Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 588
MUHAMMED SÛRESİ TEFSİRİ -24-28.AYETLER
4.12.2010
1787 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 44 YILDIR ÇALIŞIYOR....2008...2009...2010

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜNYA DÜZENİ 588

“ADİL DÜNYA DÜZENİ III. BİN YIL MEDENİYETİ PROJESİDİR.”

“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 588. Hafta         04 Aralık 2010         Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR... ÇOĞALTABİLİR... DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 588. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da C.tesi günü 18.00-21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Gayemiz ve Hedefimiz: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunması, değerlendirilmesi, anlaşılması ve uygulanmasıdır.    Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI;

İŞSİZLİĞİ ÇÖZMENİN YOLU

BİR BANKA (VAKIFLAR BANKASI), BİR SERMAYE GRUBU,

BİR PARTİ VEYA BİR DİNÎ CEMAAT SORUNU ÇÖZEBİLİR;

HEPSİ BİRLİKTE HAREKET ETSE NÛRUN ALÂ NÛR OLUR

AHMET AKGÜL; YANLIŞ VE SALDIRILAR…

AKEVLER DAİMA ERBAKAN’IN YANINDA…

***

 

*ÜSKÜDAR SEMİNERLERİ; 138. SEMİNER

Her Hafta PERŞEMBE akşamı; Adres: EMİNEVİMKısıklı Cad. No: 36  Altunizade - Üsküdar / İSTANBUL  Tel: (0216) 444 36 46

SOHBET…  SEMİNER…  SORULAR-CEVAPLAR…

***

 

Adil Düzen Medeniyeti(1): Demokrasi ve lâiklik

Adil Düzen Medeniyeti(2): Liberallik ve sosyallik

Adil Düzen Medeniyeti(3): Bâtıl Batı’yla olmaz

Adil Düzen Medeniyeti(4): Gavur kalkanıyla olmaz

Adil Düzen Medeniyeti(5): Bu NATO’yla olmaz

Adil Düzen Medeniyeti(6): Türkiye ne yapmalı?

Adil Düzen Medeniyeti(7): 3. Şahlanış Başladı…

Reşat Nuri EROL

***

MUHAMMED SÛRESİ TEFSİRİ - 88

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ أَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ (1) وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَآمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلَى مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَأَصْلَحَ بَالَهُمْ (2) ذَلِكَ بِأَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا اتَّبَعُوا الْبَاطِلَ وَأَنَّ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّبَعُوا الْحَقَّ مِنْ رَبِّهِمْ كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ لِلنَّاسِ أَمْثَالَهُمْ (3) فَإِذا لَقِيتُمْ الَّذِينَ كَفَرُوا فَضَرْبَ الرِّقَابِ حَتَّى إِذَا أَثْخَنتُمُوهُمْ فَشُدُّوا الْوَثَاقَ فَإِمَّا مَنًّا بَعْدُ وَإِمَّا فِدَاءً حَتَّى تَضَعَ الْحَرْبُ أَوْزَارَهَا ذَلِكَ وَلَوْ يَشَاءُ اللَّهُ لَانتَصَرَ مِنْهُمْ وَلَكِنْ لِيَبْلُوَ بَعْضَكُمْ بِبَعْضٍ وَالَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَلَنْ يُضِلَّ أَعْمَالَهُمْ (4) سَيَهْدِيهِمْ وَيُصْلِحُ بَالَهُمْ (5) وَيُدْخِلُهُمْ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ (6) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ (7) وَالَّذِينَ كَفَرُوا فَتَعْسًا لَهُمْ وَأَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ (8) ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَرِهُوا مَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ (9) أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ دَمَّرَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَلِلْكَافِرِينَ أَمْثَالُهَا (10) ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ مَوْلَى الَّذِينَ آمَنُوا وَأَنَّ الْكَافِرِينَ لَا مَوْلَى لَهُمْ (11) إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَالَّذِينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْأَنْعَامُ وَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْ (12) وَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ هِيَ أَشَدُّ قُوَّةً مِنْ قَرْيَتِكَ الَّتِي أَخْرَجَتْكَ أَهْلَكْنَاهُمْ فَلَا نَاصِرَ لَهُمْ (13) أَفَمَنْ كَانَ عَلَى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّهِ كَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ (14) مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ فِيهَا أَنْهَارٌ مِنْ مَاءٍ غَيْرِ آسِنٍ وَأَنْهَارٌ مِنْ لَبَنٍ لَمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُ وَأَنْهَارٌ مِنْ خَمْرٍ لَذَّةٍ لِلشَّارِبِينَ وَأَنْهَارٌ مِنْ عَسَلٍ مُصَفًّى وَلَهُمْ فِيهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَاءً حَمِيمًا فَقَطَّعَ أَمْعَاءَهُمْ(15) وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ حَتَّى إِذَا خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ قَالُوا لِلَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ آنِفًا أُوْلَئِكَ الَّذِينَ طَبَعَ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ(16) وَالَّذِينَ اهْتَدَوْا زَادَهُمْ هُدًى وَآتَاهُمْ تَقْواهُمْ(17) فَهَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً فَقَدْ جَاءَ أَشْرَاطُهَا فَأَنَّى لَهُمْ إِذَا جَاءَتْهُمْ ذِكْرَاهُمْ(18) فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ(19) وَيَقُولُ الَّذِينَ آمَنُوا لَوْلَا نُزِّلَتْ سُورَةٌ فَإِذَا أُنزِلَتْ سُورَةٌ مُحْكَمَةٌ وَذُكِرَ فِيهَا الْقِتَالُ رَأَيْتَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يَنظُرُونَ إِلَيْكَ نَظَرَ الْمَغْشِيِّ عَلَيْهِ مِنْ الْمَوْتِ فَأَوْلَى لَهُمْ (20) طَاعَةٌ وَقَوْلٌ مَعْرُوفٌ فَإِذَا عَزَمَ الْأَمْرُ فَلَوْ صَدَقُوا اللَّهَ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ (21) فَهَلْ عَسَيْتُمْ إِنْ تَوَلَّيْتُمْ أَنْ تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَتُقَطِّعُوا أَرْحَامَكُمْ (22) أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمْ اللَّهُ فَأَصَمَّهُمْ وَأَعْمَى أَبْصَارَهُمْ (23)

 

أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ أَمْ عَلَى قُلُوبٍ أَقْفَالُهَا (24) إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ الْهُدَى الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ وَأَمْلَى لَهُمْ (25) ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللَّهُ سَنُطِيعُكُمْ فِي بَعْضِ الْأَمْرِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ (26) فَكَيْفَ إِذَا تَوَفَّتْهُمْ الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ (27) ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ اتَّبَعُوا مَا أَسْخَطَ اللَّهَ وَكَرِهُوا رِضْوَانَهُ فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ (28)

 

أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ

(Ea FaLAy YaTaDabBaRUNa eLQuREAvNa)

“Kur’an’ı tedebbür etmiyorlar mı?”

Bundan önce, savaş emr olunduktan sonra savaşa katılmak istemeyenlerin dünyada soylarının tükeneceğini ve körleşeceklerini ifade etmiştir. Sûrenin başındaki Hazreti Muhammed’e inzâl edilen Kur’an’a dönmüş, onu neden ele almıyorlar demektedirler.

Fa” harfi ile bundan önce anlatılanların tafsiline geçmiş ve bu çıkmazlardan kurtulmanın tek yolunun Kur’an yolu olduğunu beyan etmektedir.

E” soru harfi ile başlamaktadır. Niçin tedebbür etmiyorlar? Tedebbür etmeleri gerekir denmektedir.

Burada soruyu 1400 sene evvelki Mekke halkına tevdi edilmiş kabul edersek, o zaman Kur’an tarihi bir hikâye kitabı olur. Burada tevdi edilen sual doğrudan bize aittir.

Evet, Kur’an ilk olarak Cebrail tarafından Mekke halkına hitap ederek indirilmiştir. Ama şimdi atalarımız tarafından lafzı ve dili bize getirildi, manâsını Allah bize vahyetmektedir. O zaman Cebrail Hazreti Peygambere vahyediyor, böyle uygulamalar oluyordu. Şimdi ise bize, ayı ayrı hepimize, Kur’an’ı okuyup anlamak isteyen herkese vahyetmektedir. Ne var ki Cebrail gelmemektedir. Bize ilham gelmektedir. İçtihat yapmaktayız. Hepimizin içtihatlarında hatalar vardır. Hazreti Peygamberin içtihatlarında da hatalar vardı. Ne var ki Cebrail gelip düzeltiyordu. Şimdi Cebrail gelmemekte, bizim hatalarımızı düzeltmemektedir. Bizim hatalarımızı ilim düzeltmektedir. İlim de ancak icma ile sabit olmaktadır. Yani Kur’an’ın bugün anlaşılıp uygulanması için İlâhi vahiy bu şekilde devam ediyor; içtihat ve icma.

Bu yazdıklarımız bizim buluşlarımız değildir.

Usul kitaplarında aynen beyan edilmektedir.

İşte buradaki muhataplar çağımızın münkirleridir, çağımızın inkârcılarıdır.

Bugün insanlığın çıkmazda olduğunu herkes görmektedir. 20. yüzyılda bu çıkmaz çok açık bir şekilde ortaya çıkmış ve çare olarak “sosyalizm” denmiştir. 1917’de iktidara gelen sosyalist yönetim Sovyetler’de 70 sene içinde kırk milyon insanı öldürmüş ama çare bulamamıştır. Sonra faşizm, Nazizm, Kemalizm gibi millî yönetimler denenmiştir. Bunlar Sovyetler kadar hunharca kan akıtmamışlar ama sonuç elde edilememiştir. Faşizm ve Nazizm ortadan kaybolup gitmiştir. Kemalizm ise yumuşak iniş yaparak bugünkü Türkiye’ye gelinmiştir. Ne var ki sorunlar çözülmemiştir.

Batı’da ise sermaye ABD’yi arkasına alarak 1850’den beri yeni rejim uygulamaktadır. Tek sermaye devleti sorunları çözememiştir. Krizler üstüne krizler olmaktadır. Kapitalizm de ömrünü doldurmaktadır. On sene sonra artık herkes kapitalizmin çözüm olmadığını belirleyecektir.

O halde çözüm nedir?

Çözüm Kur’an’dır.

Neden Kur’an’dır.

Kur’an’ın ne olduğunu bilebilmemiz için geçmişe bir bakalım.

a) İlk olarak Hazreti Nuh gelip Mezopotamya uygarlığını kurdu. Bu yerel uygarlıktı. Mısır bu yerel uygarlığın kuvvete dayalı şekli idi.

b) Ondan sonra Hazreti İbrahim geldi, inkılap yaptı, ilmi laikleştirdi. İnsanların akıllarına hitap etti. Bu sisteme dayanarak Yunanlılar felsefeyi oluşturdular.

c) Sonra Hazreti Musa geldi, krallar veya peygamberlerin yönetimi yerine Kitap yönetimini getirdi, insanlara Tevrat’ı öğretti.

d) Sonra Hazreti Davut geldi, Hazreti Musa’nın şeriatına göre devlet kurdu ve insanlara sosyal devlet ilkesini getirdi. Deniz filoları oluşturarak Akdeniz’i göl hâline getirdi. Fenikeliler ve Yunanlılar bunların gemileri ile yayılıp siteler kurdular.

e) Sonra Hazreti İsa geldi, insanlığa laikliği hediye etti. Devletler millî devletler olacak ama din tüm beşeriyete tek Hak din olacak ve ayrı ayrı mezhepler bulunacaktır.

f) Nihayet Hazreti Muhammed’e Kur’an nâzil oldu. Kur’an son kitaptır. Daha önceki kitaplarda ayrı ayrı bildirilen hususlar burada birlikte mücmel olarak bildirildi ve geçmişi özetledi, geleceği de aydınlattı. Artık insanlığı bu Kitap yönetecektir. Peygamber gelmeyecek, âlimler içtihat ve icmaları ile çağlarının gereğini bu Kur’an’a dayanarak çözeceklerdir.

Şimdi ‘Kur’an nedir?’ diye sorulur da cevap verilirse; insanlığın kıyamete kadar değişmeyecek irsî özelliklerine göre olanları tesbit etmiş, bize bildirmiştir. Yer ve zamana göre değişecek olan sorunları o zamanın ve o ülkenin âlimleri içtihat ve icmaları ile çözeceklerdir; Kur’an’ın öğretileri içinde çözeceklerdir.

İşte “Adil Düzen” budur.

Kimi Kur’an’ı toptan reddetmektedir. Kimi de Kur’an’ı tarihî bir kitap kabul ederek onun bin sene önceki yorumları ile yetinmektedir.

Oysa Kur’an Allah’ın sözüdür ve onsuz biz doğru yolu bulamayız.

Biz ise Kur’an’ı bugünkü içtihat ve icmalarla anlıyoruz.

Bizim Cebrilimiz müsbet ilimdir.

Kur’an’ın başka bir özelliği de; bize müsbet ilmin öğrenilmesi ve anlaşılması için gerekli değişmez ilkeleri öğretmektedir. Yani Kur’an sadece din kitabı, sadece şeriat kitabı değildir; aynı zamanda ilim kitabıdır.

Kur’an’ın 250 mucizesi tarafımızdan “kitap” olarak yazılmıştır.

İlgilenenler bu 250 mucizeyi oradan, o kitabımızdan öğrenebilirler.

Tedebbür etmek” demek “tedbir almak” demektir. “Tedbir” kelimesi “tedvir” kelimesine akrabadır. Yani oluşlar periyodiktir. Geçmişte olanlara bakarak gelecek hakkında bilgi elde etmek gerekir. “Tedbir almak” demek de olacak bir olay hakkında hazırlık yapmaktır. Kışın geleceğini yazın biliyoruz, tedbir alıyoruz. Ambarımızdaki buğdayların biteceğini biliyoruz, her sene yeniden ekiyoruz. O halde “tedebbür etme” demek, geçmişe bakarak gelecekte ne olacağını bilmek ve ona göre tedbir almak demektir.

Kur’an’ı tedebbür etmek” demek, geçmişte Kur’an ne demiş, ne olmuş; gelecekte de o olacaktır. İşte bunların tamamını bilmek, anlamak, kavramak ve gereğini yapmaktır.

Kur’an insanlığa hidayet olmamış mı idi? Önce Arapları uygarlaştırmadı mı, devletsiz aşamadan en yüksek devlet aşamasına getirmedi mi? O devlet İran’daki Kisra’yı, Göktürk’ü, Bizans’ı yıkmadı mı; yıktıktan sonra hakim olmadı mı? O devletin uzantısı Viyana kapılarına dayanmadı mı? Avrupa’yı onların kendi tâbiriyle orta çağın karanlığından çıkarmadı mı?

O halde Kur’an şimdi de insanlığı III. bin yıl uygarlığına götürecektir.

Tedebbür etmek” demek bu demektir.

Kur’an dünyayı tek ümmet olarak uygarlaştıracaktır. Ayrı ayrı “devletler” olacak, ayrı ayrı “iller” olacak, ayrı ayrı “bucaklar” olacak, ayrı ayrı “ocaklar” olacak, ayrı ayrı “kişiler” olacaktır. Ama bunlar iç içe birlik içinde tüm insanlık olarak tek topluluk olacaklardır. Bunun için bugün ulaştığımız ulaşım araçlarına ulaşmamız gerekir. Bugün ulaştığımız haberleşmemize ulaşmamız gerekir. Bugün ulaştığımız gecelerimizi gündüz yapan elektriğe ve enerjiye ulaşmamız gerekir. Nihayet bugünkü bilgisayarlara ve yazı tekniğine ulaşmamız gerekir.

Bunlar maddî araçlardır.

Bunun dışında ulus dillerinin birbirine aktarılması gerekir. Ortak muhasebe ağının kurulması gerekir. Ortak okullar ve geçerli ortak imtihan ve diploma gerekir. Sağlam karşılıklı alışveriş için paralar gerekir.

İşte bütün bunlar bugün bilinmektedir.

İşte, Kur’an ancak bugün uygulanır hâle gelmiştir.

Bin sene önceki içtihatlar o günün sorunlarını çözmüştür.

Bugünün sorunlarını bugünün içtihatları ve icmaları çözecektir.

Kur’an’ı tedebbür etmek” işte bu sorunların ve bu imkanların değerlendirilmesi ile sağlanacağını bilmek ve ona göre hareket etmek demektir.

Biz bunu 1960’larda gördük ve ona göre harekete geçtik. Biz zannettik ki inanmış insanlar Kur’an’ı tedebbür ederler. Burada yanıldık.

Kur’an’ı;

-Mü’minler tedebbür etmiyor, müslimler etmiyor!..

-İlâhiyatçılar etmiyor, Diyanetçiler etmiyor, tarikatlar etmiyor!..

-Saadetliler etmiyor, AK Partililer etmiyor, Risale-i Nur şakirtleri etmiyor!..

Bunlar Kur’an’ı değil, bin sene evvelki kitapları ve içtihatları tedebbür ediyor! Kur’an dışındaki kitabları tedebbür ediyor! Risale-i Nur şakirtleri Bediüzzaman’ın açtığı yolu da kapatmış, Cevşen okuyorlar! Siyasiler sadece iktidar ve güç peşindeler. Diğerleri de sadece dua ile cennete koşmaktadırlar!

Kur’an bize duanın yanında ibadeti, ameli ve uygulamayı da emretmiştir. İbadetler sosyal oluşlardır, uygarlaşma çabasıdır.

Söz uzar gider, asıl olanı der isem.

Bunlar Kur’an’ı tedebbür etmiyorlar mı?

O halde “Adil Düzen”i neden anlamıyorlar?

“Adil Düzen” Kur’an’ın söylediklerinden başka bir şey söylemiyor ki.

Burada görülüyor ki; bu hitap Kur’an’ı reddedenlere değil, Kur’an’ı kabul edenlere hitap etmektedir. Kapitalistlerin ve sosyalistlerin “Adil Düzen”i anlamamaları normaldir. CHP’lilerin ve MHP’lilerin “Adil Düzen”i anlamamaları normaldir. DP’lilerin ve benzerlerinin “Adil Düzen”i anlamamaları normaldir.

Ama İlahiyatçıların, Nurcuların, tarikatların, AK Partililerin ve Saadetçilerin “Adil Düzen”i anlamamaları normal değildir.

Çünkü onlar Kur’an’ı tedebbür ediyorlar, Kur’an üzerinde duruyorlar...

O halde neden “Adil Düzen”i anlamıyorlar, neden benimsemiyorlar; neden?!.

أَمْ عَلَى قُلُوبٍ أَقْفَالُهَا (24)

(EaM GaLAy QuLUvBin EaQFaLuHAv)

“Yoksa onların kalblerinde ekfâl mı vardır?”

Bunlar Kur’an’ı tedebbür etmiyorlar mı? Neden “Adil Düzen”i anlamıyorlar? Yoksa beyinlerinde bir zorluk mu var? Yani Kur’an’ı tedebbür ediyorlar da söylenenleri anlamıyorlar mı?

Kelimeleri açıklamaya geçmeden önce, Kur’an’ı anlamak için neler yapılması gerekir, önce bir nebze bu çok önemli mesele üzerinde duralım.

a) Kur’an ilimle tafsil edilmelidir. Kur’an’ı tedebbür etmek için çağımızın müsbet ilimlerini bilmek gerekir.

Müsbet ilme sırtlarını çevirenler Kur’an’ı tedebbür edemezler.

b) Kur’an’ı anlamak için  Klasik Arapça İlimlerini tedris etmek gerekir, bu ilimleri birlikte tedris etmek gerekir.

Kur’an tercümelerle veya başkalarının tefsirleriyle anlaşılamaz.

c) Kur’an’ı anlamak için her söze kulak vermek gerekir, herkesin ne dediğini duymak gerekir.

Biz geçmiş müfessirleri okumayın demiyoruz; bizi de okuyun diyoruz, siz yazın biz de okuyalım diyoruz. Masalları değil, Kur’an üzerinde yazın diyoruz.

d) En önemli husus ittikadır. Kur’an’ı okumaya ve tedebbür etmeye başladığınız zaman sizin peşin hükümleriniz olmamalıdır. Kur’an’ı size uydurmaya çalışmamalısınız, siz Kur’an’a uymalısınız; daha doğrusu Kur’an’ın gösterdiği Hakka uymalısınız. Kur’an da sözlerden biridir ama sözlerin en ahseni olduğu için ona uymalısınız. Onun sözlerin ahseni olduğunu siz aklınızla bilirsiniz, ilminizle bilirsiniz.

Kalb” merkez demek, santral demektir. Bir şeyi toplar ve salarsa o kalb olur.

Otobüs garajları, gemi limanları, tren istasyonları uçak meydanları birer kalbdir. Su pompaları, elektrik santralleri, telefon santralleri birer kalbdir. Yayın merkezleri birer kalbdir.

İnsanın içinde de böyle kalbler vardır, bilhassa iki kalb vardır.

Biri insanın göğsünde bulunur, bu kan merkezi olan kalbdir; buna “yürek” diyoruz.

Diğeri de insanın başında olan ve elektrikî haberleşmeyi gerçekleştiren kalbdir. Dışarıdan duyuları alır, onları oluşturur, sonra ele, ayağa, ağıza ve diğer organlara haber göndererek onları harekete geçirir.

Kur’an birine “cevfdeki kalb” diyor, diğerine ise “baştaki kalb” diyor.

Kur’an baştaki kalbin körleşeceğini söyleyerek, düşünen kalbin baştaki kalb olduğunu anlatmaktadır.

Beyin dışarıdan aldığı bilgileri beyinde tedebbür eder, yani beyinde dışarıdaki kâinatın bir haritasını yapar. Canlı harita yapar. Mesela, haritada ırmaklar vardır ama duran haritadır. Oysa ırmakların aktığı bir harita da yapılabilir. Mesela sel olur.

İşte beynimiz böyle bir merkezdir.

Nelerin olduğunu bildiği gibi nelerin olacağını da bilir.

Kur’an’ı tedebbür eden bu Ehl-i Kur’an’a soruyor:

-Neden Kur’an’ı anlamıyorlar, yoksa onların kalblerinde ekfal mı vardır?

Koful” kelimesi boşluk demektir. Türkçedeki “kapalı” kelimesi de buna yakındır.

Yoksa onların beyinlerinde kofullar var da onun için mi “Adil Düzen”e kapalıdır?  

Şimdi Lisanü’l-Araba bakalım; bizim benzetme yoluyla verdiğimiz manâya yakın manâ var mıdır?

Kafile: Yolculukta veya savaşta bir grup. Parça parça gelenler yahut gidenler.

Kafl: Kuruluk yani canlılığı kaybetme.

Kafil: Zamir yani kafalı demektir.

Kuful: Anahtarın kulfu.

Beyinleri parça parça mıdır? Bir türlü manâları birleştirip Kur’an’ın ne dediğini anlamıyorlar da “Adil Düzen”i idrak edemiyorlar mı? Yoksa beyinleri kurudu, artık canlılığını kaybetti de kuru ot gibi mi de anlamıyorlar. Yoksa beyinleri kilitli midir de bir türlü açıp içeri giremiyorlar. Bilgisayar çalışırken kilitlenir, siz bir şey yazamazsınız.

Buradaki zamir yine kalbe gidiyor.

“Kalbler” çoğuldur. “Kofullar” çoğuldur. “Hâ” zamiri de çoğuldur.

Herkesin kendi kalbi kapalı mı, kilitli mi?

Bunların “Adil Düzen”i kabul etmemesi için ya Kur’an’ı tedebbür etmemeleri veya tedebbür ettikleri halde kalblerinin kilitli olması gerekir. Yoksa çok açıktır, Kur’an’dan “Adil Düzen”i istihraç etmek son derece açıktır.

Burada bir şey hatırlatmak istiyorum: Yarın “Adil Düzen” onundur, bunundur diye tartışmalar olacaktır. Bu tartışmalar şimdiden başlamıştır. Erbakan “Adil Düzen yalnız Saadet’te vardır diyor. Saadettekiler ise “Adil Düzen”i kerhen kabul ediyorlar. “Adil Düzen” ne Saadet’indir, ne Akevler’indir, ne Erbakan’ındır, ne Karagülle’nindir; “Adil Düzen” Kur’an’ındır. Yalnız bizimki haktır, başkalarınınki bâtıldır anlayışı yanlıştır. Evet, Millî Görüş’ün “Adil Düzen”i vardır. Akevler’in “Adil Düzen”i vardır. Bunların ikisi de “Adil Düzen”dir, haktır. Aralarında fark vardır, olabilir. Bu fark dinler arası fark gibidir, bu fark mezhepler arası fark gibidir. İşte Erbakan da tıpkı Hazreti Peygamber gibi hata etmiştir ama Cebrail gelip hatasını düzeltmemiştir. İlim onun hatasını bildirmiştir.

İşte, biz Kur’an’ı ancak böylece anlayabiliriz. Birbirimizin hatasını düzelteceğiz. Birbirimize hakkı tavsiye edeceğiz. Birbirimize sabrı tavsiye edeceğiz. Bunu yapmaz da hataları söylemezsek hem kendimize hem de karşımızda olana zulmetmiş oluruz.

Biz insanların Kur’an’ı bizim gibi anlamalarını istemiyoruz, beklemiyoruz; biz insanları Kur’an’ı anlamaya davet ediyoruz. Herkes kendi içtihatları ve cemaatlerinin icmaları ile amel edecektir. Böyle yapmaz da, başkalarını kendi Kur’an anlayışımıza davet edersek, insanları şirke davet etmiş oluruz.

Bu mesele dinler arasında da böyledir. Yalnız Müslümanlar cennete gidecek, herkes bize inansın, bizim yaptığımızı yapsın demek çok hatalıdır. Herkes Hakka inansın, Rabbine inansın, kitaplarına göre amel etsin. Biz nasıl  bütün peygamberlere ve kitaplara inanıyorsak, herkesten istediğimiz de bu anlayıştır.

***

إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِمْ  

(EinNa EalLaÜIyNa iRTadDUv GaLAv EaDBaRıHıM)

“Dübürlerine irtidat eden kimseler.”

Bakara Sûresi’nde mü’minlerden bahsettikten sonra kâfirlerden bahsetmektedir. Orada “İnnellezîne” ile başlamakta ve “vav” harfi getirmemektedir. Kemali infisal olduğu için öyle zikretmiştir. Burada bundan önce “Adil Düzen”i anlamayan mü’minlerden bahsetmiştir. Neden anlamıyorlar, anlasınlar demiştir.

Evet, Saadetçilere, AK Partililere, Risale-i Nur Şakirtlerine, tarikatçılara, İlahiyatçılara, Diyanet mensuplarına hitap etmektedir.

Şimdi ise “Adil Düzen”e karşı olanlardan bahsetmektedir. Kur’an’ı benimsememiş olanlardan, “Adil Düzen”e karşı olanlardan bahsetmektedir. Bilhassa kendilerine “Adil Düzen” ulaştıktan sonra ona karşı sırt çevirenlerden bahsetmektedir. ‘Biz “Adil Düzen”e karşıyız!’ diyenlere hitap etmektedir. “Adil Düzen” kendilerine ulaşmamış olanlardan değil, ulaşıp irtidat edenlerden bahsetmektedir.

En başta Saadetçilere hitap etmekte; sakın hâ “Adil Düzen”den vazgeçmeyin demektedir.

Sonra AK Partililere hitap etmekte; sakın hâ gömlek çıkarmayın demektedir.

Sonra Nurculara, İlâhiyatçılara, Diyanetçilere, tarikatçılara vs hitap etmektedir.

Kur’an’la meşgul olamayanların veballeri bizim üzerimizdedir. Biz onlara yaşayarak ve göstererek Kur’an nizamını öğretmek durumundayız.

Akevler de bu ihtardan nasibini alsın; yeniden “Adil Düzen” çalışmalarına başlasın, Akevler mensupları heva ve hevesten uzak dursunlar.

Yukarıda “tedebbür”den bahsetmiştir.

Burada “dübüre dönüş”ten bahsetmiştir.

Tedebbür” ne demektir?

Önce gelecekte ne yapacağına karar verirsin, onu yaparsın. Sonra geriye dönersin, hatalarını görürsün, sonra yeniden yola koyulursun. Bir adım daha atarsın.

Bu “tedebbür”dür.

Böyle yapmayıp da bir zorluk içinde kalınca, başarısızlığa uğrayınca hemen onu terk etmek; işte bu yapılan irtidattır, geriye dönmektir. Burada onlardan bahsetmektedir.

Evet, başta;  

- İstanbul Akevler’dekilere…

- Sonra İzmir Akevler’dekilere…

- Sonra Ümraniye ve Üsküdar’dakilere…

- Sonra Ankara’daki çalışanlara hitap etmektedir.

İrtidat etmeyin, tedebbür edin diyor.

Yani geriye bakıp ileri hamle yapın diyor.

Şimdi önce Akevler’dekilere diyor:

-Birleşin ve yeni hamle yapın.

-“Adil Düzen” derslerine yeniden başlayın.

-Basitten başlayarak örnek uygulamaları yapın diyor.

* “Birinci Hamle” tamamlanmıştır.

* “İkinci Hamle”ye sıra gelmiştir.

Edbara irtidat etmeyin, tedebbür edin. Eski hatalarınızı görün, düzeltin, yeni hamle yapın diyor.

Biz İstanbul’da azimle eski hataları düzeltip “Adil Düzen” çalışmalarına uygulamalarla devam ediyoruz.

Size de artık tedebbür zamanı gelmiştir.

Kur’an’a ve onun uygulamasına dönün deniyor.

İkinci ihtar ise; Millî Görüşçülere, Sadet Partisi ile AK Parti’ye hitap etmektedir. Birinci Millî Görüş Hareketi tamamlanmıştır. Tedebbür zamanıdır. Yeniden eski hatalar gözden geçirilecek ve yeni hamle yapılacaktır.

Bu nasıl olacaktır?

Önce bizim hazırladığımız “ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI”nı ele alacaklardır. AK Parti ve Saadet Partisi birleşip bir anayasa heyetini kuracaklar. Akevler de o heyette yer alacak. “ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI”na son şeklini verecekler. Bu çalışmaya sıra ile önce Kur’an’a inanan partiler davet edilecek. Büyük Birlik Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi, Millet Partisi ve adlarını hatırlayamadığım başka Kur’an partileri davet edilecek. Sonra Kur’an düzenine karşı olmayan Milliyetçi Hareket Partisi, Demokrat Parti, Barış ve Demokrasi Partisi davet edilecek. Sonra da CHP Kur’an’a davet edilmelidir.

İşte, Kur’an Saadet Partisi ile AK Parti’ye bunu emrediyor.

Birleşin, “ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI” komisyonunu kurun, Akevler’e kulak verin. Herkese kulak verdiğiniz gibi Akevler’e de kulak verin.

مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ الْهُدَى

(MiN BaGDi MAv TaBayYaNa LaHuM el-HuDAy)

“Kendilerine huda tebeyyün ettikten sonra.”

Evet, “Adil Düzen” kendilerine tebeyyün ettikten sonra dübürlerine irtidat edenlerin durumları anlatılacaktır.

Tebeyyün etme kendilerine tedrici olarak beyan edildikten sonra” deniyor.

Burada en büyük sorumluluk biz Akevler Çalışanlarına aittir. Gerçek olan şudur ki, biz “Adil Düzen”i ortaklarımıza anlatamadık, yöneticilerimize anlatamadık. Bu yetmiyormuş gibi Erbakan’ın dışında Millî Görüşçülere de anlatamadık.

Neden anlatamadık?

Anlatamadık, çünkü biz bilmiyorduk, biz öğreniyorduk.

Uygulayıp gösteremedik.

O halde bugün kendilerine hüda tebeyyün eden kimseler yoktur. Dolayısıyla onları suçlayamayız.

Allah madem ki “Adil Düzen”i ortaya koyma görevini bize verdi, o halde şu yolları takip etmeliyiz.

a)      Önce “Adil Düzen”i biz Akevler’dekiler öğrenmeliyiz. “Adil Düzen” dışında siyasetten, para kazanmaktan, ilim yapmaktan, cemaatler oluşturmaktan vazgeçmeliyiz. İşimiz “Adil Düzen”i öğrenmektir. Şu anda İstanbul Yenibosna’da ve Esenler Medhal’de buna dair çalışmalar yapılmaktadır. Bir de Akevler Adil Düzen Dergisi çalışmalarına katılanlar, Akevler Dergisi’nde yazı yazanlar bu çalışmalara fiilen katılıyorlar demektir. Başlayıp bırakanlar irtidat ediyorlar demektir.

b)     Sonra uygulama yapılarak “Adil Düzen” halka gösterilecektir. İlk uygulama İzmir Akevler’de yapıldı, kısmen gösterildi. Ellerinde büyük imkanları vardır. Şimdi yeni hamle yapmaları zamanıdır. Süleyman Akdemir, Hira Karagülle, Harun Özdemir, Hilmi Altın ve Kazım Erten büyük imtihandadırlar. İrtidat yerine inşaallah tedebbür ederler. İstanbul’da uygulama denemesi yapılmaktadır. Muhasebe üzerinde çalışılmaktadır. Mobilya üretim ve pazarlama denemeleri devam etmektedir. Hazırlık içindeyiz. Örnek işletme Allah’ın izniyle yakında ortaya çıkacaktır. Bu çalışmaları fiilen Hasan Hacıbektaşoğlu Kadıköy grubu ile desteklemektedir... Hakan Kandal, Cengiz Demirci ve Mehmet Tanış aktif halde katılmaktadırlar... Tayibet Erzen, Muhammed Zübeyr Erol, Hakan Kandal ve Süleyman Karagülle her akşam muhasebe çalışmasına devam etmektedir... Serdar Turan, Muhammed Zübeyr Erol imalat denemelerini yapıyorlar... Mehmet Hikmetumut da imal edilenlerin pazarlamasına katılıyor... Yani Akevler İstanbul Kooperatifi Yönetim Kurulu uygulamaya teori çalışmaları kadar önem vermektedir... Market duruyor; yakında ümit ederim ki Özket’lerin de yeniden tedebbür etmesiyle faaliyete geçmiş olacağız... Yaşar Gönül de bu çalışmalara destek verecektir ümidindeyim...

c)      Bundan sonra elde ettiğimiz sonuçları göstererek anlatmamız gerekir. Bu anlatmada Medhal Grubu’nun önemli görevi olabilir. Onlar AK Partili ve Saadet Partili olarak çalışmaktadırlar; onlara “Adil Düzen”i ulaştırırlar. En büyük duyurucumuz dergi olacaktır. M. Lütfi Hocaoğlu, Tayibet Erzen, Leyla Koçyiğit ve Emine Hocaoğlu şimdi derginin yeniden sayfalarını hazırlıyorlar. Burası bir ekol hâline gelecektir. Bu dergiyi okumak ve okutmak bütün “Adil Düzen Çalışanları”na farzdır. Arkadaşlarına duyuracaklardır; arkadaşları da komşularına duyuracaklardır.

d)     İşte bundan sonra “Adil Düzen Partisi” kurulacaktır. Bu parti iktidarı hedeflemeyecek; bir parti olarak diğer partilerin birleştirip “ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI”nı çıkarmayı hedefleyecek. Uzlaşacağız, herkesle uzlaşacağız, birlikte anayasayı hazırlayacağız.

İşte, demek bu âyetin bildirdiği zaman henüz gelmemiştir. Biz henüz hüdayı yani “Adil Düzen”i tebyin edemedik. Onlar da tebeyyün edemediler.

Burada istiğfar edecek ne Saadetçilerdir, ne de AK Partililerdir; biz Akevler camiasıyız. Görevimizi tam yapamadık demektir. Yahut daha vakti gelmedi. Ama biz kendi kusurlarımızdan dolayı istiğfar etmeliyiz.

الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ

(elŞaYOAvNu SavVaLa LaHuM)

“Şeytan onlara tesvil etmiştir.”

Tesvil etmenin” ziynetlendirmek anlamında olduğu yazılıdır. Sel, Sehl Seyl hep aynı kelimelerdir. “Sehl” ova demektir. “Sel” sorup kısadan öğrenmek demektir. Dilenmektir. Zahmetsiz geçinmedir.

Sevl” ise kolayca büyük işlerin hemen yapılacağını sanmaktır.

Çile çekmeden, uygulamadan, anlatmadan biz iktidar oluruz, para kazanırız, sorunlarımızı hemen çözeriz anlamındadır.

Şeytan” ise insana musallat kılınan cindir.

Allah insanı yarattı, ona doğru ve yanlış yollardan istediğine gitme iradesini verdi. İnsanın bu iradesini kullanması için Allah melek ve cini görevli kıldı. Cinden olan şeytan ona kötü yolları göstermektedir. Görevli melekler ise ona daima doğru yolu ilham etmektedir. İnsan her zaman doğru ve yanlış yol arasında kalmakta, sonra bunlardan istediğini tercih etmektedir. Cin ve melekten olan yol göstericilerinin yanında, insanlar onların etrafında, şeytanın etrafında veya meleklerin etrafında kümelenirler. Artık şeytan ve melek görünür hâl aldıktan sonra insan isterse şeytanın grubuna, isterse Rabbin grubuna katılır. Şeytanın görevi insanlara hedefe kolay varma kuruntusunu beyinlerine sokmak, uzun yolları bırakmalarını sağlamaktır.

AK Parti’ye girerseniz; biraz sonra milletvekili, biraz sonra bakan, daha sonra da belki başbakan olursunuz. “Adil Düzen”i bırakıp siyasetle uğraşırsınız. Şeytan o yolu tesvil eder. Yahut parti kurarsınız veya bir partiyi ele geçirirsiniz, “Adil Düzen”e öyle ulaşacağınızı sanırsınız. Anayasa ekseriyetiyle iktidar olursunuz. Bir şey yapamaz hâle geldiğinizde de; dünya gerçeği budur deyip Millî Görüş gömleğini çıkarırsınız, “Adil Düzen”e karşı olursunuz.

Şunu biliyorum ki; ne AK Partililer ne de Saadetçiler ne Millî Görüş gömleğini çıkardılar, ne de “Adil Düzen”e karşıdırlar. “Adil Düzen” henüz onlara tebeyyün etmedi. Sadece adını duydular. “Adil Düzen”e karşı olmayı şeytan onlara tesvil etti. “Millî Görüş”ü ağızlarına almadılar. N. Erbakan’la N. Kurtulmuş’un arası esas bundan dolayı açıldı. Numan Kurtulmuş “Adil Düzen”e karşı olacak, “Millî Görüş” gömleğini de çıkaracaktı, böylece bu sefer de başbakanlık ona verilecekti. Onu böyle kandırdılar.

Hâlâ bu akılda hareket eden zavallılar vardır.

Akevler Adil Düzen Çalışanları bilmelidir ki; Kur’an’ı devamlı okuyup hükümleri çıkarmadıkça “Adil Düzen”de olamazsınız. “Adil Düzen” ancak Kur’an üzerinde tedebbür etmekle mümkündür.

Kur’an üzerinde tedebbür nedir?

Kur’an’ı okuyacaksınız. Anladığınızı uygulayacaksınız; başarısızlığa uğradınız mı tekrar dönüp Kur’an’ı yeniden okuyacak, hatalarınızı görecek ve düzelteceksiniz. Yeniden deneyeceksiniz.

İşte bu tedebbürdür.

Böyle yapmayıp başaramadık deyip “Adil Düzen”i bırakırsanız, Kur’an üzerine tedebbürü bırakırsanız, o zaman dübürlerinize irtidat edersiniz.  Şeytan size hayalleri tesvil eder.

وَأَمْلَى لَهُمْ (25)

(Ve EaMLAv LaHuM)

“Onları imla eder.”

Emel” kelimesi Kur’an’da vardır. Biz de kullanmaktayız. Yalnız burada o kökten değildir, “Meleye” veya “Melee”den gelen kelimedir.

İmla etmek” demek doldurmak demektir.

Türkçede de bu tabir vardır. Doldurdu derler.

“Adil Düzen”e karşı doldururlar. Akevler’e karşı doldururlar.

Millî Görüşçülerin devamlı Akevler’le temas hâlinde olmaları gerekir. Akevler’le temas demek Cebrail’le temas demektir. Cebrail’in görevini ilim adamları almışlardır. Bugün “Adil Düzen” üzerinde çalışan Akevler dışında bir yer yoktur. Ne kadar isterdik ki çalışan olsun da bizim yükümüz hafiflesin. Ama yoktur.

Evet, İslâmiyet’i araştıran medreseler vardır, fakülteler vardır, yurtlar vardır. Bunlar bin sene önceki müçtehitlerin içtihatlarını araştırıyorlar. Onların tefsirlerine göre Kur’an’ı görüyorlar. Bu Kur’an’ı öldürüp iskeletini tetkike benzer. O zaman çekilmiş resimleri ve filmleri seyrediyorlar.

Oysa Kur’an şimdi Allah’ın kelamı olarak vardır. Allah hayyun lâyemuttur, yani ölmemiştir. Akevler’e yapılan bu ihtar sonra diğer Millî Görüşçülere yapılmaktadır. Her söze kulak verilecek. Başta Akevler’e kulak verilecek.

Kısa yoldan iktidar dolduruşuna gelmek hatalıdır. Bu tutumdan Akevler’deki bazı kardeşlerimizi ve Millî Görüşçüleri gömleksiz olsalar da vazgeçmeye dâvet ediyoruz. Gelin, idbar etmeyin, tedebbür edin diyoruz.

Bazı kimseler bu âyetten bu manâ çıkmaz diyorlar.

Tedebbür, idbar, irtidat kelimelerini siz mânâlandırın.

AK Partililer, Saadet Partililer, Akevler bunları yapmıyor diyebilirsiniz.

O zaman siz ne yapıldığını Kur’an’a göre açıklayın.

Kur’an’da onların halleri anlatılmıyor derseniz, işte bunu kabul etmem.

Kur’an’a siz inanmayabilirsiniz ama biz Allah’ın sözü olduğuna inanıyoruz.

***

ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ

(ÜAvLiKa BiEanNaHuM)

“Bu böyledir çünkü onlar.”

Şimdi burada tedebbür etmeyip idbar edenlere işaret etmektedir.

Geçmişte olan olayları ele almıyorum, çünkü geçmişte biz onlara “Adil Düzen”i tebyin edemedik. Eksikliğimiz oldu. Şimdi ise yeni hamleye girişmiş oluyoruz. Öğrenmeye başladık. Uygulama denemelerine giriştik. Yarın duyurma işlemini de Allah’ın emriyle başaracağız; mü’minler başaracaklar.

İşte o zaman, bugün “Adil Düzen”e uzak bakanlar veya ihmal edenler büyük imtihanın karşısında kalacaklar; ya “Adil Düzen”i kabul edip onun yanında yer alacaklar, yahut sırtlarını çevireceklerdir. Burada işaret edilen onlardır.

Bugünkü Akevler’dekiler, bugünkü Millî Görüşçüler, bugünkü Gülenciler değildir. Bugünkü Demokrat Partililer, bugünkü Hareket Partililer değildir.

Kendilerine huda tebeyyün edince kabul etmeyenlerdir.

Bugün bizi konuşturmayan, yazı yazdırmayan, bize söz hakkı vermeyenler de sorumludur. Çünkü “Adil Düzen”in anlaşılmasına onlar mâni oluyorlar.

Neyse; biz bize dönelim, işlerimize dönelim, çalışmalarımıza dönelim de yarın burada anlatılanların içinde olmamaya çalışalım.

قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللَّهُ  

(QAvLUv LilLAÜIyNa KaRiHUv MAv NazZaLa ElLAHu)

“Onlar Allah’ın inzâl ettiğini kerih görenlere dediler.”

Yukarıda savaş âyetleri gelince bir cemaatin hoşlanmadığı belirtildi.

Sömürü sermayesinin savaşa yani insanlığa karşı giriştiği bir kampanya vardır.

a)      Yalnız sömürü sermayesinin atom silahı, füze silahları, biyolojik silahları, kimyasal silahları olacaktır; başkasının olmayacaktır. Böylece tekel sermaye dünyayı sömürmeye devam edecektir. İran’ın bu silahı olmayacak ama İsrail’in olacak! Evet, bize göre herkesin silahı olacak ama bu silahını ancak hakem kararlarından sonra kullanacak, hakem kararlarına uymayanlara karşı tüm  mü’min silah sahipleri harekete geçecek.

b)     Eski savaşanları kırk-elli yıl, hattâ altmış yıl sonra muhakeme edip öldürüyorlar. Böylece savaşanları etkisiz hâle getiriyorlar. Savaşsız sömürü sermayesinin esiri etmeye çalışıyorlar.

c)      İdam cezasını kaldırarak tetikçiliği meslek ve sanat hâline getirmektedirler. Parası olan istediğini öldürtecek, sonra lüks hapishanelere gidip keyif çatacak! Yaptıkları işte budur.

d)     Asker ve polis, elinde silahı olsa da kullanamayacak! Değişik şekillerde eli kolu bağlı olduğu halde eşkıyaların merhametine terk edilecek!

İşte savaştan hoşlanmayanlar bunlardır, yani sömürü sermayesidir; 300 kadar olduğunu söylenen Yahudi ailedir. Bunların gizli teşkilatı vardır. Kapalı toplantılar yapıyorlar. Bunlarla gizli görüşmeler yapılıyor.

İşte, kendilerini bir şey zannedenler bizi zavallı görüyorlar.

Onlar güya dünyanın gerçeklerine uyuyorlar.

Bizimle konuşurken gülüyorlar.

Kırk sene evvel birisi bana demişti ki; ‘Sizin yolunuz doğrudur ama ordu size müsade etmez! Ordu müsade etse dünya etmez!’

Bugün ne oldu? Dünya bize müsade etti mi?

Şimdi dünya bizim yanımızda; ABD halkı bizim yanımızda, Rusya bizim yanımızda, AB bizim yanımızda, Papa bizim yanımızda... Şimdi biz onlara müsade etmeyen durumundayız... Ordu bizim yanımızda, üniversite bizim yanımızda, yargı bizim yanımızda...

Demek ki, eksiklik önce Adil Düzen”de yani Adil Düzen Çalışanlarındadır... Sonra Saadet Partisi ve AK Parti’dedir...

O gizli anlaşmaların, o gizli söz vermelerin hiçbir kıymeti yoktur.

Yarın inşaallah “Adil Düzen” kendilerine ulaştığı zaman aynı gaflete düşmezler. 

سَنُطِيعُكُمْ فِي بَعْضِ الْأَمْرِ

(Sa NuOIyGuKuM FIy BaGWı eLEaMRı)

“Emrin bazısında size itaat edeceğiz.”

Bu âyetin bize bildirdiği önemli hususlar vardır. Kimileri “Adil Düzen”i doğru ve iyi kabul ederler, bazı hususlarda ise onlara uymak gerektiği hususunda ısrar ederler. Onlarla gizli anlaşmalar yaparlar. Böylece karma işler yapmağa çalışırlar.

Önce şunu belirtelim: Kur’an dinde uzlaşmayı asla kabul etmez. Bu hususta insanları serbest bırakır, herkes kendi dininde istediği ibadeti yapar. İslâm devleti bunlara asla müdahale etmez. Bununla beraber dinler arası tebliğ ve davet serbesttir. İslâmiyet elbette herkese tebliğ edilecektir. Vahidü’l-Kahhar olan Allah herkese duyurulacaktır ama bunu devlet değil din adamları yapacaklardır; yani resuller değil nebiler yapacaklardır.

Birlikte yaşadığımız insanlarla elbette uzlaşacağız, onlarla koalisyon yapacağız. Uzlaşmada Adil Düzen”in rijit kurallarını terk etmeyeceğiz. Onlarla sadece uygulamada uzlaşacağız.

Refah Partisi’nin Tansu Çiller’le yaptığı uzlaşma tamamen meşrudur. Ama onu memnun edelim diye “Adil Düzen”i bırakmak 28 Şubat’ı getirmiştir, bu yanlıştır. Hükümet “Adil Düzen”i uzlaşma nisbetinde uygulayacaktı ama parti “Adil Düzen”e daha çok sarılacaktı. İşte 28 Şubat bu terkin bir sonucudur.

Evet, Kur’an bazı hususlarda bize izin vermektedir. Onlarla uzlaşır, “Adil Düzen” olmayan uygulamaları yaparız. Bunu Refah Partisi yapmıştır. Bunu AK Parti yapmıştır. Bu hususta şeriata aykırı herhangi bir şey yoktur.

Bu uzlaşmada şu hususlara riayet edilecektir.

a)      Bir defa uzlaşma açık olacak. Haktan ve halktan gizli anlaşma olamaz. Müslümanlar kendileriyle görüşmek isteyen herkesle görüşürler. Ancak bu görüşmede gizli bir şey olmamalıdır. Fehmi Koru onların bir toplantısına katıldı. Bu normaldir. Sonra da onları yazdı. Dolayısıyla gizlilik kalmadı. Bu meşrudur. Ama oraya katılıp da sır küpü olmak; bu necvadır ve haramdır. Saadet Partisi ve AK Parti de her türlü görüşmeleri yaparlar ama sonra bu görüşmeleri halka açıklarlar. Uzlaşmaları da açıklarlar. Allah’ın men ettiği gizli anlaşmalardır, kapalı anlaşmalardır.

b)     İkinci önemli husus; uzlaşma Kur’an’ın müsade ettiği hususlarda olmalıdır; Hakta, hayırda, çıkar paralelliğinde olmalıdır. Çıkar çatışmasında taraf olunmamalıdır. Saldırı değil savunma amaçlı olmalıdır. Mustafa Kemal’in yaptığı gizli anlaşmalar bunun için meşru değildir. O günkü zaruret dolayısıyla meşru olabilir. Hâlâ o anlaşmaların gizli tutulması yanlıştır. Anlaşmalar açıklanmalıdır, tartışılmalıdır. Ondan sonra herkes kendi içtihadı ile hareket eder.

وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ (26)

(Va elLAHu YaGLaMu EiSRARaHuM)  

“Allah ısrarlarını bilmektedir.”

Âlemlerin Rabbi bilmektedir. Topluluk da bilmektedir.

İşte onların “Adil Düzen”den uzak kalmaları onların verdikleri sözlerden dolayıdır.

“Adil Düzen”e karşı olan kimdir?

Tekel sömürü sermayesidir. Ebu Leheb’dir.

Onlarla yapılan gizli görüşmeler ve anlaşmalar onları “Adil Düzen”i kabul etmekte mütereddit bırakmıştır; gelecekte de mütereddit bırakacaktır.

Allah  buna neden izin vermiştir?

Çünkü biz henüz hazır değiliz. Biz “Adil Düzen”i henüz tam olarak bilmiyor ve uygulayamıyoruz. Mekke’de de mü’minler bunun için ezilmişlerdi, İslâm düzenini bilsinler diye böyle yapıldı. Medine’ye gidip orada uygulamaya başlayınca da zaferler peş peşe gelmiştir.

Akevler şunu bilsin ki; “Adil Düzen”i öğrenip uygulamaya başlarlarsa beklenmedik zaferler gelecektir.

Şimdi bir hususu iyice öğrenmek gerekir. Topluluklar arası ilişkilerde gizli anlaşmalar olamaz. Yöneticiler yetkilidirler, başka toplulukların yöneticileri ile her zaman her türlü anlaşmaları yaparlar. Halk ise bunları takip eder, yanlış anlaşmalar yapılmışsa hakemlere giderler. Bugün Anayasa Mahkemesi ve Danıştay bu denetim işini yapmaktadır. Yanlışlık “hakem” yerine “hakim”in olmasıdır. Böyle halkın ve hakemlerin denetiminde olmayan anlaşmalar topluluğu bağlamaz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi gazetesinde yayınlanmamış anlaşmaları “Adil Düzen” hiç kâle almaz. Kendileri hayatta ve iktidarda iken uygulayabilirler. Lozan’daki gizli anlaşmalar bizi asla bağlamaz. Eğer Erbakan veya Erdoğan böyle anlaşmalar yapmışlarsa, o anlaşmalar bizi asla bağlamaz.

***

فَكَيْفَ إِذَا تَوَفَّتْهُمْ الْمَلَائِكَةُ

(Fa KaYFa EiÜAv TaVafFaTHuMu eLMaLaEiKaTu)

“Melaikeler onları vefat ettirdiklerinde nasıl…”

Bu sûre İslâm’ın cihadından bahsetmektedir.

Bir uygarlık yaşlanınca o uygarlığı kuvvet uygarlığı ortadan kaldırır; kuvvet uygarlığının görevi budur: Yaşlanmış Hak uygarlığını ortadan kaldırarak yeni Hak uygarlığının doğmasına imkan hazırlamak. Batı, Birinci Kur’an uygarlığına son vermiştir, İkinci Kur’an uygarlığının doğmasına yani “Adil Düzen”e yer açmıştır.

Yeni uygarlığı getirecek olanlar kimlerdir?

Hak uygarlığını benimseyen kimselerdir.

Bunlarda tereddütler var:

aşalı Batı uygarlığı acaba yenilip geri çekilecek mi?

-İkinci Kur’an Uygarlığı gerçekten gelecek mi?

Hak uygarlığı içinde yetişen ve çökmüş olan uygarlığın dirilmeyeceğini görenler üzülerek dünya gerçeklerine uymak ile eski Hak anlayışını korumak arasında mütereddittirler.

Bu sûre bunlarla ilgili ilişkileri anlatmaktadır. Kıtal sûresi nâzil olunca iş değişmiş, bu ilişki devam etmiştir.

Kur’an aslında Kur’an’a iman etmiş ama Kur’an’ın bugünkü sorunları çözme hususunda kanaatleri gelmemiş kimselerden bu sûrede bahsetmektedir.

Evet; Akevler’den, Saadet’ten ve AK Partililerden bahsetmektedir...

Ve en ağır cezalarını bu âyette beyan etmektedir. Bunların âhirette cehennem azabını çekeceklerinden bahsetmemektedir, sadece bu dünyadaki durumlarını anlatmaktadır. Allah’a inandıkları ve Kur’an’a bağlı oldukları için dünyada hataları olsa da bunlar cennetliktirler. Ne var ki bu dünyada başarı şansları yoktur.

Uygarlık durdurulamaz, geri döndürülemez.

Dünyadaki başarısızlıkları ile âhiret hayatının kapısına kadar geleceklerdir. Bunlar dünyadaki hatalarının azabını dünyadaki başarısızlıkları ile çekeceklerdir. Bir de ölüm zamanında çekecekleri acılarla tadacaklardır. Melekler onları vefat ettireceklerdir. Ölüm zamanında ve dünyada çekilen azab günahlara kefaret olduğu için sevinmeliyiz.

Demek ki ölüm esnasında azap dört şekilde olur.

a)      Dünyada amel-i salih işlemişlerdir. Yahut şehitlik nasip olmuştur. Kısa zamanda ölürler. Bunlar dünyada ve âhirette haseneye uğramışlardır.

b)     Dünyada kusurları vardır, Allah onları âhirette tazib etmemek için onlara bu dünyada ve ölürken eziyet etmektedir. Bugün “Adil Düzen”e karşı olanların hâli budur.

c)      Dünyada kusurları yoktur ama âhirette daha yüksek derecelere ulaşmaları için bu dünyada sıkıntılı hayat yaşarlar, âhirette dereceleri yüksek olur.

d)     Bir de günahları o kadar çoktur ki, artık onlara bu dünyada azab edilmez, başarıdan başarıya ulaşırlar ve rahat ölürler.

يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ (27)

(YaWRiBUvNa VuCUHaHuM Va EaWBaRaHuM)

“Yüzlerine ve dübürlerine darbederler.”

İnsan öldükten sonra artık tüm hayat sona erer ve artık herhangi bir acı duyulmaz. Bugün uyuşturulan uzuv bile kesildikten sonra acı duyulmamaktadır. Bu darb vefat esnasındadır. Can alırken acılar içinde alırlar. Her tarafları dövülmüş gibi acı duyarlar. Bu öldükten sonra duyulan acı değildir. Âhirete vardığımızda hepimiz hesap vereceğiz. Esasta iyiliği düşündüğümüz için, iman sahibi olduğumuz için, elimizden geldiğinde salih amel sahibi olduğumuzdan dolayı cennete gideceğiz. Bizim kuralımız vardı: Dünyadaki hatalar affedilmez. Hata sahibi karşılığını görür. Ama âhirette ise içtihatlardaki hatalar mafuvdur.

Bu sûre bize âhiretteki cezalarımızdan bahsetmemektedir. Nâr kâfirler için mesvadır. Doğrudan Kur’an’a, Tevrat’a karşı olanlara aittir. Münafıkların durumu da farklıdır. Onlar da nârdadırlar. Bir de münafık değiller ama mü’min de değiller, bir türlü Kur’an’a ve Tevrat’a teslim olamıyorlar.

İşte bunların hallerini anlatırken, bunların bu dünyada başarısız olacaklarını ama âhirette ise amellerine göre karşılık bulacaklarını ifade etmektedir. Bu sebepledir ki ben müslimim diyene biz sen münafıksın bile diyemeyiz.

Bu hususu iyi bilmemiz gerekir. İslâmiyet’e karşı görünen CHP’liler bile gerçekten karşı değildirler. Allah’ı hakkıyla takdir edemedikleri için mütereddittirler. AK Parti ve Saadet’tekiler ise samimi bir şekilde Allah’a inanmış ve o şekilde çalışmaktadırlar. Ne var ki içtihatlarında hata etmekte ve “Adil Düzen” dışında kurtuluş aramaktadırlar.

***

ذَلِكَ

(ÜAvLiKa)

“Böyledir.”

Yani melekler onlar vefat ettirdiklerinde yüzlerini ve arkalarını darbeder. Bu dünyanın sonunda azaplarını çektirip âhirete mağfiret ederek gönderme durumundadırlar.

بِأَنَّهُمْ اتَّبَعُوا مَا أَسْخَطَ اللَّهَ

(BiEanNaHuM itTaBaĞu MAv EaSPaOa elLAHa)

“Çünkü onlar Allah’ı ishat edenlere tâbi oldular.”

“Sahtiyan” deri demektir, ölü deri demektir.

“Gadb” ise diri deri demektir.

İkisi de kızarıklıktaki kırmızlık için kullanılır.

“Gadab” canlı derinin kızarmasıdır.

“Saht” ise kızmıştır ama içe atmıştır, o anda harekete geçmemiştir.

Allah bu şekilde hareket edenlere kızmaktadır ama aynı zamanda onlara mühlet vermektedir, tevbelerini beklemektedir.

Evet; tekrar tekrar söylemek isterim: Gelin, güçle “Adil Düzen”in geleceğine inanmaktan vazgeçin. Para kazanalım, iktidar olalım, sonra “Adil Düzen”i getirelim anlayışı hatalıdır. “Adil Düzen”i öğrenelim, uygulamaya başlayalım; gerektiğinde Allah bize parayı da verir, iktidarı da verir.

وَكَرِهُوا رِضْوَانَهُ

(Va KaRiHUv RıWVANaHUv)

“Ve O’nun rızasından hoşlanmadılar.”

Allah ne istiyor?

Kur’an’ın “Adil Düzen”e göre yorumlanmasını istiyor; Kur’an’a ve bugünkü müsbet ilimlere dayanarak “ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI”nın ortaya konmasını istiyor; “ADİL DÜZEN”in insanlığa tebliğini istiyor.

Geçmişte ne oldu?

a)      İzmir’de İslâm düzenini uygulamak isteyen bir cemaat vardı. Bunlar sonunda bir kooperatif kurmaya karar verdiler. Kooperatifin gayesi; çalışmada ve yaşamada birbirleriyle anlaşabilecek kimseleri bir araya getirerek aralarında iktisadî ve içtimai dayanışmayı ve yardımlaşmayı sağlamaktı. Hem kanunlara hem şeriata uyan bir çalışma yapmaktı. Çünkü yaşadığın devletin kanunlarına uymak şarttır.

b)     Sonra Akevler’in desteği ile siyasi parti kuruldu. Erbakan “Adil Düzen”i dünyaya duyurdu. Bunlar Allah’ın rızasına uygun olanlardır. İktidar olununca da “Adil Düzen” uygulanmadı. Allah bundan hoşlanmadı. 28 Şubat budur. Şimdi AK Parti iktidarda, ondan “Adil Düzen”e doğru adım atmasını istiyoruz. Bu hususta Akevler’le irtibatta olması gerekir. Allah’ın rızası budur. Mü’minler bünyanun mersus olmak durumundadırlar.

فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ (28)

(FA EaXBaOa EaGMAvLaHuM)

“Amellerini ıhbat etmiştir.”

Daha önce, onlar Allah’ın inzâl ettiklerinden, yani “Adil Düzen”den hoşlanmadılar, Allah onların amellerini ihbat etti denmişti.

Şimdi burada Allah’ın rıdvanından kerh ettiler, amellerini ihbat etti denmektedir.

“Adil Düzen” ile Allah’ın rızası karşılaştırılmaktadır.

Başarı yerine Allah’ın rızasını isteyeceğiz. Günü gelmediğinden Allah’ın rızası için,  “Adil Düzen” için çalışanlar baştan başarısız görüneceklerdir. Ama sonra başarılı olacak, “Adil Düzen” olacaktır. III. bin yıl uygarlığı, ikinci Kur’an uygarlığı gelecektir.

Buna katkıda bulunmak kadar başarılı ne olabilir ki…

Bunun dışındaki ameller çürüyüp gidecektir.

Sonbaharda buğday ekerler. Ekilenler önce çimlenir. Sonra kış gelince yapraklar çürür. İlkbahar gelince o yaprakların çürüğü üzerinde yeniden çimlenir ve başak verir. Biz “Adil Düzen”i sonbaharda ektik. Çimlendi. Kış geldi. Kurudu, yok oldu sanıldı. Şimdi yeniden çimleniyor. Erbakan’ın başkanlığı baharın müjdecisidir.

Önümüzdeki seçim “Adil Düzen”in ne zaman geleceğine dair bir işaret olacaktır. Saadet Partisi “Adil Düzen”in adını kullanıyor ama kendisi yok! Akevler’siz seçime giriyor. Yüzde onu geçerse, artık senelerce “Adil Düzen” rafa kalkar. Yüzde birlerde kalırsa, o zaman Erbakan pes demez, Akevler’i aramak zorunda kalır. Bu arada AK Parti de ona göre oy almış olur. “Adil Düzen”in uygulanmasına beş sene sonra başlanabilir, yahut daha ileri tarihlere atılır.

Bu sûreyi biz böyle yorumluyoruz.

Hatalarımızı düzeltmek isteyenler kendileri de bizim gibi yorumlasınlar.

Yani âyetler bugün için bize ne diyor, ona göre okusunlar, anlasınlar, yorumlasınlar ve uygulasınlar…

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-588/ADİL DÜZEN DERSLERİ-418      04 Aralık 2010

 

İŞSİZLİĞİ ÇÖZMENİN YOLU

BİR BANKA (VAKIFLAR BANKASI), BİR SERMAYE GRUBU,

BİR PARTİ VEYA BİR DİNÎ CEMAAT SORUNU ÇÖZEBİLİR;

HEPSİ BİRLİKTE HAREKET ETSE NÛRUN ALÂ NÛR OLUR

Hükümet bir gün aklını başına topluyor ve Akevler’e baş vuruyor; işsizliğin “Adil Düzen”e göre nasıl çözüleceğini soruyor.

Akevler de ona çok basit ve kısa yol gösteriyor: Vakıflar Bankası’na “Adil Düzen”i bilen ve ona inanmış bir genel müdür atayacaksın.

O da ilçedeki Vakıflar Bankası şubesine “Adil Düzen”i bilen ve ona inanmış bir müdür atayacaktır. Bu şube müdürü ilçedeki bir bucağı örnek bucak olarak seçecek ve burada oranın halkına bir kooperatif kurduracaktır.

Kooperatif bucağın on kadar köyüne birer semt işletmesini kuracaktır. Bu semt işletmesinin bir bakkalı olacaktır. O semtin ihtiyaçları bu bakkalda satılacaktır. Bir de o semtte üretilen ürünleri alıp depolayacak ambarları olacaktır. Kooperatif ayrıca bucak içi nakliye yapan arabalar alacak, nakliye ortaklığını kuracaktır.

Kooperatif bucakta on kadar tüccar belirleyecektir. Bu tüccarları oradaki siyasi partiler aldıkları oy nisbetinde atayacaklardır. Bucakta bulunan bakkallar bu tüccarlardan mal satın almak zorundadır. Bucakta halkın ürettiği mallar da bu tüccarlara satılacaktır. Bu tüccarların dışındaki tüccarlarla yapılan alışverişlere kooperatif karışmaz.

Kooperatif bucaktaki ortaklarına birer hesap kartı verecektir. Bu hesap kartları yalnız bucak içinde geçerli olacaktır. Bir de ilçe merkezinde Vakıflar Bankası şubesinde geçerli olacaktır. Bucak içinde bu kartla mal alınır, mal satılır, yahut iş yapılır, ücret ödenir. Bu kartlara para ödenmez, para kabul edilmez. Her semtin merkezinde kartı okuma ve doldurma merkezi vardır. Herkes kasadan çekmiş, kasaya yatırmış olur.

Halk ürettikleri malları bucak tüccarları ile pazarlık ederek onlara satar, ambara teslim ederler. Hesap kartlarına para şarj edilmiş olur. Onunla bakkala gidip istedikleri malları satın alırlar.

Tüccar aldığı malı götürür, piyasada satar, elde ettiği para ile bakkalda satılacak malları satın alıp getirir. Dolayısıyla Türk lirasına gerek kalmadan bucak halkı mallarını satmış ve istedikleri malları almış olur. Hesaplar Türk Lirası üzerinden yapılmış ancak Türk Lirasına el sürülmemiş olur. Böylece banka şubesi herhangi bir para kullandırmak zorunda kalmaz.

Bunun yararı nedir?

1- Halk malını malla değiştiği için (takas, barter) işsizlik söz konusu değildir. Kriz zamanlarında çok çalışarak yaşar. Bolluk zamanında az çalışarak yaşar. İşsiz kalmaz.

2- Nakit vermeden sadece hesabî olarak nakit alıp verdiğimizden, uygun yerlere faizsiz istediğimiz kadar kredi verebiliriz. Böylece sermaye sorunu ortadan kalkar.

3- Bu sayede bucağımızı krizlere karşı koruyabildiğimiz gibi, bucaktaki çalışmalara kredi yoluyla yönlendirme yapabiliriz.

4- Fiyatlara ve ücretlere  müdahale etmediğimiz ve tekeli önlediğimiz için ideal piyasayı kurmuş oluruz.

Şimdi bir sorun var. Köylerde açtığımız kooperatif bakkalları ile köylerde açtığımız köy ürünlerini satın alma ambarları çalışmazsa, halk bizden alışveriş yapacağına başka yerlerden yapmayı tercih edecektir; bizde çalışacağına başka yerlerde çalışmayı tercih edecektir. Bunu önlemek için ekonominin temel gücü olan fiyat ve ücret mekanizmalarını harekete geçirmemiz gerekir. Yani biz daha fazla ücret ödemeliyiz. Malları daha ucuz satabilmeliyiz. Bunu da müdahalesiz serbest piyasada yapmalıyız. İşte “Adil Düzen” bunun sırlarını bulmuştur. Bizde mallar dışarıdan ucuzdur, ücretler dışarıdan yüksektir. Dolayısıyla halk dışarıdan mal almayacaktır, ürettiği ürünleri dışarıya satmayacaktır.

“Adil Düzen”de ücretler neden yüksek, mallar neden ucuzdur?

1- “Adil Düzen”de faiz yoktur. Dolayısıyla raflarda duran mallara faiz masrafları binmemektedir. İstediğimiz kadar stok yapabiliyoruz. Oysa faizli sistemde her gün mal pahalılaşmaktadır. Oysa bizde mallar ucuzdur. Halk tarafından üretilen malları alıp depolayabiliyoruz. Faiz yükü binmiyor. O sebeple halktan malları pahalı alabiliyoruz. Yani ücretler yüksektir.

2- Biz üretilen malları ambara koyuyoruz. Ambar masrafları zamanla artmıyor. Yani mal bir gün de ambarda kalsa, bir sene de kalsa aynı kirayı veriyoruz. Üreticiye belge veriyoruz. Belgede malın evsafı yazılıdır. Bu belge alınıp satılıyor. Herkes bunun ticaretini yapıyor. Sonunda belge nakliyeye veriliyor. Üreticiden tüketiciye kısa yoldan mal ulaşıyor. Bu sistem malların uzun yollardan dolaşmasını önlüyor. Taşınmada doluluğu sağlıyor. Ticareti ise kolaylaştırıyor. Hem rekabet hem de masrafsız olduğu için aracı masrafları asgariye iniyor. Bu sayede bizde mallar pahalı alınabiliyor, ucuz satılabiliyor.

3- Kooperatif tüccarlara faizsiz olarak sınırlı kredi açıyor. Tüccarların sayısını on civarında tutuyor. Aralarındaki rekabeti her zaman koruyor. Tekel oluşmuyor. Çünkü sermaye faizsizdir. Ticaret senetler üzerinden yapılmaktadır. Ticaret kolaylaşmıştır. Bizim sistemde tüccar cirodan kazanmaktadır. Bugünkü kapitalist sistemde ise tüccar kârın yüksekliğinden kazanmaktadır. Yüksek kârlar halkın tükettiği malların fiyatlarını pahalılaştırmakta, halkın ürettiği malları ise ucuzlatmaktadır. Bizde ise kâr asgariye inmiştir. Dolayısıyla bizim tüccarlarımız en pahalı şekilde almakta, en ucuz şekilde satmaktadırlar.

4- Bugünkü faizli kapitalist sistemde kredi tüccara verilmektedir. Tüccar malları en ucuz alıp en pahalı satıyor. Planlamayı da o yapıyor. Halk ürettiği malları satamıyor, halk ihtiyacı olan malları satın alamıyor. Halk ürettiklerini çok ucuza satmak zorunda kalıyor, tükettiklerini ise çok pahalı satın almak zorunda kalıyor. Biz ise krediyi halka sipariş kredisi olarak veriyoruz. Halk peşin para ödeyerek yıllık siparişini veriyor. Bucak tüccarı aldığı paraları bucağın içindeki iş yerlerine vererek malları sipariş ediyor. Sonra sipariş verdiği malları alıp piyasaya götürüyor satıyor. Elde ettiği para ile sipariş aldığı malları satın alıyor. Görüyorsunuz ki hiç TL kullanmadık, faiz ödemdik. Bu sayede halk mallarını yılbaşında alıyor, üretici de siparişlerini yılbaşında alıyor. Ne fazla üretildiği için mallar ziyan zebil oluyor, ne de eksik üretildiği için pahalılık oluyor.

İşte, biz malları üretici olan halktan pahalı aldığımızı için, yine bu malları tüketici olan halka ucuz sattığımız için üretici bizde üretim yapacak, tüketici bizden satın alacaktır.

Vakıflar Bankası Şube Müdürlüğü ilçenin bir bucağında yaptığı bu uygulamada bilgi edinmiştir, eksikliklerini gidermiştir, kendisinden emin olmuştur. Ondan sonra tüm bucaklarına bu düzenlemeyi yapacaktır. Bankanın bir ilçe şubesi başarılı oldu mu; ondan sonra Vakıflar Bankası tüm ülke için bu uygulamaya girecek ve ülke içinde ekonomi faizsiz sistem dönmeye başlayacaktır. Sonra ister istemez bankalar bu sistemle çalışacaklardır.

Burada bir soru gelebilir: Vakıflar Bankası nasıl yaşayacak?

Bankanın giderlerini kooperatif karşılayacak.

Örnek olarak, kooperatifin gelirinin beşte biri bankanın olacak, banka hizmetlerini karşılıksız yapacaktır.

Kooperatifin geliri ne olacaktır?

Kooperatif halka sipariş kredisini vermektedir. Tüccar bu kredi ile semt işletmelerine sipariş vermektedir. Üretici ürettiği malları sipariş verenlere verilmek üzere ambara teslim etmekte, ambardan belge almaktadır. İşte bu belgede yazılan mallar teslim edilenden azdır. Diyelim ki yüz kasa domates teslim edilmiş ama kendisine seksen kasanın belgesi verilmiştir. Kalan yirmi kasa ise kiraya ve genel hizmete verilmiştir. Banka hizmetleri de genel hizmettir. Oradan payını alır.

Burada bir hususa daha işaret ederek bugünlük bu konuya son verelim.

Bugün fiyatlar tekeller tarafından tesbit edilmektedir; istedikleri fiyatla almakta, istedikleri fiyatla satmaktadırlar.

Ücretler de işveren tarafından tesbit edilmekte, devlet müdahale etmektedir.

“Adil Düzen”de ne ücretler ne de fiyatlar tekeller tarafından tesbit edilmez, serbest piyasada halk tarafından oluşturulur. Bunun için uygun fiyat tesbit sistemleri geliştirilir.

1- Serbest pazarlıkla fiyat ve ücret oluşturulur. Kredi faizsiz ve icarsız olarak halka verilir. Dolayısıyla halk sermayesi ile işverene ve mağazaya gittiği için güçlüdür, serbestçe pazarlık yapabilmektedir.

2- Stoklarla fiyat tesbiti. Mallar çoğalmışsa fiyatlar düşürülür, mallar azalmışsa fiyatlar yükseltilir. Bununla satış fiyatları yükseltilip düşürüldüğü gibi kredilendirme değerleri de artırılıp eksiltilir.

3- Satılmayan malların fiyatı zamanla düşürülür. Gelmeyen malların fiyatları zamanla yükseltilir.

4- Tüm arz ve talep karşılanmak şartı ile alış ve satış fiyatları sabit tutulur veya kâr sabit tutulur.

Sonuç; bir bankanın bir bucaktaki “Adil Düzen Kooperatifi”ne “faizsiz kredi” açmasıyla tüm insanlığın işsizlik sorunu çözülebilir.

Bir sermaye de bunu yapabilir.

Bir dinî cemaat de bu işi yapabilir.

Bize bu konuda düşen sadece açık tebliğdir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-588/ADİL DÜZEN DERSLERİ-418      04 Aralık 2010

 

AHMET AKGÜL; YANLIŞ VE SALDIRILAR…

AKEVLER DAİMA ERBAKAN’IN YANINDA…

Sermaye karşılıksız ürettiği bitmez tükenmez dolarını kullanarak değişik grupları destekler. Destekleyenler o cemaatlere ajan olarak girerler. Cemaatleşme ve ekonomik oluşum o ajanlar sayesinde oluşur. Onların kurduğu cemaatler sömürü sermayesinin istediği gibi hareket etmek zorunda kalırlar. Anormal büyüyen cemaatler böyledir. Kurucuları ve müntesipleri samimidir, dindardır ama diğer cemaatlere çatmak zorundadır; çatmazlarsa hayatlarını, varlıklarını, büyüklüklerini vs sürdüremezler.

Ahmet Akgül o sermayenin isteğine uyarak, Fethullah Gülen aleyhine 800 sahifeden fazla kitap basmış; bu kitap Hanefi Avcı’nın kitabına paralel basılmış.

Aynı yerin komutu ile yapılmış olduğu anlaşılıyor...

Ben açık konuşmayı severim…

Orduya karşı sevgim ve saygım müsellemdir. Ne var ki her yaptığını alkışlayacak değilim. Bazı konularda yanlış yapıyor ve bu yanlışları yeri geldiğinde yazıyoruz. Bugün devleti işgal eden Fethullah Gülen değildir, Nur cemaati değildir; sömürü sermayesidir. Dün Erbakan’ı devre dışı bırakmak için Nurcuların adını kullandı, şimdi de saldırtıyor...

Devletin bir cemaat tarafından işgal edilmesinin istenmesi gayet normaldir. Bu düzende herkes kamuda görev almak ister ve alır. Görev alanlar yanlış yapıyorlarsa, haksızlık yapıyorlarsa; yargı vardır, cezalandırılır. Yargı çalışamasa da, ordunun böyle yeraltı faaliyetleriyle müdahalesi yanlıştır. Şayet iş ordunun müdahalesine kalmışsa, mesel o raddeye gelmişse, yapılacak iş sıkıyönetim ilan etmektir. Tüm kadrolar tasfiye edilir. Böyle yapmayıp da mevcut kadroyu içeride tutup onlar üzerinden suçsuz inananların ve samimi lider olan Fethullah Gülen’in üzerine yürümek onları daha da güçlendirir. Yanlışlıkta ısrar edilirse -Allah korusun- yarın iç savaşlara bile sebep olur.

*

Ahmet Akgül samimi olduğu için benden bahsetmek zorunda kalmış, destekleyenlerin de hışmına uğramaması için bana saldırmış, hakaret etmiştir.

Kur’an ‘onların putlarına sövmeyin’ diyor. Yine Kur’an ‘onlar hakaret ettikleri zaman oturumu terk edin, sonra hakareti bırakınca tekrar katılın’ diyor.

Ben Ahmet Akgül’ün hakaretlerine hakaretle cevap vermeyeceğim, sen dalâlettesin demeyeceğim; sadece hatadasın diyeceğim. Hatalardan vazgeçmesini daha önce yaptığım gibi yine isteyeceğim. Benim hatam kendisi gibi saldırıp günahkâr olmamaksa Allah’tan mağfiret dilerim.

*

Bana soru sormuş: Peygamber gelseydi bunları yapar mı idi?

Peygamber bugün gelse iktidar olmaz.

Peygamber düzeni değiştirdikten sonra iktidar olur.

Hazreti Muhammed Mekke’de iktidarı teslim etmek istediklerinde; ‘bir eline ayı, diğer elime güneşi verseniz, ben yine de sizin dediğinizi yapmam’ demiştir. 

Ben bu düzende iktidar olmam. Ben o yemini etmemek için milletvekilliğine talip olmadım. Ama birileri geçici olarak olmak zorundadır.

Benim söylemek istediğim; AK Parti’ye saldıracağınıza “Adil Düzen”i getirelim diyorum. “Adil Düzen” saldırma düzeni değildir.

*

Benim de size bir sorum vardır.

AK Partililer cehennemde, Fethullahçılar cehennemde…

Peki, size göre kimler cennette?..

Her halde PKK’lılar cennette değil, başörtüsü düşmanları cennette değil...

Peki, sizin anlayışınıza göre kimler cennette olacak?

Cennetin genişliği arz ve semavat kadardır.

Bomboş cennette kaç kişi olacaksınız?!.

Oysa Kur’an cehenneme diyor ki; doldun mu?

Cevap veriyor; ne gezer, biraz daha istiyorum.

Allah’ın rahmeti her şeyi kaplamadı mı?

*

AK Parti’nin yaptığı hataları biz de söylüyoruz ama sizin gibi hakaret etmeyiz.

Bizim siyaseten gabi olduğumuzu söylüyor...

Ben siyasette gabi olsaydım sizin gibi olur, Nur cemaatine çatardım. Oysa onları destekledim ve onlar bugün yeryüzüne İslâmiyet’i götürüyorlar...

Ben siyasette gabi olsaydım kırk yıldır Erbakan’ı desteklemezdim...

Bugün gömlek çıkaranlarımız bile anayasa ekseriyeti ile iktidardadırlar...

Ben siyasette gabi değilim.

“Adil Düzen”in gelmesi için AK Parti ve Nurcular hazırlık yapıyorlar...

Yarın bunların yaptıkları üzerinde “Adil Düzen” oturacaktır.

*

Erbakan bugüne kadar hep görevini yaptı.

Onun şimdiki görevi yerine bırakacaklarını doğru tayin etmektir.

Siyasette başarısız olduğu şundan anlaşılıyor. Başbakan oldu, bir yıl dayanamadı. Ya olmamalıydı, ya da ulunca inmemeliydi.

Onun yerine atadığı kimseler şimdi AK Parti’dedirler.

Erbakan’ın hatalarını saymak istemem.

Siz dar düşünenlere belki duyururum diye bahsedeceğim.

-Özal partimize geldi, ayrıldı. Başardı.

Türkeş partimize geldi, ayrıldı. Başardı.

Tayyip bizde yetişti, ayrılıp gitti. Başardı.

Numan geldi, ayrıldı. Başarır mı? Göreceğiz…

Siyasetçi Millî Görüş’ü böyle beş defa, on defa parçalamaz.

*

Biz Alevler olarak daima Erbakan’ın yanında kaldık; hâlâ da onun yanındayız. Çünkü o Hak yoldadır. Ama o bizim desteğimizi kabul etmiyor.

Bakınız; biz Erbakan’ı eleştiriyoruz ama ona hakaret etmiyoruz. Onun her doğru yaptığı işte yanındayız.

*

Siz de saldırmasanız, hakaret etmeseniz ne olur?

Ne olacağı belli; para gelmez!

Oysa Hak yolunda cihad için paraya ihtiyacınız yoktur.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

Adil Düzen Medeniyeti(1): Demokrasi ve lâiklik

Reşat Nuri EROL

Biz neden “Adil Düzen”in, “Adil Ekonomik Düzen”in gelmesini istiyoruz?

“Adil Düzen”in gelmesini istiyoruz; çünkü bizim ve insanlığın “adalet, hak, doğruluk ve iyilik ile ilgili sorunlarımızı” sadece ve sadece “Adil Düzen” çözmektedir.

Bu “cahiliye çağı”nda, bu “zulüm çağı”nda, bu “sosyal tufan” çağında; yeniden medenileşmemiz, yeniden uygarlaşmamız, yeniden “yeni bir dünya” inşa etmemiz, yeniden “yaşanabilir adil ve müreffeh bir dünya” oluşturmamız ancak böyle mümkündür.

Bugün dünyanın ve Türkiye’nin çözülmeyen, çözülemeyen pek çok sorunları vardır. Bizim “Türkiye’nin 100 Sorunu ve 100 Sorunun Çözümü” başlıklı geniş bir çalışmamız vardır. “Adil Düzen” ile “Adil Ekonomik Düzen” işte o çözümleri bize öğreten düzendir.

***

Milenyumun, III. bin yılın başına geldik, “yeni bir medeniyet” kuracağız...

Medeniyetlerin ömürleri biner yıldır, ortaya çıkışları ve tarih sahnesinden çekilişleri Milâdî takvime bağlanmıştır. Hakka ve adalete dayalı “yeni medeniyet” aslında bundan iki-üç veya üç-dört asır önce doğmaya başlamıştır.

İnsanlık “demokrasiyi, lâikliği, liberalliği ve sosyalliği” benimsemiştir. Çağımız dünyasında artık hiç kimse “demokrasiye, lâikliğe, liberalliğe ve sosyalliğe” karşı çıkmıyor; sadece art niyetli ve kötü amaçlı birileri insanlığın bu değerlerini çarpıtarak istismar ediyorlar, bu kavramlara kendilerine göre anlamlar yüklüyorlar.

Bütün mesele bu kavramların gerçek şekliyle anlaşılması ve anlaşıldıktan sonra da bu anlayışa göre uygulama mekanizmalarının kurulmasıdır.

***

“Demokrasi” deyip kötü ve art niyetli insanlar “ekseriyet sistemi”ni ve “merkezî yönetim sistemi”ni getirmişlerdir.

Yukarıda, kötü amaçlı birileri insanlığın bu değerlerini çarpıtarak istismar ediyorlar dedik. Mesela nasıl? Dört-beş senede bir, halk, ekonomik ve sosyal baskılar içinde seçime girecek, hükümeti oluşturacak, merkezî hükümet ülkeyi güya demokrasi ile yönetecek ve bunun adı da “demokrasi” olacak! Sadece merkezî hükümette değil, yerel yönetimlerde de aynı komedi oynanacak!Bu söylem ve uygulamanın adı da güya “demokrasi” olacak!Nasıl ve kime veya  kimlere “demokrasi” ise?!. Erbakan’ın tesbitiyle bu ancak “demokratur” olabilir.

Oysa “Adil Düzen”in öğrettiği ve önerdiği demokrasi “içtihat sistemi”dir, “yerel icmalar sistemi”dir, “hakemlik sistemi”dir.

“Adil Düzen”de merkez hakim değil hadimdir.

***

“Lâiklik” deyip dinleri dışlamışlar… “Lâiklik” deyip dinlerin yani Allah’ın yönetime ve dünya işlerine karışma yetkileri yoktur şeklinde bir varsayım uydurmuşlar ve halka bunu dayatmışlar… Yani tam bir “dinsiz lâiklik” anlayışı ve uygulaması, dini dışlayan ve tamamen devre dışı bırakan bir lâiklik; nasıl bir “lâiklik” ise?!.

Oysa “Adil Düzen” dinde/düzende zorlamayı kaldırmakla, bütün dinlere devlet işlerine katılma yetkisini tanımakla; yani dine düzeni ahlâkî yönden denetleme yetkisini vermekle “dindar lâikliği” getirmiştir. Bütün sorunlarda “müsbet ilmi” hakem yapmıştır. Bağımsız, yansız, etkin ve saygın adalet mekanizması için “hakemlik sistemi”ni getirmiştir.

Demek ki sahtekâr Batı “sahte lâiklik” içindedir.

“Adil Düzen ise olması gereken “gerçek lâikliği” getirmiştir.

***

“Adil Düzen Medeniyeti” kurulurken, “Adil Düzen”in “demokrasi” ve “lâiklik” alanlarındaki önerileri, bu önerilere gerçekleştirecek mekanizmaları özetle işte böyledir.

“Liberallik” ve “sosyallik” alanlarındaki öneri ve mekanizmalar gelecek yazıda…

 

 

Adil Düzen Medeniyeti(2): Liberallik ve sosyallik

Reşat Nuri EROL

Biz “Adil Düzen” ve “Adil Ekonomik Düzen” diyor; sadece demekle kalmıyor, bunun gerekçelerini ve mekanizmalarını açıklıyoruz.

Milenyumun, III. bin yılın başına geldik, “yeni bir medeniyet” kuracağız diyoruz ve nasıl kurulacağını açıklıyoruz; bunun “Adil Düzen Medeniyeti” olacağını ortaya koyuyoruz. 

İnsanlık “demokrasiyi, lâikliği, liberalliği ve sosyalliği” benimsemiştir ama bunların gerçek tanımlarını ve mekanizmalarını ortaya koyamamıştır diyoruz. Bunu dedikten sonra da; gerçek “demokrasiye, lâikliğe, liberalliğe ve sosyalliğe” nasıl ulaşılacağını ortaya koyuyor, mekanizmalarını da kuruyoruz…

Önceki yazıda “demokrasi” ve “lâiklik” dedik…

Bugünkü yazıda da “liberallik” ve “sosyallik” diyoruz…

***

“Liberallik” özel mülkiyettir; insanların serbestçe iş yapmalarıdır, kimsenin başkasının işçisi olmak zorunda kalmasına izin vermemektir.

Gerçek ve olması gereken “liberallik” böyledir.

Batı ise bu tanımda ifade edilen iyilik ve avantajları sadece “tekel sömürü sermayesi sahiplerine” tanımıştır. Yani krallar ve yöneticiler, kilise ve diğerleri sömürmesin; sadece biz tekel sermaye sahipleri sömürelim, havra da bu sömürüye ortak olsun diye liberalliği kendilerine göre tanımlamışlar, sömürü mekanizmasını da buna göre kurmuşlardır.

“Adil Düzen” ve “Adil Ekonomik Düzen” ise liberalliği özel mülkiyete dokunulmazlık ilkesi şeklinde getirmiştir. Hakemlerden oluşan yargı kararları dışında insanların çalışmalarına ve yaşamalarına müdahale edilmez, edilemez.

“Faiz” yasaktır, faizsiz krediler vardır, selem kredisi vardır. “Vergi” de üretim, ticaret ve hizmet şekline göre beşte birdir, onda birdir, kırkta birdir; kesinlikle daha fazla değildir. Daha fazla vergi almak devletlerin ve yerel yönetimlerin hakkı değildir.

***

 “Sosyallik” deyip istismar ediyorlar. Batı dünyası sosyalliği paralı sigorta şeklinde görmüştür. Adına “sosyallik” denilerek sigorta kurumları yoluyla sömürüyü geliştirmiştir.

“Sosyal Sigorta” demek, küçük işletmelerin iş yapamaması demektir, bu sistemle ezilmesi demektir. Sigortasız olan kimselerin aç ve hasta ölmesi demektir. Bugün ölmek üzere olan kimseyi yanınızdan geçen bir arabaya para verip hastaneye götüremezsiniz; çünkü sigortasızdır! Onu çalıştıramazsınız; çünkü sömürü sermayesi adeta çalışma yasağını koymuştur; açlıktan ölebilir ama çalışamaz! Sendika, grev, lokavt bu zulüm içindir!

“Adil Düzen ve “Adil Ekonomik Düzen” ise ‘yeryüzü bütün insanlarındır, herkesin yeryüzünden kira payı vardır’ demektedir.

-Çalışmayanların, çalışamayanların da yaşama hakları vardır.

-Aidatsız ve primsiz bütün insanlar sigortalıdır ve güvencededir.

-Hasta olanlar tedavi edilirler ve genel hizmetlerden yararlanırlar.

-Bunun dışında yollar ve diğer kamu alanları bütün vatandaşlara açıktır.

-İnsanlar buralardan ve benzeri bütün kamu alanlarından parasız yararlanırlar.

-Hattâ su, elektrik, gaz gibi maddelerin ve haberleşme araçlarının asgari tüketim miktarı da bedelsiz olarak halka verilmektedir. İnsanlardan zaruri denebilecek belli bir kilometreye kadar ulaşımlarında yolculuk yani ulaşım ücreti alınmamaktadır.

***

Bir zamanlar yeryüzünde Hakka ve adalete dayalı “Adil Düzen Medeniyeti” vardı. Bugünkü “Avrupa Batı Uygarlığı” işte o medeniyetin kuvvete ve zulme dönüşmüş şeklidir.

Şimdi yeryüzündeki “zulüm düzeni” sona erecek, yeniden “Adil Düzen” kurulacak ve bu düzen kısa zamanda bütün insanlığın kurtuluşuna vesile olmak üzere “Adil Düzen Medeniyeti” seviyesine ulaşacaktır. Vesselâm…

 

 

Adil Düzen Medeniyeti(3): Bâtıl Batı’yla olmaz

Reşat Nuri EROL

Bugün “medeniyet” yazımda “Bâtıl Batı’yla olmaz” diyorum. Bunun gerekçesi bundan önceki yazımın son satırlarında saklı. Meselenin iyice netleşip vuzuha kavuşması için o cümleleri biraz açarak tesbitimizi tamamlar, hükmümüzü verebiliriz.

Bir zamanlar yeryüzünde Hakka ve adalete dayalı “Adil Düzen Medeniyeti” vardı. Bugünkü “Batı Uygarlığı” işte o medeniyetin “kuvvete ve zulme dönüşmüş” şeklidir.

Zulüm ile âbâd olunamayacağına göre; yeryüzündeki “zulüm düzeni” sona erecek, yeniden “Adil Düzen” kurulacak ve bu düzen kısa zamanda bütün insanlığın kurtuluşuna vesile olmak üzere “Adil Düzen Medeniyeti” seviyesine ulaşacaktır.

Dünya dönüyor, devran/dönem değişiyor, “savaş ve zulüm” asırlarından sonra sıra “barış ve adalet” asırlarına geliyor; yani “Adil Düzen Medeniyeti”ne geliyor. Zulüm ile âbâd olunamayacağı gerçeğini görmeyenlerin sonu iki cihanda da berbat olacaktır.

İşte bundan dolayı Bâtıl Batı ile olmaz, olamaz…

Olamadığı iki-üç asırlık Batılılaşma maceramızdan belli...

AB, ABD, BM, DB, IMF ve de NATO peşinde olanlara duyurulur…

Faizci, inkârcı ve de zinacı Batı ile bu işlerin olacağını zannedenlere hatırlatılır…

***

Kasım ayı geçip gitmeden bu ay dikkatimi çeken bazı notları sizlerle paylaşmalıyım.

Birincisi, hasta olan bir büyüğümüz vesilesiyle Sibel Eraslan tarafından yazılmış; “Pantoloncu Necdet”.

Yirmi yıldan fazladır İslâm Medeniyeti Vakfı Genel Sekreterliği yapıyorum... Necdet Ağabey’in dükkanının olduğu caddede (Selâmi Ali Efendi Cad. Üsküdar), vakıf merkezini inşa etmeye başladığım yıllardan itibaren (90’lı yılların başı), hemen her gün kendisine uğrayıp selam verir, sohbet ederdik... Allah Necdet ağabeyimize şifalar ihsan etsin…

Sibel Hanım, Refah Partisi İstanbul İl Hanımları Başkanlığı da yaptı, o zamandan tanışıyoruz; o zaman yol arkadaşıydık… Kendisi şimdi genel olarak AK Parti’yi destekleyen Yeni Akit gazetesinde, zaman zaman -bâtıl Batı peşinde koşan ve eski arkadaşlarımızdan oluşan- AK Partililerin bazı politikalarını metheden yazılar yazıyor…

Necdet Abi ile ilgili yazısının başlığı şöyle: Yol arkadaşım “Pantoloncu Necdet”…

Yazı uzun… Benim dikkatimi yazının sonundaki birkaç cümle çekti, aşağıda o cümleleri sizinle paylaşma ihtiyacı duydum… Cümleleri okurken bir taraftan “sekiz yıllık AK Parti iktidarını”, diğer taraftan “eski yol arkadaşlıklarını” düşünmenizi ve “yol arkadaşları ayrı yollarda (bâtıl Batı yollarında) yürümeye başladığında dünyanın ne hâle geldiğini” düşünmenizi tavsiye ederim…

***

‘Yol arkadaşım “Pantoloncu Necdet”…’ yazısındaki pek çok yönden ibret alınası ve üzerinde derin derin düşünülesi son cümleler şöyle:

-“Arkadaş olmanın tarihe karıştığı...

-Herkesin birbirinin kuyusunu kazdığı...

-Makam, mal ve para hırsı yüzünden kadınların bile gözlerinin döndüğü...

-Her şeyin satılık ve her şeyin fiyatının olduğu şu günlerde...

Allah rızası için sevmek bahsinin tefsiri gibidir Pantoloncu Necdet Aköz...”

Demek ki; Millî Görüş gömleğini çıkarınca, “Adil Düzen” ceketini veya kaftanını hiç giymeyince (kaftan benzetmesi malum ve de “has” birilerine hatırlatmadır) ve sonunda bâtıl Batı zihniyetinin peşine takılınca, oralardan medet umunca “SONUÇ” şöyle oluyormuş:

“Arkadaş olmanın tarihe karıştığı... Herkesin birbirinin kuyusunu kazdığı... Makam, mal ve para hırsı yüzünden kadınların bile gözlerinin döndüğü... Her şeyin satılık ve her şeyin fiyatının olduğu şu günler…”

Ne diyelim; Allah kararan hidayetlere “tevbe ve yeniden hidayet” nasip etsin…

 

 

Adil Düzen Medeniyeti(4): Gavur kalkanıyla olmaz

Reşat Nuri EROL

Bugünkü bu yazım, bundan önceki yazımın devamı mahiyetindedir ve özellikle bu son iki yazı tek bir yazı gibi okunmalıdır. O yazıda “eski yol arkadaşlarımızdan” söz ediyor ve sonunda “yollar ayrılınca” yanlış yollara girenlerin veya “Millî Görüş” yolundan çıkanların, kendilerini ve dünyamızı ne hâle getirdiklerini yazıyorduk; Sibel Eraslan’ın tesbitleriyle: “Arkadaş olmanın tarihe karıştığı... Herkesin birbirinin kuyusunu kazdığı... Makam, mal ve para hırsı yüzünden kadınların bile gözlerinin döndüğü... Her şeyin satılık ve her şeyin fiyatının olduğu şu günler…”

Söz “YOL”dan ve “eski yol arkadaşları”ndan açılmışken; bizimle olan yol arkadaşlıklarını sona erdirip kendilerine göre daha “HAS” bir yola girdiklerini iddia eden ama şimdilik göründüğü kadarıyla ANAP ve AK Parti gidişatını taklit eden yol arkadaşları… “Millî Görüş” ve “Adil Düzen” olmaksızın, -her türlü eski ve de aykırı “solcu ve sosyalistler” dahil- herkesle yapılacak yeni ve “HAS” yol arkadaşlıkları!!!

AK Parti iktidarının başından beri “AB, ABD, BM, DB, IMF” vs. başta olmak üzere, bâtıl Batı uygarlığının bütün kurumları hep gündemde oldu ya… Bugünlerde de Müslüman kardeş ve komşu İran’a ve bütün Ortadoğu ülkelerine karşı “Füze Kalkanı Projesi” gündemde ya… Lizbon’da “NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi” yapıldı ya… Aynı zamanda “yeni parti, yeni medeniyet” iddiasıyla ortaya atılan bu arkadaşların bu arada parti programları ortaya çıkmaya başladı ya.. Bakalım bizim “HAS” arkadaşlarımız, bizi terk edince, eski aykırı solcular dahil, daha başka kimlerle arkadaşlık yapacaklar, “Millî Görüş” ve “Adil Düzen”i terk edince hangi yöne yönelecekler ‘bekleyelim ve görelim bakalım’ derken; bendenize bir mesaj geldi… Bir arkadaş “HAS” program çalışmaları ile ilgili minik bir bölümü mesaj olarak göndermiş, aynen aktarıyorum: “HAS Parti’nin programından bir cümle aktarmak istedim: “Her şey; iç ve dış politika, Merkez Bankası, piyasa, AB, NATO, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü vs bu prensip etrafında dönecek, asla bu prensibin dışına çıkılmayacaktır.” (Bkz. http://www.numankurtulmus.com.tr/page.aspx?key=program) Bu ifadeler Numan beyin Millî Görüş gömleğini çıkarıp bu düzenin bir partisi olduğunu ispatlıyor. Evet IMF’ci, ABD’ci, İsrail’ci, NATO’cular; yeni partiniz hayırlı olsun!”

***

Sizinle paylaşmam ricasıyla bana ulaştırılan mini bir yorum şöyle: “Tacizin belgesi mi olur? Yaşasın çok mutluyuz; Lizbon’da yapılan “NATO Zirvesi”nde Türkiye’nin talepleri kabul edilmiş ve ‘Füze Kalkanı Projesi’ için İran tehdit olarak yer almamış. Sormalı şimdi; tacizin belgesi mi olur? ABD, ay pardon NATO Irak’a girerken de “işgal” diye bir karar alınmamıştı, değil mi? Neydi hedef “demokrasi ve barışın tesisi!” Gördünüz mü “demokrasi”yi? İşte öyle göreceksiniz “savunma stratejisi”ni, “füze kalkanı”nı!”

***

“Gavurun kalkanı mı, yoksa ne?” başlıklı yazı (23.11.2010), Ahmet Taşgetiren’in yazısı. “Bu söz Saadet Lideri Erbakan’a ait” diyerek yazmaya başlamış. Yazarın bir sorusu şöyle: “-Acaba Türkiye’de bir Saadet iktidarı olsaydı, son NATO görüşmesinde, ucu NATO’dan çıkmaya varan bir tercihi uygulamaya koyar mıydı?” Ve şu cümlesiyle bitiriyor: “Refahyol iktidarının en önemli stratejik hamlesi olan D-8’in hayatiyet kazanması için bile, bu etkenin normalleşmesinin gerekli olduğu, zaman içindeki gelişmelerle görülmüştür.”

Evet, Millî Görüş Lideri ve Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan meseleyi muhteşem bir cümleyle özetliyor:

GAVURUN KALKANINDAN HAYIR GELMEZ.”

Domuzdan post, gavurdan dost olmaz… Bâtıl Batı anlayışıyla olmaz… Gavurluk zihniyetiyle hiç olmaz, olamaz… Tek çare, tek çözüm:

“Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen”…

Yani; “ADİL DÜZEN MEDENİYETİ”…

 

 

Adil Düzen Medeniyeti(5): Bu NATO’yla olmaz

Reşat Nuri EROL

NATO, bir görüşe göre Türkiye’nin de üyesi olduğu, tarih boyunca gerçekleşen en büyük ittifaktır. Bu tanımlama doğru ama eksiktir. Bize göre NATO, tekel sermayenin kendine göre oluşturduğu sömürü dengesini korumak için kurduğu teşkilattır. NATO ve Varşova Paktı güya birbirlerine karşı kur(dur)ulmuştu; şimdi Rusya NATO ile dost! Ne iş?!.

NATO gerçekte üye olanların kendi ülkelerini dize getirmek için vardı ve tâ başından beri Türkiye’yi de ‘Seni Varşova Paktı’na yem ederim, hâ!’ deyip emrine almıştı. Aynı şekilde Sovyetler de ‘Sizi Türkiye’ye yem ederiz, hâ!’ diyerek Bulgaristan, Romanya ve diğerlerini emrine almıştı. Gorbaçov bu tezgahı bozuncaya kadar bu oyun böyle devam etti.

Tekel sömürü sermayesi önce “din savaşları” (Haçlı Seferleri ve Avrupa’daki onlarca yıl, hattâ yüz yıl süren din savaşları) ile dengeyi kurdu. Sonra “rejim savaşları” ile kendince yeni bir denge kurmaya çalıştı. Şimdi de “bölgesel gruplaşmalar” ile denge kurmak istiyor: Irak, İran, Afganistan, Orta Asya, Moğolistan çizgisiyle yeryüzünü ikiye bölecek, bunlarla sınırda çatışma ile dengeyi kuracak.

İran arada kalmak istemiyor, Türkiye gibi Batı bloğunda olmak istiyor. AB de bu görüşte. İran aynı zamanda Müslüman varlığını sürdürme niyetinde. Aslında Türkiye ve İran bu hengâmede tarafsız kalarak bağımsızlıklarını koruma politikası izliyor olabilirler.

***

NATO bugünkü şekliyle “ülkeler ittifakı” olmaktan çıktı, artık bir “çelişkiler yumağı”na dönüştü. Eski ana düşmanı Rusya bile işbirliği yaptığı bir ülkeler arasında! Yani; eskiden karşı safta olanlar yanında, ancak düşmanın kim olduğu, tehdidin nereden geleceği bilinmiyor! Sermaye NATO’nun varlığını sürdürüyor, finanse ediyor. Üye devletler de paranın hatırı için sabrediyor.

Tekel sermaye başlangıçta Afganistan’ı kullandı. Saddam döneminde Irak’ı da İran, Kuveyt ve diğer ülkelere karşı kullanmak istedi ve kullandı ama sonuç alamadı.

Şimdi de bir türlü tam olarak oluşturamadığı yeni bloklaşmalar için NATO’yu dağıtmıyor, hazırda bekletiyor. Bakalım nereye kadar…

Bize göre; NATO varlığını sürdürmek istiyorsa, savaşları önleme kurumu hâline gelmeli, “savaş” değil “barış” yolunu tutmalıdır. Yani; “barış düzeni”nin, “Adil Düzen”in, “Adil Ekonomik Düzen”in oluşması için yapılması gerekenleri yapmalıdır. Savaş gücü olmaktan çıkmalıdır. Türkiye de sadece böyle bir NATO’da yer almalıdır.

***

Gelecekte, belki yakın gelecekte “devlet/ler” sadece “genel güvenliği” sağlayacak, “altyapı hizmetleri” yapacak ve “hukuk düzenini” koruyacak; siyasî yöneticiler halkın çalışmalarına, özellikle “ekonomik faaliyetleri”ne karışmayacaklar. Mesela “para”yı devlet değil halk çıkaracak... Ambarında malı olan “senet” (üretilen mal senedi) çıkaracak, bu senedi para ile satacak... Senedi satın alan bankaya gidip rehin olarak bırakacak, karşılığında Merkez Banka’sının üretime dayalı yeni bastığı parayı alacak... Dolayısıyla parayı asılbasan malı ürettikten sonra ambara koyup senedi (mal senedini) çıkartan “halk” olacak... İhracat ve ithalatı kontrol eden gümrükler ve vizeler değil, halkın ürettiği paralar olacak...

İşte size “Yeni Bir Dünya” ve bu dünyada “tekel sermaye”ye ihtiyaç olmayacak.

Çin günümüzün önemli askeri ve ekonomik güçlerinden biri hâline geldi… İran NATO’yu bir tehdit olarak görmediğini söylerken bazı Avrupa ülkelerinin ve Çin’in desteğini almış olabilir... Türkiye’nin kararsızlığı; bu yeni gücün ABD karşısında denge sağlayacak kadar güçlü olduğunu düşünmesinden kaynaklanıyor… Yani; yine Türkiye sayesinde (1 Mart 2003 Tezkeresi) ABD artık tek güç değildir ve dünya da tek kutuplu olmaktan çıkmış sayılmaktadır... Dünya “yeni bir denge” arıyor ama bize göre -şimdilik tam olarak farkında olamasa bile- “Adil Düzen”i, “Adil Düzen Medeniyeti”ni bekliyor…

Yarın; bu serideki son yazının konusu: Türkiye ne yapmalı?

 

 

Adil Düzen Medeniyeti(6): Türkiye ne yapmalı?

Reşat Nuri EROL

Türkiye “savunma gücü” olarak çok güçlü bir ülkedir. Ama “saldırı gücü” olma bakımından ancak Kıbrıs’ı alabilecek kadar güçlüdür. Savunma bakımımdan ise Türkiye’yi Yunanistan gibi bir ülke değil, “süper güç” de olsa hiçbir devlet, hattâ (İstiklâl Savaşı’nda olduğu gibi yedi düvel, yani) hepsi birleşseler bile silah zoruyla yenemezler.

Çünkü Türk milleti ve Türk ordusu inanarak savaşan bir millet ve ordudur. Türk halkı, şartlar ne olursa olsun, tarih boyunca ordusuna sahip çıkmaktadır. Ayrıca Türkler sömürücü olmadıkları için tüm komşularıyla ve bütün beşeriyetle dostluk içindedir. İşte bu özelliklerinden dolayı Türkiye gelecekte “lider ve önder ülke” olacaktır ama bu liderlik “savaş gücü”yle değil;

-“Adil Düzen Gücü”yle,  “Adil Ekonomik Düzen Gücü”yle olacaktır.

-“Adil Düzen Medeniyeti Gücü”yle olacaktır.

***

Dünyada etkin güçler olarak bugün ABD, AB, Rusya ve Çin vardır. Gelecekte Asya’da Hindistan da etkin güçlerden olacaktır... Daha ileride Afrika bir bütün olarak etkin güç olacaktır... Daha ileride Güney Amerika da etkin güç olacaktır...

TÜRKİYE, -yukarıda açıkladığımız üzere,- “Adil Düzen” barış ve medeniyet projesi sayesinde, “savaş gücü” veya “siyasî güç” olmadan etkin olacaktır.

Bu arada bölgede “barış”ın önündeki en önemli engel gibi duran “İsrail” (ve Filistin meselesi) Amerika’daki sözde hâmilerinden kurtulup Türkiye’nin güvencesine girecektir.

TÜRKİYE işte bu özelliklerinden dolayı kilit ülke konumundadır. Bir görüşe göre kilit ülke konumunda olmak tüm ihtimaller için yararlı olmak anlamına gelir. Türkiye yeni dengenin oluşmasında belirleyicidir. Ancak bu rolü oynamanın temel şartı ülke içinde tam anlamıyla egemen olmak, bu güçlerden herhangi birinin yapacağı operasyonları etkisiz kılacak kadar güçlü olmaktır. Şu anda herkese mavi boncuk dağıtan konumundayız. Taraflardan biri gelişmeleri aleyhine yorumlarsa problemlerle karşılaşabiliriz. Çünkü dünya üzerindeki dengeler idealler yönünde değil hesaplar üzerinden kurulmaktadır. İşte bu süreci başarıyla atlatmak tarihimizin en büyüğü olmak demektir.

***

TÜRKİYE NELER YAPMALIDIR?

1. Türkiye 12 bölgeye ayrılıp bu bölgelerin merkezinde birer ordu kurmalıdır. Samsun, Bursa, İzmir ve Adana’da deniz ordularını; Diyarbakır, Van, Erzurum ve Tekirdağ’da kara ordularını; Eskişehir, Konya, Kayseri ve Ankara’da hava ordularını kurmalıdır. Bunlar doğrudan devlet başkanına bağlı bağımsız ordular olmalıdır. Bütçeleri anayasada belirlenecek, siyasiler değiştiremeyecek. Siviller bunlara karışmamalı, bunlar da sivile karışmamalıdırlar. Her ordu kendi bölgesini savunacak şekilde eğitim ve hazırlık yapmalıdır.

2. Türkiye’de “yerinden yönetim ilkesi” getirilmelidir. Onlu sistem içinde ocaklar, bucaklar, iller kurulmalıdır. Her kuruluş kendi iç işlerinde tamamen bağımsız olmalıdır. İç düzenlemelere asla karışılmamalıdır. Her bucağın kendine özgü ceza ve hukuku olmalıdır. Her bucak kendi “buğday parası”nı, her il kendi “demir parası”nı çıkarmalı; ülkemizin parası da “toprak parası”na dönüştürmelidir. Devlet olarak yalnız “altın” ile “altın sertifika” çıkarılmalıdır.

3. Türkiye’de “ilmî, dinî, iktisadî ve siyasî dayanışma ortaklıkları” kurulmalıdır. Çoklu sistem getirilmelidir. Yeniden yapılanan Türkiye’de “ilim”de bağımsız üniversiteler, “din”de bağımsız tarikatlar, “ekonomi”de bağımsız odalar çok sayıda olmalı ve son olarak “siyaset”te her orduya asker toplayan siyasi partiler yer almalıdır.

Yani; Türkiye’ye “Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen” gelmelidir. İşte o zaman Türkiye insanlığa hizmet ederek “önder ülke” olur, “Adil Düzen Medeniyeti”ni kurar.

 

 

Adil Düzen Medeniyeti(7): 3. Şahlanış Başladı…

Reşat Nuri EROL

Nizam/düzen.. Selâmet.. Refah.. Fazilet.. Saadet geliyor… Bereket geliyor…

Müjdeler olsun

Millî Nizam… Millî Selâmet… Refah… Fazilet… Ve Saadet…

“Millî Görüş, Millî Görüş Hareketi” ve “Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen” ile “nizam” (sistem, düzen), “selâmet”, “refah”, “fazilet”, “saadet” geldi… Ve Millî Görüş Lideri, Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, seçim startını İstanbul Eyüp Sultan’dan verdi; “3. HAMLE”yi, “3. ŞAHLANIŞ”ı başlattı…

“Nizam, selâmet, refah, fazilet, saadet” ve bunların sebebiyet verdiği her türlü (ahlâkî, ilmî, iktisadî, siyasî ve sosyal) bereketler hâlâ gelmeye devam ediyor…

Müjdeler olsun

***

Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın liderliğinde ve öndeliğinde 1960’larda başlayan (Gümüş Motor Fabrikası Ortaklığı, Türkiye Odalar Birliği Genel Sekreterliği ve 1969 Bağımsızlar Hareketi; Erbakan Konya’dan milletvekili), 1970’lerde (Millî Nizam Partisi, 1970-71), (Millî Selâmet Partisi, 1972-80; MSP-CHP Koalisyon Hükümeti ve Kıbrıs Fethi) devam eden “MİLLÎ GÖRÜŞ HAREKETİ” bu dönemde “1. HAMLE”sini, “1. ŞAHLANIŞ”ını gerçekleştirdi…

O 1960’lı ve 70’li yıllar ki; o yıllarda Türkiye’de yaşayan insanlar “haktan ve adaletten ümitlerini kesmiş” olarak, kimileri “zulüm düzeni”nde kendisine yer aramakta, kimileri de gariban olarak kıyameti beklemekteydi. Erbakan ve (evvelûn, sabikûn, mukarrabûn mertebesindeki) birkaç arkadaşı dışında, hiç kimse herhangi bir kurtuluş ümidi görmemekteydi. O yılları (MSP İzmir Gençlik Kolları Başkanı ve daha sonra İzmir Merkez İlçe Başkanı olarak, bütün Ege Bölgesi’ni ve zaman zaman Türkiye’nin değişik şehirlerini gezip görerek) yaşayan biri olarak yazıyorum… İşte bu yıllarda Türkiye’de yaşayan insanlara ve zamanla bütün insanlığa yeni bir ümit getirdik... Liderimiz ve önderimiz Erbakan, o yıllardan itibaren Türkiye’ye ve dünyaya şunu ilan etti: Evet, yeniden İslâm (barış ve adalet) medeniyetini ortaya koyuyoruz... Zalimler (zalim düzen uygulayıcıları ve taraftarları) boşuna ümitlenmesinler. Mazlumlar da hiç ümitsiz olmasınlar... Hakka dayalı düzen geliyor...

“Millî Görüş Hareketi”nin 1. Hamlesi, 1. Şahlanışı böyle başlayıp devam etti…

***

Yine Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın liderliğinde ve öndeliğinde 1980’lerde, başlayan ve 1990’larda devam eden (Refah Partisi, “Adil Düzen” Projesi, Refahyol Hükümeti, 54. Hükümet Başbakanlığı) “MİLLÎ GÖRÜŞ HAREKETİ”nin bu döneminde “2. HAMLE”, “1. ŞAHLANIŞ” gerçekleştirildi…

Birici hamle, birinci şahlanış döneminde söz ve slogan olarak söylenen “Hak Düzen”in ne olduğu bu dönemde “Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen” olarak ortaya kondu; buna “ADİL DÜZEN” dendi. Böylece yeryüzünde var olan ve bütün insanlığı sömüren “kuvveti üstün tutan ZALİM DÜZEN”e karşı alternatif olan “Hakkı ve adaleti üstün tutan düzen ADİL DÜZEN” bütün dünyaya anlatıldı, Türkiye’ye anlatıldı...

Bu “2. HAMLE, 2. ŞAHLANIŞ” döneminde önce yerel yönetimlerde, sonra genel seçimlerde birinci parti olduk, iktidar olduk, belediye başkanı olduk, başbakan olduk ve bugün dahi “efsane hizmetler” olarak anılan çok yönlü hizmetler yaptık...

***

Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, seçim startını İstanbul Eyüp Sultan’dan verdi, “3. HAMLE”yi, “3. ŞAHLANIŞ”ı başlattı ve dedi ki: “Refahyol Hükümeti döneminde “ADİL DÜZEN”in sadece kokusunu kokladık... Şimdi “ADİL DÜZEN”in kendisi geliyor... Neden biz yapıyoruz oluyor da başkaları yapamıyor. Çünkü at sahibine göre kişner. Saadet geliyor, bolluk bereket geliyor, müjdeler olsun…”

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3488 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2677 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2651 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2166 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2542 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2565 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2300 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2204 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2617 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2496 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 2005 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2362 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2311 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2458 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2459 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2455 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2416 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2630 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2458 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3066 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2689 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2684 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2765 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2972 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3048 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3448 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5509 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3570 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3096 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3885 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3736 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3443 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3896 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3853 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4134 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4667 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3139 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3986 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3870 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2882 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2969 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3975 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7762 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5643 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4197 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3599 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3740 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4760 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4477 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4770 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4690 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4846 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4571 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3420 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4494 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3646 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5198 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3874 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5185 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5047 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4958 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3565 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3496 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3707 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5194 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4224 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5456 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4104 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5292 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4489 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4444 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4597 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4790 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5345 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4134 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5283 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4548 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3864 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4413 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4615 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4147 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4121 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4105 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4560 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5672 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9865 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4675 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3726 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3876 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3369 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3404 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3762 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5727 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4265 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3462 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler