Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 494
RA’D SÛRESİ TEFSİRİ - 1-2.AYETLER
24.01.2009
3271 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜNYA DÜZENİ494

“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

“ADİL DÜNYA DÜZENİ YENİ BİR MEDENİYET PROJESİDİR.”

Haftalık Seminer Dergisi             24 Ocak 2009                        Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR... ÇOĞALTABİLİR... DAĞITABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 494. SEMİNER

المر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَالَّذِي أُنزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ...

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da C.tesi günü 18.00-21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

 

Gayemiz ve Hedefimiz; Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunması, değerlendirilmesi, anlaşılması ve uygulanmasıdır.    Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI;

TUVALETTE BİLE

‘IMF’ye PARA... ‘FAİZ’e PARA!..

TÜRKİYE’NİN KRİZİ

VE  OYNANAN OYUNLAR…

***

 

*İŞLETME SEMİNERLERİ; 42. SEMİNER

Her Hafta PERŞEMBE akşamları; Adres: EMİNEVİMKısıklı Cad. No: 36  Altunizade - Üsküdar / İSTANBUL  Tel: (0216) 444 36 46

TÜRKİYE’DEKİ

K R İ Z İ N

TEK ÇARESİ VARDIR

***

 

RA’D SÛRESİ TEFSİRİ - 1

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

المر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَالَّذِي أُنزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ(1) اللَّهُ الَّذِي رَفَعَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُسَمًّى يُدَبِّرُ الْأَمْرَ يُفَصِّلُ الآيَاتِ لَعَلَّكُمْ بِلِقَاءِ رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ(2) وَهُوَ الَّذِي مَدَّ الْأَرْضَ وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْهَارًا وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ فِيهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ(3) وَفِي الْأَرْضِ قِطَعٌ مُتَجَاوِرَاتٌ وَجَنَّاتٌ مِنْ أَعْنَابٍ وَزَرْعٌ وَنَخِيلٌ صِنْوَانٌ وَغَيْرُ صِنْوَانٍ يُسْقَى بِمَاءٍ وَاحِدٍ وَنُفَضِّلُ بَعْضَهَا عَلَى بَعْضٍ فِي الْأُكُلِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ(4)

 

المر   (ELMR)  “Elif, Lam, Mim, Ra”

Bu sûre 13’üncü sûredir. Fatiha’dan sonra 12’inci sûredir. İkili sûreler çıkarıldığında dördüncü sûredir. 6 ELM sûrelerinin ikinci grubun birinci sûresidir.

Bunlar iman sûreleridir. Peygamberlerden ve doğa kanunlarından bahseder.

Ebced hesabı ile

1+30+40+200=271

Yahut

(1+30+80)+(30+1+40)+(40+10+40)+(200+1)=111+71+90+201=473

Bundan önceki 3 sûre ELR ile başlamakta, bundan sonraki 2 sûre de ELR ile bitmektedir. Burada “Mim” ilave edilmiştir.

“Elif Lam Mim Ra, bunlar Kitab’ın âyetleridir.”

 “Elif, Lam, Mim, Ra” harflerdir. Kur’an harflerden oluşmaktadır. Boğaz harfi, orta harf, dudak harfi, yine orta harf.

Kur’an’daki harflerin sayıları ile ilgili sizlere zaman zaman bilgi verilmiştir. “HaDiD” kelimesi, 19 mucizesi, Besmele ve Fatiha’nın harfleri üzerinde durulmuştur. Burada bunları tekrar etmeyeceğiz.

Ancak Kur’an’ın harf sayıları ve ebced değerleri ile mucize olduğu hususu burada tekrar ifade edilmelidir. İki kameriye, iki şemsiye ve kameriyeden biri arka, biri de dudak harfi getirilmiştir. Kur’an âyet âyet, sûre sûre bu şekilde tasnif edilmelidir.

Bunun kendiliğinden böyle olma ihtimali olmadığı gibi, biz insanların da böyle bir kitap oluşturmamız mümkün değildir. Kur’an’ın mucizeleri iki çeşittir. Biri lafız mucizesi, biri de mânâ mucizesidir. Yani içerdiği bilgilerden dolayı oluşan mucizedir. Mânâ mucizesi daha çok görülürse, kesinlik bakımından lafzî mucize daha öndedir. Mânâ mucizesinde itirazlar mümkün olur ama lafzî mucizede olamaz.

تِلْكَ (TiLKa)  “Bunlar”

Burada işaret edilenler “ELMR” harfleridir. Burada çoğul uzak işareti kullanılmıştır. Harfler müennestir. Mânâsı olan harf mânâ doğurduğu için müennestir. Mânâsı olmayan harf ise müzekkerdir. Atıf olarak ve müennestir. Ama sadece ses olarak ve müzekkerdir. Burada işaret edilen mânâsı olan harflerdir, dolayısıyla müennestir. Çoğulu müennes çoğulu olarak gösterilir. Nasıl nasırat müennes çoğulu ise, TiLKe de müennes çoğuludur.

Uzak ve gaip işaretiyle işaretlenmesinin sebebi, onların âyet olması, kolay görülememesi, üzerinde düşünüldüğü ve çalışıldığı zaman görülür olmasıdır. Yani harfler mucize değil, harflerin âyet ve sûrelerdeki sayıları mucizedir denmiş olmaktadır.

Bu harfler grup olarak boğaz, dudak ve orta harfleri remzettiği için bütün harflere işaret etmektedir. “Ahmet” dediğinizde Ahmet’i kastedersiniz. Ama “Ahmetler geldi” dediğiniz zaman, o aileyi veya o grubu kastetmiş olursunuz. Yani demek istiyor ki, boğaz harfleri, dudak harfleri ve iki grup olan orta harfler, âyetlerdir.

ELMR  Kitab’ın âyetleridir.

Burada işaret edilen âyetlerdir, kitabın âyetleridir. ELMR mübteda, TiLKe ile başlayan grup haberdir. TiLKe mübteda olup, bunlar kitabın âyetleridir cümlesi de ELMR’nın haberi olabilir. Yani TiLKe isim yerine geçen ismi işaret olur veya doğrudan işaret olabilir.

ELMR Kitab’ın o âyetleri.

ELMR o Kitab’ın âyetleri olandır.

Haberdir, sonra da haber olabilir. ELMR bunlardır. Kitab’ın âyetleridir.

Her ne yönüyle bakarsak bakalım, burada işaret edilen harflerdir ve o harflerin âyet olmasıdır.

آيَاتُ (EAvYAvTu)  “Âyetlerdir.”

Âyet” nedir? Çöllerde veya düzlük yerlerde yolcuların yolu bulmaları için koyduğu taşlara “âyet” denir. Çift taş konur. Onları birleştiren doğrultu yol doğrultusudur. Köşe yapıyorsa üç taş koyarlar. Köylerde sınır hâlâ o şekliyle tesbit edilir. Bugünkü trafik levhaları birer âyettir. Bir yere konan işarettir. Ama bu işaretlerin tümü birden yolu gösterir. Bunlara da âyet denmektedir. Aslında dildeki harflerden her biri âyettir ama bunlar bir araya gelince âyet olur. Dil demek, köşe taşları harf olan âyetlerdir.

Bu mânâda anladığımız zaman Kitap yer cins ismi olur. Harfler de yazılı işaretler olur, ses olmaz. Her ilmin dili vardır. Harf dilidir. C kömürü göstermektedir. H2O suyu göstermektedir. Matematik baştan sonuna kadar harftir. Bilgisayarlar da 01’lerden oluşan harflerdir. Aslında dört işaretten oluşan DNA’lar da birer harftir. Bunların hepsi âyetlerdir. 01’ler işaretlerdir. DNA’lar da işaretlerdir. Bizim kullandığımız harfler de işaretlerdir.

Yani bunlar Kur’an’daki harf sayılarının birer mucizesi olması yanında, tüm hayat bir işarettir, harftir. Tarikatta hurufilik vardır. Baştan bunlarla eğlenilmiştir. Ancak bugün her şeyin harf olduğu belirlenmiştir. Yani DNA ve 01’lerin ortaya çıkmasıyla, bunların da birer harf olduğunun belirlenmesiyle, düzenin harf düzeni olduğu ortaya çıkmıştır. Bugün bilgisayarlarda biz kitabımızı yazıyoruz. Oysa bir kromozomda kaç cilt kitap yazılmıştır.

الْكِتَابِ (elKiTAB)  “Kitap”

Kitap” cins isim olarak gelmiş olabilir. Bunu nereden biliriz? Çünkü bundan sonra Kur’an buna atfedilecektir. Bu Kur’an değildir. O kitap demek, yazılı herhangi şeyler demektir. Bilgisayarların diskleri birer kitaptır. Karınca beyni bir kitaptır. Hücrenin DNA’ları bir kitaptır. Kitap, hafızayı içeren tesadüflerin değil, bilinçli yerleştirmelerin dizisidir. Bir hidrojen atomu da belli sayıları anlatan bir kitaptır. Çünkü o da sayılı frekans vermektedir.

Kitap” Kur’an’da inen kitaplara kitap denmektedir. Bu Kur’an değildir. Çünkü bundan sonra Kur’an zikredilecektir. Diğer kitaplar da değildir, çünkü âyetler değildir. Bununla beraber diğer kitapların hepsi birer köşe taşıdır, insanlığı bugünkü uygarlık seviyesine götüren köşe taşlarıdır. Hazreti Adem, Şit, Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed büyük köşe taşlarıdır. Bu peygamberlerle kitaplar insanlığı birer adım ileri götürmüştür.

Hazreti Adem’den bugüne kadar gelen tüm kitaplara işaret etmiş olur.

Kitab” tekil olduğuna göre de, burada münezzel kitapları ifade etmiş olur.

Özetleyecek olursak, kâinat harflerden ve işaretlerden ibarettir. Dalgalardan ibarettir. Alâmetler işaretlerdir.  Kâinat tesadüflerin yığını değildir, kitap gibi satır satır yazılmıştır.

أُنزِلَ وَالَّذِي (Va elLaÜIy)  “Ve inzâl olunmuş da”

Burada “Va” harfi getirilmiştir. Atfedilmiştir. Nereye atfedilmiştir?

ELMR ve sana insan olan şeklinde olabilir.

ELMR Bu âyetler ve sana inzâl olunan olabilir.

ELMR Bu kitabın ve sana inzâl olunan olabilir.

ELMR Kitabın âyetleridir. Bu sana indirilen de halktır.

Sadece değişik kabullerle değişik ifadeler gelmiş olur.

a)      Sana indirilen harflerden farklıdır. Onlar sözlerdir. Sana indirilen ise hükümdür, mânâdır.

b)      Sana indirilen âyetler değildir, hükümlerdir. Âyetlerin götürdüğü yerdir. Yani Hazreti Adem’den beri gelen kitaplar insanlığı bir yere götürmektedir. O da Fıkha ve Adil Düzene götürmektedir. Varılması istenen yere son kitapla varılmıştır. O da hak olandır. İnsanlık on binlerce yıl hep hakkı bulmaya çalışmış, onu arzulamış, insanlar sonunda ona ulaşmışlardır. O da Kur’an nizamıdır. Hak nizamdır. Adil Düzendir.

c)      Bu inen kitaplardan başka bir şeydir. Evet, Kur’an da onlardandır. Ama sana gelen Kur’an’ın kendisi değil, onun hükümleridir. Şöyle ifade edelim. Tevrat bir hüküm kitabıdır. Oysa Kur’an bir delil kitabıdır. Hükümler ise icma ve içtihatlardır. Kur’an  diğer kitaplardan bu sebeple farklıdır. Çünkü içtihadı ve icmayı öğretmektedir. Sadece örnek hükümleri içermektedir.

إِلَيْكَ (iLaYKa)  “Sana”

Buradaki “Sana” Hazreti Muhammed’dir. Böylece Kur’an’ı ifade etmektedir. Yazılı metni ifade etmektedir. Onun için “Ve Mâ EuNZiLe” denmemiştir.

Buradaki “Kaf” harfi âlimleri ifade etmektedir. Sizi birleştiren ilim haktır. İcma ile sabit olan kurallar içinde yapılan ferdî istidlâl için ayrıca icma gerekmez. 3 kere 3’ün 9 ettiğinde icma varsa, 3 elma 3 kuruştan 9 kuruş eder. 3 metrelik kare 9 metre kare eder.

Bunun anlamı şudur. Varsayımların tesbitinde icmaa ihtiyaç var. Usulün yani tümdengelim yollarının icma ile tesbit edilmesinde icmaa gerek vardır. İstidlâlde icmaa gerek yoktur. Sağlıklı istidlâl memurun bih’tir. Bize göre Kur’an’ın üzerinde tarihi icma yeterli olup her gün icma aramamıza gerek yoktur. Kur’an herkese ayrı ayrı hitap ettiği için “İLeYKe/Sana” denmektedir. İstidlali göstermektedir.

مِنْ رَبِّكَ (MiN RabBiKa)  “Rabbinden”

Rabbin tarafından sana inzâl olunan  haktır.

Kur’an Cebrail tarafından Hazreti Muhammed’e inzâl olundu;

Hazreti Muhammed’den sahabelere inzâl olundu;

Sahabelerden fukahaya inzâl olundu;

Fukahadan da bize inzâl olundu.

Bu inzâlde Allah Cebrail’i, Muhammed’i, sahabeleri, fukahayı istihdam etti. Ama kendisi inzâl etti. Çünkü bunların hepsi O’nun takdirinde ve desteğinde olmuştur. Bunlar aracıdır. Allah’ın âletleridir. Bu âyetlerin bize gelmesi Rabbin takdiridir. Dolayısıyla biz bunlara karşı değil, bunu bize gönderen Rabbimize karşı medyunu şükranız. Onlarsız biz bunları bilemeyiz ama biz onlara değil, Rabbimize medyunu şükranız.

Şimdi burada yeni mânâlar ortaya çıkıyor.

Birinci kısım deliller kısmıdır.

İkinci kısım ise hükümlerdir, içtihatlardır.

Haktır. Sen içtihatlarınla hareket edince karşılığını alırsın. Hata etsen bile hak olmaktan çıkmaz. Çünkü senin hatalarına Rabbin hak demiştir.

Bir şey hem doğru hem yanlış olabilir mi?  

Burada “Rabbinden” ifadesiyle herkesin kendisine doğrudan Rab hitap etmiştir.  

الْحَقُّ  (eLXaqQu)  “Haktır.”

Hak” ellezînin sıfatı olabilir. Ellezî kitaba atfedilmiş olur. Kitap ve sana vahyolunan şeklinde mânâlandırılmış olur. O zaman ellezî mecrur olur. Yahut ellezînenin haberidir.

Sana Rabbinden inzâl olunan haktır.

Onlar delildir, bu ise haktır. O zaman hak hüküm mânâsını ifade eder. Ellezî lehu’l-hak vellezî aleyhi’l-hak anlamlarında olmuş olur. Sıfat olunca “ellezîne”nin sıfatı olur. Ellezî nekre sıfat almaz.

“Men darabe âlimun câe” olmaz. “Âlimun men darabe câe” derseniz olur. “Darbeden âlim gelmiş” sözü doğrudur. “El-âlimu ellezî darabe câe” olur. “El-âlimü men darabe câe” olmaz.

“Ellezî feale” tam marifedir. Mübteda olabilir. Marifeye sıfat da olabilir. “Men faale cae” de men yarı marifedir. Fail olur ama harfi tarifli kelimeye sıfat olmaz. El-fail’de fail marifedir ama fiil nekredir. Bazen reculun failun olabilir.  

Haktır” burada görevdir anlamına gelmiş olabilir. Sana inzâl olunan senin üzerine görevdir anlamı çıkar. Hüküm olmuş olur.

Kur’an’ı gerçekten takip etmek için Arapça kuralları bilmek gerekir. Kurallara göre o cümle mânâlandırılmalıdır.

Burada bizi en çok ilgilendiren bu mânâların kitaba atfedilmesidir, Kur’an’ın kitaptan başka bir şey olduğunu ifade etmesi veya bize indirilenin Kur’an’dan farklı olduğudur. O da fıkıh usulüdür. “Kur’an’ı öğretti. Beyanı da öğretti.” ifadesinin burada teyidi vardır.

وَلَكِنَّ (Va LAvKiN)  “Ve lâkin”

Lâkin” la kane demektir “ve lâkin” ve la kâne demektir. “Lâkin”de o işin olmadığını söylüyorsunuz, “ve lâkin”de başka işin olmadığını söylüyorsunuz, onu davet ettim ama gelmedi diyorsunuz.

“Ahmet geldi velakin Hasan gelmedi” dersin.

Lâkinne” “Lâkin”in teşdididir. Fiili mazinin teşdidi olmayacağına göre, “Lâkin”, “La kane”nin değil de “La kain”in anlamında olur. Böyle mevcut değil, bu şekilde değil anlamına gelir. La kinne de, La kainenne olur. Fail, müşeddede olur.

“Lâkinne” ile “ve kinne” arasında yine aynı farklılık sözkonusudur.

“Lâkinne”de olayın gerçekleşmediği, başka türlü gerçekleştiği ifade edilir.

“Ve lâkinne” bir olayın geçekleştiği ama başka olayın gerçekleşmediği anlamına gelir.

Birinci olay gerçekleşti ama ikinci olay gerçekleşmedi anlamına da gelir.

Sana inzâl ettiğimiz haktır, ancak insanların çoğu inanmıyorlar, yahut inanmayacaklar. Gelenin hak oduğu ifadesinde herhangi bir değişiklik yapmıyor. Onun doğru olduğunu teyit ediyor. Sadece insanların ekseriyetinin inanmayacağını söylüyor, onun için “lâkin”i değil de “velâkin”i getirmiştir.

أَكْثَرَ النَّاسِ  (EaKÇaRa elnNAvSı)  “Nâsın ekserisi”

Nâs” burada istiğrak içindir. Cins için olsa ekserisi olmaz. Ahd için olsa Kur’an tüm insanlara hitap etmemiş olur.

Nâsın/insanların ekserisi iman etmeyecektir. Bu gelecek hakkında haberdir. Onların bu inanmamaları Kur’an’ın ilâhi kitap olmasını engellemez. Burada inanılmayan Kur’an’dan ziyade, Kur’an’la gelen içtihat ve icma sistemine inanmayacaklar demektir.

Bugün yeryüzünde 7 milyardan fazla insan vardır. Kur’an’ın ilâhi kitap olduğunu sözde kabul eden bir buçuk milyardır. Çoğu Kur’an’ın Allah sözü olduğuna inanıyor. Bu bir buçuk milyar içinde de Kur’an’ın istediği olan iman edip onun hükümlerini uygulamak için cihat eden kaç kişi vardır. Şeriat cihadını yapan kimseler şeriat için cihat etmiyorlar, kendi gelenekleri için cihat ediyorlar, ilmihalleri için cihat ediyorlar. Dört delilden istidlâl etmeyi dinden çıkarmaya kadar götürüyorlar. Onlara göre eski âlimlerin içtihat ve icmaları Kur’an’ın üstündedir. Dört delili biz anlamayız, onlar anlar, dolayısıyla ilmihal bize yeter diyorlar. İçtihat yapanlar sapıktırlar diyorlar.

Bu arada Yenibosna’da geçen bir olayı zikrederek bu zihniyetin derecesini göstermiş olacağız. Aramıza zaman zaman katılıp çalışmamızı tenkit eden ama gittiği yerde de bizi savunan bir arkadaşımız vardır. Bir gün Bitlisli bir misafiri ile geldi. Türkçeyi zor konuşuyordu. Arkadaş sohbet esnasında; bunlar mezhepsizdir, sor bakalım mezhepleri var mıymış deyip bize karşı konuğu kışkırttı. Konuk, aman dedi, böyle ise ben hemen kalkar giderim dedi. Siz beşinci mezheptensiniz demek. Biz mezhepsizler olarak Alevileri gösteririz. Ben hemen infial göstermesin diye bir şey söylemedim. Biraz sonra kendisine bir sual tevcih ettim: Şafii ne zaman ortaya çıktı? Peygamberden sonra dedi. Peki, Ebu Hanife’den önce mezhep var mıydı dedim. Yoktu, sonradan bu zatlar ortaya koydular. Demek mezhebi çıkarmak kötü bir şey değildir. Şafi yapınca iyi oluyor da ben yapınca neden iyi olmuyor? O peygamber değil ki dedim. Biraz yumuşadı. Sonra haftalık dersimizi dikkatle dinledi. Sonunda dedi ki: Çok güzel anlattınız, bizim hocalar da sizin gibi anlatıyor. Ama mezhepsizliğe yine de katılmıyorum dedi. Neden diye sorarsanız. Çünkü hocalarımdan duymadım dedi. Hocalarını getir, bizimle mezhep meselesini tartışsınlar dedim.

Tabii Yahudi âlimleri gibi bizim haklı olduğumuzu, bizim âlimler çocuklarını bildikleri kadar iyi bilirler ama sosyal baskı onların gerçekleri söylemesine mâni olmaktadır.

İçtihat kapısı kapanmıştır, yahut açıktır ama siz içtihada ehil değilsiniz diyenlere meydan okuyorum. Tüm televizyon kanalları onlarındır. Benimle tartışsınlar. suleymankaragulle@gmail.com internetine adresine gönderiniz. Eksiğimizi öğretin tamamlamaya çalışırız. Bizden çok iyi içtihat yapan varsa ona uyarız. Biz ölülerle konuşmuyoruz, dirilerle konuşuyoruz.

لَا يُؤْمِنُونَ(1)   “İman etmezler.”

Demek ki inananlar azdır, çoğu inanmazlar âyeti mucize olarak gerçekleşmiştir.

İslâmî olduğunu savunan dergiler, gazeteler, televizyonlar, konferans salonları, bizi söyletmemekle bize zarar verdiklerini sanıyorlar. Bizim size ihtiyacımız yoktur. Bize Allah yeter. Biz sizden ücret istemiyoruz. Allah bize emrettiği için bu yazıları yazıp internette yayınlıyoruz. Peygamberlerin dinleri yaydığı zaman basın mı vardı, televizyon mu vardı? Ama dinler tüm dünyaya yayıldı. Bizim söylediklerimiz de bir gün dünyaya yayılacak, düzeltilmiş ve eksiklikleri giderilmiş olarak uygulanacaktır. O zaman belki bizim kemiklerimiz bile olmayacaktır. Ama Rabbimize görevimizi yapmış olarak gideceğiz. Çünkü biz peygamberlere, evliyalara, âlimlere değil, Allah’a tapıyoruz. Onun bunun rivayetlerini değil, Allah’ın ne dediğini öğreniyoruz. Size tavsiyemiz de, bizi okumanız değil, bizi Kur’an’ı anlamanız için okumanızdır. Elbette geçmişteki âlimleri okuyacaksınız ama onlara değil Allah’a tapacaksınız. Onların hatalarını düzelteceksiniz. Onların eksikliklerini tamamlayacaksınız. Bizimkileri de böyle okuyacaksınız. Hatalarımızı düzeltecek, eksikliklerimizi tamamlayacaksınız. Bizi putlaştırmayacaksınız.  

***

اللَّهُ (elLAHu)  “Allah”

Bundan önceki âyette kâinatı anlatmış, harflerden yani bir dizi işaretlerden oluştuğu belirtilmişti. Sonra da bize indirilenden bahsedilmiş insanoğlu anlatılmıştır.

Şimdi harflerden oluşan kâinatı anlatmaktadır. Kur’an’ı indiren Allah’ın kâinat kitabını nasıl yazdığını izah etmektedir.

Burada fasl var. Yani “Ve” veya “Fe” getirilmemiştir. Çünkü yukarıdaki ELMR’yı şimdi açıklamaktadır, 01 ve DNA’larla neler yaptığını anlatmaktadır. Onun için fasletmiştir.

Bundan evvel “Rabbin” kelimesi geçmişti. Ona zamir gönderebilirdi. “Hüvellezî” denebilirdi. İzmar yerine izhar etmiştir. Acaba neden?

Çünkü Allah burada sadece rab sıfatını değil, tüm zatını anlatmaktadır. Yani bugün siz bir iş yaptığınız zaman ya yalnız onlardan birine muhatap olursunuz, ya da tüm topluluğa muhatap olursunuz. Birincisinde özel hukuk anlatır. Haktır demekle bunu belirtti. İman edenlerin çok az olduğunu söyledi. İman edenler az olacaktır. Çünkü onlar yöneticidirler. Yönetilen çok, yöneten az olacaktır. Müslimler çok mü’minler azdır. Çünkü mü’minlerin görevi çok insanı gerektirmiyor. Ama tüm müslimler iman etmezler. İman ise herkese açıktır. Yani seni mü’minler arasına almıyoruz demeye kimse hak sahibi değildir. Askere isteyen gider, istemeyeni zorlayamazsın. Ama isteyene de, hayır, sen gelme, sen katılma diyemezsin.

Allah rab olarak kişinin haklarını korumaktadır. Allah olarak kânatın düzenini, makroyu düzenlemektedir. Burada Allah  topluluk tarafından temsil edilen yaratıcı değil, doğrudan kâinatı var eden Allah’tır. O topluluk tarafından temsil edilemez.

Allah mübtedadır, haberi ise “yüdebbiru’l-emr”dir.

الَّذِي (elLaÜIy)  “Ref’ eden kimse” demektir.

Mübteda nekre olamayacağından burada “rafiun” gelmezdi, “elrafiu” gelebilirdi. O zaman marife olan Allah nekire olur, ref’ yani masdar nekre olurdu. “Men rafaa” da gelebilirdi. O zaman ref’ marife, ref’ eden nekre olurdu.

Ellezî” gediğinde ref’ eden Allah da bellidir, ref’ de bellidir. Yani semavatın direksiz nasıl ref’ edilmiş olduğu Newton kanunları ile bilinmektedir. Allah da bütün açıklığı ile insan tarafından bilinmektedir.

“Ellezî” Allah’ın sıfatıdır. Haberi değildir. Haberi nekre olan tedbir edendir.

رَفَعَ  (RaFaGa)  “Ref’ etmiş olan kimse.”

Ref’” Türkçede kullandığımız raf demektir. İnsanların yiyecekleri ve eşyaları koydukları yüksek yerdir. Karıncalar yemesin diye yüksek yere konur. Sonra bu yükseltme anlamına gelir. Ama oralar bir şeyleri koymak için yükseltmedir. Oradakileri korumak için yükseltmedir. Buna merkezkaç kuvveti denir.

Bir tesbihi alın ve elinizle onu çevirin, sonra birden bırakın; fırlayıp gider. Demek ki siz çevirdiğiniz zaman onu iten bir kuvvet oluşmaktadır. Bir şeye yeterince hız verirseniz o düşmez, kendisini orada korur. İp gibi bir şeyle de bir yere bağlarsanız dönüp durur; ne kaçar, ne de düşer. İşte varlıklara döndükleri zaman merkezkaç kuvveti vermek ref’ etmek demektir, yükseltmek demektir.

السَّمَاوَاتِ (elSaMAVaTı)  “Semavatı ref’ eden.”

Sema” hayvanın sırt tarafıdır, “Erd” yere bakan tarafıdır.

“Yer ve sema” dediğimizde, yerin üstü anlaşılır. Dağın zirvesi de semadır. Türkçede bu anlam gök kelimesinde olmamaktadır. Bu sebepledir ki tercümeler hiçbir zaman tam olmaz. Türkçede çok yanlış olan mânâsı Arapçada normal olur.

Semavat” semanın çoğuludur. Bunun anlamı, teker teker sema yerine bir takım sema vardır. Bu takım 7 semadır.

a)      Sema-i mâdır. Yağmurun indiği semadır. 10 kilometre kalınlığındadır.

b)      Sonra Sema-i şihabdır. 100 kilometredir. Geceleyin gördüğümüz kayar yıldızlardır.

c)      Sema-i sabahtır. Güneş buraya vurunca sabah olur. Misbah yani elektrik tabakasıdır. Zararlı ışınları burası süzer. 1000 kilometredir. Burası atmosfer tabakasını oluşturur. Yer 7 tabakadan oluşur. Yerin yarıçapı 6.300 kilometredir.

d)     Ay tabaksı gelir. Yerin çekim kuvvetinin olduğu tabakadır. Ay bu tabakanın ortasında bulunur. Yer yarıçapının 60 katıdır. Atmosferli yarıçapın 50 katıdır. Yani 380 000 kilometre kadardır.

e)      Güneş’te aydan ay uzaklığının dörtyüz katı uzaklıktadır. Burası güneş tabakasıdır. Biz bulunduğumuz gezegeni on alırsak, diğer dokuz gezegenlerin güneşten uzaklıkları 3’e göre sıralanmıştır. (1+3+3+3 yer 6 +12 +24+48 +96) Arada 300 uzaklıklı yer vardır.

f)       Güneşin yarıçapı bir ışık yılıdır. Ondan sonra yıldızlar gelir. Galaksinin eni 100 000 ışık yılıdır. Kalınlığı 10 bin ışık yılıdır.

g)      Galaksiler arası mesafe ise 2 milyon ışık yılıdır.

Görülüyor ki, gökler bir sistem içinde yer alırlar. Onlu ve ikili katlara göre dizilmişlerdir. Bu sebeple bunlar semavattır.

بِغَيْرِ عَمَدٍ (Bi ĞaYRı GaMaDin)  “Amedin gayrisi ile ref’ etmiştir.”

“Lâ amede leha” demiyor, “bigayri amedin” diyor. Yani amedi nefy etmiyor. Ref’ edenin amed olmadığını söylüyor. Merkezkaç kuvveti merkezden yapılan direklerle değil, kendisindeki hızdan dolayı kaçmaktadır. Merkezden ise çekilmektedir. Oysa eskiden göğü bir kubbe zannediyor, ufuklarda oturduğunu zannediyorlardı. Kur’an ise bunu reddederek semanın ref’ edildiğini, direği yani dayanağı olmadığını söylemektedir.

Bu yalnız gökler için sözkonusu değildir. Atomdaki elektronlar da aynı kaçma kuvvetinden yararlanmaktadır.

Amed” burada nekre gelmiş ama gayrden sonra gelmiştir, umumilik ifade eder. Yani herhangi bir amed olmaksızın demektir. Amedin tanımı için gelmiştir.

Amed” direk mânâsında olduğu gibi, kiriş mânâsına da gelir. Yani onlar arasında kiriş ve kolonlar koymadık diyor. Kiriş ve kolonlar olsaydı onlar hareket edemezlerdi. Oysa güneşin etrafında gezegenler döndüğü gibi yıldızlar da galakside dönmektedirler. Aynı şekilde elektronlar çekirdeklerin etrafında dönmektedirler. Onlar da bir takım olarak hareket etmektedirler.

Semayı yukarı yani çekime karşı olan taraf şeklinde anladığımızda, burada sadece makro âlem değil, mikro âlem de ifade edilmiş olur. Bugün dört kuvvete indirgenmiştir.

Kâinatta dört çeşit kuvvet vardır. Bu kuvvetler çeker ve iterler, böylece atomlar, moleküller, cisimler ve yıldızlar oluşur. Bunlardan ikisi elektromagnetik kuvvet çiftidir. Diğeri ise yerçekimi kuvvetidir. Dördüncü kuvvetin varlığı bilinmektedir. Hesaplara girmekte ancak tam olarak tarif edilememektedir. Bize göre de yerçekimi kuvveti çifttir. Buna karşı merkezkaç kuvvet ortaya çıkar. O da hızın atalet kuvvetidir. Yani hareket edenin ataletini değiştirmedir. Burada bahsedilen merkezkaç kuvvetidir.

تَرَوْنَهَا (TaRaVNaHAy)  “Gördüğünüz direk.”

Yani siz o direği görmüyorsunuz, çünkü o ışık yaymaktadır.

Teravnehâ” kelimesi amedin sıfatıdır. Gördüğünüz amedler olmaksızın.

Burada amede müennes zamir gönderilmiştir. Kelime müennestir. Yoksa çoğul mudur? Semâvât cem olduğuna göre bu da cemdir. Amudun cemi olarak gösterilmektedir.

Kur’an’ın büyük mucizesidir ki, sadece direksiz yarattı deseydi hatalı olurdu, o zaman doğa kanunu yok olurdu. Oysa direği var ama gördüğünüz direği yoktur.

O direk nedir?

Merkezkaç kuvvetidir. Görünür direği olmaksızın halk etmiştir. Gerçekten görünür bir dayanağı yoktur. Ama dayanağı yer çekimi kuvvetidir. Onu dengeleyen kuvvet merkezden kaçma kuvvetidir. O ikisinin dengesi ile varlıklar ne birleşmekte ne de ayrılmaktadır. Mizan budur. Sosyal mizan da bunun üzerine kurulmaktadır.

ثُمَّ (ÇümMe)  “Sonra”

Bundan önce madde ve enerjinin tâbi olduğu kanunları vazettiğini söylemektedir. Yani önce atomu var etmiştir. Atom kitlesi olan tanecikleri var etmiştir. Onların çekme ve itme kuvvetleri vardır. Bu kaderde olan bir var oluştur. Zaman dışıdır. Arş da kürsü de bu kanunlara tâbidir. Patlamadan evvelki kâinatımızı anlatmaktadır. Oradaki semavat bu semavat değildir. Oradaki semavat genel doğa kanunlarının semavatıdır. Bunun için sema denmektedir. Bugün 13.7 milyar yıl önce yaratıldığını bilmekteyiz.

Ondan önce ne idi?

Orası bilinmiyor.

Zamanın da orada yaratıldığı ortaya çıkıyor. İşte ondan önce top kadar bir varlık vardı. O sükunette idi, yani hareket yoktu. Patlama olduktan sonra hayat başladı. Bu sebeple maddenin var edilişi ile zamanın ve mekânın var edilişi farklıdır. Zaman ve mekân maddeden sonradır. Önce madde yaratıldı. Yani parçacıkların yığını var edildi, sonra patlama olduktan sonra zaman ve mekân ortaya çıktı. Nasıl bir tohumu önce toprağa koyarsanız, Allah da kâinatı tohum olarak var etti. Sonra onu bekletti. Ne zaman ortaya çıkması gerekti ise o zaman patlattı. İşte bu sebepledir ki “sümme” kullanmaktadır.  

اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ (iSTaVAv GaLay eLGaRŞı)  “Arşa istiva etti.”

Arş”ı biz beş boyutlu uzay olarak anlıyoruz.

Ama “sema” gibi onun da başka bir mânâsı olabilir.

İstiva etti” diyor.

Bu ne demektir?

Seviyelenmek demektir, onun seviyesine gelmek demektir.

Alâ” kelimesi ile getirilince, seviyelenmenin başka mânâsı olabilir. Onu düzenledi anlamına gelir. Onun üzerine doğruldu, onu ele aldı anlamına gelebilir. Yahut kendisi yukarı çekildi. Meleklere, cinlere, ruhlara görev verdi; siz yapın bakalım dedi.

وَسَخَّرَ  (Va SapPaRa)  “Ve teshir etti.”

Teshir etmek” de kullanımına vermek demektir. Bize teshir etti demek, biz onlardan yararlanıyoruz demektir. Allah önce var ediyor, kâinatın doğa kanunlarını koyuyor, sonra bize yani yaratıklara onlardan yararlanın diyor. İşte bu teshirdir.

Halk etmek demek, bir evin inşasına vermek demektir.

Teshir etmek demek, onu kiraya vermek demektir.

İşte “sümme/sonra”nin mânâsı şimdi daha iyi anlaşılmaktadır: Biz kanunları değiştirmeyiz. Yalnız biz değil; melekler de, cinler de, ruhlar da değiştirmez. Kanunlar kendi kendine değişmezler, tebeddül etmezler. Ama Allah değiştirmez demek değildir. Allah isterse kendi sünnetini değiştirebilir. Koyduğu kurallar aynen devam eder. İşte Allah yarattıktan sonra onları bizim kullanımımıza verdi. Bizi kiracı yaptı, ev sahibi yaptı.

الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ (elŞaMSa Va eLQaMaRa)  

“Şemsi ve kameri musahhar kıldı.”

Burada şems ve kamerden bahsetti. Yerden ve yıldızlardan bahsetmedi.

Güneş yıldızları, kamer ise gezegenleri temsil eder. Sıcak ve soğuk varlıklar anlamına gelmektedir. Işık üreten ve yansıtan. Üretenleri güneş, yansıtanları kamer temsil eder. Yani maddeyi ve enerjiyi musahhar etti denmektedir.

İnşaatı bitirdikten sonra Allah işleri artık yarattığı kullara bıraktı. Tevrat bunları anlatırken, Allah istirahata çekildi, dinlendi diyor. Allah istirahata çekilmedi ama kullarına irade verdi ve onlar onu kullanarak ondan yararlanıyor ve ondan istifade ediyorlar. Onlara iş yapma ve yaşama gücü verdi. Artık siz buralarda çalışın ve yaşayın dedi. Yalnız insan değil, diğer canlılar da aynı şekilde o kanunlardan yararlanmaktadırlar.

“Sümm/sonra” kelimesinin mânâsı iyice anlaşılmalıdır. Kâinatın inşaatı ilk dönemdir, sonrası ikinci denemdir. Yedi kat gökler ondan sonra inşa edilmiştir. Ama kaderde o yedi kat gök vardır. Şöyle söyleyelim. Allah sünnetulahı koymuştur. Ama o sünnetullahta genel düzen ve gidişat vardır. Bizlere  sadece o akışta yer verilmiştir.

كُلٌّ يَجْرِي  (KülLün YaCRIy)  

“Her şey müsemma eceline doğru hareket eder.”

Âyetleri baştan anlamak zordur. Ama eğer doğru varsayım yapabilmişsek, ondan sonrası çok uygun bir şekilde kolayca anlaşılır.

Buradaki “küllün” çoğuldur. Ay ve güneşten maksat yıldızlar ve gezegenler olduğu için ikisi demiyor, “küllün/hepsi” diyor. Bütün kâinat hareket hâlindedir. Bu da büyük bir mucizedir.

Yirminci yüzyıla kadar sıfır sıcaklıkta cisimlerin hareketsiz olduğu sanılıyordu.

En= ½ m*v^2 idi.

m sıfır olduğunda enerji de sıfır oluyordu.

Bu de *273 dereceye ulaşılacağı sanılmıştı.

Oysa sonra bunun böyle olmadığı anlaşıldı. En hızın karesine bağlıdır. Bir hız ve parçacığı vardır. Onun taneleri kadar sıçraya sıçraya azalır veya çoğalır.

Yani En=1/2*n*vo^2 burada vda n=0 olursa enerji sıfır olur ve parçacık durur. 

Sonra En= ½*(n+1/2) * vo^2

Bunun anlamı şudur ki, tam sayılarla çoğalmaz, buçuklarla çoğalır. 

.5  1.5   2.5  3.5  şeklinde artar.

n=0 olduğunda dahi atom durmaz.

Yani bir cismin hızsız olduğu zaman yoktur.

İşte buradaki “küllün” kelimesi bunu ifade eder.

Buradaki nun nekre nunudur, izafet nunudur. Dolayısıyla mübteda olacaktır. Çoğul mânâsında ise de zamir tekil olur. “Temr/hurma” kelimesi gibidir.

“Yecrî”de fail müzekkerdir. Burada fail takdim edilmiştir. Teyit vardır. Tahsis de vardır. Atomlardan başka hareket eden bir şey yoktur. Ruhlar da Allah gibi mekân ve zaman dışı yaratıklardır. O sebeple ölümsüzdürler.

Burada cereyan için tahsis vardır. Allah ile bizim aramızdaki fark, Allah bir bedene muhtaç olmadan vardır. Biz ise ancak beden içinde varlığımızı gösteririz. Yoksa uykudayız.

لِأَجَلٍ مُسَمًّى  (LiEaCaLin MuSemMAv)  “Müsemma eceli için.”

Burada “İlâ” değil de “Li” getirilmiştir. Oysa Bakara Sûresi’nde “ilâ ecelin müsemmâ” gelmiştir. Orada ecel ahir değildir. Ecel gelince müddet bitmez. Talep hakkı doğar. Ama “Li” derseniz son müddettir. “Li şehrin” derseniz, bir ayın sonuna kadar borcunu ödemek zorundasınız. “İlâ ecelin” demek, bir yıldan önce alacaklı talep edemez demektir.

Kâinat yaratılmış, bir taraftan evrimleşip genişlerken, diğer taraftan ömrünü de doldurmaktadır. Çocuk gelişirken aynı zamanda yaşlanmaktadır. Kâinatın yaratıldığı ilmen sabit olduğu gibi yaşlandığı da sabit olmaktadır.

يُدَبِّرُ الْأَمْرَ (YuDabBiRu eLEaMRa)  “Emri tedbir eder.”

Yani bütün bunları yapan Allah istirahata çekilmiş değildir. Nazırdır. İşlerin nasıl yürüdüğünü gözetlemektedir. Düzende bir sapma olsa hemen müdahale ederek düzeltir. Daha doğrusu kanunları bizzat kendisi yürütmektedir. Sadece kullarının yapabileceklerini kullarına bırakmaktadır.

Kâinatın gidişini kimse değiştiremez. Nasıl ırmak akar da suları bilenler sağa sola gidebilirler ama ırmağın akışını değiştiremezlerse, kâinatın zaman içindeki akışını kimse değiştiremez. İşleri O tedbir eder.

Dübür” arka demektir. Arkasını getirir, başlanan şeyleri bitirir. Planı tamamlar.

Emr” işler demektir. “Amel” de iştir. Amel bedenî hareketleri içerir, emr ise kavlî işleri de içerir. Eşyanın hareketine amel denmez, fiil denmez. Oysa emr eşyanın işleyişini de içerir. İşletme anlamındadır. İşletmeyi tedvir eder demektir. Burada cins isim olarak geldiği gibi istiğrak için de gelmiş olabilir.   

يُفَصِّلُ الآيَاتِ (YuFaöÖıLu eLEAvYAvTı)  “Âyetleri tafsil eder.”

Âyetleri tafsil eder.

Âyetler alâmetlerdir, levhalardır. Bize nereye gittiğimiz gösterir. Âyetleri tafsil eden âyetler tümü birden âyât olduğu halde, parça parça da âyet olmaktadır. Yani bize geçmişi hatırlatmakta ve bunları bilen ve yapan kimse size vaat ettiği likayı da elbette gerçekleştirecektir.

İnsan doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Yerine başkasını bırakır. Bu kâinatta doğmuştur, büyümüştür; yaşlanmakta ve ölmektedir. Gaye yeni hayattır, daha üstün hayattır.

Kur’an Kur’an’ı ilimle tafsil ettiğini söylemektedir. Böylece ilim tafsil demektir. Yani tafsilat doğadan çok bizim beynimizdedir. Biz onları beynimizde tasnif eder ve kolayca anlarız. Dil aslında tafsilattır. Kelimeler sayesinde biz varlıkları tanımlarız. Dil olmazsa varlıklar olmaz. Her şey harflerden ibarettir sözü bu bakımdan da doğrudur. Hayvanlardan farkımız budur.

لَعَلَّكُمْ (LaGalLaKuM)  “Olur ki”

Böylece Rabbinize likaya yakın getirebilirsiniz. Emir şeklinde ise “Li” emir değil de iktidar mahiyetinde ise laalla getirilebilir hâle gelir. Getirilmesi de istenir. Ama getirmeye zorlanmaz.

Allah’ın emri tedbir etmesi, onu dil ile tafsil etmesi insanın Rabbine mülaki olacağını ispat içindir. Allah bize dil verdi, ilim verdi ki biz O’na mülaki olacağımıza ikna edelim.

رَبِّكُمْ بِلِقَاءِ  (Bi LıQAEi RabBiKuM)  “Rabbinize lika ile”

Allah âhirette Rabbimizle lika edeceğimizi bildirmektedir. Bu dünya Rabbimize lika etmek için eğitilmek üzere var edildi. Hedef cehenneme gitmemiz değil, hedef cennete gitmedir. Cennette Rab bizimle mülaki olacaktır.

Allah bu kadar büyük ve güçlü olduğu halde, bizimle likada neden bu kadar şeyleri takdir etmiştir. Adeta kâinatı bizim likamız için var etmiştir. Allah çok güç sahibidir. Bunda şüphe yoktur. Ama Allah yavruları olan anne gibidir. Onları yaşatmak ve beslemek adeta O’nun görevidir, O’nun hedefidir, O’nun gayesidir. Bunlar çok küçüktürler ama çokturlar, istediği kadar çokturlar. O yavrularını yetiştirmek O’nun adeta zevk aldığı bir şeydir. Bizimle görüşürken ve konuşurken bizden gibidir. Yoksa biz O’nunla görüşemeyiz. Biz O’nun dilini bilmiyoruz ama O bizim dilimizi bilmektedir. İşte bu sebepledir ki tüm kâinat bizim gibi insanlarla mulakattır. Yoksa Allah için bunların bir yararı yoktur, abesle iştigal eder. 

Lakve” yanakta çıkan çıbandır. Yanaklık anlamındadır. Kafkas dillerinde “loka” yanak demektir. “Lika” demek, yanak yanağa gelmek, kucaklamak anlamındadır.

Rabbi ile mülaki olmak” demek, Rabbine kavuşmak demek, yahut görüşmek demektir.

“Rabbinize rücu edin” âyetiyle anlaşıldığına göre biz O’nunla beraberdik. O’ndan buraya geldik. O’nun ruhundan üflendik.

Biz nasıl Rabbimizin zatını anlayamıyorsak, Rabbimizle olan ilişkimizi de kavrayamıyoruz. Rabbin cüzü olmadığına göre biz nasıl O’ndan geldik?

İşte bunun anlaşılması zordur. Biz zaman ve mekân içinde düşünüyoruz. Halbuki ruh zaman ve mekân dışındadır. Allah’ın zatını bilmediğimiz gibi kendi zatımızı da bilemiyoruz. O halde Allah bizimle nasıl mülaki olacaktır?

Şimdi Rabbime dua ediyorum, O işitiyor. O bana istediği zaman cevap veriyor, ilham ediyor. Ama ben istediğim zaman karşılıklı diyalog kuramıyorum, söylediğim zaman cevap alamıyorum. Eskiden, düşünün, uzaktaki insana mektup gönderirdin, selam gönderirdin, elçi gönderirdin ama yüz yüze gelip görüşemiyordun. Bizim dünyadaki hâlimiz de budur. Allah’la muhaveremiz var ama elçilerle uzaktan uzağa. Şöyle doya doya oturup O’nunla konuşamıyoruz.

İşte Rabbe mülaki olmak budur.

Âhirette Allah’la olan konuşmamız doğrudan olacaktır. O’nu görmesek bile sesini duyacağız. Yahut bizim görebileceğimiz şekilde görüşecektir. Işık olarak görülecektir. Aramızda olan perde kalkacaktır.

Devlet dairesine gittiğiniz zaman bir türlü görüşmek istediğiniz ile sizi nasıl görüştürmezlerse, bu dünya da bizim için böyle bürokratik bir perdedir. Birtakım aracılar kullanarak araçlarla O’na ulaşıyoruz. Bize olan cevabı da birtakım rumuzlarla ve hadisatla olmaktadır. Oysa âhirette yan yana gelmiş, kucaklamış gibi olacağız. Cep telefonumuzla nasıl şimdi herkese ulaşıyorsak, o zaman da âlemlerin Rabbine ulaşma imkanımız olacaktır. 

تُوقِنُونَ(2)  (TUvQıNUNa)  “Yakın getirirsiniz.”

“VKN” dağdaki kraterlerdir. Yakın, çukuru su ile doldurma anlamına gelir.

Yakın getirmek” demek şüpheleri giderme, bilgisizliği ortadan kaldırma demektir. Doydum demektir. “Kana” kelimesiyle akrabadır. Suya doymak demektir. Suya kandım denir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-494/ADİL DÜZEN DERSLERİ-324   İstanbul, 24 Ocak 2008

 

TUVALETTE BİLE

‘IMF’ye PARA.. ‘FAİZ’e PARA!..

Eskiden para olarak altın ve gümüş kullanılırdı. O zaman para elde etmek zordu. Çünkü altın ve gümüş kolay üretilemiyordu.

Şimdiki kâğıt para ise kandırmacadan ibarettir. Kâğıdı yazıp size veriyorlar. Sizin de o kâğıdı elde etmek için canınız çıkıyor. Bu bizim için böyledir.

Amerika Merkez Bankası (FED) için bu, bizim imza atmamız kadar kolaydır. Bir defa bizi ve insanlığı kandırmışlar, biz de saf saf ona devam ediyoruz...

 

Başka bir ifade ile para kredi demektir. Bir belgedir. Ama garantisi olan belgedir.

Yalnız bu garanti eskiden idi. Bankalar halka taahhüt ediyorlardı: Bu adam altını vermezse ben sana veririm diyordu. Elde kâğıt dolaşıyordu ama altın karşılığı olarak vardı. Onu taahhüt eden vardı, garanti veren vardı.

Peki, şimdi niçin doları alıp veriyoruz?

Birisi dolar verse ona vermeyeceğimiz şey kalmıyor!

Peki, niçin inanıyor ve hâlâ onun peşine koşuyoruz?

Bunu onlar da izah edemiyor.

Onlara göre dolar ABD’nin silahıdır.

Eğer bir ülke doları tanımazsa üstüne bombalar yağdırırız. Halbuki bomba yağmakla beyinler düzelmez. Kimse korktuğu için doların peşinden koşmuş değildir.

 

Peki, bizi doların peşinde koşturan nedir?

İşte bunu tahlil edersek derdimize çare buluruz.

İzmir’den İstanbul’a geliyordum. Bir tuvalete girdim. Masada kasa, kasiyer ve muhasebe kartı vardı, fiş kesiyordu!

Şöyle bir düşünün:

Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, paramız yoksa tuvaletimizi yapamayacağız, donumuza edeceğiz! Öyle bir devlet ki, tuvalete giden vatandaşını bile vergiye tâbi tutmaktadır!

Bu işkenceye insanları katlatan nedir?

Başka bir imkanın olmaması sebebiyle, biz ve o tuvalet kasasında oturan kişi bize dayatılan bu sistemi uygulamaktayız! Bu zalim düzen sayesinde paralarımız akla gelmeyecek şekillerde bizden dolandırılmaktadır.

 

İşte bunu, bu sorunu çözmek son derece kolaydır.

Türkiye’de bir tuvaletler kooperatifi kurulur. Akbil gibi vatandaşlara elektronik kart verilir. Çalışan işçi patronuna onu şarj ettirir. Ondan sonra herkes tuvalete giderken bu akbili kullanır. Sonra patron sattığı mallardan aldığı parayı kasaya veya bankaya öder.

En zor ve basit işi bile bu sayede parasız yaparız. Başlangıçta tam parasız yapamayız. Ama yavaş yavaş kâğıt parayı devre dışı yaparız, devre dışı bırakırız.

Biz ne yapıyoruz?

Biz oturmuş Yahudilere kızıyoruz: Ne hakkımız var. O kâğıtla bizi kazıklamazsa biz tuvaletimizi yapamayacak kadar aciz durumdayız.

IMF’in izni olmadan tuvalete bile gidemeyişimizi nasıl izah edeceğiz, nasıl bağımsız bir insan olacağız, nasıl bağımsız millet ve ülke olacağız? 

Amerikalıların bizi sömürmesine izin vermemeyi bırak, devletimize vergi verdikten sonra biz sömürmesine izin vermemeliyiz. Kendisine haraç ödemediğimde benim topraklarımda Amerika’dan izin aldıktan sonra tuvalete gidersem, burası nasıl vatanımdır?

Evet, durum aynen böyle ve bunu anlamak gerçekten de çok zor.

 

Dedelerimiz çeşmeler inşa etmişler, hanlar kurmuşlar, hamamlar kurmuşlar, kervansaraylar kurmuşlar, imarethaneler açmışlar, camiler ve mescitler yapmışlar…

Şimdi biz atalarımızdan, ecdadımızdan, dedelerimizden hiç utanmadan camilerin tuvaletlerini dahi paralı yapmışızdır!

İşte, son zamanlarda hep ‘KRİZ’ diyoruz, kriz ile yatıp kalkıyoruz…

Ama biz hep diyoruz ki;

Krizi boş verin, “SOSYAL TUFAN”ı bundan dolayı beklemek durumundayız.

Artık halkımızı uyanmalı ve organize olmalıdır.

Halkımız uyanmalı ve aklı başına gelmelidir.

Başka bir çözüm, başka bir çıkar yol yoktur.

Devletimizin de aklı başına gelmedir.

Ordumuzun da aklı başına gelmelidir.

 

Böyle sahtekârlıktan devlet kurtulmalıdır. Yeşil boyalı kâğıdı ABD kredi olarak verecek, ben ona faizini ödeyeceğim?!.

Ne ile ödeyeceğim?

Tuvaletimi yaparken toplanan vergilerle!

Allah aşkına sizin hiç aklınız çalışmıyor mu?

 

ERBAKAN’ın “ADİL DÜZEN” ve “ADİL EKONOMİK DÜZEN” olarak anlattıklarını ve yazdıklarını anlayamadık diyorlar.

Anlamadılar değil, buz gibi anladılar.

Ama anlamak istemediler…

Anlamamazlıktan geldiler…

Devlet tuvaletteki kasiyer aracılığıyla tuvalete gidenlerden bile artık vergi alıyor imiş!

O ödemiyor ki, ödeyen tuvalet yapanlar!

Felçli olan insanlar vardır. İğne batırsanız duymazlar.

Biz bunları söylüyoruz…

Duyan var mı?!.

Dağlar taşlar bunlardan daha hassastır.

Bağırsanız size yankı verir ve o da bağırır.

Bunlar ise o dağ ve taşlardan daha sağırdırlar.

Görmezler, duymazlar, düşünmezler…

 

Kime söylüyorum?

Ben Türkiye’de iki güçten başka bir güç görmüyorum.

Bunlardan biri ordudur, ikincisi siyasettir.

İktidarı ve muhalefetiyle size sesleniyorum.

Artık söylediklerimi duyun, görün, düşünün!..

Tuvaletlerimizin kapılarına kadar ABD tahsildarlarını, IMF raportörlerini koyamayız.

Bizi bu durumdan kurtarınız; bu arada sizde kurtulunuz.

Sayın Başbuğ, size söylüyorum. Okullardaki baş örtülülerle meşgul olacağınıza, bu devleti uyarın, uyandırın. Artık IMF’yi delip geçsin, bizim tuvalet paralarımızla faizleri ödemekten vazgeçsin. 

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-494/ADİL DÜZEN DERSLERİ-324   İstanbul, 24 Ocak 2008

 

TÜRKİYE’NİN KRİZİ

VE  OYNANAN OYUNLAR…

Biz nesil olarak 1960’lara kadar olanlara seyirci kaldık, pek bir şey yapamadık.

Yaptığımız neydi?

Sadece kendi aramızda dedikodu yapıyor, ama Türkiye’nin kaderini değiştirmek için adım atamıyorduk.

1960 İhtilâli bizim lehimize oldu. Demokrat Parti devreden çıkınca bizim devreye girmemiz gerekti. İşte o tarihlerde Erbakan’ın önderliğinde Millî Görüş faaliyeti başladı. Biz bu görüşü köy, köy, kasaba kasaba, mahalle mahalle, ev ev anlattık; anlatırken de bu yolda kovulduk, açlık çektik, hapishanelerde kaldık...

O dönemde aramızda olan arkadaşlardan genellikle sıkıntı çekmeyenler bugün iktidardadırlar. Baba mirasına yani hazıra konan bu kimselere göre kriz varmış - kriz yokmuş, Türkiye kötüye gidiyormuş - Türkiye iyiye gidiyormuş, onları ilgilendirmiyor!

Biz ise en zor şartlarda çok emek verdiğimiz ve binbir zahmetle yetiştirdiğimiz bu ağacın bir rüzgarla devrilmesini istemiyoruz.

AK Parti’nin kapanma süreci AK Partilileri üzmemiştir. Taş attılar da kolları mı yoruldu? ‘Nasıl geldiyse öyle gider’ diyorlardı. Kıl payı direkten döndüler, belki kurtuldular.

Şimdi ise başka bir oyunun içindedirler...

*

Amerika’da kriz vardır diyorlar.

Bu nasıl krizdir ki ABD doları kıymetleniyor. 800 milyar dolar veya daha fazlası para çıkardılar, ama dolarları daha da kıymetlendi. Amerika’da kriz yok, ama dünya krizde, Türkiye krizde! Dolar 1.20’den 1.70’e çıktı. Yüzde 40’tan fazla Türk Lirasının değeri ABD dolarına karşı düştü. Yani borcumuz yüzde 40’tan fazla arttı…

Bu bir şey değildir.

Asıl kriz işsizlikle başladı.

*

On yıl öncesinden itibaren senelerce seminer çalışmalarımız için her hafta İstanbul’dan İzmir’e gider gelirdim. 28 Şubat 1997’den sonra otobüsler yarıya kadar bile dolmazdı, bazen dörtte bire inerdi. Arabada yer bulma sorunu olmazdı. Şehir içi ulaşımdaki dolmuşlar da böyleydi. AK Parti iktidar olunca birden arabalar doldu. Yer bulamaz olduk. Bir gece İzmir’de İstanbul’a giden otobüslerde yer bulamayınca eve geri dönmek zorunda kaldım. Minibüslerde gazete üzerinde oturur, çömelirdik. Araba, kamyon ve otobüs feribotları dolu olur, arabamız veya otobüsümüz için sıra beklerdik.

Bugünlerde yine birkaç defa İstanbul’dan İzmir’e gidip geldim ve gördüm ki, 28 Şubat sonrası günlerini arayacak hâle gelmişiz. Otogar’da cüzdanımda yalnız 45 YTL kalmış. Param var zannediyordum ama sonra parayı birisine verdiğimi hatırladım. Geriye bu kadar param kalmıştı. Pazarlık yaptım, bileti 35 YTL’ye almaya çalıştım. Firma da tanınmış bir firma; sağına baktı, soluna baktı, razı oldu, ama bileti Gebze’ye kesti, yani sahtekârlık yaptık. Otobüste sadece üçte bir kadar yolcu vardı.

İşte krizin ölçüsü budur.

Hareket yok ama ucuza da satmıyor!

Halk büsbütün durmuş, hareket olmuyor...

*

Şimdi nereye gidiyoruz?

Krizli seçime gidiyoruz...

İki ay sonra seçim olacak. Ama halkın elinde avucunda bir şey olmayacak. Bugünlerde eski aldıkları maaşları yetmekte, oturup o hazır paraları yemektedirler. Şimdilik ‘yine AK Parti’ diyorlar, ama acaba o gün ne diyeceklerdir?

AK Parti’nin umurunda değil, oy vermezlerse vermesinler havasındalar. Belediyeler başkalarının olsun diyorlar. Bunu bizzat bazı olaylarda yaşayarak gördüm. AK Parti’nin bu vurdumduymazlığını görünce üzüldüm, müdahale etmek istedim. Tabii ki atlattılar!

Harun Özdemir arkadaşımıza, biri milletvekili seçimlerinde, diğeri belediye başkanlığında olmak üzere iki defa adaylık vaad ettiler, öğretmenlikten istifa ettirdiler, maddî krizlere soktular. Sonra onu atlatıp başkalarını koydular.

Bunu neden yaptılar?

Madem aday yapmayacaklardı, ne diye kandırıp zor duruma soktular?

Bunu Akevler ile AK Parti’nin arasını açmak için yaptılar. Böylece bir taşla iki kuş vuruyorlardı. Bir taraftan Adil Düzenci olan Akevler ekilip gidecek. Diğer taraftan başa baş giden yarışta, AKP-CHP yarışmasında CHP kazanacak. Birinci denemede Satoğulları ailesinden birisini karşımıza koyarak aramızı açacaklardı, ama yapamadılar. Satoğulları aileleri feraset gösterdiler. İkincisinde ise Harun Özdemir’e verilen taahhütleri yerine getirmeyerek başka bir arkadaşı koydular. Onunla aramızı açmak istediler.

*

Akevler olarak biz kırk senelik mağduruz. Nerede bir arazimiz varsa, hepsi ya SİT alanıdır, ya da orman! Kırk milyon dolarlık arazilerimizi böyle yaptılar ve ortaklarımızı mağdur ettiler. Ama biz her şeye rağmen kırk senedir varız. Bize saldıranlar münkariz olmuşlardır. AK Parti de bunlarla birlikte at oynatıyor, o da münkariz olacaktır. Biz ise kıyamete kadar yaşayacağız.

AK Parti’nin bu kesimlerle seçime gidip kaybetmesine biz onlardan çok üzülüyoruz. Çünkü o imkânları biz kazandık, şimdi onlar har vurup harman savuruyorlar...

*

Bu durumda Adil Düzencilere sesleniyorum:

Oyunuzu ya Saadet Partisi’ne verin ya da AK Parti’ye verin. Milliyetçi Hareket Partisi’ne de verebilirsiniz. Sakın ha oyunuzu başka bir kimseye vermeyiniz. Bizi birbirimize düşürenleri kahredecek cevap, bizim onların oyununa gelmememizdir.

Krizi AK Parti’yi yıkalım diye bunlar çıkartıyorlar. Ama o krizin altında onlar kalacaklardır. AK Parti oy kaybetse bile, AK Parti’nin oyları onlara gitmeyecektir. Beklenmedik bir yerden farklı bir gelişme filizlenecektir.

Bağımsız Türkiye Partisi, Büyük Birlik Partisi gibi partilere de tavsiyemiz; siz de bizim yaptığımızı yapın, sakın oyuna gelip bizlere saldıranlara fırsat vermeyin.

Biz isterdik ki, AK Parti’den daha güçlü parti gelsin, AK Parti’den daha iyi yola girsin, biz de ona gidelim. Ama şimdilik olmuyor. Yakında olur inşaallah…

*

Deniz Baykal’ın yaptıklarını hatırlatalım:

1-      Baykal 28 Şubat krizinde 28 Şubatçılarla beraber oldu. Böylece beş senelik krizli devrenin tek müsebbibi oldu.

2-      Baykal, Anayasa Mahkemesi’ne giderek Meclis’e cumhurbaşkanını seçtirmeyerek ülkeyi krize soktu. Devleti başkansız bırakacak bir eyleme bir parti lideri nasıl gider?!.

3-      Bu yetmemiş gibi, anayasaya aykırı olarak Anayasa Mahkemesi’ne gidip anayasa maddelerini iptal ettirdi. Böylece Türkiye’nin tüm demokratik kazanımlarını sıfıra indirdi. Bundan sonra Türkiye Sezer’in atadığı hakimlerle yönetilecektir.

4-      Bu da yetmedi, AK Parti’nin kapatılması çabalarına, bir iktidar partisini kapatabilme faaliyetine Baykal sadece seyirci kalmadı, destek oldu!

Şimdi Türk milletine hitap ederek söylüyorum ki; Baykal’ın yaptığı bu dört girişim de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkmak mahiyetindedir. Siz bunları yapana nasıl oy verebilirsiniz? Ben Cumhuriyet Halk Partisi’ni hâlâ takdir ederim. Şimdiye kadar hep tuttum, bundan sonra da tutacağım. Ama bu seçimde dersini almalı, oyu yüzde ondan aşağı düşmelidir. Baykal ne yaptığını anlasın ve bundan sonraki seçimi alternatifsiz bırakmasın.

Biliyorum, AK Parti’ye de ders vermek gerekiyor. Ama iki sebepten dolayı oyumu AK Parti’ye vereceğim. Birincisi, AK Parti’yi yıkalım diye bu ülkeyi krize sokanlara ders vermeliyiz. Sizin bizim rızkımızla oynama hakkınız yoktur. Biz de AK Parti’ye karşıyız ama sizin ihanetinizi anlamayacak kadar da aptal değiliz. Baykal’a Erdoğan’dan önce ders vermeliyiz. Çünkü Deniz Feneri oyunlarında Halk Partisi Türkiye düşmanlarıyla bir olmuş, bu milletin hayırseverliğine saldıranlara destek olmuştur. Ben sırf bunun için AK Parti’ye oy vereceğim. Vatandaş vergisini ödediği parayı istediğine verir. Davacı olursa hakkını devlet verir, ama devlet davacı olmaz. Hele yabancı bir devlet vatandaşlarımızın paralarına hiçbir şekilde el koyamaz. Baykal’ın onlarla bir olması dalâlet değil, ihanettir. Uyanalım!..

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3464 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2526 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2169 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2586 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1984 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2285 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2425 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2437 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2394 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2669 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2952 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3134 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3422 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5478 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3541 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3072 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3857 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3710 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3420 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3870 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3832 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4108 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4618 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3012 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3112 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3965 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3822 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2942 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3950 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7713 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5602 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3574 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4443 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4741 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4663 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4815 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4547 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3395 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5173 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3853 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5148 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5007 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4933 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3477 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3688 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5150 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4205 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5418 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4087 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4417 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4429 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4765 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5314 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5260 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4380 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4590 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4112 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4097 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4086 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4540 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5648 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9814 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4645 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3703 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3852 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3355 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3742 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5696 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4244 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler