tanış, Hasan Hacıbektaşoğlu, Gürsoy Erol ve Yaşar Gönül biz talep etmeden destekliyorlar. Birçok kardeşimiz biz talep ettiğimizde ortak oluyorlar. Kâr etmeyen ortaklıklara ortak oluyorlar. Yakında kimlerin ne destekte bulunduklarını açıklayacağız.

Evet, cari sistemde başarıya ulaşmak mümkün değildir. Bugünkü başarıların hepsi boş olacaktır. Türklerde söz vardır: Eşek at için çalışır. Şimdi R. Tayyip Erdoğan getirip ülkeyi bolluğa ve berekete ulaştıracak, sonra ne olacaktır? Erbakan da böyle yaptı. Sonra onu iktidardan indirdiler, kendileri geldiler, bankaları boşalttılar. Sonra o boşalan bankaları R. Tayyip Erdoğan borçlarını ödeyerek doldurdu. Şimdi bu dönem yine dolmaya devam edecek. Ondan sonra yine bir 28 Şubat gelecek, onlar boşaltıp yiyeceklerdir.

AK Parti’ye saldırıyorlar, askerler artık karışmıyor, yaktın, yıktın. Bunların hepsi aldatmacadır. Askerlere emir verdikleri için şimdi böyledirler. Yarın askerlere ‘indirin şu sivil cumhurbaşkanını’ diye sermayeden talimat gelince, asker onu yapmak zorundadır. Çünkü tedbir alınmamıştır. O gün orduda ‘hayır’ diyecek güç olmayacaktır.

Askerler 60’da, 71’de, 80’de, 97’de hep müdahale yaptılar. Bunları isteyerek değil başka çareleri olmadığı için yapıyorlar. Yarın da AK Parti’nin yaptığı çürüyüp gidecektir.

AK Parti ne yapıyor?

Borçlanıyor ve hastahane yapıyor, halkımız daha çok hastalansın diye… Paralı yollar ve köprüler yapıyor, yalnız onlar geçsin diye... Hapishaneler kuruyor, herkes mahkum olsun diye... Köyler boşaltılıyor, tarım ve hayvancılığımız yok olsun da yarın aç kalalım diye...

İflas etmiş bankaların borçlarını devlet ödedi, o bankalar şimdi bol bol kazanıyorlar!!!

Devlet alacağını tahsil etti mi?

Hayır!

Çünkü o bankalar kapandı.

Oysa bankaların borçlarını ödersin, faaliyete geçirirsin, on sene içinde para geri döner. Devlet, hükümet yani halk 50 milyar banka borçlarını kapattı! Yöneticilerimiz seksen yıllık birikimimiz olan KİT’leri sattı, gelen parayı onlara verdi! Bu ne biçim liberal ekonomidir ki zarar ederse devlet yani halk ödüyor, kâr ederse kendilerine kalıyor!

Evet, Kur’an çok açık şekilde bunların amellerinin hubut edeceğini bildiriyor. Ekonomi ilmi de itiraz edilemeyecek şekilde bunları ispatlıyor. Söyledikleriniz ve yazdıklarınız yanlıştır diyenlere sayfalarımız açıktır. Biri çıksın ve bizimle tartışsın.

Ama bu halleriyle nasıl tartışabilecekler ki; onlar yalnız sağır ve kör değil, onlar aynı zamanda dilsizdirler; kör, sağır ve dilsiz.

Burada fiil-i mazi kullanılmıştır. Bugün okuduğumuzda bu sigaya kesinlik manâsını vereceğiz. Nedir bu kesinlik? Sen öldün derler, yani öldüreceğim denmektedir.

Evet, onların yaptıklarının boşa gideceği o kadar kesindir ki, şimdiden borçlular hanesine yazabilirsiniz...

(Fa EaÖBaXUv PaÖıRIyNa)

“Hâsirîn olarak isbah ettiler.”

Evet, yaptıkları boşa gidince zararlı hâle gelmişler, kendileri de perişan olmuşlardır.

Bunların başarıları sahtedir ve sadece görünüştedir; aslında başarısızdırlar...

İzmir Akevler cari düzende çalışmadı, büyümedi ama varlığını korudu, daha da korumaktadır. Yarın “Adil Düzen” iktidar olduğu zaman ilk muhatap olan şirket, kooperatif, topluluk o olacaktır. Faizsiz kredi vereceksiniz ama faizsiz kredi alacak bir müessese bulamayacaksınız. İzmir Akevler site olarak varlığını sürdürmektedir. Akevler içinde genç kadro yetişmektedir. Bunlar bugün için mü’min değiller, bunlar “Adil Düzen” getiremezler ama “Adil Düzen” geldiği zaman “Adil Düzen”den yararlanacaklar onlar olacaklardır.

Evet…

Başta İzmir Akevler Kooperatifi’nde yetişen cemaat… Sonra Saadet Partisi’nde yetişen cemaat… sonra Risale-i Nur şakirtleri… Sonra tarikat ehli… Hepsi akın akın bize gelecek ve “Adil Düzen” içinde yerlerini alacaklardır... “Adil Düzen”in Müslimleri, ashab-ı yemini olacaklardır…

İyi bilmeliyiz ki, her ne olursa olsun her şey ve olanların hepsi Allah’ın ilmi içinde olmaktadır. O’nun izni ve bilgisi olmadan bir yaprak bile kımıldamaz. O halde biz Adil Düzen Çalışanları olarak Kur’an’ı anlamaya ve kendi aramızda uygulamaya devam edelim. Bundan ötesi bizi hiç ilgilendirmez. Allah uygun gördüğü zamanda uygun gördüğü kimseyi görevli kılar ve “Adil Düzen”in siyasetini, dinini ve ekonomisini yaptırır.

Bu âyet bize Müslim veya müellef olarak katılan kardeşlerimizle olan ilişkimizi düzenlemeyi öğretti. Onları suçlamayacağız. Onlar için dua edeceğiz. Yaptıkları bize yarayacak ama onların yaptıkları çürüyüp gidecektir. Sonbaharda ekilen buğday kışın çürür ama kökleri sağlamlaşır, bahar oldu mu daha gür olarak yeşerir.

Evet…

Onların yaptıkları çürüyecek ama “Adil Düzen”e gübre olacaktır...

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3488 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2677 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2651 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2166 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2542 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2565 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2300 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2204 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2617 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2496 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 2005 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2362 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2311 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2458 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2459 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2455 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2416 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2630 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2458 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3066 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2689 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2684 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2765 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2972 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3048 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3448 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5509 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3570 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3096 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3885 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3736 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3443 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3896 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3853 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4134 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4667 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3139 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3986 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3869 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2882 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2969 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3975 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7762 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5643 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4197 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3599 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3740 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4760 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4477 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4770 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4690 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4846 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4571 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3420 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4494 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3646 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5198 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3874 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5185 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5047 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4958 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3565 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3496 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3707 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5194 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4224 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5456 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4104 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5292 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4489 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4444 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4597 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4790 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5345 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4134 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5283 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4548 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3864 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4413 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4615 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4147 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4121 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4105 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4560 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5672 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9865 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4675 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3726 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3876 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3369 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3404 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3762 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5727 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4265 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3462 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler