Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 549
YUSUF SURESİ TEFSİRİ-4-7.AYETLER
20.02.2010
1080 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 43 YILDIR ÇALIŞIYOR....2008...2009...2010

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜNYA DÜZENİ 549

“ADİL DÜNYA DÜZENİ, III. BİN YIL MEDENİYETİ PROJESİDİR.”

Haftalık Seminer Dergisi             20 Şubat 2010                      Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR... ÇOĞALTABİLİR... DAĞITABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 549. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da C.tesi günü 18.00-21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Gayemiz ve Hedefimiz: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunması, değerlendirilmesi, anlaşılması ve uygulanmasıdır.    Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI;

BÜLENT ARINÇ,   PARTİLER

VE MİLLÎ OLMAYAN MEDYA

BAKKALLAR NE YAPMALI?

***

*İŞLETME SEMİNERLERİ; 99. SEMİNER

Her Hafta PERŞEMBE akşamları; Adres: EMİNEVİMKısıklı Cad. No: 36  Altunizade - Üsküdar / İSTANBUL  Tel: (0216) 444 36 46

SOHBET… SEMİNER… SORULAR-CEVAPLAR… Genel Hizmet Kooperatifi Ana Sözleşme Çalışmaları

***

Kanserli ekonomi, koruyucu tedavi

Bakkallar ve Başbakan

Başbakan, bakkallar ve soğuk marketler

Sermayeye karşı bakkallar birliği 

Bakkal, banka, kooperatifleşme ve ruh

Sistem, sermaye ve sektörler

Reşat Nuri EROL

***

YUSUF SÛRESİ TEFSİRİ - 2

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ(1) إِنَّا أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ(2) نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ هَذَا الْقُرْآنَ وَإِنْ كُنتَ مِنْ قَبْلِهِ لَمِنْ الْغَافِلِينَ(3)

إِذْ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَاأَبَتِ إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ(4) قَالَ يَابُنَيَّ لَاتَقْصُصْ رُؤْيَاكَ عَلَى إِخْوَتِكَ فَيَكِيدُوا لَكَ كَيْدًا إِنَّ الشَّيْطَانَ لِلْإِنسَانِ عَدُوٌّ مُبِينٌ(5) وَكَذَلِكَ يَجْتَبِيكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلَى آلِ يَعْقُوبَ كَمَا أَتَمَّهَا عَلَى أَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ إِنَّ رَبَّكَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ(6) لَقَدْ كَانَ فِي يُوسُفَ وَإِخْوَتِهِ آيَاتٌ لِلسَّائِلِينَ(7)

 

إِذْ

(EiÜ)

“Hani”

İz” geçmişe ait zarftır. Geleceğe ait zarf ise “İza”dır. “İza”da şart da vardır, “İz”de şart yoktur. Önceki âyette geçen “Nekussu” fiilinin mastarına zarftır. Kıssa Hazreti Yusuf’un rüyasıyla başlamaktadır. Hazreti Yusuf’un kıssası Kur’an’da anlatılmaktadır.

Hazreti İbrahim Mezopotamya’da yetişmiştir. Kendisi Azeri’dir. Mezopotamya iki uygarlık kurucu ırkın sentezinden oluşmuştur. Biri yerli halktır, bunlar Sami ırkıdır. Diğeri ise Sümerlerdir. Bunlar kuzeyden gelmişlerdir, Türk ırkındandır. İlk uygarlık Mezopotamya’da doğmuştur. Barajlı sulama tarımının ilk uygulayıcısı olan Sümerler civardan göçmen toplamışlardır. Hazar Denizi’nin kenarında yaşayan Azeriler de Mezopotamya’ya göç etmişlerdir. Sümerler ile akraba olan bu ırk mensupları Mezopotamyalılarla kaynaşmışlardır. Ne var ki halk yine de bunları adları ile çağırmakta idiler. Kur’an’da Hazreti İbrahim için babası Azer’e demektedir. Babasının adı Azer değildir, Tehar’dır. Hazreti İbrahim Azeri sayılmadığına göre Hazreti İbrahim’in annesi Azeri değildir.

Hazreti İbrahim’in Hacer’den bir oğlu vardır, İsmail; Sara’dan da bir oğlu vardır, İshak. Yakup onun oğludur. Ayrıca sonradan evlendiği Katura isminde bir karısı vardır. Ondan da dört oğlu olmuştur. Bu dört oğul doğuya gitmişler, orada Brahmanizmi kurmuşlar, sonra da Budizm olarak değiştirip geliştirmişlerdir. İsmail’i Mekke’ye götürüp bırakmış, İshak’ı ise bugünkü Filistin civarında yerleştirmiştir. Yusuf’un babası Yakup İshak’ın oğludur.

Hazreti Yusuf’un hikâyesi babasına rüyasını anlatmakla başlamaktadır.

قَالَ يُوسُفُ  

(QAvLa YUvSUFu)

“Yusuf kavl etmişti, hani.”

Hazreti Yakup’un on iki oğlu vardır. İkisi bir anneden, onu üç ayrı annedendir (6+2+2). Onlar ağabeydirler. Anne baba en küçük çocuğu çok severler, onu korurlar. Hazreti Yusuf da babasının en çok ilgilendiği çocuktur.

Yusuf” kelimesi İbranicedir. “Esef” kelimesine akrabadır. Üzülme, üzen anlamındadır. Tevrat’a göre ise artıran anlamındadır. Hazreti Yusuf kardeşleri tarafından kuyuya atılmış, sonra Mısır’da iftiraya uğrayarak senelerce hapishanede kalmıştır. Hapishaneden çıkarak Mısır hazinelerinin başına geçmiştir. Ama adı “Yusuf” olarak kalmıştır.

İnsanların olgunlaşması için sıkıntı ve çile çekmeleri gerekir. Bütün peygamberler böyle sıkıntılar içinde olmuşlardır. İnsanlar dünyaya da sıkıntı çekerek olgunlaşsınlar diye getirilmişlerdir. Bizim başımıza gelen sıkıntılar da bizi sabırsız hâle getirmemelidir. Sabırlı olmamız gerekir. Hislerimize hakim olmalıyız.

Başımıza bir şey geldiği zaman üzülürüz. Parmağımıza iğne battığı zaman nasıl acı duyarsak, âhiret inancımız ne kadar fazla olursa olsun, sevdiğimiz öldüğünde üzüntü duyarız. Sabır demek, bu tür acıların ve üzüntülerin bizi yapacağımız işlerden vazgeçirmemesidir.

Hazreti Yakup da oğlu Hazreti Yusuf’un kaybından üzüntü duymuştur ama inancından ve ümidinden bir şey kaybetmemiştir.

لِأَبِيهِ

(LiEaBIyHı)

“Babasına”

Hazreti Yusuf babasına söylüyor.

Babası kimdir?

38’inci [“Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum…”] ve 68’inci [“Yakub içindeki bir dileği açığa vurmuş oldu. Şüphesiz o ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik…”] âyetlerden anlaşıldığına göre bu Yakup’tur. Tevrat’tan bildiğimiz bu tanıma Kur’an da şehadet etmektedir. Babası Yakup İshak’ın oğludur. O da İbrahim’in oğludur. Hazreti İbrahim insanlığı tek düzene götürecek peygamberlerin atasıdır.

Peygamberler dünyaya ilâhi dini tebliğ etmişlerdir. Dinlerin işi insanlara doğru yolu gösterip onları cehennemden kurtarmak ve cennete götürmektir. Bir insanın insan olarak nasıl olması gerektiğini insanlara anlatmışlardır. Bugün bu dinlerden dört büyük din vardır; bunlar Brahmanlık, Hıristiyanlık, Budizm ve İslâmiyet’tir.

Dinlerin dışında iki düzen kitabı vardır; biri Tevrat, diğeri Kur’an’dır. Tevrat yalnız düzen kitabı olduğu halde, Kur’an hem din hem de düzen kitabıdır. İşte düzen kitabının ilki İshak’ın oğlu Yakub’un 12 oğlundan oluşan İbranilere nasip olmuştur.

Yunus Peygamber gibi İshak’ın diğer oğullarından peygamberler vardır. Onlar uygarlığa hazırlık yapmışlardır ama kendileri bir soy olmamışlardır. Oysa Yakub’un oğulları bir topluluğu oluşturmuştur.

Yakub’un başka bir adı da İsrail’dir. Kur’an’da Yakub’un oğulları olarak değil de, İsrail oğulları diye bahsedilmektedir. Kur’an “Beni Yakup” kelimesini getirmemektedir. “İsrail” olarak bir yerde İbrahim’e atfetmekte ama onların zürriyetinden bahsetmektedir. Demek ki Kur’an’da “Yakup” için ayrıca “İsrail” kelimesi de geçmektedir. Musa peygamber Firavun’a ‘İsrail oğullarını bana kat’ demek suretiyle, İsrail’den maksadın Yakup olduğunu belirtmiştir.

Neden “Beni Yakup” denmemiş de “Beni İsrail” denmiştir?

İbrani kavmini Yakub’un çocukları oluştururlar ama Yakub’un İsrail oğullarının oluşmasında rolü yoktur. İsrail oğullarını oluşturan Yusuf peygamberdir. İsrail oğullarının dinleri olan Yahudiliği de Musa peygamber getirmiştir. Bundan dolayı “İsrail oğulları” kelimesi getirilmiştir. Yakup Mısır’a yapılan göçte bulunmuştur ama İsrail oğulları kendi çabaları ile oluşmuştur. İşte bunu belirtmek için “İsrail” kelimesi ulus kelimesi olarak kullanılmıştır.

Yakup peygamber amcasını ziyaret için Mekke’ye gitmiştir. Dönerken gece seyahat ederken Mescidi Haramın bulunduğu yerde rüya görmüştür. O rüya İsrail oğullarının geleceğini haber vermiştir. Bu sebeple o kavim onun adıyla çağırılmıştır. Yakup peygamber gece seyahatini sevdiği için kendisine “İsrail” lakabı takılmıştır.

Bu sûrede İsrail kelimesi geçmemektedir, çünkü bu sûrede Yakup peygamber kendisi etkili olmamıştır. Mısır’da İsrail oğulları etkili olmuşlar, kendi kabilelerini kendileri kurmuşlardır. İsrailleşme burada olmuş ve bu ülkede gerçekleşmiştir.

Yusuf peygamberin sağladığı itibar zamanla kaybolmuş, İsrail oğulları dışlanmaya başlamışlardır. Ayrıca Yakup oğulları olarak değil, İsrail oğulları olarak adlanmaya başlamışlardır. Anlaşılan Yusuf’un itibarı sonraları devam etmemiştir.

يَاأَبَتِ  

(YAv EaBaTi) 

“Ey ebim.”

Eb” kelimesi Arapçadır. Türkçedeki “baba” ile de akrabalığı vardır. “EBV” kökünden oluşmuştur. Özel bir kelimedir. “EBA - EBIv - EBUv” şeklinde irap yapılır.

“Âbâ” çoğuludur. Türkçedeki “ata” anlamındadır, yani dedeleri de içerir.

“İbn” ile de akrabalığı vardır.

Ortak harf “B”dir, soy ifade eder. Önceki geçen Eb iken sonrasındaki Ebet ism-i tasgirdir. Übey anlamında sevgili babam veya babacığım demektir. “V” “T”ye dönüşmüş ve “Y”nin yerine kesre gelmiştir. Burada kuralsız kalp vardır. Böylece Yakub’un oğlu olduğu belirtilmiş olmaktadır.

İnsanlar erkek ve kadın olarak yaratılmıştır.

Kadına çocuğu doğurup büyütme görevi verilmiştir.

Erkeğe ise evin nafakasını ve güvenini sağlama görevi verilmiştir.

Kadınların çocuklarını büyütmeleri için aşiret seviyesinde topluluk oluşturmaları yeterlidir. Oysa erkeklerin topluluklar oluşturmaları gerekir. Bu sebepledir ki erkekler babadan soy topluluğu oluştururlar. Erkeklerin soyunu Y kromozomu belirler. Oysa kadınlar için böyle belirleyici kromozom yoktur.

إِنِّي رَأَيْتُ  

(EinNIy RaEaYTu) 

“Ben re’yettim.”

Rüyet etmek” gözle görmektir. Bir şeyi gözle görmeye “re’y”, onu kavramaya “basar” denmektedir. Türkçede her ikisi de aynı kelimedir. Türkçede de işittim ve duydum vardır. Duyma kulakla olur, işitme beyinle olur. Rüyada görmeye “re’y” denir, “basar” denmez.

Burada “gördüm” diyor. Aşağıda ise “yıldızların, ay ve güneşin secde ettiğini gördüm” denmektedir. Görülen şeyler makul olmadığına göre bu rüyadır. Bununla beraber burada uykuda görüldüğüne dair bir işaret yoktur. Bazen insanlar uyanıkken de rüya görebilirler.

İnsanın ruhu vardır. Ruh beyinle ilişkilidir. Ruh şoför ise beyin de direksiyon, ayna, vites ve fren gibi komuta araçlarıdır. Uyku hâlinde ruh ile beynin ilişkisi kesilir, beynin de bedenle ilişkisi kesilir. Bazen beyinle ruh arasında ilişki doğar ama beyinle beden arasında ilişki kesilir. İşte bu duruma uyku hâli denmektedir. Uyku hâlinde görülen rüyanın uzunluğu beşte bir kadardır. Rüyasının beşte birinde de özel haller olmaktadır.

Rüya nedir?

Rüya bedenin devre dışı edilip beynin çalıştırılmasıdır. Bu suretle beyin prova yapmakta, yorgunlukları atmaktadır.

Rüya nasıl görülmektedir?

Ayıkken hiç aklımıza gelmeyen olaylar rüyada cereyan etmektedir. Rüyalar mantıksız ve karışık şeyler değildir, kendine göre bir mantığı vardır. Bununla beraber ayıkken bağlı olduğumuz sebep-sonuç ilişkileri rüyamızda olmayabilir. Nasıl resim yapan bir ressam kendine göre hayallerini kâğıda aksettirirse, rüya da böyledir. Sebep-sonuç ilişkileri vardır ama o ilişkileri beyin varsayım yaparak ortaya koyar.

Freud (Fröyd) rüyayı kişinin arzu ve korkularının tezahürü olarak tasvir eder. Bunun doğruluk payı olsa bile, rüyalar bununla izah edilemez. Freud’e göre Hazreti Yusuf’un böyle bir rüya görmesi, kardeşlerinin onu ezmesi ve ona duyulan tepki sonucudur. Bu doğru sayılmaz. Çünkü anne babası onu korumaktadırlar. Korkunun olması için onların onun yanında yer almaması gerekir. Sonra kardeşler yıldız gibi görünmemelidirler, öcü gibi görünmelidirler. O halde Freud mantığı ile rüyanın izahı mümkün değildir.

O halde rüya nedir, faydası nedir?

Geçmişte cereyan eden ve hafızaya yüklenmiş olayların gece görünmesi şeklinde açıklama kısmen doğrudur. Bazı rüyalar böyledir, yahut rüyanın bazı bölümleri böyledir. Bazı rüyalar yahut rüyaların bir kısmı gelecekle ilgilidir. Olacak olaylar hakkında bilgi verir. Tam olarak anlatmaz ama olacaklar hakkında bilgi verir.

Burada Hazreti Yusuf’a rüya gösteriliyor. Babasına anlatılıyor. Rüya her ikisi için bir sabır kaynağı olmuştur. Ne kadar karışık ve tehlikeli durumla karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, rüya onların teselli kaynağı ve sabır için sebep olmuştur.

Rüyanın faydasını anlayabilmemiz için insanın kendisini tanımamız gerekir. İnsandaki aşırı sevinç ve aşırı üzüntü ruhi bozukluklara sebep olur. Ruhi bozukluk benliğe de etki eder. Oysa insan alıştıra alıştıra üzüntülere düşerse kendisini ona hazırlamış olur. Aşırı sevinç de böyledir. Dolayısıyla görülen rüyalar bir tür aşı tesiri yapmaktadır. Ruh o sayede gelecek olaylara hazırlıklı bulunmaktadır.

DNA’lar sayesinde bedenin tüm bakımı ve korunması yapıldığı gibi beyindeki bilgisayar devreleri de böyle işletilerek korunur ve işler halde tutulur.

Rüyada ileride olacak olayları nasıl bilebiliriz?

Kâinat dört boyutludur. Geçmişte olanlar vardır, orada duruyor. Gelecekte olacaklar da vardır ve orada duruyorlar. Geçmişi ve geleceği gören geçmişte olanları şimdi seyreder. Gelecekte olanları da buradan seyredebilir. İşte rüya hâli budur. Ruh doğrudan geçmişi ve geleceği görebilir, yahut melekler ona gösterirler. O halde rüya bir tür gaybı görmedir. Eğer aynen görseydik biz bunu daha kolay yorumlardık. Gelecekteki olayları görüyoruz ama simgelerle görüyoruz. Hazreti Yusuf, kardeşlerini ve anne babasını kendisine secde ederken görmemiş de onları yıldız, ay ve güneş gibi görmüştür. Böylece onların da oluşta etkin olacaklarını ve iyi bir konumda bulunacaklarını bildirmiş olmaktadır.

Rüya Freud’ün anlattıkları gibi ateizmin ve materyalizmin görüntüsü değil, tam tersine bize görünmeyen kâinat ve ruh âleminden birçok haberler veren bir olaydır.

Rüyalar üzerinde araştırmalar yapılıp ilmî kitaplar yazılmalıdır.

İnsanlar rüyalarını yazmalı, yorumlarını yapmalıdırlar. Sonra cereyan eden olaylarla yorumlar arasında bir ilişki varsa rüyanın ilmiliği ortaya çıkar.

Her birimiz kendi hayatımızda rüyalarla karşılaşmışızdır. Arkadaşlar birbirlerine rüyalarını anlatmışlardır. Bunlar sizi inandırmaya götürmelidir. Erbakan’ın ardından giden bir çok kişi rüyasıyla bu işi yapmıştır.

Kur’an bu sûrede rüyalar anlatmaktadır. Rüyaların tâbiri bir ilim hâlinde ele alınmalıdır. Rüyanın tabirindeki zorluk kişiye ve yere göre değişmesidir. Bir Hıristiyan için kiliseye gidip haç çıkarma iyi bir rüyadır. Aynı şeyi Müslüman görse tamamen tersinedir. Bu bakımdan rüya tâbiri üzerinde ilmî çalışmalar yaparak sistemler geliştirmeliyiz.

أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا

(EXaDa GaŞaRa KaVKaBan)

“On bir yıldızı”

On birini yıldız olarak gördüm. Burada görülenler kardeşleridir. Ama yıldızlar olarak görülmüştür. Tevrat’tan 12 kardeş olduklarını öğreniyoruz. Burada da 11 kardeşten bahsedilmektedir. Demek ki on iki kardeş imişler. Bunların her biri birer yıldız olmuşlardır. Çünkü bu 12 kardeşin çocukları İsrail oğulları adı altında etkin bir topluluk olmuştur.

Hazreti Musa’nın hikâyesi anlatılırken 12 sıbt denmektedir. Önce yıldızlardan, sonra güneş ve aydan bahsetmektedir. Önem sırasına göre sıralanmaktadır. Yıldızlardan sonra güneş gelmektedir. Çünkü her biri bir güneştir. Ay üçüncü olarak zikredilmektedir. Yıldızların önemli olmaları onların çok olmalarından ileri gelebilir. İleride etkin olacak olanlar kardeşlerdir. Anne baba sadece onların birliğini sağlama bakımından önemlidir. Onun için güneş ve ayı sonraya almıştır.

Arapçada çoğullar ikiye ayrılır. 3-9 arası olanlar kıllet çoğuludur. Üçten yukarı olanlar kesret çoğuludur. Burada 3 ve daha fazlası söz konusudur. Çoklu çoğuldur.

Topluluk üçle başlar. Hattâ iki ile başar. İki kişi olunca biri imam olur. Bu imamlık geçicidir. Namazdan namaza yeni imam seçilir. Yeni imam seçilince eski imamın imamlığı sona erer. Bu on oluncaya kadar devam eder. Toplulukları devamlı olsa bile imam namazdan namaza seçilir.

Cemaat on kişi olduktan sonra eğer topluluk sürekli ise artık kendilerine imam seçerler ve bu imam değişmez. On kişi oluncaya kadar en layık olan geçici imam oluyor ama cemaat on kişiyi geçince aşera/aşiret olmuş olurlar. Kendilerine devamlı bir başkan seçerler. Artık o başkan değişmez, ondan daha üstünü gelip artık o aşirete katılmaz. Katılırsa da onu başkan kabul eder, kendisi başkan olmak istemez.

Hazreti Yakub’un çocukları bir aşiret olmuşlardır. Hazreti Yusuf peygamberin başkanlığında büyüyecek ve büyük bir topluluk olacak, uygarlıklar kuracaklardır. Bugün bile yaşadığımız Batı uygarlığı  onların eseridir.

وَالشَّمْسَ

(Va elŞaMSa)

“Şemsi de”

On bir yıldızın yanında güneş ve ay da zikredilmiştir.

Kâinat ilk yaratıldığında sıvı hâlinde idi. Patladı ve büyümeye başladı. Soğudu. Atomlar oluştu. Gaz yığını oldu. Gaz yığınları parçalandı. Galaksiler oluştu. Galaksi toparlandı ve küçüldü. Kendi etrafında dönmeye başladı. Gaz bulutları birleşip yıldızlar olmaya başladı.

Onların her biri birer güneştir. Bizim yıldızımız yani güneş çevresinde gezegenler vardır. Yer de bir gezegendir. Güneşten ışık sekiz dakikada gelir. Oysa en yakın yıldızdan dört senede ışık gelir.

Güneş en basit atom olan ve suyu oluşturan hidrojenden oluşmaktadır. Hidrojen atomları birleşerek helyum meydana getirmektedir. Bu birleşmeden güneş ışını oluşur. Güneş doğurgan olduğu için dişildir. Yıldızlara benzediği için erkek olur. Babayı temsil eder. Kardeşlerle beraber babası da Hazreti Yusuf’a secde ediyordu.

وَالْقَمَرَ

(Va eLQaMaRa)

“Kameri de”

Ay dünya etrafında dönen bir uydudur. Parlak görünür. İkinci büyük gök cismidir. Ancak görünüşü küçülüp büyür. Küçülüp büyüyen kamer değil, onun görüntüsüdür. Onun için onların adları farklıdır. Hilal ve bedr adını almaktadırlar.

Bu da annesidir.

Yahut şems annesi, bu babasıdır.

Bunlar insan gibi şuurlu varlıklar olarak görülmüştür. Yahut bunlar insandı ancak isimleri ay, güneş ve yıldızların adlarını taşıyordu. Yani ayın kendisini değil, ay ismini taşıyan birini, güneş ismini taşıyan birini ve yıldızların isimlerini taşıyan birini görmüşlerdir.

Rüyanın tâbirinde bu da çok önemlidir.

Kardeşin Abdullah’ı rüyada görürsün, oysa o rüya Abdullah Gül’ü ilgilendirebilir.

رَأَيْتُهُمْ

(RaEaTRuHuM)

“Onları gördüm.”

Hüm” zamiri şuurlu varlıklara gider. Yıldızlar, ay ve güneş şuursuz varlıklardır.

“Raeytüha” okunması gerekirken, “Raeytühüm” denmektedir.

Burada iki anlam çıkar; ya onları şuurlu varlık olarak görüyor, onlar secde ediyorlar, yahut onlar insanlardır, sadece adları böyledir.

Rüyada bir ağacın dile geldiğini görebilirsin. Dağın ağladığını görebilirsin. İşte rüyadaki mantık anlayışı budur. Burada da onların secde ettiğini görebilirdi.

Neden yıldız, ay ve güneş olarak temsil edildiler?

Onların iyi insan olduklarını, ileride birleşerek bir kavim oluşturacaklarını ifade etmiş oluyor. Oysa şimdi, kardeşlerine düşmanlık besliyorlar. Evde çocukları ile Yakup arasında devamlı çekişme vardır. Çocuklar isterler ki anne ve babaları kendilerini sevsinler. Büyükler kardeşlerini kıskanırlar. Anne babaya düşmanlık yapmazlar da kardeşlerine hasım olurlar. Oysa burada kardeşler anne babaları ile bir ve yıldız olmuşlar. Rüya iyi rüyadır. Burada da uykuda gördüm demiyor ama olmaz şeyleri gördüğüne göre rüyada görmüştür.

لِي سَاجِدِينَ(4)

(LIy SAvCıDIyNa) 

“Bana secde eder gördüm.”

Liye” kelimesi başa alınmıştır. Çünkü olmayan, beklenmeyen bir şekilde bana secde ediyorlar. Çünkü onlar güçlü bir topluluktur. Oysa Hazreti Yusuf daha çocuktur. On yaşlarında olmalıdır. Nasıl oluyor da onlar ona secde ediyorlar.

Yukarıda “hüm” zamiri getirilmiştir. Burada da erkek çoğulu getirilmiştir. “Yescüdün” kelimesi değil de “sacidîn” kelimesi getirilmiştir. Yani secde bir defa olmamış, secde etmek onların vasfı olmaya başlamış demektir. Böylece rüyada görülen secde onların cemaat olacaklarına işarettir.

Genel olarak secde etmek Kur’an’da iki şekilde geçer. Ona secde etmek, onun için secde etmek anlamındadır. Yalnız Allah’a secde edilir. Ama Allah için başka şeye de secde edilir. Mesela biz Kâbe’ye doğru secde ediyoruz. Kâbe’nin bir değeri olduğu için değil, Allah bize o tarafa secde etmemizi emrettiği için secde ediyoruz.

Allah meleklere Adem için secde edin demiştir; yani Adem için Allah’a secde edin demektir. Allah için de Allah’a secde edilebilir.

O halde burada da benim için Allah’a secde ediyorlardı anlamı çıkar.

Rüku emirlere itaattir. Secde ise ondan başka kimseye itaat etmemedir. Yalnız ona itaat etmedir. Dolayısıyla secde yalnız Allah’a edilir. Ancak Allah’ın emrettiği yerde insan için de secde edilir. Secde edilen Allah’tır. Sadece O’nun emirlerine uyulmuş olur. Resule itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Yani yalnız Allah’a secde edilir. Ama başkası için Allah’a secde edilebilir. Yani Allah’a başkasının yararına iş yaparsın demektir. Burada hazf sanatı vardır.

Hazreti Yusuf şöyle rüya gördü, sonra babasına anlattı demiyor da, rüyayı anlatıyor. Rüya gördüğünü söylüyor. Bu yolla görülen rüya dinleyiciler tarafından anlaşılıyor.

***

قَالَ يَابُنَيَّ

(QAvLa YAv BuNayYa)  

“Ey oğulcuğum.”

Buney”” ibn”in ismi tasgiridir. İkinci “Y” izafet içindir. Benim oğulcuğum demektir. Birbirlerine sevgi ve saygı ile hitap etmektedirler. İkisi arasında özel bir bağlantı vardır.

Allah insanları böyle yaratmıştır. Kimileri birbirlerini çok severler. Siz ne kadar makul ve kararlı önerilerde bulunursanız bulunun sizi dinlemezler, ama biri vardır ki onu kırmaz. 

Bu niçin böyledir, ne sebeple böyle bir bağ doğar?

Bunu bilemeyiz.

Allah insanı bu şekilde yaratmıştır. Bazen bu tek taraflı da olabilir. Karı koca arasında bu bağ genellikle iki taraflıdır. Başkan ile cemaat arasında bu bağ tek taraflıdır. Burada ikisi de tasgir ifadesini kullanmakla anlaşılıyor ki iki taraflı özel bağ vardır demektir.

Toplulukta iş yapabilmek için bu bağlanma zincirini keşfedeceksiniz. Bu suretle insanlara yaklaşır ve onlara istediğinizi yaptırabilirsiniz. İlk bakışta bu basit bir olay gibi görünür. Ancak birliktelikleri sağlayan da ayrılıkları sağlayan da bu oluşumdur.

Öğrencinin öğretmenini seçmesi, askerin komutanını seçmesi bu sebepledir ki önemlidir. Eşlerin tanışarak evlenmeleri de bunun için önemlidir. İşte nişan ve evlilik arasındaki fark da buradan gelmektedir. Bizim hicret demokrasimiz buna dayanmaktadır. Boşanmaların kolay olmasının hikmeti budur. Allah insanı yaratmış ve ona bazı özellikler vermiştir. Bu özellikler topluluğun oluşmasına neden olur.

Bir toplulukta iki çeşit başkan vardır. Bu resmi başkandır. Olaylar onu başkan yapmıştır. Baba ailenin doğal başkanıdır. Ağabey baba yoksa başkandır. Ama topluluk içinde biri vardır ki kimse ona başkan demiyor. Rütbesi yoktur. Ama etkileme zincirinde baştadır. Sonunda başkan dahil herkes onun dediğini yapar. Bu kişi bazen kapıcı olabilir. Bu yakınlık aşiret içinde gözükür. Sonra aşiret reisleri onun emrine girmiş olur. Kabile ise başkanı uzaktan uyulan kimse kabul eder.

Hazreti Yusuf’la babası arasında ikili bağ vardır.

لَاتَقْصُصْ رُؤْيَاكَ

(Lav TaQÖuÖ RüEYAvKa)

“Rüyanı kasas etme.”

Kıssa” hikâye demektir. Aslında kassetmek kesmek demektir. Makas kelimesi buradan gelmektedir. Geçmişte cereyan eden olayların teferruatını anlatmazsınız, ana noktaları anlatırsınız. Dinleyenler onu zihinlerinde tamamlarlar.

Hazreti Yusuf odasına girmiş yatağına yatmıştır. Uyurken rüya görmüştür. Uyandığı zaman merak etmiş ve babasına anlatmıştır. İşte burada bütün bunlar kesilmiş, sadece ana hattı anlatılmıştır. Bu tür anlatmalara “kasas” denir. Artık deyim hâline gelmiş, bir olayı anlatma kasas olmuştur.

Bu rüyadan bahsetme” deniyor. Çünkü rüyada kardeşleri yıldız oluyorlar ama sonunda Hazreti Yusuf’a secde ediyorlar. Bu onları fazlasıyla kıskandıracaktır. Böylece Hazreti Yakup peygamber rüyanın saklı kalmasını istemiştir.

Hazreti Yakup peygamberdir. Onun yaptığı bizim için de örnektir.

Demek oluyor ki bazı rüyaları anlatmamız meşrudur, hattâ memurun bihtir. Hattâ olayları bile anlatmayız. Zina edildiğini görsen, dört şahidin yoksa anlatmazsın. O halde bazı bilgileri saklama meşrudur. Yalandan şehadet çok büyük günahtır ama bildiğiniz halde sorulmadıkça söylememek ise günah değildir. Hattâ siz soruşturmacı değilseniz söylemezsiniz. Diyelim ki PKK mensubu evinize geldi. Yemek yedirdiniz ve gitti. Sonra bu anlaşıldı. Sizi suçlayamazlar. Kur’an’a göre bu yataklık değildir. Yataklık, sen onun yanına gider, ona yardım edersen şeklindedir. Ama senin edindiğin bilgiyi görevli değilsen başkalarına aktarmakla mükellef değilsin.

عَلَى إِخْوَتِكَ

(GaLAy İPVaTiKa)

“Ehlerine kasas etme.”

Rüyada görülen 11 yıldızın kardeşleri olduğu anlaşılmaktadır.

Bazı konular vardır ki başkalarının bilmesi onlar için yük olur. Hazreti Yusuf ileride aşiretin reisi olacaktır. Onları yönetecek, büyük bir ulus hâline getirecektir. Şimdi ise çocuktur. Kardeşlerinin şimdiden onu başları olarak bilmeleri onları kararsızlığa sokar. O halde bazı şeyler belirsiz olmalıdır. Kararlaşmış olsa bile günü gelmeden bildirilmemelidir.

Hazreti Ebu Bekir kendi yerine Hazreti Ömer’i seçtirmiştir. Oysa Hazreti Peygamber böyle bir açıklamayı yapmamıştır. Eski başkanın başkanlığı devam ederken aynı başkanın başkanlık açıklaması hatalıdır. Günü gelmeden seçilse bile açıklanmaz, halk son güne kadar kimin başkan olacağını bilmez.

Burada önemli bir olay vardır. Gelecekte kardeşleri ve anne babası Hazreti Yusuf’un başkanlığındaki yönetime girmiş olacaklardır. Demek ki yaşlı olmak başkan olmak için yeterli değildir. Hazreti Yusuf Mısır’da hazinenin başındadır, o zamanın süper devleti olan Mısır’ın maliye bakanıdır. Mısır çetin günler ve yıllar geçirmektedir. Hazreti Yusuf’un yönetimi sayesinde çetin günler avantajlı günlere dönüşmüştür. Bu başarısından dolayı aşireti yönetme hakkı da onun olacaktır. Ama şimdiden bunu bilmelerinde bir yarar yoktur.

فَيَكِيدُوا لَكَ كَيْدًا

(Fa YaKIyDu LaKa KayDan)  

“Sana keyd yaparlar.”

Keyd” tuzak demektir. Tuzak avın yakalanıp kapana düşmesi için kurulur. Bir kimseyi tuzağa düşürüp mağlup etmek “keyd”dir. “Mekr” ise uzun vadeli plandır.

Batı dillerinde keyde “taktik”, mekre ise “strateji” denir.

Kardeşleri keyd yaparlar, bir oyuna getirip onu etkisiz hâle getirirler veya öldürürler endişesi vardır. Hazreti Yakup bir insandır, insanca yaşamaktadır, sonuçlarını bile bile tüm beşeri olaylara beşeri tedbirlerle mukabele etmektedir.

Peygamberler birer örnek oldukları için olağanüstü güçlere sahip olmamışlardır. Her şey sosyal ve doğa kanunlarına göre cereyan eder. Mucizeler sadece halkı o kimsenin peygamber olduğuna inandırma aracıdır. Diğer bütün olaylar takdiri ilâhidir. O tür yardımlar ve olaylar her zaman cereyan eder. Biz beşeri saldırılara karşı beşeri tedbirler almak zorundayız. Sonuç elbette takdiri ilâhidir. Burada Hazreti Yakup da olacaklara karşı tedbir almaktadır.

إِنَّ الشَّيْطَانَ

(EinNa eşŞaYOANa)

“Şeytan”

Şeten” halat demektir. Benzetmeden dolayı bir tür yılanın adıdır. Sinsi olması, zehirli olması benzerliğinden dolayı insanı kötülüğe iten kimselere “şeytan” denmektedir. Allah insanı yaratmış, onu iyiliğe çağırmakla görevlendirmiştir. Kötülüğe çağıranlara da şeytanları musallat kılmıştır.

Şeytan ve kabilesi insanı kötülüğe götürmektedir.

İblis cinden olan şeytandır. Cinler ateşten yaratılmışlardır. Cinler de insan gibidirler. Ne var ki cinler elektronlar arası mesafelere bağlıdır, atomlar 10-8 cm de, elektronlar ise 10-13 cm uzaktadırlar. Biz sıcaklığa gittiğimizde parçalanabiliriz.

لِلْإِنسَانِ   

(LiLEiNSANı)

“İnsan için.”

Allah canlıları birbirine rızık yapmıştır. Her canlıya karşı onu yiyen ve avlayan canlı vardır. İnsan başka canlının avı değildir, insan kendi kendisinin avıdır. İnsan yatağında ölmekte, cenazesi alınıp gömülmektedir.

Topluluklar savaşmakta ve birbirini yok etmektedir. İnsanların savaşmaları için onlara bu duyguları veren bir etken olmalıdır. O da şeytandır. Şeytanın kendisini yok saysak bile, insanda şeytani duygular vardır. Şöyle açıklayalım. Toplulukta gruplar oluşmakta, hiç sebep yokken kişiler birbirine düşman olmaktadır. İnsandaki bu özellikler kendi yapısından oluşmakta ya da bir başkası buna etki etmektedir.

Kur’an sebepsiz sonuç kabul etmez. Allah vardır, O’nun görevlendirdiği kimseler vardır. Kâinat onlar için yaratılmıştır. Şeytan da insanı kötülüğe sürüklemekle görevlidir. Kur’an’ın açıklaması böyledir. İlim adamları ‘madem ki biz görmüyoruz, o halde şeytan yoktur, bizim ruhi yapımız şeytanidir’ diyorlar. Sonuç değişmez. Sonunda şeytan varmış gibi olaylar cereyan etmektedir. Allah vardır, O’nun yarattıkları vardır. O halde O’ndan başka bir şey yoktur. Ama biz Allah’ı görmediğimiz için diğer varlıkları var sayıyoruz. Biz varsak şeytan da vardır. Çünkü bizim varlığımız da mecazidir. Sonunda her şey Descartes’ın (Dekart’ın) dediğine geliyor; düşünüyorum, o halde varım!  

عَدُوٌّ مُبِينٌ(5)

(GaDuvVun MuBIyNun)

“Mübin aduvdur.”

Allah iki takım kurmuş ve ‘yarışın’ demiş. Kendisi takımını seçmiş ve onun galip olmasını istemektedir ama kendisi galip getirmemektedir. İnananların galip gelmesini istemektedir. Sonunda inananlar galip gelmektedir.

“Mübin”  بين kökündendir. Lazım fiildir. “Ebane” açıklamak manasına müteaddi fiildir. “Bane” açıkladı anlamındadır. Yani beyan eden biridir. Yani şeytanlığı açıkça görülen bir düşmandır.

Sigaranın zararlılığını bile bile içmeye devam etmek demek, mübin bir düşmanın emrinde olmak demektir. Şeytanın düşmanlığı mübindir.

İbrahim ve İshak çobanlıkla geçinmektedirler. Yakup peygamberin sürüleri vardır. Kardeşler sürüleri otlatmaktadırlar. Güçlü oldukları için yağmacılardan korunabilmekte idiler. Varlıkları ve rahatları iyi idi. Bu babalarının çabasıyla olmuştu. Ama yine de Yusuf’a iyi davranmıyorlardı. Babasının küçük çocuğu sevmesi onların hoşuna gitmiyordu.

Bu sadece şeytani düşüncedir. Bunu ister insanın nefsi emmaresi emretsin, ister şeytan ayarlasın fark etmez. Açık olması bunun şeytani olduğu hususunun açık olmasıdır.

***

وَكَذَلِكَ

(Va LaÜAvLıKa)

“Ve böylece”

Hazreti Yakup peygamber rüyayı doğru olarak tabir etmiştir. Oğluna olacakları anlatmıştır. Buradaki rüya aynı zamanda görevlendirme anlamındadır. Rüya ile Hazreti Yusuf peygambere görev verilmiştir.

Bu görev nedir?

İsrail oğullarını oluşturma görevidir. Hazreti Yakub’un çocukları yeni bir topluluk oluşturma görevi ile görevlendirilmiştir. Bunlar Mezopotamya kültürünü almışlardır. Bundan sonra Mısır kültürünü alacaklar. Mısır’dan çıkacaklar ve Filistin’de devlet kuracaklar.

Sonra devletleri yıkılacak, Mezopotamya’ya (Babil’e) sürgüne gidecekler, yeniden oradaki gelişmeleri takip edecekler. Sonra Romalılar onları dünyaya sürecekler ve oralarda uygarlığı yayacaklardır.

Sonra İslâmiyet’in gelmesiyle Medine’den sürülecekler. Sonra İslâmî ilimlerin gelişmesinde Bağdat’ta katkıları olacaktır. Kur’an uygarlığının Batı’ya aktarılmasında ve bugünkü Batı uygarlığının oluşmasında birinci derecede rol oynayacaklardır.

İşte, Hazreti  Yusuf peygamber, babası Hazreti Yakup peygamberle birlikte böyle bir topluluğu oluşturmakla görevlidir.

يَجْتَبِيكَ 

(YaCTaBiYKa)

“Seni ictiba edecek.”

İctiba” demek kendine cibayet etmek demektir. “Cibayet” toplama demektir.

Burada Allah’ın Hazreti Yusuf’u insanlar içinde veya kardeşler içinde kendisine seçmesi demektir. 12 kardeş, anne ve baba bir aşiret oluşturmaktadır. Aşiretin başına en küçük kardeş olan Yusuf getirilecektir. 10 yaşlarında olan bir çocuğun ağabeylerine, hattâ anne ve babasına başkanlık edeceği yorumuna ancak bir nebinin anlayışı muktedir olur.

Hazreti İbrahim’den beri peygamberler görevlerini bilmektedir. Tevrat’ta ve Kur’an’da anlatıldığına göre  Hazreti İbrahim’in zürriyeti büyük millet yapılacaktır. Hazreti Yakup bunu bilmektedir ve kendisinden sonra gelecek olan nebiyi beklemektedir. Rüya bunun Yusuf olduğunu anlatmıştır. Yakup Yusuf’a bunu haber vermiştir. Yusuf’a henüz vahiy gelmemiştir. Zaten çocuktur. Daha görev yüklenecek yaşta değildir. Kendisine vahiy daha sonra Mısır’da gelecektir. Bununla beraber daha çocukken ileride nebi olacağı bildirilmiştir.

Bir insan kendi çalışması ile âlim olur, mürşit olur ama kendi emeği ile kimse vahyi alan nebi olamaz. Nebilerin nebi olmadan da masum olduğu görüşü buna dayanmaktadır. Bununla beraber nebilerin vahyi almadan önceki hayatları ümmetine örnek olamaz. Çünkü peygamberler de vahiy almadan önce ve sonra hata edebilirler. Ancak vahiyden sonra hata ederlerse Cebrail gelir ve hatalarını düzeltir. Düzeltmemişse, demek ki hata etmemiştir. Ümmettekiler de vahiy geldikten sonra yaptıklarından sorumludurlar. Vahiy gelmeden önce ise hata ihtimali baki kalacağından ümmet sorumlu değildir.

رَبُّكَ

(RabBüKa)

“Rabbin”

Rabbin” demek seni terbiye eden demektir. Terbiye etmek yetiştirmek anlamındadır.     Adım adım olgunluk çağına getirmektir, eğitmektir.

“Rabbin seni ictiba edecek” demek suretiyle eğitime başlayacak anlamı çıkar. Eğitim demek çile demek, sıkıntı demektir. Çile ve sıkıntı çeken olgunlaşır, çevresine nasıl davranacağını bilir. İnsanların yaptıkları kabalıklara ve eziyetlere dayanır. Onları kırmaz, çevresinden kaçırmaz. Sabırla onların da olgunlaşmalarını sağlamaya çalışır.

Türkçede gün görmüş ve geçirmiş tabiri vardır, yani başından olaylar geçmiş ve oluşlar karşısında nasıl davranacağını bilmiş kimse demektir.   

Peygamberlerin çileli hayatları onların bu olgunluğa erişmeleri içindir.    

Bizim de başımızdan sıkıntılı ve üzücü olaylar geçtiğinde daha ileri ve büyük bir hizmete hazırlanıyoruz yahut âhirette daha yüksek bir derece alacağız demektir. Bu durumda sıkıntılara ve üzücü olaylara karşı sevinip sabretmeliyiz.

وَيُعَلِّمُكَ 

(Va YüGalLiMüKa)

“Ve sana talim edecek.”

Talim” öğretme demektir. Tef’il bâbı teksir için gelir. Zamanla tedrici olarak öğretecek demektir. İlim delillere dayanarak bilinmeyen veya henüz oluşmamış olayları bilebilmedir. Sadece geçmişte olan olayları bilmek ilim değildir. İlim olayların tâbi olduğu kanunları bilip onlardan geçmişte olan olaylara benzeterek geleceği bilebilmektir.

Hazreti Yusuf peygamber kralın gördüğü rüyayı tâbir ederek 7 bolluk ve 7 kıtlık yılı geçeceğini bilebilmişti. İşte ona bunun ilminin öğretileceğini söylemektedir babası.

Peki, babası onun böyle bir bilgiye sahip olacağını nereden bildi?

Allah’ın Yusuf’u rüya ile eğitmeğe başlamasından, ileride bu tür tâbirlerle karşılaşacağını istidlal etmiştir.

Bu bize eğitimde bir metodu öğretiyor.

Bir ilim öğretilmek istenen kimse önce o ilmin kolay ve basit olarak çözeceği bir sorunla karşı karşıya bırakılır. Öğrencinin zihni o ilme yönlendirilir. Hazreti Yusuf peygamberin gördüğü bu rüya onu rüya tabirciliğine yönlendirmiş,  sonra bu sayede onun vezirliğe yükselmesine âmil olmuştur.

مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ 

(MiN TaEVİyLi eLEaXaDiYSi)

“Hadiselerin tevilinden.”

Olayların tevilini öğretecektir.

“Rüyaların tevilini öğretecek” demiyor, “olayların tevilini öğretecek” diyor.

Biz rüya gördüğümüzde onu tevil ederiz yani onu gerçek hayatla karşılaştırırız.

On bir yıldız on bir kardeşi, güneş ve ay anne ve babayı temsil ediyor.

Secde onların Yusuf’a itaat edeceklerini ve onlara başkan olacağını ifade ediyor.

Hadiselerin tevili ise kardeşlerin onu kuyuya atmaları ilâhi takdirinin ifadesidir. Bu sayede Hazreti Yusuf Mısır’a gidecektir. Bu sayede kardeşler kendilerini sonradan suçlayacak ve kardeşlerine karşı mahcup duruma düşüp ona itaat edeceklerdir.

Hazreti Yusuf öldürülmemiştir, kuyuya konmuştur. Bu Hazreti Yusuf’un yaşaması için ilâhi takdirdir. Hazreti Yusuf satılmamış, kuyuya konmuştur. Satsalardı tanınacaklardı ve iade etme ihtimali vardı. Pişman olup bulabilirlerdi. Hazreti Yusuf oraya gelen yolcuların dilini bilmediği için onlara durumu anlatamamıştır.

İşte, biz hadiselerin tevilini bilmeliyiz. Allah’ın bir olayı niçin öyle yaptığını düşünüp tevil etmeliyiz.

Birinci Cihan Savaşı’nda mağlup olmasaydık Cumhuriyeti kuramazdık, inkılapları yapamazdık. Şimdi “Adil Düzen”in gelmesi çalışmalarında olamazdık.

28 Şubat olmasaydı bugün AK Parti anayasa ekseriyetiyle iktidar olamazdı.

Bunlar hadiselerin tevilidir.

Biri bize gelip bir şey söylediği zaman onu küçümsememeliyiz. Söyleyen kim olursa olsun, onun Allah tarafından gönderilen, o sözü söylemekle mükellef kılınan kimse olduğunu bilmeliyiz. Allah bize şeytan veya melek göndermiş gibi onun sözlerini değerlendirmeliyiz.

Rüyaların tevili yanında hadiselerin tevili de önemlidir. Kur’an’dan sonra vahiy yoktur. Allah bize hadiselerle bildirmek istediğini bildirir. Hadiseleri umursamayıp değerlendirmemek vahye kulak vermemek gibidir.

وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ

(Va YüTimMu NiGMaTaHu GaLaYKa) 

“Sana nimetini itmam edecek.”

Hazreti Yakup peygamber gelecek nebinin görevlerini, yetkilerini ve başarılarını bildiği için bunu ona söylemektedir. Bununla beraber kardeşlerin ve anne babanın ona itaat etmesini ifade eden secde, Hazreti Yusuf’un Allah’ın nimetine ulaşacağını Hazreti Yakup’un rüya tâbirinden bilebilir.

Buradan şunu öğreniyoruz ki, başkan olmak ve yönetici olmak bir nimettir. Nimetten sorumlu olunacağına göre bu nimet aynı zamanda sorumluluk demektir. Burada “tamamlayacaktır” sözü ile başkanlığın tamamlanmış bir nimet olduğu ifade edilmiş olur.

“Adil Düzene göre İnsanlık Anayasası”nda, başkanların mameleki bucağın mameleki ile birleşir, başkan bu mameleki kendi mülkü imiş gibi kullanır, öldüğünde başkan iken kazandıkları vârislerine değil halefine kalır hükmü vardır. Başkanın ortak mameleki istediği gibi değerlendirmesi hükmü buradaki “yütimme” sözünden istidlâl edilir.

وَعَلَى آلِ يَعْقُوبَ 

(Va  GaLAy EAvLi YaGuQUvBa) 

“Ve Yakub’un âline.”

Hazreti Yakup peygamber burada “Yakub’un âline” diyor, “benim âlime” demiyor. Çünkü burada “benim âlime” deseydi yalnız Hazreti Yusuf’un âli olurdu. Çünkü onun babası olarak konuşmaktadır. Babasının âlinin kendisinin  âli olması karineye daha yakındır. Oysa “ben” veya “baban” demeyip “Yakup” demesi, kardeşlerinin de bu nimetin tamamlanmasındaki durumlarına işaret etmektedir. Burada Yakup’un Yusuf’un babası olmadığı karinesi ortaya çıkar. Ancak bundan sonraki ifade bu anlamın doğru olamadığını gösterir. “Âl” zürriyetten farklıdır. “Zürriyet”te soydan gelme şartı vardır. “Âl”de ise soydan gelenlere tâbi olanlar da dahildir.

كَمَا أَتَمَّهَا عَلَى أَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ 

(KaMAv EaTamMaHAv GaLAy EaBaVaYKa MiN QaBLü) 

“Önceden ebeveynine itmam ettiği gibi.”

Hazreti İbrahim ve İshak’ı iki baba olarak zikretmiştir. Kendisi de baba olduğuna göre, demek ki İbrahim ve İshak babasının da babalarıdır.

“Babalarımız” demiyor da “babaların” diyor. Çünkü o, onun babaları içindedir. Aynı zamanda Hazreti Yusuf’un âli içindedir. Nimet olarak Hazreti Yakup’ta tamamlama yoktur. Çünkü oğlu başkan olmuştur.

Buradan şunu öğreniyoruz ki, İbrahim ve İshak, Yusuf’tan daha etemm olan bir nimete ulaşmışlardır. Yakup ise Yusuf kadar nimete ulaşamamıştır.

إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ

(İBRAEaHİyMa Va İSHAQa)

“İbrahim ve İshak’a.”

Hazreti İbrahim’in Ortadoğu’da kalan iki oğlu vardır: İshak ve İsmail.

İsmail Mekke’de gelişecek ve zürriyetinden son nebi Muhammed gelecektir.

İshak Filistin’de kalacak ve oradaki peygamberlerin babası olacaktır. Bunlardan biri Yakup’tur. Yakub’un çocukları Mısır’a gidecek ve orada çoğalacaklar. Musa zamanında oradan çıkacaklar ve İsrail oğullarına vaad edilen topraklara geleceklerdir.

Buradaki İbrahim ve İshak, Yusuf peygamberin dedeleridir.” Eb” kelimesinin dedeleri de içerdiği bu âyetle açıkça belirtilmektedir.

“Valid” öz babayı içerir, dedesini içermez.

“Veled” de böyledir, oğlunun oğlunu içermez.

“İbn” torunu da içerir. Beni Âdem, Beni İsrail bunun delilidir.

إِنَّ رَبَّكَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ(6) 

(İnNa RabBaKa GaLiyMün HaKiyMun)

“Rabbin alimdir hakimdir.”

Maksat Yusuf’un yetiştirilmesi olduğu için “Rabbin” denmiş, “Rabbimiz denmemiştir.

Alimdir, Hakimdir” demekle, olacakları bilir ve olması gerekeni yapar demektir.

Hükmetmek” yönlendirmek demektir, direksiyonu kullanmak demektir.

Allah kâinatı yaratmış, doğa kanunlarını koymuş, melekleri ve insanları görevlendirmiştir. İleride neler olacağına ve kimlerin neler yapacağına baştan karar vermiştir. Her şeyi bilmektedir. Bununla beraber Kâinatın direksiyonunu elinde tutmaktadır. Nereye gitmesini istiyorsa direksiyonu o tarafa çevirmektedir.

Hazreti Yusuf’un  Mısır’a gitmesi böyle yönlendirme ile olmaktadır. Olanlar kardeşlerin keyfi ile değil, Allah’ın takdiri ile olmuştur.

***

لَقَدْ كَانَ فِي يُوسُفَ وَإِخْوَتِهِ    

(LaQaD KAvNa FIy YUvSuFa Va EiHVaTiHiy)

“Yusuf ve kardeşlerinde.”

Bugün bu rüyanın görülmesinden sonra 2800 civarında yıl geçmiştir. O zamandan itibaren yetiştirilen İsrail oğulları bugünkü Batı uygarlığının mimarisinin ve Batı’nın hakimidirler. İnsanlık tarihi içinde etkin olmuşlar ve etkin olmaya devam edeceklerdir.

Bu Allah’ın takdiridir. Kimse Allah’ın taktirini değiştirme gücüne sahip değildir.

Bu durum dünyaya sahip olacakları anlamına gelmeyip uygarlıklara katkı yapacakları anlamını içermektedir. Bugünkü Batı uygarlığındaki durumları böyledir. Batı’nın finansörü olmuşlar, yöneticisi olmamışlardır.

آيَاتٌ لِلسَّائِلِينَ(7)   

(EAvYAvTün Li elSAvEiELIyNa)

“Saillere âyetler vardır.”

Bu âyet Allah’ın bizlere yaptığı hitaptır.

Sâilîn” marifedir, yani belli bir grup soracaktır demektir.

Bu grup “Adil Düzen”e inanan grup olup “Adil Düzen” hakkında, “Adil Düzen”in ne olacağı hakkında iyi niyetle soru soranlara cevaptır. “Adil Düzen”e saldıranların, kötülük yapanların akıbetleri Hazreti Yusuf peygamberin kardeşlerinin akıbetlerinin benzeri olacaktır.

Bir gün gelecek, bizi kıskanıp muhalefet eden kardeşlerimizi Allah bize muhtaç edecek ve bizimle birleşecekler, sonra birlikte III. bin yıl uygarlığını, Adil Düzen uygarlığını kurmuş olacağız. Bu kuruluşta Hıristiyanlar ve Yahudiler de yer alacaklardır. Bugün kapitalizm ve sosyalizm çökmüştür. Tek çıkış yolu “Adil Düzen”dir. Bütün dünya ekonomik krizlerini ancak “Adil Ekonomik Düzen” ile yenebilecektir. Buradaki âyât buna işarettir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-549/ADİL DÜZEN DERSLERİ-379   20 Şubat 2010

 

BÜLENT ARINÇ,  PARTİLER

VE MİLLÎ OLMAYAN MEDYA

2003’te Ak Parti yeni iktidara geçmişken, bir televizyonda yaptığım konuşmada Ak Parti’nin acilen çözmesi gereken dört sorun olduğunu söylemiştim.

-İşsizlik,

-Dış borçlar,

-Yargı işlemezliği ve

-Dışa bağımlı millî olmayan basın.

Türkiye’nin ana sorunlarının bunlar olduğunu söylemiştim.

Çare ve çözüm olarak da:

-İşsizlik sorununun çözümü için çalışanlara kredi verme…

-Dış borçlar için de dış borcu iç borca çevirme, para borcunu mal borcuna çevirme, borcu iştirake çevirme yollarını söylemiştim...

-Yargıyı işler hâle getirmek için de tarafların seçtiği hakemlik ve bilirkişilik müesseselerinin işler hâle getirilmesi gerektiğini…

-Millî basının oluşması için de basın kooperatiflerinin kurulması, okurların üye olması, yazarların yönetici olmasını önermiştim.

Kimse duymadı!

 

Bülent Arınç Meclis’te cereyan eden olaylarda yapıcı rol oynasın diye CHP’li bayan başkan vekiline ricada bulunmuş; basın bunu çarpıtarak yaygaraya vermiş ve Ak Parti ile MHP’yi birbirine düşürmüş, gayesine ulaşır olmuştur. Halk arasında Bülent Arınç dengesiz biri olarak takdim edilmiş, Hareket Partililer de saldırgan bir parti olarak topluma sunulmuştur. Bilinç altında  basın bu etkiyi sağlamakla başarıya ulaşmıştır.

Sonra Mehmet Ali Şahin’in yemek davetine MHP katılmış, CHP katılmamıştır. Bu da sağın bir başarısı olmuştur. Sağa yapılan tertipler ve oyunlar başarıya ulaşmamış, iki partinin akıllı davranışları sayesinde sağın parçalanması önlenmiştir. Bülent Arınç’ın  özür dilemesi bu oluşun tamamlanmasını sağlamıştır.

Bu sayede Ak Parti ve Hareket Partisi kaybettikleri oyları geri almışlardır.

CHP ise olaylarla hiçbir ilgisi olmamakla birlikte, bu olaydaki olumsuz tutum ve davranışlarından dolayı zararlı çıkmıştır.

Millî basın olsaydı, Meclis’te cereyan eden olayların bir tertip olduğunu ortaya koyar ve bu olaydan Meclis’in yıpranmasına, sağ ve solun tamamen birbirlerinden kopmasına imkan vermezdi. Olaylardan kimse kârlı çıkmamış, demokrasi zarar görmüştür.

 

Kur’an’ın dediği gibi; söylediklerimize karşılık dilsiz, sağır ve kör olmaktan kurtulup Kur’an’ın söylediklerine kulak vermeliler.

Biz Kur’an’ı tercüme ediyoruz. Hatalar bizim, doğrular onundur.

Bize kulak vermek, doğruları seçip amel etmek:

-Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’e farzdır; 

-Bülent Arınç’a farzdır;

-AKP’lilere  farzdır;

-MHP’lilere farzdır.

-CHP’lilere tebliğ olunur.

 

Tekrar hatırlatıyoruz:

-Gelin, basın kooperatifleri kanununu çıkarın, ülkeyi dışa bağımlı yıkıcı ve millî olmayan basından kurtarın, kendinizi de iftiralardan koruyun.

Akevler kırk yıllık birikimini emrinize vermeğe hazırdır.

Gelin kör, sağır ve dilsiz olmaktan kurtulun.

Aksi halde mukadder akıbetinizi bekleyin.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-549/ADİL DÜZEN DERSLERİ-379   20 Şubat 2010

 

BAKKALLAR NE YAPMALI?

Başbakan Erdoğan bakkallar için “kapanırsa kapansın” demiş!

Herkes bu söze karşı çıkmaktadır.

Biz bir sene önce bakkallarla ilgili öneride bulunduk. Reşat Erol bu öneriyi bakkallar derneğinin yöneticilerine iletti, ilk görüşmede ilgilenir gibi yaptılar...

Sonra sustular; hâlâ susuyorlar!..

Olay nedir?

Tekel sermaye herhangi bir yerde bir kuruluş ortaya çıkarsa önce onu yerinde ezer.

Ezemezse; para ile destekler ve o kuruluşu kendisinin istediği bir kuruluşa çevirir.

Bunu da başaramazsa; o kuruluşu büyütür. Büyük teşkilat hâline gelir. Teşkilatın yöneticilerini satın alır. Teşkilatı kendi amaçları için kullanır.

Bunu da yapamazsa; teşkilatın başına bilgisiz beceriksiz, korkak ve ne yapacağını bilemez yöneticiler getirir. Böylece o teşkilat mefluç vaziyete getirilir. Tekel sermaye için bunun faydası; o teşkilat  vardır diye herkes ümidini ona bağlar ve avunup durur...

Türkiye’de ve dünyada bütün kuruluşlar bu statüye tabidir.

Bu statüye uymayan bir kuruluş olursa, ihbarlarla ve şikâyetlerle devleti ona saldırtarak o kuruluşu çökertir.

Erdoğan’ın bakkalları yaşatma gücü yoktur.

Bakkallar derneğinin de yaptığı şey; bizimle işbirliği yaparak sömürü ile mücadele edeceğine, Başbakandan birkaç kuruş alarak nemalanmak istemiştir. Ne var ki bu yardımlar bakkalları kurtaramamıştır. Kurtaramaz da.

‘Hazıra dağlar dayanmaz’ diye bir atasözümüz vardır.

Neler yapılmalı?

Önce halkımız bakkallara sahip çıkmalıdır. Bunu sağlamak için önce halkın bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Bir bakkal, örnek ve öncü olmaya ahdetmiş bir bakkal ortaya çıkmalı ve müşterilerini bilinçlendirmelidir. Bunu ancak kendisinin fiyatları süper marketlerin fiyatlarına eşit olduğu zaman sağlayabilir. Bunun için Adil Düzen bilgisi gerekmektedir. Akevler’e gelip bu bilgiyi almalıdır.

Örnek bir bakkal işlettikten sonra mahallesindeki bakkalları birleştirip bakkallar sömürüden kurtulma dayanışmasına girmelidir. Küçük küçük kooperatiflerle önce İstanbul, sonra Türkiye, sonra dünya bu sisteme geçmelidir. Kooperatifler küçük olduğu için sermaye her biri ile uğraşamaz. Makroda kendisinin zararı olmadığı için küçük kooperatiflerle uğraşmaktan vaz geçer. Bakkalları ortadan kaldıracağına bakkalları sömürmeyi yeğler. Yararlanır ama sömüremez. Böylece dünya sermayenin var olduğu ama diğerlerini sömüremediği bir düzene geçmiş olur.

Bakkallar olmadan krizsiz ekonomi düzeni kurulamaz.

Büyük sermaye olmadan da büyük çapta ekonomi oluşamaz.

Hâsılı, bakkallar ve büyük sermaye birbirlerini ortadan kaldırma savaşı yerine, birbirine dayanışarak “dengeli ekonomi sistemi”ni kurmaları gerekir.

Bir bakkal düşünelim ki elinde banka teminatı vardır. Bu garanti ile süper marketlere gitmekte, süper marketlerden tenzilatlı mal alarak bakkalında satmaktadır. Bu süper marketler aleyhinde değildir. Çünkü onların malları satılmaktadır. Bakkalların aleyhinde değildir. Çünkü cirodan kazanmaktadır. Halkın aleyhine değildir, hizmet ayağına gelmektedir. Yani bakkallarla süper marketler arasında çıkar paralelliği oluşmaktadır.

Bakkallara bu banka garantisini kim sağlayacak?

İşte kooperatif burada devreye giriyor. Önceleri banka teminat mektubu temin ediliyor, sonra kooperatif banka kadar güvenilir oluyor ve bankaların yerini kooperatif alıyor. Bankalar da faizli sistemden vazgeçip işletmelere kooperatifler gibi genel hizmet vermelidirler.

Biz sizden bir şey istemiyoruz, sadece “Adil Düzen”i öğrenmenizi istiyoruz.

Sonra ister uygulayın, ister uygulamayın; siz bilirsiniz!

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

Kanserli ekonomi, koruyucu tedavi

Reşat Nuri EROL

Bu ifade bendenize değil, Prof. Dr. Erkan Topuz’a ait. Diyor ki:

“Kanserli ekonomi ancak 15 yıl yaşar.”

Bu başlığın altında anlatılanlar, iki yıl önce yazdığım ve dış borca dayalı ekonomimizin çıkmazlarını anlatan “10 yıl sonra Türkiye yok!” yazımın bir başka yönden, meseleye sağlık sektörü ve sağlık politikaları açısından açıklık getiren bir başka versiyonu. Prof. Topuz’un ifadelerinin dayandığı gerekçeler kanaatimce çok önemli. “Kanserden korunma” yerine “tedavi”ye odaklanıldığını, bunun da kanserde ve harcamalarda patlamaya neden olduğunu belirten Prof. Dr. Erkan Topuz:

“15 yıl sonra ne devlet kalacak, ne sosyal güvenlik kurumu…

Çünkü bu giderlere hiç kimse dayanamaz…”

Devlet de dayanamaz, SGK da…

Vatandaş da dayanamaz…

Birlikte yıkılırlar…

***

Hepinizin akrabaları, arkadaşları, dostları ve tanıdıkları var. Ölümlü bir dünyada yaşıyoruz, insanlar ölüyor. Ölmesine ölüyor da, şöyle bir düşünün bakalım:

Acaba ölümlerin kaçta kaçı kanserden?

Ünlü kanser uzmanı Prof. Dr. Erkan Topuz, şu anda her dört kişiden birinin kanser olduğunu, 2020’ye kadar ise her üç kişiden birisinin kansere yakalanacağını belirterek, bu durumun ortaya çıkaracağı sonuçlara dikkat çekiyor. Kanser vakalarındaki artışa bağlı olarak tedavi masraflarının da çığ gibi arttığını ve gelişmiş ülkeler için silah sanayiinden sonra ikinci en önemli gelir kaynağı olduğunu belirtiyor…

“Dünyanın sonunu insanlar getirecek ve bunu kanserle yapacaklar” diyen de yine Prof. Topuz. Kanser şimdilik kalp-damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer alan ölüm nedeniymiş, ama artış hızı böyle devam ederse 2030’lardan itibaren birinci sıraya çıkacakmış... Hastalığın duygusal ve psikolojik yükleri dışında, hasta ile ailesine ve ülke ekonomisine getireceği mâli yük rakamlarla ölçülemeyecek seviyelere doğru gidiyormuş... Mesela, Türkiye’de en basit bir kanser türü için hasta tamamen kurtulursa 6 aylık bir tedavi kürü için 50 bin lira gidiyormuş… Eğer hasta kurtulamaz ve kronikleşirse, bu masraflar milyon liraları bulabiliyormuş... Çünkü kemoterapi uygulaması maalesef devam ediyor ve bu ilaçlar her geçen gün pahalanıyor... Gidişata bakılırsa:

15 yıl sonra ne devlet kalacak, ne sosyal güvenlik kurumu…

***

“Bir musibet bin nasihatten evlâdır” sözü gibi; Prof. Topuz da “tedavi”den ziyade “korunma”ya önem verilip öne alınmasını tavsiye ettikten sonra, gerekçesini şöyle açıklıyor:

“Çünkü bir korunma bin tedaviden evladır...

Bunun için kanserojenleri hayatımızdan çıkarmalıyız.”

Kanser konusunda izlenen yol yanlış… Korunma yerine tedavi yöntemi sadece sömürü sermayesinin elindeki ilaç sanayiini palazlandırıyor… Tedaviye giden milyarlarca doların sadece yüzde yirmisi korunma için yeterli olabiliyor… Şimdilik kanser ilaçlarına 300 milyar dolar gidiyor ama 2020’li yıllarda 500 milyar doların üzerine çıkacak… Koruma adına kansere yakalanmamak için Dünya Kanser Birliği 1 dolar harcıyorken, sömürücü firmalar kanser ilaçlarının reklamı için 500 dolar harcıyor… Tersi yapılsa durum değişecek…

Kimyasallarla birlikte kanserler arttı… Japon denizinde balinalar sürü halinde ölüyorlar, çünkü Japon sanayiinin kirlettiği denizde karaciğer-kolon kanseri olmuşlar… Aynı şekilde kutup ayıları da kirli denizlerden gelen balıkları yedikleri için kanser oluyor… Temizliği, saflığı ifade için kullanılan anne sütünden bile toksik madde çıkıyor!..

Koruyucu tedavi tercih edilmezse, kanserli ekonomiyi bekleyebiliriz…

 

 

Bakkallar ve Başbakan

Reşat Nuri EROL

Bakkallar büyük bir mücadele veriyor. Bir tarafta ‘mahalle baskısı’ iddiası, diğer tarafta ‘AVM-Mahalle Bakkalı Çatışması’ var; sanki eski mahalleler ve o mahallelerdeki bakkallar varmış gibi. ‘Mahalle bakkalı devri artık bitti!’ iddiası, bu ekonomik ve sosyal gerçek karşısında yavan kalıyor. Sosyal değişim aldı başını, gidiyor; her şeyi değiştiriyor…

Başbakan bu değişime karşı direnenlere demiş ki: “Türkiye değişiyor. Bunu artık ister kabul etsinler, ister etmesinler. Gerçekler ortada ve ben küçük esnafımızın bu noktadaki şikayetlerini de biliyorum. Ama onlar da artık bu gerçeği görecekler. Ne yapacaklar? Bu sorunu sivil toplum örgütleriyle ve kendi aralarında birleşmek suretiyle (bir tek bizim hep hatırlattığımız ‘tüketim kooperatifi’ hatırlatması yok) aşacaklar. Belki marketler, belki süper marketler (burada da bizim ‘mala-mal marketler zinciri’ hatırlatması yok) hâlinde... Hayatın gerçeği bu. Sürekli ilerlemek durumundayız...”

Başbakan Erdoğan böyle dedikten sonra; AVM’lerin gelişen toplumun bir ihtiyacı hâline geldiğini söylemiş!

Acaba?!. Neye göre gelişen ve değişen?..

Kapitalizm, çılgın tüketim ve israf ekonomisi yönünde değişerek evrilen ve giderek pek çok değerlerini yitirerek devrilen toplum!

‘Kanaat ve tutumluluk ekonomisi’ni unutan toplum!

Hayatın her alanında değişim var ama yöneticilerimiz bir şeyin, çok acı bir gerçeğin farkında değil; maddî yönden gelişiyormuş gibi görünürken, manevî pek çok değerlerimizi yitiriyoruz. Anadolu köylerimizdeki ‘köy bakkalı’ ile kasaba veya kentteki ‘mahalle bakkalı’ da bütün sosyal fonksiyonlarıyla yitirmekte olduğumuz işte bu önemli değerlerden.

Ama biz farkında olmadan önce pek çok sosyal değerleri ihtiva eden eski köylerimizi ve mahallelerimizi, ondan sonra da oralardaki bakkallarımızı kaybettik. Bu gibi konuları ele aldığım her yazıda hatırlattığım üzere; bu gidişatın sonu sadece küçük ve orta ölçekli işletmelerimiz ile esnafımız için kriz ve kapanış değil, aynı zamanda SOSYAL TUFAN!

Başbakan ile birlikte çalıştığımız yıllarda ve sonraki birkaç görüşmemizde, meselenin püf noktası olan bu ‘sosyal boyutu’ değişik şekillerde, ısrarla, inatla anlatma çabası içinde olmama rağmen; ya ben anlatamadım ya da o anlamadı veya anlamak istemedi! Şimdi başbakan, hem de 7-8 yıldan beri başbakan ve ‘bakkallar’ hakkında böyle konuşuyor! Aynen bir zamanlar ‘gecekondular’ için konuştuğu gibi: ‘Acımayın, yıkın!’ Bu köşede yayımlanan ‘Acımayın, yıkın!’ başlıklı yazım arşivde (21.06.2005) duruyor, merak edenler bakabilir.

Başbakan, AVM’lerin gelişen toplumun bir ihtiyacı hâline geldiğini, bundan zarar gören mahalle bakkallarının ise çözümü sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte çözmeleri gerektiğini söylemesine söylüyor da; bu yönde parti ve hükümet olarak ne yapıyor?!. 

İhtiraslarına gem vurulmadığında halkın ihtiyaçları sınırsızlaşır. Sınırsız olan ihtiyaçlar değildir, eğitimle gemlenmeyen ihtiraslardır. Oysa imkanlar sınırlıdır.

Başbakan itiraf ediyor ve diyor ki: Biz 7 yıldır her vatandaşımızın tek tek gelir düzeyini artırmaya çalışıyoruz. İstediğimiz yere daha henüz gelemedik ama bunun için çalışıyor, ülkenin kaynaklarını çarçur etmeden dikkatli bir şekilde harcamaya çalışıyoruz. Ücretler hâlen istediğimiz seviyede olmayabilir...

Oysa gerçek hiç de öyle değil, çünkü ülkenin imkanları faize ve borçlara gidiyor. Paralar faiz ve borç bataklarına gidince, halkınıza verecek paranız yok! Baştan tercihinizi ‘halk’tan yana değil de, ‘küresel sömürü sermayesi’nden yana kullandığınız için 7-8 yıldır ülkenin imkanlarında ve ücretlerde olumlu yönde bir gelişme olmuyor.

Hükümette olmayınca; halkta, esnafta, küçük ve orta ölçekli işletmelerde ve dolayısıyla köy veya mahallelerimizde çok önemli sosyal hizmetler gören bakkallarımızda da olması gereken olmuyor… Onun da ötesinde bu değerler kayboluyor…

Bu durumda ‘Bakkallar ne yapmalı?’ konusu, bundan sonraki yazımın konusudur.

 

 

Başbakan, bakkallar ve soğuk marketler

Reşat Nuri EROL

Bakkallar ayakta kalma mücadelesi veriyorken, Başbakan sadece seyrediyor demeyeceğim; maalesef sadece seyretmekle kalmıyor, aynı zamanda kendisinden hiç de beklemediğim şeyler söylüyor ve söylemekle de kalmıyor, aynı zamanda yapıyor… Neler söylüyor, neler yapıyor?.. Bakkallar başta olmak üzere, küçük esnaf ve küçük işletmelerin dertlerine deva, gönüllerindeki manevî yaralarına şifa olabilecek şeyleri Başbakan olarak maalesef ne söylüyor ne de yapıyor; bambaşka şeyler söylüyor ve yapıyor… Durmadan AVM açılışları yaparken, özetle ‘bakkallar kapanırsa kapansın’ demeye getiriyor!..

Başbakan ile bir toplantıdaki görüşmemizde, bir konu ile ilgili meramımı anlatmaya teşebbüs ettiğimde, ‘Köşendeki yazıları okuyorum’ demişti. Cevaben, ‘Köşelerde değil de yüz yüze görüşelim, bazı temel meselelerdeki çözüm önerilerimizi arz edelim’ dedim. Hâlâ vakit bulup yazılarımı okuyabiliyorsa, bu önemli konudaki önerilerimi bir kere daha hatırlatıyorum.

Bakkallar esnafımızın sembol kesimi olduğu için bu konuda söylenenleri ve yapılanları çok önemsiyor, daha önce bu konuyu birkaç defa ele almama rağmen, istifade edilmesi ümidiyle bu vesileyle bir kere daha çare ve çözüm önerilerimi arz ediyorum.

Başbakanın küresel sömürü sermayesine boyun eğdiği ve küçük esnafın yok oluşunu kabullendiği, -bakkallar için söylediklerinin de- aslında çaresizlik içinde halkının içindeki küçük esnafın köleleştirilmesine önlem alamamasının bir itirafı olduğunu söyleyenler ve yazanlar var. Nitekim bu görüş bana da özel olarak ulaştırıldı ve konuyu bir kere daha ele almam hatırlatıldı. Başbakanın bakkallarla ilgili açıklamasına bir başka açıdan cevap niteliğinde olacak olan bu yazım, inşallah ilgililerin ve halkımızın ufkunu açar.

Bu faslı, kısmen redakte ettiğim mesajı ileten arkadaşın ifadeleri ile noktalayalım: Sistem/düzen böylesine tıkanmışken, yetkililer ne yapalım ümitsizliği içinde kıvranırken; artık sömürülmeyi ve köleleşmeyi adeta sindirmiş Türk halkına ve küçük esnafa, özellikle bakkallara ellerinden çok şey geldiğini gösteren ve düşününce neler yapılabileceği hususunda mükemmel bir örnek olan bir yazıyı istifadelerinize sunmak istiyorum. Mesaj böyle diyor ve bizim bir seminer çalışmamızdan derlediğimiz notları gündeme getiriyor...

Bakkal deyip geçemeyiz; çünkü köyden kente, kasabadan mahalleye, sokaktan semte kadar her yerde bakkal Türk toplumsal hayatında sadece basit bir alışveriş yeri değildir. Bakkal her şeyden önce evimizin hemen yakınında veya civarındaki “Bakkal Amca, Bakkal Teyze”dir ve genellikle küçük bir aile işletmesidir. Mahallemizdeki, semtimizdeki, sokağımızdaki pek çok sosyal aktivitenin cereyan ettiği merkezdir. Şimdilerde çok yaygın olan ‘kredi kartı’ diye bir şey yokken, ‘bakkal borç/veresiye defteri’ ile isteyen her müşteriye kredi sağlayan yerdir; hem de hiçbir kefalete ve faize gerek kalmaksızın kredi. Ayrıca küçük çapta bir muhtar, bir emniyet görevlisi, bir muhasip, bir avukat, bir hakemdir Bakkal Amca. Yukarıdaki apartman katlarından sallanan sepetlerde yazılan veya telefonla iletilen siparişlere cevap veren ‘Bakkal Amca’dan başkası değildir.

Süper markete bu gibi sıcak ve birebir sosyal ilişkiler ifade eden bir şeyin teklif edilmesi bile düşünülemez. Süper markete herhangi bir emanetinizi bırakamazsınız. Bakkalınızla başınıza gelen bir hastalıktan, bir ayrılıktan, bir yoksulluktan dolayı dertleşebilirsiniz, ama süper marketle hiçbir konuda dertleşemezsiniz. Paranız yoksa bakkalınızın ‘veresiye defteri’ne yazdırırsınız ama süper marketin veresiye defteri yoktur! Bakkal sizden faiz almaz, sizi sıkıştırmaz, hattâ daha fazlasını yapar; çok hamiyetlileri yoksul düşmüş ailelerin çocuklarına parasız şeker, lokum verir, hatta ekmek verir, peynir, zeytin verir, katık edip yesinler diye. Bakkal asırların birikimiyle oluşan sosyal geleneklerimizin bir kurumudur. ‘Besmele’ ile açılan dükkanlarımızın ‘bereket’ simgesidir.

Bakkallarımızda ne kadar ‘ruh’ varsa, süper market o kadar ‘ruhsuz’dur.

Bakkal Amca ne kadar ‘sıcak’sa, süper market de o kadar ‘soğuk’tur.

Bakkal ne kadar bize ‘yakın’sa, süper market o kadar ‘uzak’tır.

 

 

Sermayeye karşı bakkallar birliği 

Reşat Nuri EROL

Başbakan Erdoğan, bir AVM açılışında bakkallar meselesini anlatırken, ‘kapanırsa kapansınlar’ demeye getirmiş ya; bizim gibi herkes bu söze karşı çıkmakta... Biz sadece karşı çıkmakla kalmadık, son birkaç sene içinde önce bakkallarla ilgili uygulamalı önerilerde bulunduk… Minik bir mahalle bakkalı kurup işlettik… Bu vesileyle çok önemli bilgi ve deneyimler elde ettik… Bu bilgi ve deneyimlerimizi ulaşabildiğimiz esnaf birlik başkanlarına bakkallar birliği derneklerinin yöneticilerine ilettik… İlk görüşmede ilgilenir gibi yaptılar...

Sonra sustular, ilgiyi kestiler; hâlâ susuyorlar ve ilgilenmiyorlar!..

***

Bu gibi gelişmeler karşısında olay nedir, neden böyle oluyor diye düşünmeye başladık ve bazı sonuçlara ulaştık.

Önce sonuç mahiyetindeki bu tesbitler üzerinde duralım.

-Tekel sermaye herhangi bir yerde bir kuruluş ortaya çıkarsa önce onu yerinde ezer.

-Ezemezse; para ile destekler ve o kuruluşu kendisinin istediği bir kuruluşa çevirir.

-Bunu da başaramazsa; o kuruluşu büyütür, büyükçe bir teşkilat hâline getirir. Sonra o teşkilatın yöneticilerini satın alır ve teşkilatı tamamen kendi amaçları için kullanır.

-Bunu da yapamazsa; teşkilatın başına bilgisiz, beceriksiz, korkak ve ne yapacağını bilemez cahil yöneticiler getirir. Böylece o teşkilat mefluç vaziyete getirilir. Tekel sermaye için bunun faydası; o teşkilat  vardır diye herkes ümidini ona bağlar ve avunup durur...

Türkiye’de ve dünyada, tekel konumundaki bütün kuruluşlar bu statüye tâbidir. Bu statüye uymayan bir kuruluş olursa, ihbarlarla ve şikâyetlerle devleti ona saldırtarak o kuruluşu çökertirler. Şöyle bir düşünün bakalım; hukuktan itibaren, ekonomi kuruluşları ve hizmet sektörü başta olmak üzere, hemen hemen her alan böylesi bir tekel işgalinde değil mi?

Bu durumda başka birilerinin bakkalları ayakta tutma ve onları yaşatma gücü yoktur.

İş tamamen başa kalmıştır. Bakkallar kendi sorunlarını yine bizzat kendileri çözmelidirler. Hem de yeniden yapılanarak ve yine kendileri kendi aralarında yeni birliktelikler ve “birlikler” oluşturarak bunu yapacaklardır. Başka çözüm yolu yok!

***

Neler yapılmalı? Bakkallar bir araya gelip neler yapmalı?

Her şeyden önce bizzat halkımız köyündeki, mahallesindeki, semtindeki, sokağındaki bakkallarına sahip çıkmalı. Bunu sağlamak için önce halkın bilinçlendirilmesi gerekmekte.

Her yörede bir bakkal, örnek ve öncü olmaya ahdetmiş bir bakkal ortaya çıkmalı ve müşterilerini bilinçlendirmeli. Bunu ancak kendisinin fiyatları süper marketlerin fiyatlarına eşit olduğu zaman sağlayabilir. Bunun için “Adil Ekonomik Düzen” bilgisi gerekmekte. Bu konuda bizde kırk yıllık bir bilgi birikimi ve yabana atılmayacak uygulama tecrübesi vardır.

“Örnek bir bakkal”ı kurup işlettikten sonra, mahallesinde “BAKKALLAR BİRLİĞİ” oluşturup sömürüden kurtulma sürecine ve dayanışmasına girilmeli...

Küçük küçük “kooperatifler”le önce İstanbul, sonra Türkiye, sonra dünya bu sisteme geçmeli...

Kooperatifler küçük olduklarından dolayı, tekel sömürü sermayesi onların her biriyle tek tek uğraşamaz; uğraşsa bile baş edemez.

Halkın asıl gücü, birlikteliğin ana kuvveti işte buradadır.

Sermaye, makroda kendisinin zararı olmadığı için küçük kooperatiflerle uğraşmaktan vazgeçer. Bakkalları ortadan kaldıracağına bakkalları sömürmeyi yeğlemeyi tercih eder; yararlanır ama sömüremez. Her şeyde olduğu gibi bu konuda da “denge” vardır. Böylece “yeni bir ekonomik dünya düzeni” kurulur. İnsanlık sermayenin var olduğu, varlığını sürdürdüğü ama diğerlerini sömüremediği bir düzene geçmiş olur.

Birlikteliğin, birlikte olmanın, bakkallar birliği kurmanın daha başka detayları vardır ve bu gibi bazı önemli detaylar da bundan sonraki yazımın konusudur.

 

 

Bakkal, banka, kooperatifleşme ve ruh

Reşat Nuri EROL

Konunun en önemli yerinde kalmıştık, kaldığımız yerden devam ediyorum…

Önceki yazılarımda anlattığım bu tip bakkallar olmadan “krizsiz ekonomi düzeni” kurulamaz ve yaşatılamaz. Her köşe başı ve her önemli sokaktaki bakkallar, orta direk toplumun yani halkımızın sigortası mesabesindedir. Büyük sermaye olmadan da “büyük çapta ekonomi” oluşamaz. Hâsılı, bakkallar ve büyük sermaye birbirlerini ortadan kaldırma savaşı yerine, birbirine dayanışarak “dengeli ekonomi sistemi”ni kurmaları gerekir.

Bir bakkal düşünelim ki elinde banka teminatı, banka garantisi var. Bu garanti ile süper marketlere gitmekte, süper marketlerden tenzilatlı mal alarak bakkalında satmakta, yani ucuz mal hizmetini mahalle, semt veya sokağına kadar götürmekte...

-Bu uygulama süper marketler aleyhinde değildir, çünkü onların malları satılmakta.

-Bu uygulama bakkalların da aleyhinde değildir, çünkü cirodan kazanmakta.

-En önemlisi halkın aleyhine hiç değildir, çünkü hizmet ayağına gelmekte.

-Yani, bakkallarla süper marketler arasında çıkar paralelliği oluşmakta.

***

Burada önemli bir sorun karşımıza çıkıyor: Bakkallara bu banka garantisini kim sağlayacak? İşte “kooperatif/kooperatifleşme” burada devreye giriyor; önceki yazılarımda sözünü ettiğim “bakkallar birliği kooperatifi” veya bakkal kooperatiflerinin çoğalarak ve güçlenerek oluşturdukları “birlik kooperatifleri” ile daha üst birlikler devreye giriyor.

-Önceleri “banka teminat mektubu” temin ediliyor…

-Sonra, bir müddet sonra, sistem iyice rayına oturduktan sonra, “kooperatif” banka kadar güvenilir oluyor ve bankaların yerini kooperatif alıyor...

Bu birliktelik ve bakkal birliklerinin oluşturduğu güç “faizli bankalar” üzerinde öylesine maddî ve manevî baskı oluşturmalıdır ki; bir müddet sonra artık bankalar da “faizli sistem”den vazgeçip işletmelere kooperatifler gibi “faizsiz genel hizmet” verme yarışına girmeliler. Bu arada ekonominin kalbi mesabesinde olan bankalar halkı ve küçük işletmeleri soyup sömürmeyi değil; gerçekten halka ve ekonomiye hizmet etmeyi düşünmeli, bu düşünce doğrultusunda yeniden yapılanmalılar…

Burada bu vesileyle, bütün bu anlattıklarım yapıldıktan sonra, bu gelişmelerle birlikte kurulup devreye girmesi gereken “Genel Hizmet Kooperatifleri”ni hiç olmazsa isim olarak anmadan geçemeyeceğim. Muhasebe, muamele, avukatlık, hakemlik gibi pek çok hizmetler (25 çeşit hizmet) bu kooperatifler tarafından en iyi ve en ucuz şekilde yapılacaktır…

***

Ülkemizdeki bir kısım “yabancı sermaye”nin ve dolayısıyla “sömürü sermayesi”nin yapmakta olduğu şey “tekelleşme” ve tekelleşmenin de ötesinde ekonominin olmazsa olmaz şartı olan “rekabeti önleme”dir. Onlara sorarsanız, onlar ve yerli her türlü işbirlikçileri ise aslında devlet tekelleşmesini önlediklerini iddia ederler ama hedefleri tek kelimeyle “tekelleşme”dir. Rekabeti canlandırdıklarını iddia ederler ama rekabeti öldürürler…

Bir de AVM veya süper market gerçeğinin “ruhu” vardır ki, o ruh “bizim ruhumuz”la taban tabana zıt bir anlayışın ruhudur. O ruh dostluğa, dayanışmaya, komşuluğa, iyiliğe, yardımlaşmaya uzak olduğu gibi; o ruh bizi vahşi kapitalizmin berbat bir “tüketim toplumu figüranı” olmaya iten hilelerle ayakta durur. “Müslüman ruhu”nun temel taşlarından biri olan “israfın haramlığı”na dair şimdiye kadar öğrendiklerimizin ve uyguladıklarımızın hepsini bertaraf edip “israf toplumu” hâline gelmemize sebebiyet verir…

Velhâsıl, biz bu anlattıklarımızla sizden yani halkımızdan veya bakkallardan bir şey istemiyoruz; sadece “Adil Ekonomik Düzen”i öğrenmenizi istiyoruz... Öğrenme ve bilgilenme sonrasında ister uygulayın, ister uygulamayın; siz bilirsiniz!.. Ama şunu iyi bilin ki; “iki nokta arasındaki doğru tektir” ve o doğru yol yani sırat-ı müstakîm üzere yürüyenler felâha erer, diğerlerinin tamamı ise helâk olup gider. Vesselâm…

 

 

Sistem, sermaye ve sektörler

Reşat Nuri EROL

Dikkat edilirse, aslında üzerinde durduğumuz sadece belli bir meslek gurubu veya sektör temsilcileri değil, topyekün bir sistem ve yeniden yapılanması veya değişmesi gereken düzendir. Sistem olması gereken sağlıklı ve sağlam bir sistem olmayınca, hele hele üstüne üstlük bozuk ve de zalim bir sistem/düzen olunca; bu sistemde/düzende düzeltmek üzere ele aldığınız her mesele veya meslek/sektör grubu ile ilgili problemler bir bütün olarak çözüme kavuşturulamaz. Bu durum malum ve de meşhur benzetmeye benziyor. Hani deveye ‘boynun ne diye eğri’ diye sorduklarında, deveden alınan cevap misali: Nerem doğru ki?!.

‘O halde ne diye çözüme kavuşturulamayacak meseleler üzerinde duruyorsun?’ diyenler olabilir. Onlara derim ki; her derdin devası vardır, her problemin çare ve çözümü vardır. Nitekim biz de ele aldığımız her meselede bu hatırlatma ve vurguyu mutlaka yapıyoruz. Ayrıca, bu vesileyle her temel meselenin çözüm aşamasında iki merhalesinin de olduğunu bir kere daha hatırlayalım. Her meseleyi iki merhalede çözüme kavuşturmalıyız.

-Birinci merhalede, mevcut bozuk düzende yapılması gerenleri yapmak…

-İkinci ve asıl merhalede, adaletli ve düzgün bir düzene geçişi gerçekleştirmek…

***

Milenyumdayız, yeni bir bin yıllık medeniyetin başlangıç yıllarındayız… III. bin yıla girdiğimiz bu dönemde, sadece bu günlerimizi ve yakın geleceğimizi değil, uzun vadeli geleceğimizi de çok yakından ilgilendiren gelişmelerin ve yapılanmaların arefesindeyiz... İyi bilinmesi ve anlaşılması gereken gerçek şudur: Geçmiş beş asırda kurulup palazlanan uygarlık temsilcileri kesinlikle meydanı boş bırakmayacak ve kolay kolay teslim olmayacaklardır. Durumu daha açık ifade edersek; güzel ülkemiz Türkiye’de ve bütün dünyada iki güç arasında büyük bir ‘ekonomik savaş’ vardır ve devam etmektedir...

Nedir bu büyük ‘ekonomik savaş’ ve nasıl cereyan etmektedir?

Bu ekonomik savaş, ‘tekelci ve faizci sömürü sermayesi’ ile yüzlerce yılda oluşmuş ‘halk işletmeleri, halk ekonomisi’ arasında cereyan etmekte olan bir savaştır.

Tekelci ve faizci sömürü sermayesi kademe kademe neler yapmak istemektedir? 

-Öncelikle, ‘bakkal’ gibi küçük işletmeleri ortadan kaldırmak istemektedir…

-Sonra, sıra biraz daha büyükçe olan orta ölçekli işletmelere gelecektir…

-Daha sonra da büyük işletmeleri ortadan kaldırmaya çalışacaktır…

-Sonunda, kendi kontrolünde ‘tek dünya devleti’ni hedeflemekte…

***

Sömürü sermayesi daima saldırıda, savaş devam ediyor... Sermaye, sırasıyla ve gücü yettiğince önce küçük esnaflarımızı ve özellikle bakkallarımızı bertaraf etme derdinde… Bu arada örgütlenip güçlenmek ve büyümek isteyen ‘halk ekonomisi holdingleri’ kendisine karşı en büyük rakip gördüğünden, ‘yeşil sermaye’ veya başka bir şeyle itham edip karşı saldırıya geçmiş bulunmakta; bu savaş da henüz bitmedi, devam ediyor…

Sömürü sermayesi bu süreçte neleri nasıl yapmakta?

-Önce, sektör olarak büyük firmalara tekel oluşturacak kadar kredi açmakta ve tekel oluşturmakta, büyük siparişleri ucuza pazarlamakta, küçük siparişleri ise çok pahalı satmakta… Böylece küçük esnaf ve özellikle bakkallar iş yapamaz duruma düşmekte...

-Çok ağır vergiler, işletme giderleri ve muhasebe zorlukları gibi yükler nedeniyle küçük işletmeler ve bakkallar varlıklarını sürdürememekte ve kapanmakta...

-Küçük esnaf ve bakkallar ağır vergi ve sigorta yükü, kayıtları tutma külfeti, muhasip ve hukukçulara ücret verememe nedeniyle ‘kayıt dışı’ çalışmak zorunda kalmakta…

-Piyasadaki para darlığı ve işsizlik nedeniyle halk ve esnaf veresiye çalışmak zorunda kalmakta... Bu zorunluluk ‘bakkalları’ kısmen yaşatmakta ise de, sonunda cari hesap olarak çalışan bir bakkal birkaç müşteriden tahsilât yapamayınca iflas etmekte…

Hülâsa; önce sistem düzeltilmeli, sonra sektörler direnmeli ve kurtulmalı.

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3488 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2677 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2651 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2166 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2542 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2565 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2300 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2204 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2617 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2496 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 2005 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2362 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2311 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2458 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2459 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2455 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2416 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2630 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2458 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3066 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2689 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2684 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2765 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2972 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3048 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3448 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5509 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3570 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3096 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3885 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3736 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3443 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3896 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3853 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4134 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4667 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3139 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3986 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3870 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2882 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2969 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3975 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7762 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5643 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4197 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3599 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3740 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4760 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4477 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4770 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4690 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4846 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4571 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3420 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4494 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3646 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5198 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3874 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5185 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5047 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4958 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3565 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3496 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3707 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5194 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4224 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5456 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4104 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5292 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4489 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4444 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4597 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4790 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5345 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4134 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5283 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4548 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3864 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4413 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4615 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4147 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4121 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4105 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4560 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5673 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9865 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4675 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3726 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3876 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3369 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3404 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3762 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5727 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4265 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3462 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler