Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 612
MÂİDE SÛRESİ TEFSİRİ -23-26.AYETLER
21.05.2011
2183 Okunma, 0 Yorum

MÂİDE SÛRESİ TEFSİRİ - 20

 

(QAvLa ReCuLAvNı)

“İki racül kavl etti.”

Musa aleyhisselâm “arza girin” demiştir, “gidin savaşın” dememiştir; onlar ise “girin, onlarla savaşın” anlamışlardır. Bundan sonraki âyette “kırk sene daha çölde dolaşsınlar” diyerek onların “girmeyiz” sözlerini cezalandırmıştır.

Bu olayın Mısır’dan çıkıştan sonra hemen vaki olduğu anlaşılmaktadır. Mısır’da doğmuş ve büyümüş bir nesil çöl hayatına dönmemiştir. Bugün İstanbul’a gelip yerleşen veya Almanya’ya gidip orada yerleşmiş bir nesle haydi şimdi Anadolu’nun köylerine dönün dendiğinde, dönmesi ne kadar zor ise; Hazreti Musa’nın kavmi de yeniden çöl hayatına dönmeyi istememektedir. İşte o zaman Hazreti Musa onlara Filistin’in meskûn kentleşmiş yerlerine girin, orası sizin vatanınızdır demiştir. Onlar da oraya giremeyeceklerini, çünkü orada cebbar kavim olduğunu beyan etmişlerdir. Hazreti Musa onlara bir şey dememektedir, çünkü söyleyenler haklıdır. Henüz hazırlıklı değildirler, henüz organize olmuş ve güçlenmiş değildirler, henüz eğitimlerini tamamlamamıştırlar.

Mezopotamya gelişmiş uygar bir ülke idi. Orada çobanlık yapıyorlardı. Ama kentte idiler. Mısır’a gittiklerinde daha büyük kentlerle karşılaştılar. Orada hem tarım hem de çobanlık yaptılar. Ama buralar yerleşik yerlerdi. Şimdi bu kavmin bir eksiği daha vardı; kır hayatını, köy hayatını bilmiyorlardı, çöl hayatını bilmiyorlardı. İşte bunların yani bu neslin kırk senelik eğitime ihtiyaçları olacaktı. Çocuklar çöllerde doğacaktır. Kırk yaşına geldiklerinde babaları altmışı geçmiş olacaktır. İnkılâbı bunlar yapacaklar, uygarlaşmayı bunlar sağlayabilir. Çöl eğitiminden, kır eğitiminden geçmeyenler yeni uygarlığa uyamazlar.

Hazreti Musa onlara “girin” demekle onları çölde dolaşmaya gönüllü yapmaktadır.

Osmanlı İmparatorluğu geniş topraklara hükmediyordu. Yunanlılar Sakarya’ya kadar gelmeseydi Türkler Anadolu’ya razı olmazlardı. Sevr dayatılınca Anadolu’ya sevine sevine razı oldular. Oysa imparatorluk dönemi bitmiş, ulusallık dönemi başlamıştır. Artık Osmanlı İmparatorluğu olmayacak, belki ABD gibi devletler birliği olacak, Sovyetler gibi Bağımsız devletler topluluğu (BDT) olacak yahut Avrupa Birliği gibi olacaktır. Buna en uygun yer Osmanlı İmparatorluğu’nun yerleridir, çünkü Osmanlı İmparatorluğu sömürü üzerinde kurulmamıştır.

Biraz sonra ne olacaktır?

Türkiye Cumhuriyeti “Adil Düzen”i kabul edecektir. Birinci Cumhuriyet yıkılmadan veya yıkıldıktan sonra “Adil Düzen”i kabul edecek, arkasından tüm Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmış olan ülkeleri de “Adil Düzen”i kabul edeceklerdir. Böylece Osmanlı İmparatorluğu yerine Osmanlı Birliği veya Ortadoğu Birliği ortaya çıkacaktır. Bu birlikte tüm devletler eşit şartlara sahip olacaklardır.

İşte, biz de yüz seneden fazla çöllerde dolaşmış olacağız.

Hazreti Musa cevap vermiyor, içlerindeki iki adam cevap veriyor. Bunlar iki tanınmayan kimselerdir, yani Musa’nın kavmi tarafından bilinen meşhur kimseler değildir. Bunlar inanmış, İslâmiyet’i kavramış kimselerdir. Geleceği görmektedirler. Bunların elinde Tevrat vardır, 3000 yıl sonra dünyaya onları hükümran kılan Tevrat vardır. Orada sakin olanlar ise Hititlerdir ve böyle ilâhi kitapları yoktur. Bozulmuş, yaşlanmış, büyük görünen ama büyük olmayan bir topluluktur. Eğer bunlar güçlü olurlarsa onların galip geleceklerini söylüyorlar. Hazreti Musa söylemiyor, çünkü Hazreti Musa onları çöle razı etmek için bu emri vermiştir. Kolay bir iş değildir.

Biz Yenibosna’da toplanamıyoruz. Ben size desem ki; haydi Erciyes Dağı’nın yüksek tepelerine çıkalım, kırk sene eğitim yapalım, biriniz gelir misiniz?

İşte Hazreti Musa bunu yapmıştır, bunu başarmıştır.

Hazreti Muhammed de buna benzer bir iş yapmış, tüm mü’minleri Mekke’den Medine’ye götürmüştür. Mekke ticaret merkezi idi, Kureyşliler ticareti biliyordu. Medine ise tarım ülkesiydi. Bunların oralarda toprakları yoktu ama hicret ettiler.

Anadolu’muz boşalmıştır. Topraklar bomboş. Biz Anadolu’nun bir kasabasına hicret edip ileri tarımcılığa başlasak İslâm kentini çok kolay kurabiliriz.

Biz bunu yapabilir miyiz?

İşte, Hazreti Musa kavmine bunu kabul ettirmek için onlara “girin” diyor.

(MiNa elLaÜIyNa YaPAFUvNa)

“Havf edenlerden”

Buradaki havf edenler Hazreti Musa’nın kavmidir. Biz oraya giremeyiz diyenlerdendir. Bunlar havf etmiyorlar, kavim havf ediyor.

Burada önemli bir sosyal kanunu öğenmiş oluyoruz. Havf eden kavmin içinde havf etmeyenler de olabilir. Yani kavim havf etmiş iken içindekilerin hepsi havf etmiş olmayabilir.

Havf edenlerin sayısı ne olmalıdır ki o kavme havf edenler diyelim? Yani bizim bir topluluğa bir vasfı verebilmemiz için onların yüzde kaçının o vasfı taşıması gerekir?

Batılılar ekseriyeti yani yüzde 51’i kabul ederler. Oysa bunun hiçbir önemi yoktur. Bir toplulukta yüzde doksanı karşı düşüncede olur ama topluluk başka türlü hareket eder. Hattâ öyle durumlar olur ki toplulukta onu kimse istememiş olabilir ama toplulukta yine o görüş veya fikir hâkim olup durur.

Bunu şöyle izah edelim. Bir sokakta kalabalık kitle bir tarafa giderken birden bire karşı tarafta bir tehlike görüldü. Kimse o tarafa gitmek istememektedir ama ona doğru hız alınmıştır. Herkes birden geri dönüp aksi istikamete gidemez. Herkes istemeye istemeye ilerlemeye devam eder. Felaket olur. Bunun gibi toplulukta bulunan bir kural herkes tarafından istenmez ama kimse bunu söylemez, davranışları istemeye istemeye o kurala uygun olur. O halde toplulukta sayı etkili değildir, topluluk hangi kurala göre hareket ederse kişi orada yer alır.

Evet, bu iki kişi korkmamaktadır ama tek başlarına da kalkıp kapıdan girmemekte, onlarla beraber kalmaktadır. İşte bu sebepledir ki inkılâplar ancak silah zoru ve tehditle olmaktadır. Türkiye’deki inkılâplar böyle olmuştur. Kenan Evren yönetime el koydu, iktidarda olanlar da memnun oldu. Silah zoru ile inkılâp yapmamak ancak hicretle mümkündür. Yani çöllerde dolaşmakla mümkündür.

Türkiye’ye “Adil Düzen” gelecektir. Bunun silah zoru ile olmasını istemiyorsak, kooperatifler kurup “Adil Düzen Siteleri” oluşturmaya başlamamız gerekir. Yoksa can boğaza dayanır ve o zaman mermiler patlar. Biz bu görüşümüze dayanarak 1967’de İzmir’de kooperatifler kurmamız gerektiği varsayımıyla yola çıktık. İzmir’deki kardeşlerimiz bunu benimsedi. Bugünkü AK Parti ve bugünkü Gülen cemaati bu kabulle gerçekleşti.

(EaNGaMa elLAHu GaLaYHiMAv)

“Allah’ın onlara in’am ettiği iki racül.”

Cümle “racülani”nin sıfatıdır. Nekreye gelen cümle sıfat olur, marifeye gelen cümle hâl olur. Allah onlara in’am etmiştir. Rahmet vardır. Nimet vardır. Rahmet daha çok şartların ve çevrenin iyileştirilmesidir. Nimet ise kişinin kendisinde iyileştirmedir. Onlara ilim verdi, onlara iman verdi. Bu nimettir. Allah onlara o ilmi ve o cesareti vermekle in’am etmiştir. Peygambere vahiy gelmiştir ama onun arkadaşlarına da ilhamlar gelmiş, onların kalplerini ona ısındırmıştır. Onlara nimet gelmiştir.

Şimdi bize vahiy gelmemektedir. Ama Allah bize in’am etmektedir. Mademki Kur’an’ı okuyor ve anlıyoruz, mademki bunu takip ediyoruz, o halde bize in’am etmiştir.

Bizim içinde bulunduğumuz topluluğumuz şimdilik korku hâlindedir. “Adil Düzen”in gelmeyeceğinden emindirler. Kur’an’ın sorunları çözeceğine inanmıyorlar. Orada cebbar kavim vardır, biz oraya dâhil olamayız diyorlar. Dolayısıyla bu seminerleri takip etmiyorlar. Yahut bu seminerlere benzer çalışmalar yapamıyorlar. Ama sizler bu seminerleri takip ediyorsunuz, okuyorsunuz, yazmasanız bile fikren düzeltiyorsunuz, kimini tasvip ediyor kimini ayıklıyorsunuz. İşte sizler Allah’ın nimetine eren kimselersiniz.

İşte, sizler söylüyorsunuz, öyle bir yer gelir ki artık söylersiniz.

Burada önemli bir husus vardır. Tek kişinin söylemesi değil, iki kişinin söylemesi önemlidir. Yasin Sûresi’nde de buna benzer bir olay vardır. Önce iki kişi gelir, sonra üçüncü kişi onları teyit eder. Burada da önce Hazreti Musa söyler, sonra iki racül onu teyit eder.

Demek ki tebliğe bir kişi başlar ama üç kişi olurlarsa etkili olur. İki kişi başlar ama üç olurlarsa etkili olur. On kişi oldukları zaman artık topluluk oluşmuş ve topluluk kurulmuş olur. Şimdilik Yenibosna’da üç kişiyiz. Daha on kişi olamadık. Yenibosna’ya sizleri hicrete davet ediyorum. Biz “ilmî ekol” kurmalıyız, “aşiret” olmalıyız, sonra “kabile” olmalıyız.

(EuDPuLUv GaLaYHiM eLBAvBa)

“Onlara kapıda dâhil olunuz.”

Burada “Mine’l-Bâb” denmiyor da “el-Bâbe” diyor. Oysa Yusuf Sûresi’nde “Min” ile zikredilmiştir. Buradaki bâb açılıp kapanan bâb olmayıp giriş yapılan bâbdır. Edirne girişi, Kars girişi gibidir. Yani kaçak yerden girmeyip kapıdan giriş yerinden giriniz diyor.

Kentler surlarla çevrilir ve oralardaki giriş ve çıkışlar kontrol altına alınır. Kent dışındaki alanlara ise serbest vize ve gümrük yoktur. Bununla beraber kalenin dışının güvenliğini de kaledekiler sağlardı. Saldırganları bir fırsat yakalayıp saldırır ve öldürürler, ondan sonra kalelerine sığınırlardı. Düşman gelir, muhasara eder, aylarca sürer, sonunda bırakıp gitmek zorunda kalırdı.

 Buradaki emir kavme hitap etmektedir ama Arapçada “girelim” ile “giriniz” aynı kalıpladır, yani “girelim” kelimesi yoktur. Kural olarak “Linedhul” olması gerekir. Ancak böyle bir kullanım şekli yoktur, “giriniz” ile “girelim” de ifade edilir. Musa aleyhisselâm da kavmine “giriniz” derken “girelim” demiştir.

Büyük devletler yabancıların gelmesine normal olarak mâni olmazlar, gelenlere ülkelerinde yer verirler. Artan nüfus uygarlık demektir. Tarım alanlarında ise yabancıların gelmesi onları sıkıntıya sokar. Mısır ve Mezopotamya kentleri sanayi kentleri değildi, tarım kentleri idi. Mısır’da da Nil sayesinde Mezopotamya’da olanlardan daha büyük kentler oluşmuştu. Ne var ki bunlar Nil kenarlarındaki tarım ile yaşıyorlardı. Tarım yapılan yerleri kışın sular kaplardı. Dolayısıyla yerleşim noktaları ayrı yerde idi. Oysa Hititlerde durum tamamen farklıdır. Büyük kentler sanayi kentleri şeklinde oluşmaktadır. Yani o kente girdiğiniz zaman tarım yapacak tarlanız olmasa da kendinize iş bulur yaşarsınız. Ama İsrail oğulları bunları bilmemektedir. Mısır’da tarım işçiliği veya çobanlık yapmışlardı.

İstanbul bir milyonluk şehirken 1950’den sonra insanlar Anadolu’dan İstanbul’a geldiler ve bunlar zengin oldular. Köyde kalanlar ise fakirleşip eridiler. Sanayi verimi çok artırmaktadır. Yiyecek köylerden akıp gelmektedir. Sanayi mamulleri ile değişme yapılmaktadır. Köyden veya çölden gelenler sıkıntılı bir hayata alışmış kimselerdir. Dayanıklıdırlar ve sade yaşamayı bilen kimselerdir. Ablam plastik su bardaklarını görünce onların israfına sıkılır, yığar, yazın köye gidince akarsuların yanına koyarak onları değerlendirmeye çalışır. Evdekiler ise buna kızmakta, kirli plastikleri ne diye taşıyorsun demektedirler. İşte, köyden ve çölden gelenler bu şekilde sade hayat yaşarlar, çok çalışkandırlar, adeta yerlerinde duramazlar. Bu da onları zengin eder ve bir müddet sonra şehre hâkim duruma geçerler. Mezopotamya’da Sümerler böyledir. Eski Yunanistan’da Dorlar böyledir. Uygarlaşmada Germenler ve Türkler böyledir.

İşte, ilim nimetine ulamış iki kişi kavmine demektedirler ki; siz barış içinde ruhsat alarak, onların düzenini kabul ederek girin, orada iş bulacaksınız, hayvan sürülerine ihtiyacınız olmayacaktır, ticaret ve sanayi sizi yaşatacaktır.

(Fa EiÜAv DaPaLTuMUvHu)

“Oraya duhul ettiğinizde.”

Burada emir veriyor. Emri yerine getirirseniz anlamında cümle “Fa” ile atfedilmiştir. Yani emri hemen yerine getirdiğinizde denmiş oluyor.

Şartlar değişebilir. Fırsatların olduğu zamandır. Örnek olarak, iç gerginlik varsa, dışarıdan gelenlerle savaşılmaz, bilakis onlar hazır asker kabul edilir, onları bir grup yanına alır, sonunda alan grup galip gelir ve öbür grubu yenerler.

Anlaşılan mukaddes ülkede çatışma var, gerginlik var. İktidara karşı ayaklanma vardır. İktidar iltica edecek olan Hazreti Musa’nın kavmi ile güçlenecek ve diğerlerini yenecektir. Böylece İsrail oğulları da galip geleceklerdir. Tarihte böyle birçok olay olmuştur.

Emeviler zamanında büyük gerginlik vardı. Haşimiler ile Emeviler savaşta idiler. Haşimiler mağlup durumda idiler. Haşimiler arasında aleviler vardı, Abbasiler vardı. Bunların içinden Abbasiler İran’daki güçlerle işbirliği yaptılar ve Emevileri yendiler, Emevileri devre dışı bıraktılar. Talas’ta (751) Çinliler ile Müslümanlar karşı karşıya geldiğinde Türkler Müslümanların tarafına geçtiler ve Çinliler yenildiler. Malazgirt’te (1071) de benzer olay olmuştur. Katoliklerle Ortodokslar arasındaki çatışmanın sonucunda Osmanlılar Anadolu’ya hâkim oldular.

Anlaşmalı olarak mukaddes toprağa girince, İsrail oğullarını yanlarına alarak iktidarda olan grup galip gelecektir.

(Fa EinNaKuM ĞAvLiBUvNa)

“Siz galip geleceksiniz.”

Yani siz anlaşmış olan taraf, yani bugünkü iktidar galip gelecek, siz de böylece galip gelmiş olacaksınız.

Yahudiler yeryüzünde 15 milyon kadardırlar ama bugün dünyada galip durumdadırlar.

Ne sayesinde galiptirler?

Tevrat sayesinde galiptirler.

İşte, bilen iki adam kavimlerine bunu söylemektedirler.

Adil Düzen Çalışanları “Adil Düzen”i öğrenip bir örnek verirlerse, bir bakkalı veya dolap işletmesini çalıştırırlarsa, Türkiye’de sermayenin oluşturduğu iki güçten biri kredi çıkarı için bunu benimserse, zaten dengede olduğu için benimseyen taraf galip gelir; dolayısıyla “Adil Düzen” galip gelir.

İktidar zor duruma düşünce bizimle anlaşmak zorunda kalır. Halk bugün AK Parti’ye oylarını vermektedir. AK Parti rahattır. Ama karşısına C. Halk Partisi çıkmıştır. Tekel sermaye bunları dengeye getirmek istemektedir. Tarafları önce iki gruba indirmek için M. Hareket Partisi’ni bile tasfiye etmektedir. Diyelim ki tekel sermaye başarıya ulaştı ve M. Hareket Partisi’ni de devre dışı bıraktı. Meclis’te iki parti var. Bu seçimde CHP’nin milletvekilleri az. Artık bu iki parti birleşir ve diğer partileri bir daha meclise sokmazlar. Bütün istikrarlı dünyada bu böyledir. İki parti var, diğerlerinin adı var kendileri yok. İki parti de eşit güce ulaştı. Ama C. Halk Partisi bir türlü AK Parti’yi deviremiyor. Adil Düzen Çalışanları da C. Halk Partililere “Adil Düzen”i anlatmış olsunlar. Onu indirmek için Kemal Kılıçdaroğlu da olsa, Kemal Derviş de olsa, Adil Düzen Çalışanlarıyla işbirliği yapmak zorunda kalır. AK Parti de iktidarı kaybetmemek için “Adil Düzen”le anlaşmak zorunda kalır. İşte o zaman biz galip geliriz. Saadetçiler duymasın ama biz şimdi bu sebeple anayasa ekseriyeti ile iktidardayız. Demokrat Parti zihniyeti ile CHP ve MHP karşısında durulamayacağını anlayan tekel sermaye, ılımlı Millî Görüşçülerin anayasa ekseriyeti ile iktidar olmalarına izin vermiştir. Galip olan biziz, yani Millî Görüşçüler.

(Va GaLay elLAHi FaTaVakKaLUv)

“Ve Allah’a tevekkül ediniz.”

“Allah, tevekkül ediniz”in mef’ulüdür. Mef’uller fiile takdim olunur ama araya harfi cer girmez. Burada ise araya “Fe” harfi gelmiştir. Bunun manâsı tevekkelû alallahi fe tevekkelû şeklinde olabilir. Allah’a tevekkül ediniz, arkasından yine O’na tevekkül ediniz şeklindedir. İki tevekkül vardır.

Biz önce Allah’a tevekkül ederek partiyi kuracağız. Yine Allah’a tevekkül ederek o partiyi Adil Düzene göre yöneteceğiz.

Millî Görüşçüler partilerini Allah’a dayanarak kurdular ama partilerini “Adil Düzen”e göre değil cari düzene göre yönettiler. Oysa yapılacak iş taviz vermeden partiyi yönetmekti.

İki adam bunlara bunu söylemektedir. Tevekkül ederek giriniz. Yani Allah sizin oraya girmenize yardımcı olacaktır. Onların içinde öyle durum yapacaktır ki onlar mecburen sizi kabul edeceklerdir. Oraya girdikten sonra onların içinde eriyerek bozulup gidersiniz. Tevrat’ı unutursunuz. “Adil Düzen”i ağzınıza almazsınız.

Allaha tevekkül etme ne demektir?

Eğer Allah size bir şey emrediyorsa, mutlaka sizin bilmediğiniz bir çıkış yolu vardır. O halde bu nasıl olacak diye düşünmeyeceksiniz.

(EiN KüNTüM MüEMıNIyNa)

“Mümin iseniz.”

Mü’min iseniz Allah’a dayanınız.

Bu ifadede iki manâ vardır. Biri, siz mü’min iseniz O’na dayanırsınız ve cesaretle emirleri yerine getirirsiniz. Bunun anlamı şudur. Eğer dayanmazsanız o zaman siz mü’min değilsiniz demektir. Gerçekten, bir mü’min Allah bunu emrediyor mu emretmiyor mu, buna tereddüt eder. Emri tam bilmediği için sabırlı olur ve bekler. Ama böyle bir emir olduğu kesinse, o zaman artık tereddüdü ortadan kaldırır ve verilen emri yerine getirir.

Biz Adil Düzen Çalışanları tereddütsüz biliyoruz ki “Adil Düzen” üzerinde çalışmamız gerekmektedir. Bunda şüphe edip gevşeklik göstermek iman etmemiş olmaktır. Ama ne yapalım, nasıl çalışalım? Mesela, Adil Düzen Partisi’ni kuralım mı? Allah bunu emrediyor mu? Yoksa mevcut olan partilerden Saadet Partisi veya AK Parti’yi destekleyelim mi? Bu hususta ittifak halinde değildik. Erbakan mutlak surette Saadet Partisi’nin desteklenmesi gerektiği görüşünde idi. Ben ise Adil Düzen Partisi’nin kurulması görüşünde idim. Bazı arkadaşlar siyasetten uzak durulması gerektiği görüşündeydiler. İhtilafımız “Adil Düzen” için çalışıp çalışmama değil, ihtilafımız metot üzerindedir.

Ben size kesin olarak inandığımı söylüyorum. Tevrat, İncil, Kur’an ve diğer kitapların getirdiklerinin artık geçmişte kaldığını, onlardan yararlanarak sorunlarımızı çözemeyiz deyip sadece akıl yoluyla sorunların çözülmesini iddia edenler samimi değildir ve kâfirdir. Sadece çıkarları ve sömürü için bunu söylemektedirler. Bizim onlara bir diyeceğimiz yoktur.

Mü’min olanlar kimlerdir?

Kâinatı Allah yaratmıştır. Peygamberleri O göndermiştir. Aklı da O vermiştir. İlmi de O ihsan etmiştir. Mutlak surette hakkı üstün tutan düzen gelecektir.

Bunu kabul eden kimse müslimdir.

Bunun için cihad eden kimse de mü’mindir.

Bu şartın ikinci manâsı ise Allah’a inanıyorsanız O’na dayanın, o zaman galip geleceksiniz. O’na inanmıyorsanız, O’na dayanmıyorsanız O da sizi desteklemez. Helak olursunuz. O zaman oraya girmeyin. Yani, kavme, Allah’a inandığınızdan emin iseniz galip geleceksiniz, inanmıyorsanız çöllerde dolaşınız demek istemektedirler.

Biz eğer Allah’a inanıyor ve O’nun emirlerini yerine getirmek için malımızı ve canımızı vermeğe hazırsak Adil Düzen Partisi’ni kuralım. Bakkalı açıp işletelim, dolabı (mobilyamızı) imal edip pazarlayalım. Ama henüz kalbimize iman dahil olmamışsa, o zaman Allah’a dayanıp da girmeye kalkışmayalım. Kendimizi daha fazla yetiştirelim.

1960’lı yıllardan beri “Adil Düzen”e göre işletme kuramaya çalışıyoruz.

Başaramadık.

Çöllerde kırk yıldan fazla dolaştık.

Ben diyorum ki; artık çilemizi doldurduk!

Önce dolabı yapalım…

Sonra bakkalı yeniden açalım...

Ondan sonra kredileşme kooperatifini kuralım...

En sonunda elbette Adil Düzen Partisi’ne de sıra gelecektir...

O parti iktidarlara karşı, muhaliflere karşı kurulacak parti olmayacaktır. Tam aksine onlara “Adil Düzen”i tebliğ edeceğiz ve onlar eğer dinlerlerse helak olmaktan kurtulacaklardır. Biz, siz inin biz çıkacağız diye parti kurmayız, siz Adil Düzenci olun diye parti kurarız. Dinleyenler kurtulur, dinlemeyenler helak olup giderler.

(QAvLUv YAv MUvSAv)

“Ey Musa dediler.”

Anlaşılan, Hazreti Musa’dan aldıkları emri yerine getirip getirmeme hususunda istişare ettiler. İçlerinden iki kişi onlara, kendinize güveniyorsanız Allah’a dayanın ve girin, kendinize güvenmiyorsanız, o zaman girmeye kalkışmayın demiş olmaktadırlar.

Kavim söyleyen iki kişiyle tartışmıyor. Çünkü söyleyenlerin bir iddiası yoktur. Olayı ortaya koymuşlardır. İstişarede fikirlerini beyan etmişlerdir. Kavim ise sonunda kararını vermiştir. Bizim gidip orada savaşmamız mümkün değildir, biz girmeyeceğiz!

Hudeybiye’de olduğu gibi peygamberlerle ümmeti arasında devamlı gerginlikler olmuştur. Samiri’den başlayarak, defalarca olmadık konularda rabbine söyle böyle yapsın şöyle yapsın diyorlar, Allah’la pazarlığa girişiyorlar. Başkanla kavmi arasında böyle gerginlikler olur. Bucak başkanı bucağını yönetirken kavmi başkanın yaptığını istemez, direnirler. Azim sahibi olan başkanlar önce şeriata aykırı olmayan konularda halkın dediğini yapar. Ama genel olarak direnir ve dediğini yaparlar. Her topluluğun nüfuzlu kişileri vardır. Genel olarak bunlar çıkarcıdırlar. Ya paraları vardır, ya silahları vardır, ya ilimleri vardır, yahut cemaatleri yani grupları vardır. Halk onlardan çekinir, onların sözlerini dinlerler. Başkana bunlar karşı çıkarlar. Halk da susar, onlardan çekinir. Ne var ki o gruplar başkana karşı birleşip onu indiremezler. Çünkü kendi aralarında bir değildirler. Bugün diğer partiler AK Parti’ye karşı birleşemiyorlar. Herkes saldırıyor ama en küçük partiler bile koalisyon yapamıyorlar. Dolayısıyla halkın desteklediği bir başkan daima güçlüdür, ona karşı o etkin kimselerin yapabilecekleri bir şey yoktur. O sebepledir ki başkan doğru ne ise onu yapar.

Ne var ki halkın ne yapacağını da bilmeleri gerekir. Halkın gücü yetmiyorsa öyle bir şey istememelidirler. Nüfuzlu kişilerin değil de halkın doğrudan arzusu ise onun için önce halkın bu yanlış isteklerini değiştireceksiniz. Sonra değişiklik yapacaksınız.

Cumhuriyet dönemindeki bazı inkılâpların tutmaması bundan dolayıdır. Bütün baskılara rağmen halk daima dindar kalmıştır. Bu durum Sovyetlerde de böyledir. Beş milyon nüfuslu Kırgızistan’da on sene geçmeden 2000 cami ve 2000 kilise açılmıştır. Devlet parası ile değil, halkın isteği ve desteği ile açılmıştır. Rusya’da kilise eski etkinliğini yeniden hemen elde etmiştir. 70 yıllık saldırı kiliseleri çökertememiştir.

(EinNAv LaN NaDPuLaHAv EaBaDan)

“Biz oraya ebediyen asla girmeyeceğiz.”

Halk henüz olgunlaşmamıştır. Girdikleri zaman eriyip gidecekler. Kentte olanların da onları kabul edeceklerini hiç sanmıyorlar.

Bediüzzaman risaleleri yazdığı zaman dinsizlik zirveye çıkmıştı. Şemsettin Günaltay, Hasan Âli Yücel gibi ilim sahibi kimseler bile İslâmiyet’ten ümitlerini kesmiş, dinsizleşmeye başlamışlardı. İnsanlık dinsizleşiyordu. Bediüzzaman ne yaptı? Doğuda yetişmiş bir Kürt molla, kalemine sarılıyor ve ben insanlığın imanını kurtaracağım diyor. Hapishaneye atıyorlar, orada da hapis arkadaşları ediniyor, yazmaya ve yazdırmaya devam ediyor. Elimde Kur’an gibi kılıcım var, kim beni yenebilir diyor. Ağdalı Osmanlıcası ile yazdığı risaleleri, kendi yazar kendi okur misali yazdığı risaleleri ile dünyaya meydan okuyor. Düşmanları onun mezarı da olmasın diye ölüsünü götürüp bir yere atıyorlar; belki de Bin Ladin gibi denizin dibine. Hâlâ Hazreti İsa’nın mezarı gibi onun da mezarı yok. Ama şimdi dünyanın en güçlü dini kuruluşu hâline gelmiştir.

İnananlar için bu böyledir. Ama inanmayanlar korka korka yerlerinde sayarlar. Baş örtüsü sorununu bile çözmezler. Demek ki daha çöllerde dolaşmaları gerekiyormuş.

İnsanların “Adil Düzen”i kabul etmemesi son derece normaldir.

Ne yapmalıyız?

Kendi dünyamıza dönüp kendimizi eğitmeliyiz.  

(MAv DAvMUv FıyHAv)

“Onlar içinde oldukça.”

O cebbar kavim orada kaldıkça biz oraya girmeyiz. Onlar oradan çıkacak, o zaman da bunlar oraya gireceklerdir.

Bu düzen devam ettikçe, bu ordu oldukça, bu anayasa yürürlükte iken, bu hâkim bu savcı varken “Adil Düzen”in gelmesine imkân yoktur. “Adil Düzen”i ağzımıza bile almamalıyız. Çünkü kapanırız, partimiz kapatılır. Şimdi siz Saadetçilere kızabilir misiniz; seçilmiş kavim bunu yaparsa elbette Saadetçiler de böyle yapar.

Allah insanı insan olarak yaratmıştır. Onlara iyilik melekesini verdiği kadar kötülük kabiliyetini de vermiştir. İnsan insandır. Âlemlerin rabbini kendisi gibi görmekte, O’nunla pazarlık yapmakta, O’na boykotlar ilan etmektedir. Fazla da haksız değiller. O cebbar kavmi oraya yerleştiren O değil mi? Allah o cebbar kavmi yaratmış, şimdi de İsrail oğullarına oraya girin demektedir. Allah’ın o kadar güçlü kıldıklarını İsrail oğulları nasıl yeneceklerdir?

Şimdi tekel sermayeye paraları teslim etmiş, orduları emrine vermiş, atom bombasının sahibi kılmış; Yenibosna’daki biz garibanlara “Adil Düzen”i dünyaya getirin diyor!

Bunu biz nasıl yapacağız?

İşte, akılla düşünürseniz böyle saçma sonuçlara varırsınız. Oysa Allah o cebbar kavmi var etmiş, ona her türlü gücü vermiş; Hazreti Musa gibi kekeme birisine de öyle güç vermiş ki, bu asi ve korkak kavme dayanarak sonunda o güçler ona teslim olmuştur. Bu kazılardaki kalıntılarda ne Firavunlar vardır, ne de Hititler. Adları bile unutulacak. Hazreti Musa’nın kavmi ise bütün varlığıyla ortadadır. II. bin yıl uygarlığını kurdular. Yüz etkin kişiyi sıralayan ilim adamı başa Hazreti Muhammed’i, sonrasına Newton’u koymuştur, Hazreti Musa çok sonralarda yer alır; oysa Hazreti Musa ikincidir.

Kur’an’da Hazreti Muhammed’e Hazreti Musa benzetilmiştir. Kur’an’da en çok anlatılan kişidir. Hazreti Muhammed kendi kavmi içinde peygamberliğini yapmıştır. Hazreti Musa kendi kavmini ulus yapmıştır. Bize örnek olarak anlatılmaktadır.

Bugün bağımsızlıklarını ilan eden ülkelerin kendilerine lider diye başa getirmiş oldukları kimselerin liderliği çocuk oyuncağı gibi bir şey. Tekel sermayenin oluşturduğu bu beleşçi diktatörleri Hazreti Musa ile kıyaslayalım. Hani bunların Tevrat’ı? Hani bunları denizden geçerken bile peşine takılan kavimleri? Bunlar ABD’nin dolarlarına güvenerek ancak ülkelerini satan diktatörler olabilirler.

(FaiÜHaB EaNTa Va RabBuKa)

“Sen ve rabbin gidiniz.”

İsyan bayrağını tam çekiyorlar. Bunlar rablerine bile emrediyorlar, “sen ve rabbin” diyorlar, “gidiniz” diyorlar.

İnsan psikolojisinde bir hal vardır. Bir yere kadar sabreder, ondan sonra ölümü göze alır, kararını verir, tam isyana geçer. Allah ile cedelleşiyor. Allah da insanın cedeline sabrediyor. Çocuğunuz size ne kadar isyan etse de siz onu terk etmez, onu eğitmeye ve terbiye etmeye çalışırsınız. Allah insanı yaratmış, kendisine muhatap yapmış, kendisine halife kılmış, onun bu davranışlarını hoş karşılamıştır.

Hazreti Musa’nın da sabrını denemektedirler.

Hazreti Musa’nın yapacağı ne vardır?

Israr ettiğiniz zaman size isyan ederler, sen yap derler. Susacaksınız ve sabredeceksiniz. Allah nasıl İsrail oğullarını seçmişse, onlar da böyle yapmaktalar. Allah onların bu tür isyanlarına sabretmektedir. Biz de bizim karşımızdaki insanlar ne yaparsa yapsın kızmayacağız.

Ben birkaç yerde böyle yapmış, azmimi kaybetmiş, acısını çok çekmişimdir. Bir yer için pazarlık yaptım. İlçeye gittim ve Nur şakirtlerine başvurdum, bana sekiz bin lira lazımdı, altmış bin lira vaat ettiler. Bir hafta mühlet vardı. Bana haber verdiler, üç gün kala haber gönderdiler, gittim; vazgeçmişler, şartlar koşuyorlar! Benim canım sıkıldı. Döndüm, başka imkânlara başvurmadım.  Bunlara yer alıyorum, ne gerek var dedim. Sonra o yer başıma çok büyük işler açtı, büyük zararlar ettik. Halbuki sabredip onlara anlatmam gerekirdi. Başka arkadaşlara müracaat etmeliydim. Nasip olmayınca olmadı. Yapılması gerekenleri yapsaydım, o zaman Allah bizi korur, karşı tarafın o haksızlığı yapmasına izin vermezdi.

Millî Görüşe yıllarca hizmet etmiş AK Partilileri ayrı parti kurdular diye reddetmek insafa sığar bir şey değildir. AK Parti kendi görevini görmektedir.

Biz sabırla işimizi yapmalıyız...

(Fa QAvTiLAv)

“İkiniz mukatele ediniz.”

Öyle ya, madem ki Allah’a tevekkül edeceğiz de savaşacağız, bize gerek yok, sen ve rabbin savaşın, bize sonra görev verilsin. Rabbin için savaşmaya gerek mi var; “ol” der olur, “ölün” derse ölürler.

O halde bu kâinat nedir? Biz neyiz? Niçin yaratıldık? Bizim değerimiz nedir?

Allah her şeye kadirdir. Elbette bize bir ihtiyacı yoktur. O bizi yaratıyor, bize ne ihtiyacı olacaktır. Böyle değil. Tanrı eğer hiçbir şey yaratmayacaksa, O’nun tanrılığı nasıl olacak. Tanrı’nın varlığı yaratması ile ortaya çıkar. Yaratmayan tanrı olmaz. Allah yaratmakta muhtar değildir. İstediğini yaratmakta müriddir. Yaratılanların da şuurlu olması gerekir. Çünkü şuurlu olmayan ve mürit olmayan bir şeyin varlığı bir manâ taşımaz. O halde Allah bana sana muhtaç değildir. Muhatap varlığın olması ilahlığın zorunlu şartıdır. Onun için Kur’an’da siz dinlemezseniz sizi yok eder denmiyor, sizin yerinize başkalarını getirir deniyor.

İşte insan bu özelliğinden dolayı Tanrısı ile tartışabiliyor. Bizden bu kadar diyor, insanlar. Beğenmiyorsan değiştir diyorlar. Şimdi Tanrı’yı bizim kavramamız mümkün değildir. Ancak bizim aklımızın erdiği kadar O’nu tasvir ederiz.

Tanrı müriddir, haliktir, mütekellimdir. Bunlar O’nun vacibu’l-vücududur. Yani bu sıfatlarını değiştiremez. O halde Allah’ın bizimle muhatap olması zorunludur. Yarattığı ile ilgilenecektir. Allah böyle isyankâr insanı var etti, ona sabır gösterme durumundadır. Sabur sıfatı bunu gösterir.

Seçilmiş kavmin bu hâli bize cesaret vermektedir. Demek ki Allah gafuru’r-rahimdir. Allah’ın adil olması zorunlu değildir. İsterse zulüm yapabilir. Ama Allah’ın insanı muhatap alması zorunludur. Âhirette mahkemelerin kurulması ve sanki Allah bilmiyormuş gibi davalara göre hükümlerin verilmesi ilâhlığın gereğidir. Bizim için bunların üzerinde fazla durup düşünmemiz doğru değildir. Ancak kavmin bu şekilde asice konuşmasını bize bildirdiğine göre biz ne kadar kötü olsak da günahımız yoktur.

Başka bir yorum da şudur. İnsan için müslim olmak zorunludur, mü’min olmak zorunlu değildir. Bedelli veya nöbetli olmak ihtiyarî olduğuna göre biz hepimiz bedelliyiz, siz kendinize başka asker bulun demektir. Bir devlet içinde de herkes bedelli olmak isterse ne olacaktır? Bedel yükseltilecektir.

İsrail oğullarında bugün Türkiye’de olduğu gibi herkes zorunlu nöbetli idi. O zaman da İsrail oğulları diyor ki; biz seçilmiş kavim olmaktan vazgeçtik. Mesela, şimdi de Saadet Partililer aynı şeyi yapmıyorlar mı; biz “Adil Düzen”den vazgeçtik, Allah başka parti bulsun demiyorlar mı? İşte o gün de İsrail oğulları hep aynı şeyi yapmışlardır.

(EnNAv HavHuNAv QaGıDUvNa)

“Biz burada kaidiz.”

Burada” dedikleri mukaddes arzın dışında ama kenarında oturacaklardır. Bugün Filistinlilerin yaptığı gibi ne içerde ne dışarıdadırlar. Karşılıklı alışverişlerle sürünecekler.

Bizim Avrupa Birliği’ne girme meselemiz gibi ne içeride ne de dışarıdadırlar. Kapıda sürünme durumundadırlar. İnsanlar böyledir. AK Parti’yi beğenmezler ama orada kalırlar. Saadet Partisi’ni bırakıp Adil Düzen Partisi’ni kurmazlar. Ne var ki böyle arada olanları Allah uzun zaman yaşatmaz. Kapıda bekletirler ve sonunda kovarlar.

Kaade” oturmaktır, celsede oturmaktır. “Kaade” çakılıp kalmadır. Secdeden veya yatmaktan kalkmaktır, daha ileri gitmemektir. “Celse” ise ayakta iken oturup konuları sakin bir şekilde düşünmektir. Kur’an’da “celese” yalnız 1 yerde geçer, kaade ise 31 yerde geçer.

***

(QAvLa RabBIy)

“Rabbim dedi.”

Musa aleyhisselâm böyle saygısızca ve korkusuzca cevap veren kavminden ümidini kesmiştir. Hazreti Musa sarayda büyümüş, sonra adam öldürmüş, kaçmış ve yirmi yıl sonra Mısır’a dönmüştü. Firavun’la yirmi sene mücadele etmiş ve kavmini alıp denizden geçirmişti. Kendisi büyük başarılara imza atmıştı. Ne var ki kavmi daha hamdı, eğitilmemişti. Hiç beklemediği zamanlarda beklenmedik işler yapıyorlardı. Samiri’nin peşine takılmışlardı.

Şimdi de zayıfız gibi abuk sabuk laflar ediyorlar.

İşte, Hazreti Musa kavminden ümidini kesmiş, rabbine dönmek istemiştir.

Biz de Millî Görüş’ten ümidimizi kestiğimiz için başka yerler arıyoruz. Allah saburdur. Belki de yeniden Millî Görüş’ü ortaya çıkaracaktır.

(EinNIy LAv EaMLiKu ElLAv NaFSIy Va EaPIy)

“Ben nefsim ve ehimden başkasına malik değilim.”

Evet, Hazreti Musa’nın yanında kardeşinden başka kimse kalmamıştı. Hepsi birleşmiş ve Hazreti Musa’nın “girin” emrine karşı çıkıyorlardı. O iki adam da karşı çıkmıştı. Evet, doğru sözler söylemişlerdi ama sonunda onlar da onların yanında yer almışlardı.

Demek ki asıl olan fiildir.

Şimdi gidip Saadet Partili kardeşlerimizle konuşsak, yaptığınız yanlıştır desek. Cari particilik yapıyorsunuz, AK Parti’ye çatmaktan başka bir iş yapmıyorsunuz. Sonra ne yapacağınızı söylüyorsunuz ama nasıl yapacağınızı söylemiyorsunuz. Kendinizi tanrı gibi görüp siz oraya gelseniz işlerin hep düzgün gideceğini sanıyorsunuz. İşin Erdoğan’ın beceriksizliğinden ileri geldiğini sanıyorsunuz. “Adil Düzen”e gelmelisiniz, AK Parti’yi yermek yerine AK Parti’nin ne yapması gerektiğini anlatmalısınız. Buna hak vermeyecek Saadetçi zor buluruz. Ama bir bakıyorsunuz Arif Ersoy bile “Adil Düzen”i ağzına alamıyor.

İşte kavim budur.

O halde eğer bir topluluktan hicret etmeyi göze alamıyorsanız, siz onların dışına çıkamazsınız. Topluluğun içinde ne kadar muhalif olursanız olun, onlara uyarsınız.

O halde ne yapacaksınız, topluluğu nasıl hakka getireceksiniz?

Bunun çözümü hicrettir. O topluluktan ayrılırsınız, yeni topluluk kurarsınız, orada yenilik yaparsınız.

Bizim bu görüşümüz eski görüşümüzdür. Bu sûre görüşümüzü değiştirebilir.

Ben İzmir’de önce Remzi Güres ve arkadaşları ile çalışmaya başladım. Son derece başarılı ve etkili faaliyetimiz varken onlar benden soğudular, bıraktım. Bırakmayıp sabretseydim bugün Türkiye başka yerde olabilirdi. Sonra Akevler’de çalıştık. Uzun yıllar sonra orasını bırakıp Kırgızistan’a gittim. Sonra orasını bırakıp İzmir’e geldim. İstanbul’da Üsküdar’da faaliyet gösterdik… Şimdi de Yenibosna’da... Durmadan cemaat değiştirdim. Eskilerden tamamen kopmadım ama uzak kaldım. Partiyi de hemen bıraktım. Yani Hazreti Musa’nın aklıyla hareket ettim.

Hazreti İsa’nın 12 havarisinden biri, on ikinci veya on üçücüncüsü ihanet etmiş, ihbar etmiştir.

Hazreti Musa’nın yanında kardeşi Harun’dan başkası kalmamıştır.

Birçok zamanlarda böyle yalnız kalabilirsiniz. Herkes size cephe alır. Sizin yanlış yolda olduğunuza karar verir. Siz de onlardan ayrılmak ve uzaklaşmak istersiniz.

(FaFRuQ BayNaNAv)

“Aramızı fark et.”

Musa aleyhisselâm Allah’tan izin istiyor; izin ver de ben ve kardeşim bunlardan ayrılalım ve bunlar ne yaparlarsa yapsınlar. Allah’tan onlarsız yaşama imkanının çaresini istiyor. Hazreti Musa çalılarda ateş gördüğü zaman ona, “Vestana’tuke linefsî/ Ben seni benim için oluşturdum.” demişti. Onun meyvesini alacak duruma gelmişlerdi. Mukaddes yere girecekler ve orada Tevrat’ı uygulayacak kent kuracaklardı. Oysa kavmi isyan etmiş, her şey sıfırlanmıştı. Ayrılıp nereye gideceklerdi, ne yapacaklardı? Ellerinde Tevrat olduğu halde boş boş mu dolaşacaklardı? Hazreti Musa rabbinden işte bunların çözümünü istiyor. Başka bir yer, başka bir topluluk istiyor.

Ben de böyle yaptım, Türkiye’yi terk edip Kırgızistan’a gittim. Allah, Musa’ya yaptığı gibi benim önümü kesmedi. Serbest bıraktı. Öyle olması gerekiyormuş. Hata yaptım...

Madem ki İzmir’de işim bitti; Kırgızistan’a değil de Ankara’ya gidecektim, partide faaliyete katılacaktım. Erbakan ‘gel’ demez ama ‘git’ de demezdi. Arif Ersoy gibi kenarda kalırdım; kalırdım ama Erbakan’a büyük katkım olurdu, sonra işlenen hatalar işlenmezdi…

(Va BayNa eLQaVMı eLFASiQIyNa)

“Ve fasık kavmin arasını.”

Kavmi fasık olarak adlandırıyor. “Fısk” “fıtk” kelimesine akrabadır. Türkçedeki fıtık bu kelimedir. Meyvenin çatlayarak kabuğundan çıkması demektir. Şeriatın dışına çıkanlara “fasık” denmektedir. Şehadeti kabul edilmeyecek günahları işleyenler fasıktır. Bunlara “kafir” değil de “fasık” denmektedir. Kurallar dışına çıkmış, emirler dışına çıkmış bir kavim “fasık” olarak adlandırılmıştır.

Saadet Partisi “Adil Düzen”i bırakmış, fasık kavim olmuştur.

AK parti de öyle olmuş, onlar da fasık olmuştur.

İzmir Akevler’in durumu nedir?..

Şimdi durumumuzu iyice gözden geçirmeliyiz. Saadet Partisi, Ak Parti, İzmir Akevler durumlarını gözden geçirmelidirler. İstanbul’da faaliyet gösteren kardeşlerimiz de görevlerini müdrik kimselerdir. Biz onlara Adil Düzen Partisi’ni kuralım dediğimizde, onlar da Hazreti Musa’nın kavmi gibi biz kurmuyoruz dediler. Demek ki kırk yıl daha dolaşacaklardır...

***

(QAvLa FaEinNaHAv MUXarRaMeTün GaLaYHiM)

“Orası onlara kırk yıl muharremdir diye kavl etti.”

Evet, Allah Musa aleyhisselâmın tefrik talebini reddetti. Bunlara şimdi ceza veriyorum, orasını onlara haram ediyorum. Bunlar şimdilik oraya girmeye, orada yerleşmeye layık değildirler. Kırk yıl dolaşacaklar, çölde olacaklardır.

İşte, “Adil Düzen”i terk eden Saadetçilere de kırk yıl iktidar haram kılınmıştır. Çünkü şimdilik iktidar olup “Adil Düzen”i getirecek durumda değildirler.

Bu bize de bir ders olmalıdır. Akevler de kırk yıl iktidar olma durumunda değildir.

Uzun sene demek ne demektir?

Bu kırk olmaz da yirmi olur. Yirmi yıl olmaz da on yıl olur. Yahut biz kırk yılımızı doldurduk. Kırk yıldır çöllerde dolaşıyoruz. Zamanı gelmiştir. Birkaç yıl sonra olur. Gerçek olan odur ki, eğer biz iktidar olamıyorsak, biz O’na teslim olarak hareket etmediğimizdendir.

Şimdi bu âyet bize başka şeyler öğretmektedir.

Ben AK Parti’ye girip orada faaliyet göstermeyi Adil Düzencilere uygun bulmuyorum. AK Partililer bize zaman kazandırmaktadırlar. İyidirler ama onlarla bir yere varılamaz. Bizim yapacağımız ayrı olup “Adil Düzen”i kurmak olmalıdır. Erbakan Adalet Partisi’ne baş vurduğu zaman (1969) da aynı görüşte idim. Ama Musa aleyhisselâm mukaddes arza girin, orada tebliğinizi yapın dediğine göre, Erbakan’ın o zaman yaptığı doğru idi demektir. Bugün Gürsoy Erol (İstanbul milletvekili adayı) ve Harun Özdemir’in (İzmir m. adayı) yapmak istedikleri de doğrudur demektir. Ne var ki oraya girdikleri zaman görevlerinin ne olduğunu bilmeleri gerekir. Gayeleri orada kalmak değil, oraya “Adil Düzen”i götürmek olmalıdır.

Hazreti Musa’nın kıssası iyi bir şekilde incelenmeli ve ona göre ne yapmamız gerektiğine dair karar verilmelidir.

Yani bugün Türkiye’de her tür parti vardır. Saadet Partisi, onun yanında Büyük Birlik Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi, bu seçimde yüzde bir alacak başka İslâmî partiler... Bunların yanında güçlü AK Parti... Milliyetçi Hareket Partisi, Demokrat Parti, CHP, BDP… Bu partiler bugün İslâm’a karşı değildirler. Bu partilerin hepsinde ümit vardır.

Biz Adil Düzen Çalışanları ne yapmalıyız?

-Bunları kendi hallerinde bırakıp Medine’ye göç mü etmeliyiz?

-Yoksa bunları yanımıza alıp çöllerde mi dolaşmalıyız?

Yani…

Biz onlara uyup çilelerini çekerek onların eğitilmelerini sağlamalıyız.

Bir de ordumuz vardır. Askerler partilerden ve partililerden daha çok ümitli görünmektedirler. Onlara nasıl ulaşacağız? Onları nasıl destekleyeceğiz? Onları hatalardan nasıl uzak tutacağız?

Hâsılı…

Çok karışık ve belirsiz bir durumdayız... Bekleyeceğiz...

Adil Düzen Çalışmalarımıza devam edeceğiz...

Elbette Allah bir yol gösterecektir...

(EaRBaGIyNa SaNaTin)  

“Kırk sene”

Kırk” kelimesi Kur’an’da dört yerde geçmektedir. İkisi Hazreti Musa’nın vahiy alması ile ilgili “kırk gece” denmektedir. Birinde insanın kırk yaşına varmasından bahsetmektedir. Diğeri de burada geçmektedir.

Bir insan kırk yaşına geldiğinde artık vahyi alacak şekilde olur.

Biz şimdi kırk yaşındayız. 1970’lerin başında bu işe başladık, kırkların başındayız. Demek ki kırk yılımızı doldurduk. Hamle yapmamız gerekir. Yahut o çalışmalar yetmedi, yeniden kırk yıl beklememiz gerekir.

Benim istidlalim böyle değildir. Üçüncü bin yıl başlamıştır. Kırk yılımızı da doldurmuş bulunuyoruz. Seçimden sonra hemen Adil Düzen Partimizi kurmalıyız. Yahut Saadet Partisi “Adil Düzen”i benimsemelidir. AK Parti de artık kendisine doğru yolu çizmelidir. Türkiye’de yeni anayasa yapılmalıdır.

(YaTIyHUvNa FiY eLEaRWı)

“Arzda teyhederler.”

Teyh” ıssız dağ veya çöl demektir. İnsanların topluluktan kaçarak kendi başlarına ayrı hür yaşamak istemelerine “tevh” denir.

Topluluk büyük nimettir. İnsanlar topluluk sayesinde birçok kolaylıklar ve saadetler sağlarlar. Oysa köy veya çöl çok sıkıntılıdır ama insan hürdür. Orada istediği gibi dolaşır. Kurallar onu sıkmaz. Sağa bak suç, sola bak suç olmaz. Onun için gençler İstanbul’a gelip kendilerine iş bulunca İstanbul’a kolay intibak ettiler ama yaşlılar bir türlü İstanbul’a alışamadılar. Hâlâ yaz olunca ilk işleri İstanbul’u terk edip memlekete gitmek olmaktadır.

İnsanlar kırk yaşında ergin olacaklardır. Çölde yetişenler yönetime el koyacaklardır. Mukaddes arza girdikleri zaman kendileri artık yeni düzeni kuracaklardır.

Nuh Tufanı bunun için olmuştur. Yeni nesil yenilik yapabilir.

Biz “Adil Düzen”i nasıl getireceğiz?  

İktidar olsak bile hemen “Adil Düzen”i getirmeyeceğiz. Bir “Adil Düzen Sitesi”ni kuracağız. Buraya belli aileler alacağız. Bunlar burada kendi aralarında “Adil Düzen”in eğitimini alacaklardır. Kırk yaşlarına geldikleri zaman onlara yönetimi teslim edeceğiz.

Biz, bize düşen adımları atacağız. Çocuk dokuz ayda doğar. Meyve zamanında olgunlaşır. Erken oluşanlar çürük olanlardır. Acelemiz yoktur. Durmayacağız, çalışacağız, ama acele etmeyeceğiz.

(Fa Lav TaESa GaLay elQaVMı elFASıQıYNa)

“Fasık kavimden dolayı sen meyus olma.”

Meyus olmak” ümidini kesmek anlamındadır.

Demek ki biz Adil Düzen Çalışanları, bir iş yapanlar, zaman zaman isyanlarla karşılaşacağız. “Adil Düzen”i terk eden kardeşlerimiz olacaklardır. Ama onlardan ümidimizi kesmemeliyiz. Evet, Türk kavminden ümidimizi kesmemeliyiz. Bir gün bunlar bizim yanımızda yer alacaklardır.

Burada “Fa” harfi ile başlamıştır, yani kural genişletilmiştir. Yalnız Hazreti Musa’nın kavmi için değil, tüm kavimler için kural konmuştur. Fasık kavim izhar edilmiştir. Oradaki harfi tarif ahd içindi. Buradaki harfi tarif istiğrak veya cins içindir.

1919’lardayız... İslâm âlemi mağlup olmuş... Hıristiyanlık yok gibi bir şey...

İşte o tarihten başlayıp bugünlere gelmişiz... Ondan sonra neler neler olmuştur...

İstiklâl Savaşı kazanılmış… Demokrasi gelmiş… Millî Görüş iktidar olmuş...

Şimdi de “Adil Düzen”in eşiğine gelmişiz...

Şükretmek için bunlar yetmez mi?..  

Evet…

AK Parti’den ümidimizi kesmeyeceğiz…

Saadet Partisi’nden ümidimizi kesmeyeceğiz...

Türk milletinden ümidimizi kesmeyeceğiz...

Müslümanlardan ümidimizi kesmeyeceğiz...

İnsanlıktan ümidimizi kesmeyeceğiz...

Takdir-i ilâhi olarak tüm insanlık cennete doğru yürümektedir. Allah insanları cennete girsinler diye yaratmıştır. Cehennem, cennete girebilmek için kurulmuş bir ıslah evidir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3488 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2677 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2651 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2166 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2542 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2565 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2300 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2204 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2617 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2496 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 2005 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2362 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2311 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2458 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2459 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2455 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2416 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2630 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2458 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3066 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2689 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2684 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2765 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2972 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3048 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3448 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5509 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3570 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3096 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3885 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3736 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3443 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3896 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3853 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4134 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4667 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3139 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3986 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3870 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2882 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2969 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3975 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7762 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5643 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4197 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3599 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3740 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4760 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4477 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4770 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4690 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4846 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4571 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3420 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4494 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3646 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5198 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3874 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5185 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5047 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4958 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3565 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3496 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3707 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5194 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4224 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5456 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4104 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5292 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4489 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4444 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4597 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4790 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5345 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4134 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5283 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4548 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3864 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4413 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4615 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4147 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4121 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4105 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4560 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5672 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9865 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4675 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3726 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3876 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3369 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3404 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3762 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5727 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4265 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3462 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler